73:10-12 Sıradan insanların çoğu, bu kişilerin saygın olduklarını düşünürler. Onları eğilerek selamlar, büyük saygı gösterirler. Kötüler ne yaparsa yapsın, insanlar onları hatalı bulmaz. Bu, onlara zulmedenlerin küstahlıklarını yalnızca onaylar. Tanrı’nın hiçbir şeyden haberi olmadığını düşünürler. Bu nedenle, ahlâksızlıklarını sürdürdükleri halde kendilerini güvende hissederler. Varlıklarına güvenir ve servetlerini sürekli artırırlar.
73:13,14 Temiz, dürüst ve saygın bir yaşam sürmemin bana ne yarar sağlayacağını düşünmeye başlamıştım. Saatlerce dua ettim. Tanrı’nın sözünü okudum. Rab’bin işine katkıda bulundum. Rab için hem halkın önünde hem de kişisel olarak tanıklıkta bulundum. Bütün bunların karşılığında her gün sıkıntı ve cezayla karşılaştım. İman yaşamının ne kadar değerli olduğunu merak ediyordum.
73:15 Elbette kuşkularımı diğer imanlılarla paylaşmadım. Ne yapılması gerektiğini iyi biliyordum. “Bana kesin olarak bildiklerini anlat; ben zaten kuşkular içinde boğuluyorum” diyen adamı sık sık düşündüm ve böylece bütün kuşkularımı kendime sakladım. Öyle ki kuşkularımla, güvenen canları gücendirmeyeyim ya da sarsılmalarına neden olmayayım.
73:16 Ama yine de her şey hâlâ bir bilmeceydi: Doğrular acı çekerken, kötüler refah içindeydi. Anlaması o kadar zordu ki... Bu sorunu çözmeye çalışmak aslında beni tüketmişti.
73:17 Sonra harika bir şey oldu. Bir gün Tanrı’nın tapınağına gittim – Yeruşalim’deki binaya değil, göksel tapınağa. Tapınağa imanla girdim. Kötülerin bu yaşamdaki refahları hakkında Rab’be yakınırken, aniden şu soru aklıma geldi: “Ölümden sonra ne olacak?” Sonsuz yargıları hakkında düşündükçe, sonlarının ne olacağını anladım.
73:18-20 Rab’be şöyle seslendim: Rab, şimdi anlıyorum ki, refah içinde görünmelerine rağmen kötülerin yaşamı tehlike içindedir. Engin bir uçurumun kaygan ucunda yürürler; er ya da geç yıkıma uğrayacaklardır. Bir anda yok olacaklar, dehşet içinde silinivereceklerdir. Uyanan biri için rüya nasılsa, onlar da benim için bir rüya gibiler, hayalden başka bir şey değiller.
73:21,22 Şimdi benim arzuladığım şeylerin gelip geçici şeyler olduğunu anlıyorum. Kalbimin kırılması ve içimin acı dolması akılsızlıktı. Senin adaletini sorgularken bir insandan çok bir hayvan gibi hareket ettim. Bu davranışımdan ötürü beni bağışla.
73:23,24 Yine de bilgisizce davranışıma rağmen, beni terk etmedin. Sürekli seninleyim, beni bir babanın çocuğunun elini tuttuğu gibi, sağ elimden tutarsın. Bütün yaşamım boyunca öğütlerinle yol gösterirsin ve sonunda beni yüceliğine kabul edersin.
73:25,26 Gökyüzünde senden başka kimsem yok. Bu beni olağanüstü bir
zenginliğe kavuşturur. Yeryüzünde de senden başkasını istemem. Tanrısızların zenginlikleri onların olsun, bana yalnızca sen yetersin. Bedenim ve yüreğim tükenebilir, ama Tanrı yaşamımın gücü, sonsuza dek ihtiyaç duyduğum payımdır.
73:27,28 Senden uzak duranlar hiç kuşkusuz sensiz yok olacaklar. Seni putlar için terk edenler ortadan kaldırılacak, ama benim için en iyisi, sana mümkün olduğunca yakın olmaktır. Kendimi, beni koruman için sana adadım ve bütün harika işlerini, dinlemek isteyen herkese duyurmayı arzuluyorum.
74. Mezmur: Hatırla!
Bu dokunaklı yas, Nebukadnessar’ın yönetimi altındaki Babilliler aracılığıyla yıkılan tapınak için tutulmaktadır. Ama aynı zamanda İsrail’deki üç benzer trajediye de işaret eder:
İ.Ö. 170-168, Antiokus Epiphanes tarafından tapınağın işgal edilmesi.
İ.S. 70, Titus komutasındaki Romalı paralı askerlerin tapınağı yerle bir etmesi.
Matta 24:15’te önceden bildirildiği gibi, tapınağın gelecekteki yıkımı.
Babilliler kutsal yerdeki her şeyi yıktıklarında Tanrı, halkını tamamıyla terk etmiş gibi görünüyordu. Enkazın üzerinden yükselen dumanı izlediklerinde, bu felaketi Tanrı öfkesinin dumanı olarak yorumlamakta haklıydılar. Ama o zaman bile, Tanrı’nın merhametini bildiren sözlerini hatırladılar:
Otlağının koyunları (1. ayet).
O’nun topluluğu (2. ayet).
Mirasının soyu (2. ayet).
O’nun zavallı kumrusu (19. ayet).
Düşkünler (21. ayet).
Mazlumlar ve yoksullar (21. ayet).
Aynı zamanda “anımsa” sözcüğü tekrarlanır:
Topluluğunu anımsa (2. ayet).
Siyon Dağı’nı anımsa (2. ayet).
Düşmanın alaylarını anımsa (18. ayet).
Akılsızların, Tanrı’nın adına gün boyu nasıl sövdüğünü anımsa (22. ayet).
74:1-4 Tanrı olup bitenlerden habersizmişçesine, Kildaniler’in kutsal yerdeki her şeyi nasıl yıktığını gelip görmesi için halkı Tanrı’ya seslenir. Sonra olup bitenleri anlatırlar. Yabancı istilacılar kutsal yerin ortasına dalmışlardı. Tapınaktaki simgelerin yerine kendi sancaklarını dikmişlerdi. RAB’bin tapınağında, putperest törenlerini uygulamışlardı.
74:5-8 Nasıl kalın gövdeli ağaçlar, eli işe yatkın oduncuların vuruşlarıyla çabucak kesilirse, aynı şekilde tapınağın değerli oyma işleri ve diğer süsleri, balyoz ve çekiçlerle putperest savaşçılar tarafından paramparça edilmiştir. Kutsal yeri altüst ettikten sonra kalan harabeleri yakmış ve böylelikle Tanrı’nın tapınağını kirletmişlerdir. Amaçları, İsrail’e ve tapınmasına zarar vermektir. Ülkedeki Tanrı önünde toplanılan her yeri yakıp yıktılar.
74:9 Ulusun içinde bulunduğu bu çok kötü durum, tapınaktaki üç eksiklik ve dört soruyla özetlenebilir. Bu eksiklikler şunlardır:
Yok olan simgeler. İsrail’in geçmişte yaşadığı Tanrı’nın mucizevi müdahaleleri artık görünmemektedir.
Peygamberlerin olmaması. Bu dönemde peygamberler susturulmuştu (Hez.3:26).
Yargının ertelenmesi umudu yoktu. Bu sefaletin ne kadar süreceğini hiç kimse bilmiyordu.
74:10,11 Dört soru aşağıdaki gibidir:
Tanrı, düşmanın sövmesine daha ne kadar izin verecektir?
Tanrı, adının hor görülmesine daha ne kadar izin verecektir?
Neden bu yıkımı durdurmak için elini uzatmaz?
Neden sağ elini bağrından çekerek onları yok etmez?
74:12-17 Ama mezmur yazarı, Tanrı’nın geçmişte halkı uğruna yaptıklarını anlatarak umut ve avuntu bulur. İsrail’in uzun süreli Kralı olarak çeşitli yerlerde, gözler önüne serdiği harika kurtarışlarla kendisini tanıtmıştır. Örneğin, kudretiyle Mısır’dan kaçan Yahudiler’in kolayca geçebilmesi için Kızıldeniz’i ortadan ikiye ayırmıştır. Daha sonra firavunun askerleri İsrailliler’i izlemek istediklerinde, Tanrı suların kapanmasını ve düşman ordularının boğulmasını sağlamıştır. Livyatan’ın –Mısır gücünü simgeleyen canavar– başını ezmiştir. Askerlerin cesetleri denizin kıyısına savrulduğunda çöl hayvanlarına ve akbabalara yem olmuşlardır. Çölde kaynaklar açmış ve ırmaklar oluşturmuş, halkının vaat edilen topraklara girebilmesi için Şeria Irmağı’nı kurutmuştur. Gündüz ve gece O’nun denetimi altındadır. Güneş, ay ve yıldızları O yerleştirmiştir. Coğrafya ve topografyayı düzenleyen O’dur, iklimler O’nun tarafından denetlenir.
74:18-21 Mezmur yazarı, Tanrı’ya bu felakete Kendisinin de dahil olduğunu hatırlatır. Düşman O’nun adına sövmüştür; alçak, ahmak insanlar O’nun adını hor görmüşlerdir. Ancak Tanrı halkının içinde bulunduğu kötü durum umutsuzdur. Kendisine kumrusunu, vahşi Babil hayvanına terk etmemesi ya da sıkıntı içindeki halkını sonsuza kadar unutmaması için yalvarırlar. Ülkenin her köşesi karanlık ve zulümle dolmuşken, O’ndan İbrahim’le yaptığı antlaşmayı göz önüne almasını rica ederler. Zulüm gören halkını tekrar onurlandırması için yalvarırlar; kendilerini utançtan kurtarmasını ve dualarını yanıtladığı için adını övme fırsatını sağlamasını isterler.
74:22,23 Sonuç olarak söz konusu olan, Tanrı’nın davasıdır. Adının onurunu koruması gerekir, çünkü tanrıtanımazlar her gün O’nunla alay etmektedirler. Düşmanlarının kendisine meydan okumasını ve sürekli artan alaylarını unutmamalıdır.
75. Mezmur: Yüceltme Kaynağı
74. Mezmur’daki dua, 75. Mezmur’da yanıtlanır. Rab davasını savunmak için kalkacak (Mez.74:22) ve kendisine itaat etmeyenlere boyun eğdirecektir. Mezmur son olarak Rab İsa’nın yeryüzünde adaletle egemenlik sürmek için döneceği o tarihi ana işaret eder.
75:1 Bu olayı güvenle beklerken, Kurtarıcı, halkını Tanrı’ya şükran sunması için yönlendirir. Tanrı’nın bütün harika işlerinin seçilmişlerinden yana olduğunu ve düşmanlarını cezalandıracağını duyurur. Bütün kudretli mucizeleri, O’nun halkıyla ilgilendiğinin kanıtıdır.
75:2 Aynı konuşmacı sözlerine şöyle devam eder: “Belirlediğim zaman gelince, doğrulukla yargılayacağım.” Zamanı belirleyen, Baba Tanrı’dır (Mar. 13:32). Zaman geldiğinde Yeşaya’nın bildirisi gerçekleşecektir: “İşte Kral doğ-rulukla krallık yapacak” (32:1).
75:3 O can alıcı an geldiğinde, insan yönetiminin temelleri çöktüğünde, O asla sarsılmayacak olan bir krallık kuracaktır. İnsan toplumu ruhsal, politik ve ahlâksal yönden tamamen çökmüş olsa da, O’nun yönetiminin sütunları sağlam ve güvenlidir.
75:4,5 Övünenlere, “Övünmeyin artık”, kötülere, “Kim olduğunuzu sanıyorsunuz? Böyle gururlu olmayın, kendinize güvenmeyin, başınızı kaldırmayın. Tepeden konuşmayın” der.
75:6,7 “Ne doğudan, ne batıdan, ne de çöldeki dağlardan doğar yargı.” Kuzeyden söz edilmeyişinin nedeni, belki de istilacıların genellikle kuzeyden gelmeleri nedeniyledir. Bu, yücelikten çok zafer anlamını taşır. Bazen kuzey yönü Tanrı’nın konutuyla ilişkili olduğu için de söz edilmeyebilir (Yşa.14:13; Mez.48:2). Her iki durumda da “yargının” bir insan ya da dünyasal kaynaktan değil, ancak Rab’den geldiği düşüncesi açıktır. O, en üstün olan egemen RAB-dir. Dilediğini alçaltır, dilediğini yükseltir.
75:8 Yargıç olarak elinde bir kâse tutar, kâsenin içinde yargı şarabı bulunur. Bu, köpüren, kırmızı ve baharat karıştırılmış bir şaraptır. Tanrı bu şarabı döktüğünde, kötü halk, tortusuna dek onu yalayıp içmek zorunda kalacaktır.
75:9,10 Son iki ayetteki konuşmacı hâlâ Rab İsa’dır. Yakup’un Tanrısı’na sonsuza kadar övgüler sunacaktır. Tanrı, doğruların gücünü yükseltir. Kötülerin boynuzları –güçleri ve onurları– kesilip atılacak, ama doğruların gücü ve görkemi artırılacaktır.
76. Mezmur: Tanrı’yı Öven İnsan Gazabı
İ.Ö. 701’de Sanherib yönetimindeki Asur ordusu, Yeruşalim’i yok etmekle tehdit ediyordu. Ancak daha şehrin yakınına bile gelemeden, Rab’bin Meleği gece ordugahlarındaki yüz seksen beş bin bölüğü kılıçtan geçirdi.
Bu Asur felaketi, Byron’ın destansı şiirinde anımsanır: “Sanherib’in Yıkımı.” Yeşaya 37:36’da yorumun tam alıntısını buluruz. 76. Mezmur’u, bu tarihi sahnenin arka perdesinin karşısında görürsek, mezmur, yeni ve heyecan verici bir biçimde canlanacaktır. Yeşaya’daki ayeti bu mezmurla birlikte okumak yararlı olacaktır.
76:1 Tanrı, şehri ve tapınağı tehdit eden orduyu görülmeye değer bir yenilgiye uğrattığından, Yahuda’da ün kazanmıştı. Ulusun tarihindeki bu unutul-maz bölüm nedeniyle, adı İsrail’de ünlenmiştir.
76:2-4 Yeruşalim’i başkent, konutunun bulunduğu yer Siyon Dağı olarak (esenlik şehri) adlandırılır. Tanrı düşmanın bütün silahlarını parçalamıştır: Alevli oklarını, kalkanlarını, kılıçlarını ve diğer bütün silahlarını...
Bir tepe üstüne kurulmuş bu şehir, avı bol dağlardan, yani kendisini yağmalayan büyük ulusların yönetiminden daha görkemlidir. Yeruşalim’in Tanrısı, elini Yahuda’ya karşı kaldıracak olan herhangi bir güçten daha görkemli güce sahiptir.
76:5,6 Bu gerçeği Asur ordusunun başına gelenlerde görürüz. Yiğit savaşçılar aniden silahlarını bırakmışlardır. Bir anda güçsüzleşmişlerdir. Yakup’un Tanrısı’nın tek bir sözüyle atlarla atlıları ölümün derin uykusuna dalmışlardır.
76:7-9 O ne kadar da büyük bir Tanrı’dır! O’ndan korkulmalıdır! Öfkesi alevlendiğinde O’na karşı gelmek boştur. Gökyüzünden yargı buyruğu duyulur duyulmaz, yeryüzü sarsılır ve korkarak sessizliğe bürünür; tıpkı fırtınadan önceki sessizlik gibi… Sonra Tanrı yeryüzündeki yanlışları düzeltmek ve zulüm gören halkını kurtarmak için ilerler.
76:10 Tanrı, insanların gazabını, Kendisine övgü haline dönüştürecek güce sahiptir. Gazabından kurtulanları, zafer kazanmış generalin kılıcı gibi çevresine toplar.
İnsanların gazabı seni övsün, seni övmeyenleri sınırla,
Yeryüzündeki felaketlerden, sonsuz kazanç çıkacaktır.
İnsanın kötü yüreğinin amacı,
Yine de senin egemen isteğine hizmet eder.
Tanrımız, tahtında egemendir,
Bu nedenle iman edin, sessizce bekleyin.
Sessiz olun ve benim Tanrı olduğumu bilin,
Çekişme, üzüntü ve gözyaşları içindeyken
Korkularımızı O uzaklaştırır.
Göksel orduları yöneten her şeyi elinde tutar,
Ve hiç kimse O’na, “Ne yapıyorsun?” diyemez,
Ya da O’nun gücüne karşı koyamaz.
– Yazarı bilinmiyor
76:11a Rab’bin sözle anlatılamayan büyüklüğüne ve yüceliğine bakıldığında, Yahuda halkına, Tanrıları Rab’be adaklar adamaları ve bu adakları yerine getirmeleri için öğüt verilir.
76:11b,12 Sonra İsrail’in çevresindeki uluslara, önderlerin soluğunu kesen, yeryüzü krallarına korku salan En Güçlü Olan’a armağanlar getirmeleri söylenir.
77. Mezmur: İç Gözlemden İyileşmek
İlk on ayette, Asaf kendi düşünce ve duygularını analiz eder. Ben, benim, bana gibi, birinci şahıs zamirleri yirmiden fazla yerde geçer. Tanrı’nın isimleri ve Tanrı’yı işaret eden zamirler yalnızca yedi kez geçer. Ancak 10’uncu ayette durum değişir. Son on ayette şahıs zamirleri yalnızca üç kez görülürken, tanrısal niteliğe ilişkin isimler ve zamirler yirminin üstündedir. “Mesih’in Kutsal Ruh aracılığıyla yaptığı görev, ben, benim ve bana gibi kişi zamirlerini ortadan kaldırmıştır.”
Biri buradaki düşünce akışını dört sözcükle tanımlamıştır:
İç çekmek (1-6. ayetler)
Dibe batmak (7-10. ayetler)
Ezgi söylemek (11-15. ayetler)
Süzülerek yükselmek (16-20. ayetler)
77:1-3 Asaf, önce Tanrı’ya kederli öyküsünü anlatır. Adı belirlenmemiş bir sıkıntı kapısının eşiğine kadar gelmiştir. Sıkıntısı içinde kendisinden başka hiç kimseyi düşünememektedir. Sürekli dua etmesine rağmen, avuntu bulamadığından yakınır. Tanrı’yı düşünürken sevinmek yerine yas tutmasına neden olan duygulara kapılır. Ne kadar derin düşünürse, o kadar çok hüzünlenir.
77:4-6 Uykusuzluğunun nedeninin Tanrı olduğunu düşünür. Ruhunun çektiği acıyı ifade edecek sözcükler bulamaz. Her şeyin yolunda gittiği o eski iyi günleri hatırlayarak avunmak ister. Ancak ne kadar kendisiyle ilgilenirse ve zaferi ne kadar içinde ararsa, Rab’bin iyiliğinden de o kadar kuşkulanmaya başlar. Beş soruyla ifade edilen kuşkularının saldırısına uğrar.
77:7-10 İlk soru, belki de Tanrı’nın artık kendisiyle bir daha hiç ilgilenmeyeceği gibi korkunç bir düşünceye sahip olmasına neden olur. İkinci olarak, Tanrı’nın kendisini sevmekten vazgeçip vazgeçmediğini sorar. Sonra Rab’bin, vaatlerini bir kenara atıp atmadığını merak eder. Daha sonra ise tekrar küstahça düşünceler zihnine üşüşür; belki de Tanrı lütfetmeyi unutmuştur. Son olarak Tanrı’nın öfkesinin, Tanrı’nın şefkatini söküp attığını düşünür. Kendi kendisine durumun böyle olduğunu söyler. En Yüce Olan’ın sağ eli değişmiştir. Üzüntüsü, Tanrı’nın kendisine olan davranışlarındaki değişiklik yüzündendir.
77:11-13 Ancak, 11’inci ayette ruhsal bir dönüm noktası bulunur; bu durum, Romalılar 7’nci bölümden 8’inci bölüme geçişle karşılaştırılabilir. İç gözlem, kendisini umutsuzluğun derinliklerine batırdıktan sonra, Asaf gözlerini gökyüzüne çevirir ve halkı zor durumdayken Tanrı’nın geçmişte nasıl müdahale ettiğini düşünmeye karar verir. Bu, onu hemen Tanrı’nın kutsal olduğunu, yaptığı her işin doğru ve iyi olduğunu kabullenmeye yönlendirir. Tanrı asla hata yapmaz.
77:14,15 Mezmur yazarı özellikle, İsrail halkını Mısır’daki köleliğinden kurtaran Tanrı’nın, harika ve mucizevi güç gösterisi üzerinde düşünür. Artık canı süzülüp yükselmektedir. Kişi zamirleri sözcük haznesinden tamamen yok olmuştur. Ben merkeziyetçilik yerini, Tanrı merkeziyetçiliğe bırakmıştır.
77:16-18 Üstün bir yazın ustalığıyla, Yaratıcısı’nı gördükten sonra dehşet içinde geri çekilen Kızıldeniz sularını resmeder. Bütün doğada azgın bir fırtına kopmuştur. Yağmur seller halinde dökülür. Gökler gürler, bulutlar suyunu boşaltır. Kasırgada Tanrı’nın gürleyişi duyulur, şimşekler dünyayı aydınlatır. Hid-detli bir kasırga bölgeyi titretir ve yer öfkeli saldırının altında sarsılır.
77:19,20 Tanrı kendine denizde bir yol açmıştır. Halkının ayaklarının ıslanmadan geçebilmesi için derin sularda yol yapmıştır. Yine de Tanrı’nın ayak izlerini hiç kimse görmemiştir. Her zaman görünmese de, Varlığı’na ve gücüne ilişkin bol kanıt bulunmaktadır.
Mezmur, esenlik dolu bir ifadeyle son bulur. Tanrı İsrail’i çölden geçirerek Musa ve Harun’un sorumluluğu altında Kenan ülkesine yönlendirir. Başlangıçta, Asaf’ın bir psikiyatri kliniğine gitmesi gerekir gibi görünmektedir. Ancak sonunda sükunet ve sessizliğe kavuşur. Böylece mezmur, çok bilinen şu ifadeye bir örnek oluşturur:
Benlikle ilgilenmek, sıkıntıya yol açar;
Başkalarıyla ilgilenmek, hayal kırıklığına yol açar;
Mesih’le ilgilenmek ise mutluluğa yol açar.
78. Mezmur: Tarihten Bir Benzetme
“Tanrı’nın lütuf yolları ve İsrail’in sapkın yolları.” Bellett, bu mezmurun bildirisini böyle özetlemiştir. Mezmur, İsrail tarihini anlatan büyük ezgilerden biridir. Amacı, bize geçmiş aracılığıyla bir şeyler öğretmektir. Öyle ki, onu tekrar yaşamakla yargılanmayalım.
Mezmur Yazarının Bizi Tarihten Ders Almaya Çağırması (78:1-4)
Mezmur yazarı, halkının (hepimizin) dikkatini çeker, çünkü bir benzetmeyle konuşacaktır. Anlatacaklarının altında çok daha derin anlamlar yatmaktadır. Ulusunun tarihi hakkında çeşitli bölümler aktarırken, “eski sırlar” olarak adlandırdığı gizli dersler verecektir. Anne babalarımız bize nasıl geçmişin bilgilerini aktarırlarsa, bizler de aynı şekilde bizden sonraki kuşağa, Rab’bin halkını lütufla yönettiğini aktarma sorumluluğunu taşırız.
Tanrı’nın Yasayı Verişindeki Lütufkâr Amacı (78:5-8)
Asaf, benzetmelerle anlattığı öğretişine, yasanın verilişiyle başlar. Tanrı, yasayı İsrail’e kendisinden sonraki kuşaklara sadakatle aktarması için vermiştir. Tanrı’nın bu konudaki amacı dört yönlüydü:
Halkı, umudunu O’na bağlayacaktı.
O’nun görkemli işlerini unutmayacaklardı.
Söz dinleyeceklerdi.
Geçmişin olaylarından ders alacak ve atalarının isyanlarını tekrarlamayacak-lardı.
Halkın İtaatsizliği, İsyanı ve Nankörlüğü (78:9-11)
Ama ne oldu? Efrayim soyunun önderliği altındaki İsrailliler, Rab’bi hayal kırıklığına uğrattılar. Yaylarla ve oklarla kuşanmış olarak, savaş günü O’na sırtlarını döndüler. Bu, Kadeş Barnea’da, casusların kötümser raporlarını kabul ettiklerinde sergiledikleri korkaklığa işaret ediyor olabilir. Kenanlılar’ı ülkeden tamamen çıkartma konusundaki başarısızlıklarını da ima etme olasılığı bulunmaktadır. Büyük olasılıkla bu, onların karakteristik davranışlarının genel bir tanımıdır. Tanrı’nın yasasını sürekli ve isteyerek bozdular. Halkının yararı için yaptığı harika mucizeleri unutmayı alışkanlık haline getirdiler.
Halkın Mısır’dan Kurtarılışlarını Unutması (78:12-14)
Mısır’daki yaşamlarını, Zoan tarlalarında esir işçiler olarak gördükleri baskıdan nasıl kurtarıldıklarını unuttular (Tanis). Kızıldeniz’den geçişlerini nasıl unutabilmişlerdi? Sular kuru toprağa basarak geçebilmeleri için iki yana çekilerek durmamış mıydı? Gündüzleri onları yönlendiren bir görkem bulutunun mucizesinin, geceleri önlerinde yürüyen ateş sütununun harikasını unuttular.
Tanrı’nın Çölde Mucizevi Biçimde Su Sağlamasını Unutmaları (78:15, 16)
Tanrı’nın çölde kayaya vurarak onlara nasıl bol su sağladığını çabucak unuttular. Su kayadan, sanki kaya büyük bir çeşmeymişçesine fışkırmış, sular sanki ırmak gibi akmıştı, ama İsrailliler’in bellekleri zayıftı.
Halkın Ekmek ve Yiyecek konusundaki Arsızlıkları (78:17-22)
Yiyecek konusunda Rab’bi kızdırmaya başladılar. Doyumsuzdular ve sürekli yakınıp En Yüce Olan’dan yeni isteklerde bulundular. Tanrı’nın onları açlıktan ölmeleri için çöle sürdüğünü ima ettiler. Tanrı’nın sağlayışından kuşkulandılar. Su sağladığını homurdanarak kabul ettilerse de, ekmek ve yiyecek sağlama konusundaki istekliliğini ve gücünü sorguladılar.
Halkının güvensizliği Rab’bi çok öfkelendirdi. O’nun kurtarıcı gücüne güvenmedikleri için Rab öfkelenmekte haklıydı. İsrail’e karşı ateş püskürdü ve öfkesi tırmandı.
Tanrı’nın Lütfederek Man Sağlaması (78:23-25)
Ekmek istemişlerdi, ama çölde süper marketler yoktu. Ekmek yapacakları malzeme de yoktu. Bu nedenle Tanrı, göklerin kapaklarını açtı ve onları beslemek için gökten man yağdırdı. Tanrı halkı, ekmekten daha iyisini yedi; göksel ekmek, meleklerin ekmeğiydi.
Tanrı’nın Lütfederek Et Sağlaması (78:26-31)
Aynı zamanda et de istemişlerdi. Ancak çöldeki bu kalabalığı besleyecek eti nereden bulacaklardı? Tanrı bu sorunu, göklerde doğu rüzgarını estirip gücüyle güney rüzgarına yol göstererek çözdü. İsrailliler’in ordugahlarının tam ortasına deniz kumu kadar kuş yağdırdı. Bu kuşlar çölde yaşayan cinsten değildi; uzak bir yerden getirilmeleri gerekmişti. Ama bol ve karşılıksız olarak halka sunuldu.
Halk tıka basa yerken ve daha ağızları doluyken, Tanrı’nın gazabı üzerlerine indi. Tanrı, İsrail yiğitlerinin en güçlülerini öldüren bir bela göndermişti.
Halkın Günah İşlemeyi Sürdürmesi ve Tanrı’nın Şaşmaz Merhameti (78:32-39)
Tanrı sevgisinin bütün kanıtlarına rağmen, halk hâlâ iman etmemek için direniyordu. Tanrı’nın yaptığı hiçbir şey onları hoşnut etmedi. Mucizelere rağmen, yakınmalarını sürdürdüler. Bu nedenle Yahve zaman zaman ulusu ölüm ve yıkımla ziyaret etti. Bu sıkıntılar hayatta kalmış olan İsrailliler’i bir süre için ikna etmiş gibiydi; Rab’be döndüler, kötülüklerinden tövbe ettiler ve büyük bir istekle O’nu aramaya başladılar. Tanrı’nın onlar için ne büyük bir sığınak olduğunu fark ettiler; kendilerini Mısır’daki dehşetten nasıl da kurtarmıştı… Ama çok geçmeden tekrar yalan söylemeye ve günah işlemeye devam ettiler. O’na yürekten bağlı kalmadılar ve itaat etmediler.
Rab muazzam bir sabır gösterdi. Sevecenliğinin olağanüstü bolluğu nedeniyle onların suçlarını bağışladı ve hak ettikleri felaketi üzerlerine göndermedi. Onların yalnızca insan olduklarını anımsadı; bu dünyada gelip geçiciydiler.
Dostları ilə paylaş: |