Seçim Sonuçları ve Bloğun Geleceği
Ezilenler için, bu seçimlerin en büyük kazancı, Türk Sosyalistleri ile Kürt Ulusal Hareketi arasında sağlanan ittifak oldu. Seçim sonuçları elbette bloğu destekleyenlerin beklentilerine cevap vermedi ve bunun yarattığı bir hayal kırıklığının olması kaçınılmazdır. Hepimiz mitinglere katılıma, onlardaki coşkuya, harekete geçen enerjiye bakarak, yüzde onu aşmasa bile onu zorlayacak, en kötü ihtimalle yüzde sekiz ve on arasında bir oy oranı bekliyorduk. Bu gerçekleşmedi. Bunun gerçekleşmemesi Bloğun ya da yaptıklarının yanlışlığı anlamına gelmez. Bu gerçekleşmeyişin ardında başka nedenler vardır.
Bloğun başarılı olup olmadığı üzerine yargılar, ondan beklenenlere bağlıdır. Eğer, Kürtlerin Parlamentoda ayrı milletvekilleri olması ve bunların aracılığıyla en azından bir grup oluşturmak, parlamentodaki pazarlıklarda Kürtler olarak küçük de olsa hesaba katılır bir güç olmak gibi bir beklenti var ise, Blok bu anlamda beklentilere cevap vermez ve bu gibi beklentiler için kesinlikle yanlış ve başarısızdır. Böyle bir beklenti ve hedef açısından yapılacak en iyi işlerden birinin örneğin ANAP veya SP ile ittifak veya bağımsız adaylar göstermek olacağı açıktır.
Ama eğer beklentiniz, çok daha uzun vadeli ve temel bir hedef etrafında ezilen kitleleri birleştirmek, örgütlemek, harekete geçirmek; Kürt ve Türk ezilenleri arasında yeniden güç birliği ve güven olanaklarını yaratmak; hem Kürt ulusunun üzerindeki baskıya son verecek, hem de tüm emekçilerin daha özgürce ve refah içinde yaşamalarının olmazsa olmaz koşulu olan demokratik bir cumhuriyete ulaşmak ise, Blok doğru bir başlangıç olduğu gibi, seçim başarısızlığına rağmen bir başarıdır.
Ama her beklenti, daha geniş programatik hedeflere, bu daha geniş hedefler de toplumsal konum ve çıkarlara bağlıdır. Programlar, beklentiler ve toplumsal konum ve çıkarlar arasındaki bağlantılar nedeniyle, Bloğun kendisini ve yaptıklarını bir başarı veya yenilgi olarak görmekle toplumsal konum ve çıkarlar arasında derin bir ilişki vardır. Burjuvazinin ve ilkel milliyetçiliğin veya Parlamentarizm ve Ekonomizmle malul işçi bürokrasisinin Bloğu bir hata ve başarısızlık olarak görmesi son derece olağandır. Blok üzerine değerlendirmeler, gerçek sınıfsal eğilimleri yansıtan birer turnusol kağıdı işlevi göreceklerdir.
*
Blok seçim öncesi mitinglerinde, bütün diğer partilerden daha büyük bir kitleyi miting alanlarına topladı ve bu kitlenin Mitinglere katılımı pasif bir katılım değil, aktif, coşkulu, heyecanlı, fedakarlıklarla dolu bir katılımdı. Hem nicelik hem de nitelik olarak, bütün diğer partilerden üstündü.
Zaten barajın aşılacağı veya en azından zorlanacağı beklentilerini yaratan da bu durumdu. Bu beklentilerin gerçekleşmemesi, beklentilerin temelsiz olduğu anlamına gelmez. Bu sadece aktif katılımlı büyük mitinglerin verdiği mesajın ve yaydığı dalgaların hızının ve şiddetinin, ön yargıların, basının sansürünün, son on yılların muazzam gerici ideolojik atmosferinin ve umutsuzluğun sürtünmeleriyle azalması ve dolayısıyla sonuç almayı geciktirmesidir. Dalgaların yayılmaya başlaması ile seçimler arasındaki zamanın kısalığıyla ilgilidir. Diyelim ki Blok aynı mesajı ve bileşimiyle bile, altı ay önce oluşup böyle bir enerji ve politik bir aktiviteyi harekete geçirebilseydi, veya önünde daha birkaç aylık bir dönem olsaydı, bu engelleyici etkileri büyük ölçüde nötralize edip, toplumun daha geniş katmanlarına ulaşıp onların sempati ve desteğini alabilirdi. Beklentilerimizdeki yanılgıların en büyük nedeni, yayılan dalga ve mesajların bloğun dışında da kendisini destekleyenlerin içindeki hız ve şiddetle yayıldığı kanısıdır.
Seçim sonuçları şunu gösteriyor: Bloğun aldığı oy aşağı yukarı mitinglerine katılanların; onu destekleyenlerin toplamına eşittir, hatta belki biraz bunun altındadır. Çünkü Bloğun destekleyicilerinin önemli bir kesimi oy kullanamamaktadır: ya mevsimlik işçidir, ya zorunlu göç sonucu bildirimsizdir, ya kütüğe kaydedilmemiştir vs.. Bu irade dışı engeller bir kenara bırakılırsa, diğer partilerden farklı olarak, bloğun mitinglerine gelip de ona oy vermeyen hemen hemen yoktur. Yani kendisine oy verenleri onun aktif destekleyicileri, onun için çalışanlardan oluşan, politik olarak aktif bir kitledir.
Sosyalistlerin, burjuva demokrasisine en temel eleştirilerinden biri, onun, atomlarına ayrılmış, örgütsüz ve pasif geniş yığınların, (hadi medyanın manüplasyonlarını bir yana bırakalım) doğru kararlar verebileceği ve bunun dört yılda bir verilen bir oyla gerçekleşebileceği varsayımınadır. Bu varsayım ve bu varsayıma dayanan işleyiş, tam da burjuvazinin demokrasiyi bir iktidar aracı olarak kullanabilmesine hizmet eder. Çünkü burjuvazi bilir ki, son duruşmada sonucu örgütlü ve politik olarak aktif olanlar belirler. Örgütlü ve aktif olan ise, burjuvazidir, egemen sınıflardır. Onlar bu mekanizmayla, küçük azınlıklar olmalarına rağmen, büyük çoğunlukların desteğini kazanırlar. Bu bakımdan, seçim sonuçlarını oy verenlerin toplumsal konumlarıyla değil, o oy verilmiş partilerin politikaları, programlarıyla ele almak, dolayısıyla egemen sınıfların farklı fraksiyonlarının güç ve konumlarındaki değişmeler olarak ele almak her zaman daha doğrudur.
Soruna böyle baktığımızda, seçim sonuçları, kompradorluktan finans kapitale kabuk değiştiren ve bu değişimini gardorop inkılaplarıyla gerçekleştiren ilk kuşak ve çoğunluğu batının büyük şehirlerinin azınlıklarından oluşan burjuvazi karşısında, kısmen taşra bezirganlığının da burjuvalaşmasıyla ortaya çıkmış Müslüman burjuvazinin güneşin altında yerini almasıdır. İlk kuşak burjuvazi, kendisinin zeytinyağı gibi açıkta kalmasını engellemek için, herkese şapka giydirmişti. O zaman kimin ne olduğunun bilinemeyeceği düşünülüyordu. Anadolu burjuvazisi ise tersine nüfusun çoğunluğunun geleneklerine göre giyinerek zeytinyağı gibi açıkta kalmaktan kurtulacağını söylüyor. Burjuvazinin bu kesimi, işçi sınıfı ve yoksulların ve hatta Kürtlerin bir bölümünün memnuniyetsizliğini arkasına alarak, şehir orta sınıflarına dayanan ve Alevilerin korkularını yedekleyen Batılı ve batıcı burjuvazinin karşısında dengeleri değiştirdi. Birinin geniş yığınlarda desteği ve mecliste çoğunluğu; diğerinin şehir orta sınıfları ve Alevilerin yanı sıra en büyük örgütlü ve silahlı güç olan ordunun desteğine sahip. Güçler aşağı yukarı eşit. Taraflar, her iki tarafın yıkımıyla sonuçlanacak karşı tarafı ve politik ekonomik etkisini imhaya yönelik ve dolayısıyla iki tarafı da yıkacak bir çatışmadan ise, karşı tarafın gücünü gözeten uzlaşmalara hazır. Liderler, programlar ve masajlar bunun işaretlerini veriyor. Biri Hıristiyan Demokrat benzetmeleriyle, diğeri Şeyh Edebali ve Anadolu kökleri vurgusuyla bunun ideolojik hazırlığını da yapmış bulunuyor. Ordu da kendi açısından, Susurluk ile kendi için gerekli olanı yaptı.
Burjuvazinin bu iki fraksiyonunun da bu günkü orduya ihtiyaçları var. Bu nedenle, ordunun egemenliğini sarsmayan ama ona daha ziyade burjuva fraksiyonları arasındaki çatışmalarda bir hakem rolü verecek bir düzenlemeye giderek bir seri reformlarla sistemi yeni dengelere göre beraberce düzenleyecekleri, bu bağlamda bu meclisin burjuvazi arasındaki yeni dengelere göre siyasi ve idari sistemi düzenleyecek bir tür kurucu meclis gibi çalışması olasılığı çok yüksektir.
Böylece 28 Şubat ve Susurluk’la başlayan yukarıdan düzenleme gerçekleşir. Fransız yolu değil, Prusya yolundan, bu günün dünyasına ve sınıfsal dengelere nispeten daha uygun bir sistem koyulur. Hedef budur ve bu yolda seçimlerle muazzam bir yol kat ettiler.
İşte bu koşulda, mitinglerine gelmiş iki milyona yakın aktif katılımcısı ve oyuyla Blok bu plan karşısında, biricik somut alternatif olarak hiç de küçümsenmeyecek bir noktadadır. Eğer bu burjuva fraksiyonlarının ve ordunun reorganizasyon projesi karşısında, gerçekten radikal bir demokrasi programıyla, demokratik bir cumhuriyet programıyla kitleleri örgütleyebilir ve sürekli mücadeleye çekebilirse, bir yandan burjuvazinin bu yeni düzenlemelerinde ezilen sınıflar için bazı tavizler koparabilir; diğer yandan derin bir ekonomik ve politik krizin gerçekleşmesi koşulunda, bir devrimci demokrasinin, yani aşağıdan bir demokratik devrimin yolunu açabilir. Tarih ona böyle bir fırsat sunmasa bile, en azından sosyalist ve devrimci demokrat gelenek sağlayabilir ve ileride başka mücadeleler için bu gelenek ve kazançlar bir katalizatör, kristalizasyonlar için bir tohum işlevi görebilir.
06 Kasım 2002 Çarşamba
demir@comlink.de
http://www.comlink.de/demir
Dostları ilə paylaş: |