SOSYAL MEDYA, MAHREMİYET VE KÜLTÜREL YOZLAŞMA Gençler! Mahremiyetten haberimiz var mı? Mahremiyet Nedir?
Sevgili Gençler!
Mahremiyet, Arapça “haram” kelimesinden gelir ve “haram olma hali” demektir.
Yasaklılık haline ise “mahremiyet” denir. Bir anlamda dokunulmazlık da diyebiliriz.
Mahremiyet kelimesi insan vücudu için, özellikle cinsel arzulara konu olması açısından kullanıldığında, cinsel dokunulmazlık anlamına gelir. Bu durumda mahremiyet, insan vücudundan bakılması, dokunulması ve hakkında konuşulması haram olan bölgeleriyle ilgili dokunulmazlık halidir.
Mahremiyet insanın yaratılışına dayanır. Hz. Adem ile, Hz. Havva’nın avret yerleri cennet elbiseleri ile örtülüydü. Yasak meyveden yediklerinde avret yerleri açılmış ve bu durumdan utanmışlardı. Allah onları, onların soyundan gelenleri uyarmıştı. Şeytanın ilk hilesi olan avret yerlerini soyup, açığa çıkarması arzusunun hiç sona ermeyeceğini bize bildirerek, buna karşı çok dikkatli olmamız gerektiğini Yüce Mevla’mız tekrar tekrar ifade buyurmuştur.1
Mahremiyetin muhafazası, insandaki ar ve hayâ duygusunun korunmasının bir tecellisidir. Mahrem güzeldir, özeldir, saygıya şayandır.
Büyükler, “Mahremiyeti olmayana ihtiram (saygı) da olmaz” kaidesine sıkıca yapışarak bizler için örnek olmuşlardır. Eskiden Anadolu’daki evlerin kapılarına iki tokmak takılırdı. Bunlardan yabancı erkek misafirler için olanı üstte bulunur ve kalın seslidir. İkincisini ev halkı ve kadın misafirler kullanır. Bu tokmak altta bulunur ve ince ses verir. Böylece ev halkı hazırlıksız yakalanmamış olurdu. Son zamanlarda bazı çevrelerde özellikle büyük şehirlerde ev mahremiyetinin ihmal edilmesi, İslam edebinden uzaklaşmanın ve gayr-i müslimleri taklit etmenin bir sonucudur.
Siz de mi görmüyorsunuz?
Müminlerin annesi Hz. Peygamber'in (S.A.V) zevcesi Ümmü Seleme (R.anha) anlatıyor:
"Bir gün gözleri âmâ olan İbn Ümmü Mektûm Resûl-i Ekrem'in huzuruna girmek için müsaade istedi. Ben ve diğer zevcesi Meymûne orada bulunuyorduk.
Resûl-i Ekrem (S.A.V) bize, "Çekilin ve saklanın" buyurdu. Biz de,
"Ey Allah'ın Resûlü! O, âmâ ve iki gözü de görmez, niçin çekilelim?" dediğimizde,
Resûl-i Ekrem (S.A.V), "O görmüyorsa siz de mi görmüyorsunuz?" buyurdu.2
İffetli yaşamanın anahtarı: MAHREMİYET
Hz. Enes (r.a) demiştir ki: Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Hayasızlık, taşkınlık ve azgınlık hangi şeyde bulunsa onu berbat edip, çirkinleştirir. Buna mukabil utanma duygusu olan haya ise bulunduğu şeyi süsleyip güzelleştirir.”3
Peygamberimiz (s.a.v): “İki dudak arası ile, iki bacak arasını koruma garantisi verene bende cenneti garanti veririm.”buyurmuştur.
Efendimiz (s.a.v): “İnsanların ilk nübüvvetten beri bütün Peygamberlerden duyduğu sözlerden biri, “Utanmazsan dilediğini yap!” sözüdür.
Utanç duygusunu yitirmek, hayânın azlığı insanı zamanla küfre uçuruma götürür.
Meleklerin bile haya ettiği kimse…
Hz.Osman’ın en belirgin özelliklerinden biri, hiç şüphesiz hayâ ve edebi idi. Hz. Aişe annemiz şu ibretli hadiseyi nakleder:
“Allah Resûlü bir gün benim evimde, üzerine bir örtü çekmişti ve iki oyluğu veya iki bacağı açık olarak istirahat ediyordu. O sırada Hz. Ebu Bekir geldi ve içeriye girmek için izin istedi. Resûlullah tavrında hiçbir değişiklik yapmadan ona içeri girmesi için izin verdi. Onunla sohbet ettiler. Daha sonra da Hz. Ömer geldi. Ona da aynı şekilde halini değiştirmeksizin izin verdi. Onunla aynı hal üzere sohbet ettiler. Ondan sonra Hz. Osman geldi, içeri girmek için izin istedi. Bu defa Resûlullah hemen doğruldu ve toparlandı.”Ben bunun hikmetini öğrenmek için dedim ki: “Ey Allah’ın Resûlü! Hz. Ebû Bekir ve Ömer için toparlanmadığınız halde, Hz. Osman’a toparlandınız, halinizi değiştirdiniz ve elbiselerinizi düzelttiniz. Hikmeti nedir?” Resûlullah Efendimiz şöyle buyurdular: “Osman gerçekten çok hayâlı bir kimsedir. Kendisinden meleklerin bile hayâ ettiği bir kimseden, ben hayâ etmeyeyim mi?
Özellikle Genç birisi kendisini ahrette Cenab-ı Hak huzurunda utanacağı, mahcup olacağı hal ve davranışlardan, ortamlardan uzak tutmalıdır. İffetli yaşamalı, mahremiyet sınırlarını aşmamalı ve gençliğin verdiği heyecanla daha sonra utanacakları, pişman olacakları işleri yapmamalıdır.
Hz. Yusuf (a.s), vezirin hanımından gelen bir günah çağrısı karşısında “Ya Rabbi! Zindan, bu kadınların beni davet ettikleri o işten daha iyidir.” 4 diyerek iffetine toz kondurmaktansa senelerce hapiste yatmayı göze almış ve kıyamete kadar gelecek olan ehl-i imana bir haya timsali olmuştur.
Pek çok gencin ağzında şu ifadeleri duymak mümkün: “Sorunum iradesiz olmak. Kendime hakim olamıyor, çoğu defa iffetimi koruyamıyorum. Günahlara dalıyorum. Kendime çok söz verdim; tövbe ettim pişmanlar oldum, ama başaramıyorum!”
Şahdamarımızdan bize daha yakın olan Allah (c.c) bizi daima görür ve ne yapmak istediklerimizi bilir. Melekler her zaman yanımızda. Yalnızken ben Allah’tan korkarım diyen bir genç nasıl bir makamda kendini bulur?
Gençlikte Günahlardan Kaçınmak Ne Güzeldir?
Hz. Peygamber (s.a.v), “Yedi sınıf insan vardır ki, Allah Teâlâ, kendi rahmetinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde, onları kendi gölgesinde gölgelendireceği sınıflar içinde “Allah’a ibadetle büyüyen gençler” ile ”Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine: Ben Allah’tan korkarım, diye yaklaşmayan genç” zikredilmiştir.’’5
Hz. Ömer’in (R.A.) halifeliği döneminde ibadet ehli, son derece takva sahibi bir genç vardı. Hz. Ömer’in hayret ve takdirle izlediği bu gencin kalbi, Allah ve Rasulü’nün (s.a.v) sevgisiyle doluydu. Vakit namazlarında cemaati kaçırmaz, namazdan çıkar çıkmaz evine döner ve ihtiyar babasının hizmetini görürdü. Bu gencin evine giden yolu bir kadının kapısının önünden geçiyordu. Kadın her defasında gencin yoluna çıkarak çirkin tekliflerde bulunuyor, fakat genç, Allah korkusundan ona iltifat etmiyordu.
Yine bir gün yatsı namazını kıldıktan sonra evine giderken, kadın tekrar karşısına çıktı. Bu sefer bütün maharetini kullanarak genci kandırmayı başardı. Fakat genç, kadının ardı sıra eve girerken birden bire Allahu Tealâ Hazretleri’ni hatırladı ve korkuyla dilinden şu ayet döküldü:
إِنَّ الَّذِينَ اتَّقَواْ إِذَا مَسَّهُمْ طَائِفٌ مِّنَ الشَّيْطَانِ تَذَكَّرُواْ فَإِذَا هُم مُّبْصِرُونَ “Takvaya erenler (var ya); onlara şeytandan herhangi bir vesvese iliştiği zaman (Allah’ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp, hemen gerçeği görürler.” (A’raf/201)
Hemen ardından da bayılarak düştü. Kadın hizmetçisini çağırdı. Genci tutarak evinin önüne getirip koydular. Sonra da kapıyı çalarak babasına haber verdiler. Babası dışarı çıkınca, oğlunu baygın bir vaziyette kapının önünde buldu. Komşulardan bir kaçı genci tutup eve taşıdılar. Uzun bir müddet baygın kalan genç kendine gelince, babası:
- Evladım neyin var ne oldu? diye sordu. Oğlu:
- Bir şeyim yok. dedi. Babası:
- Allah aşkına söyle! deyince, oğlu başından geçenleri anlattı. Babası:
- Hangi ayeti okumuştun? diye sordu.
Genç, ayeti okudu ve tekrar kendinden geçti. Bir de baktılar ki genç ruhunu teslim etmiş. Bunun üzerine genci yıkadılar ve gece vakti götürüp gözyaşlarıyla defnettiler.
Sabah olunca olay Hz. Ömer’e bildirildi. Hz. Ömer, gencin babasına gelerek başsağlığı diledi:
-Bana niye haber vermedin? diye sordu. Gencin babası:
- Ey Mü’minlerin Emiri, vakit geceydi, dedi. Hz. Ömer:
- Bizi onun kabrine götürün, dedi. Hz. Ömer ve beraberindekiler gencin kabrine geldiler.
Hz. Ömer (R.A): - Ey filan kişi!وَلِمَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ جَنَّتَانِ Rabbin makamında durmaktan korkanlara iki cennet var. (Rahman/46) ayetini okudu. Kabirdeki genç konuşup:
- Ya Ömer! Rabbim Cennette bana onları iki defa verdi, diye cevap verdi.
Günümüz gençliği en çok günahlara sabredip dişini sıkmalı ve Müslümanlıkta sebat etmeli. Böyle günahlardan kaçan genç nihayetinde inşallah sahabenin yanında yerini alacaktır.
Gençlikte Yapılan Tövbe Ne Güzeldir?
İnsan, ergenlik çağından sonra nefsine ve şeytana uyarak günah işleyebilir. Günah işleyen bir varlık olması nedeniyle Yüce Allah günahtan kurtuluş yolu olarak “Tövbe Kapısını” insana açmıştır. Her insanın tövbeye ihtiyacı vardır. Önemli olan hiç günah işlememek değil günahta ısrar etmemektir.
Peygamberimiz’in (s.a.v): “Günahkarların en hayırlısı tövbe edenlerdir.” Hadisi buna işaret etmektedir. Müslümanın günahlarına tövbe etmesi dini bir görevdir. Bu görev ömür boyunca devam eder. Çünkü tövbe etmeyen insan kendisine zulmetmiş olur.
Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) bir gencin günahlarının farkına varmasının ve bu sebeple tövbe etmesinin Allah katında çok daha değerli olacağını, “Allah tövbe eden genci sever” ve “Tövbe güzeldir ancak gençlerde olursa daha da güzeldir.” hadisleriyle beyan etmiştir.
Evde mahremiyet var da, internette yok mu?
Ebu Zer’den: Allah Resûlü (s.a.v) buyurdu ki: Kim, izinsiz birinin evindeki perdeyi aralar (yahut kapalı bir yeri açar) bakarsa, haddi aşmış, yanlış yapmış olur. Bu davranış câiz değildir. Hatta bu esnada ev sahibi, (evin mahremiyetini tecessüs eden) bu adamın gözünü çıkarsa, diyet ödemesi gerekmez. Ancak, bir adam, açık kapıdan (veya pencereden) içeri bakar da evdekilerin mahrem yerlerini görürse, bu yüzden günaha girmez. Hata ve günah, kapısını (veya penceresini) açık bırakan, mahremiyete dikkat etmeyen ev sahibine aittir.” Tirmizi
İslam’ın yüksek edeplerinden biri de aile fertlerinden kim olursa olsun, odasına izin isteyerek girmektir. Sahabilerden biri, “Ben annemin odasına girerken de mi izin isteyeceğim?” diye sordu. Rasulullah (s.a.v) “Evet” dedi. Aynı adam, “Benden başka anneme hizmet edecek kimse yoktur. Odasına her girişte izin mi isteyeceğim?” dedi. Rasulullah (s.a.v), “Sen anneni çıplak görmek ister misin?” buyurdu. Adam, “Hayır, annemi çıplak görmek istemem” deyince, “O zaman her girdiğinde izin iste” buyurdu.
Ancak, kapı ve pencerelerini örtmeyen, gelengeçenin bakmasına açık hale getiren kimsenin ise, evime bakılıyor diye mahremiyetten dem vurmaya, herhangi birini suçlamaya hakkı yoktur.
İnternette aynı ölçü geçerlidir. İnternetin keşfi bize şöyle bir şey getirdi: Sadece bir klavyenin tuşlarına dokunarak Başka başka insanlara evimizin kapılarını açtık. Aynı şekilde biz de başka insanların evlerine girdik. İnternet komşuyu perde arasından dikizlemek yerine başka bir araçla dikizlemeyi öğretti.
Sosyal medyada, sosyal ağlarda mahrem ilişkiler, gözetleme ve teşhir.
Bu sanal âlemde insanlar, sohbet odaları vasıtasıyla tanışıyor, konuşuyor, tartışıyor. Bir sosyal çevre (!) sahibi olabiliyorlar. Biz Müslümanların yeni teknolojileri sorgulamadan kullanması zamanımızın en çelişkili durumu. "İletişim ve gözetim teknolojileri geliştikçe mahremiyetler parçalanıyor"
Özellikle sosyal medya kullanımının yaygınlaşması ve sayısal iletişim teknolojilerinin küçülmesi ve cebe girecek boyutlara ulaşmasıyla birlikte bireylerin birbirlerini sürekli gözetlemesi arttı. Yüz yüze dedikodunun yerini elektronik ortamda dedikodu alıyor, elektronik sosyal ağlar bir tür “mahalle” kültürü yaratıyor, internet kullanıcıları birer “röntgenci ve teşhirci” ye dönüşüyor.
Sosyal medya kullanıcıları, çeşitli bilgisayar uygulamaları aracılığıyla eşzamanlı olarak birbirilerinin nerede, ne yaptığından kolaylıkla haberdar oluyor ve bu durum özellikle mahrem ilişkilerde önemli değişimlere ve birtakım toplumsal sorunlara yol açıyor.
Kimsenin canı istemesin belki alamıyorlardır diye gizlice yiyen bir nesilden,
Yediğimi herkes görsün diye fotoğrafını paylaşan bir nesil olduk…
Sanal bir ortamda değerlerimize ters düşerek, gayr-ı meşru ilişkiler kuruyoruz. Belki bizim amacımız; yıllar öncesinden izini kaybettiğimiz ilkokul arkadaşımızı bulmak. Yani çok masumane bir niyetle, herkesin sözünü ettiği bir ortama adım atıyoruz. Yanı başımızdaki arkadaşlarımıza, ailemize, eşimize daha çok zaman ayırmak yerine, böyle bir yolu tercih ediyoruz. Bu sitelerde yayınlanan fotoğraflarımıza binlerce, milyonlarca insanın gözü değiyor. Peki, her bilgisayar sahibinin girebildiği bu sitelerde kimlerin dans ettiğini biliyor muyuz? Bu fotoğraflara hangi gözle bakıldığını ve şahsi fotoğraflarımızın hangi amaçlarla kullanıldığını biliyor muyuz? Hayır, bunu bilmemiz mümkün değil.
Chatleşme de öyle. İnsanlar “yüzüne maske takarak” farklı bir kimliğe bürünüyor. Kurt ile koyun bir birine karışıyor. Koyun dediğin karşına kurt çıkabiliyor. Kız dediğin erkek, Bekâr dediğin evli…
Normal koşullarda ulaşamayacağınız insanlara ulaşıyorsunuz. Dünyanın her yanından birilerine ulaşma şansınız var. Sınırları daraltan bir şey aynı zamanda korunmasız bir alan... Tehlikeleri riskleri bilip doğru kullanmayı öğrenmemiz gerekiyor.
İnternet ortamında chat yoluyla tanışan, sonra ilişkisini yüz yüze devam ettiren insanlar oldu çevremizde. Samimiyet artınca kameranın karşısında uygunsuz durumlara varan chat arkadaşlıkları duyuyoruz. Öyle çirkin durumlara maruz kaldılar ki; burada açıkça izah etmek oldukça zor.
Haberlerde duyuyoruz. Karı-koca, baba-kız birbirinden habersiz birbirleriyle chat yapıyor. Birbirleriyle randevulaşıyorlar… ve vahim olaylar…
Nefsin, insanı her daim yanlışa düşürme ihtimalini göz önünde bulundurmak lazım. “Ben kendimi biliyorum” demek yerine, dinimizde meşru olmayan ilişkilerden, sanal da olsa uzak durmak en doğrusu.
Özel fotoğrafın yayımlanması edep duygusunu zayıflatır. Sosyal medya gençlerde mahremiyet duygularını geliştirmiyor…
Üzerinde durulması gereken husus, mümin bir kadının özel resimlerinin topluma neşredilmesi konusu. Bazı fotoğraflar rahatsız edici ve ahlaki açıdan paylaşımı yanlış. Yine diğer insanların ona nasıl bakacakları. Bu da ilk olarak tesettür ve mahremiyet alanıyla ilgilidir. İkinci olarak edep ve haya duygusuyla alakalıdır.
Hâlbuki Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) “Hayâ imandandır.” buyuruyor. İffet ve hayâ, en çok da gençlere yakışır.
Aile hayatı deyince aile ile ilgili bilgiler bilinmemeli. Aile en mahrem yer ancak; sosyal medya ile bunlar dışa yansıtılıyor. Yeri geliyor eşler, yeri geliyor arkadaşlar bir zamanlar çektikleri uygunsuz görüntüleri ihtiyaç duydukları anda kitlelerin önüne seriyor.
Ne yazık ki bazı tesettürlü kızlar da bu hassasiyetini yitirmiş durumda. “Tesettürün içini boşaltıyorlar.” En mahrem elbise olan gelinliklerini boy boy sayfasında paylaşanlar kiminle özelini paylaşacak.
15 yaşınızda söylediğiniz veya paylaştığımız bir şey bize 20’li yaşlarda utanç verici gelebilir. İnternete konulan bir şeyi tamamıyla silmekte mümkün değil. İleride pişmanlık duymamak için tuşlarımıza aman ha sakın…çok dikkat!!!”
Sanal âlemde ölçü ve sınırlar kalmıyor
“Sosyal medya, modern insanın sabah ibadeti haline geldi” uykudan uyanır uyanmaz bilgisayar açılıyor. Açılmazsa büyük bir eksiklik. Huşu ve hudu sağlanamaz oluyor…!
Face-bo!k'u en çok kullanan ülkeler sıralamasında Türkiye dördüncü durumda. 23 milyona yakın kişi Facebook kullanıcı. Bazı gençler günün 5 saati Face-bo!k başında geçirebiliyor.
Bu bize ne söylüyor? Vaktinin çoğunu sohbet odalarında ya da Facebook'ta geçiren insanlar var. Sosyal medyaya kayıtsız da kalınamıyor. Burada olmanın bir ölçüsü olmalı?
Sağlıklı olan, sanal ortamlarda mümkün olduğunca az bulunmak. Daha gerekli koşullarda kullanmak ve mümkün olduğunca gerçek hayatın içinde olmak.
Kendimizi korumak için dikkatli olmamız gerekiyor. Aslında hep kafa yorulur ya, çocukları internetten nasıl koruyalım diye. Bunun küçüğü büyüğü yok. Her yaşa açık tehlike mevcut. Gazetelerin üçüncü sayfalarında internetten tanıştı diye başlayan cinayet, tecavüz, şantaj haberlerini okuyoruz. Yeni suçlar türedi. Benim başıma gelmez diye bir şey yok. Sizin başınıza da gelir. Varlığımız sadece sanal ortamda ise varlığımızı sorgulamamız gerekiyor.
5 boşanma davasının 4'ünün nedeni sosyal medya…
Facebook ya da Twitter gibi ortamlarda sizi kaç kişinin izlediği önemli. Neredeyse bir yarış var diyebiliriz...
Enerjimizi meçhul ve sanal görüntülere sarf etmemeliyiz.
Komşumuzla ilişkilerimizi geliştirme ve sürdürme yerine, dünyanın neresinde ikamet ettiği bile belirsiz insanlarla iletişim kurmak neye hizmet eder.
“Mümin erkeklere söyle, gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler ve iffetlerini korusunlar; temiz ve erdemli kalmaları bakımından en uygun davranış tarzı budur…
“Mümin kadınlara de ki; gözlerini harama bakmaktan sakındırsınlar, mahrem yerlerini korusunlar. Kendiliğinden görünenleri dışındaki süslerini teşhir etmesinler. Başörtülerinin uçlarını yaka altlarına kadar sarkıtsınlar…”6
Medya bizim için, çocuklarımız için, bütün toplumlar ve insanlık için değerli olan her şeyi değersizleştiriyor, bütün değerleri yerle bir ediyor”
Giyim tarzından, dinlediği müziğe, davranış biçimlerinden alışkanlıklarına kadar kişiliklerine nüfuz eden medyanın gençlerin hayatında artık ebeveynlerden daha etkili rol oynadığını söyleyebilir miyiz?
İnsanların gerçekle olan bağı gittikçe kopuyor ve ikonlar!!!, idoller!!!, starlar!!! imajlar toplumu oluyor. İnsanlar özendikleri hayatları yaşarlar. İnsanlar, onaylamadıkları şeyleri de zamanla yapmaya başlıyorlar.
Ben merkezli bir hayatı meşrulaştıran medya, gençlere bu amaç uğruna yapılan her şeyin mübah olacağı yolunda mesajlar veriyor ve gençler uçlardaki yaşam biçimlerine savruluyor. Bu yaklaşımın sonuçlarını da ebeveynlerini öldüren gençlerin cinayet haberleri olarak okuyoruz.
Bugün asıl savaş, her yerde, önce medyada veriliyor; zihinler teslim alınıyor; sonra meydanlara iniliyor, işgaller, bombardımanlar meşrulaştırılmış oluyor. O yüzden medya, nükleer silahlardan da tehlikelidir.
Kıyafet seçiminde medya ve arkadaşlar etkili…
Genç giydiği kıyafetlerden, seçimlerinden dolayı zaman zaman kendisi de rahatsız olmakta fakat özenti ve alışkanlıklar daha etkili olmaktadır. Mahremiyet konusunda hassasiyet sahibi gençler kıyafet seçerken hem zevklerine hem de değerlerine uygun model bulamamaktan yakınıyor.
Türkiye muhafazakâr bir ülke cümlesini sık sık duyarız. Son yıllarda yaşanan olaylar, Acaba gerçekten öyle mi? sorusunu sormamıza sebep olacak türden…
Çok değil belki bundan on sene önce marjinal diye nitelendirdiğimiz bir kesimde yaşanan ve toplum ahlakına uygun bulunmayan yaşam tarzı evlerimize sokuldu.
İnterneti biraz kapatalım, gerçek hayata açılalım… Hayırlı hizmetler bizi bekliyor…
Sevgili Gençler!
Artık internete bağımlı olmaktan kurtulmalı! İnternette hiç de net değiliz… Sanal dünyada ne arıyoruz…
Gençler! sosyal ve ahlakî gelişimimiz için toplumla iç içe olmamız gerekiyor. Tüm vaktini internet karşısında geçirip, sadece sanal arkadaşlıklar kuruyorsak toplum içinde kendimizi rahat ifade edemez ve yüz yüze diyaloglarda zorluk çekeriz.
Gençler kendinizi sanal değil “gerçek” sosyal ortamlara alıştırın. Enerjinizi doğru yerlerde harcamaya çalışın. Gerçek arkadaşlıklar kurabileceğiniz, gelişiminiz için faydalı olabilecek sportif faaliyetlerde bulunun. Bu sosyolojik, psikolojik, fizyolojik gelişimimiz için daha yararlı.
Beş gençten 3'ü her gün internette, günde 5 saat facebookta oyalanan gençler var ama... o saatlerde neler yapılabilir. Bilim adamı bile yetişir…
Cep telefonu, bilgisayar, internet ve sosyal medya günümüzün vazgeçilmez parçası haline geldi. Teknolojinin nimetlerinden en çok faydalanan grup şüphesiz gençler. Yoğun internet ve sosyal medya kullanımına karşın, zamanlarını öldüren gençler verimli işler de üretemiyor. Fakat gençlerin 3’te 2’sinin bilgisayar kullanımının kendilerini daha fazla sosyalleştirdiğini belirtiyor. Kendisini böyle inandırıyor.
“Gençlerimiz bir araya geldiklerinde oturup muhabbet etmek yerine her biri odanın bir kenarına geçip telefonlarıyla sosyal medya üzerinden konuşuyor.”
İnternette geçirilen zamandan gerçek hayata zaman kalmıyor. Gerçek hayatta arkadaş ilişkileri kurmak için sabır, fedakârlık, zaman ayırmak ve sevgiyi paylaşmak gerekiyor.
Peki bu durumlar varken Ne yapmalı?
Gelinen nokta vahim, peki bu süreci en az zarar ile atlatmak için ne yapmak gerekir?
Durumun karamsar tablosu ortada, eroin bağımlılığı haline dönen zararlı yönünden gençliğimizin kurtulması, heder olmaması şart.
Tövbe ile ise başlanmalı!
Belki de internet üzerinden insanlarla iletişim kurarken de hiç akıldan çıkarılmaması gereken Mevlana’nın asırlar öncesinden bugüne miras bıraktığı “Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol” düsturu olmalı…
Sohbet etmek ve insanlarla iletişim kurmak için önce etrafınızdaki insanlarla konuşmayı deneyin.
Aile fertlerinizle sohbet etmek için aile sofralarına daha sık oturun.
Televizyonu, interneti kapatıp anne babanızla, kardeşlerinizle, eşinizle ve çocuklarınızla sohbet ederek, hal hatır sorun.
Bazı şeylerin size özel olduğunu unutmayın! Sır, insanı büyütür derler…
Sanal arkadaşlara dokunulamayacağını, onların gözyaşınızı silemeyeceğini, mutlu olduğunuzda boynunuza sarılamayacağını unutmayın!
Büyüklerin “Gizli yaptığın bir fiili, aşikâre ve insanların bulunduğu bir ortamda yapmaktan çekiniyorsan o günahtır” sözlerini hatırlamamız yeterli olacaktır.
“Ameller, niyetlere göredir” prensibini de burada hatırlamakta yarar var. Öncelikle niyetlerimizin sahihliğini kontrol etmeliyiz bu meselede de. Niyet ve amaçlarımız İslamî ise davranışlarımız ve sonuçları da öyle olacaktır.
Din büyükleri ve Rabbanî alimler ısrarla “Büyük, küçük her işten önce niyet edin” ve “Allah rızası ve hayır üzere niyet edin” demiyorlar boşuna. Böylelikle davranışlarımız ve bunların sonuçları salih daire içerisine alınmış olacak ve “iki cihan saadeti” ideali yolunda sapma olmayacaktır.
Kendinizi en yalnız hissettiğiniz zamanlarda Allah’ı düşünün ve O’nun sizi ne kadar sevdiğini hatırlayın.
Gerçek bir dost arıyorsan Allah’ın dostlarına tam bir teslimiyet ile bağlan, onların bağı saf ve temiz. Bizi paklar…yayınları kablodan daha net…
Dostları ilə paylaş: |