Sevgili Rıza,
Doğrusu yazınıiv okuyunca büyük hayal kırıklığına uğradım. Senin böyle geri bir pozisyonda, böylesine ne Marksizm açısından savunulabilir ne de olgularla uyuşan görüşlerini okuyunca, son yılların gerici atmosferinin yarattığı tahribatın çapını daha iyi anladım.
Ne var ki, şu an senin yazını cümle cümle ele alıp nasıl tutarsızlıklar içinde bulunduğunu gösterecek zamanım yok. Şu an çok daha önemli milyonlarca insanın hareketi var. Bu hareketin, benim yüzlerce argümanımdan daha etkili olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle, seni olayların eleştirisine bırakmayı yeğliyorum. Eğer zamanın bol olduğu bir dönemde olsaydık, olayların yavaş aktığı bir dönemde, memnuniyetle yazını, Troçkist bir söylemle ÖDP’nin görüşlerinin nasıl savunulabileceğinin tipik bir örneği olarak ele alır ve eleştirirdim.
Bırak senin mektubuna cevap vermeyi, ÖDP yönetiminin hazırladığı “Gerçekleşemeyen Bir İttifakın Hikayesi” başlıklı metnin bile eleştirisine zaman ve enerji bulamadığım bir zamandayım.
Ama bir iki kısa değinme yapmadan da edemeyeceğim.
*
“Bakılan yer değil, baktığın önemlidir” diyerek, sınıfsal bir perspektif ayrılığını bir coğrafi sorunmuş gibi sunarak daha baştan cevap verilmemeyi hak ediyorsun. Var sayalım ki, ben Türkiye’de yaşıyor olsaydım şimdikinden farklı mı düşünecektim? Türkiye’de yaşayıp da benim gibi düşünen binlerce insanın böyle düşünmesini nasıl izah edeceksin?
Burada “baktığın” ve “bakılan” coğrafyayı değil, sınıfsal perspektifi ifade eder. Sorun hangi sınıfın bakış açısından baktığın anlamındadır. Ama sen bunu bütünüyle bir coğrafya sorununa indirgiyorsun. Ayıp.
Ayıp diyorum, bu konuyu defalarca yazılarımda ele almışımdır. Ne zaman birileriyle bir ayrılığa düşsem, daima sen oradan durumu bilmiyorsun denerek kelimenin tam anlamıyla, belden aşağı vuruşlarla karşılaşmışımdır.
Yıllarca “içerde” idim. O zamanlar da eleştirilerim karşısında “sen içerdesin bilmiyorsun” , “bakılan değil baktığın yer önemlidir” dendi. Sonra pratik bunları iflas ettirdikçe dediklerimize geldiler ama bu sefer çok geçti.
Kaderin diyalektik bir alayı oysa gerek, İçeriden çıkınca da bu sefer “Dışarıda” olduğum için bu sefer “sen dışardasın bilmiyorsun” dendi. Şimdi sen de bunu söylüyorsun.
Nasıl bunu söyleyebilirsin, nasıl bir hafıza kaybıdır bu?
Yıllar önce senin bu söylediklerini, Sınıf Bilinci dergisi de bana söylüyordu ve onlara böyle şeyler söylendiğinde tartışmanın olanaksız olduğunu yazmıştım. Bunun neden olanaksız olduğunu, bunun dürüst olmayan bir davranış olduğunu da uzun uzun anlatmıştım. Nasıl bir hafıza kaybına uğratmış şu ÖDP maceran seni ki, şimdi o zaman eleştirdiklerimi, sanki bunlardan hiç habersiz gibi sen yapıyorsun.
Önce şu sürgüne gitmeyi mücadeleden kaçma gibi gören ve hatta senin yazında, neredeyse şovenizmin yükselişini insanların yurt dışına kaçmasına bağlayan anlayışları at bir kenara, Bunların nasıl bir demagoji ve insanların geri yanlarına hitap eden gerici fikirler olduğunu kabullen ve bu kabullenişine uygun olarak da tavrını değiştir, ondan sonra oturup konuşalım. Seninle bunca yıl sonra tekrar alfabeyi konuşmak istemem. Eğer unuttuysan önce o unuttuklarını hatırlamalısın.
*
Tabii bunları ÖDP içinde hatırlaman çok zor. Çünkü önce kendine “ben burada ne arıyorum” diye sorman gerekir.
Tabii bunun için de yazının başlığı, “Seçimlerde Devrimci Marksistlerin Tavrı Ne Olmalıdır?” olmaktan çıkarman ve “Seçimlerde ÖDP’lilerin Tavrı Ne Olmalıdır” diye değiştirmen gerekir. Belki de altına paratez içinde “Devrimci Marksist Bir Söylemle” diye ekleyebilirsin.
*
Eğer yazılarımı okudu ve biraz anladı isen, senin satırlarında yansıyan sözlerin, Kürtleri mücadelenin bir nesnesi, kurtarılacak bir nesne olarak gören tipik Türk orta sınıf tavrı olduğunu görürsün. Ve ben bunu yazılarımda onlarca kere ele alıp eleştirdim.
Senin kendine sorman gereken soru, nasıl olup da ÖDP gibi bir örgütte bulunmadır. ÖDP’lilerin Kürt hareketinden nasıl bir aşağılama ve hor görüyle söz ettikleri hiç kimse için, hele senin için hiç sır olmasa gerek.
*
Hele bir de özel olarak yazdığın mektupta, Oğuzhan’ın kişiliğine saldırdığımdan söz ediyorsun. Bu beni iyice şaşırttı. Oğuzhan’ı kişi olarak tanımam bile. Onun kişiliğine ilişkin hiçbir şey de söylemedim. Ama politikalarına ilişkin söyledim. Oğuzhan’ın ÖDP’nin gerçek yöneticisi olduğunu düşünüyorum. Bu herkesin bildiği bir sırdır. Mekanizması da çok basittir. Dev-Yolcuların Oğuzhan kanadı ÖDP içinde çoğunluktadır. Dev-Yol’da her zaman hiç seçilmemiş olan Oğuzhan söyler son sözü. Onun görüş ve önerileri Dev-Yol kanallarından geçip ÖDP kararları ve uygulamaları haline gelir. Şimdi bundan söz etmek mi, Oğuzhan’ın kişiliğine saldırmak? Hayır. Dünkü çocuk değilsen sen de bu dediklerimin doğru olduğunu bilirsin. Yok sakın seçilmiş organlar ve Oğuzhan’ın Bülent Uluer için nasıl feragat ettiğinden falan söz etme. Onun böyle resmi görevlere ihtiyacı yok ki. Bu tam da dediğimi doğrular aslında.
Peki, ne dedim başka? Daha önceki bir yazımda, “Oğuzhan bu gün neyi konuşursa, ÖDP yarın onu konuşur” demiş ve yakında Muhalefetin ÖDP’den dışlanacağını yazmıştım birkaç yıl önceki bir yazıda. Bu mu kişiliğe saldırı? Ayrıca dediğim doğru çıktı.
En son olarak ne dedim? Oğuzhan’ın projesi, sosyal demokratlarla ÖDP’yi birleştirmektir dedim. Aslında Blok görüşmelerinde SHP’den aldığı övgüler ve ona yaptığı tırnakacılıklar ve Pişkinsüt ile birleşmeler de bunu destekliyor. Bunun neresi Oğuzhan’ın kişiliği ile ilgili. Ayrıca O bu eğilimini Parti kararı haline getirmiş bulunuyor. Anlaşılan partinizin aldığı kararları da anlamıyorsunuz. Tabii bu karar böyle kabaca ifade etmiyor bunu. Gir ÖDP sayfasına ve oradaki kararları incele bakalım. Dediğimin aslında ÖDP’nin kendisinin ifade ettiği bir çizginin tanımlanmasından başka bir şey olmadığını görürsün.
Ben Oğuzhan’ın yönlendirdiği politikayı eleştiriyorum. Bunun sosyalizmle ilgisi olmadığını söylüyorum.
Ama bu politikanın bir sosyal temeli olduğunu da her zaman söyledim. Bu proletaryanın değil, modern, şehirli, Türk orta sınıfların politikasıdır. Oğuzhan da bu sınıfın eğilimlerini en iyi biçimde sezip, formüle eden ve örgütleyen önderlerinden biridir. Onun gücü de buradan gelir.
Kusura bakma ama bu kadar yeter. Umarım “ben ÖDP içinde ne arıyorum?” diye bir kez daha düşünürsün. Ayaklanmış Kürt halkının ve Türkiye sosyalist hareketinin en iyi damarlarının bir arada bulunduğu bu momentte “ben niye hala orada değilim” diye düşünürsün.
Saygılar
Demir Küçükaydın
31.10.2012
Dostları ilə paylaş: |