Toplam -392.4 -135.0 282 -399.3 -282 -214.4
Kaynak: Sodruzhestvo Nezavisimikh Gosudarstv v 1996 godu: Statisticheskii ezhegodnik (Bağımsız Devletler Topluluğu 1996: İstatistiksel Yıllık) Moskova, CIS stat, 1997. s. 16 Rafis Abazov
OECD ülkelerine yapılan göç oranları, Kazakistan ve Kırgızistan ile karşılaştırıldığında Özbekistan’da nispeten daha düşük olmuştur. Bunun sebebi, Özbekistan’daki Almanların nüfusun daha az bir kısmını oluşturmalarıdır. 1992 yılında yapılan kesin göçlerde BDT ülkeleri haricindeki göç istikameti olarak İsrail listenin başında gelmekteydi (6.567 göç); İsrail’i ABD (4.548 göç) ve Almanya (4.015 göç) izlemekteydi. Bazı kanıtlar, bu özelliklerin 1990’lar boyunca değişmediğini göstermektedir.
Oldukça yetişmiş bir işgücünün mevcudiyetine rağmen, Özbekistan’dan ne BDT ülkelerine ne de başka ülkelere önemli derecede bir geçici göç meydana gelme
miştir. 1990’larda BDT liderleri Topluluğun ortak çalışma piyasasının korunması ve BDT ülkeleri arasında işgücünün ya da insanların serbest dolaşımının önündeki engellerin kaldırılması yönündeki düşünceyi desteklemiştir. Bununla birlikte, resmi verilere göre, Özbekistan’dan Rusya’ya gerçekleşen geçici göç çok düşük düzeylerde kalmıştır: 1998 yılında 3.000 kişi ve 1999 yılında 3.400 kişi (Topilin A., 2000: 183-184). Ancak, birçok uzman geçici göç yapan kişilerin vergi ve bürokrasi sorunlarından dolayı kayıt yaptırmayı tercih etmediğine, gerçek rakamın 10 kat daha fazla, yani yaklaşık 30.000-40.000 kişi, olduğuna inanmaktadır. Öte yandan, büyük bir girişim ile, BDT ülkeleri vatandaşları için uyguladıkları vizesiz rejimi iptal etmişlerdir; bu insanların ülkeler arasındaki dolaşımını oldukça etkilemiştir. Özbekistan Çalışma Bakanlığı; Birleşik Arap Emirlikleri, Türkiye ve Güney Kore ile çalışma hayatının düzenlenmesi konusunda anlaşmalar imzalamıştır. 2001 yılına gelindiğinde bu üç ülke Özbekistan’dan işçi alan başlıca ülkeler olmuştur. Çalışma Bakanlığı tahminlerine göre, bu ülkelere 1997 yılında 2.500 kişi, 1998 yılında da 3.500 kişi gitmiştir.
Cumhuriyet bağımsızlığını kazandığından bu yana, kırsal kesimlerden kentsel kesimlere gerçekleşen iç göç, (özellikle Çin, Vietnam ve Endonezya gibi Doğu ve Güneydoğu Asya ülkelerinde kısa bir zaman önce kırsal kesimlerden kentsel kesimlere gerçekleşen büyük ölçekli göç hareketi dikkate alındığında) beklendiğinden çok daha düşük bir orana sahip olmuştur. Aslında Özbekistan’daki kentsel nüfus 1995 ile 1999 yılında çok az bir artış sergilemiş ve 8.8 milyondan 9.2 milyona yükselmiştir. Sovyet sonrası dönemde, kırsal kesimden kentsel kesimlere kesin göç hareketlerine yönelik kısıtlamalarda önemli derecede bir serbestleşme olmasına rağmen, Cumhuriyet’in toplam nüfusuna oranı göz önüne alındığında kırsal nüfusta hafif bir yükselme dahi olmuştur (bkz. Tablo 4). Bu durum, temel olarak kırsal kesimden kentsel alanlara göç hareketinin kalkınmakta olan ülkelerde daha hızlı bir şekilde meydana gelmesi gerektiğini ileri süren ‘Todaro’nun göç modeli’ gibi klasik göç kuramlarına ters düşmektedir (Todaro, Michael, 1997: 278-287). Özbekistan’daki bu duruma yol açan birkaç faktör olabilir. İlk olarak, 1990’lı yıllarda imalat, inşaat, ulaştırma, iletişim vb. sektörlerde yeni istihdam olanakları oluşmamıştı (bkz. Tablo 3). Aynı dönemde, hükümet tarım sektörünün yeniden yapılandırılmasına yönelik hiçbir girişimde bulunmadı, istihdam sayısı neredeyse aynı düzeylerde kaldı: 1993’teki 3,688 milyon düzeyinden 1999 yılında 3,09 milyon düzeyine geriledi (bkz. Tablo 3). Öte yandan, devlet sübvansiyonlarından dolayı, kırsal ve kentsel alanlardaki gelir düzeyi de neredeyse aynı kaldı; yoksulluk Özbekistan’daki hem kırsal hem de kentsel nüfusu vurdu (bkz. Tablo 4). Ayrıca, (Sovyet Kültür Devrimi sayesinde kırsal kesimde dahi gelişmiş durumda olan) sosyal ve kültürel altyapı da korundu
Sonuç
1990’lı yıllarda, Özbekistan Orta Asya’daki en büyük ve ekonomik olarak en istikrarlı ülke olarak öne çıktı. Hükümetin kademeli yaklaşımının işe yaradığı görünmektedir; ekonomisi Asya ve Rusya mali krizlerinin zorlu çalkantılarından zarar görmeden çıkmayı başarmıştır. Özbekistan temel olarak köklü aile işletmesi geleneklerinden yararlanan küçük ve orta ölçekli işletmelerin desteğine güvenmiştir (Abazov R., 1997: 431-447). Ülke şu anda bölgedeki önemli bir güç merkezi olma konumunu ve sadece sanayi altyapısını korumakla kalmayıp araba ve elektronik eşya montajı gibi yeni sanayilere açılmayı da başaran tek ülke olma konumunu korumaktadır (Pomfred, R., 1995). Ülke genç ve yetişmiş bir işgücüne sahiptir; ülke daha fazla yatırım çekebilirse ve ekonomik büyümede başarıyı yakalayabilirse, bu avantajı oldukça değer kazanacaktır. Bununla birlikte, ekonomik ve siyasi bir düşüş olması durumunda ise, ülke varlığını sürdürmede çok ciddi zorluklarla karşılaşabilir (Freadam House 2001). En azından şu andaki hayat standardını devam ettirebilmesi için, önümüzdeki 30 ya da 40 yıl içerisinde iki katına çıkabilecek nüfus daha fazla doğal kaynağa, daha fazla istihdama, daha fazla tarım alanına ihtiyaç duyacaktır. Özbekistan hükümeti; iyi yö
netim, insan hakları ve siyasi özgürlük konularından oldukça zayıf bir karneye sahiptir.
Ülke, göç alma ve göç verme özelliklerinde de önemli değişiklikler yaşamaktadır. Tablo 2’ye bakıldığında, dışarı göç verme ve beyin göçünün Cumhuriyet’in önündeki en önemli meseleler olduğu görülmektedir. Bu dışarı göç dalgası 1990 yılında zirveye ulaşmıştır; bu yılda eksi net göç oranı 87.500’e ulaşmıştır. 1995 yılında ise 39.100’e ulaşmıştır (bkz. Tablo 2). Diğer Orta Asya ülkelerinde olduğu gibi, Özbekistan’daki bu dışarı göç durumu temel olarak etnik bir özelliğe sahipti; ülkedeki Ruslar, Almanlar, Yahudiler ve diğer etnik gruplar diğer BDT ve OECD ülkelerine gitmiştir.
1990’ların ikinci yarısında, ekonomik sıkıntılar, hayat standardındaki sabit düşüş ve giderek artan işsizlik, çok sayıdaki insan grubunun ülke içinde ve ülke dışına göç hareketinin temel itici gücü olmuştur. Ekonomik yeniden yapılanmanın sonuçlarından bir tanesi, işsizliğin ve eksik istihdamın giderek artması olmuştur. Bununla birlikte, uygulanan özel ekonomik kalkınma modeli ve çalışma piyasasının çeşitli başka sorunlar göz önüne alınarak oluşturulmuş olması sebebiyle, yerel çalışma piyasası bundan pek etkilenmemiştir. Göç, bazı yerleşmiş özellikleri takip etmiştir; Özbekistan Orta Doğu ve Güney Kore’ye yetişmemiş işgücünü ihraç etmeye başlasa da göç temel olarak Sovyetler Birliği sınırları içerisinde yoğunlaşmıştır. Giderek artan sayıda genç nüfus büyük şehirlere göçmeye başlasa da, kırsal alanlardan kentsel alanlara gerçekleşen büyük ölçekli ekonomik göç hareketi söz konusu değildir. Orta Asya bölgesi içerisinde büyük ölçekli bir göç şu anda söz konusu değildir ve bölgesel bir çalışma piyasası henüz oluşmuş değildir.
Geçici ve kesin göçün tam olarak bir istikrar kazandığı hususunda bir şeyler söylemek için henüz çok erkendir. Özellikle Güney Asya ülkeleri olmak üzere, Üçüncü Dünya Ülkelerinin deneyimleri, ekonomik büyümenin yavaş ilerlemesi durumunda göç hareketliliğinin hız kazanabileceğini göstermektedir. Ekonomik kalkınmanın yavaş ilerlemesi halinde, Özbekistan’ın sahip olduğu göç özellikleri Üçüncü Dünya Ülkelerinde görülen özellikleri takip edebilir ve başlıca üç farklı doğrultuyu izler: (a) ekonomik esaslı kırsal-kentsel göç; (b) Orta Asya ya da BDT içerisinde devletlerarası ekonomik göç; (c) OECD ülkelerine kesin ve geçici göç.
Abazov R., “Central Asia’s Conflicting Legacy and Ethnic Policies: Revisiting a Crisis Zone of the Former USSR”, Nationalism and Ethnic Politics, Cilt 5, No. 2, 1999.
Abazov R., “Formation of the Non-state Sector and Privatisation in Kazakhstan and Uzbekistan”, Communist Economies and Economic Transformation, Cilt 9, No. 4, 1997.
Allworth, Edward, Central Asia: 130 Years of Russian Dominance. A Historical Overview, London, Duke Univ. Press, 1994.
Anderson, John, The International Politics of Central Asia, Manchester and New York, Manchester University Press, 1997.
Adshead S., Central Asia in World History, Londra, Macmillan, 1993.
Beatrice F. Manz (ed. ), Central Asia in Historical Perspective, Boulder, Westview Press, 1993.
EIU, Uzbekistan: Country Report, London, The Economist Intelligence Unit. (çeşitli yıllar).
Gleason, Gr., The Central Asian States: Discovering Independence, Boulder, CO: Westview Press, 1997.
Gulyamov S. ve Bakhtior Islamov, Economic Reforms and Private Sector Development in Uzbekistan: Preconditions, Peculiarities and Methods, Sapporo, Slavic Research Center, 1997.
Hiro, Dilip, Between Marx and Muhammad: The Changing Face of Central Asia, London: Harper Collins Publisher, 1995.
Özgürlük Evi, Nations in Transit, 1999-2000, Civil Society, Democracy and Market, Washington, DC, Freedom House, 2001.
IMF, Republic of Uzbekistan. Recent Economic Development, Series: IMF Staff Country Report No. 00/36. Washington DC, IMF, 2000.
IMF, The Uzbek Growth Puzzle, Series: Working Paper WP/98/133. Washington DC, IMF, 1998.
Karimov, Islam, Uzbekistan-svoi put’ obnovleniya i progressa, Taşkent: Özbekistan, 1992.
Karimov, Islam, Tashkentskaya Pravda, 19 Temmuz 1994.
Karimova G., Politiko-Ekonomicheskie Reformi v Uzbekistane, Taşkent: Özbekistan, 1995.
Karimov, I., Na Puti Uglublinia Ekonomicheskih Reform (Along the Road of Deepening Economic Reforms), Taşkent: Özbekistan, 1995. s. 10-11.
Komatsu Hisao, Obiya Chika and John Schoberlein (editors), Migration in Central Asia: Its History and Current Problems, Osaka, Japan Center for Area Studies, 2000.
Khazanov, A., After the USSR: Ethnicity, Nationalism and Politics in the Commonwealth of Independent States, Madison, Wisconsin: University of Wisconsin Press, 1996.
Konstitutsia Respubliki Uzbekistan, Taşkent, Özbekistan, 1992.
Olkott, M., Central Asia’s New States: Independence, Foreign Policy, and Regional Security, Washington DC, USIPP, 1996.
Pomfret, R., The Economies of Central Asia, Princeton, Princeton University Press, 1995.
Rapley, John, Understanding Development: Theory and Practice in the Third World, Boulder: Lynne Rienner Pub, 1996.
Rumer, B., “The Gathering Storm in Central Asia”, Orbis, No. 37 (Kış, 1993).
Rumer, Boris (ed. ), Central Asia in Transition: Dilemmas of Political and Economic Development, New York, M. E. Sharpe, 1996.
Schoeberlein-Engel, John. “Conflict in Tajikistan and Central Asia: the Myth of Ethnic Animosity, ” Harvard Middle Eastern and Islamic Review 1, no. 2 (1994): 1-55.
Todaro, Michael, Economic Development, sixth edition, Reading, MA: Addison-Wesley Publishing Company, 1997.
Topilin, A., “Transcaucasus and Central Asia: Demographic Potential in the Context of the CIS Common Labor Market”, Central Asia and Caucasus, No. 3 (9), 2000 (Rusça ve İngilizce).
UNDP, Uzbekistan. National Human Development Report, Taşkent, UNDP, 2000.
UNDP, Human Development under Transition: Europe and CIS, New York, UNDP, 1997.
World Bank, Uzbekistan, Washington DC, World Bank, 1993.
World Bank, Uzbekistan at a Glance, Washington DC, World Bank, 2001.
Sovyet Sonrası Özbekistan
Kırsal Kesimde Özbek Kimliğinin Yeniden Şekillenişi
DOÇ. DR. Russell Zanca
Northeastern Illınoıs Üniversitesi Antropoloji Bölümü / A.B.D.
Giriş
u makaledeki amacım kimliklerin, değişmesi ile sosyo kültürel durumlar veya şartlar ile olan ilişkisini açıklamaktır. Burada sunduğum örnekte, Namangan ve Navoi kırsallarında kolektif çiftliklerde yaşayan Özbekleri inceleyerek, halihazırdaki çifte-kimlik oluşumu ve yansımasının kısmen de olsa Sovyet sisteminin çöküşü ile köylüler üzerindeki etkisini tanımlayarak tahlil etmeye çalışacağım. Genel olarak, burada kimliğin iki temeli üzerinde duracağım:1 Bireylerin duyguları veya ruh hallerini özgürlük, bağımsızlık ve etnik gurur gibi soyut duygular üzerine inşa etmeleri ve sonra kendilerini güçlü bir şekilde Özbek olarak tanımlamaları eğilimi.2 Bunun tersine, SSCB’nin çöküşü sonucunda ortaya çıkan fırsatların kaybolması ve maddi hasarlar sonucunda artan fakirleşme gerçeği ile yüzleşme ve sonuçta kendini Sovyet olarak tanımlama eğilimi.
Özbeklerin sosyo-politik yapılarını düşünerek, kimliği ulusal ve etno-ulusal açılardan ele alacağım. Aslında, bu yaklaşımlar sadece ulusal olarak birleştirilebilir çünkü eski Sovyetler Birliği’nde birlikte çalıştığım etnik Özbekler zaten sosyalist güç altında ulusal statülerini korumuşlardır. Geçen beş yılda, Sovyetler Birliği ile özdeşleşme yerini Özbek ulusu olarak özdeşlemeye bırakmıştır. S.S.C.B.’ndeki Orta Asyalıları Sovyet olarak tanımlayan diğer araştırmacıların tersine bunların; a) Rus olmadıklarını (Gross, ed. 1992) S.S.C.B.’nin bunları tahrip ettiğini (tamamen yanlıştır) (Bennigsen 1967 Carrere d’Encausse 1981) kanıtlamaya çalışacağım. Ben burada birçok Özbek köylüsünün kendilerini nasıl ve neden Sovyet/Özbek kimliği ile karakterize ettiklerini göstermeye çalışacağım
Bulgularımı daha çok Nurota, Navoi ve Fergana vadisinde görüştüğüm 35 yaşın üzerindeki köylüler ve çobanlar ile yaptığım sohbetlerime dayandıracağım, çünkü bunlar Sovyetler Birliği döneminde yetişmiş deneyimli yetişkin insanlardır. Bu insanlar siyasi bağımsızlığa giden süreçlerin tamamen farkında olmanın yanı sıra kendi toplumları içinde ve dışında Özbek kimliğinin nasıl oluştuğu ve yapılandırıldığını da bilmektedirler. Doğal olarak, Özbek gibi bir kimlik etiketi içerisinde sayısız kimlikleri (bunların arasında yerel ve bölgesel olanlarının yanı sıra tarihi grup bölünmeleriyle birleşenlerde vardır) barındırmaktadır, fakat bunlar aslında profesyonel terminoloji tarafından yaratılmışlardır. Ben kimlik için iki terim kullanmaya karar verdim: Sovyet ve Özbek. Burada bir topluluğun kendilerini özdeştirdikleri kimlik özelliklerin farklı anlamlarını irdelemeye çalışacağım.
Sovyetler Birliği oluştuğunda, S.S.C.B halkları arasında iki hakim etno-politik/üst-etno-politik kimliğin üstünlüğü vardı. Sonraki Sovyet kimliğine işaret ederken, önceki ise Abhazlardan Yakutlara (Saka) Sovyet halkları arasında temel etnik gruplara işaret etmektedir. Bu kimliklerin kendilerini nasıl hissettikleri ve kendilerini nasıl tanımladıkları ile ilgili varolan deneyimleri 20. yüzyıl içerisinde birçok değişikliğe uğramıştır.
İlaveten, Özbekistan devlet liderleri ve kolektif çiftlik sakinleri arasında varolan düşmanlığı
ortaya çıkarmadan, ben sembollere, sloganlara, yeni devletin yönetim ve kararlarına karşı oluşan olumsuz yerel görüşleri karakterize etmeye çalışacağım. Sovyetlerden Özbekistan yönetimine geçiş döneminde köylülerin umutlu oldukları model farklılıklarını burada ele almayacağım. Siu’nun Çin’deki yaygın kültürel kimlik kavramından da hareketle “bir milliyetçi pirayetin nasıl yenisi tarafından aşındırıldığını” (1993: 20) anlatan yeni devletin söylem ve faaliyetlerle nasıl kimlik oluşturmaya çalıştığını inceleyeceğim. Vatanperverlik ve ulusal gurur gibi yeni yaklaşımların aslında eski basmakalıp örneklerden farklı olmadığını göstermeye çalışacağım.
Görünüş
Özbek veya Sovyet kimliğinin ifade edilmesi kendini değişik sosyal durum veya şartlar ile göstermektedir. Çoğu kişinin etnik veya ulusal kişilik olarak adlandırdığı aslında kültürel, ahlaki, özlem içeren (ör: ekonomik motivasyon) kişiliklerdir. Diğer bir anlatımla, etnik veya ulusal kimlik, ağırlıklı olarak, Moskova’nın Taşkent ile ilişkisi örneğindeki merkez-çevre ilişkilerinde olduğu gibi bir başkası ile içiçe geçmiş olabilir.
İlk önce, eski çalışma sisteminin bir boyutunu ele alacağım. Sovyet kültürü her zaman kadınların ev işleri dışında işgücüne katılarak çalışmalarını teşvik etmiştir. Orta Asya’da, Batılı/Markist kültürel değerler bölge kadınlarının aleyhine olmuştur, çünkü ataerkil sosyal yapının ortadan kalkması yerine sadece üzerinde değişiklikler yapılmıştır. Sovyet öncesi sistemin işleyişi üzerine tipik bir Sovyet tartışması, kalabalık ataerkil aile ve bu kurumun Sovyet “dönüşüm”ü ile ilgili bilgiler Vasil’eva ve Karmysheva’da (1969: 193-212) bulunabilir. Bugün kadınların ağır yükünü hafifletmek için bir çabaları olmayan erkekler, kadınların yıllarca evin dışında çalışmasından ötürü kızgındırlar. Orta yaşlı kadınlar ise kendilerini tamamıyla eve adamak konusunda bölünmüşlerdir. Doğal olarak yapılan işin niteliği burada önem kazanmaktadır. Her iki kesim de öğretmenlik ve sağlık gibi bazı mesleklerin kadınlar için uygun olduğunu düşünmektedir. Fakat Özbek toplumu, erkek evin dışında çalışırken kadınların ev içi ihtiyaçları karşılamasını ve çocuk yetiştirmesini anlayışla karşılamaktadır.
Bir Özbek kadını, Sovyet toplumu tarafından dayatılan üreme ahlakını veya boşanma karşısındaki hoşgörüsüz tavırları beğenmeyebilir. Buna karşılık, yüksek eğitim imkanlarından faydalanmayı tercih edebilir. Konuyla ilgili kişisel tutumlar, kişinin günlük yaşantısı içerisinde etno-ulusal veya üst ulusal gerçeklikler içerisinde nerede yer aldığını belirlemektedir.
Nurota’nın işgücünde yer alan cinsiyet ve kadın konuları, kadınların nadiren çobanlık yaptığı kırsal Namangan’da değişik bir anlam kazanır. Biz, ilginç olarak üç çocuk annesi yalnız bir kadının çobanlık yaptığına rastladık, fakat onunki açıkçası bir istisnaydı. Nurota’daki işgücü paylaşımı, Sovyet öncesi dönemde hayvancılıkla uğraşanların hayat biçiminin bir devamıdır. İlaveten, kırsal Namangan’da olduğu gibi, Nurota bölgesindeki kolhozların da büyük bir şehirden uzakta olmaları, Fergana vadisindeki gibi erkek veya kadınların kolhozlar dışında iş bulma beklentilerini zayıflatmaktadır. Burada dil faktörü de, Nurotalıların çoğunun anadilinin Özbekçe değil de Tacikçe olması dolayısıyla önemli rol oynamaktadır. İnsanlar ikinci dil olarak Özbekçe konuşsalar da, üniversite, kolej ve teknik enstitülerdeki mevkiler için ana dili Özbekçe olanlar karşısında rekabet etmeleri daha zordur ve yüksek eğitim hedefleri karşısında bu bir engel oluşturmaktadır.
Şüphesiz ki, hedefler ve istekler tarafından belirlenen kimlikler açık olarak politik anlamlar kazanmaktadırlar (Jenkins 1994: 197-223). Böylece, Sovyetler Birliği tarafından dayatılan Özbek etnik kategorisinin, işgücü pazarındakiler veya üniversiteye girmek isteyenler için belirleyici sonuçları bulunmaktadır.
Etnik kategorilere dayanan halihazırda mevcut fırsatlar vatandaşın devlete bağlılığını ve bunun sonrasında Sovyet toplumuyla gurur duymasını sağlayabilir veya sağlayamaz bu toplumda olumlu katılımı ifade etmektedir. Sovyet milliyetleri politikasının ciddi öğrencilerinin, özellikle Stalin yönetimi sonrasında S.S.C.B. ile olumlu yönde kimliklerini bağdaştıranların, başarıları yadsınamaz.
1950’ler, 1960’lar ve 1970’lerde devlet sıfatına sahip ulusal grupların kendi cumhuriyetlerindeki üniversite ve bilimsel enstitülere girmelerine olanak sağlanmıştır. İstihdamda ayrım yapmayı engelleyen program sayesinde yüksek oranlı fonlar sağlanmıştır. Ayrıca, bu cumhuriyetlerdeki akademilerin öncü Rus akademileri ile aynı seviyeye ulaşmaları için gerekli yatırımlar yapılmıştır.
Zaslavsky bürokrasinin eğitim politikasını incelerken, “transfer ödemeleri ile kurumsal eş biçimlilik”i birleştirerek, eşit olmayan kalkınma karşısında hükümetin tepkisini göstermektedir (1992: 97-121, cf. Starr 1996: 84). Sovyet sistemine güveni sağlamak amacıyla, eğitim yoluyla köylülerin bu sınıf dışında tutulmadıklarını hatırlatmak isterim: Benim de çalıştığım Taşkent’teki Tarih Enstitüsünde bu konuda çalışan araştırmacıların çoğu kırsal kesimden gelmekteydiler. Tabii ki, 1980’lerin sonunda Orta Asya ile Sovyet-Rus kültürlerinin birleşiminin yıpranmasında paradoksal olarak, bu eğitim poli
tikaları temel oluşturmuştur. Devlet sahibi olan milliyetler arasında yüksek eğitim görmüş kadroların bağımsızlık yanlısı radikalleri destekleyen entellektüel elitler tarafından oluşup oluşmadığı konusundaki tartışma önemli bir sorundur. Bunun yanı sıra, Laitin’e göre (1991: 139-177), bilim adamları ve araştırmacıların çoğu eğer daha büyük bir kültürel özerklik ve politik tam bağımsızlık ile karşılaşırlarsa, kendilerini “besleyen” Sovyet’i taşlamaya hazırdırlar.
Coğrafya, Nüfus ve
Kırsal Planlama
Özbek kimliğinin mevcut durumu Özbekistan’da 1929’da oluşan sınırların bir ürünüdür.3 Özbekistan kurulduğunda, politik sınırlar ve milli çizgiler içerisinde doğal bir etnik Özbek kimliği oluşmuştur. Bundan kısa süre sonra, çağdaş Özbekistan’da4 “Özbeklik” Orta Çağ’dan beri varolan ve birbirleriyle rekabet eden birçok kimlik içerisinde primer inter pares (eşitler arasında öncü) olmuştur. Kıpçak etnik tarihi ile ilgili önemli bir bilimsel çalışma Şahniyazov’a aittir (1974). Buna ilaveten, Sovyetler Birliği’nde etnisite kavramı milliyetçiliğin üzerine inşa edilen bir özelliğe sahiptir. Milliyetlerini belirleyen üç-dört kuşağın doğumdan itibaren belgeleyerek, kuvvetlendirmişlerdir. (Zaslavsky 1992: 99)
Özbek diasporası göreceli olarak küçüktür ve dünya genelinde Turkistan diasporası içerisinde yer alır. Bugün Özbek nüfusunun önemli bir kısmı, eski Sovyetler Birliği’nin diğer Orta Asya cumhuriyetleri, Afganistan, Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri -özellikle New York Şehri olmak üzere- kendi adını verdikleri ulus devletlerin dışında yaşamaktadır. Komşu BDT’deki Orta Asya ülkelerinde yaşayan Özbek çoğunluk buralara yeni yerleşmiş değildirler. Fakat her zaman Orta Asya kültürel alanı içerisinde kalmayı başarmışlardır.5 Ayrıca, Özbekistan’ın muhtemel sınırları, milli toprakları, iç ve dış sınırlamalar ile bir devlet olarak varlığını sürdürmesi için konunun büyük bir Özbek çoğunluk tarafından iyice irdelenmiş olacağını düşünüyorum.
Sovyetler Birliği içerisinde, Özbekler hısım akrabaya olan bağlılıkları ve diğer cumhuriyetlerden ve gelişen Sovyet yaşam biçiminden farklı olan kültürel kabullenmeleri ile ünlüdürler. Bu varsayım, kırsaldaki Özbekler için doğru afortiori’dir. Çünkü onlar doğdukları köylerden hemen hemen hiç dışarı çıkmamışlardır (Belov 1991: 16-23, Fierman 1991: 266-267, Kerimov 1993: 26). İlaveten, Rusların oldukça öne çıktığı ülke içindeki birçok etnik grup arasında sık yaşanan etnik göçler bazı yönlerden ABD ile kıyaslanabilir. Aslında, toprağa bağlılık, Rus ile Sovyet kültürlerinden farklı bir kültürel yaşam biçimi isteği ile toplumsal değerlere daha az bağlı kalarak köylülüğü koruma isteği Fergana vadisindeki modern Özbek kimliğinin önemli özellikleridir. Bunun yanı sıra, yaygın kabullenmelerden aksine, çoğu kırsal kesimdeki köyler bile Sovyet yaşamına daha çok uyum sağlamışlardır.
Fergana vadisindeki kırsal alandaki Özbek köyleri Nurota’daki duruma kıyasla yakın kasaba ve daha büyük şehirlerden soyutlanmış değildirler. Bugün köylerin yayılımı imparatorluk öncesi duruma kıyasla değişikliğe uğramıştır. Benzer koloni yerleşimlerinde olduğu gibi, yerleşim planları yerel halkın günlük yaşamlarının izlenmesi ve gözlenmesi ile ilgili olarak tasarlanmıştır. (Thomas 1994) Orta Asya’daki (1930’larda) kolektivizm döneminde, birçok köyün inşaası devlet çiftliklerinin yerleşimleri etrafında organize edilmiş, böylece kırsal kesimin Sovyet planlı ekonomisi etrafında kurulmasını kolaylaştırılmıştır (Ismaklov 1972: 69-95). Bu amaçla, köyler ve daha büyük politik-yönetimsel nüfus merkezleri arasında ticaret, ulaşım ve doğal kaynak bağlantıları (özellikle sulama suyu) kurulmuş ve korunmuştur (Asanov 1988: 14-20).
Üstelik, savaş sonrası dönemde köylüler kasaba ve şehirleri sık sık ziyaret etmişlerdir. Ayrıntılı bir şekilde hazırlanmış otobüs işletmeleri en küçük çiftlik birimlerine hizmet vermektedirler. Fergana vadisinde yaşayan hiçbir Özbek, şehir merkezinden (Andican, Fergana, Namangan, ve Hokand) otobüsle birkaç saatlik mesafe dışında bulunmamaktadır.
Nurota, bölgesel başkent olan Navoi şehrinden sadece 55 mil uzaklıktadır. Fakat bu kendine özgü bir Rus şehridir. Çobanlar buraya sık sık seyahat etmezler. Nurotalılar için bir başka seçenek de Semerkant’tır, Nurota’nın yaklaşık 150 mil güneydoğusunda yer almaktadır. Yolların kötü ve güvensiz olması nedeniyle Fergana vadisindekilere kıyasla daha zahmetli bir yolculuk hizmeti sunulmaktadır. Köylülerin kasaba ve şehirleri ziyaret amaçları farklıdır. Bunlar satış, satınalma, enstitü ve üniversitelere gitme, akrabaları ziyaret veya Sovyet sosyal yaşamının daha geniş parametrelerini görmek gibi değişik birçok amaç içerir.
Devletin Varlığı
Önceki Sovyet sistemi, yerel toplumun kolları tarafından uygulanan ve yönetilen katı modernleşme planları ve yorucu ideolojik faaliyetler yoluyla kırsal topluma karışıyordu. Burada kollardan kast ettiğim tarım (çalışma örgütleri, hububat hasılat kotaları, verimli hasılat için verilen makine ve kimyasallar), sağlık bakımı (Sovyet ilaç ve Sovyet hıfzısıhha ile hijyeninin öğretilmesi, yönetimi ve uygulanması), devlet dükkanları ve kioskları (sadece Sovyet tüketim malları ve edebi eserler mev
cuttu) ve çiftliklerin politik kurumları özellikle de kırsal konseylerdi (kışlak şuralar). Bunlar toplumsal olayları ve bireysel sicilleri izliyorlardı (Kerblay 1983: 94-96).
Sömürgeleştirilmiş insanlar arasında bir çifte kimlik yaratılmasında, bu kimliklerin antipati oluşturması ya da etnik grup veya millet içerisinde farklılık yaratan daha farklı sosyal bilimsel kategorilere ayrılarak incelenmesi eğilimi bulunmaktadır (Sachchidananda 1976: 38-52). Böylece, Fergana vadisindeki (FV) küçük bir Özbek toplumu içerisinde Özbek ve Sovyet kimliklerinin incelenmesi sırasında normal olarak geleneksel/modern, dini/laik, yerel/uluslarüstü, kırsal/şehirli kimliklerinden bahsedilebilirdi. Benim bunu yapmama nedenim basittir: Veriler bu ayırımları desteklememektedirler. Onlar yaşanan gerçeklerle uyuşmamakla birlikte, kuramsal ve zihinsel olarak mevcut olabilirler. Değişik zamanlarda kimliklerden birini veya diğerini hissetme eğilimleri; bir insanın kendisini ne zaman Özbek veya Sovyet hissettiği ile ilgilidir. Bu nedenle, kısa çıkarımlarda veya öngörülerde bulunmak çok karmaşık bir olaydır.
Nurota’da etnik kimliği belirleyen faktörler, Nurota kasabasında yerleşik insanların ve kırsal nüfusun çoğunluğunun anadilinin Tacikçe nedeniyle aşırı karmaşıktır. Ayrıca bölgede Kazaklar ve Karakalpaklar gibi Orta Asya’daki diğer etnisitelerin temsilcileri bulunmaktadır. Şimdi insanların az da olsa önem vermeleri gereken kabile veya klan kimliklerini ele alacağım. Çünkü bunlar kendi dışındakilere çok yabancı olduklarını ve Sovyet öncesi soya bağlı kimliklerini kolay ifade edebilirler. Bu antropolog için en yorucu engel, çobanların suskunluğu ile onların kabile ve daha alt-etnik isimlerini ayrıntılı anlatmak kifayetsiz gözükmeleridir. Elbette ki, bilgi sahibi yerel halk da bulunmaktadır, fakat onlarla görüşmedim. Görüştüğüm insanlar çok fazla önem vermeseler de, şimdi bazı alt-etnik bağların örneklerini sunacağım. Borok, Arap,
Dostları ilə paylaş: |