İlim ve İdrak
Bilmek (ilim), bir şeyi bulunduğu hal üzere kesin bir şekilde idrâk etmek demektir. İdrâkin altı mertebesi vardır:
1- İlim -tarifi az önce geçti-
2- Basit cahillik: Bütünüyle idrak edememek demektir.
3- Mürekkeb cehalet: Bu da bir şeyi üzerinde bulunduğu halin dışında, ondan farklı bir şekilde idrâk etmektir. Bunun “mürekkeb” diye nitelendirilmesi iki türlü cehâlet oluşundan dolayıdır: İnsanın gerçeği bilememesi ve gerçekte bilmediği halde bildiğini zannedecek şekilde kendi durumunu bilememesi.
4- Vehim: Böyle olmadığını tercih etmeye sebep teşkil edecek şekilde bir ihtimal bulunmakla birlikte, bir şeyi (belirli bir şekilde) idrâk etmektir.
5- Şek (şüphe): Eşit derecede zıt bir ihtimalin varlığı ile birlikte bir şeyin idrâk edilmesidir.
6- Zan: Daha az tercih edilecek bir ihtimalin varlığı ile bir şeyi idrak etmektir.
İlim zaruri (zorunlu, kesin) ve nazarî olmak üzere iki kısma ayrılır. Zaruri ilim bilinenin idrakinin herhangi bir düşünme ya da istidlâle gerek olmaksızın zorunlu bir şekilde idrâk edilmesidir. Ateşin sıcak olduğunun bilinmesi gibi.
Nazarî ilim ise abdeste niyetin vacib oluşunu bilmek halinde olduğu gibi, aklen düşünmeyi ve istidlâli gerektiren bilgidir.
Rahmet ve Mağfiret
“Allah’ın rahmeti üzerine olsun” ifadesi istediğini kendisi ile elde edebileceğin ve çekindiğinden de sakınabileceğin Allah rahmetini senin üzerine bol bol indirsin demektir. Bu da yüce Allah geçmiş günahlarını sana bağışlasın ve gelecekte de bunlardan seni koruyup, sana başarı ihsan etsin anlamına gelir.
Bu anlamı “rahmet”i tek başına zikretmek halindedir. Eğer bununla birlikte “mağfiret” de söz konusu edilecek olursa, o vakit mağfiret geçmiş günahlar hakkında, rahmet de gelecekte hayır işleme ve günahlardan kurtulabilme başarısı için bir dua olur.
Müellifin -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- kullandığı bu ifadeler muhatabına ne kadar şefkatli olduğunu, ona ne kadar ihtimam gösterdiğini ortaya koymaktadır.
Tevhid’in Çeşitleri
Tevhid: Sözlük anlamı itibariyle bir şeyi bir kılmak, bir bilmek demektir. Bu ise ancak nefy ve isbat (olumsuz ve olumlu ifade) ile gerçekleşir. Yani tevhid olunanın dışında kalanlar hakkında hükmün sözkonusu olmadığını belirtmek ile aynı hükmü tevhid olunan hakkında sabit kabul etmekten ibarettir. Çünkü tek başına nefy ta’tildir, tek başına isbat ise bu hususta başkasının ortak olamayacağı anlamını ifade etmez. Mesela insan “Allah’tan başka ilah olmadığına” şahidlik ederek yüce Allah’ın dışındaki bütün varlıklardan uluhiyeti nefyedip, yalnızca yüce Allah hakkında sabit kabul etmedikçe tevhidi tamam olamaz.
Terim olarak da -müellif- tevhidi “tevhid yalnızca yüce Allah’a ibadet etmektir” diye tanımlamış bulunmaktadır. Yani O’na hiçbir şeyi ortak koşmaksızın Allah’a bir ve tek olarak ibadet etmektir. Severek, tazim ederek, mükâfatını umarak, cezasından korkarak yalnızca O’na ibadet etmek demektir.
Müellifin -Allah ona rahmet etsin- kastettiği tevhid, gerçekleştirmek için peygamberlerin gönderildiği tevhiddir. Çünkü peygamberlerle ümmetleri arasında görüş ayrılığının çıktığı ve anlamı farklı yerlere çekilen tevhid odur.
Diğer taraftan tevhidin daha genel bir tanımı da vardır. O da şudur: “Yüce Allah’ı O’na has olan özelliklerde bir ve tek olarak bilmek ve tanımaktır.” Bunun da üç türü vardır:
1- Rubûbiyetin tevhidi: Yaratmak, malik olmak ve tedbir ve idare bakımlarından yüce Allah’ı bir ve tek kabul etmektir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
”Allah herşeyin yaratıcısıdır.” (ez-Zümer, 39/62)
“Gökten ve yerden size Allah’tan başka rızık veren herhangi bir yaratıcı var mıdır? O’ndan başka hiçbir ilah yoktur.” (Fatır, 35/3)
Yine yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
”Bütün mülk elinde bulunanın şanı ne yücedir! O, herşeye kadirdir.” (Mülk, 67/1)
”İyi bilin ki yaratmak da, emretmek de yalnız O’nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın şanı ne yücedir!” (el-Araf, 7/54)
2- Ulûhiyetin tevhidi: Bu da yalnızca yüce Allah’a ibadet etmesi demektir. Kişinin Allah ile birlikte kendisine ibadet edeceği yahut Allah’a yakınlaştığı gibi kendisine yakınlaşmak arzu edeceği herhangi bir varlık edinmemesi demektir.
3- İsim ve sıfatların tevhidi: Allah’ın kitabı ve Rasûlünün sünnetinde vârid olmuş isim ve sıfatları ile Allah’ı birlemek demektir. Bu da hakkında sabit görülen isim ve sıfatları kabul etmek, nefyedilenleri de nefyetmekle olur. Herhangi bir şekilde tahrife, ta’tile gitmeksizin, keyfiyetlendirmeye ya da temsile kalkışmaksızın bunların yapılması gerekir.
Dinin Maksadı
O, Allah’ın rasûllerini kullarına kendisi ile gönderdiği dinidir.
Müellifin maksadı burada ulûhiyetin tevhididir. Ulûhiyetin tevhidi rasûllerin dinidir. Hepsi yüce Allah’ın şu buyruğunda belirttiği gibi tevhidin kendisi olan bu esas ile gönderilmişlerdir:
“Andolsun ki biz her ümmet arasında: Allah’a ibadet edin ve tağuttan uzak durun diye bir peygamber göndermişizdir.” (en-Nahl, 16/36)
“Senden önce gönderdiğimiz her bir peygambere mutlaka şunu vahyederdik: Benden başka ilâh yoktur. O halde yalnız bana ibadet edin.” (el-Enbiyâ, 21/25)
İşte Peygamber sallallahü aleyhi vesellem’in kendileriyle savaştığı, kanlarını, mallarını, topraklarını, yurtlarını, kadın ve çocuklarının esir alınmasını mübah kıldığı müşriklerin sapıklığa düştüğü tevhid çeşidi budur.
Bu tevhidi ihlâl eden bir kimse müşrik bir kâfirdir. İsterse rubûbiyetin, isim ve sıfatların tevhidini kabul etsin.
O halde yüce Allah’ın ibadette tevhidi, kullarına -müellifin de belirttiği gibi- rasûllerini kendisi ile göndermiş olduğu rasûllerin dinidir. İşte rasûllerin ilki Nuh aleyhisselam’ın yüce Allah’ın bize naklettiği üzere söyledikleri:
”Andolsun biz Nuh’u kavmine göndermiştik: Şüphesiz ki ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah’tan başkasına ibadet etmeyin.” (Hud, 11/25-26)
Yine yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Âd kavmine kardeşleri Hûd’u (gönderdik). O: Ey kavmim! Allah’a ibadet ediniz. O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur dedi.” (el-A’raf, 7/65)
”Semûd kavmine de kardeşleri Salih’i gönderdik. Onlara: Ey kavmim! Allah’a ibadet edin, sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur dedi.” (el-A’raf, 7/73)
“Medyene de kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a ibadet edin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur.” (el-A’raf, 7/85)
Dostları ilə paylaş: |