Tck tanitim semineri notlari


& 40. ADLİYEYE KARŞI SUÇLAR (m. 267 – 298)



Yüklə 4,78 Mb.
səhifə98/127
tarix02.11.2017
ölçüsü4,78 Mb.
#27177
1   ...   94   95   96   97   98   99   100   101   ...   127

& 40. ADLİYEYE KARŞI SUÇLAR (m. 267 – 298)


Adliyeye karşı suçlar; Yasanın ikinci kitabının “ Millete ve devlete karşı suçlar ve son hükümler” başlıklı dördüncü kısmının ikinci bölümünü oluşturmaktadır.

765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenmiş bulunan; iftira (madde 285), suç üstlenme (madde 283/2), suç uydurma (madde 283/1), yalan tanıklık (madde 286), yalan yere yemin (madde 287), bunlarla ilgili etkin pişmanlık ile şahsi cezasızlık veya cezanın azaltılmasını gerektiren nedenler(madde 285/6, 288), gerçeğe aykırı bilirkişilik veya tercümanlık (madde 290), suçluyu kayırma ve suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme ile tutuklu, hükümlü veya suç delillerini bildirmeme (madde 296), başkası yerine ceza infaz kurumuna veya tutukevine girme (madde 284), hükümlü veya tutuklunun kaçması (madde 298, 299), bunlara ilişkin etkin pişmanlık (madde 300), kaçmaya imkan sağlama (madde 301,302), muhafızın görevini kötüye kullanması (madde 303, 305), hükümlü veya tutuklunun ayaklanması (madde 304), infaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokmak (madde 307/a), hak kullanımını veya beslenmeyi engelleme (madde 307/b), muhafaza görevini kötüye kullanma (madde 276) , resmen teslim olunan mala el konulması veya bozulması (309, 310) ile 765 sayılı Yasanın Devlet idaresine karşı suçlar kısmının dördüncü bölümündeki; yargı görevini yapanı etkileme (madde 232), kamu görevlisinin suçu bildirmemesi (madde 235) ve kabahatler kitabındaki; sağlık mesleği mensubunun suç bildirmemesi (madde 530) suçlarına kimi değişikliklerle 5237 sayılı (Yeni) Türk Ceza Kanunu’nda “Adliyeye karşı suçlar” bölümünde yer verilmiş;

765 sayılı Yasada “Belgede sahtecilik” bölümünde yer alan ve “memura yalan bildirimde bulunma (madde 343/2)” suçu kapsamında değerlendirilen “işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla bir başka kişiye ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanmak” 5237 sayılı Yasanın “Adliyeye karşı suçlar” bölümünde (madde 268) de ayrı suç olarak ve 765 sayılı Yasada olmayan, gizliliğin ihlali (madde 285), adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs (madde 288) suçları ile suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama (madde 282), ses ve görüntülerin kayda alınması (madde 286), genital muayene (madde 287) suçları ilk kez 5237 sayılı Yasada düzenlenmiştir.

Diğer yönden; 765 sayılı Yasada bulunan ‘tanık, bilirkişi ve tercümanın çekilmesi (madde 282)’, ‘yalancı tanık, bilirkişi veya tercüman temini (madde 291)’ ve bu konuda ‘cezayı azaltıcı hal (madde 292, 293)’, ‘avukatlık görevinin kötüye kullanılması ( madde294, 295)’, muhafızla ilgili ‘etkin pişmanlık (madde 306)’, ‘fer’i ceza hükümlüğünün gereklerine uymama (madde 307)’ ile ilgili hükümler 5237 sayılı Yasaya alınmamış, kendiliğinden hak alma suçu uygulanma olanağı bulunan suçların bölümlerine eklenmiştir.

765 sayılı Yasada biçimsel ve maddi iftira bir fıkrada düzenlenip alt ve üst sınırları aynı olan hapis cezası öngörülmüştür.

5237 sayılı Yasanın 267. maddesinde ise; Yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.denilerek, önce biçimsel iftira tanımlanıp yaptırımı gösterilmiş, ikinci fıkrada Suçun maddi eser ve delillerini uydurarak iftirada bulunulması halinde, ceza yarı oranında artırılır.’ hükmüyle maddi iftira cezayı artırıcı nitelikli hal olarak düzenlenmiştir.

765 sayılı Yasadan farklı olarak, idari bir yaptırımın uygulanmasını sağlamak için ihbar ve şikayette bulunmak, diğer bir anlatımla disiplin suçu yüklemek, iftira suçu kapsamına alınmış; bu suçun basın ve yayın yoluyla da işlenebileceğine madde metninde yer verilmiştir.

Cezayı artırıcı nedenler kapsamına, ”iftira olunan kimsenin tutuklanması ve hapis cezasıyla hükümlendirilmesi” yanında “gözaltına alınması; gözaltına alma ve tutuklama dışında başka bir koruma tedbiri; ve hapis cezası dışında adli ve idari bir yaptırım uygulanmış olması “ halleri de eklenmiştir.

765 sayılı Yasada “etkin pişmanlık” nedeniyle indirim aynı maddede yer almıştır. 5237 salımı Yasada ise, önce (madde 268)’de; İşlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, bir kişiye ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanan kimse, iftira suçuna ilişkin hükümlere göre cezalandırılır. hükmü konulduktan sonra, “kovuşturma başlamadan önce, kovuşturma evresinde (hükümden önce) iftiradan dönme nedenlerinden ayrı olarak “soruşturma başlamadan önce” iftiradan dönme halinde cezasızlık ve “mahkumiyetten sonra” ve “cezanın infazına başlanması halinde” de indirim sağlayan düzenlemeye (madde 269)’ da ayrıca yer verilmiştir.

5237 sayılı Yasada; “suç üstlenme” (madde 270)’de ve “suç uydurma” (madde 271)’de, genel olarak 765 sayılı Yasayla benzer biçimde düzenlenmiştir. Ancak, 765 sayılı Yasada; suç üstlenmenin “adliye huzurunda” olması, sınırlandırılmasına karşın, 5237 sayılı Yasada bu bildirmenin “yetkili makamlara” yapılabileceği belirtilmiştir.

İşlenmediğini bildiği bir suçu işlenmiş gibi ihbar etmek veya işlenmeyen bir suçun delil ve emarelerini soruşturma yapılmasını sağlayacak biçimde uydurmak (5237 sayılı Yasa madde 271), yalnızca ceza soruşturmasıyla sınırlı kabul edilmiş, disiplin soruşturması gerektirecek bir fiili uydurma madde kapsamına alınmamıştır.

5237 sayılı Yasanın 272. maddesinde; yalan tanıklığı “gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapmak” biçiminde tanımlanmıştır. Bu tanım; yalan söylemeyi, davanın konusunu oluşturan maddi olayla ilgili görmeye veya duymaya dayalı bilgileri kısmen veya tamamen saklamayı, gerçeği yadsımayı içermektedir. 765 sayılı Yasada; suçun yeminsiz tanıklık sırasında işlenmesi, cezalarda indirim nedeni olarak belirlenmiş, 5237 sayılı Yasada; yeminin, suçun öğesi olmaması değerlendirilerek, maddenin birinci fıkrasında yeminsiz ve ikinci fıkrasında yeminli dinleme sırasındaki yalan tanıklığı ile yaptırımları ayrı ayrı düzenlenmiş, aleyhine yalan tanıklıkta bulunulan kişinin gözaltına alınması veya tutuklanması, bunların dışında başka bir koruma tedbirinin uygulanması, hapis cezası dışında adli veya idari bir yaptırım uygulanması ve hapis cezasının infazına başlanması halleri cezayı artırıcı nedeler kapsamına alınmıştır.

5237 sayılı Yasada; (madde 273) şahsi cezasızlık veya cezanın azaltılmasını gerektiren nedenler kapsamında, “...soruşturma ve kovuşturmaya uğramasına neden olabilecek bir hususla ilgili olarak yalan tanıklıkta bulunma” kişinin kendisi, üstsoy, altsoy, eş veya kardeşiyle sınırlı tutulmuş, gerek bu ve gerekse “tanıklıktan çekinme hakkı olmasına rağmen, bu hakkı kendisine hatırlatılmadan gerçeğe aykırı tanıklık yapılması” halinde cezadan tam bağışıklık kabul edilmemiştir. Hakim, olayın özelliğine ve doğan sonuca göre cezada indirim yapabileceği gibi ceza da vermeyebilecektir. Bu nedenle de; 765 sayılı Yasanın 288. maddesinin son fıkrasındakine benzer bir düzenlemeye gerek görülmemiştir.

5237 sayılı Yasanın 274. maddesine göre; etkin pişmanlık nedeniyle cezadan tam bağışıklık “Aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında bir hak kısıtlamasını veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verilmeden” veya böyle bir karar verilmemiş olmak koşuluyla hükümden önce gerçeğin söylenmesi halinde olanaklıdır.

Bir hak kısıtlanmasını veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verildikten sonra ve fakat hükümden veya verilen mahkumiyet kararı kesinleşmeden önceki yalan tanıklıktan dönme hallerinde de ceza indirilebilecektir.

5237 sayılı Yasanın 275. maddesinde; “hukuk davalarında yalan yere yemin” öğeleri bakımından 765 sayılı Yasaya uygun düzenlenmiş, “Hükmün icraya konulmasından veya kesinleşmesinden önce gerçeğin söylenmesi” hali de cezadan indirim nedeni olarak maddeye eklenmiştir.

276. maddede “bilirkişinin gerçeğe aykırı mütalaada bulunması” ve “tercümanın ifade veya belgeleri gerçeğe aykırı tercüme etmesi” suç olarak tanımlanmış, suçun oluşabilmesi; “bilirkişi veya tercümanın yargı mercileri veya suçtan dolayı kanunen soruşturma yapmak veya yemin altında tanık dinlemek yetkisine sahip bulunan kişi veya kurul tarafından görevlendirilmiş” olması koşuluna bağlanmıştır. Bu anlam olarak 765 sayılı Yasanın 290. maddesindeki “adliye huzuruna davet olunan” koşulundan daha geniştir.

Bir davanın taraflarından bir veya birkaçının leh veya aleyhine yargı görevi yapanı etkilemek için baskı yapmak, nüfuz kullanmak veya her ne suretle olursa olsun etkilemeye kalkışmak suçu, 5237 sayılı Yasanın 277. maddesiyle “Adliyeye karşı suçlar “ bölümünde düzenlenmiştir.

Birey, ilk kez 5237 sayılı Yasanın 278. maddesiyle “işlenmekte olan” veya “işlenmiş olmakla birlikte, sebebiyet verdiği neticelerin sınırlandırılması halen mümkün bulunan” bir suçu yetkili makamlara bildirmekle yükümlendirilmiştir. Bu yükümlülüğü yerine getirmemek “suçu bildirmeme” suçuna vücut verir. Mağdurun on beş yaşını bitirmemiş çocuk, bedensel veya ruhsal bakımdan özürlü veya hamileliği nedeniyle kendisini savunamayacak durumda kimse olması cezayı artırıcı nedendir.

765 sayılı Yasada ayrı bölümlerde bulunan “Kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı gerektiren bir suçun işlendiğini göreviyle bağlantılı olarak öğrenip de, yetkili makamlara bildirimde bulunmayı ihmal eden veya bu hususta gecikme gösteren kamu görevlisinin” suçu bildirmemesi (madde 279)’da ve “görevini yaptığı sırada bir suçun işlendiği yönünde bir belirti ile karşılaşmasına rağmen yetkili makamlara bildirmeyen sağlık mesleği mensubu”nun bu suçu (madde 280)’de 5237 sayılı Yasanın “Adliyeye karşı suçlar” bölümünde yer almıştır.

5237 sayılı Yasanın “Suç delilerini yok etme, gizleme veya değiştirme” başlıklı 281. “suçluyu kayırma” başlıklı 283. ve “Tutuklu, hükümlü veya suç delillerini bildirmeme” başlıklı 284. maddesi; 765 sayılı Yasanın 275, 296. maddelerindeki hükümleri kapsayacak biçimde düzenlenmiştir.

Gerçeğin meydana çıkmasını engellemek amacıyla, bir suçun delillerini yok etme, silme, gizleme, değiştirme veya bozma suçunun faili olabilmek için önceki suçun işlenmesine katılmamış olmak koşuluna (sınırlamasına) 281. maddede de yer verilmiş, “ilişkin olduğu suç nedeniyle hüküm verilmezden önce gizlenen delilleri mahkemeye teslim eden kişi’ye bu maddede tanımlanan suç nedeniyle ceza indirimi öngörülmüştür.



283. madde gereğince “suç işleyen bir kişiye, araştırma, yakalama, tutuklama veya hükmün infazından kurtulması için imkan sağlayan”ın, 284. madde uyanıca da “ Hakkında tutuklama kararı verilmiş olan veya hükümlü bir kişinin bulunduğu yeri bildiği halde yetkili makamlara bildirmeyen” den ayrı olarak “İşlenmiş bir suça ilişkin delil ve eserlerin başkaları tarafından saklandığı yeri bildiği halde yetkili makamlara bildirmeyen” in eylemi suç olarak yaptırıma bağlanmıştır.

5237 sayılı Yasanın 282. maddesiyle “... suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini, yurt dışına çıkaran veya bunların gayrimeşru kaynağını gizlemek ve meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla çeşitli işlemlere tabi tutan kişi’nin eylemi ilk kez bir temel yasada suç olarak düzenlenmiştir. Bu suçun kamu görevlisi veya bir meslek sahibi kişi tarafından mesleğin yerine getirilmesi sırasında veya suç işlemek için oluşturulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi ayrı ayrı cezayı artırıcı ve bu suç nedeniyle kovuşturmaya başlanmadan önce, suç konusu malvarlığı değerlerinin ele geçirilmesini sağlayan veya bulunduğu yeri yetkili makamlara haber vererek ele geçirilmesini kolaylaştıran kişi yönünden de cezasızlık nedenleri gösterilmiştir.

5237 sayılı Yasanın 285. maddesiyle, ilk kez soruşturmanın ve yasaya göre kapalı yapılması gereken veya kapalı yapılmasına karar verilen duruşmayla ilgili “gizliliğin ihlali”nin suç olarak düzenlenmesinin nedenleri; ceza adaletinin doğruluk, dürüstlük, gerçeğe ulaşma ilkesini olanaklı kılmak, soruşturma ve kovuşturma görevlilerinin her türlü baskı ve etkiden korunmaları ve asıl olarak da suçsuzluk karinesinin ihlalini önlemektir. Bu nedenle anılan maddenin 4. fıkrasında “soruşturma ve kovuşturma evresinde, kişilerin suçlu olarak damgalanmalarını sağlayacak şekilde görüntülerin yayınlanması” ayrıca yaptırıma bağlanmıştır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 183. maddesinde “...adliye binası içerisinde ve duruşma başladıktan sonra duruşma salonunda her türlü sesli veya görüntülü kayıt ve nakil olanağı sağlayan aletler kullanılamaz. Bu hüküm, adliye binası içerisinde ve dışındaki diğer adli işlemlerin icrasında da uygulanır.” hükmü yer almaktadır.

5237 sayılı Yasanın 286. maddesi, anılan hükmün ihlalini suç olarak düzenlemiştir. Böylece suçsuzluk karinesi korunmak, savunmanın güçsüzleşmesi önlenmek, adliye içi ve mahkeme salonlarında adaletin koşulu olan sükunet sağlanmak istenmiştir.

Ceza Muhakemesi Kanununun 75, 76, 77, 78 ve 79. maddelerinde; bir suça ilişkin delil elde etmek amacıyla; şüpheli ve sanığın, diğer kişilerin, kadının tıbbi muayenesi ile moleküler genetik incelemelerin, hakim veya mahkeme kararıyla yapılabileceği belirtilmiş; saç, tükürük ve tırnak gibi örnekler alınabilmesine Cumhuriyet savcısının da karar verebileceği, bu kararın hakim veya mahkemenin onayına sunulacağı öngörülmüştür.

5237 sayılı Yasanın 287. maddesinde, değinilen düzenlemeler de gözetilerek yetkili hakim ve savcı kararı olmaksızın, kişinin genital muayeneye gönderilmesi ve muayenesi suç olarak tanımlamış, “Bulaşıcı hastalıklar dolayısıyla kamu sağlığını korumak amacıyla kanun ve tüzüklerde öngörülen hükümlere uygun olarak yapılan muayeneler” suç kapsamı dışında bırakılmıştır.

Yargının yansızlığını herkese ve her şeye karşı korumak, güvence altında tutmak ve 5680 sayılı Basın Kanununun 30/2. maddesindeki eksiklik, etkisizlik, yetersizlik de aşılmak düşüncesiyle “Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” başlığıyla 5237 sayılı Yasanın 288. maddesinde ”Bir olayla ilgili olarak başlatılan soruşturma veya kovuşturma kesin hükümle sonuçlanıncaya kadar savcı, hakim, mahkeme, bilirkişi veya tanıkları etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunan kişi”nin cezalandırılacağı açıklanmış, suçun basın yayın yolu ile işlenmesi artırıcı neden kabul edilmiştir.

765 sayılı Yasanın 276. maddesinde, ayrı bölümde düzenlenen “yedieminlik görevini kötüye kullanmak” suçu, 5237 sayılı Yasanın 289. maddesinde “Muhafaza görevini kötüye kullanma” başlığıyla yer almış, suçun konusunu oluşturan eşyanın, bunun mümkün olmaması halinde de bedelinin kovuşturma başlamadan önce geri verilmesi veya ödenmesi indirim nedeni olarak belirtilmiş ve bir suça ilişkin soruşturma veya kovuşturma kapsamında el konulan eşyanın amacı dışında kullanılması da suç olarak nitelendirilmiştir.

765 sayılı Yasanın 309, 310. maddelerinde hükme bağlanan “hakkı olmayan mala el atma” suçu, 5237 sayılı Yasanın 290. maddesiyle düzenlenirken “Muhafaza edilmek üzere başkasına resmen teslim olunan rehinli veya hacizli veya herhangi bir nedenle el konulmuş olan taşınır malın bu kişinin elinden rızası dışında alınması halinde hırsızlık, cebren alınması halinde yağma, hileyle alınması halinde dolandırıcılık, tahrip edilmesi halinde mala zarar verme suçuna ilişkin hükümler” in uygulanması uygun görülmüş, failin malın sahibi olması indirim nedeni kabul edilmiştir.

5237 sayılı Yasanın; başkası yerine ceza infaz kurumuna veya tutukevine girme (madde 291), hükümlü veya tutuklunun kaçması (madde 292) ve bunlara ilişkin etkin pişmanlığın (madde 293) metinleri 765 sayılı Yasanın 284, 298, 299, 300. maddelerine koşut olarak düzenlenmiştir. Ancak, 765 sayılı Yasanın 298 ve 299. maddelerindeki ‘şiddet’ sözcüğü yerine 5237 sayılı Yasanın 292. maddesinde suçun maddi öğesine göre daha uygun olan ‘cebir’ sözcüğü kullanılmış, bu cebrin ‘kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin veya kasten öldürme suçunun gerçekleşmesi ya da eşyaya zarar verilmesi durumunda ayrıca bu suçlara ilişkin hükümlere’ göre de cezaya hükmolunacağı öngörüldüğünden 765 sayılı Yasanın 298, 299. maddelerinin 2. fıkralarındaki; eylemin “kapı veya pencere kırarak veya duvar delerek veya kaçmaya mani olacak vasıtaları bozarak’ işlenmesi biçimindeki cezayı ağırlatıcı düzenlemeye ayrıca yer verilmemiştir.

Diğer yönden; 765 sayılı Yasanın 300. maddesindeki “etkin pişmanlık” indiriminden yararlanabilmek için on beş gün içinde kendiliğinden teslim olma koşuluna karşılık, 5237 sayılı Yasanın 293. maddesinde “...kaçtığı günden itibaren teslimin gerçekleştiği güne kadar geçen süre dikkate alınarak, verilecek cezanın altıda beşinden altıda birine kadarı indirilir. Ancak, kaçma süresinin altı ayı geçmesi halinde cezadan indirim yapılmaz.” hükmü konulmuştur.

5237 sayılı Yasanın “kaçmaya imkan sağlama” başlıklı 294. maddesi, 765 sayılı Yasanın 301, 302. maddelerindeki, bireyin veya muhafaza veya nakil görevlisinin “gözaltına alınan, tutuklu veya hükümlünün kaçmasını hazırlama ve kolaylaştırması” suçların kapsayacak biçimde kaleme alınmış, kasten yaralama veya kasten öldürme ve eşyaya zarar verilmesi durumunda ayrıca uygulama yapılacağı da vurgulanmıştır.

Muhafızın görevini kötüye kullanmasıyla ilgili 295. madde, 765 sayılı Yasanın 303. maddesinden farklı bir düzenleme öngörmüş; hükümlü ve tutuklunun muhafaza veya nakli ile görevli kişilerin, görevlerinin gereklerine aykırı hareket etmeleri halinde “görevi kötüye kullanma” suçunu ve bulunduğu yerden geçici bir süreyle uzaklaşmasına izin verdiği tutuklu veya hükümlü bu fırsattan yararlanarak kaçarsa “kaçmaya kasten imkan sağlama” suçunu işlemiş olacağı belirtilmiştir.

765 sayılı Yasanın 304. maddesindeki “hükümlü ve tutukluların ayaklanması” suçu, 5237 sayılı Yasanın 296. maddesinde aynı başlıkla düzenlenirken “üç veya daha fazla” yerine “toplu olarak” sözcüklerini yeğlemiş, ‘hükümlü ve tutuklu sayısının üçten fazla olmaması’ durumunda ayaklanma suçundan ceza verilmeyeceği vurgulanmış, ve 2. fıkrada ‘Ayaklanma sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlara ilişkin hükümlere göre cezaya hükmolunur.’ biçimindeki düzenleme nedeniyle 765 sayılı Yasanın 304. maddesinin 4. fıkradaki; “tahribat meydana gelmişse” cezanın artırılmasını öngören hüküm metne alınmamıştır.

İlk kez, Adalet Bakanlığı’nca Ord. Prof. Dr. sayın Sulhi Dönmezer başkanlığında oluşturulan bilim kurulunca hazırlanan T.C.K. Öntasarısının 470. ve 471. maddelerinde düzenlenen, 5.2.2003 günlü 4806 sayılı Yasayla 765 sayılı Türk Ceza Kanununa 307/a ve 307/b. maddeler olarak alınan “İnfaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokmak” ve “Hak kullanımını ve beslenmeyi engelleme” suçları, 5237 sayılı Yasanın 297 ve 298. maddelerini oluşturmaktadır.

297. maddenin 1. fıkrasına “Bu suçun konusunu oluşturan eşyanın, temin edilmesi veya bulundurulması ayrı bir suç oluşturduğu takdirde; fikri içtima hükümlerine göre belirlenecek ceza yarı oranında artırılır” cümlesi ile 3. fıkra olarak ”... suçların hükümlü ve tutukluların muhafazasıyla görevli kişilerce işlenmesi halinde” cezanın artırılacağı, 4. fıkra olarak da “... suçların konusunu oluşturan eşyayı yanında bulunduran hükümlü veya tutuklu, bunu kimden ne suretle elde ettiği hususunda bilgi verirse” cezanın eksiltileceği hükümleri, 298. maddeye de “Beslenmenin engellenmesi nedeniyle kasten yaralama ...veya ölüm meydana gelmişse” ayrıca bu suçlara ilişkin uygulama yapılacağı hususu eklenmiştir.

5237 sayılı Yasaya alınmayan maddelere gelince:

Tanık, bilirkişi ve tercüman olarak adliye makamlarınca çağrıldığında asılsız bir sebep ileri sürerek kaçınmayı, suç olarak yaptırıma bağlayan 765 sayılı Yasanın 282. maddesine, aynı konuda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 60 ve 71. maddelerindeki disiplin tedbirleri yeterli görüldüğünden yer verilmemiştir.

5237 sayılı Yasanın 272. maddesinde; ‘yalan tanıklık’ ve 276. maddesinde de ‘gerçeğe aykırı bilirkişilik ve tercümanlık’ tanımlanıp yaptırıma bağlanmıştır. Bunları, yalan tanıklığa veya gerçeğe aykırı bilirkişilik ve tercümanlığa yöneltenler, Yasanın 28.maddesinde tanımlanan cebir, şiddet, korkutma ve tehdit kullananlar ise, bu maddenin; azmettiren, suça katılanlar da 37-40. maddelerin yollamasıyla 272. veya 276. maddeye göre hükümlendirileceklerdir. Bu nedenle 765 sayılı Yasanın 291. 292 ve 293.maddelerine Yeni Yasada ayrıca yer verilmesine gerek görülmemiştir.

İzinsiz ölü gömülmesi 5237 sayılı Yasanın 196. maddesine göre bir suçtur. Ölünün gömülmesi, suç delilini gizleme kastıyla yapılmışsa aynı Yasanın 281. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekeceğinden, 765 sayılı Yasanın 297.maddesinin bir benzeri düzenlenmemiştir.

765. Yasanın 306. maddesindeki “hükümlü veya tutuklunun kaçmasına imkan sağlayan veya muhafaza görevini kötüyü kullanan görevli” yararına bir indirim öngören maddeye, 5237 sayılı Yasanın 295. maddesindeki düzenlemenin niteliği karşısında uygulama olanağı kalmadığından;

765 sayılı Yasanın 294 ve 295. maddesindeki “avukatlık görevinin kötüye kullanılması” suçuna, 5237 sayılı Yasanın 6. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendindeki açıklık ve 1136 sayılı Avukatlık Yasasındaki düzenlemeler ve genel görevi kötüye kullanmaya ilişkin hüküm uygulanabileceğinden; yer verilmemiş ve “kendiliğinden hak alma” suçu yönünden 765 sayılı Yasanın 308. maddesindeki gibi bağımsız bir düzenleme yapılmamış, uygulanma olanağı bulunan suçla ilgili maddeye (örneğin: hırsızlık suçunda madde 144, yağma suçunda madde 150, dolandırıcılık suçunda madde 159) eklenmiştir.


I. İftira

MADDE 267. - (1) Yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idarî bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Fiilin maddî eser ve delillerini uydurarak iftirada bulunulması hâlinde, ceza yarı oranında artırılır.

(3) Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş mağdurun aleyhine olarak bu fiil nedeniyle gözaltına alma ve tutuklama dışında başka bir koruma tedbiri uygulanmışsa, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(4) Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olan mağdurun bu fiil nedeniyle gözaltına alınması veya tutuklanması hâlinde; iftira eden, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.

(5) Mağdurun ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti hâlinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; süreli hapis cezasına mahkûmiyeti hâlinde, mahkûm olunan cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına hükmolunur.

(6) Mağdurun mahkûm olduğu hapis cezasının infazına başlanmış ise, beşinci fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar artırılır.

(7) İftira sonucunda mağdur hakkında hapis cezası dışında adlî veya idarî bir yaptırım uygulanmışsa; iftira eden kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(8) İftira suçundan dolayı dava zamanaşımı, mağdurun fiili işlemediğinin sabit olduğu tarihten başlar.

(9) Basın ve yayın yoluyla işlenen iftira suçundan dolayı verilen mahkûmiyet kararı, aynı veya eşdeğerde basın ve yayın organıyla ilân olunur. İlân masrafı, hükümlüden tahsil edilir.229

GEREKÇE :

Madde metninde, iftira suçu tanımlanmıştır.

İftira, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesiyle oluşur.

İftira suçunun konusunu hukuka aykırı fiil oluşturabilir. Bu fiilin suç oluşturması şart değildir. Disiplin yaptırımını veya başka bir idari yaptırımı gerekli kılan fiiller de bu suçun konusunu oluşturabilir.

Bu isnadın yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunmak suretiyle ya da basın ve yayın yoluyla yapılması gerekir.

Kişiye karşı suç isnadı ihbar veya şikâyet suretiyle yapılmış olabilir. Dolayısıyla, ihbar veya şikâyetin yapılabileceği her makam nezdinde yapılan isnadla iftira suçu işlenebilir. Başlatılmış olan hukuk veya ceza muhakemesi sürecinde davanın tarafı, sanık veya tanık konumundaki kişiler de, bulun­dukları beyanlarla iftira suçunu işleyebilirler.

Gazete veya diğer kitle iletişim araçlarında yayın yapılması suretiyle bir kişiye suç isnadında bulunulması hâlinde de iftira suçu oluşur.

Cumhuriyet savcıları, kamu adına re'sen soruşturulabilen suçlarla ilgili olarak yayınlanan haberleri ihbar kabul ederek, soruşturma başlatmaktadır­lar. Bu bakımdan, basın ve yayın yolu ile bir kişiye gerçeğe aykırı olarak hukuka aykırı fiil isnat edilmesi hâlinde, iftira suçu oluşur.

Kişiye isnat edilen fiil hiç işlenmemiş olabileceği gibi, kendisine is­natta bulunulan kişi tarafından işlenmemiş olabilir. Kişi suç teşkil eden bir fiili işlemiştir. Fakat bu suça ilişkin ihbar veya şikâyette bulunan, fiile, suç olarak niteliğini değiştirecek bazı eklemelerde bulunmuş olabilir. Şöyle ki; fiil, sahibinin bilgisi ve rızası dışında malını almaktan ibarettir. Ancak, bildi­rimde bulunan, bunun cebir veya tehditle işlendiği iddiasında bulunmuştur. Bu ilâve unsurlar açısından iftira suçu oluştuğunu kabul etmek gerekir.

İsnadın belli bir kişiye yönelik olması gerekir. Bu kişinin ismi açıkça belirtilmese bile, yapılacak bir araştırma sonucunda kimliğinin belirlenebilir olması yeterlidir.

İftira suçunun oluşabilmesi için, kendisine hukuka aykırı fiil isnat edilen kişinin bu fiili işlemediğinin bilinmesi gerekir. Bu bakımdan, söz konusu suç, ancak doğrudan kastla işlenebilir. Başka bir deyişle iftira suçu muhtemel kastla işlenemez. Bu suçun oluşabilmesi için, ayrıca, kendisine hukuka aykırı fiil isnat edilen kişi hakkında soruşturma ve kovuşturma baş­latılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak amacıyla hare­ket edilmesi gerekir. Bu nedenle, iftira suçu açısından failde kastın ötesinde belirtilen amacın varlığı gereklidir.

Maddenin ikinci fıkrasına göre, iftira konusunu oluşturan haksız fiilin maddî eser ve delillerinin uydurulması hâlinde, verilecek cezanın belli oranda artırılması gerekmektedir.

Maddenin üç ila yedinci fıkralarında, iftira sonucu meydana gelen ne­ticelere göre fail hakkındaki cezanın ne surette tertip edileceği gösterilmek­tedir.

Sekizinci fıkrada, iftira suçunda zamanaşımı bakımından sürenin hangi tarihten itibaren başlayacağı hususunda özel bir hüküm yer almakta­dır. İsnat edilen suç dolayısıyla yapılan kovuşturma sonucu hükmün kesin­leşmesiyle, iftiranın sabit olabileceği ve dolayısıyla takibata girişileceği aşi­kâr olduğundan böyle bir hükme olan zorunluluk meydandadır.

Maddenin son fıkrasında, basın ve yayın yoluyla işlenen iftira suçun­dan dolayı verilen mahkûmiyet kararının, aynı veya eşdeğerde basın ve ya­yın organıyla ilân olunması ve ilân masrafının hükümlüden tahsil edilmesi gerektiği hüküm altına alınmıştır.

AÇIKLAMALAR :

Birinci fıkrada şekli iftira, ikinci fıkrada ise suçun nitelikli hali olarak maddi iftira düzenlenmiştir.



İftira, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesiyle oluşur.

765 sayılı yasadan farklı olarak idari bir yaptırımın uygulanmasını sağlamak amacıyla ihbar ve şikayette bulunmak , yani kişiye asılsız olduğunu bildiği halde disiplin suçu yüklemek ilk kez 5237 sayılı yasada iftira suçuna dahil edilmiştir.



Fail: Herkes fail olabilir.

Mağdur: Herkes mağdur olabilir ancak, isnadın belli bir kişiye yönelik olması gerekir. Bu kişinin ismi açıkça belirtilmese bile, yapılacak bir araştırma sonucunda kimliğinin belirlenebilir olması yeterlidir.

Suçun Konusu:İftira suçunun konusunu hukuka aykırı fiil oluşturabilir. Bu fiilin suç oluşturması şart değildir. Disiplin yaptırımını veya başka bir idari yaptırımı gerekli kılan fiiller de bu suçun konusunu oluşturabilir.

İsnat:Bu isnadın yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunmak suretiyle ya da basın ve yayın yoluyla yapılması gerekir.

Maddi Unsur: Kişiye haksız yere suç isnat etmektir.Kişiye karşı suç isnadı ihbar veya şikâyet suretiyle yapılmış olabilir. Dolayısıyla, ihbar veya şikâyetin yapılabileceği her makam nezdinde yapılan isnadla iftira suçu işlenebilir. Başlatılmış olan hukuk veya ceza muhakemesi sürecinde davanın tarafı, sanık veya tanık konumundaki kişiler de, bulun­dukları beyanlarla iftira suçunu işleyebilirler.

Gazete veya diğer kitle iletişim araçlarında yayın yapılması suretiyle bir kişiye suç isnadında bulunulması hâlinde de iftira suçu oluşur.Cumhuriyet savcıları, kamu adına re'sen soruşturulabilen suçlarla ilgili olarak yayınlanan haberleri ihbar kabul ederek, soruşturma başlatmaktadır­lar. Bu bakımdan, basın ve yayın yolu ile bir kişiye gerçeğe aykırı olarak hukuka aykırı fiil isnat edilmesi hâlinde, iftira suçu oluşur.



Manevi Unsur: İftira suçu, ancak doğrudan kastla işlenebilir. Başka bir deyişle iftira suçu muhtemel kastla işlenemez. İftira suçunun oluşabilmesi için, kendisine hukuka aykırı fiil isnat edilen kişinin bu fiili işlemediğinin bilinmesi gerekir.

Bu suçun oluşabilmesi için, ayrıca, kendisine hukuka aykırı fiil isnat edilen kişi hakkında soruşturma ve kovuşturma baş­latılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak amacıyla hare­ket edilmesi gerekir. Bu nedenle, iftira suçu açısından failde kastın ötesinde belirtilen amacın varlığı gereklidir.



İftira Şekilleri:

1-Kişiye isnat edilen fiil hiç işlenmemiş olabileceği gibi, kendisine is­natta bulunulan kişi tarafından işlenmemiş olabilir.

2-Kişi suç teşkil eden bir fiili işlemiştir. Fakat bu suça ilişkin ihbar veya şikâyette bulunan, fiile, suç olarak niteliğini değiştirecek bazı eklemelerde bulunmuş olabilir. Örneğin; fiil, sahibinin bilgisi ve rızası dışında malını almaktan ibarettir. Ancak, bildi­rimde bulunan, bunun cebir veya tehditle işlendiği iddiasında bulunmuştur. Bu ilâve unsurlar açısından iftira suçu oluştuğunu kabul etmek gerekir.

Maddi İftira: İkinci fıkraya göre, iftira konusunu oluşturan haksız fiilin maddî eser ve delillerinin uydurulması hâlinde, verilecek cezanın belli oranda artırılması gerekmektedir.

Mağdur açısından meydana gelen neticelere göre cezanın belirlenmesi: Maddenin üç ila yedinci fıkralarında, iftira sonucu meydana gelen ne­ticelere göre fail hakkındaki cezanın ne surette tertip edileceği gösterilmek­tedir.

Zamanaşımı: Sekizinci fıkrada, iftira suçunda zamanaşımı bakımından sürenin hangi tarihten itibaren başlayacağı hususunda özel bir hüküm yer almakta­dır. İsnat edilen suç dolayısıyla yapılan kovuşturma sonucu hükmün kesin­leşmesiyle, iftiranın sabit olabileceği ve dolayısıyla takibata girişileceği aşi­kâr olduğundan zamanaşımının başlangıcı da bu tarihtir.

İlan: Maddenin son fıkrasında, basın ve yayın yoluyla işlenen iftira suçun­dan dolayı verilen mahkûmiyet kararının, aynı veya eşdeğerde basın ve ya­yın organıyla ilân olunması ve ilân masrafının hükümlüden tahsil edilmesi gerektiği hüküm altına alınmıştır.


Yüklə 4,78 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   94   95   96   97   98   99   100   101   ...   127




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin