Gerçekleşmiş Öngörüler: 2002 Genel Seçimlerinin Hemen Ardından Seçim Sonuçları ve AKP İktidarı Hakkında Yazılmış Yazılar
2002 Genel seçimleri sonunda AKP tek başına iktidar olduğunda, seçim sonuçlarının nasıl bir metodolojiyle değerlendirilmesi gerektiğini, AKP iktidarının yapısını, özelliklerini ve geleceğini ele alan bir seri yazı yazmaya başlamıştık. Daha sonra ABD’nin Irak’a saldırısı gündemin başına geçtiği için bu yazılar devam etmemişti.
Bu yazılardaki öngörülerin çoğu gerçekleşmiş bulunuyor.
Şimdi yeni seçim sonuçları üzerine tartışmalar başlayacak. Sorunlar aynı sorunlar, dolayısıyla o zaman yazılmış bu yazılar tazeliğinden hiçbir şey kaybetmiş değil. Üstüne üstlük büyük ölçüde olayların akışıyla doğrulanmış değerlendirmelerle dolu.
Bu nedenle bu yazıları yeniden yayınlıyorum.
Demir Küçükaydın
22 Temmuz 2007 Pazar
23:12:48
(Yazılar bu derlemede yar aldığı için tekrar koymuyoruz)
2011 Seçimleri Barış ve Demokrasi Partisine, Sosyalistlere ve Demokratlara Seçimlere İlişkin Somut Bir Öneri
Seçimler yaklaşıyor. Her zaman olduğu gibi herkes kimin aday olacağı, kime oy verileceği ve kimin ne çıkaracağı gibi konulara yoğunlaşıyor. Biz tartışmayı esasa, sorunun özüne çekmeye çalışacağız. Ve bu bağlamda somut ve pratik bir öneri yapacağız. Demokratik kamuoyunca ve BDP’nin organlarınca tartışılıp karara bağlanmasını diliyoruz.
Önce kısa bir girizgah yapalım.
Türkiye sosyalist hareketi ve demokratları baştan beni, seçimler konusuna yanlış yaklaşırlar ve sorunu seçimlerde kime oy verileceği paradigması çerçevesinde tartışırlar.
Gerçek demokratlar ve/veya öyle olması gereken sosyalistler için, kime oy verileceği ile seçimlerde savunulacak program ve sloganlar iki farklı sorundurlar. Biri taktik bir sorundur, diğeri programatik ve stratejik bir sorundur. Yani Türkiye’nin sosyalist ve demokratları taktik sorunları sanki programatik ve straktejik sorunlarda anlaşmışlar gibi, taktik bir sorunu, temel sorunların önüne getirerek tartışırlar. Bu baştan beri yapılan bir yanlıştır.
Doğru tavır, programatik ve stratejik sorun ile taktik sorunları ayırmak ve esas tartışma noktasını programatik ve stratejik sorunlara çekmektir. Uzun vadede toplumun gündemi ancak böyle değiştirilebilir ve belirlenebilir. Ancak böyle gerçek bir ideolojik ve politik hegemonya kurulabilir. Bu olmadan da hiç bir şey olmaz.
Bu soyut ifadeyi varsayımsal bir örnekle somutlarsak, gerçek demokratlar ya da öyle olması gereken sosyalistler, pek ala açıkça bütün partiler karşısında kendi programlarını ve esas sloganlarını savunup, ama diyelim ki faşist bir parti karşısında, kendilerine verilen oyların bölünmeye yol açıp örneğin liberal bir adayın saçilmesini engelleyeceği koşullarda, bir liberale oy verilmesini bile isteyebilirler ve istemelidirler.
Yani bu parti liberal bir partidir, demokrasiyle ilgisi yoktur, burjuvazinin ve sermayenin çıkarlarını savunur; ama bize verilecek oylar faşistlerin kazanmasına yol açabileceğinden, bize vereceğiniz oyları bu liberal partiye verin der ve demelidir gerçek sosyalistler.
Tabii bu sadece en sonda taktik düzeyde bir soruna cevap olarak söylenecek pratik bir cevaptır, bundan önce seçim çalışmasının bütünü, uyarma ve aydınlatma çabasına, yani oy verilmesi istenen partinin gerçek gerici yüzünün açıklanmasına, bu bağlamda kendi programının ve gündeminin tartışma alanına çekilmesine harcanmalıdır.
Böyle bir anlayış bütün sosyalistlere egemen olsaydı, yani hepsi esas önemli olanın hangi programın savunulduğu, hangi taleplerin öne çıkarıldığı konusunda anlaşmış olsa, (Dikkat edin bu program ve stratejide anlaşmak değildir henüz, program ve strateji tartışmasının esas tartışılması gereken olduğunda anlaşmaktır) şu veya bu partiye oy verilmesi bütünüyle taktik bir sorun olur ve öyle tartışılırdı.
Ama tüm radikal söylemlere rağmen, kime oy verileceği konusu hep tartışmaları belirler.
Yani bütün sosyalistler ve demokratlar, taktiklerde anlaşamamaktadırlar ama, fiilen taktiklerin program ve strateji sorunlarından daha öncelikli ve temel olduğunda anlaşmaktadırlar ve bütün tartışmalarını bu gizli ortak varsayım üzerinden yürütmektedirler.
Özetle, strateji ve program ile taktikler konusu ayrılmadığı için seçimlerde genellikle taktik bir sorun (Kime oy verileceği) tartışılırken; aslında sanki program ve stratejide bir anlayış birliği varmış ve bu sorun aşılmış gibi tartışmaktadırlar.
Aslında program ve stratejilerinde bir ortaklık yoktur, ama program ve strateji tartışmasının önemli olmadığında ve bu sorunlardan kaçmakta fiilen anlaştıkları için, programatik ve stratejik ayrılıklar, taktik sorunlar çerçevesinde tartışılmaktadır. Bu da tam bir kör dövüşüne yol açmaktadır.
Ama sadece sorun bu değildir, bu iki sorunu ayıramamanın ve taktik sorunları program ve strateji sorunlarının önüne geçirmenin çok daha başka zararları da olmaktadır ve eğer bu seçimlerde bu ayrım yapılmaz ve strateji ve program sorunları öne çekilmezse, müthiş bir tarihsel fırsat kaçırılacak demektir.
Bu iki sorunu ayırmamanın sonucu olarak, bugün Türkiye’deki en demokratik gücü temsil eden HADEP, DEHAP, DTP, BDP çizgisi, seçimleri bütünüyle bir milletvekili seçtirme sorunu gibi almış olmakta ve bu nedenle programını anlatma ve sesini duyurma olanağını yitirmektedir.
Bu kısa girişten sonra şimde önerimizi somutlayalım.
Aşağıda yapacağımız öneri, tam da bu program ve strateji ile taktik sorunları ayrıma dayanmakta, program ve stratejiyi öne almakta ve yepyeni olanaklar açmaktadır.
Elbette, demokratik çizginin, ( HADEP, DEHAP, DTP, BDP çizgisine kısaca böyle diyoruz) bu gerici ve anti demokratik yüzde onluk seçim barajına karşı, onu aşmak için, demokrasinin sözcülerini Meclis’e taşımak için bağımsız adaylar göstermesi yerindedir ve doğrudur. Bunu tartışmıyoruz bile. Bu bir.
(Aslında, baraj yüzde beşler cıvarına gelse, psikolojik baraj aşılacağından, BDP’nin alabileceği oy muhtemelen bu günkü barajı (yüzde onu) da rahat aşacak düzeyde olur. Bu da Türkiye’deki dengeleri ciddi biçimde değiştirir. Ancak bu verili durumda bunu bir yana bırakıyoruz.)
Ayrıca Barış ve Demokrasi Partisi, bağımsız adayları Türkiye’nin her yerinde göstermelidir. Sadece çıkma ihtimali olan yerlerde değil, her yerde. Bu iki.
Somut duruma ve koşula bağlı olarak, o aday, yukarıda açıklanan ilkeye göre, ille de kendisine oy istemeyebilir. Örneğin kendisine vericek oyun, bir faşistin girmesine yol açabileceği yerlerde başka bir partiye veya adaya oy verilmesini isteyebilir. Her yerde aday göstermek bu olanağı dışlamaz, aksine hareket alanını ve her yerin ve adayların özgül durumuna göre değişen taktikler uygulanmasına olanak sağlar.
Sosyalistlerin de, hiç bir karşılık beklemeden, hiç bir pazarlığa girmeden, daha baştan, hatta şimdi ve derhal, bütün diğer partiler karşısında bu adayları destekleyeceğini açıkça ilan etmesi gereklidir ve doğrudur. Bu üç.
(Bu ayrıca yukarıda açıklanan ilkeye de uygun bir davranış olur. Yani, yukarıdaki ilkeye uygun olarak, pek ala bu demokratik çizgiyi kendileri yeterince demokartik veya tutarlı görmeyebilirler ve bunu açıkça ifade edebilirler. Onun karşısında kendi programlarını savunabilirler. Ama tam da neyin söyleneceği ile kime oy verileceği ayrı sorunlar olduğu için, yeterince tutarlı ve demokrat görmedikleri bu Barış ve Demokrasi Partisi’nin desteklediği adaylara oy verilmesini isteyebilirler. Bu onların sosyalistliklerine halel getirmeyeceği gibi, aksine sosyalist yaklaşım böyle bir tavrı zorunlu kılar.)
Buraya kadar sorun yok. Bunlar bizce çok açık. Bir yanlış anlamaya yol açmamak için kısaca bunları belittik.
Bizim önerimiz bundan sonrasıyla ilgili.
Barış ve Demokrasi Partisi, seçimlere katılabilmek için gerekli koşullara sahip olduğuna göre, aynı zamanda parti olarak seçimlere de girmelidir. Oy istemek için değil, programını ve stratejisini geniş yığınlara açıklamak için.
Seçimlere girerek televizyon ve radyodan kendi programını, kendi amaçlarını en geniş kitlelere aktarma imkanı bulabilir. Elbette seçim konuşmaları yapanlar, kendilerine oy istemeyeceklerdir. Zaten seçim konuşması yapacakların, adaylar olması bile gerekmemektedir. Önemli olan programı ve amaçları özlü biçimde kitlelere, özellikle Türkiye’nin batısındakilere aktarabilmek; tartışılan konuları, gündemi değiştirebilmek; ön yargıları ve tecriti kırabilmektir.
Oy isteyecek bağımsız adayların yanı sıra, demokrasi programını geniş kitlelere anlatabilmek için seçimlere parti olarak girmek muazzam bir olanak yaratır.
Ama sadece bu değil, bizim hafıza kaybına uğramış, bildiklerini unutmuş sosyalistleri de eğitir.
Düşünün, sosyalist ve demokratlar, o zaman gerçek sorunu tartışmaya başlayacaklardır. Yani kimin aday gösterilyeceğini ve kime oy verileceğini değil; BDP adına seçim konuşmalarını yapacak olanların hangi programı ve somut sorunları öne çıkarması gerektiğini; seçim plakatlarında hangi parolaların öne çıkarılması gerektiğini tartışacaklardır.
Gerçek devrimci ve demokrat seçim çalışması ve yaklaşımı budur. Bu hem Türkiye’deki halkı, hem BDP’yi hem de sosyalistleri eğitir.
Barış ve Demokrasi Partisine, tüm demokratlara ve sosyalistlere bu önerimizi tartışmalarını öneriyoruz.
Hangi programın nasıl savunulacağı ile hangi parola, slogan ve örgüt biçimleri sorununa ise başka bir yazıda gireriz.
Şimdi önemli olan, seçilmek üzere bağımsız adayların yanı sıra amaçları anlatmak üzere, parti olarak BDP’nin de seçimlere girmesidir.
Demir Küçükaydın
15.02.2011 21:22
demiraltona@gmail.com
Dostları ilə paylaş: |