Olağanüstü sistemlerin bu bölgede yer almasına neden olan olay karşımıza bir içterör olayı olarak çıkmaktadır; ancak, gerek Osmanlı tarihini gerekse Cumhuriyet tarihini incelediğimizde, ülkemizde, öncelikle bu bölgede olmak üzere, ekonomiye ve devletin birlik ve bütünlüğüne darbe vuracak ve darbe vurma amacı taşıyan pek çok olayla karşılaştığımızı görürüz. Bu olayların, bizim açımızda, talihsiz yanı, büyük bölümünün, hep yurt dışı kaynaklar tarafından düzenlenmiş olasıdır.
Herkes tarafından bilindiği gibi, terörün silahlı bölümü, son yıllarda yapılan büyük mücadeleyle asgari hadde indirilmiştir. Bu mücadelede, yani devletin birlik ve beraberliğinin korunması uğrunda hayatını kaybeden aziz şehitlerimizi rahmetle anarken, gazilerimize sağlıklar diliyorum ve halen aynı görevi, hayatını ortaya koyarak yürütmeye çalışan Türk güvenlik güçlerinin değerli mensuplarına da başarılar diliyorum.
Bu bölgedeki olayları değerlendirirken terörün hangi nedenle ortaya çıktığını ve bugün silahlı bölümü aşağıları çekilmiş olan bu olayın ne gibi sonuçlar yarattığını iyi görmek ve iyi değerlendirmek gerekmektedir.
Başta da söylediğim gibi, terörün gerçek amacı, Türkiye Cumhuriyetini her yönüyle zayıflatmak, Türkiye Cumhuriyetinin birlik ve beraberliğine gölge düşürmek, şüpheler yaratmak ve böylece, güçlü bir Türkiye’nin yaratılmasını önlemek ve geciktirmektir.
Dikkati çeken bir husus, GAP Projesiyle ve Atatürk Barajı yapımıyla terörün yaşının hemen hemen beraber olmasıdır. GAP Projesi, Güneydoğu Anadolu Bölgesine, ekonomik bakımdan büyük bir güç verecek, Türk ekonomisine çok şeyler kazandıracak olan bir projedir; ama, bu proje, hayatiyete geçmeye başladığı andan itibaren pek çok ülkenin dikkatini çekmiştir. Pek çok uluslararası finans kuruluşu, bu projeye kredi vermemiş, bir anlamda, GAP Projesinin yapılmasını önlemeye çalışmışlardır. İşte, bütün bunlara rağmen, Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin, GAP Projesini yapmaya başlaması, dışkaynak aramadan içkaynaklarla bunu finanse etmesi, terörün düğmesinin basılmasına neden olmuştur.
PKK’nın belli başlı dokümanlarında aynen şu denilmektedir: “GAP Projesi, basit bir kalkınma projesi değildir.” Onlara göre “GAP Projesi, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Türkiye ile tam olarak birleşmesi, Türkiye ile tam olarak beraber kalkınması projesidir; yani, GAP Projesini önlediğiniz zaman, beraber kalkınmayı, birlikte kalkınmayı, bölgenin zenginleşmesini ve birlik ve beraberliği önlemiş olursunuz” anlamı, PKK’nın dokümanlarında çok net ve açık olarak ortaya konmaktadır. Bu nedenle, GAP Projesini istemeyenler, Türkiye'nin o bölgesinin kalkınmasını istemeyenler, o bölgedeki doğal potansiyelin değerlendirilmesini istemeyenler, direkt ve endirekt şekilde PKK terörüne destek vermişlerdir.
PKK terörü, 30 000’e yakın insanımızın hayatına mal olmasının yanında, bugün için amacına ulaşamamıştır; ancak, PKK terörünün zarar verdiği, PKK terörünün gerçekten tahribat yaptığı sahalar da çok net ve açıktır. Bunların bugün iyi değerlendirilmesi ve bu zararların en kısa zamanda ortadan kalkması gerekmektedir; çünkü, PKK teröründen en çok zarar gören insan o bölgenin insanıdır; yani, o bölgede birlik ve beraberliği sağlama uğruna hayatını ortaya koyan, bu bayrağın altından ayrılmayan, devletinden kopmayan o bölgenin insanı zarar görmüştür. Çocuklarını, torunlarını, annesini ve babasını kaybetmiştir, saldırılarda hayatını kaybetmiştir; ama, bunun yanında, yıllardan beri oturduğu köyünü terk etmek zorunda kalmıştır, tarlasını terk etmek zorunda kalmıştır; işsiz güçsüz, büyük gruplar halinde şehirlere gelmek zorunda kalmıştır. Tabiî, Türk ekonomisi de, hayvancılıktan, tarım sektöründen, turizm sektöründen ve o bölgedeki el sanatları gibi gelir getirici pek çok kaynaktan da mahrum hale gelmiştir.
Şimdi, bu kadar süreden beri devam eden olağanüstü halin, artık, devam etmemesi gerektiğine, biz, inanıyoruz. Madem ki, terör belli bir noktaya gelmiştir, artık, olağanüstü halin, tekrar ve daha ciddî gözden geçirilmesi gerekmektedir. Olağanüstü halin normale dönmesi, mutlaka gerekir; ancak, olağanüstü hal devam etse de, olağanüstü hal kaldırılıp da normal yönetim sistemi o bölgeye otursa da, hükümetin, öncelikle, yapması gereken bazı şeyler vardır. Olağanüstü hal, eğer, devam edecekse, olağanüstü hal imkânından ek olarak yararlanmak suretiyle, devam etmeyecekse, hükümetin geçerli kaynakları vermesi suretiyle, o bölge halkının elinden tutulması gerekir; o bölge halkının üretici hale getirilmesi gerekir; o bölge halkına, mutlaka, gelir sağlanması gerekir.
Şimdi, hükümetin programında şöyle bir bölüm var; hükümet programında deniliyor ki: “Güneydoğu ve Doğu Anadolu’nun geri kalmışlığı, ekonomik ve sosyal önlemlerle çözülecektir; işsizliği ve yoksulluğu önleyici, üretken yatırımlar hızlandırılıp, desteklenecektir; altyapı eksiklikleri, yap-işlet-devret yönteminde de yararlanmak suretiyle, giderilecektir; eğitim ve sağlık alanında, boşluklar, en kısa zamanda giderilecektir.” Ama, mahallinde yaptığımız incelemede, üzülerek söylüyoruz ki, o bölgede, bu programa uygun yeterli miktarda yatırımı, insanımızın işsizliğini giderecek hizmet alanları ve hizmet noksanlıklarını giderecek tesisleri de göremiyoruz. Bunun aksine, bölgedeki ekonominin güçlenmesini önleyecek bazı tedbirler görüyoruz.
Şimdi, bölgede, yıllardan beri sınır ticareti vardı ve sınır ticareti, 52 kalem mal üzerinden yapılıyordu Bu, azaltıla, azaltıla 3 kaleme indi; motorin, hurda demir ve hurda bakır. Bu kapıdan yapılan motorin ticaretinden, 26 ilin insanı yararlanmaktadır; yani, sadece üç beş ile değil, o bölgenin tamamına hizmet veren bir olaydır ve başlangıçta, ayda 150 000 ton idi; önce 75 000 tona, daha sonra da 50 000 tona indirildi. Oysaki, eğer, bu olayda istismar varsa, bu olayda yasadışı eylemler varsa, onların düzeltilip, gelir artırıcı bu olayın mutlaka devam etmesi lazım; çünkü, olayın sadece ekonomik boyutu yok; olayın sosyal boyutu var; olayın insanların karnını doyurma boyutu var; olayın devlete güvenme boyutu var;olayın devletten beklediklerinin karşılığını alma boyutu var. Bu nedenle, vatandaş ile devlet arasındaki ilişkinin gelişmesi, daha sıcak hale gelmesi için mutlaka, bu ekonomik önlemlerin yürütülmesi gerekiyor.
Şimdi, bu mazot, karşı taraftan alınıyor; karşı taraftan KDP bölgesinden alınıyor; yani, Barzani’nin kontrolu altında bulundurduğu bir bölgeden alınıyor. Peki, Barzani bunu nereden alıyor; Barzani, bunu Irak’tan alıyor ve 5,5 sente alıyor; bize de 14 sende satıyor. Ayrıca, ton başına da 5 dolar alıyor. Buna rağmen Türkiye’ye mevcut fiyatlardan daha ucuz getirilen bir motorindir. Bu motorin, çiftçiye sübvansiyon olarak da verilebilir; bu motorin çiftçiye daha ucuz da verilebilir; bu motorinden elde edilen gelirin bir bölümü bir fonda toplanarak o bölgenin yatırımlarında kullanılabilir; yani, sınır ticaretini daha geliştirmek suretiyle o bölge halkının gerek hizmet bakımından ve gerekse gelir bakımından noksanlıklarını giderebilecek çareler bulunabilir. Bu mazot almaya giden araçlar, giderken de, demir ve çimento gibi malzemeler götürüyorlar; bu, bir anlamda da üstü kapalı ihracat demektir. Bu nedenle, bu iki yönlü ticaretin mutlaka geliştirilmesi lazım.
Bu olmadığı zaman ne oluyor; bunu kestiğiniz zaman, bu sefer, dağdan hayvan kaçakçılığı başlıyor. Dağdan yapılan hayvan kaçakçılığında, sağlıksız hayvanların gelmesinin yanında da, bizim yıllardan beri uğraştığımız terör örgütünün de haraç almak suretiyle illegal olarak menfaat sağlaması var, gelir sağlaması var. Böylece, aşağıdaki legal kapıyı sıktığınız zaman yukarılardaki, dağlardaki illegal kapı çalışıyor; aşağıdaki legal kapıdan bizim insanımız yararlanması varken, yukarıdaki illegal kapıdan PKK yararlanıyor. Bu nedenle, legal işlemin mutlaka artırılması lazım. Hatta, bu kapıya bir alternatif kapı daha açmak lazım. Suriye’yle ilgili ve eskiden çalışan, şu anda kapalı bulunan kapının mutlaka, açılması lazım. Suriye’yle kapıyı açtığımız takdirde, bu, mazot ve karşılıklı takas suretiyle yürütülecek ticaret daha da gelişecektir. Bu ticaret, bu kapı, Suriye’yle olan siyasî ilişkilerimizin de gelişmesini sağlayacaktır. Ekonomik ilişkiler, siyasî ilişkileri de geliştirecektir. Bu nedenle, olayı, sadece tek kapıya bağlamak yerine, kapı sayısını artırmak suretiyle, hem siyasî alanda ilişkimizi geliştirir hem de bölge halkına daha fazla imkân da sağlayabiliriz.
Bütün bunların yanında, orada, ciddî olarak ele alınması gereken bir köye dönüş projesi var. Yaptığımız incelemede, bazı illerde 5 veya 6 köyün dışında, köye dönüş projesinin gerçekleştirildiğini görmüyoruz. Gerçekleştirilen bu projeler de, merkezî yönetimden gönderilen ödeneklerle değil, sosyal yardım fonundan yerel olarak temin edilen imkânlarla yapılmaktadır. Oysa ki, bu projenin mutlaka geliştirilmesi lazım; ancak, bana göre, olay, dar çerçevede ele alınmıştır; konuyu, köye dönüş projesiyle değil, tarlaya dönüş projesi olarak ele almak lazım. Köyde oturması şart değil insanımızın, belli merkezde dahi otursa, tarlada çalışabilecek imkânının mutlaka sağlanması, böylece, toprakların, üretici hale döndürülmesi gerekir. Bu nedenle, bu işi, bir yardım fonunun imkânlarına bağlamak değil, merkezî bütçeden sağlanacak imkânlarla, olayı, daha zenginleştirmek, daha da geliştirmek gerekmektedir.
Bu sınır ticaretinin de, biraz önce söylediğim gibi, istismarı önleyici yönlerinin kaldırılarak, mutlaka geliştirilmesi gerekir.
Bir de, yıllardan beri, o bölge, hayvancılıkta, hem Türkiye’ye hem de komşu ülkelere yeterdi; şimdi bu olay ters döndü. Şimdi, komşu ülkelerden bize, kesilmiş veya canlı hayvan gelmektedir, hem de kaçak olarak gelmektedir. Bu, o bölgedeki hayvancılığın, artık, tekrar ele alınması gerektiğini, o bölgedeki hayvancılığa ciddî teşviklerin ve önlemlerin alınması gerektiğini göstermektedir. Bölge halkının ayağı kalkması bakımından da mutlaka gereklidir.
Bunun yanında, altyapı noksanlığının giderilmesi ve bir de, mutlaka, spor altyapı tesislerinin de yerine getirilmesi gerekmektedir.
Çok önemli bir konu da şudur: O bölgede, devlete olan güvenin çoğalması, devlete olan bağlılığın artması gereken esas kesim, gençlik kesimidir; ancak, üniversiteye hazırlanan gençlerimizi görürüz o bölgede. hoca bakımından, öğretmen bakımından yetersiz, laboratuvarı olmayan, kütüphanesi olmayan, eğitim araç-gereçleri yetersiz olan liselerden çıkan çocukları İstanbul’un en gelişmiş, Ankara’nın en gelişmiş liselerinden gelen çocuklarla aynı yarışa sokuyoruz. Aynı yarış sonucunda, onlara, üniversitelere girme şansını vermeye çalışıyoruz. Öbür taraftan da Anayasamızda, kanunlarımızda, programlarımızda “eğitimde fırsat eşitliği” diyoruz. Bu, eğitimdeki fırsat eşitliği kuralına uymayan bir uygulamadır.
Bu nedenle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde liseyi bitiren gençlerimize, üniversiteye giriş kapısının mutlaka açılması lazım. Onlara, ayrı bir imtihan hakkı mı tanıyacaksınız, onlara ek puanlar mı vereceksiniz, Türkiye’nin diğer bölgelerindeki gençler yüzde kaç oranında üniversiteye girebiliyorsa, o bölgenin genci de aynı oranda üniversiteye girebilmeli. Girebilmeli ki, arkasından bu devlet benim devletim, bu devlet beni düşünüyor, bu devlet benim önümü açıyor, bana da yüksek öğretim imkânı veriyor desin; ama, öğretmeni olmayan, laboratuvarı olmayan, eğitim imkânı olmayan liselerden mezun olan çocukları Ankara, İstanbul, İzmir’in en gelişmiş liseleriyle aynı imtihana sokar da, gel bakalım kazan derseniz, işte fırsat eşitliği prensibini ihlal etmenin yanında, o gencin moralini de bozarsınız, o gencin devlete olan güvenini ve bağlılığını da sarsmış olursunuz.
O bakımdan, eğitim sistemimizde çok köklü bir değişikliğin mutlaka yapılması gerektiğini ve kısa sürede de uygulanmaya konulması gerektiğini mutlaka belirtmek istiyorum.
İstihdam yaratacak olayların başında da... Bölgede, çok sayıda yarım kalan tesis vardır, bölgede çok sayıda çalışmayan tesis vardır. Artık hükümet, bütün imkânını kullanarak, o bölgedeki işsizliği çare bulacak bir kısım imkânın o bölgeye götürülmesi gerektiğine inanmalıdır. Bölgede binlerce işsiz vardır. Bu nedenle, bu işsiz toplum, sosyal patlamalara neden olabilecek bir toplumdur.
O bölge, Türkiye’nin ayrılmaz bir bölgesidir, Türkiye’nin bir bütünüdür ve ben, o bölgenin insanının bölücülük peşinde koştuğuna da inanmıyorum. Türkiye’nin başka taraflarında yaşayan insanlar ne kadar milletini, devletini, bayrağını, vatanını seviyorsa, o bölgenin insanı da en az onlar kadar seviyor. (DYP sıralarından alkışlar) Başka bölgenin insanı Çanakkale’de nasıl şehit olmuşsa, Balkan Savaşlarında nasıl şehit olmuşsa, Edirne Şehitliğinde nasıl yatıyorsa, o bölgenin insanı da yatıyor; hem de yan yana yatıyorlar. O nedenle, o bölgenin insanına başka gözle bakmanın hiçbir gereği yoktur. O bölgede aldatılmış, o bölgede PKK arkasında koşturulmuş bir avuç insan vardır; o insanımızı da dışlamadan, o insanımıza da yavaş yavaş bu ülkenin insanı olduğunu anlatarak, bu ülkeyi sevdirerek, birlik ve beraberliği mutlaka sağlamamız lazım; ama, bunu sağlamadan önce, devletin, o bölgeye elini daha şefkatle, daha yumuşak şekilde, mutlaka, uzatması gerektiğine inanıyorum.
Bu olağanüstü halin kaldırılmasının zamanı geldiği görüşündeyiz. Gazetelere intikal eden haberlere göre, Türk Silahlı Kuvvetleri, olaya, sivillerden daha önce girmiştir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin, bazı bölgelerde, güvenlik hizmetinden kendi personelini çekerek, bu işin sahibi olan jandarmaya devretmeye başladığını gazetelerden okuyoruz. O halde, bu konuda daha hızlı, daha çabuk davranmak suretiyle; bölgede güvenliği, güvenliğin gerçek sahibi olan jandarma ve polise teslim etmek suretiyle, olağanüstü hali kaldırmak ve normal sistemi de mutlaka yürütmek gerektiğine inanıyorum.
Bu arada, bir şey daha söylemek istiyorum. Bu konuda, gelip bu görüşmeleri izleyen, daima hükümetimizin sayın içişleri bakanları oluyor. İçişleri bakanları, mutlaka, yetkilidir; hükümetin bir elemanıdır, hükümeti temsil etme şerefine sahiptirler, onuruna sahiptirler, yetkisine sahiptirler; ama, artık, o bölge için anlattıklarımızın büyük bölümü, güvenlikten ziyade başka yatırımlardır, güvenlikten ziyade başka hizmetlerdir. Bu nedenle, İçişleri Bakanımızın dışında, diğer bakanlarımızın da, en az İçişleri Bakanı kadar konuyla ilgilenmesini, en az İçişleri Bakanı kadar konuya yakın davranmasını candan temenni ediyor, bekliyoruz.
Biraz önce belirttiğim gibi, olağanüstü halin kaldırılması temennisiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kozakçıoğlu.
Gruplar adına başka söz isteği?.. Yok.
Hükümet adına, İçişleri Bakanımız Sayın Yücelen; buyurun. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; olağanüstü halin, Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Tunceli İllerinde 30 Temmuz 2001 tarihinden itibaren dört ay daha uzatılması yolundaki Başbakanlık tezkeresi üzerinde, hükümetimizin görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi, şahsım ve hükümetimiz adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, olağanüstü hal uygulamaları, kamu düzeninin yeniden ihdası, can ve mal güvenliğinin sağlanması ve ülke bütünlüğünün korunması açısından, demokratik rejimlerin zaman zaman başvurdukları zorunlu bir uygulamadır. Ülkemizde de, 1984 yılında tırmanışa geçen bölücü terörist faaliyetlerle etkin mücadeleyi sağlamak amacıyla, 1987 yılından itibaren Olağanüstü Hal Bölge Valiliği ihdas edilmiş ve olağanüstü hal uygulaması, çeşitli tarihlerdeki uzatma kararlarıyla, bugüne kadar devam edegelmiştir. En son, Türkiye Büyük Millet Meclisimizin 27.3.2001 tarihli ve 74 üncü Birleşiminde, Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Tunceli İllerimizde olağanüstü hal dört ay daha uzatılmıştır.
Bu çerçevede alınan etkin tedbirler ve güvenlik kuvvetlerimizin yapmış olduğu başarılı operasyonlar sonucunda, bazı iç ve dış odakların da yoğun bir şekilde desteklediği bölücü terör örgütü etkinliğini yitirmiş ve giderek yok olma trendine girmiştir; ancak, halen, genel güvenliği tehdit edici ve huzur bozucu bir faktör olarak karşımızda durmaktadır ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde sağlanan huzur ve güven ortamını bozmaya dönük eylemlerin arayışı ve planı içerisindedir. Silahlı mücadeleyi kaybeden bölücübaşının yakalanarak Türkiye’ye getirilmesinden sonra, yargılama aşamasından başlayarak, sözde barış çağrısı adı altında yeni bir taktiğe başvurduğunu görüyoruz. Bu taktikle bölücü örgüt, bir yandan yurt dışında yeni söylemine uluslararası destek sağlamaya çalışırken, yurt içinde de legal ve illegal örgütlere nüfuz ederek, bu oluşumlar vasıtasıyla faaliyetlerini yoğunlaştırmaktadır. Öte yandan, siyasallaşma hedefi çerçevesinde, sosyal ve kültürel haklar görünümlü olarak, toplum yaşamını ilgilendiren her alanda, daha örgütlü ve dış desteleri de yedeğine almayı öngören bir hareket tarzını esas almaktadır. Bölücü örgütün buradaki esas amacı, bölücü faaliyetlerine meşrû zeminler oluşturmak, toparlanmak, yeniden taban bulmak ve lojistik ve siyasî destek sağlamak için zaman kazanmaktır. Diğer taraftan, Olağanüstü Hal Bölge Valiliğinin sorumluluk alanındaki dördü olağanüstü hal, yedisi mücavir olmak üzere toplam 11 ilde, 2001 yılının ilk beş ayında 22’si silahlı saldırı, çatışma, 5’i taciz ateşi, 22’si patlayıcı madde ve kundaklama olmak üzere 66 olay meydana gelmiştir. Bu dönemde, bölgedeki 71 terörist ölü, 81 terörist sağ olmak üzere toplam 152 terörist ele geçirilmiş, 9 terörist teslim olmuştur.
Yapılan operasyonlarda 380 adet uzun namlulu silah, 47 adet tabanca, 20 969 adet mermi, 864 adet şarjör, 34 roketatar ve 121 roketatar mermisi ele geçirilmiştir; ayrıca, çok sayıda sığınak, barınak ve gıda maddesi imha edilmiştir.
Bu beş aylık dönemde, terörle mücadele eden güvenlik güçlerimizden maalesef 17’si şehit olmuş, 19 güvenlik görevlimiz ve 14 vatandaşımız da yaralanmıştır. Yine 2001 yılının ilk beş aylık döneminde bölücü terör örgütüyle irtibatları nedeniyle haklarında soruşturma yapılan 1075 kişi gözlem altına alınmış olup, 297 kişi adlî makamlarca tutuklanmıştır. Görüldüğü üzere, Türkiye gündemine geldiği günden itibaren, sürdürdüğü silahlı eylem ve bölücü fikirleri içeren talepleri değişmeden halen devam eden, yurtdışındaki faaliyetlerini ve silahlı yapılanmasını sürdüren bölücü örgüt, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde sağlanan huzur ve güven ortamını bozmaya dönük terör eylemlerine yönelmek için fırsat kollamaktadır ve bölgedeki terör tehdidinin tam olarak ortadan kalktığını söylemek için ise henüz çok erkendir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyetine, cumhuriyetin temel niteliklerine ve devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne karşı gelebilecek her türlü şerrin karşısında, canı pahasına savunma mücadelesi verme noktasında, benzersiz bir maddî ve manevî potansiyele sahip olan güvenlik güçlerimizin, her türlü yıkıcı, bölücü akıma ve terör faaliyetlerine karşı bugüne kadar sergiledikleri kararlı, özverili ve başarılı mücadelesi aynı şevk ve heyecanla sürdürülecektir. Toplumun huzur ve güvenliğini, kişilerin can ve mal emniyetini tehdit eden organize suç örgüt ve çeteleriyle her türlü yolsuzluğa karşı kararlı ve sonuç alıcı bir mücadele içinde olunacaktır. Bu mücadele yürütülürken, polisimizin, jandarmamızın, güvenlik kuvvetlerimizin önüne çıkacak bütün engelleri aşmak için, her türlü yasal destek sonuna kadar verilecektir.
İnsan hakları ve hukukun üstünlüğü ilkelerinden asla taviz vermeden, kanun hâkimiyeti sağlanacak ve yasalara aykırı her türlü girişimin üstüne cesaretle gidilecektir.
Devlet hizmetlerinde ve yaşamın her alanında adalet duygusunun mutlaka egemen olmasına büyük önem ve öncelik verilecektir ve güvenlik güçlerimizin mücadelesi devam ederken, hükümetimizin, bölücü örgütün yurt dışındaki kaynaklarını kurutmaya yönelik girişimleri ve bölgeye yönelik ekonomik ve sosyal önlemleri de aynı kararlılıkla yürütülmeye devam edilecektir.
Bu amaçla, bir yandan, terör dahil her türlü suç organizasyonlarının ve mevcut faaliyetlerinin ve organik yapılarının tamamen çökertilmesi için bu organizasyonları besleyen finans akışı kesilmeye çalışılmaktadır. Diğer taraftan ise, illegal örgütlenmeler için elverişli bir iklimin oluşmasına neden olan ortamı ortadan kaldırmaya yönelik ekonomik ve sosyal önlemler de alınmaktadır.
Bu kapsamda, Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizdeki 25 ili kapsayan bir eylem planı yürürlüğe girmiştir. Toplumsal ve ekonomik gelişmenin hızlandırılmasına yönelik bu eylem planı, ekonomiye ilişkin 47, kamu yönetimine ilişkin 30, eğitime ilişkin 14, sağlığa ilişkin 13 ve müteferrik konulara ilişkin 3 tedbiri öngörmektedir.
Biraz önce, bütün bakanların bu müzakereleri izlemesi gerektiğini söyleyen sayın milletvekilimizin hassasiyetine teşekkür ediyorum. Bu müzakereler yapılırken de, sayın milletvekilimizin konuşmasını, Bakanlar Kurulumuzun yarı üyesi buradan izlemişler ve dinlemişlerdir.
Diğer taraftan ise, Olağanüstü Hal Bölge Valiliği sorumluluk alanındaki 11 ilde organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi siteleri, sulama kanalları, içmesuyu, yol, eğitim ve sağlık gibi temel altyapıya ilişkin 5 609 proje için, 1999 yılında 212,5 trilyon, 2000 yılında 325,5 trilyon harcama yapılmış, bu projelere 2001 yılı için ise, 158 trilyon lira ödenek ayrılmıştır.
Ayrıca, bölgede, toplam maliyeti 2,5 katrilyonun üzerinde olan ve 37 121 kişiye istihdam imkânı yaratacak olan 234 proje yürütülmektedir. Halihazırda, bölgede 97 yatılı ilköğretim bölge okulu, 91 pansiyonlu ilköğretim okulu ve 4 175 ilköğretim okulu eğitim öğretim hizmeti verecek durumdadır.
2000-2001 eğitim öğretim döneminde, toplam 1 020 990 ilköğretim öğrencisi eğitim öğretime tabi tutulmuştur. 216 derslikli, 7 180 öğrenci kapasiteli 12 yatılı ilköğretim bölge okulunun inşaatı da hâlâ sürdürülmektedir.
Öte yandan, yine bölgede, 6 hastane, 22 sağlık ocağı, 17 sağlıkevinin inşaatı da devam etmektedir.
Bölge insanımızın en önemli geçim kaynağı olan hayvancılığı geliştirme ve destekleme çalışmalarına da büyük önem verilmektedir. Ülkemizdeki mevcut büyükbaş hayvanların yüzde 12’si, küçükbaş hayvanların ise yüzde 38’i bölge illerindedir.
Hayvan kaçakçılığıyla yapılan mücadele, meraların büyük bölümünün kullanıma açılması ve ıslahıyla, valiliklerce, bölge halkına aynî yardım olarak küçük ve büyükbaş hayvan dağıtımı, üretkenliği artırmış ve gelişmeyi hızlandırmıştır. Buradaki kaçağın iki yönde olduğuna dikkatinizi çekmek istiyorum; bazen dışarıdan Türkiye'ye gelirken, bazen de Türkiye'den dışarıya doğru çıkmaktadır. Bunun için, sınır ticaretine önem verilmesi gerektiği fikri üzerinde duruyorum. Bunun için de, İçişleri Bakanlığımız, sınır ilçelerinde görev yapan bütün kaymakamları, sınır ticareti, gümrük mevzuatı yolunda bilgilendirmek için Ankara'ya kursa çağırmış ve bu konuda kendilerine gerekli bilgi verilmektedir. Yalnız, hepinizin bilmenizi istediğim bir konu var, burada, sınır ticareti kapsamında gelen motorinden belki çok cüzi bir kesimin faydalandığı düşünüldüğünden, sınır ticareti yoluyla da açılacak yeni kapılardan yapılacak sınır ticaretiyle de o bölgede yaşayan insanların tamamının faydalanabileceği bir sisteme ve düzenlemeye gidilmektedir. Burada, üç-beş kişinin para kazanacağı bir sisteme, hükümetimiz, asla müsaade etmeyecektir.
Öte yandan, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde köye dönüş ve rehabilitasyon projelerinin uygulanmasına aralıksız bir şekilde devam edilmektedir. Proje kapsamında bulunan 11 ilin 5’i GAP Bölge Kalkınma İdaresi, 6’sı İçişleri Bakanlığı Yatırım Programı kapsamında yer almaktadır. 2001 yılı için, bu projelere 3 trilyon 200 milyarı İçişleri Bakanlığı bütçesinde, 1 trilyon 285 milyarı GAP Bölge Kalkınma İdaresi bütçesinde olmak üzere, toplam 4 trilyon 485 milyar lira ödenek ayrılmıştır.
Programlı olarak yürütülen köye dönüş projelerinin yanı sıra, Olağanüstü Hal Bölge Valiliğinin inisiyatifiyle, kendiliğinden müracaat edip, geri dönmek isteyen vatandaşlarımıza da çimento, demir, tuğla gibi yardımlar yapılmaktadır.
Haziran 2000-Mayıs 2001 tarihleri arasında, 118 köy, 95 mezraya, 16 784 nüfuslu 2 767 hanenin geri dönüşü gerçekleşmiştir. Ayrıca, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri öncelikli olmak üzere, kırsal alan yerleşim düzeninin planlamasında, kırsal alan yerleşim gruplarına bir üst kademede hizmet sunacak köy grup merkezleri, merkez köyler olarak desteklenmeye devam edilmektedir.
Dostları ilə paylaş: |