'Başkent Hastanesi'ne gitmesiyle başlayan 'tedavi süreci' neticesinde hesap edilmiş bir
ölüm. Yani, Ecevit 'in 'tedavi ile öldürülmesi '. Ecevit gibi Kissinger 'ın 'rahle-i
tedrisatı 'ndan geçmiş bir adamın dahi öldürülmesi söz konusu ise eğer, Mr. Anderson 'un
'temsilcisi olduğu şahısların' nezdinde. kendilerinden ve gayelerinden başka korunacak
insan olmadığı anlaşılır. " şeklinde dipnot düşüldüğü görülmekle, dipnotta geçen merhum
Başbakan Bülent Ecevit'in sanığa ait hastanede 'tedavi ile öldürülmesi 'ne ilişkin ibarenin
tanık Recai Birgün ve diğer tanık beyanlarını, adli tıp raporunu, Karaoğlan Belgeseli'nde
geçen Rahşan Ecevit'in iddialarını teyit ettiği.
Sanığın siyasete yön verme faaliyetinin merhum Başbakan Bülent Ecevit'in sanığa ait
hastanedeki tedavi süreci ile siyasi hayatının sona erdirilmesi ile sınırlı olmadığı; bir kısım
siyasilerin yapacağı muhalefet tarzını belirleme ve yol haritasını çizme / icazet vermeyi de
kapsadığı,
Ergenekon belgesinin yer alan "aykırı ideolojilere sahip siyasilerin dezenformasyon veya
suikast yöntemlerinden biri ile engellenmesi" ve "örgüt ideallerine uygun siyasilerin seçim
kampanyalarının organize edilerek parlamentoda etkin ve güçlü bir şekilde yer alabilme"
ibareleri ve CÇG faaliyetleri / darbe hazırlık çalışması kapsamında yapılan AKP'li
siyasilerin teknik takibi, haklarında dosya oluşturulması, kişisel verilerinin ele geçirilip
depolanması ve lider kadro hakkında etnik köken araştırması yaptırılması ve
dezenformasyon niteliğinde bilgilerle etnik kökenleri hakkında kitap yazdırılması gibi
çalışmalar ile Ergenekon Terör Örgütü yöneticisi Veli Küçük'ün MHP'ni yeniden dizayn
etme düşüncesi kapsamında Ü.Ö.i partinin genel başkanlığına geçirmeye yönelik
gayretleri dikkate alındığında; Ergenekon Terör Örgütü'nün siyaset dünyasına yön verme
ve bu sahada etkin şekilde yer alma çabası içinde olduğu, bunun doğal sonucu olarak da
Perinçek'in "Milli Hükümet" olarak adlandırdığı doğrudan Ergenekon Terör Örgütü
üyeleri tarafından kurulacak ve/veya Ergenekon Terör Örgütü güdümünde hareket edecek
bir yürütme organı oluşturma, bu profile uymayan veya Ergenekon Terör Örgütü'nün
2032 / 2271
'tehdit' kabul ettiği hükümetlerin de darbe yöntemi ile görevden uzaklaştırma veya görevini
yapamaz hale getirme hedefi peşinde olduğu,
Sanık Mehmet Haberal, yerel seçim öncesinde etkili bir siyasi ve belediye başkanı olan
muhatabı ile 30.11.2008 günü saat:21:20 sıralarında yaptığı telefon görüşmesinde; ana
muhalefet partisiyle uğraşmamasını ve aleyhinde konuşmamasını istediği, muhatabının da
talimatınızı aldım, bundan sonra yerel seçim gecesine kadar ağzımı kapayacağım, yerel
seçimlerden sonra da Hüsamettin Ö. ahimi alıp yanınıza geleceğim, hocam kurbanız
olayım, ben Türkiye riin belki Başbakanı olacağım, ama benim Başbakanım sizler
olacaksınız, yol haritamı size aktaracağım izin verirseniz dediği, sanığın "Mustafa, sen
lazımsın kardeşim, anlatabiliyor muyum?" dediği, bu görüşme içeriğinden anlaşılacağı
üzere; sanığın görünürde bir bilim adamı / akademisyen olmasına karşılık kamuoyunda
gelecek vadeden bir siyasi olarak tanınan M.S.'e siyasi faaliyetlerinde talimat verdiği,
muhatabının da yerel seçimlerden sonra hedefleri konusunda, satır arasında ifade ettiği
Başbakan olabilme ideali noktasında sanığı "icazet verme" konumunda görerek sanıktan
icazet istediği ve kendisi başbakan olsa bile sanığın da kendisinin başbakanı olduğunu
söyleyerek sanığın emir ve talimatları doğrultusunda hareket edeceğini bir anlamda taahhüt
ettiği, sanığın da : "Mustafa, sen lazımsın kardeşim, anlatabiliyor muyum?" diyerek üstü
kapalı şekilde ilerisi için düşünülen birisi olduğunu ima ettiği görülmekle; Bu somut
olayın, Ergenekon Terör Örgütü ana belgelerinde öngörülen "'örgüt ideallerine uygun
siyasilerin seçim kampanyalarının organize edilerek parlamentoda etkin ve güçlü bir
şekilde yer alabilme" hedefinin bir prototipi olduğunu ve sanığın da Ergenekon Terör
Örgütü yöneticisi olarak siyasete yön verme konumunda olduğunu açıkça gösterdiği.
Sanık Mehmet HaberalTn iddianamede belirtildiği ve mütalaanın ilgili bölümünde ayrıntısı
ile anlatıldığı şekilde. Ergenekon Terör Örgütünün birçok mensubu ile örgütsel irtibat
halinde bulunduğu, eylem ve faaliyetlerinin sürekliliği, çeşitliliği ve yoğunluğu dikkate
alındığında Ergenekon Terör Örgütü'nün Lobi yapılanması içerisinde görevli olduğu, örgüt
faaliyetlerinin düzenlenmesinde ve örgüt kararlarının alınmasında ve uygulanmasında emir
ve talimat verme yetkisine sahip olması nedeni ile Ergenekon Terör Örgütü yöneticisi
olduğu, örgüt faaliyeti kapsamında cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti
hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen
engellemeye teşebbüs ettiği, bu suçun "soyut tehlike suçu" olması nedeniyle herhangi bir
maddi bir zarar veya neticenin meydana gelmesi aranmaksızın icra hareketlerine
başlanması halinde suça teşebbüs edilmiş sayılacağı, suça teşebbüs edilmesi halinde atılı
suçun tamamlanacağı anlaşıldığından,
a)Ergenekon Terör Örgütü yöneticisi olmak eylemine uyan TCK 314 - (1), 3713 Sayılı
TMK 5 maddelerine göre cezalandırılması talep edilmiş ise de, Yargıtay in, TCK riın 302,
309 maddelerindeki suçlara uyan bir eylemin varlığı halinde aynı sanık için TCK'nın 314
maddesinden ceza verilemeyeceğine dair yerleşik içtihadı dikkate alınarak, sanık hakkında
bu suç nedeni ile Ceza Verilmesine Yer Olmadığına,
b)Örgüt faaliyeti çerçevesinde cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisini
ortadan kaldırmaya veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerini kısmen veya
tamamen yapmasını engellemeye teşebbüs etmek eylemine uyan TCK 311 - (1), 3713 Sayılı
TMK 5 maddelerine göre cezalandırılması talep edilmiş ise de, dosya kapsamına göre
Ergenekon Terör Örgütünün asıl ve öncelikli hedefinin, kastının apaçık ortaya çıktığı
eylemin TCK 312 - (1) maddesine uyan Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti
2033 / 2271
Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen
engellemeye teşebbüs etmek suçunu oluşturduğu, Yürütme Organı gücünü Yasama
Organından aldığı için Yasama Organının da hedefte olduğu kabul edilebilir ise de, dosya
kapsamına göre Ergenekon Terör Örgütünün Yürütme Organına karşı olan eylem ve
faaliyetlerinin öne çıktığı, Yasama Organına karşı olan eylem ve faaliyetlerinin tali
nitelikte olduğu ve Yürütme Organına karşı yürütülen eylem ve faaliyetlerin içinde kaldığı
anlaşıldığından, bu suçtan Ceza Verilmesine Yer Olmadığına,
c)Örgüt faaliyeti çerçevesinde cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini
ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye
teşebbüs etmek eylemine uyan TCK 312 - (1), 3713 Sayılı TMK 5 maddelerine göre
cezalandırılmasına,
ç)Sanık hakkında TCK 53 -(1), (2), (3). TCK 58 -(9) ve TCK 63. Maddelerinin
İddianamede sanığın,
a)Ergenekon Terör Örgütü yöneticisi olmak eylemine uyan TCK 314 - (1), 3713 Sayılı
bjÖrgüt faaliyeti çerçevesinde cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini
ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye
teşebbüs etmek eylemine uyan TCK 312 - (1). 3713 Sayılı TMK 5 maddelerine göre
cezalandırılması talep edilmiştir.
Sanık Mehmet İlker Başbuğ aşama ifadelerinde özetle; 4 Şubat 2009'da basında site
isimleri yer aldıktan sonra konunun ne olduğunun araştırılması için talimat verdiğini,
konunun incelenmesine başlandığını, dolayısıyla 4 Şubat 2009'daki haber akabinde
sitelerin faaliyetlerinin kapatılmasına karar verdiklerini, söz konusu andıcı gazetede 4
Kasım 2009 tarihinde haber olması üzerine gördüğünü. Nisan 2009 tarihli internet siteleri
andıcının kendisine arz edilmediğini, bahse konu andıç kendisine arz edilmiş olsaydı
üzerinde imza veya parafının olması gerektiğini, sözlü olarak da arz edilmediğini, andıcın
kendisine arz edildiğini belirtir beyanları kabul etmediğini, İkinci Başkandan onay
alınması ve ilgili birimlere dağıtılması ile ilgili hususları Mahkeme tutanaklarından
öğrendiğini, iddia edilen İrticayla Mücadele Eylem Planının 12 Haziran 2009'da bir
gazetede yer aldığını, o sırada yurt dışında olduğunu. Harekat Başkanı Mehmet Eröz'ün de
yanında olduğunu, o sabah Genelkurmay 2. Başkanı olan Hasan IğsızTn kendisini telefonla
aradığını, durumu söylediğini, Askeri Savcılık tarafından bu konuya dair bir soruşturma
açma teklifinde bulunduğunu, onayını istediğini, kendisinin de kabul ettiğini, yurt dışında
olduğu için vekaletin Kara Kuvvetleri Komutanı olan Orgeneral Işık Koşaner'de olduğunu,
dolayısıyla soruşturma emrinin resmi olarak Işık Koşaner tarafından verildiğini, karargahta
meydana gelen evrak kırpma işleminden haberinin olmadığını, kimseye böyle bir talimat
vermediğini, bu talimatı Mustafa Bakıcımın vermiş olduğu konusunda da kendisine
herhangi bir bilgi gelmediğini, bilgisayarların silinmesi işlemleri ile ilgili olarak da hiç
kimseye herhangi bir emri olmadığını, Hasan Iğsız'a böyle bir emir veya talimat
vermediğini, site içeriklerinin ne olduğunu iddianameyi gördükten sonra öğrendiğini.
uygulanmasına,
164.SANIK MEHMET İLKER BAŞBUĞ
TMK 5,
2034 / 2271
Genelkurmay Başkanı olarak görev yaptığı dönemde 4 Şubat 2009'a kadar bu sitelerin
içeriklerinin açık olduğunu, fakat içeriklerinden bilgisinin olmadığını, kendisine bu
sitelerin içerikleriyle ilgili herhangi bir bilgi ve teklif de gelmediğini, aleyhe beyanlara
katılmadığını, o dönemde internete dahi girmediğini, odasında bilgisayar bile olmadığını.
29 Nisan 2009 tarihinde karargahta yapmış olduğu basın toplantısında lav silahlarıyla ilgili
5 boş lav silahının neden gömülmüş olduğunu sorduğunu, daha sonra orada dolu bulunan
lav da var galiba 25 tane diye söylediğini, açıklamayı tamamen kendi inisiyatifiyle
yaptığını, boş lav silahları için boru tabirini kullandığını, brifingdeki açıklamalarının kötü
amaçlı olmadığını, herhangi bir şekilde kara propaganda amaçlı bir hareket içerisinde
olmadığını, komutan olarak Türk Silahlı Kuvvetlerini koruma refleksi içerisinde bu
açıklamaları yaptığını, 12 Haziran 2009 tarihinde bir gazetede iddia edilen İlticayla
Mücadele Eylem Planı yer alınca aynı gün Genelkurmay Askeri Savcılığı tarafından
soruşturma başlatıldığını, soruşturmanın görev ve yetkinin kötüye kullanılıp
kullanılmamasıyla alakalı olduğunu, İlticayla Mücadele Eylem Planı'nın basına da
yansıyan birincisinin fotokopi olduğunu, fakat daha sonra ıslak imzalı gelen planın
kriminal raporlarına göre belge olduğunu, buna fotokopi diyemeyeceğini, iddianamenin
içeriğinde suikastla ilgili bazı iddialar olduğunu, ancak kişilere ait son bölümde dava
açılmadığını gördüğünü, kastının buna ait olduğunu, herhangi bir şekilde iddianamedeki
dava konusu olayları itibarsızlaştırmak olmadığını. Koç Müzesinde kendisine verilen
bilginin, Koç Müzesinde gemide denizaltında ele geçen patlayıcının çok büyük bir etki
yapmayacağı şeklinde olduğunu, bunun dışında kara propaganda ile bir işinin olmadığını,
son zamanlarda Deniz Kuvvetleri personeli ile ilgili çok iddiaların olduğunu, onların
morallerini etkileyecek iddialar olduğunu, bir komutan olarak onların moralini
güçlendirme amacıyla konuşma yaptığını. Oruç Reis Firkateyninde böyle bir konuşma
yapmasının özel bir nedeni olmadığını, basında çıkan yorumlara yönelik bir kastının
olmadığını, bu yayınların hepsinden bilgisinin olmadığını, dolayısıyla herhangi bir tekzip
de yapmadığını, iddia olunan suçlamaların hiçbirini kabul etmediğini beyan etmiştir.
04 Şubat 2009 tarihinde söz konusu internet sitelerinin bir gazetede yayınlanmasının
ardından sitelerin geçici olarak kapatıldıkları, ancak bu olay ile birlikte derhal çalışmalara
başlandığı ve ortaya çıkan yasa dışı faaliyetlerin gizlenmesi amacıyla Nisan 2009 tarihli
andıcın oluşturulduğu, yayınları durdurulan internet sitelerinin daha önceki yasa dışı
faaliyetlerinin bu andıç ile örtülmek istendiği. 12 Haziran 2009 tarihinde İlticayla
Mücadele Eylem Planının deşifre olmasının ardından ise Bilgi Destek Daire Başkanlığında
evrak kırpma işleminin gerçekleştiği, aynı zamanda bu Daireye ait bilgisayarların hard
disklerinin de geri getirilemeyecek şekilde silindikleri, yapılan evrak kırpma ve bilgisayar
silme işlemlerinin İlticayla Mücadele Eylem Planı ve benzer içerikli çalışmaların ortaya
çıkmasını engellemeye yönelik olduğu,
İlticayla Mücadele Eylem Planında yer alan ve Ergenekon Terör Örgütü soruşturmalarını
itibarsızlaştırmayı hedefleyen hususlar ve Proje isimli belgede bu yöndeki çalışmalarda
emekli personelin doğrudan yer almamasını belirtir ibarelerden hareketle, bu tür
faaliyetlerde emeklilerden ziyade görevde bulunan bazı kişilerin yer almasının
amaçlandığı, bu kapsamda sanığın soruşturma ve kovuşturma aşamalarında devam eden
dosyalar ile ilgili kamuoyunda önemli yer tutan açıklamalarının olduğu, bu açıklamaların
yazılı ve görsel basında uzun süre tartışıldığı ve psikolojik harekat bağlamında güçlü bir
etkiye sahip olduğu,
2035 / 2271
Sanığın Genelkurmay 2. Başkanı olduğu dönemde "03 Mart 2004 tarihinde ATO
Tesislerinde, "Hilafetin İlgası ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun 80. Yılı ve Günümüz
Türkiye'si" konulu panele iştirak ettiği, söz konusu Paneli Özden Örnek günlüklerinde:
"ADD'nin görünür sahipliğinde bütün ulusal birlik çizgisindeki STK'larının katılımı ile
icra edilmiştir. Salon düzenlemesinin yanı sıra dışarıda toplanan gençliğin organizasyonu
da tarafımızdan yapılmıştır. " şeklinde anlattığı, Cumhuriyet Çalışma Grubu organizesinde
düzenlenen panele sanığın de katıldığı,
Sanıklar İbrahim Şahin ve Fatma Cengiz arasında geçen telefon görüşmelerinde sanık İlker
Başbuğ ile irtibatlı olduklarına dair bilgilerin yer aldığı, sanık Muzaffer Tekin'e ait iki
farklı telefon fihristi içerisinde sanığın ismi ve telefon numaralarının yazılı bulunduğu.
Sanık Serdar Öztürk tarafından "Sayın Komutan" olarak nitelenen kişiye yazıldığı
anlaşılan dilekçelerle Mustafa Levent Göktaş ve sonrasında kendisinin tutuklanmasının
ardından Genelkurmay Karargahı ve özellikle Adli Müşavirlik ile yoğun bir şekilde irtibat
kurmaya çalıştığı, tutuklanmadan önce Genelkurmay karargahına giderek bu yönde lobi
faaliyetlerinde bulunduğu ve bazı görevlilere sunum yaptığı, "Sayın Komutanım " ibareleri
ile başlayan söz konusu dilekçelerin de Genelkurmay Başkanlığına hitaben kişiye özel ve
çok gizli gizlilik dereceli yazılmaları, üst rütbeli subayların görev değişikliklerini ve
soruşturma başlatılma isteklerini içermesi, yine 5.1.2012 tarihli ifadesinde sanık Mehmet
İlker Başbuğ'un Genelkurmay Askeri Savcısının doğrudan veya Genelkurmay Başkanımın
emri ile soruşturma açabileceğine ilişkin beyanları dikkate alındığında, mektupların
muhatabının soruşturma açtırmaya yetkili dönemin Genelkurmay Başkanı sanık Mehmet
İlker Başbuğ olduğu,
Dava konusu internet sitelerinden olan irtica.org isimli sitenin 02.10.2007 tarihli ana
sayfasının, AK Parti kapatma davası 14. Ek klasör 94. Dizisinde delil olarak dosyaya
eklendiği, bu ana sayfada yer alan haberin ise "Apronda Namaz Şovu" başlıklı olduğu, yine
farklı tarihlerde farklı basın yayın kuruluşlarında yer alan, aynı zamanda irtica.org isimli
sitede de yayınlanan, "İşte AKP'nin Meclisi, AKP'nin Türban Planı, AKP Türbana
Dolandı, Kız Yurdunda Zikir Sesleri. Fatih Camisinde Laiklik Karşıtı Gösteri. Cami
Önünde Cihat Çağrısı. Lisede Toplu Namaz, Yurtlarda Mescit DönemF gibi başlıklara
sahip yazıların AK Parti hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca açılan kapatma
davasının klasörlerinde delil olarak yer aldığı.
Sanık Mehmet İlker Başbuğ'un TSK içerisine sızan ve kimisi üst düzey konumlara kadar
ilerleyen Ergenekon Terör Örgütünün bu kurum içerisindeki yapılanmasının üst düzey
yöneticilerinden olduğu. Ağustos 2008-2010 tarihleri arasında Genelkurmay Başkanı
olarak görev yaptığı. 12 Haziran 2009 tarihinde İlticayla Mücadele Eylem Planının deşifre
olması üzerine, sanığın yurt dışında bulunması nedeniyle Genelkurmay Başkanlığına
dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Işık Koşaner'in vekalet etmesine karşılık, İlticayla
Mücadele Eylem Planı ile ilgili soruşturma açılıp açılamaması noktasında dönemin
Genelkurmay İkinci Başkanı sanık Hasan Iğsız'm Genelkurmay Başkan vekili Işık
Koşaner'den değil yurt dışındaki İlker Başbuğ'u telefonla arayarak ondan emir aldığı ve
sonrasında konu ile ilgili soruşturma açıldığı, Flasan Iğsız'm yurt dışında bulunan İlker
Başbuğ'u arayarak onay alması ve bu yolla resmi hiyerarşi dışında hareket etmesi, askeri
hiyerarşi dışında örgütsel hiyerarşinin bir göstergesi olduğu, yine bu durumun karargahta
yürütülen tüm benzer faaliyetlerin İlker Başbuğ'un bilgi ve gözetiminde gerçekleştiğinin
de bir göstergesi olduğu,
2036 / 2271
Söz konusu belgenin ele geçiriliş tarihi, taslağı olan Proje isimli belgenin son kez
kaydedilme tarihi ve içerisinde yer aldığı dosyanın dönemin Genelkurmay Başkanına
sunulmak üzere isimlendirilmiş olması, ihbar mektubunda İrticayla Mücadele Eylem
Planının Hasan IğsızTn Genelkurmay İkinci Başkanlığı döneminde hazırlandığının
belirtilmesi, belgenin altında yer alan imzanın Dursun Çiçek'e ait olduğunun Adli Tıp,
Jandarma ve Emniyet Kriminal raporları ile sabit oluşu, sanığın yaptığı basın
açıklamasında bu belge için Kağıt Parçası tabirini kullanarak belgeyi itibarsızlaştırma
çabası, tüm bu süreçte sanık İlker Başbuğmn Genelkurmay Başkanı olması bir bütün
halinde değerlendirildiğinde, İrticayla Mücadele Eylem Planının taslak halde sanığa
sunulduktan sonra sanığın bilgisi dahilinde ve sanık Hasan IğsızTn kontrolünde sanık
Dursun Çiçek tarafından hazırlandığının anlaşıldığı,
Sözkonusu belgenin deşifre olmasından sonra karargahta mesai saatleri dışında acele ile
yapılan ve gece geç saatlere kadar devam eden, izinde bulunan personelin dahi göreve
çağrıldığı bu olağanüstü hadisenin sanığın bilgisi ve emri olmadan yapılmasının mümkün
olmadığı, sanığın emri ile tüm silme ve kırpma işlemlerinin gerçekleştiği.
Diğer sanıkların aşama ifadeleri, özellikle sanık Mehmet Eröz'ün 8.10.2012 tarihli
dilekçesindeki açıklamalarda andıcın sanık Mehmet İlker Başbuğ'un onayı ile yürürlüğe
girdiğine dair beyanları. Andıçın dağıtımı sırasında komuta katından onay alındığına
ilişkin sanık Cemal Gökçeoğlu tarafından yazılan üst yazı, yine andıçın onaylandığına dair
bilgi notu ile söz konusu andıçın sanık tarafından onaylandığının anlaşıldığı.
Sanığın Genelkurmay Başkanı olarak görevli olduğu dönemde de internet siteleri içerikleri
ve yayın politikalarının değiştiğine dair bir bilgi elde edilmediği ve benzer yayınların
devam ettiği, sitelerin mevcut içeriklerinin silinmeden önce ulaşılabilir olduğu, sanığın
göreve geldiği dönemde imkanı ve yetkisi olmasına rağmen bu site içerikleri ile ilgili
soruşturma yürütme ve bu içerikleri yayından kaldırma gibi bir gayretinin olmadığı,
sitelerin deşifre olmasından sonra suçtan kurtulma saikiyle sitelerin kapatılması emrini
verdiği,
İrticayla Mücadele Eylem Planının hazırlanması ve Erzincan ilinde uygulanmaya
başlanması, İrticayla Mücadele Eylem Planının deşifresi ile birlikte karargahta meydana
gelen evrak kırpma ve bilgisayar silme, psikolojik harekat amaçlı yayın yapan sitelerin
2008-2010 yılı faaliyetleri, bu sitelerin deşifre olması ve kapatılması, yine bu sitelerin yasa
dışı faaliyetlerine hukuki zırhı niteliğindeki andıcın hazırlanması eylemleri birlikte
değerlendirildiğinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinde örgütlenen hukuk dışı bu yapılanmanın
bir yandan Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya yönelik planlar hazırlayıp
bunları hayata geçirmek için faaliyet yürüttüğü diğer yandan bu faaliyetlerin deşifre olması
ile birlikte suç delillerini kararttığı ve gizlediği, halen yargılanması devam eden sanıkların
sanık Mehmet İlker Başbuğ liderliğinde örgütlendiği.
Kanun koyucunun Devlet aleyhine işlenen TCK 309, 311, 312 gibi maddelerdeki suçları
Terör Suçu olarak kabul ettiği, buna göre bu suçları işledikleri iddia edilenlerin terör suçu
sanığı olarak kabulünün gerektiği, bunun soruşturma makamlarının bulduğu, icat ettiği,
ürettiği bir kavram olmadığı, kanun koyucunun belirlediği bir kavram olduğu. Anayasal
düzene, Yasama Organı ve Yürütme Organına karşı işlenen bu tür suçların gerek işleniş
biçimi ve gerekse vahim sonuçları dikkate alınarak doktrinde, yazılı hukukta ve
2037 / 2271
uygulamada terör suçu olarak kabul edildiği, terörist söyleminin ise hukuki değil, basın
yayın organlarının kullanmayı tercih ettiği siyasi bir kavram olduğu,
Yakın siyasi tarihimizde Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından demokrasiye ve milli
egemenliği halk adına kullanan organlara karşı değişik çeşit ve yoğunlukta müdahaleler
yapıldığı, her askeri darbe, askeri darbe teşebbüsü, muhtıra ve bildiri gibi eylemlerin
demokratik toplum düzenini derinden sarstığı ve telafisi yılları alan zararlar doğurduğu, bu
tür eylemlerin korkutuculuğu ve sindiriciliğinin toplumun değişik katmanlarındaki kişileri
ikircikli davranmaya ve evrensel insan haklarını görmezden gelmeye ittiği, bu gibi
müdahalelere yasa koyucunun belirlediği yaptırımların uygulanmamasının faillerin
hukuk dışı davranışlarını artırarak daha da pervasızca devam ettirmelerine neden olacağı,
Türk Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı olan sanık Mehmet İlker Başbuğ'un,
yasama ve yürütme organı aleyhine işlenen suçlarla ilgili olarak yaptığı açıklamalarının
sade bir vatandaşın söylemi ile karşılaştırılamayacağı, hiyerarşinin en sert ve katı olarak
uygulandığı bir kurumun başında bulunan bir kişinin eylem ve söylemlerinin öncelikle
temsil ettiği kurum sonra da geçmişte bu konuda bir çok acı tecrübe yaşamış Hükümet ve
Yasama organı bakımından ifade edeceği anlamın açık olduğu,
Çağday hukukta bir Genelkurmay Başkanının bağımsız yargı organları tarafından icra
edilmekte olan soruşturma ve kovuşturma faaliyetlerini hedef alarak savaş gemisi üzerinde
"TSK'ya karşı yürütülmekte olan asimetrik psikolojik hareketa değinmek için özellikle
Oruç Reis Firkateynini seçtim, bunun özel bir anlamı vardır, herhalde bunu herkes açıkça
ne demek istediğimi de anlamaktadır" şeklinde bir beyanatta bulunmasının ağır bir hukuki
yaptırımı gerektirdiği, sanık Mehmet İlker Başbuğ'un yine bu basın toplantısı sonrası bazı
gazetecilere verdiği röportajdaki "Yeter yahu sabrımız taştı diyoruz. Sizde soruyorsunuz
taşarsa ne olur? diye , Ama işte bunlar sabrı taşırıyor. Ama bakın bütün bunlar benim
askerimin moralini bozuyor. Ben askerimin moralini bozan herkesle savaşırım. Ama şimdi
söyleyeyim , bu arkadaşları çokta sıkmasınlar" açıklamalarının, internet ortamında
yayınlanan ve Belçika'daki Askeri personel ile yaptığı görüşmede geçtiği kabul edilen
"...ve ancak bu demek değil ki olayları uzaktan seyrediyoruz anlamına gelmez tamam mı
Dostları ilə paylaş: |