TR
8 Ağustos 2011
AB-Türkiye Karma İstişare Komitesi 29. Toplantısı
İstanbul, Türkiye
15-16 Eylül, 2011
RAPOR
TÜRKİYE’NİN AB’YE TAM ÜYELİĞİNİN AB’NE EKONOMİK VE SOSYAL AÇIDAN SAĞLAYACAĞI KATKILAR
RAPORTÖR
Dr Osman YILDIZ
HAK-İŞ Konfederasyonu
Genel Sekreter Yardımcısı
AB-TR KİK İşçi Kanadı Üyesi
TÜRKİYE’NİN AB’YE TAM ÜYELİĞİNİN AB’NE EKONOMİK VE SOSYAL AÇIDAN SAĞLAYACAĞI KATKILAR
KISALTMALAR
1)- Giriş
Türkiye’nin AB Üyeliğin Tarihsel Gelişimi
2)- Türkiye’nin Avrupa Tercihlerinin Anlamı
3)- Türkiye’nin AB’ye Sağlayacağı Katkılar
3.1) Ekonomik Katkılar
3.2) Sosyal Katkılar
4)- Sonuç
Kaynakça
KISALTMALAR
BSCE Karadeniz Ekonomik İşbirliği CU Gümrük Birliği
DAP Doğu Anadolu Kalkınma Projesi
DOKAP Doğu Karadeniz Kalkınma Projesi
EU Avrupa Birliği EEC Avrupa Ekonomik Toplulukları
FDI Doğrudan Yabancı yatırım
GAP Güney Doğu Anadolu Projesi
GDP Toplam Milli Hasıla
G-20 G-20 Ülkeleri
İŞKUR Türkiye İş Kurumu
MDG Binyıl kalkınma Hedefleri
ODA Resmi kalkınma Yardımı
OECD Avrupa İşbirliği ve kalkınma Teşkilatı OSCE Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı OIC İslam Ülkeleri Konferansı
SOYBİS Sosyal Yardım Bilgi Sistemleri
SPO Devlet Planlama Teşkilatı
TBMM Türkiye Büyük Millet Meclisi
TL Türk Lirası
TOBB Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği
VQA Mesleki yeterlilik Kurumu
YHGB Yeşilırmak Havzası Kalkınma Projesi
ZBK Zonguldak-Bartın-Karabük Bölgesi Kalkınma Projesi
WEF Dünya Ekonomik Formu
WEU Batı Avrupa Birliği
-
GİRİŞ
Türkiye‘nin AB’ne Tam Üyeliğinin AB’ne Ekonomik ve Sosyal Açılardan Sağlayacağı Katkılar adlı bu çalışma, Türkiye’nin AB (AET)’ye başvurusundan bugüne ve geleceğe yönelik olarak siyasi, güvenlik, ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan Türkiye’nin AB’ye sağlayacağı katkıların bir değerlendirmesi içerir.
Bu rapor, KİK’in, 2-4 kasım 2003 tarihlerinde Brüksel’de yapılan 14. Toplantısına sunulan ve kabul edilen AB’ye Katılım Yolunda Türkiye Çalışma Dokümanın yenilenmiş ve zenginleştirilmiş bir versiyonu olarak değerlendirilebilir. Bu doküman, Türkiye’nin gerçek bir fotoğrafını sunmak ve sahip olduğu temel özellikler ve hasletlere atıfta bulunarak ekonomik ve sosyal alanlarda gelişmişlik düzeyi sorusuna bir cevap oluşturmaktadır.
Böyle bir değerlendirmeye, sosyal tarafların genişlemeye ilişkin sürece katkı vermek yaralı olacağı açıktır. Aslında benzer bütüncül değerlendirmelerin sıklıkla yapılması, ilişkiler yönünün kalın harflerle çizilmesi, ilişkilerin ve çalışmaların güçlendirilmesi, eksikliklerin giderilmesi, yeni bir heyecan ve motivasyonun kazanılması açısından son derece gerekli ve yararlıdır. Aksi halde Böyle bir rapor, Türkiye tarafının AB tarafına karşı tek başına bir ikrarı ve tek-yönlü iknası şeklinde bir ironiye dönüşür.
AB-TR KİK, kuruluşundan beri, Türkiye-AB ilişkilerin, üyelik hedefi doğrultusunda sonuçlanması için iradesini açıklık ve kararlılıkla ortaya koymuştur. KİK, çalışma, söylem ve hedeflerini bu yönde gerçekleştirmiştir.
Hatta KİK, bu amaçla özel olarak, 9 Mart 1998 tarihli Brüksel’de yaptığı 5. Toplantısında “Taşıdığı Sorumluluklara Yaraşır Bir Avrupa, Avrupa’ya Yönelime Yaraşır Bir Türkiye” adlı ortak bir deklarasyon yayınladı.
KİK bu deklarasyonunda, taraflar (AB ve Türkiye) arasında;
- Açık ve yapıcı bir diyalog ile
- Sorumlu bir işbirliği ile
- AB ve Türkiye arasındaki Ortaklığın Tutarlılıkla Geliştirilmesine bina edilmesi gerektiğini açıklıkla vurgulamıştır.
Bu rapor da aynı şekilde AB’ye katılım yönünde bir Türkiye’nin geride bıraktığı 52 yıllık sürecinin önemli noktalarını ortaya koyarak, ortak gelecek hedefine yönelik bir kararlılık sergileyecektir.
Türkiye’nin AB Üyeliğinin Tarihi Gelişimi
Buna rağmen Türkiye hala AB’nin bir üyesi değildir. Türkiye’nin üyelik süreci neredeyse AB entegrasyonu eşit bir yaşa sahiptir. Türkiye-AB ilişkileri sürecinin temel karakteristiği belirsizlik şeklinde olagelmiştir.
Türkiye’nin AB’ye üyelik başvurusu sürecinin uzunluğu tarihi bir rekor kırmaktadır. Tüm zamanların en uzun başvuru süreci niteliğini kazanmaktadır. Türkiye’nin üyeliği için ileri sürülen en iyimser tahminlerden 2014 yılı seçilirse başvuru yarım asırlık süreden fazla olmaktadır.
Türkiye’nin üyeliğinin tarihi seyrine baktığımızda, önemli siyasi, hukuki ve ekonomik gelişmeler olduğunu görmekteyiz.
Türkiye’nin AET’ye başvurusunun hemen ardından ilişkilerin güçlü bir Antlaşma ile başladığını görüyoruz. Antlaşmada ilişkinin hedefleri, yöntemi, içeriği çok açık ve net bir şekilde ortaya konmuştur. 30 yıl gibi bir süre sonunda tam üyelik hedefi açık bir şekilde belirtildi. Ancak ardından gelişen süreç maalesef bu doğrultuda olmamıştır. Önemli kesintiler ortaya çıkmıştır. 1990’lara kadar ilişkileri belirleyen ve etkileyen faktörlerin başında Türkiye’nin ekonomik gelişmişliği olmuştur. 1989 yılında Türkiye’nin tam üyelik başvurusu bir kenara itilirken, ekonomi faktörü nedenlerin başında gösteriliyordu.
Ancak, 1990’lardan sonra Avrupa’daki değişme ve gelişmelere paralel olarak ilişkilerin yönünde de değişmeler olmaya başlamıştır. 1990’ların hemen başında Sovyet Bloku’nun çökmesi ile Doğu Avrupa’daki gelişmeler, Maastricht Antlaşması ile AB’ye geçilmesi ilişkileri belirleyen unsurları da değiştirmiştir. İlişkileri belirleyen ekonomik önceliklerden Kopenhag Kriterleri’ne geçilmiştir. Acquis Communitere’i ekonomik kriterlerden daha çok siyasi, sosyal ve kültürel haklar ve özgürlükler kriterleri oluşturmuştur.
Türkiye-AB arasında 1996’nın başında Gümrük Birliği (GB)’nin gerçekleşmesi ile ilişkilerde ileri bir mesafe kaydedildi. GB, bir evlilik nişanı olarak algılandı. Özellikle Türkiye GB’ye bu gözle baktı. Ancak 2 yıl sonra, 1997 yılında bu Lüksemburg’da Türkiye’ye adaylık statüsünün verilmemesiyle de nişanlar atıldı. Hemen ardından 2 yıl sonra, 1997 yılında Helsinki’de adaylık statüsü verilecek taraflar yeniden barıştı ve evlilik niyetlerini ortaya koydu.
2004 yılında müzakereler başlamıştır. Türkiye bir çok alanda ve konuda ilerlemeler yapmaktadır. Türkiye bu amaçla sekiz farklı AB Uyum Reform Paketi’ni TBMM’de kabul ederek, AB yönündeki kararlılığını açık bir şekilde teyit etmiştir. AB reform paketi, Türkiye’nin demokratikleşme yönünde birçok tabuyu yıktığını ve aştığını göstermektedir. Türkiye Kıbrıs’ta Annan Planını desteklemiştir. Türkiye, kapsamlı Anayasa Değişikliğini başarmıştır. Bütün bunlara rağmen, tam üyelik hedefi sorgulanarak AB-TR ilişkilerindeki müzakere sürecinde bir çeşit durağanlık bulunmaktadır. Bu bağlamda Türkiye’nin üyeliği, bütün ortaya konan kriterler ve Acquis Communitaire’nin yerine getirilmesi meselesine bağlı değil, bazı üye devletlerin bundan sonraki siyasi tercihlere bağlı hale gelmesi oldukça sürpriz teşkil etmektedir.
Bu nedenle her iki tarafın, tam üyeliği yakın gelecekte gerçekleştirmek için kurallı, kararlı ve hedefe-odaklı davranması bir zorunluluk arzetmektedir.
2- TÜRKİYE’NİN AVRUPA TERCİHLERİNİN ANLAMI
Türkiye’nin sürekli olarak Avrupa ve Avrupalı Teşkilatlar yönünde siyasi tercih yaptığı çok açık bir gerçektir. Türkiye’nin Avrupa yönündeki bu temel tercihleri hiç de kolay olmamıştır ve o zamanın zor ve hassas şartlarında pekte kolay başarılamayacak tercihler olmuştur.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başta Avrupa olmak üzere bütün dünya iki süper güç kıskacında şekillenmeye başlamıştır. Savaşın hemen ardından Avrupa’da hızlı bir şekilde siyasi, askeri, ekonomik sosyal/kültürel örgütlenmeler ortaya çıkmaya başlamıştır. Türkiye, Osmanlı İmparatorluğunun batılılaşmasının ardından Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Kemal Atatürk’ün siyasi tercih ve reformlarına ilaveten, Avrupa Konseyi (1949) ile başlayan, Kore Savaşı (1950), NATO (1951) hızlanan ve 1959 (AET başvurusu) ve OECD (1961) ve OSCE (1973) üyeliği ile devam eden temel siyasi tercihlerini Batı Avrupa’dan yana yapmayı kararlılıkla sürdürmüştür.
Batı, Avrupa ve Dünyanın Sovyet Blokuna karşı keskin ve düşmanca bir şekilde bölündüğü gerçeğini dikkate alırsak Türkiye’nin bu tercihlerine büyük ihtiyaç duymuştur.
Zaten bilinmelidir ki, bütün bu dönemlerde Yunanistan hariç Bulgaristan’dan Suriye’ye kadar Türkiye’nin 3 tarafında Sovyet çevrelemesi ve tehdidi vardı. Bu durum Türkiye için olduğu kadar, Avrupa için de büyük riskler ve tehditler içeriyordu. Dolayısıyle Türkiye’nin Avrupa tercihlerinde ne denli bilinçli ve kararlı hareket ettiği kolayca görülmektedir.
Türkiye AB’ye siyasi konular ve güvenlik boyutunda AB’ye katkı vermeye devem etmektedir. Bu bağlamda, Türkiye’ye önemli derecede aşağıdaki katkıları vermektedir;
-
“Kültürel zenginlikte” olduğu kadar, “siyasi cesaret” ve “kolektif iddialar” konularında katkılarla AB’ye gerçek “küresel aktör” olma konusunda katkılar yapacaktır.
-
AB’nin savunma politikalarına ve bölgesel istikrara önemli ölçüde katkıda bulunacaktır. Türkiye, KEİB, İKÖ ve G20 olmak üzere dünya düzeyindeki rolüne ilaveten, NATO’nun tam üyesi ve BAB’ın Ortaklık Partneri şeklinde yarım üyesi olarak Avrupa’nın siyasi yapısı ve güvenlik tiyatrosunun güçlü bir parçası ve müttefikidir.
-
Tam üyelik, AB’ye gelen Doğu ve Güneydeki enerji arzları çerçevesindeki stratejik çıkarlarının korunmasında katkı saplayacaktır.
-
AB’nin dış ve iç politikalarına katkı sağlayacaktır.Türkiye halıhazırda komşu ülkeleri ile “sıfır problem” politikası izlemektedir. Türkiye’nin Orta Doğu ülkeleri için “role model” pozisyonu, bölgenin demokratikleşme transformasyonuna katkı sağlayacaktır. Bu durum, AB’nin, daha istikrarlı ve demokratik bölgeye sahip olmasına yardımcı olacaktır.
-
AB’nin, Karadeniz, Ege Denizi ve Akdeniz şeklinde üçlü deniz komşuluğu sayesinde stratejik çıkarlara sahip olacaktır.
-
Türkiye’nin Güneydoğu Avrupa ve Kafkaslar etrafındaki rolü yanında Avrupa-Akdeniz Ortaklığı ile önemli ekonomik ve politik faydalar üretecektir.
-
Trans-Avrupa Ağlarının genişlemesi yönünde faydalar sağlayacaktır.
-
Türkiye’nin tam üyeliği, AB’nin Adalet ve İçişleri alanındaki politikalarının etkinliğinin artmasına katkı sağlayacaktır. Türkiye bölgesinin siyasi aktörü olarak, özellikle Güneyden ve Doğudan Avrupa’ya gelen göç akımları gibi bir çok sosyal problemlerin hafifletilmesi ve düzenlenmesine katkı sağlayacaktır.
TÜRKİYE’NİN AB’YE KATKILARI
Türkiye’nin AB’ ne üyeliğinin her iki taraf içinde önemli faydalar sağlayacağı aşikardır. Hepsinden önemlisi, tüm bu faydalar sadece konjoktürel olmayıp aynı zamanda süreklilik arz etmektedir. Bu alanlar politika ve güvenlik ile ekonomik, sosyal ve kültürel konuları içeren geniş bir sahayı kapsamaktadır. Bazı ana ekonomik ve sosyal alanlara yönelik genel çerçeve ve belli başlı eğilimler mevcut rakamlara dayanarak aşağıda verilmektedir. Esasen Türkiye’nin; Cumhuriyetin 100 üncü kuruluş yılı olması itibariyle daha geniş kapsamlı ve iddialı projeksiyon ve hedefler oluşturarak, 2023 Planı için önemli projeksiyonu bulunmaktadır.
3.1 EKONOMİK KATKILAR
Türkiye’nin AB’ne tam üyelik çerçevesinde katkı sağlayabileceği çok sayıda özelliği mevcuttur. Bugün Türkiye’nin güçlü kurumsal yapıya ve daha iyi ekonomik yönetime sahip sağlam ekonomisi ve maliyesi vardır. Türkiye dünyadaki en liberal ticaret politikalarını uygulamaktadır ve bu noktaya IMF’siz tek başına ulaşmıştır. Enflasyon % 10’ların altına düşmüş, şu anda ise % 7 civarında seyretmektedir.
Türkiye’nin bu ekonomik kalkınma modeli AB entegrasyonun tabiatı itibariyle önem taşımaktadır. AB’nin entegrasyon süreci, 1990’ların başına kadar ağırlıklı olarak ekonomik alanda geliştirilmiştir. AB; Maastricht Antlaşmasına kadar Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) olarak biliniyordu. Bu durum Türkiye – AB ilişkilerini benzer şekilde etkilemiştir. Bu itibarla, Türkiye’nin ekonomik sorunları ve ekonomik durumu gündemdeydi. 1987 yılında Türkiye’nin üyelik için yapmış olduğu başvuru bazı ekonomik sorunlardan dolayı 1989’da askıya alındı
Ancak , Türkiye ekonomide çok önemli ilerlemeler kaydetti . Bu amaç doğrultusunda, Türkiye’nin ekonomik durumunu, 1959’dan günümüze kadar uzanan bazı tarihi dönüm noktaları ile birlikte anlatmak faydalı olacaktır.
Türkiye’nin AET’ye üyelik için başvurmuş olduğu 1959’dan 2011’e kadarki dönemde makro ekonomik verilere baktığımızda, ülkenin inanılmaz bir ekonomik gelişme içinde olduğu görülmektedir. Türkiye ekonomisi 2010 yılında, dünyanın en büyük 17inci büyük ekonomiye ve AB ülkeleri arasında da 7nci büyük ekonomiye sahiptir (IMF).
Türkiye’de; Kişi Başına Milli Gelir 520$ iken, bu rakam ekonomik krizlere rağmen 2010 yılında 10 043 ABD Dolarına ulaşmıştır.
Buna bağlı olarak, ekonomik büyüme oranı % 3.4’den, 2010’da % 8.9’a yükselmiştir. Türkiye hemen hemen dünyanın tüm ülkelerine ihracat gerçekleştirmektedir. Türkiye, AB’ nin güçlü bir ticari partneridir. Türkiye’nin AB’ne yönelik ihracat oranı % 48.9 dur.
Birleşmiş Milletler tarafından yapılan projeksiyonun öneminin altını çizmeliyiz. Birlemiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu tarafından 2000-2040 dönemi itibariyle OECD ülkelerinin ekonomik büyümeleri için yapılan bir projeksiyona göre; Türkiye’nin 40 yıllık ortalama ekonomik büyüme 5.2 olup, bu oran; tüm OECD ülkeleri arasındaki ortalama GSYİH ( Gayri Safi Yurt İçi Hasıla )’nin % 2.2 olacağı düşünüldüğünde en yüksek orandır. Bu projeksiyon; “bilgiye dayalı büyüme”yi hızlandıran politikalar içerisinde devam eden gelişme faktörlerine ve kriterlerine ve daha “avantajlı demografik eğilimleri”ne dayanmaktadır. Projeksiyon, aynı zamanda; Türkiye’nin, Kişi Başına GDP konusunda % 4.2 oranı ile, ortalamanın % 2.3 olacağı OECD ülkeleri arasında en yüksek orana sahip olacağını göstermektedir.
Türkiye’nin ihracatı 1960’larda 400 milyon $ iken 2010’da 114 milyar $’a ulaşmıştır. Bu sürecin bütünü için vurgulanması gereken çok önemli bir nokta söz konusudur. Bu da; Türkiye’nin kalkınmasının temel olarak kendi kaynaklarına ve dinamizmine dayanmakta olduğudur.
Türkiye’nin sağladığı bir diğer başarı da; Doğrudan Yabancı Yatırımlardaki girişler olmuştur (DYY). Türkiye; BM’nin Dünyadaki Yatırım Prospektusu’na göre, 2008- 2010 yıllarında en çekici DYY ülkeleri arasında 15inci sıradadır. Türkiye’deki yabancı şirket sayıları giderek artmakta olup, bu rakam 2002’de %5.6 iken 2010’da % 25.5’e çıkmıştır. DYY girişlerinde, Türkiye; 1960’da sadece 24 milyon $ seviyesinde iken ve 1970 – 2000 arasındaki otuz yıllık dönemde toplam 15 milyar ABD Doları yabancı yatırım sağlamışken, sadece son 8 yıl içerisinde 94 milyar ABD Doları yabancı yatırımı çekmeyi başarmıştır.
Ekonomik sektörler dikkate alındığında, Türkiye küresel olarak rekabetçi sektörlere sahiptir;
-
Türkiye gemi inşaat sanayiinde 15inci büyük ülkedir.
-
Türkiye dünyada 8inci büyük çelik üreticisi olup, AB ülkeleri arasında 2. sırada yer almaktadır.
-
Türkiye, dünyadaki 16ıncı büyük otomotiv üreticisidir.
-
Türk Havayolları, Avrupa’da en hızlı büyüyen havayolu şirketlerinin arasındadır.
-
Türkiye, dünyada en çok ziyaret edilen 7inci ülkedir. Turizm gelirleri 2010’da, 20.1 milyar USD olarak gerçekleşmiştir.
Bunlara ilaveten, Türkiye tarım alanında önemli ilerlemeler ve değişim kaydetmektedir. Tarımsal Yurtiçi Gayrisafi Yurtiçi Milli Hasılada artış, 2002 de 36 milyar TL iken ikiye katlanarak 2010 da 79 milyar TL’ne yükselmiştir. Bu tutar ile Türkiye’nin dünya sıralamasındaki yeri 2002’de 11 iken 2010’da 8inciliğe yükselmiştir. Bu bakımdan, Türkiye dünyada gıda açısından kendi kendine yeten 8inci ülkedir . Türkiye şu anda 1530 farklı tarımsal ürünü 177 ülkeye ihraç edebilmektedir. Bu alandaki bazı mevcut yapılanma problemlerine rağmen, Türkiye tarım alanında bir çok açıdan daha ileri seviyede yapılanma programları uygulama konusunda ilerleme kaydetmiştir. Türkiye tarım ve besicilikte şu anda 52’den fazla farklı destek programı uygulamakta olup, bunlar arasında çiftçilere doğrudan ödemeler, tarım sigortası ve sertifikalı tarım rehberliği, kalite ve denetim tedbirleri yer almaktadır.
Bir diğer önemli ilerleme Türkiye’nin şehirleşme yolunda sağladığı değişimdir . Şehirleşmede tutarlı ve hızlı bir ilerleme yaşanmıştır. Şehirleşme oranı 1990 de % 32 iken , 2010 ‘ da % 70’e yükselmiştir.
Türkiye bölgesel kalkınma yolunda kendisini organize etmektedir. Türkiye, ekonomik şartları ileriye taşımak ve kalkınmış bölgelere nazaran eşitsizlikleri gidermek üzere DAP, DOKAP, GAP, ZBK ve YHGB gibi 5 ana bölgesel kalkınma planı geliştirmiştir. Türkiye’de tüm ülkeyi kapsayan ve AB ile işbirliği içerisinde 25 farklı Bölgesel Kalkınma Kurumu (Ajansı) mevcuttur. Türkiye ekonomik olarak dengeli bir ülke olma yolunda evrilmektedir.
Bu gelişme ve konulara ilaveten, AB’ne katkı sağlaması söz konusu olan önemli ekonomik alanlar mevcut olup, bunlar aşağıda sıralanmıştır;
-
AB piyasasını, 74 milyon nüfuslu Türkiye’ye genişleterek AB ekonomisinin büyümesine yardımcı olmak. WEF’ne göre, ekonomik ölçek olarak, Türkiye dünyadaki en büyük 15inci ülkedir.
-
Serbest piyasa ekonomisini güçlendirmek suretiyle AB şirketlerine yönelik doğrudan yatırımlar ve önemli avantajlar sağlamak.
-
AB şirketlerine Orta Doğu ve Asya piyasalarında avantajlı poziyonlar sağlamaktır.
3.2 SOSYAL KATKILAR
Türkiye pek çok sosyal alanda AB’ne katkı sağlayabilecek seviyededir. Türkiye henüz adını koymasa da kendi sosyal modelini yaratmak yönünde ilerlemektedir. Türkiye; 2002’de 48 milyar TL olan sosyal yardım miktarı, 2010 da 240 milyar TL tutarına çıkartıp ve 4 milyon insanı kapsayacak şekilde genişleten 54 farklı sosyal yardım programı uygulamaktadır. Türkiye, 2002’de 46 316 000 (% 69) olan sigortalı nüfusunu, 2010 da 60 142 00 (%83)’e çıkarmıştır. Nüfusun halen %17 si sosyal sigorta kapsamı dışındadır. Türkiye uygulamaya koyduğu SOYBIS (Sosyal Yardım Bilgi Sistemi ) ile yoksulluk haritasını geliştirmiştir. Böylece Türkiye tam anlamıyla modern bir sosyal koruma sistemine olan Bireysel Gelir Destek Sistemini oluşturmaya çok yaklaşmıştır.
Türkiye 1 Mayıs Gününü genel tatil ilan ederek ve Taksim meydanını 1 Mayıs kutlamalarına açarak iş yaşamında bazı tabuları kaldırmayı başarmıştır. 2010’da Anayasa Reformu ile başarılan önemli atılımlara ilaveten, Türkiye işçi ve memur çalışanlarına ilişkin 2821, 2822 ve 4688 sayılı Sendikal Kanunlarda değişiklikler yapmaktadır. Hükümetin yeni Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı bu yıl sonuna kadar bu değişiklikleri gerçekleştirmek üzere somut bir takvim ortaya koymuştur. Bu tür bir atılım, Türkiye’deki demokratik sendika uygulamaları açısından büyük bir başarı olacaktır. Tüm bu gelişmeler yeni bir Demokratik Anayasa ile birlikte daha da ileriye taşınmalıdır.
Türkiye demografi açısından büyük bir avantaja sahiptir. AB ülkeleri ile mukayese edildiğinde çok genç bir nüfusu bulunmaktadır. Nüfusun yarısı 29 yaşın altındadır. 15 – 64 yaş arasındaki çalışan nüfus % 67.2 olup, işgücü katılım oranı % 48.8 ‘e yükselmiştir. Türkiye’nin genç nüfusu, AB bünyesinde ekonomik dinamizmin sağlanması açısından önemli rol oynayacaktır. Bu genç nüfus, AB emek piyasalarında belirli sorunların çözülmesine katkı sağlayacaktır. AB’nin 2050’ye yönelik mevcut projeksiyonlara göre 100 milyon ilave işgücüne ihtiyacı olacaktır.
Türkiye işgücünün kalitesini artırmak üzere mesleki eğitim ve hayat boyu öğrenme alanlarında büyük gelişmeler kaydetmektedir. Önemli bir fona sahip İŞKUR ve TOBB ortak projesi olan Beceri2010, VQA ile eğitim seviyelerinde yeterliliklerin ve sertifikasyonunun sağlanması belli başlı önemli gelişmelerden bazılarıdır.
Türkiye, ilk öğretimde okullaşma oranın artış sağlamış, 2009 yılı itibariyle bu oran erkeklerde; %97.8, kızlarda % 98.5 ve toplamda da % 98 olarak gerçekleşmiştir. Türkiye, 2015 itibariyle tüm ülkede kız ve erkeklerin ilkokul mezunu olmasını hedeflemektedir. Türkiye’de okul-öncesi eğitimde 2002’de % 11 olan katılım oranı, 2010 da % 61’e çıkmıştır. Yüksek öğretimde okullaşma oranı, 2002’de % 14.6 iken, 2010 da %67’e ulaşmıştır .
Kadınların işgücüne katılım oranı %27.6 ‘a çıkmış olup, bu oran halen AB ortalamasının altındadır.
Cinsiyet eşitsizliğine ilişkin sorunlara rağmen, Türk kadın akademisyen oranı, Avrupa ortalamasının üzerindedir. Bunun yanında, ücretsiz ve kendi işinde çalışan aile bireylerinin ortalaması toplam istihdam içinde 1990’da % 56.5 iken, 2009’da % 34.3’e düşmüştür.
AB’ne sağlanabilecek bir diğer katkı ise Avrupalı emeklilerin Türkiye’ye yerleşmeleri konusudur. Türkiye’de ikamet eden Avrupalı emekliler konusu yükselen yeni bir konudur. Türkiye, sıcak iklimi, ucuz olması ve Türk insanının dostluğu gibi avantajlı ve ilgi çekici yönlerinden dolayı Avrupalı emekliler için gidilecek popüler bir ülke konumuna gelmektedir. Bu rakamlar konusunda çok kesin bilgiler olmamakla beraber, Türkiye’ye yerleşenlerin sayısının, 100 000 ile 500 000 arasında değişen sayılardan bahsedilmektedir. Türkiye’ye özellikle sahil yerlerine daimi yerleşmek ve tatil imkanından yaralanmak amacıyla göç eden Avrupalıların olması yolundaki gelişme, Türk ve Avrupalı toplumların daha ileri kaynaşmasına ve yol açacaktır.
Türkiye; son dönemlerde yoksulluk ile mücadelede artan bir ivmeye sahiptir. Günlük kazancı 1 doların altında olan nüfusun oranı 1994’de % 1.1. iken, 2006 da sıfır’a inmiştir .
Sağlık ise gelişme kaydedilen bir diğer sosyal politika alanıdır. Türkiye geniş kapsamlı nüfus ve herkese sağlık hizmeti anlayışı ile evrensel bir sağlık sistemi yaratmayı başarmıştır. Bu sistemin içinde, aile hekimliği sisteminin yürürlüğe girmesi ve koruyucu sağlık anlayışının da yer aldığı uniter hastane sisteminin oluşturulması bu yeniliklerin başında yer almaktadır.
DPT, Milenyum Kalkınma Hedefleri Raporu -2000 adlı bir rapor hazırlamıştır. Rapora göre, bir çok açıdan, Türkiye MDG hedeflerine ulaşmak yolunda ilerlemektedir. Ancak halen yapısal eşitsizlikler, özellikle coğrafi ve sosyal cinsiyet eşitsizlikleri sorun olmaya ve meydan okumaya devam etmektedir. Cinsiyet eşitsizliği konusundaki hedef 3’e özel bir önem verilmelidir ki; bu da Türkiye’nin en ciddi sorun ve yapısal engeller ile karşılaştığı alandır.
2005-2010 döneminde, Türkiye ciddi ilerlemeler kaydetmiş özellikle anne ve çocuk sağlığı konusunda gelişmeler sağlanmış ve anne ölümleri ve beş yaş altı çocuk ölümlerinde ciddi azalışlar sağlanmıştır. Türkiye’nin 2015’de bu alanlarda MDG hedeflerine ulaşması beklenmektedir.
Türkiye’de önemli gelişmelerin yaşandığı bir diğer alan ise Hedef 8’dir. Türkiye gelişmekte olan ülkelere Resmi Kalkınma Yardımları (ODA) önemli ölçüde artırmıştır. Türkiye’nin ODA-Resmi Kalınma Yardımları bazı AB ve OECD-DAC üye ülkelerinden daha fazladır.
Türkiye gelişmekte olan ülkelerine sağladığı yardımların kapsamını 2002’den bu yana hızla artırmıştır. Toplam, Türkiye Kalkınma Yardımları (ODA) 2008’de yaklaşık % 30 artarak 750 milyon ABD Dolarına ulaşmıştır. Türkiye, OECD ülkeleri arasında donor olarak öne çıkan bir ülke olarak görülmektedir. Buna rağmen AB’den gördüğü mali destek nedeniyle halen ODA yardımından yaralanan ülkelerden biridir. 2 milyar Euro’luk AB finansal yardımlarının dışında Türkiye’nin aldığı ODA - Resmi Kalkınma Yardımları çok düşüktür.
İlk Milenyum Kalkınma Hedefleri Raporunun 2005 de yayımlanmasının ardından, MDG’lerin dikkate alındığı 2007-2013 dönemini kapsayan Türkiye’nin Dokuzuncu Kalkınma Planı hazırlanmıştır.
Birleşmiş Milletler Daimi Koordinatörü Shahid Najam, Raporu çok olumlu bulmuş ve Türk Hükümetinin, ulusal kalkınma önceliklerinden biri olan MDG’lere öncelik verilmesi ile birlikte dünya liderleri tarafından Milenyum zirvesinde yapılan küresel taahhüde tam olarak bağlı kaldığını ifade etmiştir. 2005’de yapılan ortaya konan rapor ile karşılaştırıldığında Türkiye’nin 2010 MDG Raporu bu kalkınma hedeflerine ulaşılması bağlamında Türkiye’nin çok önemli ilerlemeler kaydettiğini ortaya koymaktadır.
Halen kırsal–şehir, bölgesel ve cinsiyet eşitsizlikleri sorunları devam etse de Türkiye, yoksulluğun azaltılması, genel olarak ilk öğretim, anne ve çocuk ölümlerinin azaltılması ve çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması alanlarında büyük edinimler elde etmiştir. İlaveten, Türkiye, yoksul ve az gelişmiş ülkelere özel bir önem vererek, uluslararası kalkınma işbirliği alanında giderek artmakta olan rolünü başarıyla ortaya koymuştur.
Rapor, belli başlı sorunlar hakkında, özellikle hüküm süren bölgesel eşitsizlikler ve cinsiyet eşitsizliği olmak üzere, sağlam ve net temeller üzerine dayalı bilgiler sunmaktadır. Türk Hükümeti, yasamaya ilişkin konuların ve politik çerçevenin daha ileriye götürülmesi ve hepsinin ötesinde karar verme sürecine ve istihdam piyasasına kadının katılımı ve rolünün artmasını sağlanması da dahil olmak üzere kapsamlı girişimlerin yapılması ihtiyacını kabul etmektedir.
SONUÇ
Türkiye genel olarak Avrupa ve özel olarak da Avrupa Birliği yönündeki tercihlerini yapmış olup, bu yöndeki kararlılığına ciddi olarak bağlı kalmaktadır. Türkiye her zaman demokratik ve özgür bir Avrupa’nın kurulmasından yana bilinçli bir rol almıştır. Avrupa’nın yeniden şekillenmesine ilişkin kırılgan ve hassas dönemlerinde oynadığı stratejik jeo-politik rolü dikkate alındığında Türkiye’nin tercihlerinin önemi her zaman hatırlanmaya değerdir.
Türkiye, AB’ne tam üyelik ile katkı sağlayabilecek birçok ekonomik özelliğe sahiptir. Günümüzde Türkiye güçlü bir kurumsal yapı ve daha iyi bir ekonomi yönetimiyle birlikte sağlam bir ekonomi ve maliyeye sahiptir. Türkiye’de dünyadaki en liberal ticaret politikalarını uygulayarak, IMF’den bağımsız hareket ederek, enflasyonu düşürerek, ekonomide ciddi ilerlemeler kaydederek, şehirleşmede büyük bir değişim yaratarak, maden, havayolları, gemi sanayii, otomotiv ve turizm gibi rekabetçi sektörler yaratarak büyük başarılar sağlamıştır.
Türkiye, çok sayıda sosyal konularda AB’ne katkı sağlama imkanına sahip bulunmaktadır. Türkiye, eğitim, sağlık, tarım, yoksulluk ve hak ve özgürlükler de dahil olmak üzere sosyal politikalar da ilerlemeler kaydetmiştir. Türkiye’nin demografi açısından büyük bir avantajı bulunmaktadır . AB’ne sağlanan bir diğer önemli katkı ise Avrupalı emeklilerin Türkiye’ye yerleşmesidir. Türkiye işgücünün kalitesini artırmak için mesleki eğitim ve hayat boyu öğrenim alanlarında gelişmeler yaşamaktadır. Türkiye son zamanlarda artan yoksulluk ile mücadele etmektedir. Günlük kazancı bir doların altındaki nüfus 1994 de % 1.1 iken, 2006 da sıfıra düşmüştür.
Sonuç olarak, Türkiye hızlı ve istikrarlı bir şekilde ilerlemektedir. Türkiye’nin 2023 projeksiyonları ve güvenilir kaynakların tahminleri ve birtakım kuruluşların 2050 yılına ilişkin projeksiyonları; bu gelişmelerin gelecekte de süreceğini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, ekonomik ve sosyal gelişmeleri ve sahip olduğu kredileri dikkate alındığında, Türkiye, bölgesel eşitsizlikler, tarımsal sorunlar ve göç konularında oluşan deregosyanların üstesinden gelmektedir.
Ekonomik ve sosyal alanlarda sağladığı gelişmeler ile, Türkiye önemli katkılar sağlayan bir ülke yolunda ilerlemektedir. Türkiye, AB ve Avrupa toplumları ile ortak bir geleceğe kendini hazırlamaktadır.
Kaynakça
İKV, Project Europe 2030 Challenges and Opportunities by Thinking Group, (Tercüme, İlker TAYGÖR), 2011.
İTO, Ercan Sarıdoğan, Küresel Rekabet Gücünü Etkileyen Faktörler ve Stratejiler (Factors and Strategies Affecting Global Competitive Power), Yayın No: 2010-51.
Turkey–EU KIK Joint Declaration (Europe Suitable for the Undertaken Responsibilities&Turkey Suitable for Orienting to Europe), Brussels, 9.3. 1998.
DPT; “Ekonomik ve Sosyal Göstergeler” (1950 – 1997), March 1997.
http://www.dpt.gov.tr
TISK; “Avrupa Birliği’ne Üyelik sürecinde AB ülkeleri ve Diğer Aday Ülkeler Karşısında Türkiye’nin Durumu”, Publication No. 202, November 2000.
IKV; “Türkiye’nin Tam Üyeliğinin Avrupa Birliği’ne ve Türkiye’ye Katkıları”, Publication No: 168.
Brewin, Christopher, “Turkey and Europe: After The Nice Summit”, Tesev Publications, May 2002.
Barchard, David, “Güçlü Bir Ortaklığa Doğru Türkiye ve Avrupa Birliği”, October 2000.
OECD, The Future of International Migration to OECD Countries, 2009
Undersecretariate of Treasury, World Trade Indicators 2009
Turkish Investment Agency, http://www.invest.gov.tr
UN, World Investment Prospects Survey, 008-2011.
Dostları ilə paylaş: |