Timuçin yalçinkaya



Yüklə 144,08 Kb.
səhifə12/15
tarix07.01.2022
ölçüsü144,08 Kb.
#80424
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   15
Tablo 2: Dünya Genelinde,

Aile Şirketlerinin Toplam Şirketler Arasındaki Yeri

Ülke

Aile Şirketlerinin Payı

ABD

% 99

İtalya

% 99

İsviçre

% 88

Türkiye

% 99

Çek Cumhuriyeti

% 92

Portekiz

% 70

Şili

% 65

Kaynak: Carsrud, 2006: 23.

Aile girişimleri; kan bağı, duygusallık, vefa, saygınlık, yetinmecilik, dayanışma gibi sosyolojik olgularla; rasyonellik, faydacılık, kâr odaklılık gibi ekonomik olguların bir araya geldiği kurumlardır. Bu noktada çatışmalar kaçınılmazdır ve sıklıkla meydana gelmektedir.

Ailenin, adı, tarihi ve kökleri bağlamında sosyal konumu ve saygınlığının, o ailenin kurduğu şirketin varlığına bağlanması durumunda, şirket, ailenin sosyolojik değerlerinin önüne geçebilmektedir. Şirketin korunması, ailenin korunması düşüncesini, hatta aileyi bile yok edebilmektedir. Tersten yaklaşılacak olursa; ailenin sosyolojik değerinin, ailenin şirketi karşısında üstün kabul edilmesi durumunda, ailenin ekonomik ihtiyaçlarını karşılayan, yani geçimini sağlayan kaynağın yok olması gibi başka bir sorun doğabilmektedir. Aileye ilişkin sosyolojik ve ekonomik olgular arasındaki ilişki ince bir çizgi üzerindedir. Ekonomikliğin önemsenmesi, toplum olabilmenin önemli bir şartı olan ‘aile’yi ve toplum bütününü yıpratabilmekte; sosyalliğin önemsenmesi ise, yüzde 90’ları bile aşan oranda aile girişimlerine dayalı olan makro-ekonomik gücün zayıflamasına, dolayısıyla yine toplumun bütününün güç kaybetmesine yol açabilmektedir. Bu bakımdan, aile kurumunun sosyallik ve ekonomiklik işlevleri arasında bir dengenin mutlaka gözetilmesi gerekmektedir.

Bir aile girişiminin globalleşme bağlamında önemi ise, ekonomik, sosyal, kültürel ve politik alanların kavşak noktasında varlık kazanan bir olgu olmasının yanı sıra, global düzlemdeki rekabet yeteneklerine ilişkindir. Bu bağlamda aile girişimlerinin, ‘aile’ kurumundan kaynaklanan sistemik ve yapısal görünümleri nedeniyle global rekabet gücüne erişemeyecekleri yönünde bir yargı söz konusudur. Buna göre; ‘aile’ kurumunun bazı özellikleri, kapitalist kurumların özümsenmesini engelledikleri ölçüde, bir aile girişiminin global ölçekli bir girişim olmasını engellemektedir. Ailenin;

* rekabet ve liyakat yerine aileye yakınlık ilkesine,

* uzun dönemli stratejiler yerine günübirlik önlemlere,

* global hedefler yerine yerelle yetinmeye,

* planlama yerine modaya,

* reel yatırımlar yerine aile servetine önem vermesi gibi özellikleri, aile girişiminin rekabet gücünü düşürebilmektedir. Bu durumun yanı sıra, globalleşme gerçeği karşısında yerelde sıkışmış aile girişimleri, yerelde kalmakla bir risk alıyorlar demektir. Öyle ki; çok uluslu girişimler, gerek kapitalizmin iş yapma yöntemlerindeki ve teknolojisindeki ileri düzey, gerekse dünya çapında üretimleri nedeniyle içsel ekonomiler sağlayabilmektedirler. Bu durum karşısında yerel aile girişimlerinin ‘aile’ boyutu ikincilleşebilmektedir. Dış rekabete karşı koymak bağlamında birincilleşen ‘girişim’ boyutunda ise kapitalizm kültürü yerleşik hale gelmektedir. Bu eğilim, gerçekte, girişim kavramının doğası gereği meydana gelmektedir. Öyle ki; girişim, firma, piyasa, rekabet gibi kurumlar, kapitalizmin kurumlarıdır. Dolayısıyla, globalleşme sürecinde aile girişimlerinin, hatta ‘aile’nin yok olmaması için kapitalizmin özümsenmesi ve kurumlarının oluşturulması gerekmektedir. Bu noktada kurumsallaşma kavramı karşımıza çıkmaktadır.

Kurumsallaşma, genel olarak, bir sisteme ya da yapıya ait kültürün ve organizasyonların öğrenilmesi ve başka bir sistem ve yapı içinde kurulmasıdır. Örneğin, kapitalizmin kurumsallaştırılması; ekonomik sistemi kapitalizm olmayan bir ülkede, piyasa, özel mülkiyet, girişimcilik gibi kurumların zihniyet ve davranışlarda yerleştirilmesi demektir.

Kapitalizmin kurumsallaştırılması temelinde, firmaların kurumsallaşması ise; bir firmanın kişilerden bağımsız olarak kurallara, standartlara, prosedürlere sahip olması; değişen çevre koşullarını takip eden sistemleri kurması ve organizasyon yapısını oluşturması, kendine özgü selamlaşma biçimlerini, iş yapma tarzları ve yöntemlerini kültürü haline getirmesi ve bu sayede diğer firmalardan farklı ve ayırt edici bir kimliğe bürünmesi sürecidir (Karpuzoğlu, 2004: 45). Bu açıdan, girişimlerin, özelde ise aile girişimlerinin kurumsallaşması; kapitalizm kültürünün öğrenilmesi ve bu kültürün işletilerek ‘aile’nin bir anlamda saf dışı edilmesi demektir. Bir başka deyişle, kapitalizm kültürünün aile kültürü karşısında baskın gelmesidir. Buna ilişkin bir araştırmanın sonucu da; aile girişimlerinde ilk kuşak temsilcilerin girişime kazandırmaya çalıştıkları geleneksel değerlere karşın, yeni kuşakların ve yöneticilerin modern şirket değerlerine (bu bağlamda kapitalizm kültürüne) daha yakın olduklarını ortaya koymaktadır (Yelkikalan ve Aydın, 2004: 344).

‘Aile anayasası’ kavramı da bu yönde türetilmiş bir kavramdır. Aile anayasası; aileye ve ailenin firmayla ilişkisine ait yazılı ve yazısız kurallar bütünüdür. Yani, bir aileye kan bağı ya da evlilik ile katılarak aynı soyadını taşımaya hak kazanan kişilerin, aileyle, üçüncü kişilerle ya da şirketle ilişkilerinde onlara rehberlik eden, aile üyeleri tarafından kabul edilen, tüm aile üyelerine aynı şekilde uygulanan ve uyulmaması durumunda belli yaptırımları bulunan kurallar manzumesidir (Karpuzoğlu, 2004: 160). Kavramın tanımından da anlaşılacağı gibi; bir firma içinde kurulması durumunda verimlilik ve kârlılık için yol gösterecek olan ‘disiplin’, aile içinde de kurumlaştırılmaya çalışılmaktadır. Oysa ‘aile’ kurumunda düşünselden çok, duygusal bağlar vardır ve aile üyeleri aile içinde belli düşünce kalıpları çerçevesinde davranmayı istemeyeceklerdir. Ailenin değerleri olan saygı, sevgi, dayanışma gibi nitelikler aile ilişkilerini belirleyen kuralları biçimlendirebilirler; ancak, bu nitelikler duygusal olarak oluşmaktadırlar. Bu nedenle, aile anayasası, aile girişimlerinin ‘aile’ boyutunda geçerlilik kazanamamaktadır. Ancak, ‘girişim’ boyutunda disiplin ve kurallılık belli ekonomik kazanımlar için zemin olabilmektedir ki; bu da zaten kapitalizmin kurumlarını içselleştirmekle sağlanmaktadır.

Yerel bir girişimin, çok uluslu bir girişim boyutuna ulaşabilmesi, global çapta risk, yenilik ve bilgi ile ilişkisinin gücüne bağlıdır. İki veya daha fazla ülkedeki birimlerini içeren üretim ve pazarlama ağı oluşturmuş çok uluslu girişimler, globalleşmenin yarattığı yersiz-yurtsuzlaşma eğilimi bağlamında ulus-ötesi girişimlere dönüşebilmektedir. Ulus-ötesi olabilmek ise, ekonomik faaliyetler sürdürülürken belli bir ulusal bağın hissedilmemesini ve bir anlamda Kurumsal İktisat’ın ortaya koyduğu toplumsal kültürden bağımsız ve katışıksız bir homo oeconomicus olmayı gerektirmektedir. Bu durum, yerel bir aile girişimi için ne denli olanaklıdır? Aile girişimlerinin, duygusal bir yanı vardır ki; bu, sadece aile içindeki ilişkileri değil, köken olan ulusa bağlılığı da şekillendirmektedir. Bir ailenin ya da ailedeki bir bireyin bu duygusallığı çeşitli durumlarda aile ekonomisinin önceliği ile çelişmektedir. Bu durumda ailede ve aile aracılığıyla toplum genelinde “ekonomizm”, yani birincilleştirilen ekonomik amaç ve eylemlerin sosyal değerleri yıpratması, hatta ortadan kaldırması (Fine ve Rose, 2005: 190) söz konusu olabilmektedir. Dolayısıyla, katışıksız bir homo oeconomicus olma koşulu ile oluşabilen ulus-ötesi bir girişim, yapısal olarak aile girişimleriyle bağdaşmayabilmektedir. Diğer yandan, ulus-ötesi girişimlerin kökeninde ailelerin olduğu durumlar da vardır, ancak, bu girişimler, kapitalizm kültürünü aile kurumuna yeğleyebildikleri için global boyuta çıkabilmişlerdir.

SONUÇ

Aile girişimleri bağlamında, toplumların ‘aile’ kurumu ile “girişim” kurumu arasında bir mücadelenin söz konusu olduğu görülmektedir. Globalleşme sürecinde bu mücadeleyi, kapitalizmin bir kurumu olan ‘girişim’in kazanması daha olasıdır. ‘Aile’nin yeğlendiği yapılarda ise ya yetinmecilik anlayışı çerçevesinde yerelde kalma yönünde karar verilmekte ya da globalleşme amacına karşın globalleşme yeteneğinden, yani kapitalizmin mantığından ve kurumlarından yoksun olunmaktadır.

Bu temelde, hazır bir girişime sahip olan ya da bir girişim kuracak olan bir ailenin, yerelde yüksek kâr ve piyasa payı elde edebilmek ve zamanla global ölçeğe çıkabilmek üzere, kapitalizmin mantığını iyi öğrenmesi gerekmektedir. Bunun için de, aile üyelerinin risk alabilme, yenilikçilik, araştırmacılık ve rasyonellik kültürüne sahip bireyler olabilmeleri gerekmektedir. Ancak, bu arada, özellikle girişimin başındaki aile üyesinin, girişimin ekonomik amaçları gereği ailenin sosyal olarak yıpranabileceği bilincini aile üyelerine kazandırması da önemli bir gerekliliktir. Sanayileşmenin, hatta sanayi-sonrası toplumsal yapılanmanın aileleri bozucu etkisi göz ardı edilmemelidir. Özellikle ailenin ve girişimin küçük üyelerinin ayrı bir girişim kurmak üzere girişimden ayrılmasının ya da girişimin üst düzey yöneticileri ile çatışmasının aile bağlarını zedeleyebileceği bilinci ailede oluşturulmalıdır.

Toplumların bir başka kurumu olan ‘devlet’ ise bu noktada dengeleyici sıfatıyla yer almalıdır. Ne var ki; devlet, Batı değerlerine sahip olma amacının da bir parçası olarak kapitalizmi kurumsallaştırma çabasıyla mı yapılanacağına, yoksa daha çok Doğu toplumlarına özgü sosyallik ilkesiyle mi hareket edeceğine açıkça karar verebilmelidir. Bu noktadaki belirsizlik aşıldığı takdirde, aile girişimleri özelinde ve toplum genelinde ekonomizmin egemenliği yerine, sosyallik ekseninde bir yapı oluşturulabilecektir. Bu konuda Kurumsal İktisat anlayışı önemli kazanımlar sağlayabilecek bir felsefeye sahiptir.




Yüklə 144,08 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   15




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin