Tefsiri
1. "Sabah" diye çevirdiğimiz "felak" kelimesi "yarmak" anlamındaki "felk" mastarından isimdir. Yarma ve çatlatma neticesinde meydana gelen şeyin sıfatı olarak kullanılmaktadır. Yaygın yoruma göre burada Yüce Allah'ın gece karanlığını yarması neticesinde meydana gelen sabah aydınlığını ifade eder. Ancak, bir sonraki âyetle bağlantısı dikkate alındığında kelimenin, "yokluktan yarılıp çıkan mahlûkat" şeklinde özetleyebileceğimiz daha genel bir anlam içerdiğini kabul etmek gerekir. Buna göre "felak" kelimesi kâinatın yokluk alanından bir patlama ile ilk meydana gelişini ve yaratılışını ifade eder. Bu cümleden olmak üzere arzdan kaynayan pınarlar, bulutlardan boşalan yağmurlar, tohumlardan filiz veren bitkiler, rahimlerden çıkan yavrular gibi Yüce Allah'ın kudretiyle bir asıldan, bir kaynaktan ayrılıp çıkan bütün mahlûkat "felak" kelimesinin kapsamına girer. Ayrıca -Esed'in de belirttiği gibi "felak" kelimesinin "bir belirsizlik (dönemin)den sonrahakikatinortaya çıkışı" şeklindeki tanımı dikkate alındığında "sabahın Rabbi" deyimiyle "Allah'ın, hakikatin her şekildeki idrakinin kaynağı olduğuna ve bir kimsenin ona sığınmasının, 'hakikatin ardından koşmak' ile eşanlamlı olduğuna" işaret edildiği de düşünülebilir. Eski tefsirlerde "felak" kelimesine "cehennemin ismi, cehennemde bir zindanın veya bitkinin ya da kuyunun ismi" gibi -bize göre isabetli olmayan- başka yorumlar da getirilmiştir.
2. Bütün mahlûkatın şerrinden Allah'a sığınmanın gereği vurgulanmıştır. Bu ifade, maddî ve manevî, dünyevî ve uhrevî, dış âlemde veya kişinin nefsinde, tabiî ve ihtiyarî, her türlü şerri kapsamaktadır. Allah'ın yarattıklarının şerri, kötülüğü yaratma bakımından Allah'a ait olmakla beraber her yaratılanın bir hikmeti, bir faydası, ilâhî plana uygun bir fonksiyonu vardır. Bu imtihan planında ve ortamında insana kötüyü isteyip istememe ve onu icra için iradesini harekete yöneltme yetisi verilmiştir. Öte yandan Allah'ın kötü olarak nitelemediklerini kötü sayan veya kötü kılanlar, bu sınava tâbi olan şuurlu varlıklardır yani kötülük onların tavrı, tercihi, kullanma ve uygulama biçimi ve yeri ile ilgilidir.
3, "Gece" diye çevirdiğimiz "gâsık" kelimesine müfessirler "soğuk, Süreyya yıldızı, güneş, ay, yılan ve zarar veren her şey" mânalarını da vermişlerdir. Buna göre bastırdığında soğuğun, battıklarında Süreyya yıldızı veya güneşin, tutulduğunda ayın, soktuğunda yılanın ve zarar veren her şeyin şerrinden Allah'a sığınmak gerekir. Ancak burada da müfes-sirlerin çoğunluğu bizim mealde verdiğimiz "gece" mânasını tercih etmişlerdir. Çoğu zaman ve özellikle bu âyetlerin indiği devirlerin şartlanndakİ insanlar için gece karanlığı korkutucu ve ürperticidir; faydalan yanında bazı sıkıntıları da vardır. Çünkü gece karanlığında İnsanın faaliyetleri zorlaşır, gündüzün yapılan işlerin bir kısmı gece yapılamaz, hatta bazen imkânsız hale gelir; yolcu yolunu şaşırır, düşmana karşı korunmak güçleşir. Râzî şöyle der: "Geceleyin yırtıcı hayvanlar inlerinden, haşereler yerlerinden çıktığı, hırsızlar ve soyguncular hücuma geçtiği, yangınlar olduğu ve yardım imkânı azaldığı için gecenin şerrinden Allah'a sığınılması emredilmiştir.
"Çöken karanlık" mecazî anlamda zulüm ve cehalet karanlığı, karanlık düşünceler ve insanın İçine çöken, onun ruh dünyasını karartan kin, öfke, şehvet ve kıskançlık gibi kötü huylar yahut ölüm, ümitsizlik ve karamsarlık gibi insanı korkutup kaygılandıran haller şeklinde de yorumlanabilir.
4. "Üfürenler" diye çevirdiğimiz "neffâsât" kelimesi hem erkek hem de kadın için kullanılır. Âyet metnindeki "ukad" ise "düğüm" anlamına gelen "ukde" kelimesinin çoğuludur. "Düğümlere üfürenler" diye tercüme ettiğimiz ifade, "kadın sihirbazlar, sihirbaz nefisler, sihirbaz gruplar" anlamlarında da yorumlanmıştır. Zemahşerî, âyette Allah'ı sığınılması emredilen asıl kötülüğün ne olduğu hususunda şu ihtimalleri sıralar:
Dostları ilə paylaş: |