ÇİFTÇİ Mustafa ,
Danışman : Prof.Dr. Sedat AYANOĞLU
Anabilim dalı : Orman Mühendisliği
Program : Ormancılık Hukuku
Yılı : 2006
Tez Savunma Jürisi : Prof.Dr. Sedat AYANOĞLU (Danışman) Prof.Dr. Saba ÖZMEN Doç.Dr. Aynur AYDIN COŞKUN DoçDr. Yusuf GÜNEŞ Doç.Dr. Kenan OK
Orman Sınırlamasına İtiraz Davalarının Usul Hukuku Açısından İncelenmesi
Ülkemizin sahip olduğu orman kaynaklarının sürdürülebilir yararlanma ve ekonomik olarak yönetilebilmesi için, orman varlığımızın arazi ve harita üzerinde tespiti ile sınırlandırma işlemlerinin tamamlanması ve bu konudaki hukuki sorunların çözüme kavuşturulması gerekmektedir.
Bu amaçla 1937 yılında 3116 sayılı Orman Kanunu yürürlüğe konulmuş, kurulan Orman Tahdit Komisyonlarınca on yıl içerisinde devlete ait ormanların sınırlandırma işlemlerinin tamamlanması amaçlanmış ancak, bu amaca ulaşılamamıştır. 1945 yılında çıkarılan 4785 sayılı Kanunla, herhangi bir bildirime lüzum olmaksızın tüm ormanlar devletleştirilmiş, bazı istisna yerler hariç devletleştirilen ormanlardan bir kısmı, 1950 yılında çıkarılan 5658 sayılı Kanunla sahiplerine iade edilmiştir. 1950 yılında yürürlüğe konulan 5653 sayılı Kanunla 3116 sayılı Kanunun (e) bendi değiştirilerek makilik alanlar orman kapsamından çıkarılmış, kanunun uygulamasına yönelik “Maki Tefrik Komisyonları” kurulmuştur.
1956 yılında yeni bir anlayışla 6831 sayılı Orman Kanunu yürürlüğe konulmuş; 1973 yılında 1744 sayılı Kanunla değiştirilmiş ve “Orman Tahdit Komisyonları” yerine “Orman Kadastro Komisyonları” kurulmuştur. Ayrıca bu kanunla, orman sayılan yerlerden bilim ve fen bakımından orman niteliğini kaybetmiş yerlerin orman sınırları dışına çıkarılması benimsenmiş, bu işlemin Orman Kadastro Komisyonlarınca yapılması hüküm altına alınmıştır. Böylece orman sınırlama işlemi yanında orman sınırları dışına çıkarma işlemi de kendilerine yüklenen Orman Kadastro Komisyonlarının iş yükü artmıştır. Bu komisyonlarca orman sınırlama işlemi yerine, orman sınırları dışına çıkarma işlemlerine ağırlık verilmiştir.
Ülkemizdeki genel kadastro çalışmalarını hızlandırmak amacıyla, 1987 yılında 3402 sayılı Kadastro Kanunu yürürlüğe girmiş ve bu kanunun 4. maddesi çerçevesinde genel kadastro ekiplerine de orman sınırlama yetkisi tanınmıştır.
1998 yılında 4342 sayılı Mera Kanunu yürürlüğe girmiş ve bu kanunla mera, yaylak ve kışlakların kadastrosu öngörülmüştür.
Ülkemizde en çok uyuşmazlıkların ortaya çıkmasına sebep olan mülkiyet konusu, mevzuatta yapılan sık değişiklikler ile kadastro işlemlerinin farklı kanunlar çerçevesinde değişik kuruluşlar tarafından yürütülmesi nedeniyle çözümlenememiş, bu konuda mahkemelerde birçok davalar açılmıştır.
Ormanların sınırlandırma işlemlerine karşı açılan davalar, orman sınırlamasına itiraz davaları olarak adlandırılmaktadır. Orman Yönetimi ile hak sahibi gerçek ve tüzel kişiler duruma göre davalı ya da davacı taraf olabilmekte ve belirlenen sürede mahkemelere dava açabilmektedirler ki bu süre hak düşürücü süredir.
6831 sayılı Orman Kanununa göre orman sınırlamasına itiraz davaları Kadastro Mahkemelerinde, Kadastro Mahkemesi olmayan yerlerde kadastro davalarına bakmakla görevli mahkemelerde açılmaktadır. Kadastro Mahkemesi olmayan yerlerde görevli mahkeme, Asliye Hukuk Mahkemeleridir. Tapu sahiplerince on yıllık süre içerisinde açılacak davalar genel mahkemeler olan Asliye Hukuk Mahkemelerinde görülecektir.
Orman sınırlamasına itiraz davaları taşınmaz mala ilişkin olduğu için bu davalarda yetkili mahkeme, dava konusu taşınmazın bulunduğu il ya da ilçe sınırları içerisinde bulunan Kadastro Mahkemeleridir.
Görevli ve yetkili mahkemelerde görülecek orman sınırlamasına itiraz davalarında hakim, davaya konu taşınmazın orman sayılan yerlerden olup olmadığı, sınırlama işleminin iptal edilip edilmeyeceği hususunu, uzman bilirkişilerle birlikte yapılacak keşif ve diğer delilleri değerlendirerek hüküm altına alacaktır. Yargılama, Orman Kanunu ve Kadastro Kanununda belirtildiği üzere, Kadastro mahkemeleri için öngörülen özel usul hükümleri çerçevesinde yapılacaktır.
Orman sınırlaması yapan kurumlar tek çatı altında toplanmalı ve mülkiyet konusu tam olarak çözüme kavuşturulmalıdır. Sonuçta Yargı Organlarının yükü azaltılarak, Usül Hukukuna ilişkin sorunlar çözüme kavuşturulmalıdır.
Dostları ilə paylaş: |