Seçimlerde Sosyalist Politika (Seçim Yazıları)


Blok Deneyleri ve Geleceği Üzerine Düşünceler (2)



Yüklə 1,4 Mb.
səhifə30/54
tarix07.01.2018
ölçüsü1,4 Mb.
#37343
növüYazı
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   54

Blok Deneyleri ve Geleceği Üzerine Düşünceler (2)


(İrfan Cüre’ye Cevap)

“Blok Deneyleri ve Geleceği Üzerine Düşünceler” başlıklı bu yazı serisinin birincisinin birkaç temel tezi vardı. Bunları tekrar hatırlayalım.

Bloğu oluşturanlar ne kadar öyle olmadıklarını ilen etseler de Blok seçimler ve yüzde on barajı sayesinde mümkün olabilmiştir.

Kürt Hareketi ile blok müzakereleri yapanlar ve blok kuranlar bakımından bu müzakereler ve blok, gerek bu hareketin ve onun temsilcisi örgütün karakteri, gerek bu hareketin ve örgütün strateji ve politikası hakkındaki yargıların fiili bir özeleştirisidir.

Ne yazık ki bu fiili, ayaklarla yapılmış özeleştirinin bilince çıktığına dair en küçük bir veri yoktur. Bu bloğu kuranlar açısından ciddi bir çelişkinin varlığını gösterir.

Bizzat bu çelişik durum, bloğun son anda oluşmasının ve baraj ve seçim sayesinde mümkün olduğunun en temel kanıtıdır.

Tabii bunlar, olgulardan çıkmaktadır. Yani Blok oluşturan ya da ittifak için müzakereler yapan parti ve örgütlerin gerek Kürt Hareketi gerekse onun örgütü ve yeni stratejisi hakkındaki görüşleri bilinmeyen şeyler değildir. Kimse bu olguların yanlışlığına ve varlığına itiraz etmemekte, sadece bu hoşa gitmeyen olgular konusunda herkes gibi bizim de susmamızı beklemektedirler. Bunlardan söz etmek pişmiş aşa su katmak gibi görülmektedir. Biz ise, aşın henüz pişmediğini, pişmekten çok uzak olduğunu göstermeye ve onun pişirmenin yollarını aramaya çalışıyoruz.

Herkes şu soruyu kendine veya başkalarına karşı sormaktan çekiniyor. A hareketi, eğilimi veya partisi, daha düne kadar Kürt hareketi ve onun hakkında şöyle düşünürken, birdenbire onunla çok kısa zaman içinde hem de programatik, yani seçimsel olmadığını iddia ettiği bir blok oluşturmuş veya böyle bir şey için müzakereler yapmıştır. Bunda bir çelişki yok mudur? Vardır? Peki bu çelişkiyi yaratan nedir? Bizim bu soruya verdiğimiz cevap, bu bloğu ve ittifak görüşmelerini seçimlerin ve yüzde on barajının zorunlu ve mümkün kılmış olmasıdır? Başkaları ise, başka bir cevap veremeyeceklerinden, bu çelişkinin varlığı konusunda susmakta, dolayısıyla bu çelişkinin neyle açıklanacağı sorusundan kurtulmaktadırlar.

Sorun verilen cevaplarda değil, sorulan sorulardadır. Kimse bu soruyu sormamaktadır. Bu soru sorulmadan da, bloğun nesnel olarak anlamını anlamanın olanağı yoktur. Onun ne olduğunu anlamadan da, onu değiştirmenin ve ileriye götürmenin.

Ama burada daire kapanmaktadır. Bu sorunun sorulmamasının nedeni, bizzat bu soruyu sorması gerekenlerin, yani blok bileşenlerinin sözü edilen çelişkiyi kendilerinde de taşımalarıdır. Bloğun gerçek niteliği bu sorular sorulmadan anlaşılamayacağına ve bloğu oluşturanlar tarafından, bu soruları sormak, kendini sorgulamak anlamına geleceği için, sorulmayacağından, bloğu oluşturanların bloğun gerçek anlamını doğru olarak anlama ve değerlendirme şansları yoktur.

Kürt Ulusal Hareketi’nin, seçim için dahi olsa kendisiyle ittifak kuranlara, ideolojik olarak çelişkilerini söylemesi beklenemez ve bu doğru da olmaz. Onların yaklaşımı ideolojik değil politik olmak zorundadır. Doğrusu da budur. Dolayısıyla Kürt Ulusal Hareketinin de bir çelişkiden söz etmesi söz konusu olmaz

Bu soruyu bizim sormamız da rastlantısal değildir. Çünkü bu çelişki sadece bizim temsil ettiğimiz çizgide yoktur. Biz fiilen örgütlü bir gücü temsil etmeyiz, ama metodolojisi, teorik temelleri, programı, stratejisi, taktiği ve örgütlenme anlayışıyla bütün Türk solundan tamamen farklı, alternatif bir çizgiyi temsil ediyoruz ve bunun nitel bakımdan tamamen farklı örneklerini sunuyoruz.

Biz bütün diğerlerinden farklı olarak, başından beri, Öncelikle Kürt Ulusal Hareketi’nin, ister burjuva ister başka önderlik altında olursa olsun, haklı tarafı temsil ettiğini ve onun desteklenmesi gerektiği noktasından hareket ettik. Bu bizim, Kürt hareketini destekleyen, diğer sosyalist eğilimlerden temel farkımızdır. Onların çoğu Kürt hareketini devrimci bir önderliği olduğu, bu orta doğuda sosyalist devrimin kapısını açacağı vb. gerekçelerle desteklemektedirler.

İşin ilginci, bu gerekçelerle destekleyiş, Kürt hareketinin öncüsünün daha hoşuna da giden, kendine daha yakın bulduğu bir gerekçe olmakla birlikte, hem güvenilmez bir desteğin ifadesidir, hem de sosyalizm açısından yanlış bir gerekçedir ve yeterince radikal değildir. Radikal tavır desteğini ezilen ulus hareketinin izlediği politika veya stratejilere bağlı kılmaz. Onlar yanlış politikalar izlese de onları desteklemeye devam eder. Bizim, PKK’yı desteklemiş veya hala desteklemekte olan bütün diğer radikal Türk solundan farkımız bu noktada toplanmaktadır.

Bu nedenle de bütün radikal Türk solundan farklı olarak, onun izlediği politikalardan bağımsız olarak desteğimiz sürer. Buna karşılık, Kürt hareketinin her politika ya da strateji değişiminde, onu değerlendirişe bağlı olarak, Türk radikal solunun bir bölümü dökülür. En son İmralı’da formüle edilen yeni çizgide, bu gün Sosyalist Demokrasi Partisi’ni oluşturanlar hariç, neredeyse tümü döküldü. Bu partiyi oluşturanlar bile hala dökülmedilerse, kendilerini, Kürt hareketini sağa kaymaktan koruma gibi bir misyonla tanımlamaları ve aslında kendi mantıkları içinde tutarlı oldukları takdirde, diğer Radikal solun konumunu belirlemeleri gerekirken, kendilerine biçtikleri böyle bir görevin o çelişkileri karşı tarafa atfetme olanağı sunması ve bir çok yerde de susmaları sayesindedir.

Biz PKK’nın temsil ettiği Kürt Hareketinin Plebiyen, devrimci demokratik bir karakteri olduğundan yola çıktık. Yine buna bağlı olarak, onun yeni stratejisini, Bloğu oluşturan bütün diğer eğilimlerden farklı ve onların zıddına olarak bir radikalleşme ve genişleme olarak gördük, hatta ideolojik Planda da, Öcalan’ın bu stratejinin arka planını oluşturan savunmasını, yine bütün Türk Solundan farklı olarak, Marksizm’den bir uzaklaşma değil, Stalinizmin kabuklarından sıyrılarak, aydınlanmanın devrimci demokratik ideallerine ve ideolojisine bir geri dönüş olarak tanımladık.

Bütün bu temel sorunlarda, Kürt hareketine en yakın bilinen Sosyalist Demokrasi Partisi de dahil bütün Türk sosyalistlerinden başından beri farklı bir değerlendirmemiz ve konumumuz oldu.

Bu temeldeki farklılıklar elbette, taktik sorunlarda da yansır. Erken seçim kararı alındığında, biz hiçbir koşul öne sürmeden, onun politik program, strateji ve taktiğinden bağımsız olarak, ezen ulustan bir sosyalist olarak ona desteğimizi açıkça ilan ettik. “Sosyalist Partilere Oy Vermeyin, Oyunuzu HADEP’e Verin” diye yazı yazdık.

Bizim haricimizde hiçbir sosyalist hareket, Sosyalist Demokrasi Partisi dahil, böylesine açık bir tavır koymadı. Düşünün, henüz ortada hiçbir şey yokken, SDP bile açıkça oyların HADEP’e verilmesini istiyoruz dememiştir, diyememiştir. Biz dönüp HADEP’e de, sosyalistleri, kendi listesinden her türlü bağımsızlık tanıyarak aday göstermesini de önerdik, ama bu öneri hiçbir zaman bir destek koşulu olarak koyulmadı.

Bizim tavrımız ile, diğerlerinin arasındaki fark en iyi başka olasılıklarda görülebilir. Biz tavrımızla, Kürt hareketinin elini kolunu serbest bırakıyorduk. Yani seçim için, barajı aşmak için, onun gereğinde ANAP, SHP, SP gibi partilerle bir seçim ittifakı yapmasını sınırlamıyorduk. Böyle bir seçim bloğu, yüzde onu aşma bloğu oluşturmasını ilke olarak yanlış görmüyorduk. Sadece bu tür blokların neyi getirip reyi götüreceğinin iyi hesaplanması gerektiğini söylüyorduk.

Yani var sayalım ki, Saadet partisi veya ANAP ile yüzde on barajını aşmak için HADEP bir seçim bloğu kursaydı, biz yine sosyalistlere oylarını bu bloğa, dolayısıyla HADEP’e vermelerini söyleyecektik. Ama daha sonra HADEP ile seçim bloğu oluşturan partilerden hiç biri HADEP’i destekleme çağrısı yapmayacak, aksine bunda Kürt hareketinin teslim olduğunun yeni bir kanıtının ortaya çıktığını söyleyecekler ve kendi adaylarıyla seçime gireceklerdi.

Kürt Hareketini en destekler görünen Sosyalist Demokrasi Partisi’nin böyle bir durumda Kürt hareketine oy verilmesini isteyeceğine dair hiç bir kanıt bulunmamaktadır. Yani böyle bir durumda, onlar da Kürt hareketiyle ilişkilerinde diğer radikal solun vardığı yere varacaklardı muhtemelen. Veya bu noktada bölüneceklerdi. Bunların gerçekleşmemiş olması, bu metodolojik sorunların olmadığı anlamına gelmiyor.

Açıktır ki, bizim temsil ettiğimiz çizgi ile, Bloğu oluşturan diğer sosyalistlerin çizgisi arasında temelden bir fark bulunmaktadır. Bu Kürt Hareketine nasıl yaklaşmak gerektiği; demokratik cumhuriyet programı; Kürt Hareketinin Karakteri; Politika ve Stratejisinin anlamı gibi başlıklar altında toplanabilir. Genel ve Temel sorunlardan kaçılamaz. Onlar her adımda tekrar tekrar karşımıza çıkarlar. Temel Anlayışlar bakımından Bloğu oluşturan Türk solunda henüz hiçbir değişiklik yoktur. Bu şu demektir, bu gün içinde bulunulan aşamada da bloğun oluşumundaki sorunlar tekrar ortaya çıkacaklardır.

Bizim dün “Sosyalist Partilere Oy Vermeyin, Oyunuzu HADEP’e Verin” deyişimiz ile diğer sosyalist parti ve örgütlerin bu konuda ses çıkarmamaları veya kendi adaylarını koymayı düşünmeleri arasındaki farkı yaratan nedenler bu gün de aynen ortada durmaktadır. Bu gün bizim “Bir ortaklaşa Günlük Gazete Bloğu” önermemiz ve bundan sonra da bloğun devamı yönünde niyet belirtenlerin nedense bu öneri karşısında suskunluk göstermeleri ve hatta karşı çıkmaları da aynı farklı çizgilerin bir yansımasıdır. Aynı şekilde, bizim sorularımız ve diğerlerinin bu soruları sormaması ve adeta bunu bozgunculuk gibi görmesi de aynı farklı çizgilerin bir başka yansımasıdır.

*

Geçen hafta, Blok deneyi üzerine yazıya devam olanağı bulamadan, Yeniden Özgün Gündem ve Özgür Politika gazetesine yazdığımız yazılarda, mütevazı bir hedef ile bir günlük gazete çıkarılması, tıpkı seçim bloğu gibi, bir gazete bloğu, somut bir iş için güçlerin birleştirilmesi önerisinde bulunduk. Yani gazetelere yazdığımız haftalık yazılarda aktüel politikaya bağlı olmak zorunda olduğumuzdan, ve o yazılarda sınırlı bir alanda yazabildiğimizden, uzun Blok deneyleri değerlendirmelerine giremeyeceğimizden, bu yazı serisinin sonunda ele alınacakları bir sıçrama ile haftalık yazılarımızda ele aldık.



Bu öneriye yönelik olarak bloğu oluşturanlardan çıt çıkmadı. Çünkü ortada zor ve çelişkili bir durum var. Herkes, bloğu sürdürmekten söz ediyor; oluşmuş bloğun sadece bir seçim bloğu olmadığını, programatik bir blok olduğunu söylüyor ama nedense bu programatik bloktan söz edenler, bundan çok daha basit, ortak bir günlük gazete konusunda suskunluk gösteriyorlar. Bir gazete için güçleri birleştirme yeteneği iradesi gösteremeyenlerin nasıl olup da programatik ve stratejik bir blok oluşturacakları sorusu elbette ortada asılı kalmaya devam ediyor.

Bu öneriye ve Blok deneylerini değerlendirmeye tek doğrudan eleştiri ve karşı çıkış İrfan Cüre’den geldi. Adımızı anmasa da adımız gibi biliyoruz ki bizi kastederek aynen şu satırları yazdı:

“Emek, Barış ve Demokrasi Bloku'nun seçim kararının alınmasından sonra kurulmuş olması, bunun salt seçimlerle sınırlı bir işbirliği olduğu görüntüsüne yol açmıştır. Bunun salt bir seçim işbirliği değil de, uzun soluklu bir mücadele ortaklığının başlangıcı olduğu ise yeni yeni anlaşılmaya başlanıyor. Bloğun oluşumunu, bileşenlerinin iradesinin dışında "tarih" adlı bir tanrısal iradeye ya da oligarşinin seçim barajına bağlamak, bilimsel bir yaklaşım değildir. Bloğun devamı, üstelik de genişletilerek sürdürülmesi konusunda ortaya konan tavır, bu anlamda herkese verilmiş yerinde bir yanıttır.

Bu elbette, bloğun bileşenleri arasında dün olduğu gibi bugün de farklı eğilimlerin, görüşlerin olmadığı anlamına gelmez. Aksine bu farklılıklarına rağmen, ortak hedeflerde anlaşmayı başardığı için blok varolmuştur. Bloğu sadece seçimler sırasında tesadüflerin ya da baraj sayesinde kurulmuş olarak görenler, şimdi de bloğa buna göre bir görev biçecekler ve onu sadece bir gazete çıkarma ortaklığıyla sınırlandırmayı önereceklerdir. Gazete çıkarmak, televizyon kurmak vb. daha bir dizi öneri getirilebilir, ama bunların hiçbiri bloğun varlık gerekçesi veya içeriği olamaz. Bloğu var eden ve edecek olan şey, bu oligarşik sisteme karşı hayatın her alanında yürütülecek mücadelelerin koordine edilmesi, tek bir kanala akıtılması; örgütlenmenin her alanda yaygınlaştırılması; Türk-Kürt ve diğer halklar arasında eşitlik ve demokrasi temelinde gerçek bir dayanışmanın örülmesi, kısaca özgürlük mücadelesinin tüm potansiyellerini harekete geçirecek bir siyasal-örgütsel odak olmaya yönelmesidir.” (Özgür Politika, 15 Kasım 2002)

Şimdi İrfan Cüre’nin bu eleştirisinin mantığını ele alalım ve yukarıda genel olarak söylediklerimizin somut bir örneği olduğunu gösterelim. Gerçek soruları sormaktan nasıl kaçılıyor? Bunun için en basit mantık kategorileri nasıl allak bullak ediliyor? (Aslında bu alıntıdaki tam önermelerin mantık ve olgular bakımından yanlışlıkları ele alınabilir. Ama bunu yapacak zaman ve gücümüz yok. Biz konumuzla doğrudan ilgili bir ikisine değinelim.)

İlk iki cümle:

“Emek, Barış ve Demokrasi Bloku'nun seçim kararının alınmasından sonra kurulmuş olması, bunun salt seçimlerle sınırlı bir işbirliği olduğu görüntüsüne yol açmıştır.”

Önce bu cümlede birinci önerme ile ikinci önerme arasında mantıki bir bağ yoktur. Birinci cümlenin mantıki sonucu, bu bağın olmadığı, rastlantısal olduğu olabilir. O rastlantısal olanın seçimlerle sınırlı mı, seçim bloku mu olduğu ise ayrı bir sorundur. Cümlenin birinci kısmındaki önermenin mantıki sonucu söyle olabilir:

“(...) Blok’unun seçim kararının alınmasından sonra kurulmuş olması, onun seçimler ve yüzde on barajının zorlamasıyla oluştuğu görüntüsüne yol açmıştır.”

Aslında yazar bir paragraf sonra başka bir cümlenin içinde bu temel fikri de iki defa ifade ediyor:

“Bloğu sadece seçimler sırasında tesadüflerin ya da baraj sayesinde kurulmuş olarak görenler...”

“Bloğun oluşumunu (...)oligarşinin seçim barajına bağlamak, bilimsel bir yaklaşım değildir”

Fikir çok açıktır, İrfan Cüre, Bloğun oluşumu ve seçim ve baraj arasında hiçbir ilişki görmemekte, bunun tamamen rastlantısal olduğunu söylemektedir. Ayrıca bloğun oluşumu ile seçimler ve yüzde on barajı arasında bir bağlantı kurmanın bilimsel olmadığını iddia etmektedir.

Peki, ama bu iddiasını kanıtlamak için, bizim getirdiğimiz her hangi bir delili ele alıp olgular veya çıkarsamalar düzeyinde çürütüyor mu? Hayır!. Sadece Osmanlı Şeyhülislamlarının “Şeriate Aykırıdır” demeleri gibi, “Bilimsel değildir” fetvası veriyor.

Peki, bizim yazdıklarımız, yani Bloğu oluşturanların PKK’nın çizgisini değerlendirmeleri hakkında söylediklerimiz gerçekleri yansıtmıyor mu? Peki, Seçimlerden önce Kürt Hareketi hakkında bir görüş değişimi var mıydı? Buna bağlı olarak, ittifak müzakereleri veya eğilimi var mıydı? Bütün bu yoklardan söz yok.

Yani İrfan Cüre’nin bunlardan söz etmemesi, bloğu oluşturan hareketlerin Kürt hareketi ve onun stratejisi hakkındaki yargılarıyla, onunla Blok oluşturmaları arasında hiçbir çelişki olmadığı anlamına da gelir. Ama bir çelişki yoktuysa niye seçimlerden önce en küçük bir kıpırtı yoktu? Ne görüşlerde ne de ittifak anlamında.

Şimdi hangisi bilimseldir? Olguları sıralayıp çelişkilerden söz etmek mi, hiçbir delil göstermeden, ortada hiçbir çelişki yokmuş gibi fetva vermek mi? Bütün veriler seçimlerin ve yüzde on barajının bloğun ortaya çıkışında tayin edici bir önemi olduğunu göstermektedir. Tam da bu nedenledir ki, blok seçimlerden sonra alel acele ortaya çıkabilmiştir.

Bilim olayların ardındaki görünmez bağları incelemeye çalışır. Onu oluşturanların kendi haklarında söylediklerine göre değil, nesnel olguların aralarındaki bağları ortaya çıkarmaya çalışır.

Tabii buraya bir de, irade koyulmuş, sanki insanların iradesinin varlığını inkar anlamına gelirmiş gibi.

Şimdi cümlenin bu iradeli tamamını ele alalım:

“Bloğun oluşumunu, bileşenlerinin iradesinin dışında "tarih" adlı bir tanrısal iradeye ya da oligarşinin seçim barajına bağlamak, bilimsel bir yaklaşım değildir.”

Elbette Bloğu oluşturanlar bir irade göstereceklerdir ve göstermişlerdir. Bloğun oluşumunun seçimlerle bağlantısını ortaya koymak, insanların veya partilerin bir iradesinin olmadığı anlamına mı gelir? Biz irade göstermemişler mi diyoruz? Hayır! Görüşlerinin değişmediğinden, görüşler değişmemiş olmasına rağmen niçin böyle davranılıp o yönde irade gösterildiğini anlamaya çalışıyoruz. Bizim sorunumuz irade gösterilmesi veya gösterilmemesi değildir. O iradenin niye tam o zamanda ve o yönde gösterildiğidir. Biz bunu açıklamaya çalışıyoruz.

Tabii bu irade, bir yandan, seçim barajının karşısına koyulurken, diğer yandan da “Tarih” adlı “tanrısal irade”ye karşı gibi koyulmaktadır.

Yazılarımızı okuyan bilir. Biz, Tarihin adeta seçim barajı sopasıyla solu eğittiğini ve onu Kürt hareketiyle bir ittifak kurmaya zorladığını söyledik. Bunu burada söylemeye de devam ediyoruz. Tam da böyle olduğu için, sosyalistler fikrini değiştirmemesine rağmen, Kürt hareketiyle ittifaka girmiştir. Burada bizim yazılarımızda “Tarih” olarak sözünü ettiğimiz şey, toplumsal eğilimler, yasalardır.

Böylece Cüre’nin bu karşı koyuşunda, Bloğun, Sosyalist Demokrasi Partisi’nin aracılık çabalarının ürünü olduğu iması da vardır. Var sayalım ki, gerçekten bu partinin çabaları, müzakerelerde gösterdiği kaliteler falan bloğun oluşumunda tayin edici olmuş olsun. Bu bizim dediğimizin aksini kanıtlar mı? Yıllardır Türk sosyalist hareketleri ile Kürt hareketi arasında bu yönde yığınla çaba, irade gösterilmesine rağmen hiçbir zaman en küçük bir mesafe kaydedilememiş, çoğu kez geri gidilmişken, bu iradeler hiçbir ürün vermemişken niye şimdi ürün vermiştir? Biz bu sorunun cevabını arıyoruz.

Kendisi ise bu soruyu sormuyor. Çünkü bu soruyu sorduğu takdirde bizim dediklerimizden farklı bir cevap vermesi mümkün değildir eğer olgulara gözlerini kapamayacaksa.

Şimdi, yıllardır bin bir dereden tarihsel, teorik, sosyolojik kanıtlar getirerek, pratik girişimlerle destekleyerek sosyalistlerin Kürtlerle ittifakını savunuyorsunuz, bunun karşılığında Kürtlerin yağcısı sıfatından başka bir iltifatla karşılaşmıyorsunuz, sonra birkaç gün içinde, sizin yıllardır önerdiğiniz noktaya geliyorlar, hiç bir şey yokmuş gibi. Onları buna zorlayan nedir? Seçim ve yüzde on barajı.

Ama biz burada durmuyoruz, çünkü bloğu böyle açıklamak, onu tarihsel anlamı dışında basit bir çıkar birliği olarak görmek olur. Ama bu birlik, zaten tarihsel ve sosyolojik olarak olması gereken bir birliktir. Böylece, bir seçim veya yüzde on barajı zorlamasıyla da olsa bir kere ortaya çıkınca, tıpkı suyun çekilmesi için tulumbaya önce su koyulması gibi bir işlev görebilir. Fiilen gerçekten daha derin bir birliğin yolunu açabilir.

Bir çok yazımızda bu noktaya da değindik. Biz bloğun seçimler nedeniyle oluşmasını veya bir seçim barajı bloğu olmasını onun değerini düşüren, anlamını ve önemini küçülten bir şey olarak görmedik ve görmüyoruz.

Ama bir toplumsal hareket veya örgüt veya görüş, onun kendi hakkındaki yargılarıyla tanımlanamaz ve anlaşılamaz. Yazarlarımız ise, bloğun ve oluşturanların davranışlarını ve yaptıklarını onların kendilerini tanımlayışlarıyla tanımlamamızı istiyor. Bunun ne kadar bilimsel olduğuna biz karar vermeyelim.

Sonra da, Gazete önerisine karşı çıkmak için şöyle yazıyor:

“ Bloğu sadece seçimler sırasında tesadüflerin ya da baraj sayesinde kurulmuş olarak görenler, şimdi de bloğa buna göre bir görev biçecekler ve onu sadece bir gazete çıkarma ortaklığıyla sınırlandırmayı önereceklerdir.”

Yine aynı sorun. Gazete önerisi sanki, bloğun varlığına karşıymış gibi koyuluyor.

Eğer blok iddia edildiği gibi programatik ve stratejik bir blok ise, ortak programatik ve stratejik hedefler için ortak bir gazetede güçleri birleştirmekten dana olağan bir şey olamaz ve böyle bir öneri ona engel olmayacağı gibi güç verir.

Ama ortada programatik ve stratejik bir ittifak yoksa, böyle bir pratik birlik, tıpkı seçimlerdeki ortaklığın bir çok ön yargının ve yanlış anlamanın yıkılmasına hizmet etmesi gibi, örgütler ve eğilimler; Kürtler ve Türkler arasındaki Çin setlerinin yıkılmasına hizmet eder, birlikte bir şeyler yapılabileceğini gösterir ve programatik ve stratejik bir birliğin yolunu açar.

Gazete önerisi, pogramatik bir birliğe alternatif değil, onun yolunu açacak bir araç olarak önerilmiştir. Yok eğer bu programatik birliğin var olduğu söyleniyorsa, yine aynı şekilde seçim mitinglerinde yapıldığı gibi, yayın alanında da güçleri birleştirmek gerekir.

Tabii burada ilginç olan şu, tıpkı ÖDP ve SHP’nin yaptığı yapılıyor. Onlar HADEP’in bir seçim ittifakı önerisine karşı, programatik bir ittifak önererek, aslında bir seçim ittifakından kaçıyorlar ve bunu da ileri bir birlik ardına gizliyorlardı.

Şimdi de bloğu oluşturanlar maalesef aynı şeyi yapıyorlar. Kendilerinin çok daha ileri bir blok olduklarını söyleyip, ortak bir gazete somut önerisinden kaçıyorlar.

Bunu bildiğimiz için de o yazıda şunu yazmıştık:

Seçim öncesi ittifak müzakereleri bir şeyi daha kanıtlamıştır: gerçek somut ittifaklardan kaçma veya karşı tarafı tamamen kendi politikalarına tabi kılmanın yolu, karşı tarafla daha ileri düzeydeki ittifakları somut bir iş biriliğinin koşulu olarak getirmek veya onun yerine önermektir. SHP ve ÖDP, Kürt hareketine somut bir seçim ittifakının koşullarını değil, daha ileri bir ittifakın koşullarını dayatarak onu teslim almaya çalışmışlar; bunun kabul edilmemesini de ittifaktan uzaklaşmanın gerekçesi olarak sunmuşlardır. Çünkü, Kürt hareketi ile adı üstünde bir seçim ittifak yaptıkları takdirde, bu her biri ayrı hedef, strateji, örgüt ve politikaların bir ittifakı olur; herkes birbirini olduğu gibi kabul ederdi. Ama o zaman, Kürt hareketini kontrol altına alma ve ona kendi koşul ve anlayışlarını dayatma şansı olmazdı. Bu şunu kanıtlar: ileri ittifak biçimleri önerip, bunları aslında gerçekleşebilir, somut ve daha sınırlı, daha mütevazı bir başlangıç olabilecek birliklerin koşulu olarak sunmak, bir ittifaktan kaçısın ya da karşı tarafı kendi anlayışlarını kabule zorlamanın bir biçimidir ve örtüsüdür.”

Şimdi olan da tamı tamına budur. Ve bu, aslında bütün güzel sözlere ve niyet bildirimlerine rağmen, somut bir hedef için bir işbirliğine kimsenin hazır olmadığının bir göstergesidir. Böyle bir ortaklaşa gazeteye bile hazır olmayanların nasıl olup da programatik, stratejik ve örgütsel bir blok oluşturacakları ise açıklanmaya değer bir konudur.

Biz seçimlerde yapılan güç birliğinin, o ortak çalışmaların, bloğun bileşenlerinde çok daha derin değişiklikler yapmış olabileceğini düşünüyorduk ve böyle değişiklikleri başlatıp, durgun suları hareketlendireceğini umduğumuz için öylesine sevinç ve heyecan duyuyorduk.

18 Kasım 2002 Pazartesi

demir@comlink.de

http://www.comlink.de/demir/


Yüklə 1,4 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   54




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin