T. C. İStanbul cumhuriyet başsavciliği sayı : 2009/191 Esas no



Yüklə 31,9 Mb.
səhifə300/335
tarix17.08.2018
ölçüsü31,9 Mb.
#71833
1   ...   296   297   298   299   300   301   302   303   ...   335

nedeni ile oluştuğunu yazdığı ve bu konunun o dönemlerde gazete manşetlerinde yer

aldığını, Mehmet Haberal7 aradığında kendisinin haberi yazan Emin Çölaşan 'a karşı ağır

laflar söyleyerek bunlara aldırış etmemeleri gerektiğini söylediği, hatta gereğini

yapacağını söylemesine rağmen herhangi bir şey yapmadığını, daha sonra hastane

önündeki gazeteciler ile yaptığı görüşmelerde bu tür haberlerin bizzat hastane tarafından

kendilerine aktarıldığı, kendilerine bu tür uygunsuz haberleri merkeze iletmeyin,

yazmalarına engel olunca doğrudan haberleri merkeze, merkezden kendi tanıdıkları

yazarlara bu tür bilgileri sızdırıp yayınlamasını sağladıklarını kendisine gazetecilerin

söylediğini, o tarihlerdeki gazete yazıları, manşetlere bakıldığında organize ve planlı bir

şekilde bu konunun medyada abartılıp baskı unsuru olarak kullanıldığının çok açıkça

anlaşıldığını.


Daha sonra kendilerinin tedaviyi kestikten bir süre sonra son olarak hastanede tetkik

yapılması gerektiği söylendiği, gitmeye hazırlanırlarken parti yetkililerinden kendilerine

sakın gitmeyin Bülent Ecevit 'e iş göremez raporu verilecek şeklinde bilgiler gelince,

gitmekten vazgeçtiklerini, daha sonra Mücahit Pehlivan 'ın doktor olarak Bülent Ecevit 'in

bütün tedavisini üstlendiğini, Bülent Ecevit'in Başkent Üniversitesi ile bütün ilişkilerini

kestikten sonra normal hayatına geçtiği ve görevine başladığını,


Sanık Mehmet Haberal'ın ifadesinde geçen, kendisinin 2000 yılındaki Cumhurbaşkanlığı

seçimlerinde bizzat Ecevit tarafından Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterildiği hususunu

kendisinin duymadığını, halta bu konuyu Rahşan Ecevit'e sorduğunda böyle bir şey

olmadığını kendisine ilettiğini, ancak o tarihlerde bu tür haberlerin çıktığını,


Kendisinin Ergenekon 'un siyasi partileri bölüp yönetme girişimlerini iddianamelerde

açıklanan belgelerden sonra daha iyi anladığını, o tarihlerde gizli bir organizasyon

olduğunu fark ettiğini, ancak işin boyutlarını tam olarak çözemediklerini, Ergenekon'a ait

olduğu iddia edilen belgeler basına yansıyınca bu konuda geçmişte yaşadığı şüphelerde ve

korkularda haklı olduğunu bugün daha net anladığı için ve Türk siyasi tarihinde daha

önce görülmedik bir şekilde başbakanın görevini yapmaması için her türlü psikolojik baskı

ve entrikanın uygulandığını fark ettiğini, araştırıldığında bu şüphelerinde haklı çıktığının

anlaşılacağını beyan ettiği.


Tanık Recai Birgün, Mahkemenizin 185 ve 186. Celselerinde yeminli ifadesinde özetle:
Bülent Ecevit'in rahatsızlanması üzerine bir kaç defa Başkent Hastanesine götürüldüğü,

sonrasında tedavisinin evinde devam edildiği, evine gelen doktor heyetinin ise her gün

gelerek muayene ettikleri, Bülent Ecevit'in devamlı olarak dinlenmesi, omurgadaki

çökmenin sinire baskı yaptığı takdirde felç olabileceğini, medya da o tarihlerde fazla

spekülasyon yapıldığını, hakkında öldüğüne dair haberlerin bile yapıldığını, önlerinde

MGK toplantısı, Bakanlar Kurulu toplantısı, bir de Cumhurbaşkanının başkanlığında

Kıbrıs liderler zirvesi adı altında üç toplantı olduğu ve bu üç toplantıya da katılmak

istediğini, Turgut Zileli'nin başında bulunduğu doktor heyetinin toplantıdan bir gün her

şey in iyi olduğunu dikkat etmesi şartıyla katılabileceğini söylemesine rağmen MGK'nın

olduğu günün sabahı yapılan kontrolde katılmanın riskli olacağını, felç olabileceğini, ölüm

riskinin de bulunduğunu söyleyerek ikna ettiklerini ve diğer iki toplantıda da aynı şekilde
2026/2271
olaylardan dolayı katılamadıklarını, Bu durumun çeşitli spekülasyonlara yol açtığını,

medya da bu konun üzerinde çok durulduğu, Rahşan Ecevit ve Bülent Ecevit'le bu işin

farklı boyutlara gittiğini konuştuklarını, bir gün önce iyi bir gün sonra niye kötü

dediklerini, bunları konuştuklarını ve sonra ne yapalım diye fikir münazarasına

girdiklerini ve Doktor Mücahit Pehlivan 'ı muayene etmesi için eve getirdiklerini, yapılan

muayenede sonucunda Mücahit Pehlivan'ın "omurgada çökme olduğunu ancak artık

düzeldiğini önceki gibi bir risk taşımadığını" söylediğini, bu olaydan sonra Başkent

Hastanesi doktorlarını çeşitli bahanelerle kabul etmediklerini, ancak son bir kati rapor

düzenlenmesi gerektiğini söyleyerek hastaneye çağırdıklarını, DSP üst yöneticilerinden

Melis Şekercioğlu, Zeki Sezer, Emrehan Halıcı ve Tayfun İşli'nin eve geldiklerini ve

hastaneye gitmeleri halinde çalışamaz raporu verileceği yönünde duyumlar aldıklarını

söylediklerini, o duyumun kimden geldiğini bilmediğini, 2006 yılma kadar sağlıklı

yaşadığını, beyin kanaması sonucu vefat ettiğini,
Bülent Ecevit' in o gün yapılan operasyonları, darbeleri, medyayı yönetenlerin kim

olduğunu ve ne olduğunu bildiğini, bu yüzden konuşmanın belki de o şartlar altında

gereksiz olduğunu çünkü sonuç elde edemeyeceğini anladığından sustuğunu, özel

sohbetlerinde bu konuların konuşulduğunu ama üçüncü kişiler yanında bu konu

açıldığında eşi Rahşan Ecevit'in ısrarla başlarından neler geçtiğini gelen kişilere

anlatmaya çalışırken Bülent Ecevit'in konuyu kapatmasını isteğini.


Bülent Ecevit'in Parkinson hastası olduğu, bu hastalığı sebebiyle de daha önceden Başkent

Hastanesinde tedavi gördüğünü, Turgut Zileli'nin kendisini kenara çektiğini,

Parkinson'dan dolayı kullanmakta olduğu kortez ilaçların bir zayıflama yaptığını

söylediğini, Mehmet Haberal'ın tedavi sürecinde Bülent Ecevit'in hep yanında olduğunu,

Mehmet Haberal olmadan doktorları odaya almadığı, hastaneden gittiklerinde eve geçen

kadar sürede Mehmet Haber al'ın tedavi ile bizzat ilgilendiğini, evdeki tedavi sürecinde ise

Turgut Zileli 'nin sürekli olarak Mehmet Haberal'ı arayarak bilgi verdiğini beyan ettiği.
Duruşmada yeminli olarak dinlenen diğer tanıklar Mücahit Pehlivan, Mustafa Bolkan ve

Masum Türker'in tanık Recai Birgün'ü ve iddianamemizde ileri sürülen birçok konuyu

doğrulayan ve destekleyen beyanlarda bulundukları :
Tanık Mücahit Pehlivan, Mahkemenizin 10.7.2012 tarihli 202. Celsesinde yeminli olarak

verdiği ifadesinde özetle:


Kendilerinin Başkent Üniversitesince uygulanan tedaviyi kesip, farklı ilaçlar vererek

başbakanı tedavi ettiklerini. Özellikle sağlıklı insanlara bile uygulandığında önemli

sakıncalar doğuracak olan lavman materyallerinin koli koli evde bulunduğunu ve bir de

hergün başbakan uygulandığını görünce hemen bu uygulamaya son verdiğini, çünkü

sürekli yapılması halinde vücuttaki sıvıyı azaltacağı ve bunun ciddi sağlık sorunlarına yol

açacağını, uygulanan kortizon tedavisinin de kemik yapısını zayıflattığını bu nedenle

vücudunda kırıklar olduğunu beyan ettiği.
Tanık Mustafa Bolkan, Mahkemenizin 9.7.2012 tarihli 202. Celsesinde yeminli olarak

alınan ifadesinde özetle:


Bülent Ecevit' in başbakan olduğu dönemde Ankara il Sağlık müdür yardımcısı olduğunu.

İl sağlık müdürünün onu odasına çağırıp dönemin Ankara valisinin şifai talimatı ile


Başbakanın rahatsızlığı ile ilgili acil bir durumda müdahale ekibinin kendileri tarafından

sağlanmasını istediklerinin söylendiğini, bu ekibin kendisi tarafından kurulduğunu,

görevlendirme yazılarını el yazısı ile yazdıklarını, bu gibi görevlerin yazıya dökülmediğini

sonrasında bütün görevlilere imzalatılarak yazıyı Recai Bir gün'e verdiklerini ve

aralarında bir kod belirlediklerim söylemiştir. Kafasına bir şeyin takıldığını, takılan şeyin

başbakana yapılacak bir acil müdahale esnasında hangi sıvıyı, hangi mayiiyi vereceklerini

olduğu, bu konuda bilgi almak amacıyla Başkent Üniversitesine gidip görüştüğünü,

Başhekimlikte Rengin Erdal'ın olduğunu, kendini tanıtarak "Hastanın tedavisiyle alakalı

sorumluluğun onlarda olduğunu ama müdahale olarak sorumluluğun kedilerine verildiğini

dolayısıyla acil müdahalede hangi sıvının verilmesi gerektiğinin bildirilmesini" istediğini,

Rengin Erdal'ın bu konuda bilgi vermeyeceğini söylediğini, kendiside " yani eğer sorun

resmi bir yazıysa ben dedim Vali Bey 'den alır gelirim yazıyı. Yani hangi mayiinin takılması

gerektiği konusunda acil müdahalede. " söylediğini. Rengin Erdal'ın da hasta sizin bizi

ilgilendirmez dediğini ve sonra odayı terk ettiğini, bu durumun kabul edilemez olduğunu,

normal bir hasta için bile söylenmemesi gereken bir şey olduğunu beyan ettiği,
Mahkemede yeminli olarak dinlenen diğer tanıklar ve sanık müdafileri tarafından tanık

olarak dinlenmesi istenip Mahkemenizce yeminli olarak dinlenen diğer tanıklar

ifadelerinde özetle; sanık Mehmet Haberal'ın. merhum Başbakan Bülent Ecevit'in tedavi

süreci ile yakından ilgilendiğini, her şeyin kendisinin gözetim ve denetimi altında cereyan

ettiğini beyan ettikleri.
Sanık Mehmet Haberal müdafilerince Rıdvan Akar ve Can Dündar'ın hazırladığı

"Karaoğlan belgeseli" dosyaya ibraz edildiği. Mahkemenizce de bu belgeselin ham

görüntüleri getirtilip bilirkişi incelemesi yaptırıldığı. 23 Kasım 2010 tarihli bilirkişi

raporunda: Müdafiler tarafından sunulan görüntülerde; 2:34-2:39 arasında 5 saniye, 3:58-

4:19 dakikaları arasında 21 saniye. 7:01-7:13 dakikaları arasında 12 saniye. 7:52-8:20

dakikaları arasında 28 saniyelik 4 kez kesinti yapıldığının tespit edilip rapor edildiği ve

Karaoğlan Belgeselimin çözümünün yapıldığı, bu görüntüler duruşma salonunda Tanık

Recai Birgün ile hazır bulunan sanık ve müdafilerine izlettirilerek tanığın bilgi ve

görgüsünün tespit edildiği,
Sözü edilen belgesel çözüm tutanağında özetle: Bülent Ecevit'in kendisinin hastalığı

süresince medyada çok insafsızca, zalimce yaklaşanlar olduğunu. Emin ÇölaşanTn malum

yazısının çok çok çirkin olduğunu, hiçbir gazeteciden hatta insan olandan böyle bir şey

beklemediğini, hastaneden bir şikayetinin olmadığını, abartılı bir takım spekülasyonlar

çıktığını söylediği,
Rahşan Ecevit'in Ecevit'e orda yanlış tedavi yapmadıklarını ancak, Orada bazı kimselerin

aylara yayılan bir dinlenme gereksinimi olduğunu, en aşağı böyle 7-8 ay dümdüz

yatacağını telkin ettiklerini söylediği ve aralarında tartıştıklarının görüldüğü,
Bülent Ecevit'in 7 ay 8 ay yatakta kalacaksın şeklinde kendisine bir şey denmediğini,

aksine 11 gün sonra gel durumuna yeniden bakalım iyi gidiyor iyileşiyorsun dediklerini.


Rahşan Ecevit'in de ısrarlı şekilde 7-8 ay yatakta kalması gerektiğini telkin ettiklerini,

yanlış bir tedavi uygulanmadığını, ancak bir partinin genel başkanının 7 ay yatması halinde

onun siyasi hayatının biteceğini, 11 gün sonra gel yine inceleyelim dediklerini ve aynı
2028/2271
telkinlerde bulunduklarını, hatta telkinlerinden çok bunaldıklarını fakat telkinlere

uymadıklarını söylediği,


Bülent Ecevit'in daha sonra: "Rahşan bu konuyu kapatalım. " diyerek bu konuda daha fazla

konuşulmamasını istediği,


Rahşan Ecevit: "İşte kapatalım Bülent tamam bende kapatıyorum. Ama sana böyle bir

telkinde bulundular. " diyerek önceki sözlerini tekrarladığı,


Duruşmada tanık Recai Birgün'e bu görüntüler izlettirilip çelişkiler noktasında tanık olarak

nelere şahit olduğu sorulduğunda;


Tanık Recai Birgün: "Efendim ben gerçekten her safhada Sayın Ecevit 'lerin yanındaydım.

Burada konu hakkında bilgiler Sayın Ecevit'e verilmezdi, zaten Sayın Rahşan Ecevit ve

ben üçümüz olurduk bize aktarılırdı sıkıntı ne, hangi ilacı kullanacağız, nasıl olacak onun

için Sayın Ecevit 'in 7-8 ay gibi bir ibareden haberinin olmaması çok normal çünkü onun

yanında konuşulmadı bunlar." Şeklindeki beyanları ile Başbakan Bülent Ecevit ile eşinin

niçin farklı beyanlarda bulunduğuna açıklık getirdiği.


Mahkemece, Merhum Bülent Ecevit ile ilgili tüm tedavi evraklarının getirtildiği.

06.01.2011 tarihinde Başbakan Bülent Ecevit'e ait tedavi evrakları İstanbul Adli Tıp

kurumu Başkanlığına gönderilerek, tedavisi ile ilgili o tarihte yapılan tetkik ve tahlillerin

nevi ve sayı itibarı ile uygun olup olmadığı ayrıca konulan tanı ve uygulanan tedavinin o

tarihteki hastalığı, hastalıkları ve yaşı ile uyumlu olup olmadığı konusunda rapor

düzenlenmesi istenildiği, İstanbul Adli Tıp tarafından hazırlanan 19.01.2011 tarih,

B.03.1.ATK.0.06.00.001.1-101.01.02-2011/10.01.2011/ 77835/4118 sayı ve 198 karar

numaralı raporun sonuç kısmında, "Başkent Üniversitesi Hastanesi'nde 17/05/2002-

27/05/2002 tarihlerinde; tromboflebit. sol 9. kaburga kırığı, pulmoner tromboemboli,

Parkinson hastalığı, myastenia gravis, blefarit osteoporoz, kontrole hipertansiyon tanıları

ile yatırıldığı, önerilerle taburcu edildiği, 29/05/2002 tarihinde evde yapılan kontrolde; 7.

ve 8. vertebra hizasının ödemli, palpasyonla ağrılı olduğu, çekilen filmlerde T8

kompresyon kırığı saptandığı, korse ile fıksasyon ve mutlak yatak istirahatı önerildiği, evde

kontrollere devam edildiği, 12/06/2002'de gece evde düştüğü belirtildiği, muayenede

omurilik zedelenme bulgusu olmadığı, ısrarla yatak istirahatı ve korse gerekliliği

önerildiği, en son 02/07/2002 tarihli ev ziyaretine ait muayene bulguları olduğu,

30/5/2003, 11/6/2003, 28/7/2003 tarihlerinde Gülhane Askeri Tıp Akademisi ve Askeri Tıp

Fakültesi Eğitim Hastanesi'nde anemi açısından ayaktan takip ve tedavisi yapıldığı,

22/8/2003-29/8/2003 tarihlerinde aynı hastanede yataktan düşme, kasılma, bilinç kaybı

nedeniyle yatırıldığı, yapılan tetkiklerle epilepsi tanısı konulduğu, en son 1/5/2006

tarihinde intraventriküler kanama nedeniyle aynı hastaneye yatırıldığı takip ve tedavisi

sürerken 5/11/2006 tarihinde öldüğü bildirilen Bülent Ecevit adına düzenlenen adli ve

tıbbi belgelerde bulunan veriler birlikte değerlendirildiğinde; Kişinin Başkent Üniversitesi

Hastanesi'nde 17/05/2002- 27/05/2002 tarihleri arasındaki yatışında; sol 9. kaburga

kırığı, tromboflebit, pulmoner tromboemboli yönünden değerlendirildiği, uygulanan

tedavilerin tıbben uygun olduğu, Myastania Gravise de uygun tedavi verildiği fakat

Parkinson hastalığı açısından hastane ve evdeki tıbbi kayıtlar ve takiplerde tutulan

notlarda eksiklikler dikkati çektiği, Parkinson hastalığının düzeyi, komplikasyon

(unutkanlık, hipotansiyon, uyku problemleri) gelişip gelişmediğinin, ilaç kullanımı ile

ilgili sorunların olup olmadığının not edilmediği, bunlardan dolayı hastanın son muayene


2029 / 2271
bulgularının düzenli olarak değerlendirilmediği ve detaylı olarak bildirilmediğinden

hastanın kliniğine göre dopaminerjik tedavi ve tedavinin dozlarının yeterli olup olmadığı

hakkında kesin bir yorum yapılamamakla birlikte evdeki takipte düşmelerin ön planda

olduğu, iki taraflı Parkinson hastalığı olan olgunun orta veya ileri evre (Hoehn and Yahr

Skorlaması sonucu en az 3) Parkinson hastalarında görülebilen bir durum olduğu, bunu

destekler biçimde GA TA tarafından yapılan takipte ilaç dozunun yükseltilmiş olması ve

klinik bulguların daha iyi olduğunun not düşülmesi düşünüldüğünde dopaminerjik

tedavinin yetersiz kaldığının kabulügerektiği oy çokluğuyla mütalaa olunur." şeklinde

yapdan tedavinin yetersiz olduğu yönünde oy çokluğu ile görüş bildirildiği,
Sanık ve müdafileri dönemin Başbakanı Merhum Bülent Ecevit'e yerinde ve doğru tedavi

uygulandığını ve kendi hastanelerinin uyguladığı yöntemle iyileştiğini savunmuşlar ise de;

yukarıda ayrıntısı verilen Adli Tıp Raporu'nun tedavinin yetersiz olduğunu kanıtladığı,
Yapılan aramada Ergenekon Terör Örgütü yöneticisi Yalçın Küçük'ün bilgisayarında

bulunan Dördüncü Bölüm Saralı Ülke isimli belgede "Öyle sanıyorum, Recep Erdoğan 'ı

derhal Haberal 'a götürmek gerekiyor. Ecevit misali hastaneden kaçmaması için de, Aytaç

Paşa nın jandarmalarından ikisini, kapıya dikmek yerindedir. Bilemem, iş doktorluktur ve

İrdogan için "çalışamazlık" raporu almak mümkündür. Memleketin ali menfeatları bu

noktadadır. Bu işte bir dalalet görünmektedir.


Anlamaya çalışıyorum, bu AB galiba bizi almıyor, demişler, kafasının frenleri patlamıştır,

öyle oluyor; ancak öyle mi değil mi, Haberal'a sormak yerindedir. Haberal'a gitmişken bir

de tedbiren, "iş göremez" rapor almak isabetlidir. Yıllar önce Sultanahmet Mapusu'nda

birlikte yattığım Karadenizli bir mafya liderinden duymuştum, Laz telaşla gelmiş, " nedir

demiş, simpati nedir", çok telaşlı imiş, diğeri önemli olmadığını söylemiş, "köti değil

uşağım" cevap budur. Ha öyle mi, "ne var. ne oldu" deyince, "birisi bana sana simpatim

var, didi de " demiş; iyi iyi, kötü değil, "peki sen ne yaptın " sorusu arkasından gelmiş,

cevap şudur; "bilemedim, tedbiren oldirdim oni". Bu nedenle ben hapislerde öğrendim,

tedbiri elden bırakmamak iyidir, Haberal'a götürmüşken, bir "iş göremezlik" raporu

mutlaka almak yerindedir. Haberal, bu kez elinden kaçırmaz, öyle düşünüyorum.'' şeklinde

yazdığı,
Yapılan aramada yine Ergenekon Terör Örgütü Yöneticisi Sanık Yalçın Küçük'ten ele

geçirilen "Aydın Bildirgesi- Nesin" isimli belge içeriğinde;


"Hüsnü Göksel, cenazesi Missouri Savaş Gemisi ile getirilen, bunu, Missuori 'nin Yeşilköy

açıklarında görünmesini,Amerika Birleşik Devletler'in Türkiye'de hegoman olmasının

başlangıcı sayıyoruz, Washington eski Sefiri Münür Ertegun 'ün kızı, Ahmet Ertegün 'ün de

kız kardeşi. Selma Hanım ile evliydi; o zamanda mutena semt sayılan Çankaya 'da ve

Çankaya Köşkü'ne yürüyüş mesafesindeki evini, tümüyle, açmıştı ve önemli

toplantılarımızı burada yapıyorduk ve zaman zaman şaka yollu "Örgüt Evi" diyorduk.

Tam desteği vardı, her imkanını seferber ediyordu. Doktor Mehmet Haberal, Hüsnü

Göksel'in doçentiydi, sonradan "Başkent Üniversitesi" olan yanık hastanesinin sahibiydi

ve Profesör Göksel, Hacettepe'de görevli olmakla birlikte ameliyatlarını yanık

hastanesinde yapıyordu. Haber al'ın (O zaman Doçent Haberal. Aydın yazısını

imzalamaktan kaçındı, not etme gereğini duyuyorum.) tofaş marka bir station-wagonu

vardı, "örgüt" işleri için kullanıyorduk; Göksel sayesindedir. Hüsnü Bey, hem tam destek

sağlıyordu ve hem de pek çok güçlüğü çözüyordu; sevgiyle hatırlıyorum..." şeklinde
2030 / 2271
yazdığı görülmekle; Sanık Mehmet Haberal ile terör örgütlerini ve örgüt liderlerini

yönlendirme ve onlara ideolojik eğitim vermekle görevli Ergenekon Terör Örgütü

yöneticisi Yalçın Küçük'ün irtibatlarının çok eski yıllara dayandığı ve birbirlerini çok iyi

tanıdıkları, bu itibarla Başkent Üniversitesi Hastanesinde merhum Bülent Ecevit"e

yapılanları en iyi şekilde bilenlerden biri olduğu, bu bilginin saiki ile Yalçın Küçük'ün,

sanık Mehmet Haberal'den aynı uygulamayı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a da

yapmasını ve bu sefer Ecevit gibi elinden kaçırmaması için de başına jandarmalar

dikilmesini istediği görülmekle; bu samimi itirafların yukarıda özetlenen Ecevit'in siyasi

hayatının sanığın emir, gözetim ve denetimi altında bitirilmek istendiği yönündeki tanık

beyanlarını, adli tıp raporunu ve Karaoğlan Belgeseli'ndeki Rahşan Ecevit'in iddialarını

doğruladığı, böylece Ergenekon Terör Örgütü'nün Ülkenin başbakanına bile gerektiğinde

"bertaraf etmek"ten çekinmediğini ortaya koyduğu,


Merhum başbakan Bülent Ecevit'e oğlu kadar yakın olan Tanık Recai Birgün ifadesinde;

merhum başbakanı ilk kez Başkent Hastanesine götürdüklerinde, 20 yaşındaki bir gence

dahi bir günde yapılmaması gerektiği söylenen tetkik ve tahlillerin ileri yaşına rağmen

başbakana yapıldığını, çok yorgun olduğu, ayakta duracak halinin bile bulunmadığı

haricen görülmesine rağmen sanık Mehmet Haberal'in hastane çıkışında gazetecilere

mutlaka bir açıklama yapması için zorladığını, bunun üzerine başbakanın basının karşısına

çıkarak Mehmet Haberal'in titrini dahi doğru telaffuz edemediğini, o günlerde buna bir

anlam veremediğini beyan etmiş olması Ergenekon Terör Örgütü yöneticisi Yalçın

Küçük'ün itiraflarını teyit ettiği,
Ergenekon Terör Örgütü üyeleri Mahir Akkar ve Sinan Aydın Aygün'ün, Başbakan Bülent

Ecevit'e vasi tayin edilmesi için ayrı ayrı Ankara 16. Sulh Hukuk Mahkemesi me dava

açtıkları, davanın özellikle Başbakan Bülent Ecevit'in son kez kontrol için Başkent

Üniversitesi Hastanesine kontrol için çağrıldığı dönemde açıldığı dikkate alındığında

tarihin bir tesadüften ibaret olmadığı, keza, Ergenekon Terör Örgütü üyeleri Mahir Akkar

ve Sinan Aydın Aygün'ün dava dilekçelerinde : "Başbakan Bülent Ecevit'in sağlık

durumunun, günlük faaliyetlerini yürütmesine ve kişisel ihtiyaçlarını dahi karşılamasına el

vermeyecek derecede bozulduğu..." şeklinde Başkent Üniversite Hastanesi'nde bir takım

yetkililerin muhabirlere fısıldadıkları donelerin kullanılmış olmasının da tesadüf olmadığı,

bir başka anlatımla; önce Başbakan Bülent Ecevit'in sağlık durumu ve günlük yaşamı

konusunda belli gazete ve yazarlara sanık Mehmet Haberal'in kontrolündeki Başkent

Üniversitesi Hastanesi menşeli haberler yaptırılıp daha sonra diğer sanık Sinan Aydın

Aygün tarafından bu gazete haberleri delil gösterilerek başbakan in görev yapamaz halde

olduğu mahkeme kararı ile tescillenmeye çalışıldığı, tanık Recai Birgün ve diğer parti

yetkililerinin basına yansıyan beyanatlarında da Temmuz ayında kontrol için Başkent

hastanesine gidildiğinde "iş göremezlik raporu" verileceğine yönelik beyanlarının

bulunduğu dikkate alınıp bir birini teyit eden tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; bu

faaliyetlerin Ergenekon Terör Örgütü'nün planlı ve organize yapılmış bir operasyonu

olduğu,
Bir başka anlatımla: Ergenekon Terör Örgütünün temel yapılanması belgesi olan

"Ergenekon" isimli örgüt dokümanın "Politikalar" başlığı altında "21. yüzyılda kaçınılmaz

bir biçimde Dünya politikalarını ve siyasetçilerini istihbarat örgütleri

biçimlendirecektir... .Dünyada var olabilmiş tüm sistemler, ülke çıkarları ve mevcut rejim

ilkelerine aykırı ideolojilere sahip siyasileri engellemiştir. Bunun ise iki yolu vardır. "(1)

suikast, (2) dezenfarmosyondur. " şeklindeki örgüt prensibi doğrultusunda meşru yollarla


2031 / 2271
iktidara gelmiş koalisyon hükümetinin Başbakanı Bülent Ecevit'i görevden uzaklaştırmak

için Ergenekon Terör Örgütü tarafından yürütülen sistemli ve organize bir faaliyet olduğu,


Ergenekon Terör Örgütü üyesi Hikmet Çiçek'e ait flash bellek içerisinde "Ecevitin

olduru" isimli metin belgesi bulunduğu, belgenin Ergenekon Terör Örgütü üyesi Habip

Ümit Sayın tarafından Ergenekon Terör Örgütü üyesi sanık Mehmet Perinçek'e

gönderilen "Ecevitin öldürülme kararı ve round table toplantıları" isimli mail olduğu, mail

içeriğinde Jandarma tarafından yapılmış illegal dinlemeler sonucu elde edilen bir telefon

görüşmesi ve altına yazılan not olduğu; buna göre, 18.06.2002 günü BDDK Başkan

Yardımcısı Ali V. ile Cıtıbank Baş Danışman Yardımcısı Mr. Anderson arasında geçen

görüşmede:


"Mr.A.: Konuştuğumuz olay bir Ülkenin tekrar yapılanmalıdır. Ve bu holding başımıza

ileride bela olabilecek kadar büyüdü ve iştah kabartır hale geldi. Temsilcisi olduğum

insanlar durumdan rahatsız. Dolayısıyla muhtemel ve beklenen bir ölümden* sonra her

şeyin konuştuğumuz gibi olması gerekmektedir. Bu arada ortaya çıkacak sinerjiyi çabuk ve

dikkatli olarak boşaltmamız gerekir.
A.V.: Biliyorum efendim."' dediği görülmüştür. Görüşme sonunda da Notlar başlığında.
"Notlar: *) "Beklenen ölüm"den kasıt, Bülent Ecevit'in Sa...../ Mehmet Haberal'ın


Yüklə 31,9 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   296   297   298   299   300   301   302   303   ...   335




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin