Timuçin yalçinkaya



Yüklə 144,08 Kb.
səhifə7/15
tarix07.01.2022
ölçüsü144,08 Kb.
#80424
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   15
1.2. Globalleşmenin Boyutları

Globalleşme; ekonomi, politika, kültür, teknoloji ve benzeri alanlarda birbirleriyle eş-zamanlı yaşanan ve aralarında karmaşık bağlantılar bulunan alt süreçlerden oluşmaktadır. Bu anlamda, paradokslar ve karşıt güçler içermektedir. John Tomlinson, bu çok boyutlulukla ilgili olarak “karmaşık bağlantılılık” (complex connectivity) kavramını, globalleşmenin ne olduğunun belirlenmesine ilişkin temellendirmesinin ana bileşeni olarak tanıtmaktadır (2004: 12). Bu kavramla açıklamak istediği olgu; yerelde konumlanmış (bireysel, örgütsel ya da toplumsal) karar birimlerinin ve bunların pratiklerinin dünya çapında bir ağ sayesinde birbirleriyle bağlantıda olmalarıdır.

Karar birimlerinin karmaşık bağlantıları gibi, ideolojik, kültürel, ekonomik, politik ve benzeri boyutların da globalleşme bağlamında birbirleriyle karmaşık ilişkileri vardır. Örneğin; ekonomik boyutta, bir tüketim malının dünya çapında pazarlanabilmesi, aynı zamanda kültürel boyutta bu malın dünya çapında bir tüketim kültürünün parçası olmasını gerektirebilir. Paralel olarak, bu tüketim malının ithalatı, bir ülkenin politik iktidarı tarafından kültürel gerekçelerle engellenebilir. Çin hükümetinin, ABD yapımı sinema filmlerinin Çin’e girişine ahlaki gerekçelerle sınırlı olarak izin vermesi ya da ABD hükümetinin, deniz limanlarının özelleştirilmesini, Arap yatırımcıların tekliflerine karşı oluşan ulusal muhalefetten dolayı iptal etmesi gibi örnekler, globalleşmenin boyutları arasındaki karmaşık bağlantılılığa işaret etmektedir.

Globalleşme bu doğrultuda genel olarak beş boyutta değerlendirilebilir: İdeoloji, kültür, bilim-teknoloji, ekonomi ve politika boyutları. Kültür ve ekonomi boyutları bu çalışma açısından öncelikli konumdadırlar. Karmaşık bağlantılılık ve bu boyutlara ilişkin olayların eş-zamanlı olarak gerçekleşebilmesi, diğer boyutları ihmal etmemeyi gerektirse de, bu noktada diğer boyutlar etraflıca ele alınmamaktadır. Ancak, kısa bir değinme yerinde olacaktır.

Globalleşme sürecinin temelinde, onun etkin işleyebilmesinin düşünsel altyapısı olarak liberalizm ve bağlantılı olarak kapitalizm ideolojileri vardır. Her ne kadar ideoloji olma olgunluğuna henüz sahip görünmese de, Michael Freeden ve Manfred Steger tarafından ileri sürülen “globalizm” kavramı da, globalleşmenin ideolojisi olarak ayrı bir çalışma alanı oluşturmaya adaydır. Steger, globalizmi; globalleşme düşüncesini meşrulaştırma ve bu meşruluğa ilişkin dünya çapında kamuoyu yaratma amacını içeren bir ideoloji olarak ele almaktadır (2005: 16-26). Bu anlamda, globalizm ideolojisi; karar birimlerinde globalleşme düşüncesini güçlendiren belli değer yargılarının oluşmasına temel hazırlamaktadır. Hatta globalleşmeye karşıt görüşlerin meydana gelmesinin çıkış noktası da yine globalizm ideolojisi olmaktadır.

Bilim-teknoloji, globalleşmenin bir başka boyutu olarak, toplumsal öğelerin global çapa yayılabilmesini ve yerel karar birimlerinin birbirleriyle bağlantıda olabilmelerini kolaylaştırma işlevi kazanmıştır. Bu bağlamda, hacmi büyük ve mekanı geniş teknolojik çıktılar ve bunların bilimsel temellerinden çok, hacmi küçük, duyularla algılanamayabilen ve mekandan çok zamanı ve işlevselliği değerli kılan; bilgisayar, mikroçip, nano, virüs, enformasyon, uydu, internet gibi terimlerle ifade edilen bilimsel-teknolojik çıktılar söz konusudur. Özellikle bilgisayar ve elektronik alanındaki gelişmeler, insanların, malların, paranın ve bilgi, yöntem, virüs gibi soyut varlıkların globalleşmesini kolaylaştırırken, bunların üretilme sürecinde bilim adamlarının, işçilerin ve girişimcilerin daha yaratıcı, daha üretken, daha esnek ve daha hızlı olmalarına olanak sağlamaktadır.

Globalleşmenin politik boyutundaki temel eğilim ise, ulus-devletlerin zayıflamasıdır. Zygmunt Bauman, ulus-devleti; üç ana öğeyi, ‘ekonomi yönetimini’, ‘siyasi yetkeyi’ ve ‘kültürel egemenliği’ birleştiren bir kurum olarak tanımlamakta ve globalleşme bağlamında ulus-devletten geriye kalanın, ekonomi yönetimi ve kültürel egemenlik tarafından desteklenmeyen siyasi yetke olduğunu öne sürmektedir (2002: 61). Bauman bu savında büyük ölçüde yerinde bir belirlemede bulunmakla birlikte, ulus-üstü (supranational) kurumların bağlayıcılığı karşısında siyasi yetkenin de ulusal sınırlar içinde belli noktalarda zayıf kaldığı görülmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı bunun bir örneğidir. Ulus-üstü kurumların, ulus-devletlerin ekonomi yönetimini zayıflatması ise daha çok görülen bir durumdur. Bu bağlamda, özellikle Çevre (Periphery) ve Yarı-çevre (Semi-periphery) ülkelerin bağımsız ekonomik ve sosyal politikalar geliştiremediklerine tanık olunmaktadır. Bunun yanı sıra, bu ülkelerde dış kaynak bağımlılığının ileri düzeyde olması nedeniyle de ekonomide karar alabilme bağımsızlığı ve yetkinliği güçlü olamamaktadır. Bu dış kaynak bağımlılığı da çok uluslu şirketlerin bu ülkelere olan yatırım ve ticaret kapasitelerini büyütmektedir.

Çalışmamızın ikinci bölümündeki ‘girişimcilik’ ve üçüncü bölümündeki ‘aile girişimciliği’ değerlendirmelerine temel olmak üzere, globalleşmenin kültür ve ekonomi boyutları özellikle önemlidir.




Yüklə 144,08 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   15




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin