TBMM tartışmaları içerisinde imtiyazlar konusunda iki önemli oturumdan söz etmek mümkündür. Tartışmaların temel konuları ise Reji idaresi ve reji sözleşmesinin yenilenmesi ile basına da “Çester” veya “Kenedi”75 imtiyazları/projeleri olarak yansıyan Anadolu Demiryolları imtiyazıdır.
Anadolu demiryolları meselesi özellikle ulaşım açısından ama aynı zamanda askeri açıdan da önemli bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Mevcut durumda demiryolları inşasının devlet ya da yerli yatırımcılar eliyle yapılmasının mümkün olmadığı ve aynı zamanda Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında savaşılan devletlerin bu sektörde etkili oldukları düşünülürse demiryolları inşasının daha da önemli bir konu haline geldiği görülmektedir. Demiryolları inşası meselesi, hem ticari hem siyasi hem de askeri bir mesele olarak ertelenemez görünmektedir. Buradan hareketle demiryollarının inşası konusunda Amerikan şirketleriyle görüşülmeye başlanmıştır. 1908’den beri Anadolu’da demiryolu inşa etmek girişimlerinde bulunan kimi şirketlerin ve ortaklıkların varlığı bilinmektedir. 1922’de Ankara Hükümeti ile görüşmeye başlayan Chester ve Kennedy ortaklığı da bunlardan birisidir.
Diğer tartışma ise daha da eskiye gitmektedir. Osmanlı’da ortaya çıkan borç kriziyle kimi vergilerin kısmen ya da tamamen tahsili bazı şirket ve ortaklıklara verilmiştir. Düyunu Umumiye’nin kurulmasından sonra da bir konsorsiyum tütün konusunda tekel haline gelmiştir. 1923 yılında da hâlâ söz konusu şirket bu alanda yetkilidir. Yıl içerisinde ortaya çıkan tartışma da Reji şirketi ile yapılmış olan sözleşmelerin yenilenmemesi talep edilecek ve bu konuda mitingler yapılacaktır.
Demiryolları Meselesi: Chester İmtiyazı Tartışmaları
Chester Projesi 1923 yılında uzunca tartışılan bir konusu olmuştur. Proje aslında Amerikan şirketlerinin Ortadoğu petrollerine ulaşmadaki gecikmeleriyle ilgilidir. Projenin gerek ortaya çıkışı gerek planlanışı açısından bunu iddia etmek mümkün görünmektedir. Ayrıca yeni kurulan Cumhuriyet’in de ulaşım ve askeri ihtiyaçları açısından önemli olan demiryolları meselesi bu projeyle aşılmaya çalışılmaktadır. Bir taraftan iktisadi gelişme, ulaşım ve milli güvenliği ilgilendiren konu bir tarafıyla da emperyalizm, imtiyazlar, yabancı şirketler ve yerli sermayenin oluşturulması gibi konularla iç içedir.76
Meselenin geçmişi 1908 yılına kadar uzanmaktadır. Amerikan şirketlerinin ilk ilgisi İzmir demiryollarına olmuş, Chester ise 1909’da Nafia Nezareti ile bir ön anlaşma imzalamıştır. Buna rağmen anlaşma tamamlanamamış, ilgili proje 1913 yılının çalkantılı siyasi gündemiyle kesintiye uğramıştır. Bu süre boyunca birkaç defa hazırlanan proje bir türlü onaylanmadığından işleyememiştir. Projenin tekrar gündeme gelmesi ise Chester’ın özel çabalarıyla olmuştur. Zira Chester çok defa ABD Dışişleri ile Deniz Bakanlığı’na başvurmuş ve kesin bir onay alamasa da bazı kişileri ikna edebilmiştir.77 1922’de başlayan girişimlerin sonucunda 1923 Nisan’ında anlaşma imzalanmıştır.
Anlaşma ülkenin 170 bin kilometre karelik kısmında her türlü maden ve petrol kaynaklarını ve yapılacak olan demiryollarını ve limanlarını 99 yıl işletme ayrıcalığı karşılığında, Amerikan kapitalistlerinin ülkede 4400 kilometre kadar demiryolu ve üç liman yapımını üstlenmesini içermektedir.78
Aynı yıllarda Lozan görüşmelerinde ABD’nin yakın Türkiye ilgisi ve dile getirdiği Ankara-Washington antlaşması meselesi de dikkate alındığında bu konuların birbirleriyle ilgisi öne çıkmaktadır. Fransız arşivlerinde 1921 Aralığı 1922 Şubatında ABD’nin İstanbul’daki Ticaret Ateşesi Gillespie’nin Ankara’ya yaptığı ziyaretlerden ve edindiği olumlu izlenimlerden söz edilmektedir.79 Antlaşmanın hazırlanması ve onaylanmasına yakın dönemde de Lozan görüşmelerinde Amerika Birleşik Devletleri, “müttefiklerin Türkiye ile barış imzalamasından sonra, Türkiye ile ayrıca bir barış antlaşması yapmak” istemişlerdir.80
Proje hakkında Ocak ayında düzenlenen İktisat ve Nafia Vekaleti görüşleriyle başlayan resmi süreç sonrasında İcra Vekilleri Heyetinin 30 Ocak günlü toplantısında projenin ön, ana, ek sözleşmelerin kabulü ve onaylanması hakkında bir tasarı düzenlenmiş ve Meclise gönderilmiştir. Konu İktisat Kongresi’nde de gündeme gelmiştir ve hükümetin yabancı sermayeye sıcak baktığının işaretleri orada verilmiştir.
Antlaşmanın onaylanmasına ilişkin layiha 5 Şubat günü Nafia ve İktisat Encümenlerine havale edilmiş, encümenlerden gelen görüşler ve düzenlemelerle beraber mukavelename 8 ve 9 Nisan günleri görüşülerek 9 Nisan günü onaylanmıştır.
Mecliste 8 Nisan günü yapılan görüşmeler ve tartışmalar uzuncadır. 81 8 Nisan’dan önce Ali Şükrü Bey İktisat Vekili’ne İzmir İktisat Kongresi hakkında bir soru sormaktadır. Vekilin verdiği cevap demiryolları projesine de değinmekte olduğundan öncelikle bu konuşmaya82 bakmak gerekmektedir. Soru önergesine verdiği cevapta yeni devletin iktisadi geleceğiyle ilgili açıklamalar yapan İktisat Vekili Mahmud Esad Bey, Türkiye’nin “ecnebi sermayesine karşı buğz ve adavet [kin ve kötü niyet]”inden söz edildiğini, oysa Chester projesinin bunu yalanladığını, “Çester Projesi Türkiye'nin ecnebi sermayesine, ne kadar müsaade göstermiş olduğunu ifade edebilecek bir şahittir” sözleriyle, dile getirmektedir. Bu ifadeden Türkiye devletinin ilgili projeyi tasvip ettiği anlaşılmaktadır. Proje metninin Mecliste görüşülmesi sırasında yapılan konuşmalar bunu destekler niteliktedir.
Proje hakkındaki esas görüşme 8 Nisan 1923 günü yapılmıştır. 30 Ocak’ta İcra Vekilleri Heyeti kanun layihasını hazırlamıştır. 11 Ocak tarihli İktisat Vekaleti mütalaası ve 22 Ocak tarihli Nafia Vekaleti mazbatası da layihaya eklenmiş olarak Meclise gelmiştir.
Antlaşma metni ve diğer mazbatalardan sonra söz alan Nafia Vekili, söz konusu demiryolları hakkında kısa bilgi verecek ve kimi soruları yanıtlayacaktır. Konuyla ilgili hattın 4.000 kilometre olduğunu ve yaklaşık 400 milyon liralık bir iş olduğunu83 ifade eden Vekil, karşılığında şirkete, hattın iki tarafında yirmi kilometrelik alanda, “yerde me(d)fun [gömülü] bulduğun şey senin olsun” dendiğini ifade edecektir. Onun dışında demiryollarının geçeceği güzergah hakkında kimi sorulara cevap verecektir. Tartışmalarda, sözü edilen imtiyaz süresinin 90 sene olması ve şirketin bu işi tamamlayabileceğine duyulan kuşku dikkat çekmekteyse de genel havanın konu hakkında olumlu olduğunu söylemek mümkündür.
İcra Vekilleri Heyeti Reisi Rauf Bey bazı tartışmalara yanıt verecek ve konuyu siyasi, askeri ve iktisadi yönleriyle açıklayacaktır. Söz konusu sürenin uzun olmasının olumsuz olup olmadığının bilinemeyeceğini ifade edecektir. Ayrıca yöredeki bakırın işlenmesi de demiryollarını yöreye inşa etmek de mevcut durumda devletin yapabileceği büyüklüğü aştığından hareketle bu imtiyazın verilmesinin uygun olacağını, bu yolla iç pazarın güçleneceğini ve ürünlerin dışarıdan alınmak yerine yerinde üretilip dağıtılabileceğini belirtecektir. Benzer biçimde savunma için de askeri açıdan da demiryollarının bir zorunluluk olduğunu söyleyecektir. Arızasız ve zamanında bu demiryollarının kurulması durumunda “Türkiye'nin yüz bin kişilik bir ordusu varsa, ikmal edildiği anda dört yüz bin kişi olacaktır” diyen Rauf Bey, benzer biçimde tarım ve hayvancılık için de mahsulün dörde katlanacağını ileri sürecektir. Aynı şekilde gerek eğitim gerekse idarenin doğu bölgesine ulaşması için demiryolunun zorunlu olduğunu bildiren Vekil genel olarak söz konusu proje hakkında olumlu görüş bildirmekte ve bunun inşasının bir zorunluluk olduğunu ifade etmektedir.
Görüşmelerde Tunalı Hilmi Bey bazı itirazlarda bulunmuştur. Özellikle anlaşmanın birkaç maddesinde kullanılan dilden kaynaklı eksiklikler olduğunu vurgulamış ve bazı maddelerdeki düzenlemelerin şirkete devletin zararına faaliyette bulunma imkanı verdiğini ifade etmiştir. Onun dışında dikkat çeken bir eleştiri de Erzurum mebusu Durak Bey’in sözleri olmuştur. Söz konusu anlaşmada malların nakliye bedelleri de düzenlenmiştir. Bunların içinde tarım ve hayvancılık maddeleri de bulunmaktadır. Böyle olunca kimi tahılların ve bazı gıda maddelerinin Doğu’dan Batı’ya sevki sırasında fiyat artışları olacağı, bu nedenle kontrolü zor bir fiyat artışının ortaya çıkacağı belirtilmiştir.
Meclis görüşmelerinde konuya tepki veren önemli bir isim de Kars mebusu Ali Rıza Bey’dir. Ali Rıza Bey, bu imtiyazın çok önemli bir mesele olarak vurgulanmasına ve bir başarı olarak değerlendirilmesine temkinli yaklaşmaktadır. Ali Rıza Bey’e göre anlaşma sadece bir şahısla veya şirketle yapılmamaktadır. Mebus durumu; bu anlaşma “bir Çester Kumpanyası ile yapacağımız bir iş değildir. Bütün bir Amerika Hükümetiyle yapacağımız bir iştir” şeklinde ifade etmektedir. Konunun milli güvenlik ve gelecekteki iktisadi yaşam açısından önemli olduğunu bildiren mebus “(a)ncak yarım asır sonra veyahut on sene sonra veyahut yirmi beş sene sonra memleketin yine aksi olarak - ki Allah etmesin - daha bir tehlikei iktisadiyeye sürüklenmeyeceğini kim temin edecek?” diye sorarak konunun Müdafaai Milliye Vekili’nce de Mecliste açıklanmasını talep etmektedir.
Chester Projesi dış basında da yerini bulmuş ve dışarıdaki tartışmalar Hakimiyeti Milliye’de doğrudan aktarılmıştır. İlk olarak 15 Nisan’da Times gazetesinin bir haberi alıntılanacaktır.84 12 Nisan 1923 tarihli bu haberde Fransız sermayesinin Anadolu'dan çekildiği ve yerini ABD sermayesinin almakta olduğu bildirilmektedir. Bunun yanında ABD hükümetinin söz konusu şirkete yardım etmesi gerektiği ifade edilmektedir. Sonrasında konu yine dış basından aktarılmaya devam edecek, ABD hükümeti Şirkete yardımcı olmayı pek istemeyecek, söz konusu yardımın serbest girişimi ve rekabeti zedeleyeceğini ifade edecektir.85 Ayrıca İngiliz ve Fransız gazetelerinde çıkan haberlerde bu ülkelerin hükümetlerinden gelen tepkiler olduğu anlaşılmakta ve özellikle Musul ve petrol meselesi nedeniyle bir ABD şirketinin Türkiye (ve Musul) yöresinde faaliyette bulunmasına sıcak bakmadıkları görülmektedir.
Proje imzalandıktan sonra bir şekilde işletilememiş, ilk adım ve deneme olan Samsun-Sivas hattının analizine ancak başlanabilmiştir. Yıl içerisinde hükümet veya İktisat ve Nafia Vekaletleri ile görüşülse de nihayetinde proje uygulanmadan ortadan kalkmıştır. Proje Nisan ayında onaylanmış olmasına rağmen, Haziran ayında hâlâ çalışmalar başlamış değildir. Basına da yansıyan durumun temel nedeni olarak Chester şirketindeki anlaşmazlıklar gösterilmiştir. Temel sıkıntı olarak, şirketin sermaye temini meselesi ve şirket ortakları arasındaki anlaşmazlık gösterilmekteyse de86 durumun daha karmaşık olduğu sezilmektedir. Büyük bir anlaşma yapılmış ve büyük kâr edilecekken bir anda bir geri çekilme durumu ortaya çıkmış gibi görünmektedir. Anlaşmanın şartlarından olan hat civarındaki doğal kaynakların şirketçe kullanılabilmesi özellikle Türkiye sınırları içerisinde kalacağı düşünülen Musul ve civarından petrol temini anlamına gelmektedir. Lozan antlaşmasında ise Musul meselesi çözülemeyecek ama Musul Türkiye sınırları içinde de kalmayacaktır. Şirketin petrollerden umduğu kârı elde edememesi nedeniyle şirket içinde ya da projenin geleceğinde sıkıntılar çıkmış olabileceğini söylemek mümkündür. Aynı şekilde Amerikan hükümeti de şirketi pek desteklememiş görünmektedir. Bunun nedeni şirket içindeki anlaşmazlıkların uzaması ve bitmemesi ile “Musul petrollerinde gözü olan Amerikan Grubu’nun, TPC [Turkish Petroleum Company] ile işbirliği halinde, Amerikan hükümeti üzerinde baskı yapması”dır.87
Şirket içindeki sıkıntıların çözüldüğü yolunda kimi haberler de göze çarpmaktadır. Hakimiyeti Milliye, ortakların anlaştığını ve şirketin demiryolları çalışmalarına başlayacağını yazacaktır.88 Buna rağmen uzun süre çalışamayacak olan şirket, bir dönem söz konusu sıkıntıların giderildiğini iddia edecekse de İktisat Vekili yaptığı açıklamada süre dolarsa mukaveleyi feshetme yetkisine sahip olduklarını vurgulayacaktır.89 Şirket Kasım ayında da benzer şekilde Samsun-Sivas hattını araştırmak üzere uzmanlarını gönderdiğini ve Kasım ayında çalışmaların başlayacağını açıklasa da yine bir başlangıç olmayacak90 ve basında projenin iptal edileceği söylentileri yayılacaktır.91
Başka yabancı şirketler de projenin başlamamasından cesaret alarak projeye talip olacaktır. Hakimiyeti Milliye’deki bir habere göre bir Fransız şirketi Kenedi projesini yerine getirmek üzere Vekalet’le görüşme talep edecektir.92
Projenin uygulanmaya başlamaması, yıl sonuna doğru Meclis gündemine bir soru önergesi olarak gelecektir. 8 Kasım günlü içtimada sorulan soruya Nafia Vekili 19 Kasım günlü içtimada cevap verecek ve konuyu açıklayacaktır. Kayseri mebusu Ahmed Hilmi Bey tarafından verilen takrirde şirket sahiplerinin söz konusu projeyi ifa edemeyeceklerine ilişkin haberlerin gazetelerde çıkmakta olduğu ve memleketi ilgilendiren bu konuya açıklık getirilmesi talep edilmektedir. Nafia Vekili, mukavelenin imzalanmasından sonra şirket temsilcileri Çester ve Kenedi’nin memleketlerine gittiklerini, ama sonradan aralarında bir anlaşmazlık ortaya çıktığını söyleyecektir. Sonrasında Çester’in bir miktar tazminat alarak ortaklıktan ihraç edildiğini ifade eden Nafia Vekili, Kenedi’nin ise 9 Şubat’tan 9 Ekim’e kadar herhangi bir başvuruda bulunmadığını belirtecektir. Kenedi’nin Ekim’de gelip işi yapacaklarını ve Samsun Sivas hattına başlayacaklarını belirttiğini, ama sonradan da çok bir çalışma yapılmamış olduğunu söyleyen Vekil, 25 Kasım’a kadar süre verildiğini ifade edecektir. Cevapta Samsun’da çalışmaların başladığına ilişkin telgraf gelmiş olsa da bu bir oyalama olarak nitelenecektir. Eğer bir faaliyette bulunulmazsa ek ve asli sözleşme dahil bütün sözleşmelerin fesih olacağı belirtilecektir.
Soru önergesinde bahsedilen ek süre içerisinde de herhangi bir gelişme olmadığı anlaşılmaktadır. Zaten Çester’in şirketten ayrılmasıyla ortaklığın bir sermaye sıkıntısı çektiği anlaşılmış durumdadır. Aralık ayında Chester’ın bir beyanı yayınlanacaktır. Habere göre Amerikan gazetelerinde Kennedy aleyhinde uzunca bir beyanat veren Chester, Türk-Amerikan şirketinin aslında yeterli sermayesinin bulunmadığını belirtecektir.93 Beyanatın haber olmasından birkaç gün sonra, 18 Aralık 1923 günü hükümet söz konusu anlaşmayı feshedecektir.94
Reji Tartışmaları95
1874’te artık borçlarını ödeyemeyeceğini ilan eden Osmanlı Devleti 1876’da borç ödemelerini tamamen durdurmuştur. Böyle olunca öncelikle yerli alacaklılar ya da diğer adıyla Galata Bankerleri örgütlenmiş ve 1879’da on yıllık bir anlaşma ile çoğunluğu yerli alacaklılardan oluşan “Rüsum-u Sitte İdaresi (Altı Gelir Yönetimi) kurulmuştur. Maliye Nezareti eliyle toplanan ve tütün gelirlerinin de içinde bulunduğu bir kısım gelirlerin yönetimini bu idare almıştır. Sonrasındaki birkaç yılda kâr elde eden şirket, yabancıların da dikkatini çekecek ve Avrupalı alacaklılar da Babıâli ile anlaşma yoluna gidecekler, böylece Düyunu Umumiye kurulacaktır.96
Düyunu Umumiye bir kısım vergileri toplama hakkını henüz vermediği kısa dönemde kâr elde edecek, bu da tütün imal ve satış imtiyazını satın almak isteyenleri harekete geçirecektir. Sonuçta Hükümet, yabancı bir şirketler birliği ve Düyunu Umumiye arasındaki antlaşmayla tütün tekelinin işletilmesi 1883’te Société de la Régie Cointéressée des Tabacs de l’empire Ottoman (“Memalik-i Osmaniye Duhanları Müşterek’ül-menfaa Reji İdaresi”) emrine verilecektir. Reji burada, ülkelerin kaynaklarının sözde o ülkeler adına “vekaleten” yönetilmesi ve elde edilen gelirden hükümete sabit bir ödeme yapılarak kalan kârın da kısmen paylaşılmasını öngören örgütlenmelere verilen isimdir.97
Böylece kurulan (kısaca) “Reji İdaresi”, aslında zamanla kaldırılmak istense de bunda başarılı olunamamıştır. İttihat Terakki iktidarında bir dönem tütün tekelinin tekrar Düyunu Umumiye’ye verilmesi ve sözleşmenin yenilenmemesi gündeme gelse de araya giren savaşlar gibi nedenlerle bu mümkün olmayacak ve İdare 1924’e kadar fiilen çalışacaktır. İdare’nin imtiyazı 28 Şubat 1924’te feshedilecek ve Reji’nin bütün mal, hak ve yetkileri Maliye Vekaleti’ne devredilecektir. Fesih tarihinden itibaren bir yıl daha söz konusu haklarını kullanacak ve çalışmaya devam edecektir. Tütün Rejisi, 26 Şubat 1925 tarihinde kabul edilen 558 sayılı Tütün İdare-i Muvakkatesi ve Sigara Kağıdı İnhisarı Hakkında Kanun ile dört milyon Türk lirasına satın alınarak devletleştirilmiştir. 26 Şubat 1926’da yürürlüğe giren 734 sayılı Tütün İdare-i Muvakkatesi Hakkında Kanun’la geçici bir tütün idaresi kurulmuştur.98
Konu, 1923 yılında bir teklifle Meclise gelmiştir. 13 Ocak günlü içtimada Siirt mebusu Mustafa Sabri Efendi tarafından verilen tütün inhisarının lağvı hakkındaki teklif, Layiha Encümeni’ne sevk edilecek ve 17 Ocak günlü içtimada tekrar Meclis’e gelecektir.99 Encümen mazbatasında ilgili teklifin “şayanı müzakere” bulunduğu bildirilecek ve konu incelenmek üzere encümen mazbatası, Muvazenei Maliye ve Kavanini Maliye Encümenlerine sevk edilecektir. Buna rağmen sonraki aylarda, verilen teklifin takibi mümkün olmamaktadır. Söz konusu teklif görüşülmek üzere Meclise gelmemiştir ve bu nedenle kadük olduğunu söylemek mümkün görünmektedir.
Reji meselesi İzmir İktisat Kongresi’nde de gündeme gelecektir. Kongre’de, Rejinin kaldırılması yönünde, bütün çalışma grupları ortak kanaat bildireceklerdir. Ayrıca bu fikir beyanı Sovyet basınında dahi gündeme gelecek ve takdirle karşılanacaktır.100 Buna rağmen Birinci Meclis döneminde herhangi başka bir düzenleme olmayacaktır. Haziran ayında İstanbul Reji İdaresi ile bir sözleşme yapıldığı ve 2510 sayısıyla yayımlanan itilafnameyle reji sözleşmesinin uzatıldığı anlaşılmaktadır.101 Rejiyle hükümet arasında tekrarlanan itilafname sonucunda da 500.000 liralık bir gelir elde edildiği belirtilecektir.102
Konu sonradan 21 Kasım tarihinde Mecliste gündeme gelecektir. “Maliye Vekâletiyle Reji Şirketi beyninde münakit itilâfnamenin berayı tetkik gönderildiğine dair Başvekâletten mevrut tezkere” adı altında gelen tezkere İktisat Vekaleti’ne sevk edilecektir. Bunun yanında hükümetin eğer reji itilafnamesini feshetme gibi bir talep olursa “sene [mali yıl] nihayetinden üç ay evvel şirkete ihbar etmek mecburiyeti” olduğu hatırlatılmıştır. Antalya mebusu Rasih Efendi “Yani Teşrinisani [Kasım] nihayetine kadar rejiyi haberdar etmek mecburiyetindeyiz. Binaenaleyh encümenler ve Meclisi Âli bunu ve memleketi reji belâsından kurtarmak için müstacelen, Teşrinisani nihayetinden evvel intacetmek zaruretindedir” diyerek konunun önemini vurgulayacaktır. Bunun üzerine mebuslardan gelen taleplerle, bu konu hakkında müşterek bir encümen kurulup bir an önce konunun incelenmesi gerektiği dile getirilecek, nihayetinde on küsur gün kaldığı bildirilecektir. İktisat ve Muvazenei Maliye encümenlerinin “müştereken içtima ederek bunu biran evvel Meclise sevk etmeleri” talep edilecek ve müşterek encümenin kurulması kabul edilecektir. Buna rağmen söz konusu encümenden Meclise 1923 yılı içerisinde herhangi bir mazbata gelmeyecektir.
Aynı dönemde ülke genelinde Reji’nin kalkması yönünde bir talep olduğu yapılan mitinglerden anlaşılmaktadır. Özellikle tütün üreticileri ile bazı odaların tepkileri dikkat çekmektedir. Başta Balıkesir, İzmir ve Antalya olmak üzere pek çok vilayette Reji’nin ilgası için mitingler düzenlenecek ve İstanbul Ticaret Odası Reji’nin kaldırılması ve tütün ticaretinde tekrar herhangi bir inhisar [tekel] kurulmamasını talep edecektir.103
Hakimiyeti Milliye’nin haberinde müşterek encümenden rejinin ilgası yönünde bir karar çıktığı belirtilmektedir.104 Haberde, 28 Kasım günü Muvazenei Maliye ve İktisat Encümenlerinin müştereken yaptıkları toplantıda Reji sözleşmesinin yenilenmemesi konusunda bir karar alındığı, ortak encümenin amacının “1340 [1924] senesinden itibaren memleketten rejinin kalkmış bulunması” olduğu bildirilecektir. Reji ilga edildikten sonra tütün hakkında tatbik edilecek usulün sonradan belirleneceği ifade edilmektedir. Bu habere rağmen Encümen kararı Mecliste görüşülmeyecektir. Bu nedenle sözleşmenin uzatılmasının önüne geçilememiş olacaktır.
Dostları ilə paylaş: |