Sında bir kaynaşma yoktu



Yüklə 0,85 Mb.
səhifə20/25
tarix04.01.2019
ölçüsü0,85 Mb.
#90497
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   25

GAO

Malî Cumhuriyeti'nde şehir.

İslâm kaynaklarında adı Kevkev, Batı kaynaklarında Kawkaw. Gogo, Kaukau, Kookou, Kankou şeklinde geçer. Nijer nehrinin sol kıyısında ve Tilemsi vadisin­den gelen kervan yolunun nehre ulaştı­ğı noktada yer alır. Şehrin adının, Arap­ça karışımı yerli dillerindeki "kral şehri" anlamını taşıyan Kokoy Karya'nın kısal­tılmış şekli olduğu sanılmaktadır.

Muhtemelen VII. yüzyılın son yılların­da Songaylar'ın Kukia'dan (Gugia) çıkar­dıkları Sorko-Fârân balıkçıları tarafın­dan kurulan Gao, kervan yolları üzerin­de bulunmasından dolayı kısa zamanda önemli bir ticaret merkezi haline geldi ve bu durum. IX. yüzyılda ortaya çıkan Kevkev Krallığının bölgedeki diğer kral­lıkları kendine bağlayacak kadar güçlen­mesinde rol oynadı. Devletin idare mer­kezi olan Gao, sonraları bölgenin İslâmi­yet'i kabulünde büyük etkileri görülen müslüman tüccarların sık sık uğrayıp buluştukları bir yerdi. Meşhur Haricî li­deri Ebû Yezîd en-Nükkârfnin, Zenâte kabilesinden bir tüccar olan babasının Kevkev'de ikamet ettiği sırada 270 (883) yılı dolaylarında doğduğu bilinmektedir. Şehir 890 yılına doğru Songaylar'ın eli­ne geçti. X. yüzyıl coğrafyacılarından Mü-hellebî'den aldığı bilgileri nakleden Yâ-kût, Kevkev hükümdarlarının erken dö­nemde ve tebaalarından daha önce İslâ­miyet'i kabul ettiklerini, şehirde sultan­la maiyeti için bir cami bulunurken ço­ğu hayvancılıkla uğraşan halktan müs­lüman olanların namazgahta namaz kıl­dıklarını söyler. Songaylar'ın Zâ hanedanının on beşinci hükümdarı Kosoy'un müslüman olduktan sonra idare mer­kezini Kukia'dan Gao'ya taşıması (400/ 1009-10) şehrin tarihinde önemli bir dö­nüm noktası teşkil etmiştir. Bundan son­ra Gao hızla büyüyerek çok daha geniş bir bölgenin siyasî ve ticarî merkezi ha­line geldi. Ebû Ubeyd el-Bekrî Gao şeh­rinin iki kısımdan meydana geldiğini, or­tasında hükümdarlık sarayının da bu­lunduğu merkezî kısımda yerli halkın, diğerinde ise müslüman tacirlerin otur­duğunu, Araplar'ın halkı Bazarkâniyyîn diye adlandırdığını, krallarına "kanda" denildiğini ve tahta yeni bir kral çıktı­ğında kendisine bir yüzük, bir kılıç ve Kur'an verildiğini yazmaktadır.

1324 yılında Songay Sultanı Asibay mağlûp olduğu Mali Sultanı Gongon Mûsâ'ya biat etti ve küçük yaşlardaki iki oğlunu da ona rehin verdi. Fakat on beş yıl sonra bunlardan Ali Kölen kaçarak Gao'ya döndü ve yeniden hâkimiyet ku­rup Songayların Sonni hanedanı döne­mini (1339-1493) başlattı. Bu hanedan zamanında önemi daha da artan Gao refah ve bolluk yönünden zirveye ulaştı. İbn Battûta, 1352 yılında gezdiği Gao1-nun en büyük ve en güzel zenci şehirle­rinden biri olduğunu söyler. Sonni hane­danının son büyük hükümdarı Sonni Ali (Ali Ber) Tinbüktü ve Cenne'yi de alarak ülkenin sınırlarını genişletti (1473). Fa­kat yerine geçen oğlu Sonni Baru, baba­sının kumandanlarından Muhammed Tû-rî tarafından hükümdarlıktan uzaklaştı­rıldı ve Sonni hanedanının yerine Askiya hanedanı kuruldu. Songay Sultanlığfnın en büyük hükümdarı olan Muhammed Askiya (Tûrî) zamanında ve ondan son­ra da başşehir olmaya devam eden Gao XVI. yüzyıl boyunca önemini korudu. Bu yüzyılın başında burayı gezen Afrikalı Leon şehrin büyük bir yerleşim merkezi olduğunu, surlarının bulunmadığını, ev­lerin büyük bir kısmının biçimsiz görün­mesine rağmen sultan ve devlet erkâ­nına ait saraylarla konakların güzel ol­duğunu ve halkın da çoğunlukla zengin tüccarlardan meydana geldiğini yazmak­tadır.

1591'de şehrin zenginliğini duyan Fas Sultanı Ahmed el-Mansür, Askiya hane­danının zayıflığından istifade ederek Tinbüktü ile birlikte Gao'yu ele geçirdi; ancak ordu girmeden önce halk şehri bo­şalttığı için Faslılar'ın eline önemli bir ga­nimet geçmedi. Bu tarihten sonra XVIII. yüzyıla kadar Askiyalar Gao'da Faslı pa­şaların emrinde hüküm sürdüler. Şehir 1680 yılında Tuaregler'in eline geçti.

1688'de Mansûr Seniber Paşa şehri ge­ri aldıysa da burada devamlı kalacak bir garnizon bırakmadığı için Fas hâkimiye­ti yavaş yavaş ortadan kalktı ve 1770'te Tinbüktü'nün arkasından Gao da tekrar Tuaregler'in kontrolüne girdi. 1854'te H. Bart burayı ziyaret ettiği zaman şe­hir 300-400 kulübeli bir köy haline gel­mişti ve bir kule ile Muhammed Aski-ya'nın türbesinin de içinde bulunduğu büyük caminin harabelerinden başka es­ki döneme ait bir şey kalmamıştı. Ancak Fransız işgalinden (18981 sonra burası ye­niden büyüyerek bölgenin merkezi oldu. Bugün Mali'de bir il merkezi olan Gao yine önemli yolların kesiştiği bir kavşak noktasındadır. Tuaregler'le Songay ve Faslılar'ın melezleşmiş torunlarından olu­şan nüfusun (1978de 54.874) çoğunluğu Nijer nehri kıyısında toplanmıştır. Şeh­rin çevresinde sulama ile pirinç, buğday ve süpürge darısı ziraatı yapılmaktadır.

Bibliyografya:

Ya'kübî, Târîh, I, 193-194; Bekrî, et-Mesâ-lik, II, 883; İdrîsî, Şıfatü'l-Mağrib, s. 11-12, 38, 132; Yâküt. Mu'cemu I-buldan, IV, 495; İbn Battûta, Seyahatname, II, 379-380; Kalkaşen-dî, Şubhu'l-a'şâ, V, 274-275; Himyerî. er-Rau-zü'l-mi'târ, s. 502-503; Vezzân ez-Zeyyâtî, Vaş-fü İfrîkıyye, II, 169-170; J. S. Trimingham, İs­lam in WestAfrica, Oxford 1962, s. 27, 28, 84, 144, 146 vd.; a.mlf., A History of İslam in West Africa, Oxford 1985, s. 84-90, 101, 102; J. O. Hunvvick, "Religioiı and State in the Songay Empire 1464-1591", İslam in Tropical Africa (ed. I. M. Lewis), Oxford 1966, s. 296-304; 5e-lâhaddin el-Müneccid, Memleketi! Mâlî 'inde'l-coğrâfiyyîne'i-müslimîn, Beyrut 1402/1982, s. 33, 34, 108-109; P. B. Clarke. West Africa and İslam, London 1984, s. 43, 47-48; M. Hİs-kette, The Deuelopment of İslam in West Afri­ca, London 1984, s. 10, 14, 32-33; G. Yver, "Gogo", İA, IV, 804-806; Maurice Delafosse, "Songhoy", a.e., X, 759-760; R. Cornevİn, "Gao", E/2 |İng.). 11,976-978.



GARABET235




GARAİBÜ'I-KUR'AN VE REGÂİBÜ'I-FURKÂN

Nizâmeddİn en-Nîsâbûrî'nin (ö. 850/1446'dan sonra) Kur'ân-ı Kerîm tefsiri.

Fahreddin er-Râzî'nin Meiâtıhu'î-ğayb'ı başta olmak üzere tefsir külliya­tından, hadis, fıkıh, felsefe ve tasavvuf kaynaklarından istifade edilerek yazıl­mış hacimli bir eserdir. Müellif kitabın uzun mukaddimesinde, Kur'ân-ı Kerîmin yüceliğine ve tefsir ilminin önemine işa­ret ettikten sonra bazı dostlarının talep­leri üzerine bu eseri telife karar verdi­ğini, Fahreddin er-Râzî'nin metodunu ta­kip ettiğini ve onun açıklamalarını özet­lediğini, bu arada gerekli gördüğü yer­lerde Râzî'nin tefsirindeki bazı mesele­lerle ilgili düzeltmeler ve ilâveler yaptı­ğını, ayrıca Zemahşerî'nin el-Keşşâf ın-dan ve önemli bulduğu diğer tefsirler­den faydalandığını belirtmekte ve uy­guladığı metot hakkında bilgi vermek­tedir. Mukaddimenin daha sonraki kıs­mında Kur'an okumanın fazileti, âda­bı, okumaya istiâze ile başlamanın hük­mü, kıraat ihtilâfları, mütevâtir kıraat-lar, Kur'an'ın toplanması, Kur'an'la ilgili çeşitli terimlerin izahı, vakfın kısımları, önemli tefsir terimleri, Allah kelâmının kıdemi, Kur'an'dan hüküm çıkarma ko­nuları on bir başlık altında incelenmekte, bu arada kitabın adı Garâ'ibü'l-Kur'ân ve reğâ^ibü'l-imkân şeklinde kayde­dilmekte, eserin sonunda ise beş yılda tamamlandığı belirtilmektedir.

Eserde bir veya birkaç âyetin metni kaydedildikten sonra kırâat-i aşere öl­çülerine göre kıraat vecihleri sıralanır. Âyetlerin tefsirine başlarken önce bun­lar arasındaki münasebet gösterilir; ar­dından âyetlerin anlamı verilir. Daha son­ra kapalı hususlar açıklanır, müteşâbih-lerin yorumu yapılır, kinaye, mecaz ve istiarelerin gerçek anlamları belirlenir. Bu arada gerekli görülen yerlerde her mezhebin fıkhî meselelere dair görüşle­ri delilleriyle birlikte aktarılır. Eserde ke­lâm konularına dair âyetler açıklanırken Sünnî görüşün yanında diğer mezheple­rin görüşleri de zikredilmekle birlikte Ehl-i sünnet'in üstünlüğü vurgulanmış, muhaliflerin öne sürdüğü iddialar reddedilmiştir. Eserde, Şîa'nın bazı âyetler­le ilgili olarak yaptığı tefsirlere gerekli cevaplar verilmiştir.

Ğarâ'ibü'I-Kurân'da kevnî âyetle­rin tefsiri sırasında varlık sırları açıkla­nırken fizik ve felsefe âlimlerinin tabiat ve varlıkla ilgili görüşleri aktarılmıştır. Bu tür âyetlerin tefsiri, Fahreddin er-Râzî'nin görüş ve açıklamalarının özet halindeki tekrarından ibarettir. Aynı za­manda tanınmış bir sûfî olan müellifin bu eserinde tasavvufî ve işârî te'villere de rastlanmaktadır. Kitapta ayrıca et­kileyici öğütlerden, hikmetli sözlerden, eğitici hikâyelerden faydalanma yoluna gidilmiş, böylece âyetlerin kolayca anla­şılması ve eserin aynı zamanda amelî bakımdan da yararlı olması için gayret sarf edilmiştir.

Müellifin de belirttiği gibi eser, saha­be ve tabiînden gelen rivayetlerle müte-kaddimîn ve müteahhirinin görüşlerine geniş yer vermektedir. Eseri, el-Keşşâf ve Mefâtîhu'l-ğayb'dakl nakillerin bir araya getirilerek görüşlerin birleştirilip kaynaştırıldığı bir tefsir saymak müm­kündür. Ancak sûrelerin faziletine dair el-Keşşafta kaydedilen hadisler hadis otoritelerince zayıf bulunduğundan Ga-râ'ibü'î-Kurbân'a alınmamıştır.

Müellif tefsir dışındaki bazı eserler­den de faydalanmıştır. Meselâ hadisler İbnü'l-Esîr'in Cûmi'u'I-uşûl'ü ile Begavî'nin Meşdbfhu's-sünne'sinden alın­mış, vakf uygulamaları İmam Secâven-dî"nin el-Vokî ve'1-ibtidâ adlı eserin­deki ölçülere göre gerçekleştirilmiştir. Nüzul sebeplerine dair rivayetler aktarı­lırken Camiu'l-usûl'ün yanı sıra Vâhi-dî'nin el- Vasilinden de faydalanılmıştır. Dil konusunda Cevherî'nin eş-Şıhâh'\na. meânî ve beyân gibi edebî sanatlarda Sekkâkî'nin Miftâhu'l-Culûm'una ve benzeri Arapça kaynaklara başvurmuş, fıkhî konularla ilgili olarak muteber fı­kıh kitaplarının yanı sıra özellikle Râfiî'-nin Şerhu'l- Veciz'İnden istifade edilmiş, işârî te'villerin çoğu tanınmış sûfî Nec-meddîn-i Dâye'nin Bahrü'î-haktik'in­den alınmıştır.

Rivayet ve dirayet metotlarını birleş­tirmesi, Sünnî çizgiyi takip etmekle bir­likte diğer mezheplerin görüşlerini de kaydederek bunları ilmî bir üslûpla eleş­tirmesi, yer yer felsefî ve ilmî açıklama­lardan tenkitçi bir metotla faydalanma­sı, tasavvufî açıklamalara ve işârî nük­telere yer vererek irfanla imanı birleştir­mesi, ayrıca vakf yerlerini göstermesi, mecaz, temsil, istiare gibi edebî konula­rı ustalıkla işlemesi vb. özellikleriyle dik­kati çeken Ğarâ'ibü'l-Kur'ân"in Tür­kiye'de ve Türkiye dışındaki kütüpha­nelerde çeşitli yazmaları bulunmaktadır236. Eser önce tek başına237, ardından Ta-berî'nin Câmicu'l-beyân "inin kenarın­da238 basılmış, daha son­ra çeşitli tarihlerde bu neşrin ofset bas­kıları yapılmıştır239. Ğarâ'ibü'l-Kur'ân İbrahim At-ve İvaz tarafından tahkik edilip otuz cüz olarak on cilt halinde yayımlanmıştır.240



Bibliyografya:

Nîsâbûrî, öarâ'ibü'l-Kur'ân (nşr. ibrahim Atve İvaz). Kahire 1381-91/1962-71, 1-XXX; Süyûtî. Buğyetü'I-uu'ât, 1, 525; Keşfü'z-zunûn, II, 1195-1196; Serkîs. Mu cem, II, 1527; Brockel­mann. GAL SuppL, II, 273; Kehhâie, Mu'cemü'l-mü'ellifîn, III, 281; ZiriklT. el-A'Uim, II, 233; Bilmen. Tefsir Tarihi, li, 619-620; Hüseyin ez-Zehebî, et-Tefstr ue'l-müfessirûn, Kahire 1396/ 1976, I, 321-332; Âgâ Büzürg-i Tahrânf. ez-Ze-rl'a. ilâ teşânîfi'ş-Şfa, Beyrut 1403/1983, XVI, 31-32; Ali Şevvâk İshak, Mu'cemü musanne-/atı7-Kur''ânı i-Kerîm, Riyad 1404/1984, III, 114.299.




Yüklə 0,85 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin