Ergun Aydınoğlu:
bu ''dev-gençlilik'' isinden hic hoslanmam ama, zayif tarafimdan yakaladin. hayir deme imkanim yok.
'künye'mi ileteyim:
ergun aydinoglu
merkez yürütme kurulu (1969-1970)
hacettepe tip fakültesi
*
İrfan Cüre:
Demir, beni EVET diyenlere ekle..
irfan cüre
ODTÜ SFK Yönetim Kurulu Üyesi (1970-71)
*
Oktay etiman:
Merhaba
*
Sinan Yücel:
Ilk yazdigimi neden okuyamadigini bilmiyorum. Orijinal metin üzerinde gene de okunmuyorsa lütfen sen benim adima gerekenleri yaz. Selamlar,Sinan . ( H.Ü . Dev.Genc Bsk. ve Dev-Genc Merk. Onur Kur. üyesi . - EVET - )
*
Selçuk Erap:
Merhaba
Destek cagrisina imzam dahil edilebilir.
Selcuk Eralp
Hacettepe Üniversitesi Devrimci Genclik Örgütü
Yönetim Kurulu Üyesi (1970)
Selamlar
*
Eyüp Yıldırım:
Birkaç arkadaþa da ben ulscagimi umuyorum.Cunku birçogu listede var...Hey gidi günler...Daha uzun yazismak ve Baraji geçmek dilegiyle...Eyup
*
Metin Ayçiçek ve Mehmet kaptan:
Selam Demir,
beni de listeye otomatik dahil et. Metni görmem sart degil. Ayrica Mehmet
Kaptan'ı da unutma.
Metin AYÇİÇEK
1970-71 Ankara Üniverssitesi SBF Öğrenci Derneği Başkanı
Mehmet KAPTAN 1969-70 SBF Fikir Kulübü Baþkanı
(Kaptan ile görüştüm. O da metni görüp görmemenin öneminin olmadığını söyleyerek imzasını vermeyi hemen kabul etti.) Sevgilerimle.
Metin Ayçiçek
*
Fehmi Erbaş:
Fehmi Erbaş
01.02.1947 Antep
1964'den beri sınıf mücadelesinin parçası
2 çocuk babası
hiç bir mevkii olmayan
Dev-Genç'in LİSELİ FEHMİ'si
*
Suat Bozkuş:
Daha öceki e-mailine gönderdigim cevapta cagriyi destekledigimi ve imzaladigimi söylemistim.
Suat Bozkus(ODTÜ SFK aday üyesi)
Selamlar...
*
Sadık Gökçen:
Merhaba,
Imzami metne bagli olmaksizin atiyorum.
Sadik gökcen, ODTÜ SFK üyesi
*
İhsan Doğun:
Merhaba Irfan,
Beni de katabilirsin.
Ihsan Dogan , AÜ, Hukuk Fakültesi (1964-71) Dev-Genç üyesi.
Selamlar ve basarilar,
ihsan
*
Şirin Cemgil
Arkadaşlar Merhaba,
Metni imzalıyorum.Selamlar
Şirin Cemgil
*
Latife Fegan - Gülay Ünüvar
Gülay bildiriye katildigini bildirmemi istedi. Yalniz soyasi özdes degil Ünüvar
olacak. Görevi ODTÜ SFK yönetim kurulu üyesi 1969-71
Latife
*
Nail satılgan:
Sevgili Demir,
Benim imzamı da koymanı rica ediyorum.
Nail Satlıgan (Genel Yönetim Kurulu üyesi, Robert Kolej) Selâmlar...
*
Engin Erkiner:
Merhaba,
Mayis 1970'de ODTÜ SFK'ya üye olmustum. Dev Genç'in yayin organi Ileri dergisinin Ocak 1971 tarihli son sayisinin da yazi isleri sorumlusuydum. Dev Genç'in herhangi bir organinin yönetiminde yer almadim. Buna göre imzasi istenenler kapsamina giriyorsam ben de imzalarim.
Selamlar.
Engin Erkiner
*
Aykut Başaran:
aykut başaran 1969-70 Hacettepe Üniv Dev-Genç Yönetim kurulu üyesi... imzalıyor
*
Aydın Çubukçu:
İmza kampanyasını destekliyor, akıl edenlerin gözlerinden öpüyorum.
SBF/BYYO Fikir Kulubü yöneticisi, Dev-Genç Genel Yönetim Kurulu Üyesi Aydın Çubukçu
*
Atilla Keskin
Muzaffer Oruçoğlu
Yavuz Yıldırımtürk
iii
Can Dündarn’ın Yazısı:
“Meclis Başkanı bir komünist?
Evet, olabilir! Seçim sonrası kimin başbakan olacağı belli değil ama, Meclis Başkanlığı kürsüsüne kimin oturabileceği aşağı yukarı "belli".
Yüzde 10 engelli koşan DEHAP, eğer barajı aşmayı başarırsa Meclis’e girecek ve onun İstanbul 1. bölge adayı, 87 yaşındaki Mihri Belli, en yaşlı milletvekili sıfatıyla, yenisi seçilene kadar Meclis Başkanlığı’na vekalet edecek.
Tahayyül edebiliyor musunuz?
Türkiye’nin 2 numaralı koltuğunda bir komünist!
Ne günlere geldik!..
Burası Türkiye!
Belli’nin oğluyla bir süre aynı evi paylaştım.
Onun inanılmaz yaşam öyküsüyle o dönemde tanıştım.
Kurtuluş Savaşının Trakya direnişçilerinden Mahmut Hayrettin Bey’in oğlu Mihri Belli...
Amerika’da iktisat tahsil etmiş, komünizmle orada tanışmış, Amerikan komünist partisine girmiş,
Sonra Türkiye’de TKP saflarına katılmış. Her komünist gibi, tutuklanmış, yargılanmış, sürgüne yollanmış,
Yunan iç savaşında savaşmış, yaralanmış, Sovyetler’de tedavi görmüş,
1944’te Süleymaniye avlusuna "Saracoğlu hükümeti faşisttir" diye pankart asmış,
51 tevkifatında yeniden tutuklanmış, işkencelerden geçirilmiş,
1979’da uğradığı silahlı saldırıda ölümden şans eseri dönmüş ve neticede Türkiye soluna damgasını vurmuş bir eski tüfek...
İnsan böyle bir biyografiyle Meclis başkanı olabilir mi?
Türkiye’nin bana öğrettiği en önemli ders, hiçbir şey için "Olamaz" dememektir.”
iv
Rıza Aydın’ın Yazısı:
“Bakılan yer değil baktığın yer önemlidir derler. Ayakları Avrupa toprağında dolaşırken, kafasında Anadolu’yu düşleyip, hiçbir yerin emekçi sınıfıyla birlikte olamayan arkadaşlarımızın, durdukları yerden bakınca, Anadolu emekçi sınıfının ihtiyaç duyduğu eksikliği göremediğini düşünüyorum. Ruhi SU’nun “El gövdede kaşınan yeri bilir” deyişi gibi, Anadolu emekçi sınıflarıyla yaşayıp onların atmosferini soluyan biri durduğu yerden bakınca, ihtiyaç duyulan, eksiği hissedilen şeyi, o arkadaşlarımızdan çok farklı olarak görüyor.
12 Eylül’ün darbesi, Devrimci Sosyalist bütün yapıları ezip belini kırarken; -68 gençlik hareketinin bütün dünyayla beraber buraları da canlandırdığı gibi- dünyadaki ulusal uyanışlara koşut orak 1980 sonrası dünyada esen ulusal uyanışlarda Kürt Halkında bir uyanışa yol açtı. Kürt coğrafyasında yükselen ulusal halk hareketi son derece güçlenmesine rağmen -Vietnam’ın Biyen Biyen pu, zaferi benzeri- bir zafer bile kazanamadan moral bozukluğuna uğradı. Bunun nedeni Kürt coğrafyasında yükselen halk hareketinin, batıda tersten gelişen Dinçi- şoven- ırkçı gerici bir halk hareketinin desteğiyle oluşan atmosferin ivmesiyle ezilmesiydi. Sosyalistlerin güçsüzlüğünden dolayı oluşan bu atmosferde nefes bile alınamaz olmuştu; bundan dolayı Sosyalist hareketin olanca birikimini barındıran bir dolu arkadaşımız bu alanları terk edip yurt dışına gitmek zorunda kaldılar; bunlardan boşalan bu yerleri hemen gerici şoven dalganın insanları doldurdu. Sosyalistler sıkışıp güç kaybettikçe, emekçi-işçi hareketi, sendikalar da zayıflamaya başladı; sendikalı işçi sayısı bile azaldı.
Kürt coğrafyasında var olan ulusal hareket, potansiyel bir gücü barındırması, muazzam devrimci enerjisi tek başına kaldığı sürece, var olan düğümü çözemiyordu, yalnız başına çözemeyeceği de acı deneylerle görülmüştü. Buralarda yaşayan herkes, burada ki emekçi halkla organik ilişkisi olan her canlı bu düğümü çözecek olan şeyin Anadolu’nun batısında yükselecek bir emekçi sosyalist dalgasını olduğunu görüyordu.
Biz, bu noktada her zaman Kürt hareketi geldiği, gelebileceği en yüksek noktalara gelmiş, bizim taktiklerimiz batıda sosyalist bir canlanmaya yol açacak projeler savunmak olmalı, tezini gündeme getirdik ; Bizim her hareketimiz Batıdaki sosyalist emekçi hareketini, toplumsal muhalefeti, canlandıracak, onun gelişmesini destekleyecek taktikler olmalıydı.
Ülkemizi değiştirmenin yolu, toplumsal muhalefeti, sosyalistlerle birlikte yürüyen bir emekçi hareketini yaratmaktan geçiyordu. Biz biliyorduk ki bir ülke sadece iktidar tarafından değil birazda muhalefet, toplumsal muhalefet tarafından yönetilirdi. Bu konuda ki düşüncelerimi anlata bilmek için biraz üzerinde durmak istiyorum, hafızalarımızı tazelemek istiyorum:
1977- 1978 yıllarında parlamento da tek bir sosyalist millet vekili bulunmuyordu ama, DİSK , TÖB-DER, DEV-GENÇ. Vb. kitle örgütlerin başını çektikleri toplumsal muhalefetin baskısı sonucu Devlet Güvenlik Mahkemeleri ( DGM) kaldırılmıştı; Milliyetçi Cephe ( MC) Hükümetinin ODTÜ’ye atadığı rektör Hasan TAN ODTÜ öğrencilerin başlattığı toplumsal hareketler sonucu ODTÜ’ye rektör olarak gelip göreve başlayamamıştı. Buna tersten bir örnek daha vereyim; Ermenistan sınır kapısının açılacağı düşünüldüğü zaman Türkeş’le Ermenistan başbakanı Paris’te bir otelde buluşturulup karşılıklı pazarlık ettiriliyorlar; bu pazarlıktan sonra, yani Türkeş’i ikna edip muhalefetini giderdikten sonra Ermenistan sınır kapısını açıyorlar. Bu dönemde Türkeş’in mecliste bir millet vekili bile yok; örnekler çoğaltılabilir...
Sosyalist bir kitle hareketinin güçleniyor olması ülkedeki başka güçleri de kendine çeker, onlara da düzen getirip, rayına oturtur. Türkiye İşçi Partisinin varlığına koşut olarak gelişen sol dalga CHP’yi sola çekip İnönü’yü “ortanın oluna” getirmişti; 12 Eylül öncesi sosyalist hareketin güçlü olmasından dolayı, Kürt Ulusal Hareketini örgütlemeye soyunan guruplar Marksist-Sosyalist görünümündeydiler, 12 Eylülden sonra sosyalist hareket zayıflayınca bu iddialarından vazgeçip amblemlerini de-bayraklarını da değiştirdiler, sosyal demokratlarsa daha da sağa savruldular. Bu güçlerin sağa savrulmalarının nedeni sosyalist emek hareketinin zayıflamasıydı. Bütün bu olumsuzlukları düzeltmenin, dışımızdaki toplumsal güçleri emek safına çekmenin yolu da yeniden sosyalist bir kitle hareketini güçlendirmekten geçiyor.
Sosyalist bir kitle hareketi emekçilerle buluşup güçlenmeye başlarsa, ülkeyi yönetenler, MGK da karar alacakları zaman, bu muhalefettin göstereceği tepkileri hesaba katarak kararlarını oluştururlar. İMF ile ABD bile Türkiye ye bir şeyler dayatacakları, bir şeyler önerecekleri zaman bu sosyalist kitlenin göstereceği tepkiyi hesap ederek tekliflerde bulunur. Yani kısaca demem şu ki: Türkiye’de Sosyalist Hareketin kitleselleşme eğilimine girdiğini gösterip, ona moral verecek yüzde üçün üzerinde bir oy alması ülkedeki demokrasiden yana gerçek değişimin başlangıcı olur. Bu Kürt ulusal hareketinin (DEHAP) yüzde on barajını aşmasından hem daha etkili olur hem de daha hayırlıdır.
Eğer niyetlerimiz şeytani değil de rahmani ise, seçim taktiklerimizde de diğer davranışlarımızda da Türkiye’de Sosyalist Bir Partinin güçlenip, emekçileri örgütlemesine hizmet etmesi için çalışmalıyız. Kürt ulusal hareketi yeteri kadar güçlüdür, gelişebileceği son sınırına gelmiştir ama bunu yapamamıştır, doğası gereği yapamaz da; bunu ancak sosyalist bir emek hareketi- sosyalist bir parti gerçekleştirebilir. Bu gerçek buradan bakınca böyle görünüyor, böyle hissediliyor.
Bu gün Türkiye işçilerini, emekçilerini örgütleyip yönlendirmeye en uygun parti çok açık olarak görünen o ki ÖDP’dir. ÖDP solun birleşik yapısı olarak doğmuş, Stalinzm’den, Marksizme- Sosyalist demokrasiye büyük zararlar vermiş bir akım olan Stalinizm’den, kendi çizgisini ayırmış, kendi içinde demokrasiyi uygulayan, yaşatan, çalışan kurullarıyla yeni tipte çağdaş, çoğulcu bir partidir. Eleştiriye de öz eleştiriye de sonuna kadar açıktır . Gelişip kitleselleşme eğilimi de bu yüzden sadece ÖDP’de vardır. Halkın güveni de ÖDP dedir, bu sorumluluğundan dolayı her adımını elbette dikkatli atmalıdır. Doğruluğuna yanlışlığına bakmadan ne yaparsa yapsın Kürt Ulusal Hareketinin peşine takılıp sürüklenmesi ondan beklenilmemelidir, o elbette her şeye eleştirel yaklaşacaktır, bu da onun hem en tabi hakkı hem de sorumluluğunun bir gereğidir. Biz Kürt ulusal hareketini hiç eleştirmeden, yanlışlarını söylemeden, ne yaparsa yapsın peşine takılıp giden solun, Kürt Ulusal hareketine iyilik etmediğini düşünüyoruz.
ÖDP secimler öne alınınca da seçimlere bu sorumluluğunun bilinciyle yaklaşıp, Kongre Kararının gereği olarak gidip HADEP’e ittifak önermiştir. Buna rağmen, HADEP Sadet Partisi gibi partilerin kapısında çok kıymetli zamanlarını harcadıktan sonra, o kapılar kapanınca bu tarafa yönelmiştir. Bu tarafa yönelince de ÖDP’nin İşçi- Emekçi örgütlerini de içerisine alan emekçi inisiyatifli ortak Türkiye Projesini kavrayamamış, onun yerine “gelin bizim listelerimizden sizin adaylarınızı da koyalım” gibi basit bir yaklaşımda bulunmuştur. Türkiye de emekçilerin ihtiyaç duyduğu güç birliği bu kadar basit değildir. ÖDP ortak bir programla Türkiye’nin bütün sorunlarını emekçi inisiyatifiyle çözmeyi düşünüyor. Emekçi örgütlerinin devreye girmesini önermesinin, Sosyal Demokratları bunun içerisine dahil etmesinin nedenini böyle anlamak gerekir. Kürt sorununu bütün bu güçlerin üzerinden meşrulaştırıp , emekçi- işçi sorunuyla kaynaştırarak, çözme teklifi; ÖDP’nin, ittifakın programı emek platformunun alternatif hükümet programı olsun önerisi anlaşılamamıştır. Bu anlaşılıp ittifak gerçekleşse ne kadar iyi olacağı bu gün görülmektedir.
Sonuç olarak bu ittifakın olmamış olması emekçilerin yararına değildir. Ama, 3 Kasımda hayatın sonu değildir, sınıflar mücadelesi burada bitmeyecektir, bundan sonraki mücadeleler de, yerel seçimlerde bunun gerçekleştirilmesinin yolları açılacağı yerde, bunu tıkayacak davranışları; düşmanca ÖDP’ye saldırıp karalama kampanyasına girilmesini doğru bulmuyoruz . Bunlar, 12 Eylül öncesinden kaldığını sandığımız, bizim çoktan terk ettiğimiz, kimseye bir yararı olmayan ilkel davranışlardır. DEHAP’ı desteklediğini söyleyen sosyalist dostlarımıza bir ayna karşısına geçip kendilerini, davranışlarını eleştirel bir gözle görmelerini öneriyoruz. ÖDP çevresi bu konuda çok dikkatli bir dil kullanmaktadır; bir sözü söylerken önce neyi söylememeleri gerektiğini düşünüp sonra o sözü söylemeye çalışmaktalar.
ÖDP’nin eleştirilecek yanları yönleri yok mu, elbette ki var.
Biz biliriz ki; ancak ulu kişiler, Şıhlar, Şeyhler, diktatörler yanlış yapmazlar, eleştirilip yanlışları olduğu söylenemez, ama ÖDP deki herkes yaşayan sıradan devrimcilerdir, yanlışlarda yaparlar yanlışlarını görüp o yanlışlarından dolayı eleştirilip yanlışlarından da döne bilirle, yanlışlarından dönmüşlerdir de. Bu arkadaşlarımız gerek 12 Eylül öncesinde (darbenin geldiğini iki ay önceden haber aldıkları halde) zorlukları gördükleri halde, gerekse 12 Eylül sonrasında zorlukları gördükleri halde ülkeyi terk etmeyip , akıllarının yettiği kadarıyla önlerine gelen görevlerini mütevazı ölçülerde yapmaya çalışmışlardır. Yurt dışındaki arkadaşlarımızın eleştirme haklarına bir şey demiyorum ama insafı elden bırakmalarına ölçüyü kaçırıp kem sözler etmelerine el insaf diyorum; el insaf yani. “...siz sizi aynada görmez misiniz” derdi Mahzuni. Bu dostlarımız kendilerini bir gözden geçirip seviyeyi düşürmeseler daha sağlıklı, geliştirici bir tartışma yapılabilir.
Biz Türkiye emekçi -sosyalist hareketinin geçtiği bu süreçte ÖDP’yi desteklemenin çok doğru bir davranış olduğunu görüyoruz. Bu gerçeği gören her demokratın, devrimcinin, sosyalistinde ÖDP’ye destek olmasını, oy vermesini öneriyoruz. ÖDP’nin yüzde üçün, yüzde beşin üzerinde bir oy alması, emekçilere muazzam bir moral verip ülkenin demokrasisinin gelişmesinin önünü açacağını düşünüyoruz.
Son bir nokta: Lenin emperyalistler arası rekabetten-savaştan yararlanıp, Alman Genel Kurmayının Diplomatik Mühürlü Treniyle, Rusya’ya gitmiştir, ama asla Alman Genel Kurmayını, Alman emperyalizmini öven tek bir laf etmemiştir; Lenin önünü kesen haydutlardan canını kurtarmak için, onlarla anlaşıp, onlara silahıyla cebindeki paralarını vermiştir ama haydutlarla işbirliği yapıp onları aklamaya çalışmamıştır, onların aşağılık haydutlar olduklarını her fırsatta söylemiştir.(İsteyen Kurup Kayanın “Leninden anılar’ ile ‘Sol komünizim bir çocukluk hastalığı” kitaplarına yeniden bakabilir) Leninin kumaşı farklıydı onu fazla karıştırmayın, bugün yapılan rezaletlere ondan benzer örnek bulamazsınız .
Saygılarımla RIZA AYDIN”