3. İleri sürülen bâtını manaya muhalif şer'î veya aklî bir karinenin olmaması.
4. Bâtınî mananın tek mana olduğunun ileri sürülmemesi.
Ancak şu kadarını söyleyelim ki, her ne kadar işârî tefsirin makbul sayıîabilmesi için birtakım şartlar ileri sürülmüşse de, pratikte bunlara ne derece önem verildiği tartışma konusudur. Kanaatimize göre tasavvuf ehli bâtın manayı kendi tekelinde tuttuğu müddetçe bu şartların uygulamada tam olarak geçerli olacağını söylemek pek mümkün değildir. Ayrıca ileri sürülen şartlarda da mantıkî tutarsızlıklar vardır. Meselâ, ilk şartta bâtın mananın lafzın, zahiri anlamına ters düşmemesi gereği üzerinde durulmuştur. Burada insanın aklına şöyle bir soru gelebilir. Eğer verilen bâtınî mana lafzın zahirine ters düşmeyecekse, o mananın zahiri mana sayılmasına ne gibi bir engel vardır? Ayrıca ortaya konan bâtmî mananın doğru olduğunu gösteren bir delilin bulunmasını şart koşmak da anlamsız görünmektedir. Çünkü bâtın olduğu iddia edilen bir mana, eğer başka bir âyetin zahirî manası ise, o takdirde onun bâtmî mana olarak zikredilmesine gerek yok demektir. Bize göre işâri tefsir yapmak için pratikte uygulanabilirliği olmayan yahut uygulanıp uygulanmadığını testetme imkânı bulunmayan birtakım şartlar ileri sürmektense, Kur'ân bütünlüğünü ve sahih sünneti esas alarak çok aşın te'villere kaçmadan aklî ve mantıkî bazı bâtınî yorumlara gidilebileceğini söylemek daha isabetli görünmektedir.
Dostları ilə paylaş: |