T. C. İStanbul cumhuriyet başsavciliği sayı : 2009/191 Esas no



Yüklə 31,9 Mb.
səhifə32/335
tarix17.08.2018
ölçüsü31,9 Mb.
#71833
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   335

kademesinde kargaşa olduğu, Türk aydınının ihanete yöneldiği belirtilmiştir.
Yöntem başlıklı bölümde. Türkiye Cumhuriyeti Devletimin bütünlüğünü sağlamada

başvurulacak yöntem sorunu bulunduğu dile getirilerek, II. Kılıçaslan'ın tahta çıktığında

Devletin bütünlüğü için kardeşi Dolat"ı boğdurması örneği verilmiştir.
Reaksiyon belgesinin, etnik/fundamentalist/bölü/yıkıcı unsurların ortadan kaldırılması

projesine anahtar belge olarak hazırlandığı ifade edilerek "Üzerinde ısrar ettiğimiz bu

yöntemin sağlıklı bir biçimde işleyebilmesi, çok sağlıklı bir istihbarat ve toplanan

istihbarat verilerinin derinlemesine analizi ile gerçekleşebilir" cümlesi ile bu bölüm

bitirilmiştir. Bu ifade ile Ergenekon belgesinin örgüt organizasyon planındaki İstihbarat

Dairesi Komutanlığı ve İstihbarat Analiz ve Değerlendirme Dairesi Komutanlığı, Lobi

belgesinin Lobi örgütü organizasyon planındaki Araştırma ve Bilgi Toplama Departmanı

ve Analiz ve Değerlendirme Departmanı çalışmalarının önemine atıf yapıldığı

anlaşılmaktadır.
İstihbarat ve Analizin Önemi başlıklı bölümde, "Türkiye nin sorunlar yumağı içinde ve

kaos ortamında bulunduğu", "Ülkenin bütünlüğünün riske atıldığı, bağımsızlığının

zedelendiği, varlığının devamının tehlikeye atıldığı" belirtilip, bunun en önemli sebebinin

"Devletin resmi istihbarat birimlerinin çeteler tarafından ele geçirilmesi, Milli İstihbarat

Teşkilatının görevini yapmaması" şeklinde ifade edildiği görülmektedir. MİT'in dış ülke

operasyonlarının fiyasko ile sonuçlandığı, MİT arşivlerinin vatandaş fişlemesinden öte

birikim taşımadığı ve MİT'in milli yapıya uygun olmayan bir istihbarat kurumu niteliğinde

olduğu vurgulanmıştır. MİT "İşlevini ve anlamını çoktan yitirmiş bir kuruluş" olarak

nitelendirilerek ulusal hakların korunmasının MİT'e bırakılamayacağı vurgulanmıştır.

Netice olarak "MİT içinde akılcı/radikal değişikliklerin zorunlu olduğu" ifade edilmiştir.

Buna göre Ergenekon Terör Örgütünün Milli İstihbarat Kurumunu öncelikli hedeflerden

birisi olarak gördüğü anlaşılmaktadır. MİT karalanıp, mevcut yapısını eleştirilmiş, çözüm


206/2271
olarak örgüt kadrolaşması hedef göstermiştir. Aşağıda anlatılacak olan "Şirket Gizli

Gerçekler Gözlem & Analiz Aralık 2000/İstanbuf" isimli belge ile Milli İstihbarat Teşkilatı

konusunda, "21. Yüzyıl'da Casusluk Araştırma-Gözlem-Analiz Raporu İstanbul /Aralık

2000" isimli belge ile de istihbarat konusunda daha ayrıntılı belgeler hazırlattırılmıştır.


Devlet Planlama Teşkilatı başlıklı bölümde, Devlet Planlama Teşkilatının resmi bir kurum

olarak önemli olduğu, ancak yabancı istihbarat örgütlerinin veri kaynağı durumuna geldiği,

buna DPT'nin siyasal otoritenin yönetiminde olmasının sebebiyet verdiği değerlendirmesi

yapılarak, DPT'nin kurum ve personel faaliyetleri bakımından ulusal çıkarlara aykırı

işleyen bir mekanizma haline geldiği belirtilmiştir. Bu ifadelerden Ergenekon Terör

Örgütünün Devletin ideal sahibi olarak örgüt ve örgüt mensuplarını gördüğü

anlaşılmaktadır. Devlet Planlama Teşkilatına dair bu anlayış "Fundamentalist Terör" isimli

belgenin kırk dördüncü sayfasındaki, "21. Yüzyılda Casusluk" isimli belgenin yirmi birinci

sayfasındaki "Devlet Planlama Teşkilatı gibi kurumlardan başkaca sivil ve bağımsız bilgi

bankalarına acil olarak gereksinim vardır" cümlesiyle ifade edilmiştir. Buna göre bütün

örgüt belgelerinde DPT'ye karşı aynı anlayışın ortaya konulduğu, değişik örgüt

belgelerinin aynı örgüt çalışmasının ürünü olarak birbirini teyit eden halkalar şeklinde iç

içe geçtiği görülmektedir.
Etnik /Fundamentalist/ Bölücü/ Yıkıcı Unsurların Yakın Tarihi, Öncelikli Tespit başlıklı

bölümde: Batı dünyasınca Türkiye Cumhuriyeti coğrafyasının kabul edilmemiş bir

coğrafya olduğu, bu nedenle Türk coğrafyasının kültürel/etnik/inanç mozaiğini işbirlikçi

olmaya razı ederek Türkiye'nin sınırlarını parçalamayı amaçladığı, Türkiye'nin sahip

olduğu stratejik konumundan kaynaklanan gücünü ve bölgesel güç olma potansiyelini

siyasi otoritenin dış politika uygulamaları nedeniyle kaybettiği, Türkiye'nin Avrupa

Topluluğu'na katılımının önemli bir sorun olmaya devam ettiği belirtilmiştir. Bu ifadeler,

Ergenekon Terör Örgütünün "Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılma hedefi" konusundaki

düşüncesini de ortaya koymaktadır.
Yakın Tarih Belgeleri başlıklı bölümde: "Milli mücadele yılları (1914) ile Türkiye

Cumhuriyeti'nin kurulduğu tarih olan 1923'ten günümüze uzanan süreçte Türk dünyasının

parçalanmasında işlev görev etnik/fundamentalist/bölücü/yıkıcı unsurların kaynaklarının

incelenmesi gerekmektedir" denilmiştir. Burada genel kabulün aksine mili mücadelenin

başlangıcı olarak 1914 tarihi verilmiştir. Ergenekon belgesinin Amaç başlıklı dördüncü

sayfasında milli mücadele yılları olarak "(1914-1922)" tarihleri verilmiştir. Bu hususun,

örgüt belgelerini hazırlatan ve hazırlayanların aynı olduğunu, belgeler arsındaki irtibatı

gösterdiği anlaşılmaktadır.


Bu kapsamda, Ergenekon Terör Örgütü belgelerini, örgüt belgelerindeki bir ifade tarzı ile

"Belgeler galerisini", bütünlük içerisinde ele alınıp değerlendirilmesi gereği de açığa

çıkmaktadır.
Kurtuluş savaşının başlangıç tarihi konusundaki bu tartışma ile ilgili olduğundan, Aslı

Aydıntaşbaş'ın Doğu Perinçek ile yaptığı bir görüşmeyi kaleme aldığı Sabah gazetesindeki

köşe yazısının ilgili kısmı aşağıya alınmıştır.
Peki, Perinçek ne diyordu?
207 / 2271
İlk izlenim: Doğu Perinçek de Danıştay saldırısını hükümete yönelik bir "komplo" olarak

görüyor. Ancak "kimin komplosu?" sorusuna cevabı, "ABD derin devletinin Türkiye'deki

uzantıları." Olayın köklerinin AK Parti hükümetini değiştirmeye karar veren Washington'a

uzanabileceğini söylüyor. Perinçek, iyi tanıdığı Muzaffer Tekin"in böyle bir yapılanmanın

içinde olamayacağından emin. Bir süre İşçi Partisime gidip gelen ve Tekin gibi ordudan

atılma Zekeriya Öztürk içinse kefil olmuyor. Bu adamla ilgili anılarını dinleyince soru

işaretlerini anlıyoruz.
Perinçek'e, devleti koruma amacıyla kurulduğu iddia edilen "Ergenekon" yapılanmasının

iç tüzüğü niteliğindeki belgeyi gösteriyoruz. Bir baskında ele geçen belge, Danıştay

saldırısı sonrasında yeniden incelemeye alındı. Doğu Perinçek okuma gözlüklerini çıkarıp

belgeyi okumaya başlıyor. O okurken ben atlıyorum: "Bazıları bunu sizin yazdığınızı

söylüyor..."
Dikkatle okuduğu metinden başını kaldırıp "Hayır... ama belli ki benim söylemlerimden

etkilenmiş" diyor. "Örneğin bakın burada.. Türkiye'de Kurtuluş Savaşımı 1914'te başlatıp

1922"de bitiren bir tek ben varım. Ancak ben hiçbir zaman Atatürk için "Ulu Önder"

ifadesini kullanmam. Yer yer benden etkilendikleri ortada. Ama ben yazmadım."


Perinçek devam ediyor "Bir de bu belgede istihbarat vurgusu var. Ben o işlere girmem.

"Devleti korumak amacıyla böyle bir örgüt kurulmalı mı?" derseniz, "Evet kurulmalı"

derim. Teşkilatı Mahsusa tarzı devletin yapamayacakları şeyleri yapan. Bugünkü istihbarat

yapısı bunu yapmıyor. Ancak ben böyle bir örgütün ne tüzüğünü yazarım ne de emrine

girerim. Başbakan olup, Cumhurbaşkanı olup ülkeyi yönetmeye talip olunca böyle bir

örgüt kurulabilir. Ancak fahri olarak böyle bir yapıya gidilmesi son derece tehlikeli

sonuçlar doğurur."
Peki sizin "anti-emperyalist" söyleminizle örtüşen noktalar? Tüm bu adamların bir noktada

etrafınızda ya da ulusalcı hareket içinde olmuş olması? "Benden etkilenmiş olabilirler.

Öyle gözüküyor. Görüşlerimin asker tarafından yakından izlendiğini ve beğenildiğini de

biliyorum. Etkileniyor olabilirler. Ancak ben böyle bir örgütün emrine girmem."


Doğu Perinçek, bu konu hakkında duruşmada kendisine yöneltilen "...önceki

ifadelerinizde, bu belgelerin içeriği ve üslubunun kendinizle ilgisinin olmadığını, İşçi

Partisi genel başkanı olduğunuzu, böyle belgeler yazmanızın mümkün olmadığını,

üslubundaki hamlık ve bazı çok yanlış fikirlerin her zaman mücadele ettiğiniz şeyler

olduğunu belirttiniz, ama bu arada belgede, bütün yurtseverlerin savunduğu Atatürk

devrimini koruma, ülke ve millet bütünlüğü gibi fikirlerin bulunduğunu söyledim

diyorsunuz. Huzurdaki savunmanızda ise, Ergenekon ve lobi dokümanını deyim yerinde

ise acımasızca eleştirdiniz, ...Ergenekon dokümanı hakkındaki beyanlarınızın ilerleyen

zaman içersinde bu doküman aleyhine değiştiği görülmektedir. Aslı Aydınaşbaş'ın sizin

söylediklerinize atfen yazdığını belirttiği hususlar doğru mudur?" şeklindeki soruyu özet

olarak;
Ergenekon adını ilk kez, Erol Mütercimler'in 1997 yılındaki Susurluk Konferansında

sunduğu tebliğinde Türkiye'deki Kontrgerilla örgütünün adı olarak ifade etmesi ile


208 / 2271
duyduğu, söz konusu köşe yazısında kendisine atfen yazılanların esas olarak doğru olmakla

birlikte yazarın kendi istediği gibi ifade etmiş olduğu, o tarihte Ergenekon örgütünün Türk

Silahlı Kuvvetleri diye takdim edildiği, bu nedenle ilk başta Ergenekon belgesinde olumlu

fikirler olabileceği hususunun akla gelebileceği, bu kadar rezil metinler olabileceğini

düşünmediği, köşe yazısındaki ifadelerin Ergenekon belgesini eline alıp 15-20 saniyelik bir

göz gezdirmeden sonra söylediği şeyler olduğu. Kurtuluş savaşının 1914-1922 tarihleri

arasında olduğunun gerçekten de kendisine ait bir fikir olduğu, belgede bunun dışında

kendisinin fikir ve üslûbuna uygun hiçbir şey bulunmadığı şeklinde cevaplamıştır.


Duruşmada Tanık olarak dinlenen Aslı Aydıntaşbaş, yazısında Doğu Perinçek'e atfen

kullandığı cümlelerin. Doğu Perinçek ile yaptığı konuşmada kendisine söyledikleri

olduğunu ifade etmiştir.
"Reaksiyon" belgesinin Yakın Tarih Belgeleri başlıklı bölümünde ayrıca, I. Dünya Savaşı

sonrasındaki gelişmelerle ilgili olarak değerlendirmeler yapılmış ve "ABD ve Başkanı

Wilson, gerçekte Türk topraklarının olduğu gibi "Ulusal bütünlüğün" de parçalanması

amacının baş mimarıdır. Doktrinel ABD emperyalizm senaryosunun uygulama alanındaki

maşalarının ise; çıkar ortakları olan Avrupa devletleri olduğu görülmektedir" , "Yerkürede

emperyalizme karşı kesin zafer kazanabilen tek "izm"in Kemalizm olmasının sırrı;

Atatürk'ün Aksiyon=Reaksiyon ilkelerini benimsemiş olması gerçeğinde aranmalıdır"

değerlendirmesi yapılmış ve emperyalizm karşısında direnç gösteren Kemalizm'i ortadan

kaldırmak için Osmanlı İmparatorluğumun parçalandığı günlerdeki gibi uluslar arası

işbirliği yapıldığı belirtilmiştir.


Türkiye İçinde Bulunduğu Koşullara Nasıl Ulaştı başlıklı bölümde, "Türkiye'nin bugün

1914 koşullarından çok daha ağır koşullar içine sürüklendiği görülmektedir", "Siyasal ve

bürokrat kesim vatana ihanet etmiştir" değerlendirmeleri yapılarak Türk Milletinin

"Karanlıkta kaldığı, çağını kavrayamadığı" şeklindeki hakaretamiz ifadelere yer

verilmiştir.
Kemalizm'e Vurulan İlk Darbe başlıklı bölümde, 1924 Anayasasının ideal Anayasa olduğu

belirtilerek "1924 anayasasının ortadan kaldırılmasıyla Kemalizm'e ilk darbenin

vurulduğu" ifade edilmiştir. İdeal Kemalizm'in devletin tüm güçlerinin Türkiye Büyük

Millet Meclisi tarafından kullanıldığı yıllarda uygulandığı belirtilmiş, batının günümüzde

bile bu ideal noktaya ulaşamadığı vurgulanmıştır.
Milliyetçilik başlıklı bölümde, "Türk toplumunda milliyetçik anlayışı sulandırılmış ve

kafatasçılığa vardırılmak istenmiştir", "Milliyetçilik örgütlenmeleri ile toplumun

kutuplaşmalara sürüklenişi amaçlanmıştır", "Türk/Kürt kardeşliğinin zedelenmesi,

birbirlerinden kopma noktasına gelmesi, bölücü/yıkıcı ve silahlı grupların eyleme

geçmeleri, konunun uluslar arası platforma taşınması gibi aksiyonlar karşısında MİT,

reaksiyon yerine, sonuç olarak ülke coğrafyasının bölünme noktasına ulaşmasına neden

olan "kontrol altına alma" girişimlerine yönelmiştir" değerlendirmeleri yapılmıştır. Bu

ifadelere karşılık, Reaksiyon belgesinin bütünü ve diğer örgüt belgeleri birlikte

değerlendirildiğinde, terörün bitirilmesinin değil aksine bütün terör oluşumlarının

Ergenekon örgütü kontrolüne alınmasının, bu yapılamadığı takdirde naylon terör örgütleri

oluşturulmasının amaçlandığı görülmektedir. Ergenekon Terör Örgütünün, asıl olarak

kontrol edemediği terörden rahatsız olduğunun ifade edildiği anlaşılmaktadır.


209/2271
Laiklik başlıklı bölümde, "Gerçekleştirilen yasal düzenlemeler ile laiklik prensibi ağır bir

şekilde yara almıştır", "Ekonomi ve siyaset ele geçirilmiş, devlet kurumları içinde

örgütlenilmiştir. Tüm bunlar olurken MİT köşe başında simit satıcılarını fişlemiş,

öğrencileri gizli örgüt üyeleri olarak rapor etmiş, fakat tüm bu gelişmelerden habersiz

kalmıştır! Şeriat yanlıları TBMM'ye girmiş, iktidar olmuştur", "MİT, bunları zamanında

tespit ederek, milli çıkarlara uygun analizler yaparak, kontra teoriler üretip

uygulayamamıştır. MİT'in bu ve buna benzer aksiyonlar karşısında reaksiyon yerine, gün

geçtikçe gelişip dal-budak salmalarına olanak sağlayan "kontrol altına alma çabaları"

dikkat çekici ve başlı başına çok ciddi bir araştırma gerektiren konudur" değerlendirmeleri

yapılmıştır. Örgüt belgeleri arasındaki irtibatın tespiti açısından, aynı değerlendirmenin

"AB Katılım Ortaklığı Belgesi" isimli örgüt belgesinin beşinci sayfasında "Kendi içinde

olup bitenlerden habersiz bir devlet mekanizması yalnızca köşe başındaki simitçileri ve

üniversite öğrenimini tamamlayıp ülke üretimine katılma çabasında olan gençleri sakıncalı

olarak fişlemekle yetinmiş ve bunu devlet görevi sanma enayiliğinden de bir türlü yakasını

kurtarmayı becerememiştir" şeklindeki ifadeler ile dile getirildiği görülmektedir.
Aydın Kesim başlıklı bölümde, "Uygulana gelen yanlış politikalar sonucu aydın kesim

küstürülmüştür. Kemalizm ise; aydınlara çok önemli bir sorumluluk ve toplumsal bir görev

yüklemiştir. 21. Yüzyıla ulaşılmasına karşın bunca aydına sahip Türkiye'nin içinde

bulunduğu karanlık göstermektedir ki; aydın sorumluluğu içinde doğal görevlerini yasal

platformlarda sürdürebilmelerine izin verilmemiş olması, aydınların işlevsiz kalmasına ya

da fundamentalis/bölücü/yıkıcı unsurların arasında yer almalarına yol açmıştır"

değerlendirmeleri yapılmıştır.
Günümüz Türkiye'si başlıklı bölümde. "Türkiye'de çeşitli baskı grupları oluşturulmuştur.

Seçimlere oluşturulan bu baskı grupları faaliyetleri içinde gidilmiştir. Türkiye Büyük

Millet Meclisi'ne baskı grupları yön vermeye başlamıştır. Böylece azınlığın çoğunluğa

tahakkümü gerçekleştirilebilmiştir. Devlet oluşturulan bu baskı grupları karşısında

reaksiyon gösteremez duruma getirilmiştir. Bugün Türkiye'de

etnik/fundamentalist/bölücü/yıkıcı terör vardır. Bu doğrultuda aksiyonlar sergilenirken,

devlet reaksiyonda çok gecikmiştir. Türkiye'de fundamentalizm hükümet olabilmiştir.

Adalet hükmü çökmüştür. Toplumsal sosyal güvence ve umuttan söz edilmesi ise; en hafif

ifade ile zaten komiktir" değerlendirmeleri yapılmıştır.
Anarşi ve Terörün Kaynağı başlıklı bölümde, "Türkiye'de anarşi ve terörün kaynağı,

insanların içinde bulunduğu koşulların yetersizliğinden daha çok provokatörlerin

faaliyetleri olmuştur. Türkiye her alanda provokasyona açık hale getirilmiştir.

Provokasyona açık toplum, her alanda istismar edilmektedir. Hem de kendi siyasetçileri

aracılığı ile..." değerlendirmeleri yapılmıştır.
Sivil Toplum Örgütleri başlıklı bölümde, "Sivil toplum örgütleri, toplumu amaçlarına göre

örgütler. Yönetim alanında bir anlamda "barometre" görevi üstlenirler. Bugün sivil toplum

örgütleri yalnız ve yalnızca politik baskı araçları olarak faaliyet göstermektedirler. Bir avuç

militan kadro olarak görülüp küçümsenen gruplar uluslararası platformda Türkiye'yi

masaya yatırıp, ekonomik/siyasal/sosyal/ kültürel/ hukuksal alanlarda yeniden

biçimlendirebilme çabalarına yönelmiştir." değerlendirmeleri yapılmıştır.


Ekonomi başlıklı bölümde, "Ekonomiyi piyasa belirler. Piyasa ise; ekonominin

barometresidir. Siyasal otoritenin liderleri kişisel ve iktidar ortaklarının adına ülkenin


210/2271
çıkarlarını hiçe saymış, ekonomik gücün salt kendi ellerinde olabilmesi için ellerinden

geleni yapmışlardır. Ve Türkiye ekonomisi çökmüş" değerlendirmeleri yapılmıştır.


Medya başlıklı bölümde, "MİT, medya dünyasından kullanmaya uygun kişilikleri seçmiş,

içindeki hâkim grupların çıkarlarına uygun dosyalar düzenleyip yayınlatarak kamuoyunu

yönlendirme çalışmaları yapmayı sürdürmektedir. Türkiye medyadan yararlanılarak dünya

platformunda, tarafsız bir biçimde kendisini savunabilme ve sesini duyurma olanağını da

ortadan kaldırmıştır. Kartelleşen ulusal medya kuruluşlarının sahiplerine bakıldığında,

belirgin biçimde "kişilik bozukluğu" tanımlamasıyla anılan ortak özelliğin bir nedene

yaslanıyor olduğu izlenimi uyanmaktadır. Necip Türk ulusu böyle bir medya

yapılandırmasını hak etmemektedir. Öte yandan etnik/fundamentalist/bölücü/yıkıcı

unsurlar ulusal ve uluslararası platformda yayın yapan yazılı ve görsel medya organları ile

Türkiye Cumhuriyetimin mevcut rejimini yıkmaya yönelik yayınlar yapılabilmektedir"

değerlendirmeleri yapılmıştır.
Siyasi Partiler başlıklı bölümde, "Siyasi partilerin programları, sorunları ortadan

kaldırmaya yönelik olmaktan daha çok sorunlardan yararlanılarak rant elde edilmesi amacı

taşımaktadır. Türk siyasal yaşamında etnik/fundamentalist/bölücü/yıkıcı gruplar tarafından

organize edilen siyasi partiler oluşturulabilmiş ve bu partilerin Türkiye Büyük Millet

Meclisime girmeleri sağlanmıştır. Bu aksiyonlar siyasi otorite tarafından "demokratik

hakların kullanımı" olarak savunulabilmiş, ilgili devlet kurumlarının işlevsiz kalmaları

doğrultusunda çabalar gösterilmiştir" değerlendirmeleri yapılmıştır.
Eğitim başlıklı bölümde, "Türkiye'de eğitim, fundamentalist grupların mevcut düzen

içinde legal kurumlar olan bazı vakıfların kontrol ve denetimine geçmiş bulunmaktadır. Bu

sonuca birkaç yıl içinde varıldığı söylenemez. Uzun süren çabalar sonucunda elde edilen

bu başarı uygulamaya koyulduğu dönemlerde, istihbarat organı MİT tarafından hiç fark

edilmemiş olması oldukça düşündürücü ve hayret uyandırıcıdır. Fundamentalizm, Türk-

İslam Sentezi tanımlamasıyla perdelenerek millileştirilmek istenmiştir" değerlendirmeleri

yapılmıştır.
Güçler Dengesi başlıklı bölümde, "Kemalizm, ilk darbeyi 1924 Anayasası'nın

değiştirilmesiyle almıştır. 1924 Anayasa'sı güçlü devlet esasına göre hazırlanmıştır ve

tümüyle kopyalayıcılıktan uzak tutulmuş, Türk toplum yapısı ve gelenekleri göz önüne

alınarak hazırlanmış, egemenlik kayıtsız şartsız milletin kendisine teslim edilmiştir.

Parlamento, Hükümet, Cumhurbaşkanlığı, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay,

Sayıştay ve özerklik verilen kurumlar arasında devlet gücünün dağıtılmış olması

Türkiye'yi bugün içinde bulunduğu koşullara sürüklemiştir" değerlendirmeleri yapılmıştır.
Akademisyen Kadrolar başlıklı bölümde, "Akademisyen kadrolar, Türkiye Cumhuriyeti

Devleti ve Türk Ulusu'na ihanet etmiştir. Ulu Önder Mustafa Kemal'in 10 Kasım 1938

tarihinde vefat etmesinin ardından Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde yaşayan halk,

zulüm koşulları içine itilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti coğrafyasında zulüm öylesine şiddet

kazanmıştır ki; halk yılgındır ve yaşama isteğini tümden yitirmiştir. Bugün toplumun

bireyleri arsızlık içinde her türden güç odağı ile işbirliği yapabilme yarışına katılmışsa

eğer; devletin gücüne inanmadığındandır. Halk için devlet gücü karakolda işkence

görmekten başkaca hiçbir anlam ifade etmemektedir. Sorumlu olanlar, kendilerini satılığa

çıkartabilen vitrinlerdeki akademisyen kadrolardır" değerlendirmeleri yapılmıştır.
211 /2271
Çözüm başlıklı bölümde, "Atatürk, en son şekli verilen 1924 Anayasa'sı ile Türk Ulusunun

granül yapısına en uygun Anayasa'yı oluşturmuştur. 1924 Anayasasımın değiştirilmesi ile

başlayan süreç, Türkiye Cumhuriyetimin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü ortadan

kaldırmaya yönelik girişimlerin uygun zemin bulmalarına kapı açmıştır. 1924 Anayasası,

olası tüm aksiyonlar hesaplanarak düzenlenmiş ve reaksiyonlar için uygun koşullar

oluşturulmuştur. Değiştirilen Anayasa ile aksiyonlar karşısında uygulanması gereken

reaksiyonları hukuksal olmaktan çıkartmış, illegale dönüştürmüş, güçlü devlet yapısına son

vermiş, devletin gücü, sözde güçler dengesi yaratılarak parçalanmış, "Egemenlik Kayıtsız

Şartsız Milletindir" ilkesi ortadan kaldırılmıştır. Bugünün gerçekleri ile ifade edildiğinde

"Egemenlik kayıtsız şartsız güç odaklarınındır" a dönüşmüştür. Emperyalizm son aşamada

Türkiye Cumhuriyeti için hazırladığı kefeni ortaya koymakta ve sözde çağa uygun

"demokratikleşme" adına yeni bir Anayasa düzenlenmesini istemektedir. Türkiye bir

Cumhuriyet ülkesidir. Ve kurulduğundan bugüne demokratik olmuştur. O halde

emperyalist ABD ve Avrupalı ortakları nasıl olur da Türkiye'ye demokrasiyi getirme

çabasına yönelir ve demokratik bir Anaysa düzenlemesi talimatını dayatır"

değerlendirmeleri yapılmıştır.


Bölücü/ Yıkıcı Unsurların Tasfiyesi başlıklı bölümde, "Etnik bölücü unsur olarak

Türkiye'nin önündeki en büyük sorunlardan birisi olan Kürt sorunu, geçmişte olduğu gibi

gelecek yüzyılda da emperyalizmin elindeki en güçlü "böl-yönet" argümanlarından birisi

olarak hesaplanmaktadır. Türkiye mevcut siyasi otorite ile bu sorunun üstesinden

gelebilme gücüne sahip değildir. Milli mücadele yıllarında tarihsel Türk/Kürt kardeşliğini

en iyi ve en olumlu biçimde düzenleyen, yine milletin kendisi olan silahlı kuvvetler

olmuştur. Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri ulusun bağımsızlığı için var edilmiştir. Bugün

için de koşullar ve aksiyonlar bunu gerektirmektedir. Bundan askeri bir müdahalelerin

"sempatik" olmadığı, demokrasinin "askıya alınması" olduğu savunulabilir. Ancak her

ülkenin silahlı gücünün varlık nedeni, ülke bağımsızlığı ve bütünlüğünün

korunabilmesidir. Profesyonelleştirilmiş Türk Silahlı Kuvvetler gücü, Kemalist doğrultuda

askeri bir müdahale gerçekleştirilebilir mi? Kemalizm, emperyalizme geçit vermemiştir.

Ümmetçiliği ortadan kaldırmak ve fundamentalizme geçit vermemek için gerekli önlemi

almış ve laik bir yönetim uygulamaya koyulmuştur. Yönetim kadrolarının emperyalist güç

odaklarının yörüngesine girerek, sözde yeni buluşlar ve zorlama çözümler arayışı içinde

olmaları ise; yalnızca "ihanet" sözcüğü ile tanımlanabilir. 1924 Anayasası yeniden

yürürlüğe konmadıkça. Türkiye içinde bulunduğu ekonomik/siyasal/toplumsal/kültürel

sorunlardan kurtulmaz. Kemalist doktrinin dışına çıkılması demek, Türk insanını yeniden

"kul-köle" durumuna dönüşmesi demektir. 21. Yüzyılda enerji kaynakları merkezlerinin

değişen coğrafyası nedeniyle, Türkiye Cumhuriyeti'nin stratejik önemi daha da

artmaktadır. Kemalizm. ABD anlayışı ve çıkarlarına karşıdır. ABDmin "Yeni dünya

düzeni"-"Dünya hükümeti" projeleri Kemalist doktrinle bağdaşmaz, çünkü Kemalizm

bağımsızlık demektir. Bu nedenle ABD Türkiye'yi eyaleti durumuna getirme çabasındadır.

Türk ulusu bağrından çıkardığı Kemalizm'i ABDmin emperyalist teorisyenlerinden


Yüklə 31,9 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   335




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin