Sandalyenin ayakları çift kanatlı kapının camına geçti; ikisi ATLANTIC AVENUE INN, diğer ikisiyse BOSTONTN EN İYİ ADRESİ yazan camı parçalamıştı. Sağdaki camdan çıkan ayaklar inşaat işçisi kılıklı adamın iri omzuna tam o kızın boynunu kavradığı anda çarptı. Sandalyenin oturma kısmı iki kanadın birleştiği sağlam tahtaya çarpınca Tom McCo-urt sarsılmış bir halde sendeleyerek geriledi.
İnşaat işçisi kılıklı adam ciğerlerinin olanca gücüyle o anlamsız dilde sözcükler haykırıyordu. Sol kolunun çilli derisi üzerinden kan süzülmeye başlamıştı. Kız kendini adamın elinden kurtarmayı başarmıştı ki ayaklan birbirine dolandı, acı ve dehşetle bağırarak kaldırımın caddeyle birleştiği yere düştü.
Clay oraya nasıl geldiğini veya sandalyeyi ne zaman çektiğini hatırlamıyordu, ama kendini bir anda kapının camı kırık çerçevesinin içinde
50
Cep
1 uldu. "Hey mankafa!" diye bağırdı. İri adam anlamsız tiradını kesip olduğu yerde hareketsiz kalınca cesaretlenir gibi oldu. "Evet, sana dedim!" dedi Clay. "Seninle konuşuyorum!" Ardından aklına başka bir şey gelmediği için ekledi: "Ananı becerdim, muamelesi çok iyiydi!"
San tişörtlü manyak, Takım Giymiş Kadm'm ölmeden önce çıkardığına çok benzeycr bir ses çıkararak -Rast.'- aniden dişlere ve bir sese sahip olmuş binaya döndü ve saldırdı. Her ne gördüyse, daha az öncesine kadar içinde cam olan bir çerçeveden başını uzatmış, elinde bir kasap bıçağı olan sert ifadeli, terli yüzlü adam olmadığı muhakkaktı, zira Clay'in saldırmak için bir şey yapması gerekrnemişti. Sarı tişörtlü adam öylece bıçağın üzerine atlamıştı. İsveç çeliği çenesinin altındaki güneşten yanmış, sarkık gıdıya hızla daldı ve kızıl bir şelaleyi serbest bıraktı. Clay'in eli inanılmaz derecede sıcak olan -neredeyse yeni dökülmüş bir fincan kahve gibiydi- kanla ıslanıverdi ve geriye çekmemek için iradesini kullanmak zorunda kaldı. Aksine, bıçağı daha da itti ve sonunda bir dirençle karşılaştı. Hafifçe duraksadı, ama bıçak son derece keskindi. Omuriliği parçalayıp iriyarı adamm ensesinden çıktı. Adam öne düştü -Clay'in onu tek koluyla tutması mümkün değildi, adam en az yüz otuz, hatta yüz kırk kilo olmalıydı- ve bir an için kahverengi gözleri yuvalarından fırlar, nikotin lekeli dili ağzının kerıuundan sarkar, boynundan kan fışkırır halde sokak lambasının direğine yaslanmış bir sarhoş gibi kaldı. Sonra dizleri büküldü ve vere yığıldı. Bıçağı geri çeken Clay kolayca serbest kalınca şaşırdı. Deri ve mukavvadan oluşmuş evrak çantasından çıkarmaktan çok daha kolay olmuştu.
Çıldırmış adam yere yığılınca Clay bir dizi kaldırımda, diğeri caddede olduğu halde yüzüne düşen saç perdesinin gerisinden dehşetle haykı-Ia" kızı tekrar görebildi.
"Tatlım," dedi. "Tatlım, yapma." Ama kız çığlık atmaya devam etti.
51
Stephen King
11
İsmi Alice Maxwell'di. Onlara bu kadarını söyleyebilmişti. Boston'a annesiyle alışveriş yapmak için trenle -Borford'dan demişti- geldiklerini de söylemişti. Gittiği lisede derslerin yarım gün olduğu çarşambaları annesiyle sıkça yaptıkları bir şeydi bu. Güney İstasyonu'nda trenden inip bir taksiye binmişlerdi. Taksi şoförünün başında mavi bir türban olduğunu söylemişti. Kel resepsiyon görevlisinin onu içeri almak için Atlantic Ave-nue Inn'in kapısının kilidini açmasından önce son hatırladığı şeyin bu mavi türban olduğunu söyledi.
Clay, kızın daha fazlasını hatırladığını düşündü. Bunun bir sebebi, Tom McCourt, ona onun veya annesinin cep telefonu olup olmadığını sorduğu zaman titremeye başlamasıydı. Hatırlamadığını iddia ediyordu, ama Clay içlerinden en az birinin cep telefonu olduğundan emindi. 0 günlerde cep telefonsuz kimse kalmamış gibiydi. Kendisi, istisnalardan biriydi. Ve bir de hayatını telefonunu düşüren kedisine borçlu sayılabilecek Tom McCourt vardı.
Alice ile otelin lobisinde sohbet etmeye devam ettiler (Konuşmanın büyük bölümü Clay'in çeşitli sorular sorması ve kızın sıyrılmış dizlerine doğru eğdiği başını ara sıra iki yana sallamasından ibaretti.). Clay ve Tom, Franklin'in cesedini resepsiyon masasının gerisine taşımış, kel görevlinin "ayak altında olacak" diyerek yaptığı tuhaf itirazlara kulak asmamışlardı. İsminin Bay Ricardi olduğunu söyleyen resepsiyon görevlisi o zamandan beri içerideki ofısindeydi. Clay televizyonun Bay Ricardi'nin söylediği gibi çalışmadığını görecek kadar kalmış, sonra adamı orada bırakarak dönmüştü. Sharon Riddell olsa, Bay Ricardi'nin çadırında somurttuğunu söylerdi.
52
Cep
Ama adam, Clay'e son bir söz söylemeden duramamıştı. "Şimdi kapımız tüm dünyaya açık," dedi sitemle. "Umarım yaptığınızı beğenmişsi-nizdir."
"Bay Ricardi," dedi Clay elinden geldiğince sabırla. "Daha bir saat önce parkın diğer tarafında bir uçak kazası gördüm. Seslere bakılırsa başka uçaklar -daha büyükleri- Logan'da düşmekte. Binalara kamikaze dalışı yapıyor bile olabilirler. Tüm şehirde patlamalar oluyor. Bana kalırsa bugün bütün Boston savunmasız."
Bunu vurgulamak istercesine hemen üstlerinde bir gürültü oldu. Bay Ricardi başını kaldırıp bakmadı. Tek yaptığı, eliyle Clay'e gitmesini işaret etmek oldu. İzleyecek televizyon yayını olmayınca gözlerini karşı duvara dikip oturmaya devam etti.
12
Clay ve Tom, yüksek arkalıkları camları kırılmış kapıyı oldukça tatmin edici bir şekilde kaplayan Kraliçe Anne tarzı iki sandalyeyi kapının gerisine yerleştirdi. Clay kapıyı dışarıya kilitlemenin sahte bir güvenlik hissi yarattığını düşünmüştü ama caddeden görülmeyi engellemek akıllıca görünüyordu ve Tom da onunla hemfikirdi. Sandalyeleri yerleştirdikten sonra lobinin ana penceresindeki güneşliği de indirdiler. Güneşlik içeriyi bir hayli Ioşlaştırmış, kırmızı halı üzerinde hapishane parmaklıkları gibi Çizgiler oluşturmuştu.
Clay, Alice Maxwell'in fazlasıyla kısa kesilmiş hikâyesini dinleyip her §eyi hallettikten sonra nihayet resepsiyon masasının gerisindeki telefonun başına gitti. Saatine bir göz attı. Dördü yirmi iki geçiyordu, makul bir saatti, ama olağan zaman kavramı ortadan kalkmış gibiydi. Parktaki ada-m'n köpeği ısırdığını gördüğünden bu yana saatler geçmiş gibiydi. Aynı
53
Sleplıen King
zamanda beş dakika bile olmamıştı sanki. Ama zaman vardı, en azından insanların ölçtüğü şekilde ve Sharon, Clay'in Kent Pond'daki hâlâ evi olarak düşündüğü yere varmış olmalıydı. Onunla konuşması gerekiyordu. İyi olduğunu duymak, kendisinin de iyi olduğunu söylemek istiyordu, ama asıl önemli olan bu değildi. Johnny'nin iyi olması daha önemliydi, fakat bundan daha hayati bir konu vardı.
Ne onun, ne de Sharon'ın cep telefonu vardı, bundan neredeyse emindi. Nisanda ayrılmalarından sonra bir tane edinmiş olabilirdi ama aynı kasabada yaşıyorlardı ve onu hemen her gün görüyordu, cep telefonu olsa bilirdi muhtemelen. Zaten olsa ona numarasını verirdi, değil mi? Evet. Fakat...
Fakat Johnny'nin bir cep telefonu vardı. Artık pek de küçük sayılmayacak küçük Johnny-Gee'nin son doğum gününde istediği buydu. Çaldığında en sevdiği televizyon programının müziğinin melodilerini yayan kırmızı bir cep telefonu. Okul saatlerinde kullanması, hatta yanında taşıması bile yasaktı, ama dersler bitmiş olmalıydı. Kısmen ayrılıkları yüzünden Clay ve Sharon cep telefonu alması için ona cesaret bile vermişlerdi. Acil durumlar veya otobüsü kaçırmak gibi ufak aksilikler olabilirdi. Clay'i az da olsa ümitlendiren, Sharon'ın son günlerde Johnny'nin odasına baktığında telefonu masanın veya yatağının başucundaki komodinin üzerinde şarjı bitik halde giderek daha çok gördüğünü söylemiş olmasıydı.
Yine de Johnny'nin kırmızı cep telefonunun düşüncesi zihninde bir bomba gibi tik tak ediyordu.
Otelin masasındaki sabit telefona dokundu, sonra elini çekti. Dışarıda yine bir patlama oldu ama bu seferki uzaktaydı. Cephenin çok gerisin-deyken bir top mermisinin patlayışını duymak gibiydi.
Öyle düşünme, dedi kendi kendine. Cepheler olduğunu düşünme.
Lobiye bakınca Tom'un kanepede oturan Alice'in yanında çömelmiŞ olduğunu gördü. Kızın ayakkabılarından birine dokunuyor, yüzüne bakı-
54
Cep
r ve yumuşak bir sesle mırıldanıyordu. Bu iyiydi. Tom iyiydi. Clay onunla karşılaştığı için... ya da Tom McCourt, onu bulduğu için giderek artan bir memnuniyet duyuyordu.
Sabit telefonlar muhtemelen güvenliydi. Ası! sorun, bunun yeterli olup olmadığıydı. Hâlâ onun sorumluluğunda sayılabilecek bir karısı ve onun sorumluluğunda olduğu şüphe götürmeyecek bir oğlu vardı. Johnny'y' düşünmek bile tehlikeliydi. Oğlu ne zaman aklına gelse Clay'in kafasının içinde bir panik faresi beliriyor, içinde bulunduğu zayıf kafesten kurtuluverecek ve keskin, sivri dişleriyle yakınlarda ne varsa kemirmeye başlayacakmış gibi geliyordu. Sharon ve Johnny'nin güvende olduğunu öğrenirse fareyi kafesinde tutabilir ve bir sonraki adımını planlayabilirdi. Anıa aptalca bir şey yaparsa kimseye bir yararı olmazdı. Hatta oradakiler için durumu daha da güçleştirmiş olurdu. Bunu bir süre düşündükten sonra resepsiyon görevlisine seslendi.
İç ofisten karşılık gelmeyince tekrar seslendi. Hâlâ cevap gelmeyince, "Beni duyduğunuzu biliyorum, Bay Ricardi," dedi. "Beni oraya gelmek mecburiyetinde bırakırsanız tek yaptığınız canımı sıkmak olacak. Canım sizi sokağa atacak kadar sıkılabilir."
"Bunu yapamazsınız," dedi Bay Ricardi ters bir tonla. "Siz otelin bir konuğusunuz."
Clay, Tonı'un ona dışarıdayken söylediğini tekrarlamayı düşündü... artık her şey değişti. Ama bir şey sessiz kalmasını sağladı.
"Ne var?" dedi Bay Ricardi sonunda. Sesi her zamankinden de huysuzdu. Üst kattan, biri ağır bir mobilyayı devirmiş gibi yine bir gürültü fieldi. Belki de bir yazı masasıydı. Bu kez kız bile başını kaldırıp baktı. ay boğuk bir bağırış -ya da belki acı dolu bir uluma- duyar gibi oldu dm'i arkası gelmedi. İkinci katta ne vardı? Restoran yoktu, otele giriş Ptığmda (Bay Ricardi tarafından) otelde bir restoran olmadığı ama he-
55
Stephen King
men yan tarafta Metropolitan Cafe olduğu söylenmişti. Toplantı sal diye düşündü. Kızılderili isimleri olan toplantı salonlarıdır, eminim.
"Ne?" diye sordu Bay Ricardi tekrar. Sabrı iyice tükenmiş gibivd"
"Tüm bunlar başladığında kimseyi aramaya çalıştınız mı?"
"Eh, elbette?' dedi Bay Ricardi. İç ofisle resepsiyon masasının o sindeki, bilgisayarların, güvenlik monitörlerinin ve kasaların bulund -alanın arasındaki kapıya geldi. Olduğu yerden Clay'e öfkeyle baktı. "V gııı alarmları çalmaya başladığında -onları durdurdum, Doris üçüncü k ta bir çöp sepetinin tutuştuğunu söyledi- itfaiyeyi arayıp gelmelerine » rek olmadığını söyleyecektim ama hat meşguldü. Meşguldü! Düşünebil! yor musunuz?"
"Çok kızmış olmalısınız," dedi Tom.
Bay Ricardi ilk kez biraz yumuşamış göründü. "Dışarda... biliyorsunuz, ortalık karışınca polisi aradım."
"Evet," dedi Clay. Ortalık karışmıştı gerçekten. "Cevapladılar mı?"
"Adamın biri hattı meşgul etmememi söyleyerek yüzüme kapattı,' dedi Bay Ricardi. Öfke tınısı sesine geri dönmüştü. "Tekrar aradığımda -deli adamın asansörden çıkıp Franklin'i öldürmesinden sonraydı- telefe na bir kadın cevap verdi. Dedi ki..." Sesi titredi ve Clay, adamın gözyaşlarının burnunun iki yanındaki çizgilerden aşağı süzüldüğünü gördü, "...dedi ki..."
"Ne dedi?" diye sordu Tom aynı yumuşak ses tonuyla. "Ne dedi, Ba) Ricardi?"
"Franklin öîdüyse ve onu öldüren de kaçtıysa bir sorun kalmadıg»1 söyledi. Kapıyı içerden kilitlememi öneren de oydu. Bana otelin asans lerini zemine indirip kapatmamı da o söyledi ve dediğini yaptım.
Clay ve Tom aynı düşünceyle göz göze geldi: İyi fikir. Clay'ın z' de iki cam arasına sıkışıp kurtulmaya çalışarak öfkeyle vızıldayan sı
nn
görüntüsü belirdi. Üst kattan gelen darbe seslerinin bununla ı
56
Cep
v kandakinin veya yukarıdakilerin merdivenle keşfedin101" "tİ sereceğini merak etti.
a o da yüzüme kapattı. Ondan sonra MUton'dJd Icannara-
'«Ona ulaşabildiniz yani," dedi Clay emin olmak ister fL
«Çok korkmuştu. Eve gelmeni istedi. Ona kapıları kdlityip otel lal-n tavsiye edildiğini söyledim. Polisin önerisi olduğu /u ca ekledJim. Ona da aynı şeyi yapmasını önerdim. Kapılan kilitleyip dilpt çekmeceye çımasını yani. Eve gelmem içina/vardt. Caddeden silah sle gğpni, diğer caddede ise bir patlama olduğunu söyledi. Benzycklyin t>ahçesiıde çmlçıplak koşan bir adam görmüş. Benzyckler yan komşum,;."
"Evet," dedi Tom sakince. Hatta sakinleştirici bir tor» - Cay bir §eV demedi. Bay Ricardi'ye o kadar kızmış olmaktan utanıyortt yi, aJna adma Tom da kızmıştı.
"Çıplak adamın bir... bir bebeğin cesedini taşıyor olaty» jec&ği™ söyle-di. Olabilir, dedi. Muhtemelen bir oyuncak bebekti. Otel pn &W\ eve dönmem için tekrar yalvardı."
Clay, ona gereken kısmını duymuştu. Sabit hatlar güvenliye1- % Ricardi şoktaydı ama delirmemişti. Elini ahizenin üzerine kov ,du. Aa Kaldıramadan Bay Ricardi elini onunkinin üstüne koydu. Bx N FE-icaudi'nin Parmaklan uzun, solgun ve çok soğuktu. Bay Ricardi'nin -öyleyeCefcleri daha bitmemişti. Bay Ricardi bir açılmış pir açılmıştı.
"Orospu çocuğu deyip telefonu yüzüme kapadı. Bana ,flee?li doğunu bıhyor ve sebebini de anlıyordum elbette. Ama polis, bava İcapUari ki-11 eyip olduğum yerde kalmamı söylemişti. Polis dışarı çıkm Jmî3m söyle-¦Yem makam."
?2 ba§lnı salladl- "Tabi, yetkili makam." kullanmetr0yla m geldiniz?" diye sordu Bay Ricardi. "Ben Mp ımyu m"Sadece ik> sokak ötede. Çok kullanışlı."
57
Slephen King
men yan tarafta Metropolitan Cafe olduğu söylenmişti. Toplantı salonları, diye düşündü. Kızılderili isimleri olan toplantı salonlarıdır, eminim.
"Ne?" diye sordu Bay Ricardi tekrar. Sabrı iyice tükenmiş gibiydi.
"Tüm bunlar başladığında kimseyi aramaya çalıştınız mı?"
"Eh, elbette?' dedi Bay Ricardi. İç ofisle resepsiyon masasının gerisindeki, bilgisayarların, güvenlik monitörlerinin ve kasaların bulunduğu alanın arasındaki kapıya geldi. Olduğu yerden Clay'e öfkeyle baktı. "Yangın alarmları çalmaya başladığında -onları durdurdum, Doris üçüncü katta bir çöp sepetinin tutuştuğunu söyledi- itfaiyeyi arayıp gelmelerine gerek olmadığını söyleyecektim ama hat meşguldü. Meşguldü! Düşünebiliyor musunuz?"
"Çok kızmış olmalısınız," dedi Tom.
Bay Ricardi ilk kez biraz yumuşamış göründü. "Dışarda... biliyorsunuz, ortalık karışınca polisi aradım."
"Evet," dedi Clay. Ortalık karışmıştı gerçekten. "Cevapladılar mı?"
"Adamın biri hattı meşgul etmememi söyleyerek yüzüme kapattı," dedi Bay Ricardi. Öfke tınısı sesine geri dönmüştü. "Tekrar aradığımda -deli adamın asansörden çıkıp Franklin'i öldürmesinden sonraydı- telefona bir kadın cevap verdi. Dedi ki..." Sesi titredi ve Clay, adamın gözyaşlarının burnunun iki yanındaki çizgilerden aşağı süzüldüğünü gördü, "...dedi ki..."
"Ne dedi?" diye sordu Tom aynı yumuşak ses tonuyla. "Ne dedi, Bay Ricardi?"
"Franklin öldüyse ve onu öldüren de kaçtıysa bir sorun kalmadığını söyledi. Kapıyı içerden kilitlememi öneren de oydu. Bana otelin asansörlerini zemine indirip kapatmamı da o söyledi ve dediğini yaptım."
Clay ve Tom aynı düşünceyle göz göze geldi: İyi fikir. Clay'in zihninde iki cam arasına sıkışıp kurtulmaya çalışarak öfkeyle vızıldayan sineklerin görüntüsü belirdi. Üst kattan gelen darbe seslerinin bununla ilgisi ol-
56
Cep
alıydı- Yukarıdakinin veya yukarıdakilerin merdivenleri keşfetmesinin ne kadar süreceğini merak etti.
"Sonra o da yüzüme kapattı. Ondan sonra Milton'daki karımı aradım."
"Ona ulaşabildiniz yani," dedi Clay emin olmak ister gibi.
"Çok korkmuştu. Eve gelmeni istedi. Ona kapıları kilitleyip otelde kalmamın tavsiye edildiğini söyledim. Polisin önerisi olduğunu da ekledim. Ona da aynı şeyi yapmasını önerdim. Kapıları kilitleyip dikkat çekmemeye çalışmasını yani. Eve gelmem için yalvardı. Caddeden silah sesleri geldiğini, diğer caddede ise bir patlama olduğunu söyledi. Benzycklerin bahçesinde çırılçıplak koşan bir adam görmüş. Benzyckler yan komşumuz."
"Evet," dedi Tom sakince. Hatta sakinleştirici bir tonla. Clay bir şey demedi. Bay Ricardi'ye o kadar kızmış olmaktan utamyordu, ama adama Tom da kızmıştı.
"Çıplak adamın bir... bir bebeğin cesedini taşıyor olabileceğini söyledi. Olabilir, dedi. Muhtemelen bir oyuncak bebekti. Otelden ayrılıp eve dönmem için tekrar yalvardı."
Clay, ona gereken kısmını duymuştu. Sabit hatlar güvenliydi. Bay Ricardi şoktaydı ama delirmemişti. Elini ahizenin üzerine koydu. Ama kaldıramadan Bay Ricardi elini onunkinin üstüne koydu. Bay Ricardi'nin parmaklan uzun, solgun ve çok soğuktu. Bay Ricardi'nin söyleyecekleri daha bitmemişti. Bay Ricardi bir açılmış pir açılmıştı.
"Orospu çocuğu deyip telefonu yüzüme kapadı. Bana öfkeli olduğunu biliyor ve sebebini de anlıyordum elbette. Ama polis, bana kapılan ki-ftleyip olduğum yerde kalmamı söylemişti. Polis dışarı çıkmamamı söyle-P- Polis. Yetkili makam." 1 Clay başını salladı. "Tabi, yetkili makam."
% "Metroyla mı geldiniz?" diye sordu Bay Ricardi. "Ben hep metroyu Hanınm. Sadece iki sokak ötede. Çok kullanışlı."
57
Stephen King
"Bugün öyle olduğu söylenemez," dedi Tom. "Bugün gördüklerimden sonra beni oraya indirebilmeniz mümkün değil."
Bay Ricardi, Clay'e hüzünle karışık hevesle baktı. "Görüyor musunuz?"
Clay başını tekrar salladı. "Burda güvendesiniz," dedi. Evine gitmeyi ve oğlunu görmeyi istediğini biliyordu. Ve Sharon'ı elbette, ama daha çok oğlunu. Onu gerçekten durduran bir şey olmadıkça eve gideceğini biliyordu. Zihninde, görüşünü gölgeleyen bir ağırlık var gibiydi. "Çok daha güvenli." Sonra ahizeyi kaldırdı ve hat almak için 9'a bastı. Alabileceğinden emin değildi, ama aldı. Sonra l'i, ardından Maine'in kodu olan 207'yi ve Kent Pond ve civarındaki numaraların ilk üç rakamı olan 692'yi tuşladı. Hâlâ evi olarak düşündüğü yerin numarasının son dört rakamının üçüne basmıştı ki araya bant kaydı girdi ve bir kadın sesi duyuldu. "Üzgünüz. Tüm hatlar meşgul. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz."
Santral hattı Maine'den koparırken -bant kaydının geldiği yer ora-sıysa- ahizeden bir tıkırtı duyuldu. Clay birdenbire çok ağırlaşmış gibi ahizeyi omuz hizasına indirdi. Sonra yerine yerleştirdi.
13
Tom, ona otelden ayrılmanın delilik olduğunu söyledi.
Dediğine göre öncelikle, Atlantic Avenue Inn'de nispeten emniyetteydiler. Özellikle de asansörlerin kilitli, merdivenlerden lobiye geçişin de kapalı olduğu düşünülürse. Asansörlerin ötesindeki kısa koridorun sonundaki kapının önündeki bagaj odasından aldıkları bavullar ve kutularla geçişi kapatmışlardı. Çok kuvvetli biri kapıyı itse bile barikat karşı duvara dayanacağı için ancak on beş santimlik bir aralık oluşabilir, bu da bir in sanın geçmesine yetmezdi.
58
Cep
Ayrıca küçük sığınaklarının ötesindeki şehirde kargaşa giderek artıyor gibiydi. Alarmlar, sirenler, çığlıklar, motor sesleri duyuluyor, esinti i çoğunu uzaklara taşıyor olsa da duman bulutları mavi gökyüzünü lekeliyordu. Şimdiye kadar, diye düşündü Clay, ama yüksek sesle söylemedi, en azından o an... kızı daha fazla korkutmak istemiyordu. Seri halinde patlamalar oluyordu. Bir tanesi o kadar yakındı ki lobideki camın parçalanacağım sanarak hepsi birden kendini yere atmıştı. Parçalanmamıştı, ama o I patlamadan sonra hepsi Bay Ricardi'nin içerideki ofisine geçti.
Tom'un otelin göreceli güvenliğini terk etmemesi, hatta düşünme-\mesi için öne sürdüğü üçüncü sebep saatin beşi çeyrek geçiyor olmasıydı. JYakmda hava kararacaktı. Boston'dan gece karanlığında ayrılmaya kalkmak akıl kârı değildi.
"Dışarı bir bak," dedi Bay Ricardi'nin ofisinin Essex Caddesi'ne bakan küçük penceresini göstererek. Essex terk edilmiş araçlarla doluydu. Ayrıca en azından bir ceset vardı; üzerinde kot pantolon ve kırmızı bir Red Sox kazağı olan bir kadın. Yüzmeye çalışırken ölmüş gibi kolları açık halde kaldırımda yüzükoyun yatıyordu. "Arabanı kullanabileceğini mi sanıyorsun? Bence bir daha düşünsen iyi olur."
"Doğru söylüyor," dedi Bay Ricardi. Kollarını yine dar göğsünde kavuşturmuş, masasının gerisinde oturuyordu. "Arabanız Tamvvorth Caddesi Otoparkı'nda. Oraya kadar bile gideceğinizden şüpheliyim."
Arabasını zaten gözden çıkarmış olan Clay onlara arabayla gitmeyi planlamadığını söylemek üzere ağzını açmıştı ki (en azından başlarda) yukarıdan tavanı sarsacak kadar şiddetli bir gürültü geldi. Hemen akabinde kınlan camların şangırtısı duyuldu. Bay Ricardi'nin masasının kargındaki sandalyede oturan Alice Maxwell ürkerek yukarı baktı ve olduğu yerde büzüldü.
"Yukarda ne var?" diye sordu Tom.
1
Stephen King ,
"Tam üstümüzde Iroquois Salonu var," dedi Bay Ricardi. "Üç top. lantı salonumuzun en büyüğü. Tüm malzemeleri orda saklarız... sandal-yeler, masalar, ses ve görüntü ekipmanı." Duraksadı. "Ve restoranımız olmamasına rağmen müşterilerden talep gelirse açık büfeler veya kokteyl partiler düzenleriz. Bu son gürültü..."
Lafını bitirmedi. Clay'e göre bitirmesine gerek de yoktu. Son gürül-tünün kaynağı çok büyük bir ihtimalle üzerinde bardakların bulunduğu, yere devrilen bir servis arabasıydı. Toplantı salonunda her şeyi devirip dağıtarak dolaşan delinin bir başka marifetiydi. İki cam arasında sıkışıp kalmış bir sinek, çıkış yolu bulabilecek zekâdan yoksun, sadece koşup kırıp döken bir yaratıktı yukarıdaki.
Alice yaklaşık yarım saat süren sessizliğini bozdu ve karşılaşmalarından beri ilk kez kendiliğinden konuştu. "Doris adında birinden bahsetmiştiniz."
"Doris Gutierrez." Bay Ricardi başım sallıyordu. "Kat görevlilerinin şefi. Mükemmel bir çalışanımızdır. Belki de en iyisi. Ondan son haber aldığımda üçüncü kattaydı."
"Acaba onda da..." Alice soruyu tamamlamadı. Onun yerine Clay'e neredeyse sus anlamında dudaklara bastırılan işaret parmağı kadar tanıdık gelen bir hareket yaptı. Başparmağını kulağına, aynı elinin serçe parmağım da ağzına doğru götürdü.
"Hayır," dedi Bay Ricardi müsamahasız bir tonla. "Personelin mesai saatleri içinde cep telefonlarını dolaplarında bırakmaları gerekir. Bir ihlal uyarı sebebidir. İkinci seferde işten atılabilirler. Bunu işe alınırlarken tüm çalışanlara söylerim." Tek omzunu silker gibi yaptı. "İdarenin polif' kası, benim değil."
"Gürültünün kaynağını merak edip ikinci kata inmiş olabilir mi?" ' ye sordu Alice.
60
Cep
"Bu mümkün," dedi Bay Ricardi. "Ama emin olmak imkânsız. Tek bildiği111 Çöp sepeti yangınının söndürülmesinden beri ondan haber alamadığım- Çağrılarıma da yanıt vermiyor. Çağrı cihazına iki defa not bıraktım-"
Clay yüksek sesle gördünüz mü, burası da güvenli değil demek istemediği için Alice'in arkasındaki Tom'a bakarak mesajı gözleriyle vermeye
çalışa
"Sizce yukarda daha kaç kişi vardır?" diye sordu Tom.
I "Bunu bilmeme imkân yok." "Tahmin etmeniz gerekirse?" "Fazla değildir. Kat görevlilerinden sadece Doris vardı. Gündüz vardiyası üçte bitiyor, gece vardiyasıysa altıda başlıyor." Bay Ricardi dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı. "Tasarruf için bir uygulama ama işe yaradığı söylenemez. Konuklara gelince..."
Bir süre düşündü.
"Öğle sonraları konukların otelde en az bulundukları saatler. Dün geceki konukların hepsi çıkışını yaptı elbette -Atlantic Avenue Inn'de çıkış saati on ikidir- ve bu gecenin konukları giriş yapmaya saat dört civa-nnda başlar. Sıradan bir günde böyle olurdu yani. Birkaç gün kalanlar genelde iş için buradadır. Anladığım kadarıyla sizin gibi, Bay Riddle."
Clay ismini yine yanlış söyleyen Bay Ricardi'nin hatasını düzeltmeye gerek görmeyerek başını salladı.
"Öğle sonraları, işadamları Boston'a hangi iş için gelmişlerse genellikle onunla meşgul olurlar. Yani gördüğünüz gibi, otel tamamen bize ait."
Bunu çürütmek istercesine yukarıdan bir başka darbe ve şangırtı du-
yu'du. Hepsi birden başım kaldırıp baktı.
Dinle, Clay," dedi Tom. "Yukardaki adam merdivenleri bulabilirce K ' •¦ °u insanların düşünme kabiliyeti var mı bilmiyorum ama..."
61
Stephen King
"Caddede gördüklerimize bakılırsa," dedi Clay. "Onlara insan demek bile yanlış olur. Bana yukardaki adam iki cam arasına sıkışmış bir böcek-miş gibi geliyor. O şekilde kapana kısılmış bir böcek dışarı çıkabilir -bir delik bulduğu takdirde- ve yukarıdaki adam da aynı şekilde merdivenleri bulabilir, ama eğer bulursa bu şans eseri olur."
Dostları ilə paylaş: |