Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 20.10.2009 tarih ve 2009/8-152 Esas, 2009/ 245 Karar sayılı içtihadında belirtildiği üzere;
5237 sayılı TCK’nın yürürlüğe girdiği 01.06.2005 tarihinden önceki dönemde; 01.08.1999 tarihinde 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle, suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçlarına ilişkin olarak 765 sayılı TCK’nın 313. ve devamı maddelerinin, çıkar amaçlı suç örgütü kurma suçlarına ise 4422 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanması şeklinde ortaya çıkan ikili ayrıma, 5237 sayılı TCK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi, buna karşılık 765 ve 4422 sayılı Yasaların ise aynı tarihte yürürlükten kaldırılmasıyla son verilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03/04/2007 gün 253-80, Yargıtay 10.Ceza Dairesinin 19.02.2009 gün 16520-2348, 17.02.2009 gün 12537-2187, 10.02.2009 gün 4741-1667, Yargıtay 8.Ceza Dairesinin 04.06.2007 gün 3981-4415, 03/12/2007 gün 9222-8495, Yargıtay 5 Ceza Dairesinin 19.12.2008 gün, 12516-11687, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 05.03.2009 gün 11890-4563, 25.02.2009 gün, 15466-4055, 09.06.2009 gün 1030-10354 sayılı başta olmak üzere birçok kararlarında ve duraksamasız içtihatları birlikte değerlendirildiğinde;
1- Suçun maddi unsurunun; 5237 sayılı TCK’nın 220. maddesi yönünden herhangi bir ayrım yapılmaksızın çıkar amaçlı suç işlemek amacıyla teşekkül oluşturmayı da kapsayacak şekilde “kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kurmak” olduğu,
2- Suçun maddi unsurunu oluşturan örgütün oluşabilmesi için en az üç veya daha fazla kişinin belirtilen amaçlarla bir araya gelmesinin gerektiği,
3- Örgüt oluşturma suçunun bir tehlike suçu olarak düzenlenmiş olması nedeniyle, amaç suçun işlenmiş veya işlenmemiş olmasının suçun oluşumunu etkilemeyeceği gibi, örgüt mensuplarının amaç suçları işlemeleri halinde, ayrıca bu suçlardan da cezalandırılmalarının gerekeceği,
4- 5237 sayılı Yasa uygulamasında kabul edildiği üzere, amaçlanan suçları işlemeye elverişli, üye, araç ve gerece sahip olunması gerektiği,
5- Düzenleme ile güdülen amacın, ileride işlenmesi olası olan suçların önlenmesine yönelik olarak kamu için tehlike oluşturabilecek birleşmelerin engellenmesi olması nedeniyle, suçun oluşabilmesi için bir suç işlemek amacıyla oluşturulmuş basit bir birleşmeden ziyade, belirsiz sayıda amaç suçun işlenmesi amacıyla gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişkiye dayalı olarak meydana getirilmiş, sürekli bir birleşmenin bulunması gerektiği, zira örgüt niteliği itibariyle devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belirli bir suçu işlemek için bir araya gelmesi halinde, örgütten değil ancak iştirak iradesinden söz edilebileceği sonuçlarına varılmaktadır.
BU İLKELER IŞIĞI ALTINDA SANIK AZİZ YILDIRIM LİDERLİĞİNDE KURULAN SUÇ ÖRGÜTÜNE YÖNELİK DEĞERLENDİRME;
Genel Olarak:
Sanık Aziz Yıldırım’ın 1998 yılından itibaren başkanlığını yaptığı Fenerbahçe Spor Kulübü 2010-2011 Spor Toto Süper Lig sezonuna kadar 4 lig şampiyonluğu kazanmıştır. Son şampiyonluğunu 2006-2007 yılında elde eden Fenerbahçe, 2005-2006 ve 2009-2010 sezonlarında ise şampiyonlukları son maçlarda dramatik bir şekilde kaybetmiştir.
Kurumsal ve mali anlamda ne kadar üst düzeyde bir kulüp de olsanız başarıların sonuca odaklı olarak algılandığı ülkemizde, Fenerbahçe’nin son maçlarda şampiyonlukları kaybetmesi taraftar kitlesinde olduğu kadar kulüp yönetimine aday kesimlerde de olumsuz etkilere neden olduğu bir vakıadır. Şüphesiz üst üste 3 yıl şampiyonluk vaadi ile yönetime gelen Aziz Yıldırım için, şampiyonluğun üçüncü kez, üstelik yine kendi başkanlığı döneminde kaybedilmesi, akıllara dahi getirilmemesi gereken bir olaydır.
Ancak ne var ki, ligin ilk yarısında oynanan müsabakalar sonunda lider Trabzonspor’la oluşan puan farkı şampiyonluk ihtimalini azaltmakta, bu da Fenerbahçe camiası içerisinde sezon sonu yönetimin değişebileceği söylentilerine yol açmaktadır.
Meclis Araştırması Komisyonu’na sunulan “Spor Kulüplerinin Mali Ve Yönetişim Sorunları ve Bunlara İlişkin Çözüm Önerileri” hakkındaki 8 Mart 2011 tarihli rapora göre ülkemizdeki futbol pastasının büyüklüğünün 820 milyon Dolar’a yükseldiği ve büyükçe bir diliminin Fenerbahçe’ye ait olduğu bir ortamda, Fenerbahçe Spor Kulübünün yönetimini bırakmak istemeyen ve bu gücü elinde tutmak isteyen Aziz Yıldırım, 2010-2011 sezonunun ikinci yarasında şike ve teşvik faaliyetlerine başlamıştır.
Sanık Aziz Yıldırım bu amacı gerçekleştirmek için Fenerbahçe Spor Kulübünün resmi yönetiminde görev yapan diğer üyelerin (İlhan Yüksel Ekşioğlu, Alaeddin Yıldırım ve Şekip Mosturoğlu hariç) bilgi ve rızaları dışında illegal bir yapı/örgüt kurmuştur.
Fenerbahçe Spor Kulübünün gelirlerine bakıldığında; sadece 2010 yılında 315 milyon TL gelir elde ettiği, 2011 yılı bütçesinin ise 367 milyon TL olarak Mali Genel Kurul sonucunda belirlendiği, 2010-2011 sezonu Spor Toto Süper Lig şampiyonluğu sonucunda Fenerbahçe SK’nın Türkiye Futbol Federasyonundan dayanışma payı dışında, şampiyonlar payı olarak 18 milyon TL, 26 galibiyet ve 4 beraberlik sonucunda 21 milyon TL ve şampiyonluk primi olarak 15 milyon TL almaya hak kazandığı, şampiyonlar Ligine doğrudan katılacak olması nedeni ile 16 milyon TL almaya hak kazandığı, 2010-2011 sezonu Süper Lig Naklen Yayın Gelirlerine bakıldığında, Fenerbahçe SK’nın şampiyon olması sonucunda diğer kulüplerin alacağı paydan fazlasını almaya hak kazandığı, bu gelirlerin; Fenerbahçe: 64.1 milyon TL, Trabzonspor:49.875 milyon TL, Beşiktaş: 40.325 milyon TL, Galatasaray: 40.1 milyon TL, Bursaspor:36.650 milyon TL, şeklinde sıralandığı anlaşılmaktadır.
Tüm bu hususlar gözetildiğinde, Fenerbahçe Spor Kulübünün büyük bir ekonomik değere sahip olduğu, bu değerle birlikte Fenerbahçe Spor Kulübünün yöneticilerinin de sosyal ve ticari hayat içerisinde etkin bir konum kazandıkları, bu nedenle Fenerbahçe kulübünün yönetimini uzun yıllardır elinde bulunduran Aziz Yıldırım ve talimatıyla hareket eden örgüt üyelerinin kulüp yönetimini bırakmak ve elde ettikleri etkinliği kaybetmek istemedikleri izahtan varestedir.
Dostları ilə paylaş: |