166–Müşteki Gülan İntisar KARAGÜLLE SAATÇİOĞLU 08/10/2012 tarihli şikâyetinde özetle;
1999 yılında İnönü Üniversitesinde başörtüsü takan öğrencilere yönelik saygısızca davranıldığını, bunun da halk nezdinde sıkıntı oluşturduğunu, o tarihte Malatya'da halkın katıldığı bir protesto eylemine iştirak ettiğini, kendisinden istenilmesi üzerine halkın sakinleşmesi için bir şiir okuduğunu, İmam Hatip Lisesinde derste bulurken sivil kıyafetli polislerin gelerek kendisini götürdüklerini, müdüre, velim olmadan bunlara beni verme demesine rağmen polis olduklarını belirterek götürülmesine engel olmadığını, Malatya Emniyet Müdürlüğünün Terörle Mücadele Şubesinde henüz 17 yaşındayken hücreye konulduğunu, bulunduğu sürece gözlerinin kapalı tutulduğunu, su dahi verilmediğini, velisiyle ve avukatıyla görüşmesine izin verilmediğini, başını açmasını istediklerini, buna karşı çıktığını, buradaki insanların müdürüm diye hitap ettiği, teşhis edebileceği bir kişinin kendisini ciddi şekilde dövdüğünü, boğazına sarıldığını, duvardan duvara çarptığını, karnına tekme ile vurduğunu, halen çocuk sahibi olmak için tedavi olduğunu, nezarethaneden çıkartılırken doktordan rapor alındığını, doktora yalnız başına götürülmediğini, doktorun dövüldüğünü görmesine rağmen raporu düzgün yazmadığını, bu kişinin gerek nezarethanede gerekse dışarıda bulunduğu yerlerde gördüğünde “Seni öldürürüm” diye tehdit ettiğini, şiir okuduğu için 7 ay cezaevinde kaldığını,
Baskıdan dolayı üniversite imtihanına dahi giremediğini, fotoğrafları başörtülü olduğu için kabul edilmediğini, çok sevdiği halde tekvando milli takımına bile bu yüzden katılamadığını, o dönemin Cumhuriyet Başsavcısının çok sayıda soruşturma başlattığını, onun talimatıyla evinin devamlı arandığını, devamlı geldikleri için evdeki eşyaları toplamadıklarını, iddianamede bile Hüda KAYA'nın kızı olduğu için yargılandığının yazdığını, bunun ne kadar taraflı ve baskıcı tavır olduğunu gösterdiğini, yaşanan süreçten dolayı mağdur olduğunu, eğitim hayatını devam ettiremediğini, hala sağlık sorunları yaşadığını, işe giremediğini, dilekçesinde belirttiği Çevik BİR, Erol ÖZKASNAK, Fevzi TÜRKERİ ve diğer görevliler ile Malatya Emniyet Müdürlüğü görevlileri, özellikle kendisini döven görevli hakkında şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (190. klasör, sayfa 67-68)
167–Müşteki Nurcihan RENÇBER SAATÇİOĞLU 08/10/2012 tarihli şikâyetinde özetle;
1999 yılında 16 yaşındayken cezaevi ile tanıştığını, o tarihte Malatya İnönü Üniversitesinde başörtüsüne yönelik bir baskı bulunduğunu, başörtüsü takan kız öğrencilerin üniversiteye alınmadığını, bu öğrencilerin ayrıca tartaklandığı da söylenince halk nezdinde protestolar başlandığını, bu protesto eylemlerinden bir tanesine katıldığını, halkın sakin olması için bir dua okuduğunu, bu yüzden hakkında soruşturma açılarak gözaltına alındığını, gözaltında ayrıca annesi Hüda KAYA ve ablaları İntisar ve Nurulhak'kın da bulunduğunu, Terörle Mücadeledeki görevlilerin psikolojik baskı yaptığını, gözleri bağlı olarak bulundurulduklarını, gidip gelirken ayaklarıyla vurduklarını, tehdit ettiklerini, emniyette ifade sırasında başlarını açmaları gerektiğinin söylendiğini, buna karşı çıktığını, yaklaşık 7 ay tutuklu kaldığını, mezuniyet törenine gidemediğini, yaşı küçük olduğu halde büyük kadınlarla aynı koğuşta barındırıldığını, kendisine ve ailesine yönelik baskılar nedeniyle düğününü 4 yıl sonra yapabildiğini, ailesinin dağıldığını, bu sürecin Batı Çalışma Grubu ismi ile yapılanan bir örgütlenmenin eylemleri olduğunu, mağdur olduğunu, Çevik BİR, Erol ÖZKASNAK, Fevzi TÜRKERİ ve diğer görevliler ile Emniyet Müdürlüğü görevlilerinden şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (190. klasör, sayfa 122)
168–Müşteki Hüda KAYA 08/10/2012 tarihli şikâyetinde özetle;
1998 yılında ve öncesinde Selam isimli gazetede yazı yazdığını, 1998 yılında başörtüsünü savunan bir yazısından dolayı Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma açıldığını, tutuklandığını, yazısının tamamen düşünce ve ifade özgürlüğü ve o dönemde haksız yere mağdur olan insanları destekleyen bir yazı olduğunu, 22 ay cezaevinde tutuklu kaldığını, Malatya Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde gözaltında psikolojik baskılara maruz kaldığını, tehdit edildiğini, kendisine 2 çocuğun var herhangi bir trafik kazasına kurban gidebilir şeklinde söylemlerde bulunulduğunu, süreç içerisinde 3 kızının gözaltına alındığını, ticaretlerinin battığını, İnönü Üniversitesi Rektörü ve Malatya Cumhuriyet Başsavcısının baskıcı bir tavır gösterdiğini, hakkında TCK 146. maddeden soruşturma açıldığını, 3 kızı ile birlikte yargılandıklarını, başörtüsüne yönelik olarak yapılan bir toplantının büyütüldüğünü, kızlarından bir tanesinin özgürlük şiiri, bir tanesinin ise özgürlük duası okuduğunu, ancak mahkemenin 2911 sayılı yasaya aykırılıktan işlem yaptığını, kızı Nurulhak'kın yapılan toplantıyı basın mensubu olarak dışarıdan takip ettiğini, yaşının 18 olduğunu, kızı İntisar'ın 17, Nurcihan'ın ise 16 yaşında olduğunu, yaşlarının küçük olmasına rağmen tutuklandıklarını, kadınlar koğuşuna konulduklarını, kızlarının mahkemeyle uğraşmaktan okuyamadıklarını, kızı Nurulhak'kın 2003 yılında tekrar cezaevine alınıp 2005 yılında tahliye olduğu sırada trafik kazası geçirerek vefat ettiğini, o dönemin yaptığı zulüm yüzünden çocuklarının ve kendisinin perişan olduğunu, süreci yöneten Çevik BİR, Erol ÖZKASNAK, Fevzi TÜRKERİ, Malatya Üniversitesi Rektörü ve Malatya Cumhuriyet Başsavcısı ile dönemin Malatya Emniyet Müdürü ve diğer görevlileri hakkında şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (190. klasör, sayfa 175-176)
169–Müşteki Züheyla ZEYBEL 08/10/2012 tarihli şikâyetinde özetle;
1995-1998 tarihleri arasında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde santral memuru olarak görev yaptığını, 1992 yılında eşini kaybettiğini, bakmakla yükümlü olduğu 2 kız çocuğu ve şeker hastası annesinin bulunduğunu, bu şartlar altında görevinden yasa dışı yollarla uzaklaştırıldığını, herhangi bir disiplin soruşturması yapılmadan görevine son verildiğini, sadece sözlü olarak başını açıp açmayacağının sorulduğunu, kendisinin de açmayacağını söylemesi üzerine görevine son verildiğini, çok mağdur olduğunu, maddi ve manevi sıkıntılar yaşadığını, mağduriyetine yol açan dönemin komutanları Çevik BİR, Erol ÖZKASNAK, Fevzi TÜRKERİ, YÖK Başkanı Kemal GÜRÜZ ve İstanbul Üniversitesi Rektöründen davacı ve şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (190. klasör, sayfa 186)
170–Müşteki Fatma TÜRKKOL bila tarihli şikâyet dilekçesinde özetle;
2003 yılında yapılan ÖSS'ye girdiğini, sınav bitene kadar salonda bulunduğunu, ancak sınav sonuç belgesinin gelmediğini, araştırdığında kendisine gelen cevabi yazıda, sınav kurallarına uymadığı için sınavının iptal edildiğini belirtildiğini, sınava başörtülü olarak girdiği için sınavının iptal edildiğini, bu haksız uygulamaları kararlaştıran ve uygulayanlardan, eğitim ve öğretim hakkını engelleyenlerden şikâyetçi olduğunu, ÖSYM ve YÖK gibi kurumlarda gerçekleştirilen benzer eylemlerin de soruşturma dosyasına dahil edilmesini istemiştir. (190. klasör, sayfa 353-354)
171–Müşteki Mehmet Ali IŞIK bila tarihli şikâyet dilekçesinde özetle;
28 Şubat 1997 tarihinden itibaren oluşan zihniyet ve yapılanma içerisinde yer alan Bartın ili Ulus ilçesi Ulusa Hizmet Vakfı ve Bartın/Ulus Aşağı Çerçi Köyü Güzelleştirme Derneği bünyesinde oluşan ve etraflarında odaklaşın kişilerin ve sivil toplum kuruluşlarının 2002 yılından itibaren oğlu Niyazi Cumhur IŞIK'ın Ak Parti İlçe Başkanı olması sebebiyle söz konusu grup ve kişilerin daha belirgin biçimde kendisinin tüm varlığını yok ederek akıl sağlığının yerinde olmadığı yönünde rapor ve karar aldırma organize ve gayreti içinde olduklarını, mağdur olduğunu, konu ile ilgili şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (133. klasör, sayfa 18)
172–Müşteki Mustafa KARTAL 18/09/2012 tarihli şikâyetinde özetle;
28 Şubat sürecinde Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü bünyesinde Bilgi İşlem Daire Başkanı olarak görev yaptığını, 1 gün kendisi gibi üst düzey yöneticileri ile birlikte Başbakanlık Merkez binaya çağrıldıklarını, 40-50 kişinin olduğunu, Başbakanlık Müsteşarının tek tek hangi okul mezunu olduklarını, nerede çalıştıklarını, Başbakanlığa niye geldiklerine ilişkin sorular sorduğunu, Müsteşar Yardımcısının da not aldığını, bunlara cevap verdiklerini, aradan 1 ay kadar süre geçtikten sonra 2 grup olarak çağrılan arkadaşlarının hepsinin görevden alınarak başka görevlere atandığını, Danıştay'a dava açtığını, yürütmeyi durdurma talebini kabul etmediğini, avukatının 5. Daire Başkanı ile oturup konuştuğunu, Daire Başkanının avukatına çok iyi savunma hazırladığını, kendisi ile ilgili menfi bir şey bulamadıklarını, ancak 1 sarı zarf bulunduğunu, bu nedenle aleyhine karar vermek zorunda olduklarını söylediğini, daha sonra görev iade talebinin reddedildiğini, Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliğine atandığını, yeni atandığı yerde masa, sandalye bulunmadığını, yapılacak herhangi bir iş de vermediklerini, daha sonra Demetevlerde Cumhuriyet Arşivinde görevlendirildiğini, orada da herhangi bir iş verilmediğini, adeta tecrit ederek emekliliğe zorladıklarını, 2000 yılında Ecevit hükümeti döneminde tekrar Başbakanlık Merkez Binaya atandığını, en azından orada bir masa verdiklerini, arkadaş grubuyla beraber çalıştığını, 28 Şubat döneminde mağdur olduğunu, 28 Şubat sürecini gerçekleştiren BÇG ve cunta yapılanmasından ve ayrıca Başbakanlık Takip Kurulunun aleyhindeki fişlemesinden şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (106. klasör, sayfa 261)
173–Müştekiler Abdurrahman ÇELİKER, Yusuf DURSUN, İsmail Erkin İLBAY 30/11/2012 tarihli şikâyet dilekçelerinde özetle;
8 Temmuz 1996 tarihinde kurulan 54. Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısı öncesinde uygulamaya konulan yasa dışı bir çok uygulama ve 28 Şubat 1997 tarihli toplantıda alınan kararlar neticesinde 18 Haziran 1997 tarihinde cebir ve baskı kullanılmasıyla istifa ettirilmeye zorlanmasıyla sonuçlandığını, bu post modern darbe sonucunda binlerce, özellikle başörtülü insanların eğitim hakkının engellendiğini, insanların kılık kıyafetleri, siyasal düşünceleri ve inançları nedeniyle kamu kuruluşlarından atılmalarına karar verildiğini, bu süreçte kopartılan irtica yaygarası ile yaklaşık 7400 masum insanın haksız olarak gözaltına alındığını,
Ordunun siyasete müdahalesinin başlı başına bir suç olduğunu, ordunun o dönemde sadece siyasete değil ekonomiden medyaya, eğitimden çalışma hayatına kadar adeta her alana müdahale ederek toplumu yeniden dizayn etme yoluna gittiğini, dönemin Cumhurbaşkanının da Başbakan Necmettin ERBAKAN'ın istifasından sonra hükümeti kurma görevini Tansu ÇİLLER'e vermeyerek ANAP Genel Başkanı Mesut YILMAZ'a verdiğini, darbe planının hazırlanması sürecindeki rolünün yadsınamayacak derecede olduğunu, hukuka aykırı bir şekilde kişisel verileri kayıt altına alan, eğitim hakkını engelleyen, haksız olarak yakalama ve tutuklamalara sebep olacak ortamı hazırlayan cebir ve tehdit kullanarak hükümetin görevlerini yapmasını engelleyen ve hükümeti ortadan kaldıran şüphelilerin cezalandırılmasını istemişlerdir. (249. klasör, sayfa 282-284)
174–Müşteki Mehmet Vehbi TEKİN 14/09/2012 tarihli şikâyetinde özetle;
1997 Şubat ayında Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğüne Daire Başkanı olarak atandığını, bu görevine devam ederken Mesut YILMAZ hükümetinin kurulmasından hemen sonra tenzili rütbeyle Adana İl Halk Kütüphanesine kütüphane memuru olarak sürgün şekilde atandığını, normalde atandığı bu görevi o tarihten 12 yıl önceki statüde yaptığını, bu atamanın 28 Şubat sürecinde rol alan Batı Çalışma Grubunun etkisiyle gerçekleştiğini düşündüğünü, mağdur olduğunu, dilekçesi ekinde sunmuş olduğu 16/07/1999 tarihli Kültür Bakanlığı P.H Faaliyetleri Birim Başkanlığı adına düzenlenen 2 sayfadan ibaret belgedeki P.H ibaresinin psikolojik harekât demek olduğunu, dolayısıyla BÇG'nin etkisiyle yasal olmayacak şekilde birim kurulduğunun anlaşıldığını, açıkladığı nedenlerle 28 Şubat sürecini gerçekleştiren darbe yapılanmasından şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (107. klasör, sayfa 174)
175–Müşteki Mükremin KILINÇ 18/09/2012 tarihli şikâyetinde özetle;
28 Şubat sürecinde Ankara Sincan ilçesi Belediye Başkan Yardımcısı olarak görev yaptığını, 31 Ocak 1997 tarihinde Sincan Belediyesinin Ramazan ayı etkinlikleri çerçevesinde Kudüs Gecesi adı altında bir program düzenlendiğini, programın amacının İsrail'in Filistin'de yaptığı işkence ve zulmü kamuoyunun gündemine sunmak olduğunu, programdan sonra 28 Şubat sürecinde hükümete karşı başlatılan baskı çerçevesinde soruşturma başlatıldığını, gözaltına alındığını, gözaltında iken bir askeri hakim olduğunu tahmin ettiği kişinin öfkeli bir şekilde elini sallayarak ifadesini almadan “Götürün bunları, tutukluyorum” dediğini, yargılandığı süreçte üyesi olmakla suçlandıkları Hamas, Hizbullah ve İslami Cihatla ilgili MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğünden bilgi istendiğini, söz konusu kurumların bunların Türkiye'de herhangi bir faaliyetinin olmadığını belirttiklerini, buna rağmen tutukluluklarının devam ettiğini, yargılama sonunda 3 yıl 9 ay tarafına ceza verildiğini, geçirdiği soruşturma nedeniyle yakınlarının da rahat bırakılmadığını, Elbistan'da öğretmenlik yapan ağabeyi Mehmet KILINÇ'ın 14 Ocak 2000 tarihinde gözaltına alındığını, yine kayınbiraderi olan Hayrullah ÜNAL'ın Kırşehir Çemaş döküm fabrikasında metalürji mühendisi olarak çalışırken izlendiğini, tehdit edildiğini, ziyaretine gelmesinin engellendiğini,
Yine lisede okuyan kız çocuğunun çeşitli kişiler tarafından silah gösterilmek suretiyle takip edilerek ruhsal tacize tabi tutulduğunu, kendisinin yargılandığı Hizbullah'ın Türkiye'de ortaya çıkan ve mezar evlerle gündeme gelen Hizbullah olmadığını, Lübnan'da, Filistin'de İsrail mezalimine karşı o ülkeler adına savaşan örgüt olduğunu, MİT ve Emniyete de bağlantılarının bu şekilde sorulduğunu, haklarında hiçbir delil olmadan mahkûm edildiklerini, AİHM'ye başvurduğunu, başvurusunun kabul edildiğini, Mahkeme kararının adil yargılama ilkesine aykırı olduğunun belirtildiğini, dilekçesinde belirttiği kişiler ile 28 Şubat sürecinde faaliyet gösteren cunta yapılanmasından ve Batı Çalışma Grubundan bu bağlamda İsmail Hakkı KARADAYI, Çevik BİR, Erol ÖZKASNAK, Erdal CEYLANOĞLU, İlhan KILIÇ, Teoman KOMAN, Ahmet ÇÖREKÇİ ve diğer kişilerden şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (107. klasör, sayfa 265-266)
176–Müşteki Yunus KILIÇ 12/09/2012 tarihli şikâyetinde özetle;
1996 yılında MEB Talim Terbiye Kurulu Başkanlığında Şube Müdürü iken TBMM'den bir milletvekiline danışman olarak görevlendirildiğini, geri dönüşünde kendisine bir memurun yapabileceği görev verildiğini, 2000 yılında Radikal Gazetesinde haber çıkması üzerine araştırma yapmak istediğini, kurumdan bilgi vermediklerini, haberi tekzip ettiğini, tekzip talebinin reddedildiğini, 2001 yılında yapılan duyuru üzerine Daire Başkanlığına atanmak üzere talepte bulunduğunu, bu talep üzerine Personel Genel Müdürünün eşinin nüfus cüzdanı fotokopisini istediğini, amacının eşinin başörtülü olup olmadığını tespit etmek olduğunu, 2007 yılında Din Öğretimi Genel Müdürlüğü Yardımcılığı kadrosuna atanmak üzere başvurduğunu, talebinin reddedildiğini, mahkemeye dava açtığını, davada Personel Genel Müdürü ve yardımcısının aleyhinde 2000 yılında düzenlenen ve hukuken geçerli olmayan, o zamanın TTK Başkanı O.Ö. tarafından düzenlenen üst yazısı, sayısı ve desimali bulunmayan yer değiştirme teklif formunu sunduğunu, yine 1982 yılında hakkında verilen uyarı cezasına ilişkin kararı mahkemeye tasdik ederek sunduklarını, sunulan yer değiştirme teklif formunun üzerinde konu, sayı gibi özellikler ve gizli olması ile ilgili husus belirtilmediğinden bunun sahte olduğunu ya da üzerindeki bilgilerin kapatılarak fotokopi çektirildiğini düşündüğünü, bununla ilgili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına dilekçeler verdiğini, ancak sonuç alamadığını, kendisinin talep edip de atanamadığı kadroya maaş kesim cezası alan kişinin görevlendirildiğini, 2006 yılındaki disiplin affından sonra da asaleten atandığını, 28 Şubat süreciyle ilgili Personel Genel Müdür Yardımcısı ve cunta yapılanmasından şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (107. klasör, sayfa 292-293)
177–Müşteki Ahmet Necip BOYNUEĞRİ 11/09/2012 tarihli şikâyetinde özetle;
Şikâyetinin Savunma Sanayiinde işe başlamış olduğu 1986 yılından bu yana ülkenin savunma alanındaki projelerinin engellenmesi, Savunma Sanayiinde geliştirilen projelerin dışarıya peşkeş çekilmesi, ülkenin Savunma Sanayisini geliştirmeyerek bu kadar süre içerisinde savunmasız bırakılması ve ülkenin dolayısıyla TSK'nın sürekli dışarıya bağımlı kılınması hususları olduğunu, bununla ilgili TSK'nın komuta kademesinde örgütlenmiş bir yapı olduğunu, 18/08/2008 tarihinde Ergenekon operasyonu kapsamında emekli Orgeneral Şener ERUYGUR'un tutuklanmasından sonra İstanbul CMK 250. Madde İle Yetkili Cumhuriyet Savcılarına şikâyet dilekçesi verdiğini, bu dilekçede olayları ayrıntılı olarak anlattığını, 28 Şubat sürecinde dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik BİR'in talimatıyla Savunma Sanayi Müsteşarlığındaki uzmanlık görevinden alınarak Temmuz 1997 tarihinde İstanbul Dairesi Başkanlığı İstanbul İnşaat Emlak Başkanlığına sivil memur olarak statüsünün çok altında ve düşük bir maaşla atandığını, o dönem kendisine yapılan haksızlıktan dolayı soruşturmaya dahil olmak istediğini, 28 Şubat süreci ile ilgili darbeci cunta görevlilerinden şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (107. klasör, sayfa 346)
178–Müşteki Mehmet Besim İSMAİLEFENDİOĞLU 11/09/2012 tarihli şikâyetinde özetle;
O dönemde Diyanet İşleri Başkanlığında müfettiş olarak çalıştığını, 28 Şubat soruşturmasında tutuklu olan emekli Albay Oğuz KALELİOĞLU'nun emekliliğinden sonra Türkiye Diyanet Vakfında görevlendirildiğini, maaşını Diyanet Vakfından almakla birlikte Başkan M.N.Y.'nin müşaviri olarak görevlendirildiğini, kendisine Başkanlık Merkezinde bir büro tahsis edildiğini, yanına da bir memur görevlendirildiğini, Oğuz KALELİOĞLU'nun koordinesinde oluşturulan birimin o dönemde Diyanet İşleri Başkanlığında müfettiş olarak çalışan İ. Y. ve A. V. Y. 'nin haksız olarak düzenlemiş olduğu raporlarla birçok kişinin soruşturma geçirdiğini, mağdur edildiğini, İdari Mali İşler Başkanlığında 200'den fazla personelin sicilinin bozulduğunu, Batı Çalışma Grubuna gelen isimsiz imzasız ihbar yazılarıyla personelin cemaatçi, tarikatçı, irticacı vb. ithamlarla suçlandığını, bu ihbar yazılarıyla birçok personelin soruşturma geçirerek görevden alındığını, yahut alt görevlere atandığını, o dönemde 1996 yılında sicil notu ortalaması 96 iken 2000 yılında sicil notunun 68'e düşürülerek orta verildiğini, her ikisinde de ikinci sicil amirinin Başkan M.N.Y. olduğunu, 1996 yılında sicil notu ortalaması olarak 96 vermişken 2000 yılında 65 vererek sicilini bozduğunu, bu sicil işlerinden de BÇG'nin Diyanet İşleri üzerinde ne kadar etkili olduğunun görüldüğünü, 28 Şubat darbesini gerçekleştiren Diyanet İşleri bünyesinde görevli BÇG adına hareket eden Oğuz KALELİOĞLU ve ona yardım edenler ile Başkan M. N. Y.'den şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (107. klasör, sayfa 367-368)
179–Müşteki Yusuf TANRIVERDİ 12/09/2012 tarihli şikâyetinde özetle;
Kendisinin mağdur edilen veya görevinden atılan kamu görevlileri ile ilgili sendikaları adına Genel Başkan sıfatıyla 28 Şubat sürecinde cuntacılara destek veren gazete yöneticileri ve sahipleri ile ilgili şikâyette bulunduğunu, dilekçesi ekinde yer alan 2 sayfadan ibaret Genelkurmay Harekât Başkanlığı Psikolojik Dairesi Faaliyetleri başlıklı belgede, basında yer alan bir kısım haberlerin Genelkurmay Psikolojik Dairesi tarafından yaptırıldığını, hangi haberlerle ilgili bu konuda basının yönlendirildiği hususlarını gösteren yasal olmayan faaliyetler ve yasal faaliyetler şeklinde kategorize edilen bilgilerin yer aldığı belgeyi, o dönem bir arkadaşının verdiğini, bu belgeden askerler tarafından basının nasıl yönlendirildiği, basın yöneticilerinin kendileriyle nasıl işbirliği yaptığı, maksatlı haberlerin ne şekilde basında askerlerin yönlendirilmesi ve doğrudan materyal sağlaması ile ilgili hususların açıkça yer aldığını,
Ayrıca sunmuş olduğu gazete haberlerinden de o dönemde basında yer alan bir kısım röportajların yine gazete çalışanları F. A. , F. Ç. , Z. M. , A. K. , U. D. ve E. Ö. gibi gazetecilerin kasıtlı olarak darbe zemini oluşturmak, kamuoyunun bunun için yönlendirilmesi amacıyla haberler yaptıklarını ortaya koyduğunu, 28 Şubat sürecinde bu süreci gerçekleştiren ve onlara destek veren basın mensupları ve yöneticilerinden, sahiplerinden şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (107. klasör, sayfa 405-406)
Müştekinin sunmuş olduğu ve ifadesinde belirttiği Genelkurmay Harekât Başkanlığı Psikolojik Harekât Dairesi Faaliyetleri başlıklı 2 sayfadan ibaret belgenin incelenmesinde özetle; Psikolojik Harekât Dairesinin önceki yıl en önemli faaliyetlerinin Genelkurmaya yakın görünen bazı Doğru Yol Partili Milletvekillerinin partilerinden istifa etmesinin sağlanması ve Refahyol Hükümetinin düşürülmesi olduğu, bu konuda milletvekillerine “Paşamızın selamı var, mümkünse istifanızı istiyorlar” demenin yeterli olduğu, A. G.’nin bunlardan birisi olup Genelkurmay ile ortak hareket ettiği, çeşitli konuları Çevik BİR’e sorduğu, Psikolojik Harekât Dairesinin de istenen hazırlığı yaptığı,
Söz konusu yılda yapılan Yasal Olmayan Faaliyetler başlıklı bölümde; Refah Partisi aleyhine bazı haberler hazırlanarak basına verilip yayınlanmasının sağlanması, o ana kadar Psikolojik Harekât Dairesinde hazırlanan 20’den fazla haberin gazetelerde yayınlandığı, ÇİLLER’in “Şerefsiz onbaşı” sözüne tepki olarak DYP Genel Merkezi önünde yapılan ve gaziler, emekli subaylar ve emekli astsubaylar derneği üyelerinin katıldığı gösterinin yine Psikolojik Harekât Dairesince hazırlandığı, Salih KAPUSUZ, Çetin ALTAN, Ahmet ALTAN, Rahmi KOÇ gibi ünlüler aleyhine çok sayıda mektup yazılarak kampanya başlatıldığı, Genelkurmaya yakın olarak görünen bazı gazetecilere “Şu konu, bu konu hakkında yazın” ricasında bulunulduğu, örneğin Refah Partisinin kapatılmasını destekler mahiyette Sabah Gazetesi yazarlarının bir kısmına yazı için ricada bulunulduğu, bunlara konu ile ilgili kullanabilecekleri psikolojik harekât temaları verildiği,
Bazı gizli bilgilerin (Libya’nın PKK’ya 10 Milyon dolar vermesi, 2 Alman PKK’lının yakalanması, PKK’nın Karadeniz’e açılımı) sadece Genelkurmay yanlısı gazetelere sızdırıldığı, F.Ç.’nin her hafta bir gün mutlaka Genelkurmaya uğradığı, kesinlikle Genelkurmayın sözünün dışına çıkmadığı, ayrıca Türkiye Gazetesinden S.Ö.’nün de Genelkurmaya yakın olarak bilindiği, Genelkurmayın son zamanlarda TSK aleyhinde irticai kesimden gelen yoğun eleştiri ve bazen de hakaretler nedeniyle son derece yıpranmış ve kızgın durumda olduğu, söylenene göre yakında kontrgerilla dedikleri hareketin psikolojik alanı “kontrhaber” üretilmeye başlanacağı, özellikle İslami kesimi birbirine düşürecek haber ve hareketlere ilk bahardan itibaren başlanabileceği, ancak Refah Partisinin kapatılmasının Genelkurmayda bir zafer havası yaratacak rahatlama sağlayabileceği, aksi halde ordunun sertleşeceğinin kesin göründüğü,
Çeşitli cemaat, tarikat ve Refah Partisi için raporlar hazırlandığı, bu konulardaki bilgilerin basına sızdırıldığı, geçen yıl Refah Partisi hakkında bir broşür hazırlanarak basına gönderildiği,
Bazı sivil devlet görevlilerinin yönlendirmesinin yapıldığı, örneğin geçen Haziran sonu Temmuz başında Diyanet İşleri Başkanı M. N. Y.’nin “Kur’an yeniden tercüme edilmelidir. Bize TV kanalı tahsis edilmelidir” yollu konuşmasının Psikolojik Harekât Dairesi tarafından hazırlandığı, M. N. Y.’nin sık denilecek oranda Genelkurmaya geldiği,
Önemli görülen konu ve kişiler için Kampanya Kontrol Formu denilen planın hazırlandığı, planların bir aydan altı aya kadar uzanabildiği, şu anda Refah Partisinin kapatılması için böyle bir planın uygulamada olduğu, planda basına verilecek haberler, kaç mektubun kimlere yazılacağı ve hangi köşe yazarlarına temalar verileceğinin ayrıntılı olarak yer aldığı, bütün gazetelerin ayrıntılı bir şekilde incelendiği, üzerlerinde gerekli çalışmaların yapıldığı, gerekirse tehdit, gerekirse takdir kampanyaları başlatıldığı hususlarına yer verildiği anlaşılmıştır. (107. klasör, sayfa 387-388)
Dostları ilə paylaş: |