Tck tanitim semineri notlari


P) Suçun gece vakti işlenmesi



Yüklə 4,78 Mb.
səhifə41/127
tarix02.11.2017
ölçüsü4,78 Mb.
#27177
1   ...   37   38   39   40   41   42   43   44   ...   127

P) Suçun gece vakti işlenmesi :


Yeni yasa öncekinden farklı olarak hırsızlık suçunun GECE VAKTİ işlenmiş olmasını hırsızlığın tüm şekilleri için ortak bir ağırlaştırıcı neden olarak kabul etmiştir. 765 sayılı TCK da sadece gece vakti bina içinde hırsızlık suçunun işlenmesinde gece vakti önem taşımakta idi yeni düzenlemede suçun temel şeklinin veya nitelikli hallerinin tümünün gece vakti işlenmesi ağırlaştırıcı neden olarak sayılmıştır. Gece vakti 6. maddede tanımlanmıştır. Buna göre; “güneşin batmasından bir saat sonra başlayan ve doğmasından bir saat evvele kadar devam eden zaman süresi” gecedir.

4. Daha Az Cezayı gerektiren Haller;


A) Suçun paydaş veya elbirliği ile malik olunan mal üzerinde işlenmesi.

Daha önce bir malın hırsızlık suçuna konu olabilmesi için “başkasına ait olması” gerektiğini, malın başkasına aidiyeti konusunda Medeni Kanun hükümlerinin göz önünde bulundurulacağını belirtmiştik. Böyle olunca da, paydaş veya elbirliği ile malik olunan bir mal, fail bakımından “başkasına ait” sayılır. Bununla birlikte failin paydaş veya elbirliği ile maliki olduğu bir mal üzerinde işlediği hırsızlık suçunun daha az bir ceza ile cezalandırılması gereği de açıktır. İşte bu yüzden failin paydaş veya elbirliği ile maliki olduğu mal üzerinde işlenen hırsızlık, daha az cezayı gerektiren bir neden sayılmıştır. Hüküm, paydaş veya elbirliği ile malik olunan mal üzerinde, ancak mülkiyet hakkına sahip olan fail bakımından uygulama alanı bulur. Buna karşılık paydaş mülkiyete konu bir mal söz konusu ise ve alınan malın değeri failin payını aşmıyorsa fiil cezalandırılmaz.



B) Suçun bir hukuksal ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla işlenmesi. YTCK’da ETCK’da yer alan “kendiliğinden hak alma” suçuna (ETCK m. 308) yer verilmemiş; bunun yerine bir hukuksal ilişkiye dayalı alacağı tahsil amacı, bazı suçlar ve bu arada hırsızlık suçunda cezanın indirilmesini gerektiren bir neden olarak kabul edilmiştir. Hükmün uygulanabilmesi için, failin alacağını tahsil amacıyla işlenmiş olması tek başına yeterli olmayıp, söz konusu alacağın “hukuksal bir ilişki”ye dayanması zorunluluğu aranmıştır. Alacak hakkı doğuran herhangi bir hukuksal ilişki, söz konusu hükmün uygulanmasını gerektirebilir. Hukuksal ilişkiden kaynaklanan alacağın mutlaka “para” olarak belirlenmiş olmasına da gerek yoktur. Böyle bir hukuksal ilişkinin “gerçekten” mevcut olması gerekir; gerçekte böyle bir hukuksal ilişki bulunmamasına rağmen, failin, böyle bir hukuksal bulunduğu düşüncesiyle alma hareketini gerçekleştirmiş olması durumunda bu hüküm uygulanmaz.

İştirak halinde işlenen suçlarda maddede öngörülen ceza indiriminden, yalnızca hukuksal ilişkiye dayanan alacak hakkının sahibi olan suç ortağı yararlanabilir.



C. Malın değerinin az olması

Yeni TCK m. 145, karşılaştırmalı hukuktaki eğilime de uygun olarak hırsızlık suçunda malın değerinin az olmasını daha az cezayı gerektiren bir neden olarak göz önünde bulundurmuştur. Ancak yeni düzenlemede, hırsızlık suçuna konu malın değerinin fazla oluşunun özel bir ağırlaştırıcı neden olmasına yer verilmemiştir. Yine yeni düzenlemede önceki 522. maddeden farlı olarak hafif, pek hafif gibi derecelendirme yapılmadığı gibi indirim oranı da belirlenmemiştir. Hakim, suçun işleniş biçimindeki özellikleri, failin kastının yoğunluğuna ve malın değerine göre bir değerlendirme yapacaktır. Bununla birlikte, karşılaştırmalı hukukta malın değerinin az olması, aynı zamanda suçun koğuşturulması bakımından da etki göstermekte ve suçun şikayete bağlı olarak koğuşturulması sonucuna yol açmaktadır. Ne var ki, Yeni TCK m. 145, malın değerinin az olmasını suçun koğuşturulması bakımından göz önünde bulundurmamıştır. Malın değerinin belirlenmesi, hakimin takdirine bağlı ise de, bunun zarar görenin durumundan bağımsız olarak objektif bir biçimde tespit edilmesi gerekmektedir. Nitekim öğreti ve uygulamada değer belirlerken objektif bir ölçü kullanılmaktadır. Bu yüzden mağdurun fakir veya zengin olması, hükmün uygulanması bakımından göz önünde bulundurulmaz.

Suçun konusunu oluşturan malın değerinin tespit edilememesi durumunda, değerin az olarak kabul edilmesi gerekir.

Birden fazla suçun zincirleme biçimde işlenmesi durumunda, her bir suçun birbirinden bağımsız olduğu kuralından hareketle, toplam değer değil, her bir suçun konusunu oluşturan değer göz önüne alınmalıdır. Suçun konusunu oluşturan malın kısmen geri verilmiş olması durumunda, kalan değere göre değil, toplam değere göre uygulama yapılmalıdır.

Malın değeri, suçun işlendiği an göz önünde bulundurularak belirlenmelidir; bu yüzden suçun işlenmesinden sonra malın değerinde meydana gelecek değişiklikler, Yeni TCK m. 145’in uygulanması bakımından göz önüne alınmaz.

İştirak halinde işlenen suçlarda, her şerikin hissesine düşen miktar değil, malın tüm değeri göz önüne alınır.

Malın değerinin fazla olmasına rağmen, failin değerinin az olduğunu düşünmesi, başka bir anlatımla malın değeri konusunda yanılması durumunda fail bu yanılmasından yararlanır (Yeni TCK m. 30/2). Malın değerinin az olması, ancak failin değerinin fazla olduğunu düşünmesi durumunda ise, objektif bir değerlendirme yapılmalı ve bu durumda da fail indirimden yararlandırılmalıdır.

Malın değerinin az olması durumunda hakim cezayı indirebileceği gibi, büsbütün cezadan da vazgeçebilir. Bununla birlikte maddede indirimin hangi oranda yapılacağı belirtilmediği gibi, malın değerinin azlığının hangi durumda indirim, hangi durumda cezasızlık nedeni oluşturacağı konusunda da bir ölçüt verilmemiştir. Bu madde ile oldukça düşük değerli bir eşya için failin hırsız olarak damgalanıp cezalandırılmasının önlenmesi sağlanmıştır.

Yeni düzenlemenin niteliği gereğince Yargıtay’ın daha önceden yaptığı belirli değerler belirleyip uygulamayı buna göre yönlendirmesi uygulamasının devam ettirilmemesi gerekir. Hakimin her somut olaya göre değerlendirme yapması gerekir. Örneğin bir olayda 5 YTL düşük bir değer kabul edilerek ceza verilmeme yoluna gidilebilecek iken bir başka olay da aynı değer sadece bir indirim nedeni olarak görülebilecektir. Hakim madenin konuluş amacına ve mantığına uygun bir değerlendirme yapmalıdır.


  1. Zorunluluk hâli :

Yeni TCK m. 146, mala yönelik gereksinimin “ağır” ve “acil” olması zorunluluğu aramıştır. Bununla anlatılmak istenen, karşılanmadığı takdirde kişinin hukuken korunan herhangi bir yararının tehlike ile karşı karşıya kalacak olmasıdır. Bu tehlike, doğrudan faile yönelmiş olabileceği gibi, bir üçüncü kişiye de yönelmiş olabilir. Hükmün uygulanabilmesi için malın değeri önem taşımaz.

Hırsızlık suçunun ağır ve acil bir ihtiyacı karşılamak için işlenmesi halinde, olayın özelliğine göre, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir. Söz konusu düzenlemenin Eski TCK’daki düzenlemeden farkı, duruma göre cezadan tamamen vazgeçme olanağının hakime verilmiş olmasıdır. Böylece toplumun adalet inancına ters uygulamaların önüne geçilmek istenmiştir. Gerekçedeki örneklere bakarsak, hasta olan çocuğu için ilaç alacak parası olmayan bir babanın ilaç çalması veya aç bir kişinin ekmek çalması durumunda zorunluluk hali vardır. Her ne kadar maddenin kenar başlığında “zorunluluk hali”nden söz edilmekte ise de; burada teknik anlamda bir hukuka uygunluk nedeni olarak öngörülen zorunluluk halinden farklı olarak, zorunluluk hali için aranan tehlikeye ve korunmaya ilişkin koşulların gerçekleşmiş olması aranmaz. Buna karşılık zorunluluk hali için Yeni TCK m. 25/2’de aranan koşullar gerçekleşmiş ise, bir hukuka uygunluk nedeni söz konusu olacağı için failin cezalandırılmasına olanak yoktur.


5. Etkin Pişmanlık;


TCK nun 168. maddesine göre; suçun tamamlanmasından sonra, (suç tamamlanmadan yapılacak davranışlar gönüllü vazgeçme hükümlerine göre değerlendirilecektir) hakkında soruşturma başlamadan önce fail veya azmettiren veya yardım edenin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle giderilmesi halinde verilecek cezada indirim yapılacaktır.

6. Kullanma Hırsızlığı;


Hırsızlık suçunun,malın geçici bir süre kullanılıp zilyedine iade edilmek üzere işlenmesi halinde, şikayet üzerine, verilecek ceza yarı oranına kadar indirilir. Kullanma hırsızlığını hafifletici neden sayan Eski TCK m. 494/1 hükmü 1991 yılında 3756 sayılı kanunla yapılan değişiklikle kanunumuza girmişti. Eski TCK m. 494/1 bakımından kullanma hırsızlığının konusunu “özel bir ulaşım aracı” oluşturmaktaydı. Buna karşılık Yeni TCK açısından yalnızca “özel ulaşım aracı” değil, herhangi bir mal kullanma hırsızlığına konu oluşturabilir.

Öte yandan bu hükmün uygulanabilmesi için mal “geçici bir süre kullanıp sahibine geri vermek niyetiyle” alınmış olmalıdır; fiilen kullanılmış olmasına gerek yoktur. Bundan başka malın, “geri vermek niyetiyle” alınmış olması arandığı için, şayet failin kastı, o mal üzerinde malikin sahip olduğu başkaca yetkileri kullanmaya yönelikse, başka bir anlatımla mal “sahiplenme maksadıyla” alınmışsa, Yeni TCK m. 146 değil, duruma göre m. 141 vd. uyarınca failin cezalandırılması yoluna gidilir. Eğer mal, kısa bir süre kullanıldıktan sonra zilyedine geri verilmiş veya onun kolaylıkla bulabileceği bir yere bırakılmış ise, malın kullanma niyetiyle alındığı konusunda bir duraksama olmaz. Buna karşılık, henüz bırakılmamış ise, sözgelimi fail malı kullanırken yakalanmış ise, malın geri verilmek üzere alındığının açıkça anlaşılması gerekir. Malın hangi niyetle alındığı konusunda bir “şüphe” varsa, bunun failin lehine değerlendirilmesi ve malın geri vermek niyetiyle alındığının kabul edilmesi ve Yeni TCK m. 146’nın uygulanması gerektiği düşüncesindeyiz.

Ancak malın suç işlemek için kullanılmış olması durumunda bu hükmün uygulanmayacağı belirtildiği için, böyle bir durumda failin basit veya nitelikli hırsızlıktan dolayı cezalandırılması gerekir. Burada “suç işlemek”ten söz edildiği için, kullanma hırsızlığına konu malın ancak kasıtlı bir suç işlenmesi için kullanılması durumunda Yeni TCK m. 146’nın uygulanamayacağı sonucuna varmak gerekir. Buna karşılık kullanma hırsızlığına konu olan otomobil ile bir kişiye çarpıp ölümüne neden olma örneğinde olduğu gibi, taksirli işlenen suçlarda Yeni TCK m. 146’nın uygulanmasına bir engel yoktur.Örneğin çaldığı araba ile kaçak orman emvalini nakleden sanık hem hırsızlık suçundan ve hem de kaçak orman emvali nakletmek suçundan cezalandırılacaktır.

7. Şahsi Cezasızlık veya Cezadan Şahsi İndirim Sebebi;


Hırsızlık suçuna ilişkin failin konuma özgü bazı cezasızlık veya cezadan indirim sebepleri 167. maddede düzenlenmiştir. Yağma hariç tüm mala karşı suçlarda bu sebepler yer almaktadır. Buna göre hırsızlık suçunun;

a) Haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin,

b) Üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlâtlığın,

c) Aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin,

zararına olarak işlenmesi hâlinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz.

Hırsızlık suçunun, haklarında ayrılık kararı verilmiş olan eşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamayan kardeşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamakta olan amca, dayı, hala, teyze, yeğen veya ikinci derecede kayın hısımlarının zararına olarak işlenmesi hâlinde; ilgili akraba hakkında şikâyet üzerine verilecek ceza, yarısı oranında indirilir.

Bu indirim ve cezasızlık hali failin şahsına ilişkin olduğundan, suça iştirak eden kişiler yukarıda belirtilen akrabalık durumuna sahip değiller ise indirim veya cezasızlık halinden yararlanamaz. Bu sebeplerden herkes kendisi açısından yararlanır.

8. Koğuşturma

Hırsızlık suçu kural olarak re’sen koğuşturulur. Ancak Yeni TCK m. 144 (daha az cezayı gerektiren haller) ve m. 146’da (kullanma hırsızlığı) öngörülen durumlarda koğuşturma suçtan zarar gören kişinin şikayetine bağlıdır.



Yağma

MADDE 148. - (1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Cebir veya tehdit kullanılarak mağdurun, kendisini veya başkasını borç altına sokabilecek bir senedi veya var olan bir senedin hükümsüz kaldığını açıklayan bir vesikayı vermeye, böyle bir senedin alınmasına karşı koymamaya, ilerde böyle bir senet hâline getirilebilecek bir kağıdı imzalamaya veya var olan bir senedi imha etmeye veya imhasına karşı koymamaya mecbur edilmesi hâlinde de aynı ceza verilir.

(3) Mağdurun, herhangi bir vasıta ile kendisini bilmeyecek ve savunamayacak hâle getirilmesi de, yağma suçunda cebir sayılır.118

GEREKÇE :

Madde metninde yağma suçunun temel şekli tanım­lanmıştır. Hırsızlık suçunda olduğu gibi, yağma suçunda da, taşınır malın alınmasıyla ilgili olarak zilyedinin rızasının bulunmaması gerekir. Ancak, hırsızlık suçundan farklı olarak, bu suçun oluşabilmesi için, mağdurun rıza­sının, cebir veya tehdit kullanılarak ortadan kaldırılması gerekir. Yağma suçu açısından tehdidin, kişiyi, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle yapılması ge­rekir. Yağma suçu, cebir kullanılarak da işlenebilir. Ancak bu cebrin, neti­cesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama boyutuna ulaşmaması gerekir.

Yağma suçunun tamamlanabilmesi için, kullanılan cebir veya tehdidin etkisiyle mağdur malı teslim etmeli veya malın alınmasına karşı koymama­lıdır. Bu bakımdan, kullanılan cebir veya tehdidin, kişiyi malı teslim etmeye veya alınmasına ses çıkarmamaya yöneltmeye elverişli olması gerekir. Bu nitelikte olmayan bir cebir veya tehdit, sırf mağdurun normalden fazla ürkek olması nedeniyle, malı teslim etmeye veya alınmasına yöneltmişse, yağma suçundan söz edilemez ve fiilin hırsızlık olarak nitelendirilmesi gerekir.

Malın teslim edilmesi veya alınması, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesini, mağdurun bu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesini ifade eder.

Mal, zilyedin tasarruf olanağı ortadan kalktığı anda alınmış olacağın­dan, bu ana kadar yapılan cebir veya tehdit, hırsızlığı yağmaya dönüştürür.

Mal alındıktan yani hırsızlık suçu tamamlandıktan sonra, bunu geri almak isteyen kişiye karşı cebir veya tehdide başvurulması hâlinde, artık yağma suçundan söz edilemez. Hırsızlık suçuna konu malın geri alınmasını önlemek amacına yönelik olarak kullanılan cebir veya tehdit ayrı suçların oluşmasına neden olur. Bu durumda, gerçek içtima hükümlerinin uygulan­ması gerekir.

Maddenin ikinci fıkrasında senedin yağması düzenlenmiştir. Cebir veya tehdit kullanılarak bir kimsenin, kendisini veya başkasını borç altına sokabilecek bir senedi veya var olan bir senedin hükümsüz kaldığını açıkla­yan bir vesikayı vermeye, böyle bir senedin alınmasına karşı koymamaya, ilerde böyle bir senet hâline getirilebilecek bir kağıdı imzalamaya veya var olan bir senedi imha etmeye veya imhasına karşı koymamaya mecbur edil­mesi de yağma sayılmıştır. Senedin bunu imzalayan için “borç doğurucu” olması gerekir. Bu borç para borcu olabileceği gibi, bir işi yapmaya veya yapmamaya, bir taşınmazını hibe etmeye, kira ile oturulan bir binayı bo­şaltmaya, var olan bir borca kefil olmaya da ilişkin olabilir. Bir alacağı tahsil etmemeye, herhangi bir davayı açmamaya, vasiyetnamesini değiştirmemeye yönelik bir vaadi içeren yazılı beyanlar da “borç doğurucu” senet sayılırlar. Şu hâlde mağduru iktisaden değerlendirmeye elverişli olan bir hakkını kul­lanmamasına yol açan her türlü belge, borç doğurucu senet tanımına girer.

Maddenin son fıkrasında, mağdurun herhangi bir vasıta ile kendini bilmeyecek ve savunamayacak hâle getirilmesinin, örneğin uyku ilacı ile uyutulmasının, yağmada cebir sayılacağı açıklanmıştır.



Nitelikli yağma

MADDE 149. - (1) Yağma suçunun;

a) Silâhla,

b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle,

c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

d) Yol kesmek suretiyle ya da konut veya işyerinde,

e) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,

f) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,

g) Suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla,

h) Gece vaktinde,

İşlenmesi hâlinde, fail hakkında on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(2) Yağma suçunun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

GEREKÇE :

Madde metninde, yağma suçunun nitelikli hâlleri ta­nımlanmaktadır.

Birinci fıkranın (a) bendinde, yağmanın silâhla işlenmesi nitelikli bir hâl sayılmıştır. Silâhın cebir veya tehdit amaçlı olarak kullanılmasının bir önemi yoktur. Bu bakımdan, silâhın mağdura gösterilmesi veya yöneltilmesi suretiyle tehditte bulunulması ya da cebir aracı olarak kullanılması hâlinde, bu nitelikli unsur dolayısıyla cezaya hükmolunacaktır.

Fıkranın (b) bendinde, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koy­ması suretiyle yağma suçunu işlemesi hâlinde, cezanın artırılacağı hüküm altına alınmıştır.

Tanınmamak için tedbirler alınması hâlinde de bu bent hükmüne göre cezaya hükmolunacaktır. Tehdidin mektupla yapılması hâlinde, mektubun imzasız olması, korku salmış bir kimsenin ismi ile veya rumuzla yahut sahte imza ile imzalanmış olması, bu duruma ilişkin örnekleri oluşturmaktadır.

Fıkranın (c) bendine göre, yağma suçunun birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi, suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırıl­mayı gerektirmektedir. Bu nitelikli hâlin varlığı için, yağma suçunu iki veya daha fazla kişinin müşterek fail olarak işlemesi gerekir. İki veya daha fazla kişinin suçu birlikte işlemesi hâlinde bir iştirak ilişkisi vardır ve bu kişilerin hepsi müşterek faildir. Ancak, yağma suçunun iştirak hâlinde işlenmesine rağmen, müşterek faillik ilişkisinin bulunmadığı durumlarda, örneğin diğer suç ortaklarının azmettiren veya yardım eden olması hâllerinde, bu nitelikli unsur dolayısıyla cezada artırma yapılamayacaktır.

Bu hükmün kabulünde, yağma suçunun birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesinin mağdur üzerinde oluşturabileceği zorlayıcı etki göz önünde bulundurulmuştur.

Fıkranın (d) bendinde, yağma suçunun yol kesmek suretiyle ya da ko­nut veya işyerinde işlenmesi nitelikli bir hâl sayılmıştır. Yol kesme hâlinde fiilin doğrudan doğruya mağdura karşı işlenmiş olması gerekir; yol kesme süresi kısa veya uzun olabilir.

Fıkranın (e) bendinde, yağma suçunun var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi, suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.

Fıkranın (f) bendine göre, yağma suçunun suç örgütüne yarar sağla­mak maksadıyla işlenmesi, söz konusu suçun nitelikli unsurunu oluştur­maktadır. Örgütün suç işlemek maksadıyla meydana getirilmiş olması gere­kir.

Bu nitelikli unsurun varlığı için, örgüte yarar elde etmek maksadıyla hareket edilmesi gerekir; ancak, örneğin yağma sonucu elde edilen paranın örgüte aktarılması şart değildir. Yarar deyiminin de geniş şekilde anlaşılması gerekir. Mağdurun böyle bir örgüte üye olmaya ve aidat ödemeye veya ba­ğışta bulunmaya zorlanması hâlinde de, bu bent uygulanır.

Fıkranın (g) bendinde, yağma suçunun gece vakti işlenmesi hâlinde, failin suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılması kabul edilmiştir.

Maddenin ikinci fıkrasında, yağma suçunun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlerin uygulanacağı kabul edilmiştir.


Yüklə 4,78 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   37   38   39   40   41   42   43   44   ...   127




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin