Şİrkten kaçinmak 2 Şirke Götüren Sebepler 3


Şirkin Çağdaş Görüntüleri



Yüklə 189,78 Kb.
səhifə3/6
tarix17.01.2019
ölçüsü189,78 Kb.
#99629
1   2   3   4   5   6

Şirkin Çağdaş Görüntüleri

Şirk, Allah’a ait özellikleri bir anlamda gasp etmek ve onları hak etmeyenlere vermektir. Haddini aşan insanlar veya aklını iyi kullanmayanlar, Allah’ın Rabliğini, Melikliğini, İlâhlığını, hâkimiyetini gasp ederler. Bütün bu İlâhî özellikleri bazı şeylere, insanlara veya birtakım güçlere verirler. Sonra onların önünde şöyle veya böyle boyun eğerler, onlara mutlak anlamda itaat ederler. İnsanların şirk içinde olması Allah’ın rabliğine zarar vermez. Ancak şirkin ve müşriklerin güçlü olduğu yerlerde ‘fesat’ yaygınlaşır, insanların huzuru bozulur.

Allah’tan başka yaratıcı, öldürücü, mutlak tasarruf sahibi, sınırsız güç sahibi, sevilen ve ibâdet eder gibi itaat edilen, hükmüne Allah’ın hükümlerine aykırı olarak boyun eğilen her şey şirktir. Bu şekilde olanlar, şüphesiz toplum içinde tabiatta ve insan ilişkilerinde dengeyi bozarlar. Halbuki tevhid bu hayatî dengeyi korumak için emredilmiştir.

Şirke düşenler hiçbir zaman ‘Allah (c.c.) evreni şu kadar ortakla, yardımcı ile idare ediyor’ demiyorlar. Onlar yaptıklarının şirk olduğunu çoğunlukla kabul bile etmez. Hatta birçoğu İslâm’a, Kur’an’a saygı duyduklarını bile söylerler.

Ancak şirk koşmaktan maksat, Allah’ın evren üzerindeki hâkimiyetini tanımamak, O’nun hükümlerini reddetmek ve O’na Rabliğinde ortak bulmak, öyle inanmaktır. Dolayısıyla hayat ait hükümleri, İlâhî ölçüleri Allah’tan almamak, kulluğu, mutlak itaati başka sahte ilâhlara yapmaktır. Bu anlamda çağımızda yepyeni şirk örnekleri gelişmiştir. Eskiden görülen şirk çeşitlerine yenileri de ilâve olmuştur.

Artık atalar dini, eskiden beri devam eden putçuluk, kurtarıcı liderlik, siyasal güçler, mezarda yatan ölüler, spor kulüpleri, ikon (put) haline getirilen sevgililer, her bir şeyi taklit edilen sanatçılar, dünya çıkarları, makamlar, heykeller ve ölü kişiler birer şirk aracı haline gelme konusuna getirilmiştir.

Allah’a inandığını söyleyen niceleri, O’nun Rabliğini göklere gönderirken, O’nun yalnızca göklere karışmasını isterken, kendi hayatına ve toplumun hayatına başka inançları daha uygun görmekte, Allah’ın peygamber aracılığıyla gönderdiği ölçülere aldırış etmemektedirler.

Kimi siyasal doktrinleri Allah’ın hükümlerinin önlerine getirebilmektedirler. Çok üstün sandıkları birtakım kişilere, Allah’tan ve O’nun isteklerinden daha fazla değer vermektedirler. İslâm, insanın bu yanlış yoldan kurtulup tevhitle hayat bulmasını istiyor. Allah’ı birlemek ve yalnızca O’na kulluk yapmak üzere yaratılan insanın fıtratına uygun olan bir konumda olmasını istiyor. İnsana düşen, Kur’an’da belirtilen;

De ki: O Allah tekdir. O’nun eşi ve benzeri yoktur. Doğmamış, doğurmamıştır. Hiçbir şey O’na denk, eş değildir” 41 gerçeğine teslim olmak ve gereğini yapmaktır. 42

Şirkin En Belirgin Özelliği, Put ve Putlaştırma

Günümüzde çoğu insan şirkin bir sapıklık, kötü bir şey olduğunu duymuştur. Fakat bunu kendisi ile alâkalı görmez. Tarihte, Arapları, câhiliyye devrinde taştan, tahtadan veya herhangi bir şeyden yapılmış putlara tapan kişiler olarak düşünürler. Ancak şirk, sadece Mekkeli müşriklerin, Hubel, Lat, Menat ve Uzza adıyla taptıkları putlarla sınırlı değildir. Putperestlik günümüzde çok daha yaygındır.

Put: İnsanların, Allah Teâlâ’ya yapmaları gereken ibâdet, göstermeleri gereken saygı, sevgi ve korkuyu O’nun dışında herhangi bir mahlûku mâbud kabul ederek, ona yönelmektir. Âyet ve hadislerde ‘sanem’ ve ‘vesen’ şeklinde de isimlendirilmektedir. ‘Sanem’ kelimesi; ‘Allah’tan başka ilâh edinilen şey’ diye tanımlanmaktadır. Bu da müşriklerin taptıkları putlar anlamına geldiği gibi, Allah’ın nizamına ne şekilde olursa olsun engel olan ve bu mânâda putlara, heykellere tapan kimseler de aynen putperest müşrikler gibidirler. Namaz kılsalar, oruç tutsalar, hac yapsalar da onlardan hiçbir farkları kalmaz. 43

Put; kişinin Allah’ın dışında hayatının amacı kıldığı maddî- mânevî her şeydir; ve bu putları bütün yönleriyle hayatın amacı kılmak da Allah’a şirk koşmaktır. 44 Put, yalnız tapınılan resim, heykel, eşya vb. şeyler değildir. Nefis, dünya, kadın, mal vb. şeyler de put edinilebilir. Nefsin hevâsına uymak da puta tapmaktır. Şirk en büyük zulümdür, Yaratan’a karşı işlenmiş en büyük cürümdür. O’ndan başka tapılan her şey put yerine geçer ki, bu, insanın bağışlanmaz bir zulmü olur. 45 Tabiî ki, tevbe etmezse, şirkten vazgeçmezse Allah onu bağışlamaz; bu Kur’ân-ı Kerim’de belirtilmiştir. 46



1. Şefaat düşüncesi ve Allah’a bu aracılarla güya yakın olma isteği.

Câhiliyye döneminin müşrik insanları, bir yandan Allah’a yaklaştırması dileğiyle, putlara taparlarken, bir yandan da, onlardan şefaat istiyorlardı ki, onların inançlarına göre putların Allah Teâlâ yanında dinlenen bir sözleri, sevilen dostlardan oldukları için reddedilmeyen hatırları vardı.

Onlar Allah’ı bırakarak, kendilerine fayda da zarar da vermeyen putlara taparlar: ‘Bunlar Allah’ın katında bizim şefaatçılarımızdır’ derler. Ey Muhammet, de ki: Göklerde ve yerde Allah’ın bilmediği bir şeyi mi O’na haber veriyorsunuz? Allah onların ortak koşmalarından münezzeh ve yücedir.” 47

Yoksa putperestler Allah’tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: ‘Onlar bir şeye sahip olmadıkları, akıl da edemedikleri halde mi şefaat edecekler?’ De ki: ‘bütün şefaat Allah’ın iznine bağlıdır.’ Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Sonra O’na döneceksiniz.” 48

Lat, Menat, Uzza gibi putlara, Allah’ın yanında kendilerine şefaat etmeleri için taptıkları gibi, Allah’ın kızları olmaları (onların bâtıl iddialarına göre) sebebiyle, kabul edilir sözleri olduğu için meleklere de tapıyorlardı.

Rahman çocuk edindi’ dediler. Hâşâ, hayır, melekler şerefli kılınmış kullardır. Allah’tan önce söz söyleyemezler; ancak O’nun emri ile hareket ederler. Allah onların yaptıklarını ve yapmakta olduklarını bilir. Onlar Allah’ın hoşnut olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler. O’nun korkusundan titrerler.” 49

Bazıları zannederler ki bu olay, Arap câhiliyyetinin sona ermesiyle bitmiştir; fakat insanların hayatına bir göz gezdirirsek görürüz ki, ölülerden gerek problemlerin halli50 ve gerekse Allah’ın kendilerinden râzı olması için şefaat beklenmektedir.

Şefaat beklenmesi tıpkı aracı yapmak meselesi gibidir. Allah’la beraber işlerin iradesinde söz hakkı olan birinin veya Allah’ın iradesine tesir edecek birinin varlığını hayal etmekten doğuyor. Bu yanlış bir karşılaştırmadan doğmuş kuruntudur. Allah Teâlâ’yı insanlarla kıyas etmekle (benzetmekle) bu hataya düşüyorlar. Bakıyorlar ki, bir kral, idareci, millet vekili, vali, belediye başkanı vs. yanında onun yakınlarından biri aracılık yapınca işler halloluyor. İçinde bulundukları gaflet yüzünden aynı şeyin Allah Teâlâ için olacağını düşünüyorlar. Meselâ “Meleklerin (velilerin, sâlih insanların) Allah’a olan yakınlıkları sebebiyle sözleri muhakkak dinlenir ve insanlar için yaptıkları şefaat kabul edilir ve böylece problemler hallolur.” Onlar, Allah Teâlâ ile kulları arasındaki farkı unutuyorlar. 51 Bu kıyâmet gününde Allah Teâlâ’nın önünde şefaat edip de sözü dinlenecek kimselerin olmaması mânâsına gelmez. Fakat O’nun izni olması ilk şart, sonra şefaat edilen O’nun râzı olduğu biri olması lâzım. 52

Onlar Allah’ın râzı olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler.” 53

Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. (Allah’ın) izni olmadan huzurunda şefaat edecek olan kimdir? O, kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise, O’nun dilediği kadarından başka ilimden hiçbir şey kavrayamazlar.” 54

Bu âyeti merhum Elmalı H. Yazır, tefsirinde şöyle izah etmektedir:

“Kimin haddi ki! Allah’ın izni olmaksızın Yüce huzurunda şefaat edebilsin, bu halde hangi budaladır ki Allah’ın emri olmadan bunların birinden şefaat dilenebilsin. Oysa Allah’ın mülkü olan şu yaratıklardan herhangi biri ile Allah’tan daha çok birlikte bulunmaya ve O’na bilgiçlik satmaya ve ilerisini gerisini tamamen idrak etmeden İlâhî huzurda kendine bir mertebe verip de şefaate kalkışmak, gerek şefaat eden ve gerek şefaat olunan için ne kadar tehlikelidir?

Eğer Allah bildirmemişse şefaat edecek olanın hâli, şefaat edilecek olandan daha çok endişeye değer olmadığı nereden bilinir? Bu hal içinde, isterse melekler, peygamberler (veliler, evliyalar) olsun, kimdir o ki Allah’ın izni ve güç vermesi olmadan önünü ardını hesaplamayıp, Allah’ın kullarına Allah’tan daha çok sahip çıkma, koruma yetkisini kendinde görsün de şefaate cesaret edebilsin. Ancak Cenab-ı Hak dilerse, özel veya genel şefaate İlâhî irade çıkar da kendilerine bildirilmiş bulunursa o başka... Demek ki Yüce Allah’ın büyüklüğünden şefaat umulmaz değildir. Fakat şefaat de herkesten önce O’nun kendi elindedir. Ve O’nun izni ve emri ile gerçekleşebilir. O zaman şefaat kapsamı açılır. Ve şefaat etmesine izin verilenler ‘kendi dilediklerine değil, yine Allah’ın dilediklerine şefaat imkânı bulabilir’ Cenâb-ı Hak Rasûlullah (s.a.s.)’e şefaat için izin isteme yetkisini de bahşetmiş ve en yüksek peygamberlik makamı ‘şefaat-ı uzmâ’ en büyük şefaat makamı olmuştur ki, bu, makam-ı mahmuddur. 55

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle dedi:

Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

Her peygamberin kabul edilmiş bir duası vardır. Her peygamber bu duasını kullandı. Fakat ben duamı, kıyâmet gününde ümmetime şefaat için sakladım. İnşallah ümmetimden Allah’a hiçbir şeyi ortak (şirk) koşmadan ölenlere nasip olacaktır.” 56

Bu konuda birçok hadis mevcuttur. Rasûlullah (s.a.s.):

Benim şefaatim ümmetimden büyük günah işleyenler içindir” 57 buyurmaktadır.

“Peygamberlerin ve bizim peygamberimizin (s.a.s.)’in şefaati günahkâr mü’minler ve onlardan büyük günah işleyenler için hak ve sâbittir.” 58

Hadislerde görüldüğü gibi Peygamberimiz (s.a.s.) mü’minlere şefaat edecektir. Yukarıdaki hadis-i şerifte belirtildiği gibi şirk koşmayan kimseler inşallah bu şefaate nâil olacaklar. Allah’a şirk koşan, bâtıl yaşam biçimini benimseyenlerin ve İslâmî yaşam tarzına karşı olanların şefaatten yararlanamayacakları anlaşılmaktadır.

Allah kendisine şirk koşanları elbette bağışlamaz, O’ndan başka günahları dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa büsbütün sapıtmıştır.” 59 buyrulmaktadır.

2. Aşırı Tazim ve sevgi: Kur’ân-ı Kerimde herhangi bir şeye aşırı saygılı olma, onu büyütme, yüceltme, sonunda ilâhlaştırmaya götürdüğünden dolayı yasaklanmış, şirk olarak belirtilmiştir. Kur’ân-ı Kerim’de meleklere, peygamberlere, din adamlarına, sâlih kişilere gösterilen aşırı hürmet, tazim şirk olarak belirtilmektedir.

O gün Allah, onların hepsini mahşere toplayacak, sonra meleklere, ‘Bunlar size mi tapıyorlardı?’ diyecek.” 60 Meleklere tapanlar âhirette bu şirklerinden dolayı hesaba çekilecekler.

Yahudiler,‘Üzeyir Allah’ın oğludur’ dediler! Hıristiyanlar da, ‘Mesih (İsa) Allah’ın oğludur’ dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini) önceden kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin. Nasıl da (haktan bâtıla) döndürülüyorlar!”

(Yahudiler) Allah’ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını), (Hıristiyanlar da) rahiplerini (din adamlarını) ve Meryem oğlu Mesih’i (İsa’yı) Rabler edindiler. Halbuki hepsi de tek İlâha kulluk etmekten başka bir şeyle emrolunmadı. O’ndan başka hiçbir ilâh (rab) yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır.” 61

Bu âyette de peygamberi aşırı bir şekilde yüceltmeleri nedeni ile ehl-i kitabın ilâh olarak onlara tapınmalarıyla şirk koştuklarını bildirmektedir.

(Ey Resûlüm) de ki; ancak ben sizin gibi bir beşerim, bana vahyedilir. Ancak İlâhınız tek bir İlâhtır.” 62

Peygamberimiz (s.a.s.) hadis-i şeriflerinde şöyle beyan ediyor: “Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’yı aşırı abartarak methettikleri gibi beni övmede aşırı gitmeyin. Ancak ben bir kulum. Öyleyse bana Allah’ın kulu ve Rasûlü deyin” 63 buyurmaktadır. Sâlih kişilere de aşırı tâzim ve hürmet gösterilmesi şeklindeki şirkin bu çeşidine Kur’an ve Hadis işaret etmektedir.

Nuh dedi ki Rabbim doğrusu bunlar bana baş kaldırdılar ve malı, çocuğu kendisine sadece zarar getiren kimseye uydular; birbirinden büyük düzenler kurdular, insanlara ‘sakın ilâhlarınızı bırakmayın, Ved, Suva, Yağüs, Yeuk ve Nesr putlarından asla vazgeçmeyin’ dediler.” 64

İbn Kesir, tefsirine bu şirki şöyle izah etmektedir: İbn Abbas’dan bunların Nuh (a.s.) zamanında tapınılan putlar olduğu rivâyet edilmiştir. İbn Cerir der ki: Yeuk ve Nesr Âdem’le Nuh (a.s.) arasında yaşamış sâlih, iyi kimselerdi. Kendilerine tâbi olanlar da vardı. Onlar ölünce kendilerine tâbi olan arkadaşları dediler ki, “Onların resimlerini yaparak hatırladığımız zaman bizi ibâdete daha çok teşvik eder.” Böylece resimlerini yaptılar. Onlar da ölünce şeytan geri kalanlara vesvese vererek “Sizden öncekiler bunlara tapıyorlardı” dedi. Onlar da sâlih insanların resimlerine (heykellerine) tapınmaya başladılar. 65

Bu şekilde şirke düşmüş oldular. Tabiî ki, sâlih insanlar, velîler kendilerine aşırı bir şekilde tazim, hürmet gösterilmesine müsaade etmezler. Fakat cahil insanlar bu tür hatalara düşüyorlar. 66

Herhangi bir şeyi Allah’ı sever gibi sevmenin yanlışlığını Kur’ân-ı Kerim beyan etmektedir:

İnsanların bazısı Allah’tan başkasını Allah’a eşler ve benzerler edinir de onları, Allah’ı sever gibi severler.” 67 Merhum Elmalı H. Yazır, tefsirinde bu âyeti şöyle izah etmektedir: “Onları, Allah’ı sever gibi severler.” Onların emirlerine, yasaklarına, arzularına itaat ederler de Allah’a isyan içinde bulunurlar. Şüphe yok ki böyle yapmak, gerek Allah’ı inkâr ederek olsun ve gerekse olmasın, ilâhlık mânâsında onları Allah’a ortak yapmaktır (şirk koşmaktır). Onları Allah’ı sever gibi severler, onlara mâbud muâmelesi yaparlar.

Onlara itaat etmek için Allah’a isyan ederler “Onları, Allah’ı sever gibi severler.” İfadesi, bütün bunları tasvir etmektedir. Buna velileri, peygamberleri mâbud68 derecesine çıkaranlar da dâhildir.

Bunun için Allah’ın velileri, peygamberleri ve melekleri gibi sevgili kullarını severken âyet-i kerimenin kapsamını iyi düşünmeli; sevgileri, Allah sevgisi derecesine vardırmaktan kaçınmalıdır. Çünkü Allah için sevmekle, Allah’ı sever gibi sevmek arasındaki farkı bilmek gerekir. Allah’ı sevenler, Allah’ın yolundan giden sevgili kullarını da severler ve bu sevgi ile Allah yolunda onlara uyarlar.

Ey Muhammed; de ki: Eğer siz Allah’ı seviyorsanız bana tâbi olunuz ki Allah da sizi sevsin.”69 Buna göre Allah’ın sevdiği kulları sevmek ve onlara uymak şirk değildir. Tersine Allah sevgisine delil olur. Fakat bu sevgi, hiçbir zaman Allah sevgisi gibi olmamalıdır. 70 Sâlih kişileri severken aşırılıktan sakınılmalıdır. Bir de, Allah’ın hükümlerine, kanunlarına karşı çıkan İslâm’a aykırı yaşam biçiminden yana olan âsi kimseleri onlarda olmayan vasıflarla yüceltmek, insan üstü bir varlıkmış gibi onlara bu şekilde yönelmek, onları aşırı sevmek, düşüncelerini ve yaptıkları şeyler İslâm’a aykırı dahi olsa doğru kabul etmek o kişileri yüceltmek, putlaştırmak olduğundan şirktir.

3. Putlarda ilâhî gücün varlığına inanma:

Müşriklerin putlardan hayır ummaları ve kötülükleri uzaklaştırdıklarına inanmaları gösteriyor ki, onlar putlara çeşitli vasıflar vererek tapınıyorlardı. Hatta putları terk etmekle kendilerine birçok belâ ve musibetlerin isabet edeceğini sanıyorlardı. Böyle bir inanç, putlarda ilâhî bir gücün varlığına ve ilâhî gücün putlara hulûl ettiğine inanmalarından kaynaklanıyordu.

Müşrikler putlara olağanüstü vasıflar vererek, hayallerinde her şeye kadir, her şeyi bilen birer ilâh olarak görüyorlardı. Şirkin ortaya çıkmasında, yaşamasında bu anlayış tarzının önemli bir etkisi vardır. Çünkü puta tapan, putuna insan üstü birtakım vasıflar atfediyor, ondan hayır ve şer geleceğini umuyordu. Onda bağışlamak iradesi ve kudreti görüyordu. Bu düşünce bâtıl bir değerlendirmenin sonucudur. Müşriklerin putlarda ilâhî gücün varlığına inandıklarını, Kur’ân-ı Kerim’de bildirilmektedir:

Kendilerine izzet ve kuvvet olsunlar diye Allah’tan başka ilâhlar edinirler” 71 buyurulmaktadır. 72

Allah’a ait olan sıfatlar ‘Sem’ (işitmek) “Allah her şeyi işitir (duyar)” ‘Basar’ (Görmek) “Allah her şeyi görür.” ‘İrade’ (Dilemek) “Allah dilediğini yapar.” ‘Kudret’ (Gücü yetmek) “Allah’ın her şeye gücü yeter.”

Eksiksiz, mükemmel şekilde sadece Alah’a ait olan bu sıfatların herhangi bir şeye veya kişide de olduğunu düşünmek apaçık bir şirktir. Bu şekilde herhangi bir şeyi veya kişiyi ilahlaştırmış olur ki, bu suçu işleyenler müşriktir.

Onun için şirke götüren hususların iyi bir şekilde öğrenilmesi ve çok dikkat edilmesi gerekir. Çünkü Allah Teala şirki affetmeceğini beyan ediyor. 73

Hz. İbrahim (a.s.) putları kırarak, putlara olan tavrını göstermiştir. Kur’an-ı Kerim şöyle bildirmektedir:

“Andolsun ki Biz, İbrahim’e de daha (buluğundan) önce doğruyu bulma kabiliyeti vermiştik. Tabii ki Bizonu (peygamberliğe ehil olduğunu) biliyorduk. O zaman o, babasına ve kavmine; ‘Sizin kendileri için toplan(ıp tap)tığımızbu heykeller nedir?’ demişti.

(Onlar:) ‘Babalarımızı onlara tapanlar olarak bulduk’ dediler. (İbrahim:) ‘Andolsun ki siz de, babalarınız da açık bir sapıklık içindesiniz’ dedi.

(Onlar) ‘Sen, bize gerçeği mi getirdin, yoksa oyun bozanlardan mısın?’ dediler.

(Oda) dedi ki: ‘Hayır! Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbidir ki onları O yaratmıştır, ben de buna şahitlik edenlerdenim.’

Allah’a yemin ederim ki siz arkanızı dönüp (bayrama) gittikten sonra, putlarınıza elbette bir tuzak kuracağım.’

Derken (onlargidince İibrahim) onları ( putları) paramparça etti. Yalnız onların büyüdüğünü belki ona müracat ederler diye bıraktı. ( Baltayı da onun boynuna astı).

(Onlar dönünce:) ‘Bunu ilahlarımıza kim yaptı? Muhahkah o zalimlerden biridir’ dediler.

‘Bunları diline dolayan bir genci işittik; kendisine İbrahim deniliyor’ dediler.

(Nemrutçular, putçular) ‘Onu insanların gözü önüne getirin, böylece (onunhakında) şahitlik ederler.

(İbrahim gelince ona:) ‘Ey İbrahim, ilahlarımıza bunu sen mi yaptın? ( Bunları sen mi kırdın?)’ dediler.

(İbrahimde:) Hayır, onu şu büyükleri yapmıştır! Eğer konuşuyorlarsa onlara sorun’ dedi.

Bunun üzerine kendi vicdanlarına döndüler de (birbirlerine) ‘hakikattenden, asıl haksız kimse sizlersiniz, sizler’ dediler. Sonra kafalarındaki (eski inançları)na döndüler. ‘Muhakkah bunların konuşmayacaklarını sen de bilirsin’ (dediler.)

(İbrahim) Dedi ki:

‘Öyleyse Allah’ı bırakıp da size hiçbir şeyle fayda ve zarar vermeyecek olan şeylere mi tapıyorsunuz?’

Yuh size ve Allah’tan başka taptıklarınıza da! Hala akıl erdiremiyorsunuz.

(Nemrutçular bunun üzerine) ‘Eğer bir iş yapacaksınız, yakın onu! İlahlarımıza böylece sahip çıkın’ dediler. (Onu büyük bir ateşe attılar.) Biz de:

‘Ey ateş, İbrahim’e karşı serin ve selamet üzere ol’ dedik. Ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de onları (dünya ve ahrette) daha fazla hüsrana uğrayanlar(dan) kıldık.

Onu ve Lut’u içinde alemlere bereketli kıldığımız yere (ulaştırıp) kurtardık.” 74

İslam tarihine baktığımızda da görürüz ki: İslam gelmeden önce putperestlik Arap yarımadasında yaygındı, puta tapanlarçoğulukta idi. Havaya, güneşe, aya, yıldızlara tapanlar vardı. Taş parçalarına, ağaçlara, kum tepelerine, büyükkayalara taparlardı. Melekler, müşrüklerin nazarında Allah’ın kızları idi ve meleklere de taparlerdı. 75

Her kabilenin ayrı putu vardı. Mekke’de her evde put bulundurulur, sefere çıkarken, seferden dönerken, ilk iş, onlara el sürmek olurdu.

Kabe’ye 360 tane put yerleştirilmişti. Bunların meşhur olan büyükleri, Hubel, Lat, Menat ve Uzza idi. Bunlara taparlardı.

Bu putların savşlarda zaferi sağladığına, yağmurları yağdırdığına, nehirleri meydana getirdiğine, hayrın ve şerrin kaynağı olduğuna inanırlardı. 76

Abdullah İbn Mesud (r.a.) şöyle demiştir: Rasullah (s.a.s.) Mekke’nin fethi günü Kabe’nin avlusuna girdi. Kabe’nin etrafında ibadet için dikilmiş 360 put vardı. Rasulullah (s.a.s.)elindeki değnekle bu putlara dürtmeye başladı. (Onunla dokunduğu her put, yüz üstü düşüyordu) ve şu ayetleri okuyordu:

Hak geldi, batıl yok oldu77

Hak geldi, batıl ise ne (bir şeyi) ortaya çıkarabilir, ne geri getirebilir.” 78

Rasulullah (s.a.s.) bu arada Mekkelilerle evlerinde bulunan putları kendi elleriyle kırmalarını emretti. Kabe’nin duvarlarındaki meleklerin ve peygamberlerin resimlerini de kaldırttı.79

Tarih boyunca insanlar çok çeşitli şeylere tapınmışlar. Güneşe, aya, yıldızlara, ağaçlara, taşlara, kayalara ve insanlara, hayvanlara vs. gibi şeylere tapınmışlardır.

De ki: Geliniz Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın.” 80

Merhum Mehmet Zahit Kotku Hoca Efendi, bu âyeti şu şekilde izah etmekte: Cenab-ı Hakk’n kullarına haram kıldığı şeylerin başında şirk gelmekte. Şirk günahların en büyüğüdür. Cenab-ı Hakk’a ortak koşmak, O ikidir, üçtür gibi söz söylemek; sevgisini, korkusunu, Allah’tan başkasına yapmak, yani asıl sevilecek Allah iken O’nu bırakıp da birisini çok sevmek; korkulması lâzım gelen Allah iken başkalarının kuvvetlerinden korkmak gibi. Halbuki riyânın da en ufağı bile şirktir, buyurulmaktadır. Onun için müslümana lâzım olan Allah Teâlâ’ya hâlisane kulluk etmektir.

Haramların, günahların, isyanın en büyüğü şirk olduğu halde, hâlâ zamanımızda Allah’tan gayriye tapanlar hatta aydınlar, bilgili, kültürlüler arasında bile pek çok kimseler, cemiyetler buluna gelmektedir. 81




Yüklə 189,78 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin