“Seninle evlenmem mümkün değil



Yüklə 2,77 Mb.
səhifə19/44
tarix14.08.2018
ölçüsü2,77 Mb.
#70845
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   44

Hz. Osman muhtaç olanlara bol bol yemek yedirirdi. Fakat kendisi evde sirke ve zeytinyağı yerdi. Yola giderken, devesinin arkasına kölesini de alırdı. Peygamber efendimiz şöyle duâ buyurmuştur:

- Yâ Rabbî! Osman'ın geçmiş ve gelecek gizli, âşikâr bütün günâhlarını affet.


Yahudiyi oyuna getirdi 30.7.2006

Müslümanlar, Medîne'ye hicret ettikleri zaman, su sıkıntısı vardı. Rûme kuyusundan başka içilecek su yoktu. Bu kuyu da bir Yahûdîye âit idi. Yahûdî, Müslümanları zor durumda bırakmak için, kuyudan her zaman su vermiyordu. Verdiği günlerde de çok yüksek fiyatla sattığı için herkes alamıyor, fakir Müslümanlar çok sıkıntı çekiyorlardı.

Peygamber efendimiz, bu durumu gördükçe üzülüyordu. Kuyuyu satın alıp, Müslümanlara sebil edecek kimsenin, Cennette karşılığını kat kat alacağını müjdeliyor, açıkça Cenneti va'dediyorlardı. Bu müjdeyi işiten Hz. Osman, hemen Yahûdînin yanına varıp, pazarlığa başladı.

Yahûdî, Müslümanların mecbûren bu kuyuyu satın alacaklarını bildiği için, ödenmesi mümkün olmayan bir fiyat istedi. Bu duruma Hz. Osman çok üzüldü. Fakat ne yapıp yapıp bu kuyuyu satın alarak Resûlullahı memnun etmek istiyordu.

Yahûdîye, “Senin dediğin fiyatla bu kuyuyu ben satın alamam. Sana bir teklîfim var. Gel seninle beraber ortaklaşa bu kuyuyu işletelim. Böylece kuyu elinden çıkmamış olur. Kuyunun yarı hissesini bana sat. Birgün sen, birgün ben kuyuyu işletelim.” teklifinde bulundu.

Yahûdî, işin neticesinin nereye varacağını anlayamadı. Teklîf çok hoşuna gitti. On iki bin dirheme kuyunun yarı hissesini verdi. Kuyunun başında bir gün Yahûdî, diğer gün Hz. Osman durup, su veriyorlardı. Yahûdî yine yüksek fiyatla suyu satıyor, Hz. Osman ise bedava olarak veriyordu. Müslümanlar, sıra Hz. Osman'a geldiği vakit, o günün ihtiyaçlarını aldıkları gibi, ertesi günün ihtiyaçlarını da doldurup gidiyorlardı.

Dolayısıyla ertesi gün Yahûdîye gelen olmuyordu.Yahûdî oyuna geldiğini anladı. Fakat iş işten geçmiş oldu. Sonra gelip, kuyunun diğer yarısını da aynı fiyatla Hz. Osman'a satmak istedi. Fakat Hz. Osman kabûl etmedi. Bir müddet sonra tekrar gelip, daha aşağı bir fiyat teklîf etti. Hz. Osman yine kabûl etmedi. Biliyordu ki, Yahûdî mecbûren bu kuyuyu satacaktı. Çünkü başka çâresi yoktu. Daha sonra Yahûdinin ısrârına dayanamıyarak, ucuz bir fiyatla diğer yarısını da satın aldı. Böylece kuyunun tamamı Müslümanların ihtiyaçları için sebil edildi. Peygamber efendimiz, bu habere çok sevinip Hz. Osman'a hayır duâ ettiler.

Bir kızım daha olsaydı.. 31.7.2006

Hazreti Osman, Müslüman olduktan sonra, Peygamberimizin damadı olmakla şereflendi. Peygamberimizin kızları Rukayye ve Ümmü Gülsüm daha önce Ebû Leheb'in oğulları Utbe ve Uteybe ile nişanlanmışlardı. Peygamberimiz, insanları Müslüman olmaya da'vete başlayınca, Ebû Leheb düşmanlık etmeye başladı. Oğulları da düşmanlık edip, Resûlullahın kızlarını almaktan vazgeçtiler.

Bunun üzerine vahiy gelerek Rukayye Hz. Osman'a nikâh edildi. Rukayye, Bedir savaşından sonra vefât edince, Peygamberimizin diğer kızı Ümmü Gülsüm de Hz. Osman'a nikâh edildi. Bu bakımdan ona, Peygamberimizin iki kızıyla evlenme ni'metine kavuşmuş olduğu için, iki nûr sahibi ma'nâsına “Zinnûreyn” denilmiştir.

Resûlullah efendimiz, ona, birbiri ardınca, iki kızını vermiştir. İkinci kızı vefât edince;

- Bir kızım daha olsaydı, onu da Osman'a verirdim, buyurmuştur.

İkinci kızını verdiğinde, Hz. Osman'ı gâyet medhetmişti. Düğünden sonra kızı dedi ki:

- Ey benim kızım! Osman'dan gökteki melekler hayâ ederler. Ey canım kızım, Osman'a çok saygı göster. Çünkü, Eshâbım arasında, ahlâkı bana en çok benzeyen odur.

Başka bir zaman da:

- Ben Allahü teâlânın huzûrunda, Osman'ın düşmanlarının hasmıyım, onlara karşıyım, buyurdu.

İslâmiyet yayılmaya başlayınca, her taraftan Müslümanlar çoğalıp Medîne'ye geliyordu. Peygamberimizin mescidi dar gelmeye başlamıştı. Bunun üzerine Resûlullah efendimiz buyurdu ki:

- Bizim mescidimizi bir zrâ genişleten Cennete gider.

Hz. Osman dedi ki:

- Yâ Resûlallah, malım mülküm sana fedâ olsun! Mescidi genişletme işini üzerime alıyorum.

Mescidi 40 zrâ ya'nî 20 metre genişletti ve bütün masraflarını karşıladı. Bunun üzerine, “Allahın mescidlerini ancak, Allaha, âhiret gününe inanan, namaz kılan, zekât veren ve yalnız Allahtan korkan kimseler ta'mîr eder. İşte hidâyet üzere bulunanlardan oldukları umulanlar bunlardır” meâlindeki Tevbe sûresi 18. âyeti nâzil oldu.

“On şey çok zâyi olmuştur ” 1.8.2006

Hazreti Osman, Peygamber efendimizin vahiy kâtiplerinden idi. Güzel yazar, güzel konuşurdu. Hitâbeti kuvvetli idi. Kur'ân-ı kerîmi çok okurdu. Ezberi çok ileri derecede idi. Namazda, bir rek'atte bütün Kur'ân-ı kerîmi okuyan dört kişiden biri de Hz. Osman'dır. Çok okuduğu için elinde iki mushaf eskimiştir. 

12 sene hilâfet makâmında kalan Hz. Osman, çok cesûr idi. Hiçbir felâket karşısında sarsılmamıştı. Bunun için halîfeliği çok başarılı geçmiştir. Bilhassa halîfeliğinin ilk yılları, İslâm târihinin altın yılları olmuştur. Devrinde birçok yerler fethedilmiştir. Horasan, Hindistan, Mâverâünnehir, Kafkasya, Kıbrıs adası ve Kuzey Afrika'nın birçok yerleri, O'nun devrinde İslâm topraklarına katılmıştır.

Hz. Osman, herkese lâyık olduğu vazîfeyi verirdi. Onun ta'yîn ettiği vâliler, askerlikte ve memleketleri fethetmekte, en seçme kimselerdi. İslâm memleketleri batıda İspanya'ya, doğuda, Kâbil ve Belh'e kadar genişledi.

Resûlullah efendimiz Hz. Osman’ın hilafeti zamannıda fitnelerin çıkacağını haber vermiştir. Hz. Âişe-i Sıddîka'dan rivâyet edilen hadîs-i şerîfte buyurulmuştur ki:

“Yâ Osman! Allahü teâlâ sana hilâfet denen bir gömlek giydirecek. Eğer münâfıklar onu soymak isterlerse, bana kavuşuncaya kadar sakın onu çıkarma!”

Halîfeliği sırasında adâlet ile davranmaya çok dikkat ederdi. Birgün bir gencin kulağını çekti. Gencin kulağı acıyıp, “ Efendim, herkesin birbirinden hakkını alacağı kıyâmet gününü düşününüz.”dedi.

Bu söz Hz. Osman'a çok te'sîr etti. Buyurdu ki:

- Ey genç, sen de benim kulağımı çek, ödeşelim.

Genç, Hz. Osman'ın kulağını çekti. Hz. Osman;

- Biraz daha çek, buyurunca, genç dedi ki:

- Siz Kıyâmet gününü düşünerek korktunuz. Ben de o günkü hesaptan korkuyorum.

Hz. Osman buyurdu ki: “On şey çok zâyi olmuştur: Suâl sorulmayan âlim, amel edilmeyen ilim, kabûl edilmeyen doğru görüş, kullanılmayan silâh, içinde namaz kılınmayan mescid, okunmayan mushaf, Allah yolunda dağıtılmayan mal, binilmeyen vâsıta, dünyayı isteyenin içindeki zühd ilmi, içinde âhiret yolculuğu için azık edinilmeyen uzun ömür.”


“Ya Rabbi fitneden koru!” 2.8.2006

Hazreti Osman zamanında İslâm dünyası çok genişledi. Fethedilen yerlerdeki halk seve seve Müslüman oluyordu. Böylece Müslümanların sayısı milyonları buldu. Müslümanların bu kadar çoğalması, her milletten insanın bulunması sebebiyle, karışıklıklar da baş göstermeye başladı. Münâfıklar, Müslümanların arasına fitne tohumları ekmeye başladılar.

Yahûdîler ve diğer İslâm düşmanları, Müslümanları birbirine düşürmek için el birliği ederek gece gündüz çalışıyordu. Bunların elebaşılığını da Yemenli bir Yahûdî olan, Abdullah bin Sebe yapıyordu.

Mısır'da fitneci kimseleri başına topladı. Kurduğu bir teşkilâtla, câhil ve başıboş Mısır kıptîlerini dünyalık şeylerle kandırarak, çapulcu alayı meydana getirdi.

Onüç bin kişilik bu çapulcu takımı, Medîne'ye kadar yürüyüp Halîfeyi indirmek istediler.

Hz. Osman, evini saran âsîlere seslenip dedi ki:

- Elebaşlarınızdan iki kişi benim yanıma gelsin!

İstediği iki kişi gelince onlara sordu:

- Resûl-i ekrem efendimiz, Medîne'ye teşrîf ettiği vakit, Müslümanlar susuzluktan kırılıyordu. Peygamber efendimiz, Rûme kuyusunu satın alıp, Müslümanlara bedava su veren kimseye Cenneti va'detti. Bu va'd üzerine kuyuyu satın alıp, Müslümanlara vakfeden ben değil miyim?

- Evet sen idin?

- Darda kalan, İslâm ordusunun tamamını donatan, ben değil miyim?

- Evet sendin?

- Mescid dar geldiği vakit, Resûl-i ekrem efendimiz, “Cennette daha hayırlısını almak üzere, falancanın arsasını kim alıp mescide ilâve eder” buyurduğu vakit onu satın alıp, mescide katan ben değil miyim? Resûl-i ekrem, Ebû Bekir ve Ömer ve ben, Sebir dağında otururken, dağ sallanmaya başladığında, “Ey Sebir dağı dur! Zîrâ senin üzerinde bir Peygamber, bir sıddîk ve iki şehîdden başka kimse yoktur!” buyurmadı mı?

- Vallahi doğru söylüyorsun. Aynen öyle oldu.

Bu sırada, âsîler duvarı atlayarak içeri girdiler. Hz. Osman Kur'ân-ı kerîm okurken, saldırıp şehîd ettiler. Son nefesini verirken şöyle duâ etti: “ Yâ Rabbî, Ümmet-i Muhammedi, tefrikadan, fitneden koru!” Devamı yarın

“İftârı bizim yanımızda yap!” 3.8.2006

Asilerin evini muhasara ettiği zaman Hazreti Osman içeride şunları anlatır:

Dün gece rü'yâmda, şu pencereden Resûl-i ekrem efendimizi gördüm. Aramızda şu konuşma geçti:

- Osman seni muhâsara ettiler öyle mi?  

- Evet yâ Resûlallah!

- Seni susuz bıraktılar öyle mi?

- Evet yâ Resûlallah!

Bunun üzerine Resûlullah efendimiz bana bir bardak su verdi. Ve ben bu suyu içtim. Göğsümde soğukluğunu hâlâ duyuyorum. Bana buyurdu ki:

- İstersen seni onlara galip getirelim veya istersen iftârı bizim yanımızda yap!

- Yâ Resûlallah, ben sizin yanınızda iftâr etmeyi tercîh ederim.”

Abdullah bin Selâm hazretleri, Hz. Osman'ın yanından çıktıktan sonra isyâncılara dedi ki:

- Tarihte öldürülen her peygamber için yetmiş bin asker öldürülmüştür. Öldürülen her halîfe için de onbeş bin kişi öldürülmüştür. Gelin bu işten vazgeçin! Yoksa âhirette bunun cezâsını çok şiddetli olarak çekeceksiniz! Ayrıca Hz. Osman'ın üzerinizde çok hakkı vardır.

Fakat âsîler sözünü dinlemediler, ayrıca kendisine hakâret ettiler. Hz. Osman’ı şehid etmekden geri kalmadılar.

Hazreti Osman isyancıların evini muhasara ettklerinde "Yâ Rabbi Ümmet-i Muhammed arasındaki tefrikayı kaldır ve kendilerini birleştir" diye üç kere duâ etmişti. Abdullah bin Selâm diyor ki: "Hz. Osman bu şekilde duâ etmeseydi, kıyamete kadar müslüman­lar bir araya gelemezdi. "

Âsiler, Hz.Osman'ın evini soydular. Devlet hazinesi olan beytülmâlı da yağma ettiler. Medine-i Münevvereyi kana buladılar. Halifenin cenazesi üç gün defnedilemedi. Nihayet Zübeyr bin Avvâm ve onyedi kişi cenaze namazını kıldıktan sonra, Baki mezarlığına defnettiler.

Hz. Osman şehid olduğu zaman 82 yaşında bulunuyorlardı. Hz. Osman'ın şehid edilme haberi, Îslâm ülkesinde geniş üzüntüler uyandırdı. Her tarafta büyük bir huzursuzluk ve hüzün başladı. İslâm düşmanları fitneyi çıkarmışlar, kinlerini kusmuşlardı.

Bire yediyüz veren varken.. 4.8.2007

Hazreti Osman’ın hayır severliği, ihsanları pek çoktur. Bir defasında Medîne'de kıtlık vardı. O sırada Hz. Osman'ın Şam'dan yüz deve yükü buğday kervanı gelmişti. Eshâb-ı kirâm satın almak için yanına gittiler. Hz. Osman, “Sizden daha iyi alıcım var ve sizden daha fazla veren var, ona vereceğim” dedi.

Eshâb-ı kirâm durumu Hz. Ebû Bekir'e bildirdiler. Hz. Ebû Bekir buyurdu ki:

- Hz. Osman Resûlullahın dâmâdı olmakla şeref kazanmıştır ve Cennette onun arkadaşıdır. Siz onun sözünü yanlış anladınız, beraber gidelim.

Hz. Ebû Bekir, Hz. Osman'ın yanına gidip bu sözünün manasını sordu. Hz. Osman şu cevabı verdi: “Evet ey Resûlullahın halîfesi, onlardan iyi alıcı olan, bire yediyüz veriyor. Onlar bire yedi veriyor. Ben bu buğdayı bire yediyüz veren Allahü tealaya verdim.” Bundan sonra yüz deve yükü buğdayı Medîne'de bulunan fakîrlere Allah rızası için dağıttı. Yüz deveyi de kesip fakîrlere yedirdi. Hz. Ebû Bekir bu işe çok sevinip, Hz. Osman'ın alnından öptü.

Hz. Osman'ın şehid edildiği zamana kadar tam bir birlik içinde olan müslümanlar ara­sında bazı kimseler ayrılarak haricî ve sebeiyye gibi fırkalara bölündüler. Pey­gamberimizin bildirdiği ve Eshab-ı kirâmın tabi olduğu doğru yoldan ayrılma­yan müslümanlar ise, fitneyi yok etmek için büyük gayretler gösterdiler. Doğru yol­dan asla sapmadılar.

Hz. Osman daima adaletli davrandı. Müslümanların rahatı için büyük titizlik gösterdi. Fitne hareketine birtakım itham­larla başlayan âsilerin her türlü bozuk iddi­alarına, ikna edici cevaplar verip, delillerini gösterdi. Fakat âsilerin mak­sadı karışıklık çıkarmak ve fitne yaymak olduğundan Hicret'in 35'nci yılında Hz. Osman'ı şehid ettiler.

Ibni Ömer rivayeti ile Resûl-i Ekrem: Hz. Osman zamanında çıkacak fitneyi zikir ettikten sonra Hz. Osman'ı işaret ederek: "O fit­nede bu, mazlum olarak katl edilir." buyurmuştur.

Resûlullah hadîs-i Şerîfde: "Bütün peygamberler, hayatlarında bir kimse ile iftihar etmiştir. Ben de Osman bin Affan ile iftihar ederim." Yine buyurdu: "Bütün melekler benim ile iftihar ederler. Ben de Osman binAffan ile öğünürüm."

Yine buyurdu ki: "Biz Osman bin Affanı, Allahü teâlânın halîli ve kerîm olan babamız İbrahim aleyhisselâma ben­zetiyoruz."

Abdullah bin Ömer'in bildir­diği hadîs-i şerifte "Osman ümmetimin en hayâlısı ve en çok ikram edenidir." buyuruldu.


“Ona rahatlık ver!” 5.8.2006

Birgün Osman bin Affân Resûlullah'ı evine davet etti. Resû­lullah: "Yalnız beni mi davet ediyor­sun? buyurdular. Hz. Osman: "Eshab-ı kirâm da gelsinler Yâ Resûlallah" dedi. Bilâl-i Habeşi'yi bütün Eshab-ı kirama, Hz. Osman'ın davetine gelmeleri için haber vermekle vazifelendirdi. Kendi­leri Hz. Ali ile Hz. Osman'ın evine doğru yola çıktılar. Hz. Osman, Peygamberimi­zinmübarek adımlarını sayıyordu. Pey­gamberimiz farkına varıp, sebebini sordu. "Yâ Resûlallah! Her adımınıza bir köle azâd olsun" dedi. Davetten sonra bütün kölelerini azâd etti.

Abdullah bin Abbas, Resûlullahın: "Yâ Rabbi! Osman'ı kıyamet gününün sıkıntılarından kurtar, ona rahatlık ver. O bizim birçok sıkıntımızı gidermiştir." buyurduğunu bildirmiştir. Bir hadîs-i Şerîfde de, "Osman'ın şefaati sayesinde, Cehenemi hak etmiş yet­miş bin kişi, hesabsız Cennete girecektir."

Hz.Osman cömert, hayâ sâhibi idi. Gecenin bir kısmında uyur, sonra ibadete kalkardı. Gündüzleri de oruçla geçirirdi. Hak teâlâ Zümer sûresinin dokuzuncu âyet-i kerîmesini Hz. Osman veya Ebû Bekir veya Ömer veya devamlı itaat eden her mümin için indirmiştir. Bu âyet-i kerîmede:

"Yoksa, o, ahiret (azabın)'dan kor­karak, Rabbinin rahmetini umarak gecenin saatlerinde secdeye kapanır, kıyamda durur bir halde taat ve ibadet eden kimse (gibi) midir? Deki: Bilen­lerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak temiz akıl sahibleridir ki (bunlar) hak­kıyla düşünür." buyurulmuştur. Müfes­sirlerin çoğu bu âyet-i kerîmenin, Hz. Osman hakkında indirildiğini bildirmiş­lerdir.

Muhtaç olanlara bol bol yemek yedirir, kendisi de evde sirke ile zeytinyağı yerdi. Halife iken, deveye binince kölesini de arkaya alır, böyle yaptığı için çekinmez sıkılmazdı. Kabristana uğradığı zaman oturur, ağlardı. Öyle ki sakalı ıslanırdı.

Hz. Osman bir defasında Resûlullahın evinde hiç yiyecek kalmadığını işitmişti. Hemen bir semiz koyun, bir miktar bal ve bir çuval un alıp, Hz. Âişe'nin evine götürdü. Hz. Âişe'ye şöyle dedi: "Ey müminlerin annesi, Resûl-i Ekrem'in bunu diğer hanımları arasında paylaştıracağını zannediyorum. Hiç paylaştırmasın çünkü ben onlara da bunların aynısını gönder­dim." dedi. Peygamberimiz eve gelip durumu öğrenince "Yâ Rabbi! Osman'ın geçmiş gelecek, gizli, aşikâr bütün günahlarını affet" diyerek duâ etti.
Verilen bazı faziletler 6.8.2006

Allahü teâlâ, Peygamberlere (aleyhi­müsselâm) verdiği faziletler ve güzelliklerden bazılarını Hz. Osman'a da vermiştir:

Birincisi: Şehid olmaktır. Allahü teâlâ, peygamberlerinden Zekeriyya ve Yahya aleyhimüsselama vermiştir.

İkincisi: Zühd ve Hicrettir. Hak teâlâ, peygamberi İsâ bin Meryem aleyhisselama vermiştir.

Üçüncüsü: Cömertliktir. Hak teâlâ bu fazileti peygamberi İbrahim aleyhisselama daha çok vermiş­tir.

Dördüncüsü: İhtiyarlıktır. Hak teâlâ ihti­yarlığı peygamberi Nuh aleyhisselama vermiştir.

Beşincisi: Haslet, hayâ etmek üstünlü­ğüdür. Hak teâlâ hayâyı Hz. Âdem ve Muham­med aleyhimüsselama daha çok vermiştir. Hak teâlâ bu altı üstünlüğü Hz. Osman'da toplamıştır.

Hz. Ali, Hz. Fâtıma ile evleneceği zaman düğün masrafı yapmak üzere zır­hını satılması için pazara göndermişti. Hz. Osman pazardan geçerken Hz. Ali'nin zır­hını tanıdı. Dellalı çağırıp bu zırhın sahibi buna ne kadar para istiyor? diye sordu. Dellal dörtyüzdirhem istiyor dedi. Gel parasını verip alayım dedi. Evine gittiler, zırhı alıp parasını verdi. Sonra bu zırhın yanına dörtyüz dirhem para koyup Hz. Ali'ye gön­derdi ve şöyle haber yolladı. "Bu zırh sen­den başkasına lâyık değildir. Bu dörtyüz dirhemi de düğününe harca bizi ma'zur gör..."

Hz. Osman, Peygamberimizden rivayet ettiğini hadîs-i şerîflerden bazıları:

"Kıyamet günü üç sınıf insan şefaat eder: Faziletliler, peygamberler, âlimler ve şehidlerdir."

"En hayırlınız Kur'ân-ı kerîmi öğ­renen ve öğretendir."

"Bir kul her gün sabah ve akşam şu duayı üç defa okursa, o kimse zarar­lardan korunur. (Bismillâhillezî lâ yedurru maasmihi şey'ün fil ardı ve lâ fissemai ve hüvessemiul âlim)".

"Yatsı namazını (cemaatla) kılan, gece yansına kadar ibadet etmiş, sabah namazını cemaat ile kılan ise gecenin tamamını ibadet ile geçirmiş sayılır."

"Evladınıza ikram edin. Çünkü anne ve babanızın sizde hakkı olduğu gibi, evladınızın da sizin üzeri­nizde hakkı vardır."

"Âdemoğlunun ancak üç şeyde hakkı vardır: Belini doğrultacak kadar yemekte, avret yerini örtecek kadar elbisede ve kendini saklayacak evde, fazlasının ise hesabı vardır."

Dünyalıklar için üzülmek 7.8.2006

Hazreti Osman buyurdu ki:

"Dünyalıklar için üzülmek kalbe zulmet, âhiret için üzülmek ise kalbe nurdur."

"Arifin alâmetlerindendir. Kalbi havf ve recâ(korku ve ümit), dili hamd ve senâ, gözü yaşlı ve hayâlı, isteği günahları ve dünyayı terk ve rıza üzerine olmaktır. İnsanların en iyisi Rabbine kavuşmadan önce, Rabbini kendinden razı eden, içine girmeden önce kendi kabrini en güzel yapandır."

"Ezan okunurken sükût edip dinleyene iki, yalnız sükût edene ise bir ecir vardır. Buna karşılık duyduğu halde konuşana iki, uzakta olduğu için duymayıp konuşana da bir günah vardır."

"Insanların en iyisi, dünya onu terk etmeden, dünyayı terk edendir. Rabbine kavuşmadan önce, Rabbini kendinden razı edendir."

"İbadetin tadını dört şeyde buldum: Allahın farz kıldıklarını yapmada, yasak­larından sakınmada, Allahdan sevab bek­leyerek emr-i ma'rûf yapmada ve Allahın gadabından kaçınarak nehy-i münker etmede."

"Dört şey vardır ki, dışı fazilet, içi farz­dır: Sâlihlerle düşüp kalkmak fazilet, onlara uymak farz; Kur'ân okumak fazilet, onunla amel farz; kabir ziyareti fazilet, kabir için hazırlanmak farz, hasta ziyareti fazilet, vasiyyetini almak farzdır."

"Ölümü bilip gülene, dünyanın fani olduğunu bilip ona rağbet edene, işlerin takdirle olduğunu bilip, istediği olmayınca üzülene, hesaba inanıp mal toplayana, Cehenneme inanıp günah işleyene, Allahü teâlâya inanıp dünya ile rahatlıyana, şey­tanı düşman bilip, ona itaat edene çok şaşa­rım! Eğer gönüller manevi pisliklerden temiz olsaydı, Kur'ânın zevkine doyul­mazdı."

"Beş vakit namazı vaktinde devam üzere kılana dokuz şey ikram edilir: Allah onu sever, bedeni sağlam olur, melek­ler onu korur, evine bereket iner, yüzünde sâlihler siması olur, Allahü teâlâ kalbini yumuşatır, sıratı parlak şimşek gibi geçer, Allahü teâlâ "Onlar için korku ve üzüntü yoktur" zümresine onu ilhak eyler, Allahü teâlâ onu Cehennemden korur.

“ Suâl sorul­mayan âlim, amel edilmeyen ilim, kabul edilmeyen doğru görüş, kullanılmayan silâh, içinde namaz kılınmayan mescid, okunmayan mushaf, infâk edilmeyen mal, binilmeyen vasıta, dünyayı isteyenin için­deki zühd ilmi, içinde âhiret yolculuğu için azık edinilmeyen uzun ömür, zayi olmuştur"


“Üç gündür açız!” 8.8.2006

Peygamber efendimiz, bir gece eve vardıklarında sordular, “Yâ Âişe! Hiç yemeğin var mıdır?” Hz. Aişe cevap vermeye hazırlanıyordu ki kapı çalındı. Kapı açıldığında, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Ali'nin gelmiş olduğunu gördüler: “Yâ Resûlallah! Üç gündür birşey yemedik. Çok acıktık. Mübârek yüzünüzü görerek açlığımızı unutmak için geldik.” dediler. Hz. Ali arz etti: “Yâ Resûlallah! Hz. Fâtıma ile Hasan ve Hüseyin de üç gündür açlar.” Peygamber efendimiz, “Kalkınız, Mu'âz'ın evine gidelim. Bizi hurma ile misâfir etsin” buyurdu.

Resûlullah efendimiz ve üç büyük Eshâbı, Hz. Mu'âz'ın kapısına vardılar. Hz. Ebû Bekir:

- Yâ Mu'âz devlet kuşu başına kondu. Allahın Resûlü evine teşrif etti, diye seslendi.

Fakat, evde bu sesi kimse duymadı. Yalnız Mu'âz hazretlerinin küçük kızı duymuştu. Annesine, Hz. Ebû Bekir'in kapıya geldiğini söyledi. Annesi inanmadı ve dedi ki:

- Kızım, bu vakitte Hz. Ebû Bekir'in kapımızda işi ne?

Tekrar yattılar. Sonra Hz. Ömer ve Hz. Ali seslendi. Kız çocuğu tekrar annesine gitti ise de annesini inandıramadı. Yine yatıp uyudular. Daha sonra Peygamber efendimiz, “Yâ Mu'âz!” diye seslenince, kızcağız, bu sefer, babasına gidip babasını uyandırdı.

Mu'âz hazretleri hemen kapıya koştu. Misâfirlerini içeri aldı. Peygamber efendimiz buyurdu ki:

- Yâ Mu'âz! Üç gündür ben ve Eshâbım hiç yemek yememişiz. Dün Ali yoldan geçerken sizin avludaki hurma ağacında hurmalar görmüş. Geldik ki bizi hurma ile misâfir edesin!

Hz. Mu'âz çok üzülerek cevap verdi:

- Yâ Resûlallah! Bugün hurmaları toplayıp bir kısmını yedik, geri kalanını da fakîrlere dağıttık. Hiç hurmamız kalmadı.

Bunun üzerine Peygamber efendimiz, evde gördüğü büyük bir sepeti Hz. Ali'ye vererek buyurdu:

- Yâ Ali, bu sepeti eline al! Hurma ağacının yanına var! Benden selâm söyle, Resûlullah senden hurma istiyor diye söyle!

Hz. Ali emredildiği şekilde gidip, Resûlullahın selâmını söyleyince, ağaç hurma ile doldu. Sepeti doldurup getirdi. Herkes yediği hâlde hurmalardan hiç eksilme olmadı.


İnsanın değeri 9.8.2006

Bir gün, muhtaç olduğu hâlinden belli olan fakîr biri, Hz. Ali'nin huzûruna gelip oturdu. Hz. Ali kendisine, “ Benden bir isteğin mi var?” sordu. Adam utancından, söz ile cevap veremeyip işâret ile muhtaç olduğunu bildirdi. Hz. Ali yanında bulunan, giyecek ve yiyecekleri verdi.

Muhtaç kimse çok sevindi, sonra da çok güzel bir beyit okudu. Okuduğu beyitten hoşlanan Hz. Ali, çocukları için ayırdığı üç altını da verdi. Fakîr, sevincinden ne yapacağını şaşırdı. Hz. Ali, Peygamber efendimizden işittiği şu hadîs-i şerîfi ona nakletti: “Herkesin değeri, söylediği güzel sözlere, yaptığı iyi işlere göre ölçülür.”

* * *


Harbin birinde, Hz. Ali'nin ayağına bir ok saplandı. Ok, kemiğe girdiği için çıkarılamadı. Sonra doktor çağırdılar. Doktor, “ Bu oku çıkartabilirim. Fakat, çok ağrı yaptığı için tahammül edilemez. Onun için bayıltmam lâzım” dedi.

Hz. Ali şöyle cevap verdi: “Bayıltmana lüzûm yok. Biraz bekleyin, namaz vakti girince namaza duracağım. O zaman ayağımdaki oku çıkartırsınız.”

Dediği gibi yaptılar. Namaza durunca ayağını yarıp oku çıkardılar, hiçbir şeyi hissetmedi.

İşte büyüklerimiz böyle namaz kılarlardı.

* * *

Hz. Ali buyurdu ki:



- Müslümanlar, âhırete inanıyor. Kitapsız kâfirler, inkâr ediyor. Faraza tekrar dirilmek olmasaydı, inanmıyanlar birşey kazanmaz, müslümanlar da, zarar etmezdi.

Fakat, kâfirlerin dediği olmayınca, sonsuz azâb çekeceklerdir.

* * *

Peygamber aleyhisselâm, birgün kızı Hz. Fâtıma'nın evine teşrif etmişti. Hz. Ali'yi evde bulamayınca kızına sordu. Dışarı çıktığını öğrenince, Hz. Ali'yi aramaya çıktı. Yolda rastladığı Hz. Sehl'e sordu. Hz. Sehl arayıp, mescidde olduğunu haber verdi.



Resûlullah Hz. Ali'nin yanına geldi. Hz. Ali, toprağın üzerine yatmış, hırkası omuzundan düşmüş, vücudu toz-toprak içinde kalmıştı. Resûl-i ekrem bir taraftan toprakları silkeliyor, bir taraftan da: “Kum, yâ Ebâ Türâb!” Ya'ni kalk, ey toprağın babası, diyordu.

Fahr-i kâinat efendimiz, Hz. Ali ile birlikte evlerine gittiler.. Hz. Ali kendisine, Ebû Türâb denilmesinden çok hoşlanırdı. Çünkü bu lakâb, ona, Allah Resûlünün verdiği ma'nevî bir taltif idi.

Akıllı insana yaraşan 10.8.2006


Yüklə 2,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   44




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin