AKINCILAR
Akıncılar, düşman memleketlerine ani baskınlar tertipleyerek yıpratma harekâtında bulunan hafif süvari gruplarına verilen isimdi. Akıncı, “akın yapan” manasında, Osmanlı hafif süvari birlikleri için kullanılmıştır.
Akıncıların, düşman arazisini tahrip edip zayıflatmak, ani baskınlarla düşmanı dehşet içinde bırakarak maneviyatını kırmak, keşif hareketleri yapmak, düşmanın pusu kurmasına mani olmak, ganimet ve esir almak, geçitleri, yolları, köprüleri emniyet altında bulundurmak, istihbarat yapmak, düşmanı barışa zorlayıcı askeri harekâtlar yapmak gibi muhtelif vazifeleri vardır.80
Bu görevlerini esasa bağlayan kanunları vardı. Akıncılık, babadan oğula geçerdi ve yalnızca Türklere has askeri bir sınıftı. Osmanlı akıncıları çeşitli bölgelerde bulunup her bir birliğin başında kumandanları vardı. Bin kişinin kumandanına binbaşı, yüz kişinin kumandanına yüzbaşı, on kişinin kumandanına onbaşı denirdi.81 Akıncılar, Avrupa'da korku uyandıran gözü pek savaşçılardı. Akıncılık bir sistem hâlini almış ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa fetihlerinde büyük öneme sahip olmuştur.82 Bunlar, şimdiki askeri teşkilattaki komando birliklerine benzetilebilir.
Akıncılar, eski Selçuklu “uç teşkilatının83 yerine kurulmuştur. Akıncı teşkilâtın temeli Osman Bey zamanında Köse Mihal tarafından atılmıştır. Orhan Gazi zamanında daimi piyade ve süvari birliklerinin kuruluşuna kadar askerlik hizmetlerini akıncılar yapmıştı. Akıncılığın bir ocak şeklinde kurumlaşması Gazi Evrenos Bey tarafından yapılmıştır.84 Sultan 1. Murad devrinde Yeniçeri Ocağı’nın kurulmasından sonra akıncılar, sınır boylarına kaydırılmıştır.
Akıncılar harp zamanında keşif kolu hizmetini görürlerdi. Düşman arazisini dolaşıp, orduya yol açarlar ve kurulması muhtemel pusuları ani ve süratli hareketleri ile bozarlardı. Bundan başka ordunun yolu üzerindeki hububatı muhafaza, yerli halktan aldıkları esirler vasıtasıyla düşman hakkında haber toplamak ve köprü, geçit gibi yerleri emniyet altında tutmak da esas vazifeleri arasındaydı. Akıncılar genellikle asıl ordudan bir kaç günlük mesafede önden giderler ve yukarıda yazılan vazifeleri yerine getirirlerdi. Bindikleri atlar da, akıncıların bu hızlı hayatlarına uygun, dayanıklı ve süratli olanlardan seçilirdi. Sefere çıkarlarken yedekte 4-5 at götürürler ve yorulan atlarını konak yerlerinde bırakırlar, dönüşte bıraktıkları atlara ganimetlerini yüklerlerdi.
Kılıç, kalkan, ok, yay, mızrak, gürz, pala ve zırh gibi teçhizatlarını mensubu oldukları kumandan vasıtasıyla yaşadıkları bölgelerden veya akınlardan elde ediyorlardı. Ayrıca savaşılan ülkeye yardım gönderebilecek ülkelere akınlar düzenleyerek meşgul etmek; meydan savaşlarında gerekiyorsa muharebeye katılmak; savaşılan ülkenin geçit, kule ve garnizonlarının bağlantılarını tutmak gibi önemli görevleri vardı.85
Yeni fethettikleri yerlere sultan karışmazdı, bu onlara büyük bir nüfuz kazandırıyordu. Buna karşın Osmanlılarda akıncılar, tüm faaliyetlerini padişah namına yapıyordu. Padişah, fetih olunan yerlerde onlara dirlikler tahsis edebiliyor, akıncı beylerine bazı hallerde bu dirlikleri, “mâlikâne”ye dönüştürme86 izni veriyordu. Selçuklular devrinde olan “kılıç hakkına” Osmanlılar sınırlama getirmişti. Bu sınır, her şeyin padişah adına yapılıyor olmasıydı.87
Padişahlar, Osmanlı devlet merkezini sürekli, uçlara yakın şehirlere taşıyorlardı. Edirne, Rumeli fetihlerinin merkeziydi. Akıncı beylerinin başlarına toplanan binlerce akıncıyı, Anadolu’dan gelen Türk yiğitleri oluşturuyordu. Bunlar, akıncı beyinin veya padişahın yaptığı fetihlerle ele geçirilen yeni arazilerde tımarlı sipahi oluyor, onların yerine de yeni gönüllüler geçiyordu. Hudutlarda akıncı beylerinin emrinde hem kadrolu akıncılar hem de sıra bekleyenleri vardı.88
Akıncıların teşkilât yapıları çok dinamikti ve kurumsal yapıları akıncı kanunuyla tesis edilmişti. Daimi ordu birliklerine mensup değillerdi, belli bir maaş ve kışlaları yoktu, vergiden muaftılar, bazılarının tımarları vardı.89
Akıncılar, merkezi bir tarzda idare olunmayıp, serhat boylarında ocaklar halinde teşkilatlanırlardı. Her bölgenin kumandanı ayrıydı ve akıncılar mensubu oldukları kumandanların sülale isimleriyle anılırlardı.90 Bunların en meşhurları Malkoçoğlu akıncıları, Turhanlı akıncıları, Mihalli akıncılarıydı.
Bunların bulundukları yerlerde şöyleydi: Malkoçoğlu Silistre’de; Turhanlı Mora’da; Mihalli ise Sofya ve Semendre bölgelerindeydi. Osmanlı Devletinde ilk akıncı beyi Evranos Beydir. Saydığımız akıncı aileleri ise daha sonraki akınlarda meşhur olmuşlardır. Bu akıncı aileleri faaliyet gösterdikleri bölgelerde pek çok vakıf eser inşa ederek bir kısmı günümüze kadar gelen tarihi ve kültürel miraslar bırakmışlardır.
Akıncıların devlet tarafından isimleri, eşkâlleri ve içlerinde tımara sahip olanların listeleri havi defterlere 91yazılarak tutulurdu. Defterler iki nüsha olarak tanzim edilir; biri merkezdeki Defterhane’de diğeri ise akıncıların bulundukları eyalet veya sancak kadılıklarında muhafaza edilir, bu yolla herhangi bir yolsuzluğa meydan verilmezdi. Her akını müteakip, şehit ve malul olanların yerine çevik, iyi süvari ve kuvvetli gençler akıncı kaydedilirlerdi. Akıncı kanunu üzerine, öncelikle babası akıncı olanlar tercih edilirdi. Ayrıca akıncı kaydedilenlerin kefil göstermeleri mecburiydi.
Akıncılara tahsis edilen belirli bir maaş yoktu; elde ettikleri ganimetin 1/5’ini Pençik resmi olarak verdikten sonra, kalanla geçimlerini temin ederlerdi. Bazılarının ise tımarları vardı. Sefere çıkarlarken düşman hududuna kadar yetecek yiyecek verilir, daha sonrasını kılıçlarıyla temin ederlerdi. Akıncılar arasında “Tımarlı” ve “Tavcılar” grubu bulunurdu ki, bunlar kıdemli ve seferde yararlılık gösteren kimselerdi. Tavcılar aynı zamanda kazalarda çerilerin başıydılar. Sefer emri bunlara gelir; bu kişiler de emri altında olanları toplayıp akına katılırlardı.
Osmanlı Devletindeki akıncıların sayısı kat’i olarak ortaya konulmamakla beraber, Birinci Kosova Savaşında akıncı mevcudunun 20.000 olduğu kayıtlıdır. 1559’daki bir yoklamaya göre ise, Turhanlı akıncılarının sayısı 7000 civarında görülüyor. Kanuni Sultan Süleyman’ın Budin ve Avusturya seferlerinde Mihalli akıncılarının sayısı devrin tarih kitaplarına 50.000 olarak geçmiştir.
Akıncı Ocağının Hazin Sonu:
Osmanlıların Eflak eyaletinin voyvodası Mihail Viteazul 1590’lı yıllarda isyan etti. Bu isyanın bastırılmasına Sultan 3. Mehmed, hükümdar olduktan sonra, o sırada Belgrad’da kışlayan Sadrazam Koca Sinan Paşa’yı azledip yerine tayin ettiği Sadrazam Ferhat Paşa’yı, görevlendirdi. Osmanlı vezirlerinin kendi aralarındaki siyasî çekişmeleri, Avusturya cephesindeki sorunların çözümü ile Eflak voyvodası Mihail isyanının bastırılması meselesini uzattı. Nihayet, 18 Temmuz 1595 tarihinde Sadrazam Koca Sinan Paşa, 100.000 kişilik bir orduyla Eflak voyvodası Mihail’in üzerine yürüdü. Osmanlı Ordusu’nun karşısında tutunamayacağını anlayan Mihail, savaşı göze alamayarak sürekli geri çekilip Osmanlı ordusunu bataklıklara çekmeye çalıştı. Bunun üzerine Sadrazam Sinan Paşa, Mihail’e bir ders verdiğini düşünüp daha fazla ilerlemeyerek, Bükreş’in güvenliği için Satırcı Mehmed Paşa’yı 2.000 askerle bırakarak geri çekilmeye başladı. Osmanlı Ordusu’nun harekâtını günü gününe takip eden Voyvoda Mihail, Sinan Paşa Targovişte şehrinden ayrılır ayrılmaz Eflâk’a girdi. Bundan sonra da, Osmanlı Ordusu’nu bir günlük mesafeden takip etmeye başladı.
19 Ekim 1595 tarihinde Targovişte’yi ele geçirerek, şehri savunan 3500 Osmanlı askerini çeşitli işkencelerle katlettirdi. Bu sırada Osmanlı Ordusu, Tuna’nın kuzey kıyısına ulaşmış Yergöğü Kalesine gelmişti. Yergöğü’nün karşısında, Tuna’nın öbür kıyısındaki Rusçuk’a geçecekti. Önce Sadrazam Sinan Paşa ve maiyeti Tuna’yı geçerek Rusçuk’a ulaştı. Osmanlı Ordusu ve ağırlıkların karşıya geçmesi üç gün sürecekti.92 Ordunun arka güvenliğini akıncılar sağlıyordu. Akıncılar geçtikten sonra Yergöğü Köprüsü yıkılacaktı.
Bu sefer sırasında Osmanlı Ordusu, bilhassa akıncılar, çok ganimet elde etmişti. Koca Sinan Paşa, bu ganimetten beşte bir devlet payını almak için köprübaşlarına tahsildarlar koydu. Tahsildarların devlet payını almaları sebebiyle köprüde sıra bekleyenlerle birikme yaşanarak geçiş süresi uzadı.93
Sinan Paşa, âsi voyvoda Mihail’in 70.000 kişilik bir ordu ile yaklaşmakta olduğu bilgisiyle, tahsildarların köprüdeki geçişi yavaşlattığı, tahsildarların hazinenin paylarını geçişten sonra alması, ordunun Tuna’nın iki yakasında ikiye ayrılmasının çok tehlikeli olduğu uyarılarını dinlemedi. Voyvoda Mihail, Osmanlı Ordusu köprüden geçinceye kadar, bir harekette bulunmadı. Akıncılar hariç, ordunun geçişi tamamlandıktan sonra köprüye ateş açtırdı. Düşman toplarının sesi duyulunca Sinan Paşa ganimet toplamaktan vazgeçtiğini bildirdi.94 Ancak bu emir çok geç verilmişti. Bir kaç isabet alan tahta köprü çöktü, binlerce akıncı Tuna nehrinin soğuk sularında boğuldu.95 Henüz köprüden geçemeyen birkaç bin akıncı da düşman kılıçları altında can verdi. Yergöğü Köprüsü hâdisesinden sonra akıncılar, bir daha toparlanamadı ve zamanla silinip gittiler.
Dönemin tarihçileri Yergöğü Köprüsü faciasının yegâne sorumlusunun Koca Sinan Paşa olduğunu yazmaktadırlar. Ordu, paşa aleyhinde bazı nümayişler yaptıysa da değişen bir şey olmadı. Sinan Paşa, 8 Kasım 1595’te Rusçuk’tan ayrıldı. Rusçuk-İstanbul yolundayken sadaretten azledildi.96
17. asrın ortalarında sayıları 2 ile 3 binlere düştü. Bundan sonra Osmanlı Devleti akıncıların üstlendiği sorumlulukları, hudut kalelerine yerleştirdikleri serhad kulu denilen askerler ile Kırım Tatarlarına yüklenmiştir.
KAYNAKÇA
AÇBA Sait; Osmanlı Devleti’nin Dış Borçlanması, Vadi Yayınları, Ankara, 2005.
AGACAANOV Sergey Grigoreviç; Oğuzlar, Çev. Ekber Necef ve Ahmet Annaberdiyev, Selenge Yayınları, İstanbul 2013.
AGOSTON Gabor; “Barut, Top ve Tüfek, Osmanlı İmparatorluğu’nun Askeri Gücü ve Silah Sanayisi”, Çev. Tanju Akad, Kitap Yayınları, İstanbul, 2006.
AKDAG Mustafa; "Osmanlı İmparatorluğu'nun Yükseliş Devrinde Esas Düzen", Tarih Araştırmaları Dergisi, Sayı: 3 İstanbul, 1967.
AKDAĞ Mustafa; “Yeniçeri Ocak Nizamının Bozuluşu” Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Cilt:5 Sayı:3 Ankara, 1947.
AKDAĞ Mustafa; Türkiye’nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi (1243-1453), Cilt:1, Tekin Yayınevi, Ankara, 1979.
AKGÜNDÜZ Ahmet; Osmanlı Kanunnameleri ve Hukukî Tahlilleri, Cilt: 1, Fey Vakfı Yayınları, İstanbul, 1990.
AKYÜZ Faruk; Türk Eğitim Tarihi M.Ö. 1000 - M.S. 2012, Pegem Akademi Yayınları, Ankara, 2012.
Ankara, 1978.
ARI Tayyar; Uluslararası İlişkilere Giriş, MKM Yayınları, Bursa, 2010.
ARİF Mehmed; “Humbaracıbaşı Ahmed Paşa” Tarih-i Osmani Encümeni Mecmuası, Cilt: 3 Sayı: 18 İstanbul, 1913.
ARTAMONOV Mihail I.; Hazar Tarihi: Türkler, Yahudiler, Ruslar, Çev. Ahsen Batur, Selenge Yayınları, İstanbul, 2004.
ASKERİ Tarih ve Stratejik Etüt Dairesi (ATASE) Arşivi, Ankara
AŞIRLI Akif ve Bingür Sönmez, Sarıkamış-Kafkas Cephesi Esirlerinin Dramı, Babıali Kültür Yayıncılığı, İstanbul, 2013.
AYSAN E. ve Orhon, N. Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, Osmanlı - İran Savaşı, Çaldıran Meydan Muharebesi (1514) Genelkurmay Basımevi, Ankara,1979.
AYVERDİ Samiha; Türk Tarihinde Osmanlı Asırları, Kubbealtı Yayıncılık, 1999.
BALTACI Cahit; XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, İrfan Matbaası, İstanbul, 1976.
BARBARO Josaphat; Anadolu'ya ve İran'a Seyahat, Yeditepe Yayınları, Çev. Tufan Gündüz, İstanbul, 2009.
BATMAZ Eftal Şükrü; “Osmanlı Devletinde Kale Teşkilatına Genel Bir Bakış” Ankara Üniversitesi, Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi (OTAM) Dergisi, Ankara, 1996.
BELDICEEANU Nicoara; XIV. Yüzyıldan XVI. Yüzyıla Osmanlı Devleti'nde Tımar, Çev. Mehmet Ali Kılıçbay, Ankara, 1985.
BEYDİLLİ Kemal; Türk Bilim ve Matbaacılık Tarihinde Mühendishane, Mühendishane Matbaası ve Kütüphanesi: 1776-1826, İstanbul, 1995.
BOLAT Ünal; “Kutuptaki Türk Şehitleri”, Türkiye Gazetesi, 11 Şubat 2012.
BÜYÜK Osmanlı Tarihi; 6. Cilt, Çev. Vecdi Bürün, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1992.
CAVİD Ahmed; Hadika-i Vekayi , Çev. Adnan Baycar, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1998.
Cepheden Mektuplar, Osmanlı Devleti’nin 700’üncü Kuruluş Yıldönümü, Milli Savunma Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1999.
CİN Halil; Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2009.
ÇAKIN Naci; Türk Zaferleri, Selçuklular Döneminde Anadolu’ya Yapılan Akınlar (1049 Pasinler, 1071 Malazgirt Zaferleri), Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1981.
ÇETİN Birol; “Osmanlı İmparatorluğu’nda Askerî Teknolojilerin Takibi (1700-1900), Cilt:13 Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002.
ÇETİN Birol; “Osmanlı İmparatorluğu’nda Askerî Teknolojilerin Takibi (1700-1900), Cilt:13 Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002. s. 819.
DAĞDELEN Lütfi; Askerî Tıbbiye Tarihçesi, İstanbul, 1974.
DENİZ Kuvvetleri Dergisi, Dz.K.K.lığı Per.Bşk.lığı Yayınları, Ankara, 2014.
DOĞRU Halime; Osmanlı İmparatorluğu'nda Yaya-Müsellem-Taycı Teşkilatı, Eren Yayınları, İstanbul, 1990.
EGEMEN R. ve AYTEPE, H. Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, Osmanlı Devleti’nin Kuruluşundan Fatih’in Cülusuna Kadar Olan Devre (1299 – 1451), Cilt 3, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1977.
EMECEN Feridun M.; "Sosyal Tarih Kaynağı Olarak Osmanlı Tahrir Defterleri", Tarih ve Sosyoloji Semineri 28-29 Mayıs 1990, Bildiriler, İstanbul, 1990.