TevhiD (allah’in varliği ve sifatlari)


Kuran-I Kerimde Beyan Edilen Allah'ın Sıfatları



Yüklə 400,49 Kb.
səhifə5/8
tarix17.11.2018
ölçüsü400,49 Kb.
#83150
1   2   3   4   5   6   7   8

Kuran-I Kerimde Beyan Edilen Allah'ın Sıfatları

Kur'an-ı Kerimin âyetleri Allah'ü tealâ için bulun­ması zarurî olan bazı sıfatlara işaret etmiştir ki, o sı­fatları, uluhiyetinin kemali iktiza etmektedir. İşte sa­na sıfatlarla ilgili bazı âyet-i kerimeler... 43


1- Allah'ü Tealâ Vardır. 44

Şanı yüce olan Allah (C.C.) buyurdu :

Allah odur ki, gökleri (şu) görmekte olduğunuz (şekilde) direksiz yükseltmiştir. Sonra (emri) arş üze­rinde hükümran olmuştur. Güneşi, ayı da emre amade kılmıştır ki, (bunların) herbiri muayyen vakte kadar (seyr ve) cereyan eder. Her işi yerli yerinde O, tedbir (ve İdare) eder. Ayetleri O açıklar. O, yeri (enine bo­yuna) uzatıp döşeyen, onda oturaklı oturaklı dağlar ve ırmaklar meydana getirendir ve o meyvaîarın hep­sinden yine kendilerinin içinde ikişer çift yaratmıştır.45 Geceyi gündüze o buruyor ki, bütün bunlarda iyi düşünecekler için elbette âyetler (deliller ve ibretler) vardır.

Yer yüzünde birbirine komşu ki i'ala r vardır, üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır ki, hepsi bir su ile sulanıyor. (Böyle iken) biz onlardan bazısını, yemişlerinde (ve tatlarında) bazısından üs­tün kılıyoruz. İşte bunlarda da aklını kullanacak züm­reler için elbet ibretler (alâmetler) vardır. 46

Yine rabbimiz buyurdu : O, sizin için o kulakları, o gözleri, o gönülleri yaratandır. (Böyle iken) ne az şükredersiniz.

O sizi, yeryüzünde yaratıp tüketendir. Hepiniz an­cak ona (dönüp) toplanacaksınız.

«O hem dirilten, her öldürendir. Gece ile gündü­zün ihtilâfı47 da onun (eseri) dîr. Hâlâ aklınızı kullan-miyacak mısınız?» 48 (Aklınızı kullanıp da tekrar dirilmeye olan kudretimizi İdrak, yahutta sanatı görüp de bundan sanat sahibine ulaşarak iman etmiyecek misi­niz?)

Bütün şu ayetler şanı yüce olan Aliah'ü îealânın varlığını sana haber verir. Şu varlık âleminin her ha­linde onun, tasarruflarından gördüğün şeylerle onun varlığına istidlal edilir. 49


2 -3 Allah'ü Tealanın Ezelî Ve Ebedî Olması 50

Allah'ü tealâ buyurdu :

«O (herşeyden önce mevcut olan) evveldir ve (herşey helak olduktan sonra geriye kalacak) ahirdir. (Varlığı sayısız delillerle) zahirdir ve (akılların idrak edemiyeceği zatı İse) bâtındır. O herşeyi bilendir.» 51

Yine buyurdu :

«Allah ile birlikte diğer bir tanrı daha (edinip) tap­ma (ona). Ondan başka hiç bir tanrı yok, onun zatın­dan başka herşey helak olucudur, hüküm onundur ve sîz ancak ona döndürül (üp götürüleceksiniz.) 52

Yine buyurdu :

«Yer yüzünde bulunan her canlı fanidir. Ancak azamet ve ikram sahibi olan rabbinin zatı baki kala­caktır.» 53

Şu âyeti kerimeler de şanı yüce olan Allah'ın ezelî ve ebedî olan iki sıfatının açık delilleridir. 54


4 -Allah'tı Tealâ Yaratıklarının Hiç Birine Ben­zemez :55

Allah'ü tealâ buyurdu :

«Deki, o A İlah dır, bir tekdir, (O) Allah'dır, sa-medtir (zeval bulmayan bir bakidir, herkesin ve her şeyin doğrudan doğruya muhtaç olduğu ve kastettiği yegâne varlıktır. Ulular ulusudur.) Doğurmam ıştır ve doğ uru imam ıştır O. Hiç birşey O'nun dengi (ve ben­zeri) değildir.» 56

Allah'ü tealâ buyurdu : «O gökleri ve yeri yaratan­dır. Sîze hem kendi (cins) inizden eşler, hem davar­lardan eşler yaptı. Sizi bu suretle (zürriyyeiiendirip) üretiyor. Onun (benzeri olmak şöyle dursun) benzerî gibisi (daha) yoktur. O hakkıyle işiten, kemaliyle gö­rendir.» 57

Bu âyetlerde de şanı yüce olan rabbimizin yaratıklarından hiç birine benzemediğine ve evlâttan, ebeveynden, ortak ve rakipten münezzeh olduğuna ga­yet kesin işaret ve deliller vardır. 58

5 -Allah'ü Tealâ Kendi Nefsi İle Kaimdir:

(Yaratıklarının hiç birine muhtaç değildir) 59

Şanı yüce olan Allah'ü tealâ buyurdu :

«Ey insanlar! Siz Allah'a muhtaçsınız. Ailah ise, herşeyden müstağnidir, her hamde lâyıktır.» 60

Yine buyurdu :

«Ben, ne göklerin, ne yerin yaradılışında onları şahid tutmadım. Saptıranları (şeytanları) da (hiç bir zaman yaratışta) yardımcı edinmiş değilim. (O halde onlara nasıl itaat ediyorsunuz?» 61

Bu âyeti kerimelerinden de Allah'ü tealânın nefsi ile kaim olduğunu, kendisinin varlıklarından hiç bi­rine muhtaç olmadığım gayet açık olarak anlıyo­ruz. 62

6 -Allah'ü Tealâ Birdir: 63

Yüce rabbimiz buyurdu:

(Allah) iki tanrı edinmeyin. O, ancak bir tanrı­dır. Onun için benden, yalnız benden korkun» dedi. Göklerde ne var, yerde ne varsa (hepsi) onundur, Al­lah'tan başkasından mı korkuyorsunuz? Size ulaşan her nimet Allah'tandır. Size her hangi bir keder ve musibet dokunduğu zaman ancak ona tazarru ve fer­yat edersiniz.» 64

«Allah» Hakikaten üçün (üç tanrının) biridir,» di­yenler andolsun kâfir olmuştur. Halbuk; birtek tanrı­dan başka hiç bir tanrı yoktur. Eğer diye geldikleri, bu (sözden) vazgeçmezlerse, içlerinden o kâfir olanlara her halde pek acıklı bir azap dokunacaktır.

HâiB Allah'a dönüp onun mağfiretini istemiye-cekler mi onlar? Allah çok yarlığayıcı, çok esirgeyici­dir.» 65

Alfah'ü tealâ buyurdu :

«Yoksa onlar yerden bir takım tanrılar edinirler de (ölüleri) onlar mı diriltecekler? Eğer her ikisinde (gök­te ve yerde) Allah'tan başka tanrılar olsaydı onların ikisi de muhakkak ki, harap olup gitmişti. Demek ar­şın rabbi olan Allah, onların vasf (ve isnat) edegel-dikleri şeylerden yücedir, münezzehtir. O, yapaca­ğından mesuî olmaz, fakat onlar mesul olurlar.

Ondan başka tanrılar edinirler ha! Sen (onlara) de ki, (Varsa) delilinizi getirin. İşte benimle beraber olan (Müslümanların kitabı, (İşte) benden evvel ge­lenlerin kitabı (da meydanda). Hayır, onların çoğu hakkı bilmezler de bunun İçin yüz çeviricidir onlar. Biz, senden evvel hiç bir peygamber gönderme­dik (yani hiç biri mütesna değildir,) ki, illâ ona şu hakikati vahyetmişizdir: (Benden başka hiç bir San­rı yok, o haide bana İbadet eden.» 66

Şans yüce olan Allah (C.C.) buyurdu:

(Sen habibim, onlara) de ki, «kimindir o yer ve ondaki (büiün mahlûk) far,, biliyor musunuz?» «Aliah'-ındsr» diyecekler. «O haide iyiden iyiye düşünüp de ibret almaz mısınız siz?ı? de.

(yine) de ki, «Kim o yedi göğün rabbî ve o bü­yük aşçın sahibi?» (yine bunlar) «Allah'ındır» diye­cekler. Sen de (şöyle) de : »öyledir de (Allah'tan baş­kasına tapmaktan sakınmaz mssınız?»

De ki: «Herşeyin mülk (ve tasarrufu) elinde bu­lunan kimdir kî, daima o himaye ediyor, kendisi as­la himayeye muhtaç olmuyor (haydi söyleyin) bili­yorsanız.» Hayır, biz onlara hakikati getirdik. On!arsa muhakkak yalancıdırlar.

Aiiah hiç bir evlâ edınmemiştir. Onunla birükîe hiç bir tanrı da yoktur, (öyle olsaydı) bu takdirde el­bette her tann kendi yarattığını (sürükler) götürür67 ve elbette kimi, kiminin üstüne çıkıp galip gelerek) yükselirdi. Allah onların bütün vasıf (ve isnat) ettik­lerinden münezzehdir.

(Öyle Allah ki) gizliliği de, aşikârc da bilendir O. İşte O, (kâfirlerin kendisine) kattıkları eşlerden (mü­nezzehtir), çok yücedir.» 68

Allah'ü tealâ buyurdu :

Do ki, «Hamdolsun Allah'a, selâm oîsun onun be­ğenip seçtiği kullarına Allah mı hayırlı, yoksa (kâ­firlerin ona) ortak tuta geldikleri nesneler mi? (O nesneler mi) yoksa gökleri ve yeri yaratan? Gökten sîzin için su indiren mi? (öyle bir su ki) biz onunla sizin (bir)'ağacını (bile) bitiremîyeceğiniz nice güzel bahçelerin nebatını bitirmişizdir. Allah ile beraber bir tanrı ha! Hayır, onlar, sapıklıkta devam eden bir gü­ruhtur.

(O nesneler mi) yoksa yeri bir karargâh yapan, aralarından ırmaklar akıtan, ona has ve sabit dağlar kuran, iki denizin arasına bir perde koyan mi? Allah ile bir tanrı ha! Hayır, onların çoğu tevhidi bilmiyorlar.

Yoksa bunaimışsa, kendisine dua (ve iltica) etti­ği zaman, icabet eden, fenalığı gideren, siz yer yü­zünün hükümdarları kılan mı? Allah ile beraber bir tanrı ha! Siz ne kıt düşünüyorsunuz.

Yahut o kara ve denizlerin karanlıkları içinde si­zin yolunuzu doğrultmakta, rahmetinin önünde rüzgâ­rı müjdeci göndermekte olan mı? Allah ile beraber bir tanrı ha! Allah onların kattıkları ortaklardan çok yüce, çok'münezzehtir.

Yahut halkı daima yaratmakta olan, sonra onu iade edecek olan ve sizi gökten ve yerden nzıkSan-dıran mı? Allah ile beraber bir tanrı ha! De ki: «Eğer (Allah'a ortak koşmada) sadık (ve samimi) kimse-lerseniz getirin hüccetinizi!» 69

Gerek zatında; gerek sıfatlarında ve gerekse fi­illerinde ve tasarruflarında Allah'ü tealânın birliğini isbat eden şu âyetlerden başka daha nice âyetler var­dır. Ondan başka asla Rab ve ondan başka hiç bir tanrı yoktur. Ancak o vardır. 70

7 -Allah'ü Tealâ Herşeye Kadirdir: 71

Allah'ü tealâ buyurdu :

«Ey insanlar, eğer siz öldükten sonra dirilmek hususunda herhangi bir şüphe içinde iseniz şu mu­hakkaktır ki, biz sizi (n aslınızı) topraktan, daha son­ra da hilkati belli belirsiz bir çiğnem etten yarattık (ve bunları) size (kemâl-i kudretimizi) ap açık gös­terelim diye (yaptık). Sizi dileyeceğimiz muayyen bir vakte kadar rahimlerde durduruyoruz, sonra sizi, bir çocuk olarak çıkarıyoruz, daha sonra da kuvvetinize (yiğitlik çağına) ermeniz için büyütüyoruz. Kiminiz öldürülüyor, kiminizi de (evvelki) bilgi (sin) den sonra (artık) hiç bir şey bilmemek üzere ömrün en fena (dev­resine) doğru gerisin geri itiliyor. Sen yer (yüzünü) kup kuru ve ölü görürsün. Fakat biz onun üstüne suyu (yağmuru) indirdiğimiz zaman o harekete gelir, kaba-rır her güzel çiftten nice nebat bitirir.

Bunun sebebi şudur: Çünkü Allah hakkın, tâ ken­disidir. Hakikat ölüleri o diriltiyor. O, şüphesiz her şe­ye hakkıyla kadirdir.

Ve çünkü o saat elbette gelecektir. Onda hiç bîr şüphe yoktur. Muhakkak Allah kabirlerde olan kim­seleri de diriltip kaldıracaktır.» 72

Yine Aİİah'ü tealâ şöyle buyurdu:

Ben ne göklerin ve yerin yaratılışında, ne ken­dilerinin yaratılışında onları (iblisi ve zürriyetini) şahit tutmadım. Saptıranları (şeytanları) da (hiç bir zaman yaratılışta) yardımcı edinmiş değilim. (O halde onlara nasıl itaat ediyorsunuz?)73

Andolsun ki, biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunan şeyleri altı günde yaratmışizdır. Bize hiç bîr yorgunlukta dokunmamtştır. 74

O iki denizi (bîr birine) salıp katandır. Şu, tatlı ve susuzluğu gidericidir. Bu ise tuzlu ve acıdır. (Allah) arlarına bir perde (karışmaları) memnu' olmak üze­re bir sınır koymuştur.

O) sudan bir beşer yaratıp da onu soy sop ya­pandır. Rabbin (her şeye) kemali ile kadirdir.» 75

Görmedin mi şu hakikati ki, Allah bulutları (dile­diği yere) sürüyor. Sonra aralarında bir imtizaç ha­sıl ediyor. Sonra da onu (birbiri üstüne binmiş) bir yığın haline getiriyor. İşte görüyorsun ki, yağmur bun­ların arasından çıkıyor. (Allah) içinde dolu bulunan gökten (yukarıdan) bazı dağlar indiriyor da bununla kimi dilerse ona musibet veriyor, kimi de dilerse on­dan bunu bertaraf ediyor. Onun şimşeğinin parıltısı, nerde ise gözleri çalıp kamaştırır.

Allah gece ile gündüzü evirip çeviriyor 76 (bü­tün) bunlarda görür gözlere malik olanlar için el­bette birer ibret vardır.

Allah her hayvanı sudan 77 yarattı. İşte bunlar­dan kimi karnı üstünde yürüyor,' kimi iki ayağı üstün­de yürüyor, kimi de dört (ayağı) üstünde yürüyor. Allafı ne dilerse yaratır. Çünkü Allah her şeye hakkiyle nadirdir.» 78

Allah'ü tealânın yüce kudretine ve çok parlak aza­metine delâlet eden bunlardan başka daha nice âyet­ler vardır. 79


8 -Allah'ü Tealânm İrade (Dileme) Sıfatı :



80Yüce rabbimiz âyeti celîlesînde şöyle buyurdu : «Onun emri, bir şeyi dilediği zaman ona ancak d ol) demesinden ibarettir. O da (hemen) oluverir. 81 «Bir memleketi helak etmeyi dilediğimiz vakit onun nimet ve refahtan şımarmış elebaşılarına emre­deriz de orada {bu emre rağmen) itaattan çıkarlar. Ar­tık o (memSskete) karşs söz (azap) hak olmuştur. İş­te biz onu, artık kökünden mahv-ü helak etmişizdir. 82

Aliah'ü tealâ Hızır {A.S.) in Hz. Musa ile beraber geçen kıssasında Hızır (A.S.) dan hikâye ederek şöy­le buyurdu

«... Binaenaleyh Rabbin dHediki, ikisi de rüştleri­ne ersinler, definelerini çıkarsınlar, (bu) Rabbînder bir merhametti. Ben bunu kendi reyimle yapmadım, işte üzerlerinde sabredemediğin şeylerin İç yüzü.» 83 Şanı yüce olan Allah'ü teafâ buyurdu : «Allah size (bilmediklerinizi) açıkça bildirmek, sizi, sizden evvelkilerin (ibrahim ve ismail'in) yolları­na iletmek, sizin tevbelerinizi kabul etmek ister. Al­lah hakkiyle bilicidir. Yegâne hüküm ve hikmet sa­hibidir.

(Evet) Allah sizin tevbelerinizi kabul etmek is­ter, şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir meyi ile (yoldan) sapmanızı dilerler. Allah (ağır teklifleri) siz­den hafifletmek ister, (zaten) İnsan da zayıf olarak yaratılmıştır. 84

Bunlardan başka daha nice âyeti kerimeler. Al­lah'ın iradesinin varlığını bize isbat eder. O irade, ha­kikaten her irade ve dilemenin üstündedir.

« (Bununla beraber) Allah dilemeyince siz (bunu) dileyemezsiniz. 85 Çünkü Allah hakkiyle bilendir. Tam bir hüküm ve hikmet sahibidir.» 86


9 -Allah'ü Tealânın İlim Sıfatı: 87

Yüce rabbimiz buyurdu :

«Göklerde ne var yerde ne varsa kendisinin olan Allah'a hamdolsun. Ahirette de hamd onundur. O, ye­gâne hüküm ve hikmet sahibidir. Herşeyden de) hak­kiyle haberdardır.

Yere ne giriyor, oradan ne çıkıyor, gökten ne iniyor, oraya ne yükselip çıkıyorsa bilir O. O, çok esir­geyici, çok yargılayıcıdır.» 88

Diğer bir âyeti kerimesinde Allah'ü tealâ şöyle buyurur: «Göklerde ve yerde ne varsa bilir, ne gizler, ne açıklarsanız onları da bilir. Allah göğüslerin için­de olan her gizliyi bilir, hakkiyle bilicidir.» 89

Hz. Lokman'ın oğluna vasiyetinden hikâye ederek Allah'ü tealâ şöyle buyurdu:

«Ey oğulcuğum, hakikat (yaptığın iyilik veya kö­tülük) bir hardal tanesi olsa bile Allah onu getirir, (meydana çıkarır, hesabını görür.) Çünkü Allah Lâ-. liftir, 90 hakkiyle haberdardır.» 91

Allah'ü teaiâ Şuayp (A.S.) ile kavmi arasında vu­ku bulan hadiseyi hikâye ederek şöyle buyurdu :

Onun kavminden (İman etmeyi) kibirlerine yedi­remeyen kodamanlar şöyle dedi: «Ey Şuayp, seni ve beraberindeki iman edenleri ya muhakkak memleke­timizden çıkaracağız, .yahut mutlaka bizim dinimize döneceksiniz.» O, «ya istemesek de mi?» dedi.

«(öyle ama) Allah bizi ondan kurtardıktan sonra yine sizin dininize dönersek Allah'a karşı muhakkak yalan düzmüş, iftira etmişizdir (demektir.) Ona dön­memiz bizim için olacak şey değildir. Meğerki rabbi­ olan Allah dileye. Rabbİmizin ilmi herşeyi kaplamıştir. B:z ancak Allah'a güvenip dayandık. Ey rab-bimiz, bizimle kavmimizin arasında sen hak olanı hükmet, sen hükmedenlerin en hayırtısısm.» 92

Allah'ü tealâ buyurdu :

«Gör (ür gibi bil) medin mi ki, göklerde ne var, yerde ne varsa, Allah şüphesiz (hepsini) bilir. Herhan­gi bir üçten bir ftsıîts vaki oJmıyadursun, muhakkak ki O, onların dördüncüsüdür. Bir beşlen vukua gel­meye dursun, ille O, onların altıncısıdır. Bundan daha az, daha çok vaki oEmıya dursun ille O, nerede olsa­lar bunların yanındadır. Sonra bütün yaptıklarını kı­yamet gününde kendilerine haber verecektir. Çünkü Allah herşeyi hakkiyîe bilendir. 93

Sen herhangi bir işte kında Kur'an'dan birşey bir iş işlemeye durun ki, onun biz başınjzda şahfdizdir. Ne ağırlığınca birşey ratobândan Bundan daha küçüğü ve daha mak üzere (hepsi) muhak&ak (yazılı) di r.n 94

onun hak-ve sizlerde hiç daldığınız vakit ; ne gökte zerre bir kitapta 95

Zikredilen şu âyetlerden başka Aüah'ü tşalânm ilminin genişliği ve sınırsızlığı üzerine deiâ!eî eden daha pekçok âyetler mevcuttur. Onun ilmi, gerek az gerekse çok olsun, ister büyük oîsun, isterse küçük herşeyi kaplamıştır. 96

10 -Aliah'ü Tealâ Diridir: 97

Yüce Rabbimiz şöyle buyurdu:

Allah (O Allah'dır ki,) kendinden başka hiç bir tanrı yoktur. (.O, zatî, ezelî ve ebedî hayat ile) diridir. (Bakîdir) zâtiyle ve kemali ile kâimdir. (Yarattıklarının her an tetbir-ü hıfzında yegânejıâkimdir, herşey onun­la kâimdir.) Onu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi onun. 98

Yüce Allah'ımız bir başka âyetinde de şöyle bu­yurdu :

Elif Lâm Mim, Allah O Allah'dır ki, kendinden başka hiç bir tanrı yoktur. (O zâtı ezelî ve ebedî hayat ile) diri (ve baki) dir. Zatiyle kemaliyle kâimdir.

(Habibim) O, sana kitabı hak ve kendinden evvel­kileri (de) tasdik edici olarak (tedricen indirdi.) Bun­dan evvel de Tevrat ile İncil'i indirmişti (ki onlar in­sanlar İçin birer hidayetti. Hak ile batılı aysrdeden hü­kümleri de indirdi. 99Yüce rabbimtz buyurdu :

Allah, sizin (faideniz) için yeri bir karargâh, göğü bir bina. (kubbe) yapan, size suret veren, sonra su­retlerinizi güzelleştiren en temiz ve güzel şeylerden sizi nzıktandırandır. İşte rabbiniz olan Allah budur. Demek â'emierin rabbi ne yücedir.. O. daima yaşa­yandır. Ondan başks hiç bir tanrı yoktur. O halde ona, dininde ihlas (ve samimiyet) erbabı olarak, «Hamdol-sun kâinatın rabbi olar? Âlfeh'a (diyerek) dua edin.» 100

Bunlardan başka daha pekçok âyetler Allah'ü tea lanın kendisinden hiç bir surette daha mükemmeli ol­mayan kâmil bir hayat sıfatıyle muttasıf bir varlık ol­madığını bize haber verir. 101


11-12 -Allah'ü Tealânın İşitme Ve Görme sıfatı: 102

Yüce rabbimiz işitme ve görme sıfatlariyle ilgili olarak Kur'an-ı Keriminde şöyle buyurdu :

d(Habibim) kocası hakkında seninle direnip du­ran (nihayet halinden) Allah'a da şikâyet etmekte olan (kadın) m sözünü (umulduğu vech île) Allah dinle­miştir. Allah sizin konuşmanızı zaten İşitiyordu. Çün­kü Allah hakkiyle işitici, kemâliyle görücüdür.» 103 Yine cenabı hak buyurdu: Bir kulu namaz kılarken menedecek adam gör­dün mü sen? Gördün mü şu cüreti? Ya o, doğru yol üzerinde ise yahut takvayı emretti ise.

Gördün mü? Ya (Öbürü hakkı yalan saydı, (îman­dan) yüz çevirdi ise, (o, adam) Allah'ın muhakkak her-şeyi görüp durduğunu hiç de bilmemiş mi? 104

Allah'ü tealâ Musa ve Haruna (A.S.) kendilerini Firavun'a gönderdiği zaman şöyle buyurdu:

«Firavun'a gidin, çünkü o, hakikatan azdı.105 (gi­dinde) ona yumuşak söz söyleyin. Olur ki nasihat din­ler, yahut (Allah'dan) korkar.

Dediler: «Ey rabbimiz, doğrusu onun bize karşı aşırı gitmesinden 106yahut azgınlığını artırmasından endişe ediyoruz biz» (Allah'ü tealâ) buyurdu : (Kork­mayın. Çünkü ben sizinle beraberim. Ben (herşeyi) işitirim, görürüm. 107

(Allah) gözlerin hain bakışını, göğüslerin gizleye­ceği herşeyi bilir. Allah, hak ve adalet) le hükmeder. .Onu bırakıp taptıkları ise hiç birşeye hükmetmezler. Şüphesiz. Allah, O, (bunların sözlerini) hakkiyle işi­ten (yaptıklarını) kemaliyle görendir. 108

Burada zikredilmeyen daha pek çok âyetler Al­lah'ü tealânın İşitme ve görme sıfatlariyle muttasıf olduğuna işaret ve delâlet eder. 109

13 -Allah'ü Tealânın Kelâm Sıfatı : 110

Yüce rabbimiz kelâm sıfatı hakkında âyeti keri­mesinde şöyle buyurdu :

»Allah, Musa'ya da hitap ile konuştun 111 Diğer bir âyeti kerimesinde «Artık (Ey müminler) onların (yahudiferin) sîze inanacaklarını umarsınız? Halbuki onlardan hahamlık eden) bir zümre vardı ki, Allah'ın kelâmını (Tevrafı) dinlerlerdi de akılları aldıktan sonra onlar bunu bile bile tahrif (ve tağyir ederlerdi. 112

Burada zikretmediğimiz daha pek çok âyeti ke­rime Allah'ü tealânın kelâm sıfatı ile muttasıf oldu­ğuna delâlet eder. 113


Allah'ın Sıfatları Nihayetsizdir

Her türlü noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah'ü tealânın sıfatlan Kur'an-ı Kerimde pekçoktur. Yi­ne onun sıfatlarının kemâl derecesinin nihayetine erisilemez. Onların künhünüfgerçek hüviyetini) beşer ak­lı İdrak edemez. Onu teşbih ve tenzih ederim. Gereği gibi ona, öğgü ve senayı yapamayız. O yüce rabbi-miz, kendini sena ettiği gibidir. 114


Allah'ım Sıfatlarıyle Varlıklarının Sıfatları Arasındaki Fark

Bir müminin Allah'ü teaiânın sıfatlan hakkındaki lâfızlarla kasdedilen manâyı anlaması gerekir. Ya­ratıkların sıfatlarında şu lâfızlarla bizzat defâfet et­tikleri manânın kendisi kasdedilirken Allah'ın sıfat­lan İçin hepsi tamamen değişiktir. Varlıkların sıfat­lan için bir başlangıç ve sonuç söz konusu olduğu gibi aynı zamanda sinirlidir.

Şimdi san, «Allah herşeyi bilicidir» dersin. Bu­rada iiim Allah'ü tealâ için bir sıfattır. Yine sen «Fa­lan kimse âlimdir,» dersin, halbuki burada da ilim, insanlardan faîan kimse için bir sıfattır. Her iki cüm­lede de ilim lafzı i/e aynı şey rni kasde d ilmektedir1? Hâşâ! Böyle olması İmkânsızdır. Ancak Allah'ü tealâ­nın İlmi, kemâlinin nihayeti olmayan, kendisine hiç bir şey gizli kalmayan, gizliyi de gizlinin gizlisini de bilen bir /Hm sıfatıdır. Yaratıkların İlmi onun ilminin yanında hiç birşey sayılmaz. (Denizden bir katre bi­le değildir.) İşte hayat sıfatı da böyledir. İşitme sı­fatı da öyle, görme, kelâm, kudret ve irade sıfatları da hep, aynıdır. Bütün bunlar, sıfatları ifade edebil­mek için konulmuş olan lafızlardır.

Mahlûkat hakkında konuldukları manâdan bütün sıfatlar, kemâl ve keyfiyet yönünden değişik bir ma­nâ arzeder. Zira Allah'ü tealâ yaratıklarından hiçbiri­ne benzemez, öyle ise şu manâyı iyi anla. Çünkü bu, çok mühim bir İnceliktir, Sen, o sıfatların gerçek ma­hiyetini tanımakla emrolunmadın. 115Ancak onların, varlık alemindeki eser ve izlerini, hakkında lüzumlu olanları bilmen sana kâfidir. Allah'ü tealâdan bizi korumasını, ayağımızı kaydırmamasını niyaz eder, mu­vaffakiyetin en güzelini nasip etmesini isteriz. 116


Allah'ü Tealânın Sıfatlarını İsbat İçin Aklı Ve Mantıkî Deliller :

Akait bilginleri Allah'ü tealânın sıfatlarını isbat hususunda bâzı akli ve mantıki delillere dayanırlar. Biz de deriz ki, şüphesiz bu, güzel bir şeydir. Çünkü, insanın aklı, tanımanın esasıdır ve teklifin dönüş ye­ridir. 117 Ta ki bir kimsenin nefsinde batıl ve şüphe eserlerinden bir iz kalmaz. AHah'ü tealânın varlığı ve kendisi için mutlak kemâl sıfatlarının isbati, isbat hususunda hiç bir delile ve burhana muhtaç olmayan bsdihi hükümler arasında olmuştur. O sıfatların var­lığı hususunda ancak kalbi büyük bir hastalığın mer­kezi olan kimse delil talep eder. Ona delil de fayda vermez, huccetde bir menfaat sağlamaz. Bununia beraber bir fayda temin eder diye icmali ve tafsili bazı delilleri zikredeceğiz. Şimdi deriz ki:



Birinci delil : Şu varlık âlemi, bütün şaşmaz ida­resi ve azametiyle kendisini yaratanın yüceliğinin ve kemâlinin mevcudiyetine delâlet eder.

İkinci delil: Birşey kendisinde bulunmayan, onu başkasına veremez. Şu varlık âleminin mucidi bütün kemâl sıfatlariyle muttasıf olmadığı zaman, onun sı­fatlarının bir eseri olan mahlûkatındaki şu sıfatlar nasıl olabilir?

Üçüncü delil : Bu delif, şu yaratıcının ancak bir ol­duğuna mahsustur. O, asla teaddüt etmez. Çünkü ya­ratıcının birden fazla olması fesadı, muhelefeti ve zor­balığı davet eder. Bilhassa azamet ve kibriya sahibi bir uluhiyyetin haline asia lâyık değildir. Yine bunun gibi müteaddit ilâhların birine tasarruf etmekte istik­lâl verilseydi diğerlerinin sıfatları âtıl (hareketsiz) halde kalırdı. Eğer hepsi müşterek hareket etselerdi onların her birinin bazı sıfatları âtıl kalırdı. Uluhiyye­tin sıfatlarının tatili ise onun azamet ve celâline mü-nafi ve aykırı olur. öyle ise elbette tek bir tanrı olma­sı zaruridir. Ondan başka asla tanrı yoktur.

İşte bunlar yaratıcının varlığı ve sıfatlarının isbatı üzerine mantıki delillerden birkaç Örnektir. Kim tam olarak anlamayı muradederse ona daha uzun açıkla­ma gerekir. Şüphesiz ki ilâhî buyruk saf nefislerin fıtratında merkezleşmiştir, salim kalplerin derinlikle­rinde kararlaşmıştır.

«Allah kime nur vermemişse artık onun için bir ışık yoktur.» 118 119


İnsanların Pek Çoğunun Cevap Bulmaktan Aciz Kaldıkları Bir Soru :

Tehlike ve vesveseyi gidermek :

Ebu Hureyre (R.A.) den varit olan bir hadis-i şe­rifte Resulullah (S.A.V.) şöyle buyurdular: «insanlar bir birlerine «Allah varlıkları yarattı, Allahı kim yarat?» diyecek kadar ileri gidiyorlar ve soru soruyorlar. Kim böyle birşeyle karşılaşırsa, «Ben Allah'a iman et­tim desin.;» 120 121

Şu sorunun esasında bir hata olsa bile gerçekte biz, asla Aliah'ü tealânın zatı hakkında araştırma yap­makla emredilmedik. Çünkü kendi nefsinin hakikatim bile anlamak ve idrak etmekten aciz kalan kısa ve basit aklımız elbette bütün kâinatın yaratıcısı ve sa­hibi olan Aliah'ü tealânın zatının hakikatini idrak et­mekten âciz kalacaktır. 122Üluhhiyyetİn zatiyle ilgili olan ilk kapı bile kendisine kapalıdır, açılmayacaktır.

Yine de bilmeliyiz ki, bazı insanların nefislerin­de bir şüphe zahir olur ve o şüphe, kendisinde devam edebilir. İşte biz onlara bu hususu bir misâl ile açık­lamayı isteriz. İnşallah bu sayede gönül ve vicdan­ları rahatlar.

Biz şunu söyleriz:

Masada bir kitabı bıraktığın, sonra odadan çıktı­ğın ve az bir müddet sonra geri döndüğün zaman bı­raktığın masadan kitabın alındığını ve dolaba konul­duğunu görürsün. Bunun üzerine sen, kitabı dolaba koyan bir şahsın olduğuna tamamen inanırsın. Çün­kü sen, şu kitabın bazı sıfatlarını bilirsin ki, gerçek­ten o, kendi kendine bir yerden diğer bir yere in­tikal edemez şimdi şu noktayı hatırında tut ve benim­le beraber ikinci noktaya geç.

Eğer seninle beraber mektebin odasında sandal­yede oturan bir şahıs olsaydı sonra sen dışarı çiksan, tekrar odaya geri dönen ve şahsı yerde yaygıların üzerinde otururken görsen bu durumda yere iniş se­bebini sormazsın. Bulunduğu yerden onu birinin nak­lettiğine inanmazsın. Çünkü sen, şu şahsın sıfatları­nın bir.kısmrnı bilirsin ki o, kendi kendine intikai eder. Kendisini nakledecek bir kimseye muhtaç olmaz. Şu ikinci noktayı da hatırında tut sonra sana söyleyecek­lerimi dinle.

Şu mahlûkat (varlık alemi) hadistir, sonradan ya-ratılmıştiK Biz onun tabiatını ve sıfatlarını bflirizki, muhakkak o, bizzat kendi kendini İcad edemez, bilâ­kis bir mucide ihtiyacı vardır. İşte biz tanıdık ki, onun mucidi ve yaratıcısı ancak noksan sıfatlardan münez­zeh olan Allah'ü tealâdır. üluhiyyetin kemâli bu olun­ca kendisinden başka hiç bir tanrıya muhtaç olmama­sı iktiza eder. Şu paragrafın yanına, geçen iki nokta­yı da koyduğun zaman senin için bu mesele açıklığa kavuşmuş olur. Beşer aklı acizdir. Böyle derin mevzu­larda çıkmaza girmekten ve tehlikeye düşmekten dai­ma kaçınılmalıdır. Allah'ü tealâdan, ayağımızın kay­masından bizi korumasını niyaz ederiz.

Şüphesizki O, mahlûkatma son derece acıyan­dır, rahmet ve merhamet eden rahimdir.

işte sana Avrupalı bilginlerin Allah'ü tealânın var­lığı hakkındaki sözleri ve onun kemâl sıfatlariyle ilgi­li ikrarlarından da birkaç örnek... Allah bizi ve seni tevfikine ulaştıran, muvaffak eden yegâne velimiz ve mevlâm izdir.123

Allah'ın Varlığını Ve Sıfatlarını İsbat Hususunda Tabıatcı Bilginlerin Sözleri Ve Görüşleri

Baştan beri senin için takdim ettiğimiz şu akide, salim nefislerde fıtridir, saf olan zihinlerde kararlaştı­rılmıştır. Hatta o kadarki, gözle görürcesine bilinen bedihiyyattandır. Nitekim birbiri ardınca gelen nesil­lerin, milletlerin akıllarından çıkan neticeler bunu te­yit eder. Bunun için Avrupalı ve diğer ülkelerin tabi-atçı bilgin ve filozofları kendilerine dinlerden herhan­gi bir din ulaşmamış olsa bile yine O'na inanırlardı. Şimdi sana onların bazılarının şehadetlerini görüşlerini nakledeceğim. Bu nakledişim akide ve inancı kuvvetlendirmek için değildir. Fakat isbat, onun nefislerde istikrar sağlamasına yarar. Bütün akideleri içice sokarak birleştirmeyi, ruhlarına ve vicdanları­na batıl ile hile yapanların lisanlarını susturmak için­dir. 124


Dekart'in Şehadet Ve İtirafı :

Fransız filozofu Dekart der ki;

Şüphesiz bende bir şuur vardır ve noksan olan şu varlığımla daima ve her vakit kâmil bir zat-ı ezelî ve ebedînin varlığını zaruri olarak hissediyorum kendimi inanmaya mecbur görüyorum. Varlığımın derin­liklerinde gömülü olan şuurumla bunu idrak ediyorum, işte şu zat her türfü kemâl sıfatlarıyfe bezenmiş, nok­san sıfatlardan münezzeh olan bir varlıktır. O da Allah'dir.

Filozof, şu sözleriyle nefsinin zayıflığını ve nok­sanlığını tesbit ve İtiraf eder fakat buna karşılık AI-lah'ü tealânın varlığını ve her türlü kemâl sıfatlariyle muttasıf olduğunu kabul eder. Yine itiraf eder ki ha­kîkaten kendisinde bulunan şuuru ve hisleri, duyu or­ganları kendisine AHah'ü tealâ tarafından hibe edil­miştir, kendisinde fıtridir yani bir Allah İnancı doğuş­tan vardır, insan ruhu buna mütemayildir.

«O halde (habibim) sen yüzünü bir muvahhit ola­rak dine, Allah'ın o fıtratına çevir ki O, İnsanları bu­nun üzerine yaratmıştır.»125 Ishak Nivton'un şehadeti :

Meşhur İngiliz bilgini ve çekim kanununu keşfe­den Ishak Nivton derki;

«Halik hakkında şikâyet etmeyiniz. Zira onun ger­çek mahiyetini akıl kavrayamaz. O, tesadüflerin orta­ya çıkardığı birşey de değildir. Tek basma şu varlık âleminin idarecisidir.» 126

Herşel'in Şehadeti;

İngiliz astronomi bilgini Herşei derki;

İlmin sınırları genişledikçe ezeli ve ebedi olan yaratıcının üzerine kuvvetli ve üstün gelen delil ve burhanlar gün geçtikçe çoğalmaktadır. Asla onun kudreti için bir sınır ve nihayet yoktur. Jeologlar, ma­tematikçiler astronotlar ve tabiatcı filozoflar, ilmin sarahat ve kuvvet kazanmasında bir biriyle yardımlaş­maktadırlar. Bu durum da zatında ve sıfatlarında tek olan Allah'ü tealânın azametini bütün açıklığı ile or­taya koymuştur ve koymaya devam etmektedirler.127

Lenyi'nin Şehadeti:

Kâmil, Fransız emirleri için yazdığı "Tabiatta Al­lah» isimli kitabında ondan şu satırları nakletti;

«Şüphesiz ki Allah eezlidir, ebedidir, Herşeyi noksansız bilicidir. Herşey üzerine kadirdir. O bana sanatının bütün açıklığı ile tecelli etmiştir. O kadar ki, aklımı başımdan alacak ve beni şaşırtacak kadar açıktır.

Hangi kudret ve hangi hikmet ve idare ve. hangi sanatkâr sanatında modelsiz olarak birşey yapmış­tır ve yapabilmektedir. O yaratıcıya denk olmuştur ve olabilmektedir? En küçük eşya ile en büyük eşyayı yaratmak ona göre müsavidir. Şu kâinatta kendisin­den faydalandığımız bütün menfaatlar, onları bizim emrimize amade kılan Allah'ü tealânın rahmet ve aza­metine şehadet eder. Sanki onların mükemmelliği ve birbirine uygunluğu onun hikmet ve idaresinin geniş­liğini ve azametini bize haber vermektedir. Böylece onu yok olmaktan ve teceddütten muhafaza etmiştir ki o, onun azamet ve yüceliğini herdem ikrar eder.» 128


Herbert Spenser'in Şehadeti:

Bir İngiliz filozofu olan Herbert Spenser, bu ko­nu iie ilgili olarak "Terbiye» adlı kitabında şöyle der,

«İlim bütün hurafelerle tenakuz teşkil eder, on­lara zıttır. Fakat o, dinin bizzat kendisine asla, zıt de­ğildir. Umumi tabiat ilimlerinden pekeok şeylerde in-kârcı ruhu bulunur. Ama gerçek olan ilim satıhtaki malûmatla uğraşmayan, hakikatlarıh derinliklerine kök salan ilimdir. Gerçek ilim şu ruh dünyasından bendir. Tabiat ilimleri dine zıt olmaz. Tabiat ilimleri­ne yönelmek onlarla uğraşmak sessiz bir ibadettir. 129Tayin edilen ve okunan eşyanın nefisliğinde ve güzelliği karşısında sessiz bir itirafdır. Sonra o tabia­tın yaratıcısının kudretini tanımadır. Sadece sessiz bir teşbih ve tenzih değil, bilâkis o, ameli yani hare­ketli bir tesbihdir. Yine sadece iddia edilen güzel bir hürmet ve ihtiram değil bilâkis amel, tefekkür ve vakit kurbaniariyle meyva veren bir ihtiramdır.

Şu ilim, İlk sebebin idrakinin istihalesini insa­na anlatmakta istidlal yoluna baş vurmaz, işte o ilk sebep de Aflah'dır. Fakat ,0, istihaleyi bize anlatmak­ta çok açık programlarla yol gösterir. Şöyle ki, aşmaya gücümüzün yetmiyeceği bütün hudutların nihaye­tine ulaştırır. Sonra bizi şu nihayetin yanında bir yu­muşaklık ve sükunet içinde durdurur./Bundan sonra da aklın kaybolduğu bir kenarda küçük insan aklına denk olmayan keyfiyetleri bize gösterir.» Sonra söy­lediği şeyle ilgili, tutar bir misâl getirir ve der:

«Şüphesizki suyun bir damlasını gören âlim he­men biürki o, belirli ve hususi ölçülerde oksijen ile hidrojenin birleşmesinden meydana gelir. Şöyleki, bu nisbetlerden biri diğerine muhalif olsa, ölçülere ria­yet edilmese sudan başka bir elaman ortaya çıkar. O bilgin, yaratıcının azamet, kudret ve hikmetine itikad eder. Onun geniş ve sınırsız ilmini, sadece oksijen ve hidrojenin birleşmesiyle bir damla suyu görebilen çok daha kuvvetli, yüce ve şiddetli olduğuna inanır.

Yine bir parça dolu tanesine bakan ve onu ince-liyen âümin durumu da böyledir. Onun zahir ve açık görünüşü altında onda olan en güzel ve şahane hendesî şekilleri son derece dikkatli bir taksim görür. Hiçbir şek ve şüphe etmeden, o, halikının güzelliğini düşünür. Onun hikmetinin inceliği ise bilinmeyen şu yönüyle daha büyüktür. Şurası muhakkak ki o da so­ğuğun şiddetinden donan bir yağmur damlacığı ol­masıdır.

Bu hususta tabiatcı bilginlerin görüşleri sayılamı-yacak kadar çoktur. Üç beş sayfa ile ifade etmeye imkân yoktur. Mevzumuzla ilgili olarak zikrettiğimiz kadarı bize yeter. Biz bu tabiatcı bilginlerin görüşle­rini şunun için şahit getirdik. Taki gençlerimiz dinleri­nin, şanı yüce olan Allah katında teyit edildiğini bilsin­ler. İlim dine, ancak kuvvet, sebat ve ona karşı olan İman duygusunu çoğaltır. Yoksa dini zayıflatmayı, Al­lah inancını ortadan kaldırmayı asla hedef tutmaz. Zaten ilmin sınırı metafizik âleme geçemez. O saha­da tek söz sahibi din ve ona bağlı olarak yüce rab-bimiz tarafından gönderilen İlâhî kitabın bildırdik'eri-dir. Allah'ü tealânın azamet ve kudretini tasdik edici olarak yüce rabbimiz Kur'an-ı Keriminde şöyle buyur­du,

«Gerek âfâkta gerek kendi nefislerinizde âyetle­rimizi yakında onlara göstereceğiz. Nihayet onun hak olduğu, şüphesiz kendileri için de apaçık meyda­na çıkacaktır. Rabbinin herşeye hakkiyle şahit olma­sı sana kâfi değil mi?» 130


Ayetlerde Ve Hadislerde Geçen Sıfatlar

Kur'an-ı kerimde bazı âyetler ve Hz. Muhammed'-in sünneti mutahharesinde bir takım hadisler varit ol-muşturki, bunların zahir manasında şanı yüce olan Allah'ü tealânın bazı sıfatlarının yaratıklarının sıfat­larına benzemesi söz konusudur. Misâl yoluyla onla­rın bazısını zikredeceğiz. Sonra da bu varid olan söz­lerin doğru mânalarını vereceğiz.

Bu meselede Allah'ü tealâ'nın hakkın gerçek yü­zünü beyana bizi muvaffak kılmasını dileriz. Zira bu mevzuda şu asırda insanların mücadelesi ve müna­kaşası uzun olmaktadır. Ayağımızın kaymasından, ha­taya düşmekten Allah'a sığınırız. Bizi doğru olana iletmesini niyaz ederiz. O bize kâfidir. O ne güzel ve­kildir. 131

Sıfatların Bulunduğu Tevile Muhtaç Ayetlerden Örnekler:



1-Allah'ü tealâ buyurdu «(Yer) yüzünde bulunan her canlı fânidir (An­cak) azamet ve ikram sahibi olan rabbinin yüzü 132baki kalacaktır.133

Bu ayeti kerime gibi daha birçok ayetlerde vecih lafzı hak kelimesine muzaf olarak gelmiştir. Hak ise Affah'ü tealânın diğer bir adıdır, (yani rabbinin yü­zü diye isim tamamlaması halinde zikredilmiştir.)



2 -Yüce rabbimiz şöyle buyurdu, Hamdolsunki biz sana diğer bir zamanda anne­ne vahyolunacak şeyi ilham ettiğimiz vakitte de lüt­fetmiş ve (kendisine) : «Onu tabuta koy da denize at ki, deniz onu kıyıya bıraksın. Onu benim de, kendi­sinin de düşmanı oJan biri134 alacak diye (ernreyle-miştik) sana karşı (ey Musa) gözümün 135 Önünde yetiştirilmen için bir sevgi bırakmıştım.» 136Yine Ailah'ü teaiâ şöyle buyurdu, Nuh'a şu hakikat vahyolundu : ((kavminden ger­çek İman etmiş olanlardan başkası asla iman etmeye­cektir. D halde (boş yere üzülüpte) işleye geldikleri şeylerden (tecavüzlerden) dolayı asla tasalanma. Bi­zim gözlerimizin137 Önünde ve vahyimiz ile bir gemi yap. Zulmeden hakkında bana birşey söyleme. Çün­kü onlar suda boğulmuşlardır, (boğulacaklardır. 138

3 -Gerçek sana bîat edenler ancak Allah'a bîat etmiş olurlar. Allah'ın eli139 onların elleri üstündedir. Şu halde kim (bu bağı) çözerse kendi aleyhine çözmüş olur. Kim de Allah ife sözleştiği şeye vefa (onun hükmünü ifa) ederse o da ona büyük bir ecir verecektir.» 140

Yüce Rabbimiz buyurdu,

«Yahudiler, «Allah'ın eli, 141 bağlıdır» dediler. Hay kendi elleri bağlanası ve söyledikleri (bu söz) den dolayı melun olas (insanlar.) Hayır (Allah'ın) iki eli de 142 açıktır. Nasıl dilerse öyle in fak eder. 143

Diğer bir âyeti kerimesinde yüce rabbimiz şöyle buyurdular,

Ellerinizin 144 işleyip yaptıklarından kendileri için bunca davarlar (Deve, sığır, koyun v.s.) yarattığımızı bu sayede onların mâlik olmuş bulunduklarını da gör­mediler mi? 145

4 -Ailah'ü teaiâ buyurdu,

«Müminler, müminleri bırakıp ta kâfirleri dostlar edinmesin. Kim bunu yaparsa (ona) Allah'tan hiç biryardım ) yoktur. Meğerki onlardan gelebilecek bir tehlikeden dolayı sakınmış olasınız- Allah size (asıl) nefsinden 146korkmanızı emrediyor. Nihayet gidişde ancak Allah'a dır. 147

Allah'ü tealâ buyurdu,

Allah, «Ey Meryem oğlu Isa, insanlara Allah'ı bı­rakıp ta beni ve annemi iki tanrı edininiz diye sen mi söyledin dediği zaman o, (şöyle) söyledi. «Seni ten­zih ederim, (Yarabbi). Hakkım olmadık bir sözü söy­lemek bana yakışmaz. Eğer onu söyledimse elbette bunu bilmişsindir. Benim içimde olan herşeyi sen bi­lirsin ben ise senin nefsinde 148 olanı bilmem. Şüp­hesiz ki, gayıpları hak kıyle bilen sensin sen.» 149



5 -Allah'ü tealâ buyurdu,

O çok esirgeyici (Allah'ın emir ve hükmü) arşı is­tila etmiştir. 150 151



6 -Allah'ü tealâ buyurdu,

O, kullarının üzerinde 152 (yegâne) gahr-ü gale­be (ve tasarruf) sahibidir. Size bekçi (melek) ler yol­luyor Nihayet her hangi birinize ölüm geldi mî (O) elçilerimiz, onlar artık ve eksik birşey yapmaksızın onun ruhunu alırlar. 153

Yine Allah'ü tealâ şöyle buyurdu,

(Bu âlemin tetbirine vekil kılınmış olan) gökteki 154 (melek) (erden (Allah'dan) size yere batıt evermesin­den emin mi oldunuz? Siz (o zaman) tehdidimin na­sıl olduğunu bileceksiniz. 155

Yüce rabbimiz diğer âyeti celilesinde şöyle bu­yurdu,

»Kim ululanmak hevesine düzerse (bilsin ki) bü­tün ululuk Allahındır güzel kelimeler ancak ona yük­selir. 156Onu da iyi amel (ve hareket yükseltir157 kötülükleri tuzak yapanlar (a gelince): onlar için çe­tin bir azap vardır. Onların (kurdukları) tuzağın biz­zat kendisi mahvolur.» 158

Allah'ü tealâ için cihet nisbetini tazammun eden ayetler:

Allah'ü îealâ buyurdu,

Hakikat Allah ve Resulüne eza edenler159 (yok mu?) Allah onları dünyada da ahirette de rahmetin­den koğmuş, onlara horlayıcı bir azap da hazırlamış­tır. 160

Allah'ü tealâ buyurdu,

«Namusunu muhkem bir kale gibi muhafaza eden imrar» kızı Meryem'i de (Allah, bir misâl olarak getir­di.) Biz bundan dolayı ona Ruhumuzdan 161üfürdük. 162 O, Rabbimin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. (Rabbine) itaat (da sebat) edenlerdendi O. 163

Hakkaaki yer (zelzele İle parça parça dağıtıldığı zaman, rabbin geldiği, 164 melekler de saf saf (indiği zaman) ki, o gün cehennem de getirilmiştir. İnsan o gün (herşeyi) hatırlayacak. Fakat hatırlamadan ona ne (fayda) 165

Sıfatların bulunduğu tevile muhtaç hadislerden örnekler:

Sıfatlarla ilgili olarak geçen ayetlerde olduğu gi­bi hadis-i şeriflerde de birtakım lafızlar varit olmuş­tur. Allah'ü tealâya nisbet edilen yüz, el ve benzeri âyetlerin zikriyle biz yetineceğiz. Hadislerde de Al­lah'ü tealânın zatına nisbet edilen bu kabilden pekçok lafızlar varit olmuştur. Onlardan da bazısını ör­nek olarak zikredeceğiz. İşte bunlardan birkaçı:



1-Ebu Hureyre (R.A.) Hz. Muhammed'den (S. A.V.) rivayet etti. Rasulullah şöyle buyurdu, «Allah, Adem'i kendi sureti.166 üzerine yarattı, uzunluğu alt­mış ziradır. (kol dirseğine kadar olan uzunluk ölçüsü) onu yarattığı zaman buyurdu, : «Git onlara (melekler­den oturmakta olan bir guruba) selam ver selamını alışlarını işit. Çünkü o, senin ye senin zürriyetinin se­lâmıdır.

Bunun üzerine Hz. Adem,

Esselâmü aleyküm dedi, Onlar da,

Esselâmü aleyke ve rahmetullahi dediler. O-nun selâmına «Rahmetullahi kelimesini ziyade ettiler. Bütün müslüman olan kimseler Ademin sureti üzerine Cennete gireceklerdir. Ondan sonra şimdiye kadar mahlûklar noksanlaşmışlardır. (ve noksanlaşmaktadırlar) 167



2 -Ebu Hureyre (R.A.) dan, rivayet edildi, Ra­sulullah şöyle buyurdu dedi. «Allah sizden birinizin tevbesi ile, birinizin malını kaybetmesi sonunda onu bulduğu vakit sevindiğinden daha şiddetli ferahlıdır. 168 169

3- Enes bin Malik, Rasülullah'dan rivayet etti, Rasulullah şöyle buyurdu, «Cehennem, içine suçlu­lar atıldıkça şöyle der «Daha fazlası varmıdır?» ni­hayet izzet ve kerem sahibi olan Alfah'ü tealâ oraya ayağını koyar. 170Bunun üzerine onun bazısı, bazısı üzerine çekilir ve der. İzzetin ve kereminle yeter ye­ter, daha fazla değil. Cennette bir artış olur. Allah, Onun İçin mahlûklar yaratır ve onları cennetin fazilet­lerinde sakin kılar. 171

Mücessime Fırkası, Ayet Ve Hadislerde Geçen Sı­fatlar :

Bu i eselede insanlar dört fırkaya ayrılmışlardır



1 -Bir fırka vardır. Ayet ve hadislerin zahiri manasını olduğu gibi alır. Bu görüşte Allah'a, mahlu-katın yüzü gibi yüz, onların elleri gibi el yahut elfer, tıpkı onların gülmesi gibi gülme v.s. Nisbet edilmiş­tir. Hatta bazıları onu, yaşlı bir tanrı farz ederken, diğer bir kısmı da onu, genç sanmışlar ve öyle kabul etmişlerdir. Evet işte bunlar, Mücessime ve Müşebbi-he fırkalarıdır. Onların bu düşünüş ve tasavvurlarının islâm dininde asla yeri yoktur. Yine onların sözleri­nin gerçekten bir nasibi de yoktur. Aliah'ü tealâ'nın şu ayeti kerimesi onları red için kâfidir.»

«Onun misli gibi hiç bir şey yoktur. O herşeyi işilen ve herşeyi kemâli ile görendir.» 172

Yine Aliah'ü tealâ diğer bir ayeti kerimesinde şöy­le buyurdu,

«Deki, o, Ailah'dir birtekdir. 173 (O) Âllarıdır 3a-meddir (Zaval bulmayan bir bak.d.r, daima vardır, her­kesin ve herşeyin doğrudan doğruya muhtaç olduğu ve kasdettiği yegâne varlıktır, ulular ulusudur.) Doğurmamıştir, doğrufmamiştır O. Hiç birşey onun den­gi (ve benzeri) değildir. 174


Muattıla Fırkası, Ayet ve Hadislerdeki Sifaüsr:

Bir fırka daha vardır. Şu lâfızların manaların! âtıl ve hareketsiz sayarlar. Ayet ve hadislerde geçen her­hangi bir yüz kelimesinden kasdedilen manayı ve onun medlulünü Aliah'ü îealâdan mutlak olarak kaldırmış­lardır. Onların nazarında Aliah'ü tealâ konuşmaz, işit­mez ve görmez. Zira işitme, görme ve konuşma sı­fatları ancak bir vücut organı, bir azâ ile olur. Halbu­ki noksan sıfatlardan tenzih ettiğimiz ve uzaklaştırdı­ğımız Allah'ü tealânın vücut organları olmaması ge­rekir derler.

Bununla Allah'ın sıfatlarını âtıl sayarlar. Onu takdis etmekle bu yola başvururlar, işte bunlara mi1-atîıla fırkası denir. Bazı islâm akaidi tarihi alimleri de onlara katılırlar ki onlar cehmiyyedir. Ben hiç bir kimsenin insanı bataklığa sürükleyen, dar boğazlar içine sokan şu sözlere inanacağını zannetmem. Çün­kü bu durum akıl için dar bir geçittir. Çözülmesi ve halli imkânsız bir husustur.

işte böyle. Kelâm, işitme ve görme sıfatlan, organsız olan bazı varlıklar için bile tesbit edilmiştir. Haktealâ'nın kelâmı, görme ve işitmesi organlar üze­rine nasrl hamledilebilir. Allah'ü zülcelâl, bunlardan bütün ululuğu ile yücedir.

Şunlar, batıl olan iki görüştür. .Onlar için İlimden yana bir nasip yoktur. Bundan sonra önümüzde iki gö­rüş kaldı, onlar da akâd hakkında gerçek ilim erba­bı olan selefin görüşü ile halefin görüşüdür. 175

Sıfat İçin Olan Ayet Ve Hadisler Karşısında Halef Ve Selef Mezhebi



3- Selefe gelince (Allah kendilerinden razı ol­sun) şöyle söylediler: Biz ayet ve hadislerde varid olduğu gibi sıfatlara iman ederiz. Ondan, Allah'ü tea-lâ için kasdedilen şeyin mahiyetini terkederiz. Onlar ona el, göz veya gözler, istiva, gülme ve teaccüp v.s. Tesbit ederler. Bütün bunlar, bizim anlayamadığımız bir mana taşımaktadırlar. Biz onları, Allah'ü teaiânın herşeyi kaplayan, İhata eden ilmine terk ederiz. Bil­hassa Peygamber efendimizin parlak ve mübarek sözleri ile de zaten bundan nehyolunduk. Rasululfah şöyle buyurdular: «Siz, Allah'ın varlıklarını düşünü­nüz. Fakat Allah'ın zatı hakkında düşünmeyiniz. Zira siz onu, idrak etmeye kadir olamazsınız.»

Irakî, bu hadisi Ebu Naîm «Hilye» de rivayet etti, isnadı zayıftır, Isbahani Tergîp ve Terhip'de rivayet etti, isnadı birinciden daha sıhhatlidir.» der. 176


Ayet Ve Hadıslerdekı Sıfatlar Ve İmamı Muhammed

Ebu El-Kasım El-Lâlekâî, Ebu Hanifenin arkada-şı Muhammed bin Hasan'dan Usuf'es-sunne'de riva­yet ederek şöyle söyledi :

«Şarktan garba kadar bütün fakihler Kur'anda ve Rasulullahtan gelen doğruluğunda asla şüphe olmı-yan hadislerde geçen Rabbimizin sıfatlarında İttifak etmişlerdir. Şöyleki, hiç tefsir etmeksizin, hiç vasıf­landırmadan ve hiç birşeye benzetmeden kabul et­mişlerdir. Bu gün kim bundan birşey tefsir eder ve buna İlâve ederse, Rasulullah'ın bjlunduğu ve kabul ettiği yoldan çıkar. Ehli sünnet ve cemaattan ayrılır. Zira onlar tavsif etmediler, tefsir de etmediler. Sa­dece kitap ve sünnete olan şeyle fetva verdiler. Bu­nun ötesinde sustular. 177

Âyet Ve Hadislerdeki Sıfatlar Ve Imam-I Ahmed

Helâl es-Sünne adlı kitabında Hambelden, Ham-bel'de onu kendi kitabı olan es-Sünne vel-Mihne ad­lı kitabında zikretti ve şöyle dedi:

Ebu Abdullah'a, şu rivayet edilen hadîsten sor­dum. «Şüphesiz ki Allah'ü tealâ dürya semasına iner,» ve «şüphesiz Allah görür, muhakkak Allah ayağını ko-yor.» Bu hadisler neye benzetildi? Ebu Abdullah de-diki, biz ona inanırız ve onu tasdik ederiz. Naşı! oldu­ğunu ve ne manaya geldiğini asla düşünmez ve on­lardan, hiç bir şeyi de asla reddetmeyiz.

Biliriz ki Rasulullah'ın bize getirdiği hakdır. Şa­yet sahih bir isnat ile gelmişse biz onda asla tered­düt etmeyiz. Allah'ü tealâ bizzat kendini nihayetsiz ve sınırsız olarak vasıflandırmıştır. Şöyle buyurmuş­tur. «Onun misli gibi hiç bir şey yoktur.» İşte biz onu, bundan daha fazlası ile vasıflandırmayız. 178


Ayet Ve Hadıslerdekı Sıfatlar Ve Imam-I Mâlik

Harmele bin Yahya rivayet etti ve dedi: Vehp bin Abdullah'dan işittim, o şöyle diyordu. «Ben de Enes bin Malik'den işittim. O, da şöyle söylüyordu. «Kim Allah'ın zatından her hangi birşey vasıflandırır-sa onun âyeti kerimesinde zikredîldiği gibi kî, Yahu-di'ler( «Allah'ın eli kısadır» dediler. Eliyle boynuna işaret etti. (Yani ellerinin boynuna bağlanacağını söy­ledi.) Yine Rabbimizin ayetindeki gibi «O herşeyi hakkiyle işiten kemaliyle görendir.» Gözüne, kulaklarına ve ellerine işaret etti. Onlar yerlerinden koparılır ve kesilir, çünkü o, Allah'ı kendisine benzetmiştir,» de­di.

Pekçok sahabeyi kiram Rasulullah'ın eliyle işa­ret ettiğini işaret etmekten kaçınmışlar ve kendi elle-.ınin, onun elierinden daha kfsa ve ona benzemediği­ni söylemişlerdir. Halbuki Peygamberimiz de onlar gibi bir insandır, yaratıktır. Ona karşı hürmetlerinden dolayı böyle hareket etmişlerdir. Allah'ın bir elçisi­ne karşı durum böyle olunca kendi misli gibi hiç bir-şey olmıyan Allah'ü tealâ, nasıl varlıklarına benzetile­bilir. Bu, elbette imkânsız birşeydir. 179

Ayet Ve Hadıslerdekı Sıfatlar Ve Macışun

Ebu Bekir el-Esrem, ebu Amr Talemneki ve Ebu Abdullah bin Bittah kendi kitaplarında ve başka ki­taplarda Abdül Aziz bin Abdullah bin Ebi Seleme el-Mâcişun'dan bu konuda bir hatime olarak uzun bir söz rivayet etmişlerdir. Şöyle ki,

«Allah'ü tealâ, kendi zatından sıfatlandırdığı şe­yi Rasulullah'ın ciili ile isimlendirmiştir. Biz de onu, Rasulullah'ın isimlendirdiği gibi isimlendiryoruz. Pey-gambermiz'in bildirdiği sıfatların dışında yorulup kül­fete girmeyiz. Şu değildir ve bu değildir diye vasıf-landırıldığı şeyleri de inkâr etmeyiz. Sıfatı andırılmadığı şeyi tanımakta da kendimizi yormayız.»

Bilki Allah sana merhamet etmiştir. Şüphesizki Allah'ın dininde günahsız kalabilmen seni nehyettik-leri yere yaklaşmamanla mümkündür. Senin için çizi­len sınırı aşmaman, ona tecavüz etmemendir. Zira maruf (güzelin) tanınması, hoşa gitmeyenin terk edil­mesi, dini inançların kuvvetli olmasındandır. Onun

üzerine iyilik yayılmıştır. Kalpler onunla sükûnet bu­lur. .Onun aslı ve esası kitap ve sünnettedir. Onun il­mini geçmiş milletler miras bırakmıştır' Bizzat Allah'ü tealânın kendisini zikrettiği ve sıfatlandırdığı gibi zik­retmekten veya vasıflandırmaktan korkma. Rabbinin kitabında ve Peygamberinin hadislerinde Allah'ü tee-lânın sıfatlarından olmıyan veya zikredilmeyen şey için de aklını yorma. Onun iSmi ve onu öğrenmek için meşakkate girme. Lisanınla da onu sıfatlandırma. Biz­zat Rabbimizin kendini vasıflandırmadığı yerde sus­tuğu gibi sen de sus. Kendisinin vasıflandırdığı şeyi inkâr edersen, vasıflandırmadığı şey de seni güçlü­ğe ve sıkıntıya sokarsa bu takdirde inkarcıların inkâ­rını daha da arttırmış olursun.

Nefsinden, vasıflandırdıklarını inkâr eden, yine kendi zatından hiçbir şeyi vasıflandırmadığı hususlar­da vasfedenlerin vasfettiklerinin külfet-ni daha da bü­yütmüş ve artırmış olur.

Allah'a yemin ederim ki, hak ve hakikati tanıyan müslümsntar aziz olmuşlardır. Kendi marifetleriyte ta­nırlar. Yine küfrü ve hoşa gitmeyeni de inkâr edenler aziz olmuşlardır. Kendi inkârları ile inkâr etmişlerdir. Onlar Allah'ü tealânm kendi kitabında zatını vasıflan­dırdığı şeyi İşittikleri gibi onun yüce peygamberinin kendilerine tebliğ ettiği şeyi de işitirler. Bütün bun­lardan dolayı kalplerinde en küçük bir maraz ve şüp­he yoktur. Saiim bir kalp, onun Rabden geldiğini bi­lir. Bir mümin rabbinden başkasını çağırmaz. Mimde iyice kök salmış ve derinleşmiş olanlar, bunu idrak eder. Mimlerinin, kendilerini nehyettiği yerde durur­lar, sınırı aşmazlar. Onlar, Rabbimizin zatını vasıflan­dırdığı gibi onu vasıflandırırlar, onun zikretmediğini de terk ederler. İsimlendirilen sıfatlarını da inkârların­dan dolayı tanımamazlık yapmazlar, isimlendirilmeyen sıfatları da derinliğine araştırarak güçlüne ve kül­fete girmezler. Zira, onlar, Allah'ın terk ettiğini terk ederler, isimlendirdiğini de isimlendirirler.

«Kim müminlerin yolundan başkasına uyup derse, onu, döndüğü sapıklıkta bırakırız. Ahirette do kendisini Cehenneme koyarız ki, o ne kötü bir dönüş yeridir.» 180

Allah bize ve size doğru hüküm vermeyi nasip etsin ve bizi salih kullar zümresine ilhak etsin. Amin. 181

Ayet Ve Hadıslerdekı Sıfatlarda Halefin Görüşü

Sana selef mezhebinin görüşü takdim edildi. On­lar, sıfat ayetlerine ve hadislerine varid olduğu gibi inanırlar ve Allah'ü tealâ için ondan kasdedüen şeyin mahiyetini terk ederler. Zira Allah'ı (C.C.) itikadfan ile varlıklarına benzetmekten tenzih etmek için böyle hareket ederler.

Halefe gelince, onfar şöyle derler:

«Şüphesiz biz, şu ayet ve hadislerin lafızların-daki zahir manalardan murad edileni bir kenara bıra­kırız ve onun mecaz olduğunu (konulduğu manadan başka bir manaya geldiğini) kabul ederiz. Çünkü bun­ları tevil etmekte hiç bir engel yoktur.

Onlar böyle söylediler ve «yüz» kelimesini «zat» ile «el» kelimesini «kudret» ile ve bunun gibi diğer tevile muhtaç olan ayet ve hadisleri tevil ettiler. O yü­ce varlığı mahlûkatına benzetmek korkusundan dola­yı bu yolu tutmuşlardır, işte bu konuda onların söz­lerinden sana birkaç örnek...

1- Ebu El-Ferec bin el-Cevzi el-Hambeli «def-uş-şüphe et-Teşbih» adlı kitabında derki, «Allah'ü teaiâ, «Rabbinin yüzü baki kalır» 182 buyurdu bunun hakkında müfessirler (Rabbin baki kalır» dediler. Yine Ailah'ü tealâ bir ayeti kerimesinde «onun yüzünü mu­rad ediyorlar»183 buyurdu. Bunun manâsı «onu mu­rad ediyorlar» demektir. Dahhak ve Ebu Ubeyde «her-şey hetâk olucudur, ancak onun yüzü müstesna») âye­tini şöyle tevil etmişler «Her şey helak olucudur an­cak O (Allah) değil» 184

Şu ayet ve hadislerin zahir manalarını almak se­lefin tuttuğu yoldur» diyenleri reddetmek için kitabın evvelinde ayrı bir bölüm ayrılmıştır. Sözün kısası, za­hir manayı almak Ailah'ü tealâyı cisimlendirme ve mahlûkatına benzetmektir. Çünkü lafzın zahiri, hangi şey için vaz oiunduysa odur. Haktkatta el için bir vu-cud organı olmaktan başka hiç bir mana yoktur.

Selefin mezhebine gelince, onlar onun zahiri ma­nasını almazlar, onu tevil de etmezler. Onun hakkın­da sükut ederler ve mahiyetini Allah'a havale ederek hakikatına iman ederler. Aslında bu konu çok uzun­dur. Fakat burada hepsini zikretmek imkân dahilin­de değildir. 185

Ayet Ve Hadıslerdekı Sıfatlar Ve Razî

Fahreddİn er-Razi «esas et-Takdis» adlı kitabın­da şunları söyledi,

«Bilki, Kur'an'ın bazı naslarının bir takım sebep­lerden dolayı zahir manası üzerine icrası mümkün ol­maz, önce Allah'ü tealânın «ve li tüsnea alâ aynî» ayetinin zahiri manası gereğince «Musa (A.S.) in Al­lah'ın gözünün önünde olması, ve gözün daima ken­disine bakması gerekir. «Gözümün önünde yetiştiril­men için» yerine ayet tevil edilerek «murakabem al­lında yetiştirilmen için» demek daha doğru olur. Akıllı olan bunu böyle düşünür.

(kinci olarak diğer bir âyeti kerimenin zahir ma­nası «Vasna'ıl-fülke bia'yüninâ» «Gözlerimiz ile bir gemi yap» burada şu gemiyi yapmak sanatı için bir alet olması iktiza eder. O da gö?dür. Görüldüğü gibi görünüşteki zahir manayı bırakarak onu Allah'ın şa-, nına lâyık bir şekilde tevil etmek gerekir.

Üçüncü nokta, aynı âyette geçen gözler kelime­si çoğuldur. Tek bir yüzde gözlerin sabit ve ikiden. fazla oluşu hoş değildir, kabihtir. öyle ise açıkça an­laşılmaktadır ki burada mutlaka tevile başvurmak ge­rekir, işte o da şu lâfızları «yardım, nazaret ve mura­kabeye» hamletmektir. Ayeti kerimeyi «bizim muraka­be, yardım ve nazaretimiz altında bir gemi yap» şek­linde tevil etmek icabeder. 186

Âyet Ve Hadıslerdeki Sıfatlar Ve Gazali

İmamı Gazali »ihya-i Ulum ed-Din» ad!ı kitabının birinci cildinde ilimlerle ilgili olarak şöyle der. «İlim­ler ya zahiri ya da batini olur. Yine ilimierin ya tevile ihtiyacı otur yahud da ihtiyacı olmaz. Eğer mana ga­yet açık ise ve o açık mananın kullanılmasında bir mahsur yoksa tevile gidilmez. Aksi halde rumuz, istia­re ve kinaye olabilir. Şimdi bununla ilgili olarak İki misâl zikredelim.

Yüce Peygamberimiz bir hadisi şertfierinde şöy-_ le buyurdular «Namaz kılarken imamdan önce başını kaldıran kimse, AHah'ü tealânın, başını eşeğin başı­na çevirmesinden korkmaz mı?» Şu suret yani insa­nın başının eşeğin başına çevrilmesi durumu bu gü­ne kadar hiç olmadı ve olmtyacak. Fakat burada kas-dedilen mana şudur, gerçekten hadiste eşeğin başı ve cnun şekli kasdedilmemiştir. Fakat onun aptal ve ahmaklığı ifade edilmiştir. Yani «kim İmamdan önce başını kaldırırsa onun başı merkebin başı gibi ser­sem ve ahmak olur» demektir. Görüldüğü gibi burada kasdedilen şekil değildir. Buradaki şu gizlilik, za­hir mananın hilafından tanınır. O da ya aklî bir delil­le olur yahud da şer-î bir delille olur. Akliye gelince onu, zahir manası üzerine hamletmek mümkün değil­dir.

Hz. Muhammed diğer hadisi şeriflerinde şöyle buyurdular,

aMüminin kalbi, rahmanın (Allah'ın) parmakların­dan iki parmağın arasındadır.» Eğer bir müminin kal­bini araştırmış olsak orada parmak falan bulamayız. Böylece bilindi ki o, kudretten kinayedir. Bunun da sebebi parmakların sırrı ve ondaki gizli bir ruhtur. Parmakları kudretten kinaye yaptı. Zira bir işi yapabil­mek onlar vasıtası iledir. Kudretin mahalli ve toplan­ma merkezi parmaklardır.

Burada sana, artık halefle selefin tuttuğu yol açık­ça belli olmuştur. Bu iki yolda müslümanların kelam alimleri çok şiddetli münakaşalar yapmışlardır. Biz bu münakaşalara sebep olan bahse son verirken, bu işin aslını Allah'ü tealâya havale ederiz. 187


Selefle Halef Arasındaki Fark

Bilindi ki Allah'ü tealânm şu sıfatlarına tealiuk eden âyet ve hadisler hakkında selef mezhebi, âyet­leri geldikleri hal üzere kabul ederler. Onu tefsir ya­hud tevil etmekten sakınırlar.

Halef mezhebi ise Aüahü tealâyı mahlukatina mü­şabehetten tenzih etmek için onu ittifakla tevil eder­ler.

Yine bilindi kî iki nazariye ehli arasında şiddetli bir muhalefet de vardır. Hatta birbirlerine asabi lakap­lar tevdi ettiler. Buna göre birleşme ve ayrılık nokta­larını kısaca hülasa edelim.

Birinci nokta, her iki fırkada Allah'ü tealâyı mah­lukatina benzetmekten tenzih etmekte ittifak ettiler.

İkinci nokta, her ikiside varlıklar için konulmuş olan şu lâfızların, Allah'ü tealâ hakkında zahir mana­dan başka bir manaya geldiğin» kabul ettiler, işte her ikisinin de ittifakı, teşbihi ref, Allah'ı bir şeye ben­zetmekten kaçınmak içindir.

Üçüncü nokta, iki mezhepten her biri, hakikatte bu lafızları nefislerde delalet ettiği manadan uzaklaş­tırmak ve yorumlanmak için konulduğunu bilir. Bu böyle karariaştığı vakitte selef ve halef tevilin aslın­da ittifak etmişlerdir, ikisinin arasındaki muhalefet şu­na inhisar etmektedir. Halef, yukardaki üç görüşe, bir de muradedilen manaların tahdidini ziyade ettiler. Şöyleki, onlar, avamın akidelerini teşbih şüphesin­den muhafaza etmek için tenzih zaruretine sığındılar. Bu ise Hsklı olmıyan bir muhalefettir. 188

Selefin Mezhebini Tercih

Biz inanıyoruz ki, selefin görüşü, bu konuda sus­maktan ibarettir. Şu manaların gerçek ilmini Allah'ü tealâya havale etmektir. Kayıtsız şartsız teslim olmak, daha lâyık ve evlâdır. Tevil maddesini kökünden ko­parmak daha uygundur. Eğer imanın itminanı ile Al­lah'ın kendisini mesud kıldığı kimselerden isen, ya-kinî bir imanın soğukluğu ile göğsünü dolu haline ge-tirmişsen hakkın bildirdiğine razı ol, yüz çevirme. Yi­ne şuna da inanırız ki, halefin tevilleri kendilerine kü­für veya sapıklık hükmünü gerektirmez. Onlar da ehli sünnet grubu içindedirler.

Şu uzun münakaşa onlar arasında önceden ve­ya sonradan çıkmış değildir, islâmın başlangıcında da bütün bunlar daha yaygın ve geniş bir halde idi. İnsanların en şiddetlileri bile selefin görüşüne yapı­şarak Allah'a sığındılar. Hataya düşmekten korundular. Allah hepsinden razı olsun.

Abmed Bin Hambel, (R.A.) şu hadislerin tevilinde de hep aynı şeyi yapmıştır. RasuMlah bir hadisi şeriflerinde «Hacerul esved, yeryüzünde Allah'ın sa­ğıdır.»189Diğer bir hadislerinde de «Müminin kalbi rahmanın parmaklarından iki parmak arasındadır.» 190Yine bir başka hadislerinde «Şüphesiz ki ben rahma­nın zatını Yemen taraflarında bulurum. 191buyur­muşlardır. İşte yukarıda zikri geçen üç hadisi şerifin üçü de hakiki mananın dışında bîr manada kullanıl­mıştır ki, bu da tevili gerektirmektedir.

İmamı Neveviyi görürsün. O, iki görüş arasındaki mesafenin ortasındadır. O da münakaşa ve mücade­leyi bırakmaz. Bilhassa müteşabih ayet ve hadislerin tevil edilmesini normal karşılar, halefin yanında yer alır. Onun, aklen ve şer'an caiz olduğunu da kayıtlar Bunun, din usullerinden bir asla zarar vermiyeceğini belirtir.

Fahreddin er-Razi (Esas et-Takdis» adlı kitabın­da şöyle der,

Bundan sonra eğer biz tevili caiz görürsek lü­zumlu ve gerekli olmıyan yerlerde bile tafsilatı ile te­vile başvurur ve onunla meşgul oluruz. Eğer tevili caiz görmezsek tevili gerektiren ilimleri Allah'a ıs­marlar ve ona havale ederiz. İşte bu, bütün müteşa-bihattan olan ayet ve hadislerin hepsinde • kendisi­ne baş vurulan tek bir umumi kanundur. Cenabı hak­kın bizi muvaffak kılmasını dileriz.

Sözün özü, selef ve halef halk arasında zahir ma­nanın dışında olan hususlarda tevil yapmak gerekti­ği hususunda ittifak ettiler. Yine yapılan tevil şeriat usullerine aykırı olursa caiz olmtyacağında da ittifak ettiler. Muhalefet sadece seran caiz olan lafızların te­viline İnhisar etti. Gördüğün gibi o da basit ve kolay­dır. Küçük birşeydir. Selef, manasını anlıyamadıkiarı hususlarda Allah'a sığındılar.

Bu gün en ehemmiyetli olan şey Müslümanların tevhid inançlarını saflaştırmak, onu, her türlü bitad-dan temizlemektir. Gücümüz yettiği kadarı ile cümle­leri bir araya getirip hataları düzeltmeye çalıştık. Al­lah bize kâfidir. O ne güzel mevlâ ne güzel vekildir.

Bölümlerimiz burada nihayet buldu. İnşallah, ila­hiyat bahsinden sonra nebeviyyat, Ruhlar âlemi ve işitmeye dayanan semi delilleri ele alacağız. Şüphe­siz ki herşey Allah'ın takdiri iledir. O'nun kaza ve ka­derini değiştirecek ve geri çevirecek hiç bir güç ve kuvvet yoktur. 192



Yüklə 400,49 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin