TevhiD (allah’in varliği ve sifatlari)



Yüklə 400,49 Kb.
səhifə3/8
tarix17.11.2018
ölçüsü400,49 Kb.
#83150
1   2   3   4   5   6   7   8

BİRİNCİ KİSİM

İLAHİYAT:

Şanı yüce olan Allah'ü zülcelâlin zatı kîbriyası ve beşer aklı: Ey kardeşim bil ki, Allah bizi ve seni hakka ulaştırdı, doğru yolu gösterdi. Şüphesiz ki Al­lah'ın zatı beşer aklının ihata ettiğinden, anlayabildi­ğinden çok büyüktür, insanî fikirlerin idrak etmesin­den çok yücedir. Çünkü ne kadar yüksekliğe ulaşır­san ulaş, anlayışın ne kadar olursa olsun kuvvet ve kudretin sınırlıdır. Belirli noktaya kadar ulaşabilir. Hudutların dışına çıkamaz. Sınırlı olan bir akıl sınır kabul etmeyen bir varlığı nasıl anlar. İnşallah bu mevzuyü hususi bir konu halinde ele alacağız. Şimdi­lik sadece şunu bilki, beşerin aklı kısadır. Eşyanın hakikatini anlayamaz. Fakat şunu da zikredeyim ki, cisimlerin en büyüğünden en küçüğüne kadar temas edebildiğimiz kısımların dış yüzünü aklımızla ve du­yu organlarımızla tanıyabiliriz. Birçok eşya da var­dır, ondan faydalandığımız halde hakikatini bileme­yiz. Elektrik, mıknatıs ve bunlara benzeyen şeyler böyledir. Bu gün hâlâ en büyük bilginler bile bu hu­susta hiç bir şey söyleyememektedir. Zaten eşyanın hakikâtim ve kendini bilmek mühim değildir. Bu bi­ze birşey kazandırmaz. Ancak onun hususiyetlerini ve bize fayda veren kısımlarını tanımamız bize kâfi­dir.

Duyu organlarımızla hissettiğimiz ve temas etti­ğimiz cisimler hakkında durumumuz böyle olunca, şa­nı yüce olan Allah'ın zatı hakkında nasıl bilgi sahibi olabiliriz. Allah'ü tealânın zatı hakkında konuşan pek-çok kavimler hep sapıttılar. Onların konuşmaları ken­dileri için bir sapıtma sebebi oldu. Onları fitnelendir-di, ihtilâfa düşürdü. Zira onlar hudutlu olan akillariy-le hududunu idrak edemedikleri yüce varlık hakkın­da konuşurlardı. Mahiyetini tammaya kadir olama­dıkları Zat-ı Kibriya hakkında tartışırlardı. Bunun için Rasüluliah (S.A.V.) Allah'ın zatını düşünmekten bizi nehyetti. Ancak varlıkları hakkında düşünmemizi emretti. 14

Allah'ın Zatı Hakkında Tefekkür:

Ibni Abbas (R.A.) dedi ki, bir kavim, Allah'ın (cc.) zatı hakkında düşünmüşlerdi. Bunun üzerine Hz. Muhammed (A.S.) «Allah'ın varlıkları hakkında dü­şününüz fakat Cenabı Hakkın zatını düşünmeyiniz. Çünkü siz, onu takdir etmeye ve anlamaya asla güç yetiremezsiniz.ii diye buyurdu.

Bu durum hiçbir zaman fikir hürriyetini engelle­me, bahisler hakkında sert bir tutum ve onları don­durma, aklın hududunu daraltma değildir. Bu şekilde düşünülmemelidir. Fakat bütün gaye ve hedef, akd, dalalet ve sapıklık vadisinde boğulmaktan ve gerile­mekten kurtarmaktır. Kendisine ulaşma yolları az olan konularda onu, ileri gitmekten alakoymaktır. Bu sayede hastalanmasını önlemekdir. Zira ne kadar

Jcuvvetlt olursan ol, onun kuvvetini yüklenemezsin, ne .kadar büyük ve dayanıklı olursan ol, bu yola girdiğin­de hastalanırsın. İlâç bulmak pek kolay olmaz. Bunun için Allah'ın seçkin ve saiih kulları bu yolu seçtiler. Onlar Allah'ın zâtını değil, onun yüceliğini ve azame­tini düşündüler, öyle ise sana yaraşan da budur. On­ların tuttuğu yolu tut. Bu sayede yolunu şaşırmazsın, selâmete ulaşırsın.

Şibli (R.A.) dan şanı yüce Allah'ın zatı hakkında soruldu. Cevap verdi. Allah birdir, varlık alemiyle ta­nınmıştır. Onun için bir sınır ve hudut yoktur. Harfler­le ifade edilmeden önce de o vardı, birdi ve daima öyle kalacaktır. 15

Allah'ü Teâlanın Esma-I Hüsnası

Şüphesizki her şeye hükümran olan Allah'ü tea-lâ mahlûkatına, azametine lâyık olan isim ve sıfatla-rtyle tanınır. Bir müminin, teberrüken ve zikri hoş ol­duğundan ve kadrini yüceltmek için onları ezberleme­si iyi olur. İşte sana bunları bir araya toplayan sahih bir hadis...... Hz. Muhammed'in (A.S.) sözleri vahî

lisanı ile ve nübüvvet kelâmı ite ne güzel muallim, ne güzel yol gösterici ve hidayet edici!

Ebu Hûreyre (R.A.) derki, «Rasulüllah şöyle bu­yurdu Allah teaîânın doksan dokuz İsmi vardır. On-lan ezberleyen mutlaka cennete girecektir. O, tektir, teki seven 16Bu hadis'e Tirmizi şunu ziyade etmiş­tir. «Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. (Diyerek onun birliğini ilân ettikten sonra zatına ve şanına lâyık plan îsimlertni de şöyle sıralamıştır.) ER-RAHMANÜ: Dünyada kendine iman eden ve etmiyen herkesi ve her mahlûku besleyen, rızık veren

ER-RAH1MÜ : Ahirette yalnız iman edenleri gözeten ve esirgeyen.

ER-MELIKÜ : Yegâne mülk sahibi, hükümdar.

EL-KUDDÜSÜ : Bütün eksiklik ve kusurlardan münezzeh olan.

ES-SELAMÜ : Selâmete çıkaran veya her türlü ayıplardan münezzeh olan.

EL-MÜ'MINÜ : Güvenlik veren.

EL-MÜHEYMİNÜ : Görüp gözeten.

EL-AZÎZÜ : Güç ve kuvvet sahibi.

EL-CEBBARU : Buyruğunu her şeye geçiren, em rine karşı konulamıyan

EL-MüTEKEBBiRU : Çok yüce ve ulu olan.

EL-BARIÜ : Yarattığını noksansız ve güzel yara­tan

EL-MUSAVVIRU : Yarattıklarına en güze! biçim­de şekil veren.

EL-GAFFARU : Ziyade mağfiret eden.

EL-KAHHARU : Üstünlüğüne sınır olmayan.

EL-VEHHABÜ : Ziyade bağışlayan, karşılıksız ve­ren.

ER-REZZAKU : Bol bol rızıklandıran.

EL-FETTAHU : önünü açan, yol gösteren.

EL-ALÎMÜ : Herşeyİ bütün gizlilikleriyle devamlı biten.

EL-KÂBIZU : Herşeye sahibolan, yok eden,

EL-BASITU : Rızkı yayan, bol bol veren.

EL-HAF1DU : Yumuşak davranan.

ER-RAFIU : Yayan, yükselten, ortaya koyan.

EU-MUIZZÜ: Aziz kılan, üstün getiren.

EL-MÜZİLLÜ : Zelil ve hakir kılan.

ES-SEMÎU : Herşeyi kemâliyle işiten.

EL-BASÎRU : Herşeyi bütün incelikleriyle gören.

EL-HAKEMÜ : Hak ile batıl arasında hakemlik ya­pan, yegâne karar veren.

EL-ADİLÜ: Daima adaletle hükmeden.

EL-LATÎFÜ : Son derece lutufkâr olan.

EL-HABÎRU : Herşeyden daima haberdar olan.

Eİ.-HALÎMÜ : Her an sabırlı ve halim olan.

EL-AZTMÜ : Çok ulu olan.

EL-GAFURU : Mağfireti devamlı ve çok olan.

EŞ-ŞEKÜRU : Daima şükre lâyık olan.

EL-ALIYYÜ : Yüce olan.

EL-KEBÎRU : Büyük olan,,

EL-HAFÎZU : Daima koruyan.

EL-MUKİTÜ : Her şeyi bilen.

EL-HAŞÎBÜ : Hesabedici, rnahlûkatma kâfi ge­len.

EL-CELÎLÜ : Azamet ve kudret sahibi.

EL-KERÎMÜ : Kerem sahibi olan. .

ER-RAKÎBÜ : Daima gözetleyen ve murakabe eden.

EL-MÜCİBÜ : Dualara İcabet eden.

EL-VASIU : Kudret ve takat sahibi. . :

EL-HAKÎMÜ : Hikmet sahibi.

EL-VEDÛDÜ : Sevgi ve muhabbeti sonsuz olan.

EL-MECÎDü : Yegâne şeref sahibi.

EL-BAİSÜ : öldükten sonra tekrar dirilten.

EŞ-ŞEHİDü : Her şeyi daima müşahade eden

EL-HAKKU : Hak olan.

EL-VEKÎLü : Her hususta yegâne vekil olan.

EL-GAVIYYü : Yegâne kuvvet sahibi.

EL-METÎNÜ : Metanet sahibi.

EL-VELİYYÜ : Tek dost.

EL-HAMÎDü : Hamde lâyık.

EL-MUHSIY : Her şeyi sayıp döken.

EL-MÜBDIÜ : Açıklayan, yaratan.

EL-MÜIYDÜ : İade eden, öldüren.

EL-MUHYI: Dirilten.

EL-MÜMİTÜ : Öldüren.

EL-KAYYUMU : Her an yaratıklarını gözetip du­ran.

EL-VÂCİDü : Hiç t?ir şeye ihtiyacı yok, herşey­den müstağni.

EL-MACIDÜ : Şerefli.

EL-VAHIDÜ ; Tek, yalnız.

ES-SAMEDÜ : Her şeyden müstağni ve herşey kendisine muhtaç olan.

EL~KÂD!RU : Herşeye gücü yeten.

EL-MUGTEDİRU : iktidar sahibi.

EL-MUKADDIMÜ : İlk.

EL-MUAHHIRU : Sonu olmayan son.

EL-EVVELÜ : Evvel, herşeyden önce.

EL-AHİRU: Kendisinden sonraya hiç birşeyîn kalmıyacağı son.

EZ-ZAHIRU : Açık, varlığı aşikâr.

EL-BATINU : Gerçek mahiyeti insan için gizli.

EL-VAUY : Hakim.

EL-MÜTEALT: Yücelikte sınırsız ve sonsuz olan.

EL-BERRU : Her an iyilik eden.

ET-TEVVABÜ : Ziyade tevbeîeri kabul eden.

EL-MÜNTEKÎMÜ : Sınırı aşanlardan intikam alan.

EL-AFüVVÜ : Daima affeden.

ER-RAÜFÜ: Mahlukuna acıyan ve merhamet eden.

MALİKÜL MÜLKİ: Bütün kainatın yegâne sahibi ve maliki.

ZÜLCELAU VEL-IKRAMI: İkram ve azamet sahi­bi.

EL-MUKSITU : Mahz-ı adaletle hareket eden.

EL-CAMIU : Bütün kemal sıfatlarını kendisinde toplayan, noksan sıfatlardan münezzeh olan.

EL-ĞANIYYü: Hiç birşeye muhtaç olmayan.

EL-MANIU: Bütün kötü ve çirkin şeylerden meheden.

ED-DARRU : Emir ve yasaklara uymayanlara zarar veren.

EN-NAFIU : Rızasına uygun olarak yaşayanlara fayda veren.

EN-NÜRU : Bütün kâinatı aydınlatan bir nur.

EL-HADÎ: Doğru yola hidayet eden.

EL-BEDÎU : Yeni eserler yaratan ve yarattığı şey­lerle insanı hayrette bırakan.

EL-BAKÎ: Ebedi olan, sonu olmayan.

EL-VARİSÜ : Bütün varlıkların ölümünden sonra yine baki olan, ebedi, mülk ve hükümranlığın ilelebet sahibi.

ER-RAŞÎDÜ : Mahlûkatını daima salih şeylere ir-şadeden.

ES-SABURU : Asi ve günahkârlardan intikam al­makta acele etmeyen 17


Allah'ü Tealanın Esma-I Husnasına Tealluk Eden Bahisler




1 -Doksan Dokuz İsme Ziyade Edilen Bazı İsim­ler:

Allah'ü tealânm bütün isimleri sadece varid olan doksan dokuz isimden ibaret değildir. Bundan başka hadislerde bazı isimler daha zikredilmiştir. Bir başka rivayette EL-HANNAN: Son derece şefkat ve merha­metli, EL-MENNAN : Çok ve bol bol veren, EL-BEDIU: Yarattığı ile İnsanı hayrette bırakan, EL-MUĞÎSÜ: Yar­dımını esirgemeyen EL-KEFILÜ : Kefil olan, teahhüt eden. ZÜT-TÜLİ: Kudret ve güç sahibi, ZÜL-MEÂRI-CI : Yüksek derecelerin sahibi, ZÜLFADLI : Fazilet sa­hibi, EL-HALLAKU: dilediğini dilediği anda var eden. diye geçmektedir. Peygamberimiz bu yukarıda saydığımız isim ve sıfatları da cenabı hakkın isimle­ri arasında zikretmiştir.

A'rabinin oğlu, Ebu Bekir, Tirmİzi şerhinde bazı ilim ehlinden hikâye ederek derki, kitap (KUR'AN) ve sünnetten Allah'ü tealânm isimlerinden olan bin isim toplanmıştır. EL-KASTUL MÜCERRET adlı kitabın sa­hibi böyle söylemektedir. ŞEKVANI de Tuhfetûz Zakİ-rin isimli eserinde buna işaret etmiştir ve şöyle de­miştir. «Zikredilen hadislerde sayılmış ve toplanmış olan isimler bize kâfidir, yetişir.» 18
2 -Hadislerde bazı iafızlar daha varit olmuştur ki, bunlarda mecazi olara' Allah'ü tealânın isimleri­dir. Bilki bazı hadislerde geçen lafızlar vardır onlar da Allah'ın ismidir. Fakat konuluşunun aslı ve bulun­duğu hal başka bir şeye delâlet eder. Yine bilki, bu mecaz yolu iledir, hakikat ile değildir. Bir şeyi, kendi­sinden başka birşeyle de isimlendirmek iki şey ara­sındaki alâkadan dolayıdır veya bazı hazifleri takdir etmek suretiyledir. Buna misâ Ebu Hureyre'nin Hz. Muhammedden rivayet ettiği bir hadistir. Rasülullah bu hadisinde 'de.hre söğmeyiniz. Şüphesizki Allah dehrin taa kendisidir.» Buyurdu. Bu hadisi Müslim ri­vayet etti. Hz. Aişe (R.A.) nın rivayet ettiği bir hadîs­te de «Onu EL-ENÎN diye çağırınız zira ENİN Allah'ü tealânın isimlerinden biridir. Hasta, onu zikrettiği za­man rahatlar.» denilmektedir. Cetâlüddin Es-Suyuti. Râfi'den rivayet ederek Cami Es-Sağır isimli eserin­de zikrederek demiştir ki, bazı insanların hata ettiği gibi O, ne Müslîm.'in rivayet ettiği, ne de Ebu Hurey­re'nin rivayet ettiği hadislerdendir. Yine bu iki isim gibi bazı eserlerde Allah'ü tealâya Ramazan ismi ıt­lak olunmuştur. Başta da belirtildiği gibi bütün bun­ların zahiri mânâsı ve hakikata itlakı kasdedilme-mektedir. Bİfâkis birincisiyle kasdedilen mânâ şu­dur. Meselâ Allah'ü tealâ dehrin (Zamanın) hadise­leri için bir müsebbipdir. öyle ise dehra harhangi bir şeyi nisbet etmek ona söğmek ve zammetmek doğru değildir. 19

İkinci hadisteki enin ise Allah'ü tealânm kahhâr sıfatının bir tecellisi ve eseridir. Hasta onu zikrettiği zaman rahatlar. 20


Allah'ü Tealânın Isım Ve Sıfatları Hakkında Düşünmek

Bilki, Allah'ü tealâya şeriatın murat etmediği bir isim ve sıfatı, isim ve sıfat olarak koymamız, bize gö­re bütün kemâl ve olgunluğu ifade etse bile sahih ol­maz, doğru değildir. Müslüman bilginlerinin hepsi bu görüştedir. Meselâ kâinatın en büyük mühendisidir dememiz, doğru değildir. Bütün varlıkların her halini idare eden genel Müdür diyemeyiz ve bu isim ve sı­fatların ıstılahı olarak Allah'ü tealâya verilmesini iste­yemeyiz. Fakat insanları ona yaklaştırmak ve onun ta­sarruflarını açıklamak için cümlenin akışı bu yönden genişlerse bir beis yoktur. Zaten şanına lâyık olma­yan biri sim. ve sıfatla onu anmamak Haktealâ'dan edebe daha lâyıktır. 21


İsimlerin Özel Isım Ve Sıfat Oluşu Hakkındadır

Şu geçen bütün isimler içinde zatı kutsiyyeti için konulmuş olan tek bir özel isim vardır. O, da lafızla­rın en azametlisi olan ALLAH'dır, geri kalan hepsi, sı­fat mânâsını taşır. Bunun için haberlerde, Allah laf­zının müştak (türetilmiş) mi, yoksa gayri müştak (tü­retilmemiş) mi olduğu meselesi ihtilâf konusu olmuş­tur. Bu hususta araştırma yaprnıya lüzum yoktur. O'-nun, Allah'ü tealânın zatı için bir isim olduğunu bilmemiz kâfidir. Diğer isimler ise aslında İsim değil bi­rer sıfattırlar. Bu mevzuda bu kadarı yetişir. 22


Allah'ın Esmâ-I Husnasının Özellikleri

Bazıları Allah'ü tealânın İsimlerinden olan her bir isim için veciz bir şekilde ifade edilen Özellikler ve sırlar bulunduğunu söylerler. Bazıları da daha aşın gider ve haddi aşarlar, şu iddiayı ileri sürerler. Her bîr isim İçin ruhani bir hizmetçi vardır. Onu zikret­meye devam eden kimseye hizmet eder. Bu isimleri başkasına öğreten de böyledir. Bütün ilim sahipleri­nin üstünde herşeyi bilen yüce bir kudret sahibi var-vardir, Allah'ü tealânın isimleri parlak birer lafızdır. Onlar diğer kelimelere nisbetle daha faziletlidir. On­larda bereket, zikrinde büyük bir sevap vardır ki, in­san bilhassa kalp huzuru ile ve mânasını anlıyarak Allah'ü tealâyı zikre devam ettiği vakitte nefsi temiz­lenir, ruhu saflaşır. Allah'ü tealâ'nın kitabında ve Hz. Muhammed'in sünnetinde muradedilmeyen hiç bir şeyi de zikrine ziyade etmez. Çünkü biz, Allah'ın (C.C.) dininde aşırı gitmekten ve ona ilâve yapmaktan. Sadece bize bildirilen kadariyle yetinmek ve kısaltmak kâfidir. 23


Allah'ın Yüce İsimleri (İsmi Azam)

Pek çok hadislerin ismi azamın zikri geçmektedir. Bunları;



1 - Beride (R. A.) dan rivayet edildi- dediki-Peygamber (S.A.V.) dua eden bir adam gördü ve du­asın, işitti. O şöyle diyordu:

Allahümme innî eselüke biennî eşhedü enneke ente lâ ilahe İllâ entel-ahad es-samed ellezî lem ye-Jid velem yûled velem yekûn lehû küfüven ahad.

«Allahım muhakkak ki, ben; ancak senden iste­rim; yine ben (sana) şehadet ederim. Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Ancak sen varsın, varlığında tek­sin. Herşey sana muhtaç, sen ise hiç birşeye muh­taç değilsin. Doğurmamış ve doğru'mamış olan; ken­disi için hiç bir eş ve benzer olmayan bir (Allah)sın. Bunu duyan Hz. Muhammed (S.A.V.) «nefsim kudre­ti altında bulunan Allah'a yemin ederimki, Allah'ü te-alâdan en yüce ismiyle; ismi azamiyle istekte bulun­du. Her hangi bir kimse, ona ismi azamı ite dua ettiği vakitte duasına icabet eder. Onunla istediği vakitte kendisine verilir.» 24 dedi.

Münziri dediki; «şeyhimiz Ebu Ei-Hasen El-Makdisi bu hadis hakkında o; kendisinde asta tağn25 olmayan bir isnattır. 26 Bu mevzuda isnat bakımın­dan daha sıhhatli bir hadis rivayet edildiğini bilmiyorum» diye söyledi. El-Hafız İbni Hacer de "bu hadis, bu mevzuda rivayet edilen hadislerin senet yönünden en sağlamıdır» der. 27


2 -Enes bin Malik (R.A.) şunu rivayet etti. Pey­gamber (S.A.V.) mescide girdi ve dua ederken bir adam 28 gördü. O; dua ediyordu ve duasında şöyle diyordu.

AHahümme lâilâhe illaflâhü entei mennânü bedî-us semavâti vel ardı zelcelâlî vel ikram.

«Allahım hiç bir ilah yoktur; ancak Allah vardır. Sen bol bol verensin. Yeri ve gökleri bütün incelik­leriyle yaratansın. Azamet ve kibriya sahibi sensin an­cak sen. Veli kullarına ikram eden; bağışta bulunan yine sen...»

Rasüluilah (S.A.V.) onu dinledikten sonra yanın­dakilere; «Allah'a ne ile dua ettiğini biliyor musunuz? en yüce ismiyle; ismi azamiyle dua etti. Kendisine onunla dua edildiği vakitte icabet eder; onunla birşey istenildiği zaman verir» 29 diye buyurdu. 30


3-Esma binti Yezid (R.A.)in haber verdiğine göre Hz. Peygamber; Allah'ın en yüce ismi; ismi aza­mı şu iki ayettir diye buyurdu.

Ve iiâhüküm ilâhün vâhîdün iâilâhe illâ hüver-rahmânür-rahîm.

«Hepinizin tanrısı (zatında ve s: fa Harında asla benzeri bulunmayan) birtek Âllah'dır, Ondan başka hiç bir tanrı yoktur O; hem rahmandır hem rahim­dir.» 31

A!i Imran suresinin başlangıcındaki: Elim lâm mim Allah'ü lâ iiâhe iiiâ hüv'el hayyül «Eijf iâm mîm Allah o Allah'dır ki kendinden.

ka hiç bir tanrı yoktur. (O, zatı ezelî ve ebedi hayat ile) diri ve bakidir. Zatiyle kemaliyle kâimdir (yarat­tıklarının heran tetbir-ü hıfzında yegâne hâkimdir. Herşey onunla kaimdir.)32 Tirmizi bu hadisin hasen 33 ve sahih 34olduğunu söyledi.

Sa'd bin Malik (R.A.) «ben Resulullahın şöyle de­diğini işittim» dedi. «Size Allahın en yüce ismine; is­mi âzamma yol göstereyim'm i? Bir kimse ona, onunla duâ ettiği vakitte icabet eder, istediği vakitte isteğini verir. O, üç karanlığın 35 içinde pişman olarak yal­varan ve nida eden Yunus (A.S.)'ın ettiği duadır. O; şöyle duâ etmişti.

Lâilâhe illâ ente sübhâneke inni küntü minez -zâlimin.

«Senden başka hiç bir tanrı yoktur. Seni tenzih ederim. Hakikat ben haksızlık edenlerden oldum.»

Bunun üzerine biri, şöyle söyledi, Ya resulallah bu; sadece Yunus (A.S.) a mı mahsustur. Yoksa bü­tün müminler için bir duâ mıdır? Hz. Muhammed, (S. A.V.) Allahü zülcelâlin ayetini işitmez misin? O, «onun yalvarışına karşı» biz de (duâstnı kabul ettik) kendisi­ni gamdan selâmete erdirdik. İşte biz; İman edenleri böyle kurtarırız) 36diye buyurdu.

Artık sen, bu ve başka hadislerden de anlıyorsun, bunlar ismi âzami bizzat tayin etmemişlerdir. Hakikaten âlimler, bu husustaki bir birine muhalif ha­dislerden bâzısını diğer bazısına tercih etmek sure­tiyle onu hususileştirmede İhtilafa düşmüşlerdir. Hat­ta o kadar ileri gitmişlerdir ki; kırk küsur ayrı fikir or­taya atmışlardır. Gerek şu hadis-i şeriflerden, gerek­se kendine güvenilir sözlerden ve gerekse din adam­larının fikirlerinden edindiğimiz bilgiye göre şüphesiz-ki ismi âzam, Allah'ü teâlanın müteaddit isimlerinden terekküp etmiş bir duadır, fnsan, dinen talebediien duanın şartlarına gayret göstererek Rabb'ıne yalvar-dığı vakitte Alfah-Û Tealâ o kulun duasını kabul eder. Çeşitli hadisi şerifler, müteaddit yerlerde bize, bunu açıklamıştır.

ismi âzamin böyle olduğu kararlaşınca, artık bazı insanlar, onun sırlardan bir sır olduğunu, bâzı kişile­re bahsedildiğini, sımsıkı kapalı ve dayaklı yerleri onunla açtıklarını, âdetleri onunla yırttıklarını ve par­çaladıklarını, insanlar için söz konusu olmayan bâzı şeylerin, ismi âzamin kendilerine verildiği kimseler için fevkalâde, harikulade hususların zuhur ettiğini iddia edemezler. Bu durum, Allah ve Resulünden bildi­rilmiş olan haberler üzerine fazla bir emirdir. Bu id­diada bulunan gurup Allah'ü teâlanın şu ayet-i keri­mesini deli! getirirler. Ayetin meali şudur: «Nezdinde kitaptan bir ilim olan (zat) «ben dedi, gözün sana dönmeden (gözünü yumup açmadan) evvel onu sana getiririm.» nazmı celilindeki «kitaptan bir ilim olan zat» ifadesindeki ilimden maksat ismi azamdır, derler. Onlara cevap olarak şunu söyleriz. Yaklaşık olarak müfessirler (Kur'am tefsir edenler) şu iddia edilen şe­yi nyâhayyü yâ kayyumü» veya «Allahü lâilâhe illâ hü-vel-hayyül-kayyunu ile açıklamışlardır. Bazıları ise

onun süryânice bir lafız olduğunu ileri sürmüşler ve bununda «âhiyen şerâhiyen» olduğunu söylemişler­dir. Fakat bu delilsiz bir dâvadır- Sahih hadislerde bu konuda verilen malûmattan böyle bir emir çıkarılma­mıştır ve çıkarılamaz.

Sözün özü; hakikaten bazı insanlar hakikatleri göremediler; körce hareket ettiler; hususi iddialarda bulundular. Eserlerde geçenlere ziyade yaptılar. Ki-»tap ve sünnette de reddedilmediğini söylediler. Hal­buki biz bundan şiddetle nehyedildik. öyle ise kitap ve sünnetin bildirdiği kadarı İle yetinelim. 37


Yüklə 400,49 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin