Tck tanitim semineri notlari


Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi



Yüklə 4,78 Mb.
səhifə24/127
tarix02.11.2017
ölçüsü4,78 Mb.
#27177
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   127

3. Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi

MADDE 83. - (1) Kişinin yükümlü olduğu belli bir icrai davranışı gerçekleştirmemesi dolayısıyla meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulabilmesi için, bu neticenin oluşumuna sebebiyet veren yükümlülük ihmalinin icrai davranışa eşdeğer olması gerekir.

(2) İhmali ve icrai davranışın eşdeğer kabul edilebilmesi için, kişinin;

a) Belli bir icrai davranışta bulunmak hususunda kanunî düzenlemelerden veya sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğünün bulunması,

b) Önceden gerçekleştirdiği davranışın başkalarının hayatı ile ilgili olarak tehlikeli bir durum oluşturması,

Gerekir.

(3) Belli bir yükümlülüğün ihmali ile ölüme neden olan kişi hakkında, temel ceza olarak, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar, diğer hâllerde ise on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunabileceği gibi, cezada indirim de yapılmayabilir.



GEREKÇE :

Madde metninde kasten öldürme suçunun ihlâli davra­nışla işlenmesi düzenlenmiştir.

İhmal, kişiye belli bir icraî davranışta bulunma yükümlülüğünün yük­lendiği hâllerde, bu yükümlülüğe uygun davranılmamasıdır. Belli bir icraî davranışta bulunma yükümlülüğüne aykırı olarak bu davranışın gerçekleşti­rilmemesi sonucunda, bir insan ölmüş olabilir. Örneğin, bir sağlık kurulu­şunda görev yapan tabip, durumu acil olan bir hastaya müdahale etmez ve sonuçta hasta ölür.

İhmali davranışla sebebiyet verilen ölüm neticesinden dolayı sorumlu tutulabilmek için, neticeyi önlemek hususunda soyut bir ahlakî yükümlülü­ğün varlığı yeterli değildir; bu hususta hukukî bir yükümlülüğün varlığı ge­reklidir.

Neticeyi önleme yükümlülüğü, bazı durumlarda koruma ve gözetim yükümlülüğüne dayanmaktadır. Bu yükümlülüğün kaynağı önce kanundur. Kişilere belli durumlarda belli bir yönde icraî davranışta bulunma konu­sunda kanunla yükümlülük yüklenmektedir. Örneğin velayet ilişkisinin ge­reği olarak ana ve babanın çocukları üzerinde koruma ve gözetim yükümlü­lüğü bulunmaktadır. (22.11.2001 tarih ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, madde 335 vd.). Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi, başlı başına bir haksızlık ifade etmektedir.

Koruma ve gözetim yükümlülüğünün iradî biçimde üstlenilmesi, neti­ceyi önleme yükümlülüğünün ikinci bir kaynağını oluşturmaktadır. Bir başka ifadeyle, koruma ve gözetim yükümlülüğü, bir sözleşme ilişkisinden kaynaklanabilir.

Bu konudaki üçüncü grubu, öngelen tehlikeli fiilden kaynaklanan ne­ticeyi önleme yükümlülüğü oluşturmaktadır. Örneğin, taksirle bir trafik ka­zasına neden olan kişi, kaza sonucunda yaralanan kişilerin bir an önce tedavi edilmelerini sağlama konusunda bir yükümlülük altına girmektedir. Bu yü­kümlülüğün yerine getirilmemesi sonucunda yaralı kişinin ölmesi hâlinde, bu neticeden dolayı kazaya sebebiyet veren kişiyi de sorumlu tutmak gere­kir.

Kasten öldürme suçu gibi, kanunî tanımında belli bir fiilin icrasının yanı sıra bir neticeye de unsur olarak yer verilmiş olan suçlarda, söz konusu netice, ihmali bir davranışla da gerçekleştirilebilir. Bu itibarla, bir sağlık kuruluşunda görev yapan tabibin, durumu acil olan bir hastaya müdahale etmemesi sonucunda hastanın ölmesi hâlinde; ihmalî davranışla öldürme suçunun işlendiğini kabul etmek gerekir. Ancak, ihmalî davranışla öldürme suçu, kasten işlenebileceği gibi taksirle de işlenebilir. Belli bir yönde icraî davranışta bulunma yükümlülüğü altında bulunan kişi, bu yükümlülüğün gereği olan icraî davranışta bulunmaması sonucunda bir insanın ölebilece­ğini öngörmüş ise, olası kastla işlenmiş olan öldürme suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir. Buna karşılık, belli bir yönde icraî davranışta bulunma yükümlülüğü altında bulunan kişi, bu yükümlülüğe aykırı davrandığının bilincinde olduğu hâlde, bunun sonucunda bir insanın ölebileceğini objektif özen yükümlülüğüne aykırı olarak öngörmemiş ise; taksirle işlenmiş öl­dürme suçundan dolayı sorumlu tutulmak gerekir.

Maddenin ikinci fıkrasında, kasten öldürme suçunun ihmali davranışla işlenmesi hâlinde, suçun icrai davranışla işlenmesine nazaran temel cezada indirim yapılmasına ilişkin olarak mahkemeye takdir yetkisi tanınmıştır.
Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi

İhmali bir davranışla bir neticenin meydana gelmesine sebebiyet veren herkesin, bu neticeden dolayı sorumlu tutulması düşünülemez. Bunun için bir ek şarta gereksinim vardır. Bu ek şart, kişinin neticeyi önlemek hususunda hukuken yükümlü olmasıdır. Neticeyi önlemek hususunda hukuken yükümlü kişiye “garantör” adını vermekteyiz. Garantörlüğün kaynağı yeni kanunumuzun 83. maddesine göre üç türlü olabilir:



  1. Kanuni bir düzenleme,

  2. Sözleşme ve

  3. Önceden gerçekleştirilen davranışın başkalarının hayatı ile ilgili olarak tehlikeli bir durum oluşturması.

  1. Kanuni Düzenlemelerden Kaynaklanan Garantörlükler

a. Doğal Bağlılık: Doğal bağlılık, öncelikle bir ailenin üyeleri arasında söz konusudur. Böylece öncelikle aile içindeki en yakın kimseler, ilke olarak birbirlerini tehdit eden vücuda, hayata yönelik tehlikeleri önlemekle yükümlüdürler. Gerçekten de bir başkası için yardım yükümlülüğü normalde ancak acil durumlarla ilgili olarak geçerli iken (YTCK 98/2), bir ailenin üyeleri tehlikede bulunan diğer üyenin acı çekmesini veya ölmesini seyretmeleri halinde yerine göre yaralama suçundan, hatta adam öldürmeden sorumlu tutulacaktırlar. Bu kapsamda aşağıdaki durumlar garantörlük kaynağı olarak söz konusu olabilir:

aa) Ebeveyn-çocuk ilişkisi: Türk Medeni Kanunu’nun 322. maddesinde “ana, baba ve çocuk, ailenin huzur ve bütünlüğünün gerektirdiği şekilde birbirlerine yardım etmek, saygı ve anlayış göstermek ve aile onurunu gözetmekle yükümlüdürler” denilmektedir. 324. maddede ise, “ana ve babadan her biri, diğerinin çocuk ile kişisel ilişkisini zedelemekten, çocuğun eğitilmesi ve yetiştirilmesini engellemekten kaçınmakla yükümlüdürler. Kişisel ilişki sebebiyle çocuğun huzuru tehlikeye girer veya ana ve baba bu haklarını birinci fıkrada öngörülen yükümlülüklerine aykırı olarak kullanırlar veya çocuk ile ciddi olarak ilgilenmezler ya da diğer önemli sebepler varsa, kişisel ilişki kurma hakkı reddedilebilir veya kendilerinden alınabilir”. Keza aynı kanunun nafakaya ilişkin 364. maddesi de usul ve fürua birbirine yardım yükümlülüğü yüklemektedir. Bundan başka, Medeni Kanunumuzun 185, 327, 339, 346, 368 ve 369. maddelerine dayanılarak da garantörlüğün bulunduğu kabul edilebilir. Burada neticeyi önleme yükümlülüğü koruma ve gözetim yükümlülüğüne dayanmaktadır.Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi başlı başına bir haksızlıktır.

Çocuklar da ebeveyne karşı garantördürler. Medeni Kanunumuz çocukların da ebeveyne karşı garantör olduğuna ilişkin açık hükümler içermektedir. Nitekim yukarıda da temas etmiş bulunduğumuz 322. madde yardım yükümlülüğünden bahsederken, “birbirlerine“ ifadesini kullanmak suretiyle ebeveyn ve çocuğun karşılıklı olarak bu yükümlülüğe sahip olduklarını açıkça belirtmiştir. Keza Medeni Kanun’un 364. maddesi de bu konuda gayet açıktır: “Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür". Bu sonuncu hükümde kastedilen her ne kadar maddi yardım ise de, bu hükümden vücut ve yaşama yönelik garantörlük yükümlülüğünün öncelikle kabulünün mümkün olacağı kanısındayız

bb) Eşler Arasında Garantörlük: Medeni Kanunumuzun 185/3 maddesi eşlerin birbirlerine karşı yükümlülüğünün hukuksal dayanağını göstermektedir:

“Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar”.

Keza aynı kanunun 195. maddesine göre, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi halinde eşler hakimin müdahalesini isteyebilirler. Hakim gerektiği takdirde kanunda öngörülen önlemleri alır.

Bugün öğretide eşlerin birbirlerinin yaşam, sağlık ve özgürlüğünün korunması hususunda mükellef oldukları hususu tamamen tartışmasızdır.

b.İkâme İlişkiler: Ebeveyn-çocuk ilişkisi bakımından hukuken tanınmış ikâme ilişkiler vardır: Evlat edinme ve vesayet. Bunlar açısından yukarıda ebeveyn-çocuk ilişkisi ile ilgili olarak söylenenler aynen geçerlidir. Nitekim Türk Medeni Kanunu’nun 314. maddesi hükmüne göre de, “ana babaya ait olan haklar ve yükümlülükler, evlat edinene geçer”.

c. Kanunla Yüklenen Görevden Ötürü Garantörlük : Polis ve gardiyan gibi kamu görevlileri de kanunla kendilerine yüklenen görevlerinden ötürü garantördürler.

B. Sözleşmeden Kaynaklanan Garantörlük

Bugün öğretide sözleşmeden kaynaklanan garantörlük için açık bir sözleşmeden ziyade “gönüllü bir üstlenme”nin bulunması yeterli görülmektedir. Burada fail üstlenme hareketi dolayısıyla sorumluluğu kendi üzerine almaktadır. Örneğin, bir görme engelli bir kimseyi caddede karşıdan karşıya geçiren kimse garantör olmaktadır, zira burada bir gönüllü üstlenme vardır ve bu üstlenmeye rağmen, görme engelli kimsenin cadde ortasında bırakılması halinde, meydana gelen zararlardan sorumluluk söz konusu olacaktır ( Bazen garantörlüklerin bir olayda çakışması söz konusu olabilir. Nitekim bu örnekte, ön gelen tehlikeli hareketten kaynaklanan garantörlük de düşünülebilir).

Örneğin, çocuk bakıcısı çocuğa göz kulak olmayı kabul etmektedir. Diyelim ki bakıcı, bakımını üstlendiği çocukla ilgilenmedi çocuk yüksek bir şeyin üstüne çıktı oradan düştü ve öldü bu durumda ölüm neticesinden bakıcı sorumlu olacaktır.Bakımı üstlenmenin sürekli olması gerekmez. Örneğin anne çocuğunu karşı komşuya kısa bir süre için bıraktı komşunun çocuğu kabul etmesi ile eş zamanlı olarak garantörlükte başlayacaktır. Keza hemşireler, korumalar (bodyguard), antrenör, yüzme öğretmeni, cankurtaran, itfaiye eri, dağ rehberi de buna örnek olarak gösterilebilir. Garantörlük, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüğün fiilen üstlenilmesi ile oluşur.

Hekimler bakımından kanunen hastalara bakmakla yükümlü oldukları hal dışında (Hususi Hastaneler Kanunu’nun 32. maddesi ve Tıbbi Deontoloji Tüzüğü’nün 18. maddesi) hekimlerin bir hastanın bakımını üstlenmesi dolayısıyla garantörlüğün kaynağı, gönüllü üstlenmedir. Örneğin, bir sağlık kuruluşunda görev yapan doktor durumu acil olan hastaya müdahale etmez ve sonuçta hasta ölür.



C. Ön gelen Tehlikeli Eylemden Kaynaklanan Garantörlük.

Kanunumuzun 83/2-b bendinde düzenlenmiş bulunan bu garantörlük türünde, davranışı ile bir zarar doğması tehlikesine neden olan kişinin zararın meydana gelmesini önleme yükümlülüğünden kaynaklanan garantörlük söz konusudur. Bir kimsenin bazı olaylara neden olması veya o olayların gelişimine seyirci kalması diğer hukuki değerler bakımından zararlı sonuçlara yol açmamalıdır. Böyle bir muhtemel zarar halinde, neticeyi önlenmek zorundadır. Fail önceki hareketi ile bir başkasını yüksek bir koruma ihtiyacının bulunduğu ve yardım olmaksızın kendini kurtaramayacağı bir duruma sokmaktadır. Ön gelen tehlikeli eylemden kaynaklanan garantörlükte failin bizzat kendisi tehlikenin kaynağıdır. Yaptığı şey başkalarını tehlikeye soktuğundan, bu tehlike kaynağını da kapamalı, tehlikenin neden olabileceği sonuçları önlemelidir. Burada neticeye neden olma ile neticeyi önlemeyi ihmal birlikte söz konusu olmaktadır. Gerçekten de failin neticeyi önleme yükümlülüğünün kaynağını, failin nedensellik serisini bizzat harekete geçirmiş olması oluşturmaktadır.

Bu tür garantörlüğe örnek olarak şu olay gösterilebilir: Bir motosiklet sürücüsünün dikkatsizce yola çıkan bir kimseye çarpmamak için motoru çevirip, yoldan çıkması. Bu olayda sürücünün düştüğü yerden çıkabilmesi ve başka zararların da meydana gelmemesi için yardıma ihtiyacı vardır. Yola çıkan kişi garantör olarak yardım etmekle mükelleftir, zira motor sürücüsü onun zarar görmemesi için tehlikeli duruma düşmüştür, ön gelen tehlikeli eylem de ondan kaynaklanmaktadır.

Bir başka örnek: Piyasaya sürüldüğünde herhangi bir tehlikesi saptanmamış bulunan ve fakat daha sonra zararlı yönleri tespit edilen ürünlerin ya toplanması ya da sahiplerinin uyarılması gerekir. Yine, köpeğinin saldırısına uğrayan bir kimseye yardım etmeyen kişi bakımından ihmal suretiyle öldürme suçu söz konusu olacaktır.

Bu arada önemle açıklamak gerekir ki, ön gelen tehlikeli eylemden kaynaklanan garantörlük, özellikle trafik kazası sonucu bir kimseye çarpan sürücülerin, mağdurun ölümü halinde normalde taksirle adam öldürmeden sorumlu olacakken, kasten adam öldürmeden dolayı sorumlu tutulmalarına neden olabilir. Gerçekten de ön gelen tehlikeli eylemin taksirli olduğu hallerde, bunu takip eden neticeyi önlememe hareketinin kasti olması durumunda, ön gelen eylemden doğan garantörlüğün büyük bir pratik önemi söz konusu olmaktadır. Zira ön gelen tehlikeli icrai eylemden dolayı zaten sorumluluk vardır ve fakat bunu takip eden ihmali hareketten sorumluluğun dayanağı ön gelen tehlikeli eylemden kaynaklanan garantörlük olmaktadır. Nitekim dikkatsizlikle çarptığı bir kimseye durup da yardım eden sürücü, mağdurun ölümü halinde taksirle adam öldürmeden ötürü sorumlu olacakken; yardım etmeksizin olay yerinden kaçması durumunda ön gelen tehlikeli eylemden kaynaklanan garantörlük dolayısıyla -kastı mevcut ise; muhtemel kast da yeterlidir- ihmal suretiyle kasten öldürmeden dolayı sorumlu tutulur.


  • Hareket olanağı : Bir kimsenin ihmalinden dolayı sorumlu tutulabilmesi için hareket etmesinin mümkün olması gerekir. Böylece, yüzme bilmeyen kocayı, eşini denize atlayıp da kurtarmamasından ötürü sorumlu tutmak mümkün olmaz.

  • Beklenebilirlik : Somut olayda kişinin hareketinin ne ölçüde ondan beklenebilir olduğunun araştırılması gerekir. Kişinin kendini tehlikeye atması ondan beklenemez. Köpek balıklarının eşinin çevresinde yüzdüğü bir ortama eşin denize atlamasını bekleyemeyiz.

Bu konuda son olarak belirtilmesi gereken husus, yeni kanunumuzun, ihmali suçlarda failin cezasında indirimi öngören bir çok kanun gibi, 83/3. maddede failin cezasında indirim yapılabilmesinin mümkün olduğunu açıklamış olmasıdır.

Belli bir yönde icrai davranışta bulunma yükümlülüğü altında bulunan kişi, bu yükümlülüğünün gereği olan icrai davranışta bulunmaması sonucunda bir insanın ölebileceğini öngörmüşse , olası kastla işlenmiş olan öldürme suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.Buna karşılık belli bir yönde icrai davranışta bulunma yükümlülüğü altında bulunan kişi, bu yükümlülüğe aykırı davrandığının bilincinde olduğu halde, bunun sonucunda bir insanın ölebileceğini objektif özen yükümlülüğüne aykırı olarak öngörmemiş ise; taksirle işlenmiş öldürme suçundan dolayı sorumlu tutulmak gerekir.



4. İntihara Yönlendirme 67

MADDE 84. - (1) Başkasını intihara azmettiren, teşvik eden, başkasının intihar kararını kuvvetlendiren ya da başkasının intiharına herhangi bir şekilde yardım eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) İntiharın gerçekleşmesi durumunda, kişi dört yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Başkalarını intihara alenen teşvik eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. 68

(4) İşlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan veya ortadan kaldırılan kişileri intihara sevk edenlerle cebir veya tehdit kullanmak suretiyle kişileri intihara mecbur edenler, kasten öldürme suçundan sorumlu tutulurlar. 69



GEREKÇE :

Maddenin birinci fıkrasında bir başkasını intihara az­mettirme, teşvik etme, başkasının intihar kararını kuvvetlendirme ya da baş­kasının intiharına herhangi bir şekilde yardım etme fiilleri, seçimlik hare­ketli bir suç olarak tanımlanmaktadır.

Canlı türü olarak insan, hayatını sürdürme konusunda bir içgüdüye sa­hiptir. Ancak, algılama yeteneğinin olmaması nedeniyle veya yakalandığı hastalıktan kaynaklanan acı ve ızdırabın etkisiyle kişide hayatını sona erdir­meye yönelik bir eğilim ortaya çıkabilir ve bunu bir irade açıklamasıyla or­taya koyabilir. Belirtmek gerekir ki, kişinin bu şartlar altında hayatını sona erdirme yönündeki iradesinin hukukî geçerliliği söz konusu değildir. Başka bir deyişle, belirtilen durumlarda hukuken muteber bir iradeden söz etmek mümkün değildir.

Ahlaken tasvip edilmeyen bir tasarruf olan intihar veya intihara teşeb­büs olgusu, bizatihi cezalandırılabilir bir davranış niteliği taşımamaktadır. Buna karşılık, bir başkasını intihara azmettiren, teşvik eden, başkasının inti­har kararını kuvvetlendiren ya da başkasının intiharına herhangi bir şekilde yardım eden kişinin bu fiilleri cezalandırılabilir niteliktedir.

Başlı başına cezalandırılabilir bir fiil olarak intihara yardım, esas itiba­rıyla icraî davranışla gerçekleştirilebilir. Ancak, intiharı önleme konusunda hukukî yükümlülük altında bulunan kişinin, bir intihar olgusuyla karşı kar­şıya olmasına rağmen, bu intihar girişimini engellememesi, bu girişim karşı­sında kayıtsız davranması; intihara ihmali davranışla yardım olarak nitelen­dirilmek gerekir. Ancak, bunun için, kişinin intiharı önleme konusunda hu­kukî bir yükümlülüğünün olması gerekir.

Maddenin ikinci fıkrasında, intihara teşvik veya yardım suçunun neti­cesi sebebiyle ağırlaşmış hâli düzenlenmiştir. İntihara teşvik veya yardımın cezalandırılabilmesi için, kişinin intihar etmesi şart değildir. Teşvik veya yardım sonucunda intiharın gerçekleşmesi durumunda, söz konusu fıkraya göre cezanın artırılması gerekmektedir.

Üçüncü fıkrada, başkalarını intihara alenen teşvik edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu suçun oluşabilmesi için, belli bir kişinin mu­hatap alınması gerekmemektedir. Aleniyet için aranan temel ölçüt, fiilin, gerçekleştiği koşullar itibarıyla belirli olmayan ve birden fazla kişiler tara­fından algılanabilir olmasıdır.

Maddenin son fıkrasında, işlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan veya ortadan kaldırılan kişileri intihara sevk edenlerle, cebir veya tehdit kullanmak suretiyle kişileri intihara mecbur edenler, kasten öldürme suçundan sorumlu tutulacağı kabul edilmiştir. As­lında, bu durumda kasten öldürme suçu, mağdurun kendisinin araç olarak kullanılması suretiyle, yani dolaylı faillik şeklinde işlenmektedir.



5357 SAYILI KANUN İLE YAPILAN DEĞİŞİKLİK GEREKÇESİ : 5357 Sayılı Kanun 10. maddesi ile, Türk Ceza Kanununun 84 üncü maddesinin başlığı "İntihara yönlendirme" şeklinde değiştirilmiş ve maddenin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi madde metninden çıkarılmıştır.

Maddenin kenar başlığı, içeriği ile uyumlu hale gelmesi için "İntihara yönlendirme" şeklinde değiştirilmiştir. Suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi hali de, aleniyetin gerçekleşiş şekillerinden birini oluşturmaktadır. İntihara teşvik suçuyla ilgili olarak aleniyet, bir nitelikli unsur olarak belirlendiği için, söz konusu suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi, bu suç açısından ayrı bir nitelikli unsur olarak görülmemiştir. Belirtilen nedenle, söz konusu değişikliğin yapılması gereği hasıl olmuştur.



AÇIKLAMALAR :

Eski kanunumuzun 454. maddesi, maddede kullanılan ikna ve yardım ifadeleri ve maddenin uygulanmasının müntehirin ölümünü gerektirmesi dolayısıyla yürürlükte olduğu sürece uygulama alanı bulamamıştır. Bu sebeple, madde yeniden düzenlenmiş ve ek bir takım unsurlara yer verilmiştir.

İlkin, eski kanunumuzdan farklı olarak sadece intihar kararının alınmasını sağlamak değil, alınmış kararın kuvvetlendirilmesi ve teşviki de madde kapsamına alınmıştır. İkinci olarak yardımın herhangi bir şekilde olabileceği hükmü konularak, ihmali hareketlerle de yardım edilmesinin cezalandırılmasına olanak tanınmıştır.

84/2. maddede ise, netice sebebiyle ağırlaşmış suç hali düzenlenerek, intiharın gerçekleşmesi durumunda failin cezasının artırılacağı öngörülmüştür.

Eski kanunumuzda olmayan iki hüküm yeni 84/3 ve 4. fıkralarda düzenlenmiştir:

Buna göre, başkalarının aleni olarak intihara teşvik edilmesi durumunda ceza artırılacak; aleni teşvik fiilinin basın ve yayın yolu ile işlenmesi halinde ise ceza daha ağır tayin edilecektir. 5187 Sayılı Basın Kanunu 20. maddesi”… intihar olayları hakkında haber vermenin sınırlarını aşan ve okuyucuyu bu tür fillere özendirebilecek nitelikte yazı ve resim yayınlayanlar…cezalandırılır “ demektedir. Artık bu madde uygulanmayacak TCK. nun 84/3. maddesi uygulanacaktır. Internet yoluyla belirsiz kimselerin intihara teşviki de örnek gösterilebilir. Basın ve yayın yolu deyimi TCK 6/1-g bendinde açıklanmıştır.

TCK. nun 84/4. maddesine göre, iki halde fiil kasten öldürme olarak kabul edilecektir. Bunlardan ilki, intihara yöneltilen kimselerin fiilinin anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği bulunmayan veya gelişmemiş kimseler olmasıdır. Burada esasen dolaylı failliğe ilişkin özel bir düzenlemenin yapıldığını görmekteyiz. Bu suretle, genel hükümler kısmındaki dolaylı faillik hükmü yerine bu özel hüküm uygulanacaktır. İkincisi ise bir kimsenin cebir veya tehdit kullanılarak intihara zorlanmasıdır.

5. Taksirle öldürme

MADDE 85. - (1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.70



AÇIKLAMALAR :

Taksirle öldürme bakımından en önemli farklılık, eski kanunumuzda tedbirsizlikle ölüme sebebiyet başlığı altında, taksirin şekilleri sayılarak belirlenen taksirle öldürme suçunun, doğrudan taksir kelimesi kullanılmak suretiyle ortaya konmasıdır (md. 85).

Taksirin tanımı ise 22. maddede yapılmıştır. Buna göre, taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.

Eski kanunumuzda ceza 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası olarak belirlenmiş iken , yeni kanunumuzun ilk halinde 3 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası olarak öngörülmüştü. Yeni kanunumuzun erteleme için sınırı 2 yıl olarak belirlemesinden dolayı, taksirle öldürme suçlarında erteleme olanağı kaldırılmış bulunmaktaydı. Ancak 31.03.2005 tarih ve 5328 Sayılı Kanunun 3. maddesi ile cezanın alt sınırı yine 2 yıla indirlmiştir.Bu değişiklikle taksirle öldürme suçlarında erteleme olanağı yeniden getirilmiştir. Yine 50/4 madde gereğince taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa, diğer şartların da gerçekleşmesi kaydıyla, bu cezanın adli para cezasına çevrilmesi mümkündür.

Bir diğer farklılık, uygulamada sıkça uygulanan eski 455/son fıkradaki kusurun derecesine göre cezanın indirilmesine olanak tanıyan hükme yeni kanunda yer verilmemesidir. Bu hükme karşılık olan hüküm, yeni kanunumuzun 22/4. fıkrasında düzenlenmiştir. Bu suretle, sadece öldürme ve yaralama fiilleri bakımından değil, bütün taksirli suçlar bakımından cezanın kusura göre belirlenmesine olanak tanınmış; öte yandan, taksirin 8 esası üzerinden matematiksel hesabının mümkün olamayacağı kabul edilerek, matematiksel bir orana yer verilmemiştir71. Bu husustaki 22. madde gerekçesini aynen aktarmakta yarar görüyorum:

“Taksirle işlenen suçlardan dolayı kusurluluk, bir değerlendirmeyle ancak olay hâkimi tarafından yapılabilir. Bu nedenle, taksirden dolayı kusurluluğun matematiksel olarak ifadesi mümkün değildir. Ancak, normatif değerlendirmeyle hâkim tarafından belirlenen kusurluluk göz önünde bulundurulmak suretiyle, suçun cezasında belli bir oranda indirim yapılabilir.

Taksir dolayısıyla kusurun belirlenmesi normatif bir değerlendirmeyle mümkün olmakla birlikte, somut olayda dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlâl edilip edilmediğinin belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesi yaptırılabilir. Örneğin ölümle sonuçlanan bir ameliyat sırasında hastaya yapılan tıbbi müdahalenin tekniğine uygun olarak yapılmış olup olmadığının belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesine gerek bulunduğu muhakkaktır. Keza, ölüm veya yaralanma ile sonuçlanan bir trafik kazasında, sürücülerin trafik kurallarına uyup uymadıklarının, hangi trafik kuralının ne suretle ihlâl edildiğinin, trafiğe çıkarılan aracın teknik bakımdan herhangi bir arızasının olup olmadığının belirlenmesi açısından da bilirkişi incelemesi yapılabilir. Ancak, bu durumlarda, bilirkişinin yapacağı inceleme, işin tekniği ile sınırlı olmalıdır. Bunun dışında, bilirkişi tarafından münhasıran hâkimin yetkisinde bulunan kusurluluk konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmamalıdır. Aksi yöndeki tutum, bilirkişilik görevinin sınırını aşmayı ve hâkimin yerine geçmeyi ifade eder.

Hâkim, bu teknik veriler çerçevesinde somut olayda failin kusurlu olup olmadığını takdir edecektir. Failin kusurlu bulunması durumunda, kusurun ağırlığı ve diğer sebepleri de göz önünde bulundurmak suretiyle suçun kanuni tanımındaki cezanın alt ve üst sınırı arasında bir cezaya hükmedecektir”.



Yüklə 4,78 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   127




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin