Mekke Yolunda:
Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- Medine’ye Ebu Zer el-Gıfâriyi bırakıp, hicri sekizinci yılın ramazan ayının onunda on bin kişilik büyük bir ordu ile Mekke’ye doğru yola çıktı.
İslam ordusu Cuhfe’ye ulaştığında, Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- amcası Abbas ve ailesi ile karşılaştılar ve ailesi müslüman olarak Medine’ye hicret etmek için yola çıkmışlardı. Ebva mevkiinde ise Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’in amcası oğlu Ebu Süfyan bin Haris ve halası oğlu Abdullah bin Ebi Ümeyye ile karşılaştılar. Ancak Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- bu ikisinden de yüz çevirdi. Çünkü her ikisi de daha önce O’na çok eziyetler etmişlerdi. Bunun üzerine Ümmü Seleme O’na “Amcanoğlu ve halanoğlu insanlar içinde sana en çok düşmanlık etmiş kimseler değildirler” dedi. Ali de Ebu Süfyan’a
“Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’in karşısına geçin ve O’na Yusuf’un kardeşlerinin Yusuf’a hitab ettikleri gibi hitap ederek “Allah’a yemin olsun ki, Allah seni bize üstün kıldı. Andolsun ki biz hata edenlerdeniz” deyin. Onlar da aynen bu şekilde yaptılar. Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- O’nlara
“Artık bugün siz geçmişteki hareketlerinizden dolayı azarlanmayacaksınız, Allah sizleri bağışlayacaktır. O merhametlilerin en merhametlisidir” diyerek karşılık verdi. Bundan sonra Ebu Süfyan şiirler okuyarak Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’i övdü ve yaptıklarından dolayı özür diledi. İslam ordusu oruçlu olarak yola çıkmıştı. Kedid’e ulaştıklarında Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- insanlara iftar etmelerini emretti. Bundan sonra da yürüyüşlerini sürdürerek yatsı vakti Merrüz Zehran’a indiler. Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- burada askerlerinin her birisine ateş yakmalarını emretti. Böylece 10 bin ateş yakılmış oldu. Nöbetçilerin başına Ömer bin Hattab tayin edildi.
Ebu Süfyan beraberinde Hakim bin Hizam ve Budeyl bin Veraka olduğu halde korku ve şaşkınlık içinde gelmiş durumu gözetliyorlardı. Uzaktan ışıkları görünce Ebu Süfyan:
“Ömrümde böyle ışıklı bir gece, böyle büyük bir ordu görmedim” diye şaşkınlığını ifade etti. Büdeyl
“Bu Huzaa olsa gerek” deyince Ebu Süfyan
“Hüzaa’nın böyle bir ateş yığınına ve askere sahip olması mümkün değildir” karşılığını verdi.
Ebu Süfyan Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’ın Yanında:
Abbas gece kampta dolaşıyordu. Derken bir ses işitti. Sesin sahibini tanıdı ve
“Ebu Hanzala?” dedi. Karşıdaki
“Ebu’l Fazl” deyince
“Evet” dedi. Sesin sahibi Ebu Süfyan’dı. Gizlice kamp etrafında dolaşıyordu. Abbas’a
“Anam babam sana feda olsun. Ne oluyor?” Diye sordu. Abbas:
“Bu Rasûlullah’ın ordusudur. Kureyş’in çekeceği var” dedi.
Ebu Süfyan:
“Kurtuluş nedir? Annem ve babam sana feda olsun?” Abbas:
“Yarın zafer kazanılınca senin boynun vurulacak. Gel şu Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’in merkebine bin de seni O’na götüreyim.”
Ebu Süfyan Abbas ile beraber merkebe binip Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’in huzuruna yürüdüler. Ömer -radıyallahu anh- O’nu görünce:
“Ebu Süfyan! Allah’ın düşmanı! Seni bizim elimize düşüren Allah’a hamd olsun” dedi. O’nun boynunu vurmak üzere Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’e koştu. Ömer Ebu Süfyan’ın boynunu vurmak için izin istedi. Abbas da
“Ben O’nu himayeme aldım” dedi. Her ikisi de isteklerinde ısrar ettiler. Sonunda Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- Abbas’a
“Al O’nu çadırına götür. Sabah olunca da bana getir.” dedi.
Sabah olup Abbas Ebu Süfyan’ı Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’ın huzuruna çıkarınca Allah Rasulu O’na:
“Yazıklar olsun sana Ey Ebu Süfyan! Allah’tan başka bir ilah’ın olmadığını tanıyacağın vakit artık gelmedi mi?” dedi. Ebu Süfyan:
“Sen ne kerim ve civanmertsin. Eğer Allah’tan başka bir ilah olsaydı bugün bizi bu halde bırakmaz, bize yardım ederdi.” Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- :
“Yazıklar olsun sana ey Ebu Süfyan! Benim Allah’ın elçisi olduğumu tanıyacağın vakit artık gelmedi mi?”
Ebu Süfyan:
“Amma bu hususta içimde hala biraz şüphe var.” Abbas:
“Boynun vurulmadan önce müslüman ol” dedi. Bunun üzerine Ebu Süfyan müslüman olarak, kelimeyi şehadet getirdi.
Abbas Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’e hitaben şöyle dedi:
“Ey Allah’ın Elçisi! Ebu Süfyan övünmeyi seven bir adamdır, O’na bir lütufta bulun” Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-
“Evet; kim Ebu Süfyan’ın evine sığınacak olsa o güven içindedir. Kim evine girip kapısını kapatırsa o güven içindedir. Ve kim Mescid-i Haram’a girerse o güven içindedir.” buyurdu.
Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’ın Mekke-i Mükerremeye Girişi:
İslam ordusu Mekke’ye ilerleyeceği zaman Rasûlullah-sallallahu aleyhi vesellem- :
“Ya Abbas! Ebu Süfyan’ı vadinin dar bir yerinde yüksek bir yere götür de, İslam ordusunu iyice görsün” buyurdu. Abbas O’nu alıp İslam ordusunun geçeceği bir yere götürdü.
İslam ordusu bölük bölük geçerken Ebu Süfyan onları görüp:
“Bunlar kim ya Abbas?” diye soruyor, Abbas da onların kim olduğunu söylüyordu.
Nihayet Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- Muhacirler ve Ensar’dan oluşan bir bölük içinde geçti. Demir’den başka birşey görünmüyordu. Ebu Süfyan, bu muhteşem manzarayı görünce:
“Ey Fazl’ın babası! Senin kardeşinin mülkü ne kadar da büyümüş” dedi. Abbas da O’nu:
“Ey Ebu Süfyan bu nübüvvettir.” diye uyardı. Ebu Süfyan
“Evet, öyle” diyebildi.
Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- mukaddes şehre kan dökmeden girmek istiyordu. Mekke’ye girecek kollardan birinin başında bulunan Sa’d bin Ubade “Bugün kavga günüdür.” dediği için derhal değiştirilerek O’nun yerine oğlu Kays getirildi ve Medinelilerin sancağı O’na verildi.
Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’in de geçmesinden sonra Ebu Süfyan hızla Mekke’ye yönelerek şehre girdi ve avazı çıktığı kadar bağırarak halka şöyle seslendi.
“Ey Kureyş topluluğu! İşte Muhammed, asla karşı koyup başa çıkamayacağınız kadar büyük bir orduyla gelmiş bulunmaktadır. Kim evime sığınacak olursa ve kim Mescid-i Haram’a sığınacak olursa güven içinde olacaktır.” Bu uyarı üzerine halk dağılarak kimisi evine gidip saklandı. Kimisi de Kabe’ye sığındı.
Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- Züt-Tuva mevkisine vardıktan sonra İslam ordusunun sol cenah komutanı Halid bin Velid’e Mekke’ye aşağıdan Keda yolundan girmesini ve karşısına çıkan olursa karşılık vermesini emretti. Sağ cenahın komutanı ve Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’in sancağını taşıyan Zübeyr’e ise Mekke’ye yukarıdan girmesini emretti. Ordunun piyade alayı komutanı Ebu Ubeyde’ye de Vadi’den Mekke’ye inip ve kendisiyle birleşmeleri talimatını verdi.
Handeme semtinde Kureyş’ten oluşan bir çete Halid bin Velid’in kuvvetlerine saldırdı. Hafif bir çarpışmadan sonra oniki kayıp verdikten sonra kaçmak zorunda kaldılar. Halid’in de yolunu kaybeden iki askeri öldürülmüştü. Halid ilerleyerek Safa tepesine gelip Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- ile birleşti.
Zübeyr ise kuvvetleriyle beraber ilerledi ve Mekke’ye girerek sancağı Hacun mevkiine dikti. Beraberinde Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’in hanımları Ümmü Seleme ve Meymune radıyallahu anhuma da vardı. Burada Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’i beklediler. Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- beraberinde Ebu Bekir olduğu halde gelip bir süre burada istirahat etti. Sonra Fetih suresini okuyarak Mescid-i Haram’a girdi. Muhacir ve Ensar da O’nunla beraberdiler. Bineği üzerinde olduğu halde, Haceru’l-Esved’i selamladı ve Kabe’yi tavaf etti. İhramsız idi. O sırada Kabe’de 360 tane put bulunmaktaydı. Rasûlullah elindeki asa ile onları bir bir devirmeye başladı. Bunu yaparken
“Hak geldi batıl zail oldu. Batıl zaten zail olmaya mahkumdur.”
“Batıl ne yoktan var edebilir, ne de öleni diriltebilir” ayetlerini okuyordu.
Putlar yüzüstü dökülüyorlardı.
Dostları ilə paylaş: |