Tisk tüRKİye iŞveren sendikalari konfederasyonu


I - Dünya Çimento Sektörüne Genel Bakış



Yüklə 1,16 Mb.
səhifə6/19
tarix09.01.2019
ölçüsü1,16 Mb.
#93595
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   19

I - Dünya Çimento Sektörüne Genel Bakış

1997-1998 döneminde dünya ekonomisinde daralmaya yol açan vurucu ekonomik krizin ardından, 1999 yılında çimento tüketimi 1998 yılına göre, % 5 artış göstererek 1,57 milyar ton olarak gerçekleşmiştir. 2000 yılına ait son veriler incelendiğinde ise bir önceki yıla göre, çimento tüketiminin %3 oranında artarak 1,62 milyar tona ulaştığı görülmektedir.


Son yıllardaki bu hızlı büyümenin nedeni, birçok ülkenin özellikle de Batı yarımkürenin Asya Krizi’nden sonra kendini toparlaması ve krizin olumsuz etkilerini üzerinden atması olarak ifade edilmektedir. 2001 yılı öngörüleri incelendiğinde, bu artış trendinin devam etmesi ve % 3’lük bir büyüme göstererek 1,7 milyar ton seviyesinde gerçekleşmesi beklenmektedir.
1990’lı yılların başında tüketim, 1 milyar ton seviyelerinde gerçekleşirken, 7-8 yıllık bir zaman sürecinde yıllık ortalama % 3’lük büyüme göstererek 2000’lerin başında 2 milyar ton seviyesine yaklaşmıştır.

2000 yılı sonu itibariyle, dünya çimento üretim kapasitesi yaklaşık 1,8 milyar tondur. Bu üretim miktarı yaklaşık 1.470 entegre tesis ve 150’den fazla öğütme tesisinde gerçekleştirilmektedir.



II - 2000 Yılında Çimento Sektörümüz

Ağır kış şartlarının getirdiği düşük satışlar ile 2000 yılına başlayan çimento sektöründe, Nisan ayından itibaren inşaat sektöründe canlanma beklenirken 10 Nisan Kararnamesi ile Yapı Denetim Şirketlerinin oluşturulması amacıyla 10 Temmuz’a kadar ruhsat yasağı getirilmiş ve 2000 yılı ilk yarısı itibarıyla 99 yılı aynı dönemine göre üretim ve satış seviyesi yakalanamamıştır.


Yasağın kalkması ile yaşanan canlanma daha sonraki aylarda kendini az da olsa olumlu seviyede hissettirerek yılın 2. yarısında 99 yılı üretimi yakalanmıştır.

Ancak, 1998 yılında 34,138,075 ton olan iç satış rakamı 1999’da 31,529,876 tona 2000 yılında ise % -0.05 civarında bir küçülme ile 31,515,076 tona gerilemiştir. İç pazardaki bu daralma halen devam etmektedir.

2000 yılında yurtiçi piyasalarda yaşanan bu olumsuzluklara çözüm bulmak üzere daralma nedeniyle oluşan kapasite fazlasının ihracatla eritilmesine çalışılmıştır. 1998 yılında 4 milyon ton olan ihracatımız, 1999’da 4,5 milyon tona ve 2000’de 6,5 milyon tona çıkmış, 1998 yılına kadar iç piyasa lehine gerçekleşen canlılık bu tarihten sonra yerini ihracata bırakmıştır.

Ayrıca, 2000 yılı başında yürürlüğe konulan "Enflasyonla Mücadele ve İstikrar Programı" en büyük olumsuz etkisini Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesinde göstermiştir.

Özellikle Devlet yatırımlarının söz konusu olduğu bu bölgede, bu yatırımların askıya alınması ve/veya azaltılmasının yanı sıra hakedişlerin müteahhit firmalara zamanında ödenmemesi bölge inşaat ve çimento sektörünü olumsuz etkilemiştir.

III - Kasım 2000 ve Şubat 2001 Krizinin Sektöre Etkileri

2000 yılında çimento iç tüketimi % -0.0.5 civarında bir küçülme göstermiştir. Sektör ihracata yönelmiş, klinker ve çimento toplam ihracatı % 45 oranında bir artışla sektörün bugüne kadar yaptığı en yüksek ihracat rakamına ulaşmıştır. Çok az miktarlarda olan ithalat ise % 8 civarında bir azalma göstermiştir. Üretim miktarlarında, hem klinkerde hem de çimentoda, bir önceki yıla göre yaklaşık 1’er milyon tonluk bir artış oluşmuştur. Buna rağmen çimento sektörünün önemli ölçüde kapasite fazlası vardır.

Sektör 1999 yılında global krizin etkilerini hissetmeye başlamış, tüketimdeki azalma beraberinde fiyat düşüşlerini de getirmiştir. Bu krizin yaşandığı süreç içinde oluşan iki büyük deprem sektörde büyük bir durgunluk yaratmıştır. 2000 yılına, hem ekonomik istikrar paketinin açıklanmış olması hem de deprem bölgelerinde yeniden yapılandırma projelerinin başlayacak olması nedeniyle, iyi beklentilerle başlayan sektör, yılın ilk çeyreğinde bu projelerin başlamaması ve ağır kış şartları nedeniyle gerçekleşen düşük satışlar sonucu beklentilerini kaybetmiştir.

Nispeten olumlu geçen ikinci ve üçüncü çeyreğin ardından Kasım 2000 ekonomik krizi ile birlikte tekrar belirsizlik yaşanmaya başlanmıştır.

Sektörde uzun yıllardır beklenen canlanmanın Şubat Krizi’nden sonra 2001 yılında da gerçekleşmesi mümkün görünmemektedir. 1994 Krizi’nde % 6 seviyesinde bir ekonomik küçülme yaşanırken çimento talebinde % 10’luk bir daralma olmuştur. 2001 yılı ile ilgili gerçekçi bir tahminde bulunmak bugün için olası değildir. 1994 yılına kadar süratli bir gelişme yaşanmış olması 1994 yılındaki çöküşün kuvvetli olmasına neden olmuştur. 1999 ve 2000 yıllarında yaklaşık % 10’luk bir küçülme olması büyümenin ertelenmesi anlamına gelmektedir. Bu nedenle, 2001 yılındaki düşüşün 1994 yılındaki kadar büyük olmayacağı kanaatindeyiz.

Ayrıca, sektörümüzde bulunan birçok kuruluş, yurt dışından kredi sağlamış ve kredinin teminatı olarak muhtelif bankalardan % 1 komisyonlu teminat mektubu alınmıştır. Yaşanan ekonomik kriz sonucu komisyon ödemeleri dövize endeksli olması nedeniyle getirdiği % 85'lik yük yetmiyormuş gibi, % 200 artışa sebep olacak şekilde bazı bankalar % 1 olan komisyon oranını % 2'ye çıkardığını belirtmişlerdir.


IV - Türk çimento sektörünün sorunları ve çözüm önerileri


  1. İthal Kömürlere Fon Uygulaması

03.02.2000 tarih ve 23973 sayılı Resmi Gazete'de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nca yerli kömür üreticilerinin korunması amacıyla yayınlanan yönetmelikle, "Avrupa Birliği ülkelerinin dışındaki ülkelerden yapılacak, demir-çelik sektörünün kullandığı kömür hariç, kömür ve petrokokun gümrük resmine esas bedelinin % 10 oranında fon konulmuştur" hükmü yer almaktadır.

Betonarme ve çelik konstrüksiyon yapılar, inşaat sektörünün temel ve rakip malzemeleridir. çelik konstrüksiyon yapıların ana malzemesi olan demir çeliğin üretimindeki kömürler fondan muaf tutulurken, Betonun ana malzemesi olan çimentonun üretiminde kullanılan kömür ve petrokoka fon konulması haksız rekabete yol açmıştır.

İthal kömür ve petrokoka fon koymakla tamamen yerli kömüre dönüşüm beklentisi gerçekleşmemiştir.

Deprem yaralarının sarıldığı bir dönemde inşaat sektörünün cebinden alınan fon, madencilik fonunda toplanarak, madencilere ucuz kredi olarak kullandırılmıştır.

IMF'ye verilen Ek Niyet mektubunda yer alan fonların tasfiye edilmesine ilişkin taahhüdün yerine getirilmesi çerçevesinde TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunun, içinde Maden Fonu'nun da bulunduğu 25 fonun kaldırılmasına ilişkin "Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanun Tasarısı" Genel Kurul’da görüşülerek, 03 Mart 2001 tarih ve 24335 (mükerrer) sayılı Resmi Gazete'de; "GEÇİCİ MADDE 1- A) Bu kanun ile yürürlükten kaldırılan fonların gelirlerine ilişkin olarak, yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar; 04.06.1985 tarihli ve 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 34. Maddesi uyarınca maden ithalat ve ihracatı üzerinden mülga Madencilik Fonu adına tahsil edilmekte olan fon kesintileri bu kanunla yürürlükten kaldırılan hükümler çerçevesinde tahsil edilmeye devam edilir ve doğrudan bütçeye gelir yazılır" şeklinde yer almıştır.

2) İthalatta Haksız Rekabet ve İhracatta Homologasyon Uygulaması

Özellikle 1999 yılında ülkemize girişi sağlanan, maliyetleri sübvanse edilerek düşük tutulan ve ucuz satışıyla haksız rekabete yol açan ‘İran çimentoları’ yöre çimento fabrikalarının üretimlerini olumsuz etkilemiş, haksız rekabet ortamı yaratılmıştır. Gerek çimento kalitesi yönünden gerek ambalaj standartlarına uygunluğu yönünden şüphe arzedip vahim sonuçlara neden olabilecek bu durum ilgili mercilerin girişimleri ile durdurulmuştur. Bu tür ithalatlarda 28 günlük çimento test sonuçlarının belli olmadan fiili ithalat izninin verilmemesi ve piyasaya arz edilmemesi gereklidir.

Ayrıca ihracatta AB Ülkelerinin uygulamakta oldukları homologasyon sıkıntı yaratmaktadır. İhracın zamanında yapılamaması ya da hiç gerçekleştirilememesi gibi sonuçlar doğurabilecek biçimde yavaş yürütülen kalite ve standart kontrol formaliteleri ve bu kontrollerin sıklığı AB ile çimento ihracatımızı doğrudan ve olumsuz etkilemektedir. Ülkemizde ihracat yapan fabrikaların ISO 9002 belgesi almış olmaları, hatta bir kısmının ISO 14000 çalışmalarını tamamlamaları, üretilen çimentolardan herhangi bir kalite sorunu yaşanmayacağının güvencesidir.

Ayrıca, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin çimento ve klinker ihracatının yapıldığı limanlara uzak olması yüksek navlun maliyetlerini ortaya çıkarmaktadır. Bu yöredeki fabrikaların ihracatının artırılması ve atıl kapasitenin ortadan kaldırılması için daha önce uygulanmakta olan "Uzak Yol Navlun Primi"nin tekrar uygulanmaya alınması gerekmektedir.



3) İthal Kömür ve Petrokok İthalatının Sınırlandırılması

Petrokok, dünyanın en gelişmiş ülkelerindeki çimento sektörlerince istikrarlı kalitesi, yüksek ısıl değeri ve düşük maliyeti nedeniyle tercih edilen standart bir birincil yakıttır ve çimento sektöründeki kullanımında çevre problemi yaratmadığı kanıtlanmıştır (Japonya, Almanya, Fransa, İtalya, ispanya, Yunanistan, Belçika, Danimarka, Kore, v.s.). Yakıtın çimento üretim maliyeti içindeki payı % 30'dur. Petrokok kullanımının kısıtlanması yerli kömürün kullanımını hiçbir biçimde artırmayacaktır. Zira yerli kömürün çimento sektöründe kullanılabilmesi ithal, yüksek ısıl değerli yakıtlarla karıştırılarak mümkün olabilmektedir.

Türkiye çimento sektörünün bünyesel bir problemi yoktur. Ancak, girdilerinin dünya fiyatları ile temin etmesi gereklidir. Petrokok, dünya yakıt pazarındaki fiyat avantajı ile ihracatta rekabet şansımızı olumlu etkileyen çok önemli bir unsurdur. Petrokok ithalinin kısıtlanması bu şansımızın kaybolmasına neden olacaktır. Petrokok ithalinin kısıtlanması yerli kömür kullanımını artırmayacağı gibi, daha pahalı olan ithal kömür kullanımını artırarak çimento üretim maliyetini yükseltecektir. Çimento ve klinker ihracatının 1994 yılında 5,2 milyon ton, 1995 yılında 4,5 milyon, 1996 yılında 3,7 milyon ton, 1997 yılında 4,6 milyon ton, 1998 yılında 4 milyon ton olduğu göz önünde tutulacak olursa; konunun sektörümüz ve ülkemiz açısından ne denli önem taşıdığı görülmektedir. Özellikle dünya piyasasında rekabette olduğumuz ülkeler uygun fiyatla petrokok kullanmaktadır. Petrokok kullanımında sektörümüze yapılan kısıtlama bu ülkeler ile rekabet şansımızı azaltmaktadır. Son yıllarda yaşanan ekonomik kriz nedeniyle sektörümüz ihracata yönelik çalışma gayreti içerisine girmiştir. Ancak, maliyetlerimizde en önemli payı bulunan yakıt kullanımında daha avantajlı ve rekabet ettiğimiz tüm Avrupa ülkelerinde yüksek oranda birincil yakıt olarak kullanılan petrokokun ülkemizde kısıtlanmasından dolayı ihracat şansımız önemli biçimde azalmaktadır. Petrokokta kısıntıya gidilmesi sektörün steam coal veya fuel oil gibi pahalı yakıtlara yönelmesine yol açacak bu da ülkemizden daha fazla döviz çıkmasına neden olacağı gibi maliyetlerin yükselmesinden dolayı da ihracat şansımızı azaltacaktır.

Petrokok Kullanımında Emisyon İzni Şartı

Sektörümüz, kireç sektörü ile birlikte 1992 yılından bu yana “Çevrenin Korunması Yönünden Kontrol Altında Madde ve Atıklara İlişkin Dış Ticarette Standartizasyon: 2001/3 Sayılı Tebliğ” çerçevesinde T.C. Çevre Bakanlığı’nın izniyle petrokok ve ithal kömürü kullanmaktadır. Bu izin kapsamında; çimento fırınlarında petrol kokunun yakılması ile meydana gelen kükürt dioksit emisyonuna 400 mg/Nm3 (kuru bazda) sınır değeri getirilmiş olup, bu değerin fırın bacalarında aşılmaması gerekmektedir.

Sektör olarak, çevreye olan duyarlılığımızı, mevcut yönetmelikte belirtilen emisyon sınır değerlerini daha fazla sıkılaştırılarak oluşturulan "Çimento Sanayi Çevre Deklarasyonu"nu 1993 yılında Bakanlık ile imzalayarak göstermiş bulunuyoruz. Bu tarihten itibaren sektörün yaptığı çevresel yatırımlar hızla devam etmiş ve Deklarasyona tam uyum sağlanmıştır. Tesis etrafında yapılacak olan hava kalitesi ölçümlerini yapabilecek laboratuarların ülkemizde çok az sayıda olması nedeniyle bu belgelerinin alınması gecikmektedir. Ayrıca, T.C. Sağlık Bakanlığı, Çevre Bakanlığı ve Valilikler üçgenindeki yazışmalar da eklendiğinde sektörün biraz daha süreye gereksinimi vardır. Bu itibarla, "emisyon izin belgesi" şartının bir sene daha ileriye bırakılarak 31 Aralık 2002 tarihine kadar uzatılması gerekmektedir.



4) Maden Kanunu’ndaki Değişiklik

Yürürlükteki 3382 sayılı Maden Kanunu’na göre kesilip parlatılarak kullanılacak olan mermer, oniks mermeri ve diğer taşlar Maden Kanunu kapsamındadırlar. Kesilip parlatılma özelliğini taşımayan kaba inşaat veya yol yapımı gibi v.s. işlerde kullanılan taşlar Maden Kanunu kapsamı dışında olup, ruhsatları Taş Ocakları Nizamnamesine göre İl Özel İdarelerince verilmektedir.

Maden İşleri Genel Müdürlüğü vermiş olduğu mermer ruhsatlarında blok olarak taşın çıkartılmasını kıstas kabul etmiş ve uygulamalarını bu şekilde sürdürmüşlerdir. Özellikle çimento fabrikalarının hammadde olarak kullandığı kalkerin Maden Kanunu kapsamına alınabilmesi için çeşitli defalar yönetmelik değişikliği hazırlandığı ancak İçişleri Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı’nın (valiliklerinin gelirinin azalacağı düşünülerek) bu yönetmelik değişikliğine karşı çıktığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü yetkililerince ifade edilmiştir. 1999 yılının Aralık ayında Maden Kanunu kapsamına alınan kalsit ve alçı taşı madenleri için hazırlanan yönetmelik değişikliğinde kalkerde bulunmakta idi. Ancak kalker bu yönetmelik değişikliğinden çıkarılmış diğer iki maden, Maden Kanunu kapsamına alınmıştır. Bugüne kadar yapılan görüşmeler neticesinde kesin çözüme kavuşulamamasının nedeni ise hammadde üretiminde İdarenin elde ettiği (rüsum, harç, devlet hakkı, fon) gelirlerin kuruluşlar arasındaki paylaşılması sıkıntısından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle Özel İdarelerin ve Enerji Bakanlığının değişik mevzuatlarla ayrı ayrı ruhsat vermeye devam ettiği görülmektedir.

İçişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ile Enerji Bakanlığı'nın sadece gelirlerin paylaşılması konusunda anlaşıp, doğadan üretilen bütün tabi kaynakların 3213 sayılı Maden Kanunu kapsamında bulunduğu hususunda Bakanlar Kurulu Kararı alınması meseleyi temelden halledecektir.

Maden ruhsat sahiplerinin son üç yıldır sıkıntı çektiği sorunların başında Maliye Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğü’nce istenen Hazine arazilerinden maden çıkartılması esnasındaki ecrimisil ve kira uygulaması gelmektedir. Maden İşleri Genel Müdürlüğü bu konu ile ilgili olarak Maliye Bakanlığı ile yazışma yapmış ve ruhsat sahiplerinin yıllık ruhsat harcı ile bilanço brüt kârlarının % 10’nunu Hazine’ye yatırdığını belirterek ecrimisil ve kira uygulamasından vazgeçilmesi gerektiği ifade edilmiş, ancak T.C. Maliye Bakanlığı’nın 04.08.2000 tarih ve 42435 sayılı Genelgesi ile uygulamaya devam edilmesi bildirilmiştir. Söz konusu genelgenin kaldırılmasının gerektiği ve ruhsat sahiplerinden alınan harçların ve devlet hakkının yeterli olduğu kanaatindeyiz.

5) Patlayıcı Maddeler Tüzüğü

6551 sayılı Yasanın 2. maddesine göre 29 Eylül 1987 tarihinde yürürlüğe giren “Tekel Dışı Patlayıcı Maddelerin Üretimi, İthali Taşınması, Saklanması, Depolanması, Satışı, Kullanılması, Yok Edilmesi, Denetlenmesi Usul ve Esaslarına İlişkin Tüzük” hükümlerinde değişiklik yapan 04.05.1999 gün ve 99/12746 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı, 14 Mayıs 1999 gün ve 29695 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Söz konusu tebliğde yapılan değişiklikle mevcut depoların durumlarının tüzük hükümlerine intibakı için verilen 2 yıllık süre 13 Mayıs 2001 tarihinde sona ermiştir. Tüzükte bazı değişiklikler yapılmış ve ilgili Bakanlıkların görüşlerinin alınmasını takiben İçişleri Bakanlığı APK nezdinde son şekli verilerek Başbakanlığa sevk edilmiştir. Başbakanlığın T.C. Danıştay Birinci Dairesi’nin incelemesine sunduğu tasarı, 13.04.2001 gün ve 2001/26 E, 2001/45 sayılı kararı ile Başbakanlığa tekrar gönderilmiş ve bu karar doğrultusunda Bakanlar Kurulunda karara bağlanacağı bilgisi edinilmiştir. Bu kararın 8. kısmında, mevcut depoların tüzük hükümlerine göre değişiklik yapılabilmesi için 3 yıllık geçici bir süre önerilmiştir.



6) Kapasite Fazlalığı ve Çimento Sektörüne Uygulanan Teşvikler

1999 yılı itibarıyla mevcut çimento fabrikalarının klinker kapasiteleri toplamı 33,2 milyon tondur. Bu miktar 41 milyon ton çimentoya müsait bir kapasiteyi işaret etmektedir. Halbuki 1999 yılı yurtiçi ve 35,5 milyon ton civarında bir talep oluşmuştur. Bu durumda yaklaşık 5,5 milyon tonluk atıl bir kapasite mevcuttur. Bugüne kadar sağlanan teşvikler ve başlanan yatırımlarla klinker üretim kapasitesinin 2005 yılında 41,3 milyon tona çıkması ve 53,5 milyon ton kapasite yaratması söz konusudur. Halbuki ülkemizde çimento tüketiminin ulaşacağı azami nokta 42-45 milyon ton (kişi başına 600-650 kg/yıl) olarak hesaplanmaktadır. Keza 4 milyon ton civarında ihracatın devam edeceği varsayımı ile 2005 yılında 4,5 ila 7,5 milyon ton civarında bir kapasite fazlalığı doğacağı aşikardır. Bu durumda verilen teşviklerle çimento sanayiine yöneltilen yatırımlar kaynak israfı ile sonuçlanacaktır.

Bu durumda mevcut tesislerde enerji tasarrufu, çevre, darboğaz giderme ve maliyet düşürücü yatırımlar ile modernizasyon yatırımları dışındaki yatırımların ve bilhassa yeni tesis edilecek çimento fabrikaları için teşvik verilmemelidir.

Öğütme tesisleri de göz önüne alındığında bu kapasite, halihazırda verilmiş teşviklerle ve başlanmış yatırımlarla 2005 yılına kadar 68,5 milyon tona ulaşacaktır. Bu da en iyimser tahminle o yılki ihtiyacın 23-26 milyon ton üzerinde olacaktır. Bu nedenle öğütme ve paketleme tesisi yatırımlarında da teşvik verilmesinin durdurulması kaynak israfının önlenmesi açısından zorunludur.



7) Çimento Satış Fiyatları

Türkiye’de çimento satış fiyatları AB Ülkeleri içinde en düşük seviyededir. Mevcut satış fiyatları ile sektörün elzem modernizasyon, verimlilik artırıcı yatırımlarını finansmanı mümkün değildir.

Ülkemizde oluşan Şubat 2001 ayındaki kriz ile birlikte, çimento sektörünün yatırım, bakım-onarım maliyetleri, kağıt torba, akaryakıt fiyatlarındaki artış ve özellikle petrokokun yurtdışından temin edildiği göz önüne alındığında, çimento üretiminde girdi maliyetlerinin aşırı artışı kaçınılmaz olmuştur. Yabancı para birimlerinin Türk Lirası bazındaki değer artışı söz konusu unsurların da ikame esnekliğinin az olması çimento üretim maliyetlerini kaçınılmaz bir biçimde % 100'lere varan artışla karşı karşıya getirmiştir.

8) Elektrik Fiyatları

Çimento üretiminde elektrik fiyatlarının yüksekliği girdiler açısından çok önem taşımakta ve % 23.5’lik payla ağırlıklı bir yer tutmaktadır. Halihazırda Türkiye, Avrupa'da Almanya ve İsviçre’den sonra elektriği en pahalı kullanan ülke durumundadır.

Son yıllarda enerji sektöründe yaygınlaşan Yap-İşlet-Devret projeleri ile ülkenin enerji maliyetleri yapay olarak yükselmekte ve toplumsal yük halinde Hazine'nin üstüne kalmaktadır. Ülkemizde günden güne pahalılaşan temel enerji girdisi haline gelmekte ve reel sektörün maliyetlerini yükseltmektedir. Bunun sonucu;


  1. Reel sektörün pahalı enerji tüketmesi fiyatlarına yansımakta ve maliyet enflasyonuna sebep olmaktadır.

  2. Yükselen fiyatlar sonucu talep yetersizliği oluşmaktadır. Bu da ekonomide enflasyon içinde durgunluğa yol açmaktadır. Bu durgunluk istihdama olumsuz olarak yansımaktadır. Refah seviyesinin düşmesi sosyal barışın bozulmasına ve Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH)'nın erozyona uğrayarak küçülmesine neden olmaktadır.

  3. Erozyona uğrayan GSMH'nın sonucunda yatırım kararları oluşmamaktadır. Enflasyonist baskının bu sonucu ile enflasyon kârlarına yönelen sistem rant ekonomisi haline dönüşmekte ve milli gelir dağılımını temelinden bozmaktadır.

Bu itibarla, Hazine'nin üstüne olağanüstü yükler getiren (garanti, kefalet ve ödeme olarak) Yap-İşlet-Devret modeli enerji projelerinin gözden geçirilerek verilen garanti ve teminatların düzeltilmesi gerekmektedir. Bu projelere getirilen alım, fiyat, işletme zararlarının karşılanması gibi taahhütlerinin irdelenerek yaratılmakta olan yabancı sermayeli KİT (Kamu İktisadi Teşebbüsleri) modeline son verilerek, yeni görev zararları üretilmemelidir. Hazine’nin üzerindeki mali yüklerin azaltılması ve bunun yanında YİD projelerinin getirdiği fiyat kaosunun önüne geçilerek, sanayiinin üstüne rücu edilmek istenen pahalı maliyetli enerji politikasına son verilmesi acilen gerekmektedir. Sanayiinin üretkenliği ve katma değer yansıtması yurt içi ve yurt dışı rekabet ortamında çalışması doğru ve gerçekçi elektrik enerjisi politikası ile bağlantılı olduğu düşünülmektedir.

9) Yeni Standartların Süratle Tebliğ Kapsamına Alınması

Yeni çıkan çimento standartları tebliğ kapsamına çok geç alınmaktadır. Bu nedenle yeni çıkan çimento standartları daima süratle tebliğ kapsamına alınmalı ve her yıl gözden geçirilip uyulması zaruri olan standartlar düzenlenip güncelleştirilerek yayınlanmalıdır. Yeterlilik tebliğe göre verilmektedir. Bu yüzden standart yürürlükte olsa bile mutlaka tebliğde yer almalıdır.



10) Çevre Mevzuatı Sorunları

2872 sayılı Çevre Kanunu’nun ilgili yönetmeliklerinin yayınlanmasından bugüne kadar geçen süre içerisindeki uygulamalarda birçok sorunlarla karşılaşılmıştır. Sorunların ortaya çıkmasındaki en önemli nedenlerden biri olan ve zaman kayıplarına yol açan bürokratik darboğazların da ortadan kaldırılması gerekmektedir.

Ülkemizde çimento sektörü, Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği'nin 02.11.1986 tarih, 19269 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmasından itibaren yönetmelik esaslarına gereken önemi vermiştir. Bu kapsamda gerekli yatırımlar yapılarak çimento fabrikalarının çevreyi kirletici etkileri azaltılmış ve birçok çimento fabrikasında yönetmelik esaslarına uyum sağlanmıştır.

Bununla da yetinilmemiş ve emisyon sınırlarını yönetmelikle öngörülen seviyelerden daha da aşağı çekerek Avrupa standartlarının yakalanması hedeflenmiştir. Bu amaçla 10.02.1993 tarihinde "Çimento Sanayii Çevre Deklarasyonu" imzalanmış ve imza tarihinden itibaren uygulamaya başlamıştır. Ülkemiz çimento sektörü, bu doğrultudaki çalışmaları ve çevreye olan duyarlılığı ile diğer sektörlere de örnek olmuştur.

Diğer yandan, yönetmelik esasları çerçevesinde emisyon izni için gerekli başvurular da yapılmıştır. Ancak, yönetmeliğin yayınlanmasından bu yana geçen 15 yıl içinde emisyon limitlerine uyan çimento fabrikalarına emisyon izni alınmasında birçok zorluklarla karşılaşılmıştır. Bu durumun başlıca nedenlerinden biri olan bürokratik darboğazlar aşağıdaki gibi sıralanabilir:


  • Çimento fabrikaları, hem Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği'ne göre birinci sınıf gayri sıhhi müesseseler kapsamına, hem de Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği'ne göre A sınıfı izne tabi tesisler kapsamına girmektedir. Bu durumda hem Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği'ne göre gayri sıhhi müessese izinlerinin, hem de Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği'ne göre emisyon izninin alınması gerekmektedir.




  • Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği uyarınca emisyon izninin alınabilmesi için önce Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği uyarınca yer seçimi izni ve tesis izninin alınması gerekmektedir. Gayri sıhhi müessese izinlerinin tamamlanabilmesi için Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği uyarınca açılma ruhsatının da alınması gerekmektedir. Ancak, bunun için de Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği uyarınca emisyon izninin alınmış olması gerekmektedir.

Sonuç olarak, iki yönetmelik arasında birbirine bağlı işlemler esnasında aşırı zaman kayıpları olmakta, başvurular zaman aşımına uğramakta ve sonuçlandırılamamaktadır.

Diğer yandan, emisyon izni başvurularında kullanılan formatın ekleri için de zaman kaybedilmektedir. İstenen bazı belgelerin temini mümkün olamamaktadır.

Bu sorunların çözülebilmesi için izin işlemlerini kolaylaştırıcı ve çevreye duyarlı yatırımları teşvik edici olmalıdır. Bu doğrultuda tüm yetkilerin T.C. Çevre Bakanlığı'nda toplanmasının ve yürütmenin de aynı Bakanlık tarafından yapılmasının yararlı olacağı kanaatindeyiz.

Gayri sıhhi müessese izinleri ve emisyon izni birbirini bağlayıcı olmamalıdır. Emisyon izni başvurularında kullanılan formatın ekleri basitleştirilerek standardize edilmelidir. Belirtilen ekler temin edilebilir olmalı, başka belge istenmemesi sağlanmalı ve izin işlemlerinde T.C. Çevre Bakanlığı'nın görüşleri esas alınmalıdır.

Ayrıca, Çevresel Etki Değerlendirilmesi Yönetmeliği uygulamalarında çimento sektöründe kapasite artırımı yönünde olmayan iyileştirici ve tasarrufa yönelik yatırımlardan da yerel teşkilatlar tarafından zaman zaman ÖNÇED istenmiştir. Böyle bir uygulama çevreye duyarlı yatırımların gecikmesine yol açmaktadır.

Mevcut uygulamalarda 07 Şubat 1993 tarihinden önce kurulmuş ve üretim yapan faaliyetlerden de zaman zaman ÇED Raporu hazırlanması istenmiştir. Bu yaklaşım da ÇED'in amacına ve yönetmeliğe uygun değildir.



11) Atıkların Çimento Sektöründe Ek veya Alternatif Yakıt Olarak Kullanılmasının Çevre Korumaya Faydaları ve Sektörün Beklentileri

Çimento sanayi çevre için zararlı atıkların yok edilmesinde önemli bir yardımcıdır. Yakıt olarak kullanılan yakıtlar;



  1. Atık yağlar

  2. İnorganik kimyasal atıklar

  3. Rafineri atıkları

  4. Kullanılmış oto lastikleri

  5. Plastikler

  6. Zirai atıklar

  7. Bazı endüstri atıkları

  8. Çöpler

Çimento sanayiince yok edilebilmektedir. Almanya, Belçika, Fransa, İngiltere gibi Avrupa ülkeleri ile Amerika'da birçok örnekleri mevcut olan atık bertarafı için çimento fırınlarındaki yanma olayının gerçekleştiği sinter bölgesinde 1450-1600o C olan sıcaklık her türlü tehlikeli atığın yok edilebileceği 1200o C alt sınır değerinin çok üzerinde olduğundan, çimento fırınları atık bertarafı konusunda önemli bir alternatif oluşturacaktır.

Diğer yandan, atıkların yakıt olarak kullanılması;



  1. Fosil yakıtlardan tasarruf,

  2. Çevre kirliliğinin azaltılması,

  3. Birçok sanayii kuruluşu için tehlikeli atıkların bertarafı probleminin çözülmesi,

  4. Tehlikeli atıkların bertarafı için kurulması gereken yakma tesislerinin kuruluş ve işletme masraflarından veya emniyetli depolama yapılabilecek şekilde tasarlanması gereken çöp alanlarının inşaat masraflarından tasarruf,

  5. Enerji tüketiminin azaltılması,

gibi hem ekoloji, hem ülke ekonomisi ve hem de enerji açısından sayısız yararlar sağlayacaktır.

Endüstrinin ve kentsel yaşamın beraberinde getirdiği atık probleminin günümüzde hangi boyutlara ulaştığı hepimiz tarafından bilinmektedir. Bu konuda yaşanan sıkıntıların giderilmesine katkıda bulunmak, belki de Türkiye'de bugüne kadar bu konuda atılan en faydalı adımı atmak, bu adımı atarken de önemli ölçüde ekonomik katkı sağlamak çimento endüstrisinin elinde olan bir imkandır.

Aşağıda sıralananlar bu konuda yapılması gerekenleri ve sektörün beklentilerini oluşturmaktadır:


  1. Sürekli bir üretim projesi olan çimento fırınlarında atık bertarafı için, bertaraf edilecek atık temininde süreklilik ve doğru tasnif sağlanmalıdır.

  2. Atık imhası yapacak tesislerin kamuoyu baskısına maruz kalmaması için önceden halkın bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmaları yapılmalıdır.

  3. Düzenli atık temini için konu bir bütün olarak ele alınmalıdır. Atık borsası, geri kazanım, bertaraf etme ve kamuoyunu bilgilendirme konuları birlikte yürütülmelidir.

  4. Atık bertaraf edecek tesislerde yapılması gerekebilecek teknolojik değişiklikler konusundaki yatırımlarda çevre fonundan teşvik sağlanmalıdır.

  5. Atık bertarafı yapacak tesisler birçok devlet kurumu ile karşı karşıya getirilmemeli, Çevre Bakanlığı'nın denetim ve izni ile faaliyetlerini sürdürmelidir. Bu konuda bugüne kadar yaşanan sıkıntılar atık bertarafında önlenmelidir.

  6. Atıklarını imha etmek isteyen kurum ve kuruluşlar belirli bir ekonomik fedakarlığı göze almalıdırlar.

Atıkların çimento fabrikalarında ek veya alternatif yakıt olarak kullanılmasına ilişkin tebliğ çalışması nihai aşamaya gelmiştir. Tebliğ kapsamında kullanılmış oto lastiklerinin tehlikeli atık olarak değerlendirilmesinin kabulü tarafımızca mümkün görülmemiştir.

Tebliğ taslağının ilgili maddeleri doğrultusunda hazırlanan listede yer alan kullanılmış oto lastiklerinin tehlikeli atık kapsamından çıkartılması ve katı atık kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Avrupa Çimento Birliği'ne üye çimento fabrikalarında yaygın olarak kullanılan oto lastikleri ülkelerinde tehlikeli atık kapsamında değerlendirilmemektedir.



12) Cüruf İthalatı Yasağı

07.02.1999 tarih ve 23604 Mükerrer sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren "Çevrenin Korunması Yönünden Kontrol Altında Tutulan Madde ve Atıklara İlişkin Dış Ticarette Standardizasyon (DTS) 99/3 sayılı Tebliğ ve bilahare 03.03.1999 tarih ve 23628 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 99/3 sayılı Tebliğ'de değişiklik yapan DTS/99/8 sayılı tebliğ çerçevesinde demir - çelik üretimi sırasında yan ürün olarak elde edilen tane haline getirilmiş cürufun (granulated slag) ithalatı yasaklanmıştır.

Ancak, T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı, Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü'nün 25.09.2000 tarih ve B.02.1.DTM.0.05.01.01.106/59038 sayılı yazılarında, AB nezdinde daimi temsilciliğimiz kanalı ile AB Komisyonu Genişleme Genel Müdürlüğü'nden alınan Nota'da, tane haline getirilmiş cürufun Türkiye'ye ithalinin, çelik üretimi süresinde ortaya çıkan zehirli bir atık olduğu gerekçesi ile yasaklandığı ancak söz konusu maddenin çimento üretiminde yaygın olarak kullanılan bir girdi olması ve Avrupa Standartlarına göre atık olarak sınıflandırılmaması nedeniyle ülkemizde de ithal yasağının kaldırılması gerektiği belirtilmektedir.

Sektör olarak, "Yurdumuzda cürufun arz fazlası olması nedeniyle ithal yasağının kaldırılmaması, ancak anlaşmalardan doğan zaruret nedeni ile yasağın kaldırılması halinde ise AB Topluluğu dışından yapılacak ithalata fon getirilmesi" şeklinde görüş kararı alınmış ve T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı, Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü'ne iletilmiştir.

Mevcut durumda cürufu iç pazarda satarken sorunlar yaşayan Demir Çelik üreticilerinin kontrolsüz ithalat karşısında zorluklar yaşayabileceği dolayısıyla ulusal kaynakların kullanımında israf yaratılacağı ve bu durumun çevreye yansıyacağı olumsuz etkiler beraber mütalaa edildiğinde, söz konusu ithalat yasağının kaldırılmasının ülke menfaatine uygun olmayacağı görülmektedir.

Cüruf ithal yasağı devam etmeli, devamı temin edilemiyorsa ithalata fon getirilmelidir.

İthalat yasağının kaldırılması ile; arz fazlası baskısı altında bulunan sanayiimizin yapısal sorununu daha da artırarak mali kayıplara neden olunacaktır. Sermaye yoğun üretim süreci bulunan klinker üretimi, hiçbir ekonomik kaygı taşımama ihtimali güçlü olan atık ithalatı ile rekabet şansının bulunmaması ve dolayısıyla haksız rekabet unsuru yaratılarak sonu belirsiz riskler oluşturur. Deniz yolu ile AB dışı ülkelerden ithalata açık olan iç pazarda yaşanacak sorunlar daha da büyük boyutlara ulaşabilir.

13) Dış Satım

Tümüyle yerli girdiler kullanan çimento sektörünün yarattığı katma değer çok yüksektir. Çimento dış satımını özendirici tedbirlerin üretilmesi gereklidir. Bu amaçla;



  1. Eximbank kredilerinin kullanımının sağlanması, (hazırlık ve ihraç kredisi olarak)

  2. Ürünün naklinde kullanılan ambalaj malzemesi indirimi getirilmesi,

  3. Devlet Demir Yolları’nın bu konuda özel nakliye politikaları üretmesi, (vagon tahsisi)

özendirici olacaktır.

14) İnşaat Sektörünün Sorunları

İnşaat sektörü yıllara sari bir yapıya sahip olup, istihdamı artırıcı etkisi bulunmaktadır. Büyümeye müspet katkı sağlarken enflasyon artışına sebep olmamaktadır. Bu sebeple, sektörün özendirilmesi milli menfaatler açısından önem arz etmektedir.

17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 tarihlerinde yaşanan deprem felaketlerinin yanısıra ekonomik önlem paketi çerçevesinde kamu harcamalarının kısılması inşaat sektörünü menfi yönde etkilemiştir. Alınacak acil tedbirlerle inşaat sektörü canlandırılmalıdır.

Uluslararası pazardaki kıyasıya rekabete rağmen sektörümüz ihracatta oldukça başarılı bir grafik çizmektedir. Gümrük idarelerinin otomasyona geçmesiyle, ihracat işlemlerinde gümrüklerde yaşanan bürokrasi kısmen azaltılmış olsa da halen devam etmektedir. Ülkemiz için hayati önem taşıyan ihracatın artırılabilmesi için, gümrüklerde karşılaşılan bürokratik engellerin ortadan kaldırılması gerekmektedir.

Eximbank kredilerinin hızlandırılarak daha uzun vadeye yayılması sağlanmalı, ayrıca bürokratik engeller kaldırılmalıdır. (Örneğin, kredi müracaatında bağımsız denetçi tarafından hazırlanması istenen Hesap Durum Belgesi şirketlere mali yük getirmektedir. Bunun yerine cari bilanço, kâr-zarar cetvellerinin bağlı bulunan vergi dairelerinden onanması kabul edilmeli ve S.P.K. ile İ.M.K.B.'ye tabi şirketlerin yıl sonu itibari ile düzenlenen bağımsız denetim raporları geçerli olmalıdır.)

İhracatçının son üç ayda yaptığı ihracatın yarısı kadar kredi verilerek ihracat desteklenmelidir. Ayrıca, ihracatçının talep ettiği Eximbank kredileri dilimlere ayrılmaksızın defaten ödenmelidir.



Deprem felaketi ve ardından yaşanan ekonomik kriz, kooperatif yolu ile gayrimenkul edinme faaliyetlerini durma noktasına getirmiştir. Sektöre canlılık getirebilmek için yapı kooperatiflerine uzun vadeli kredi verilmelidir.


  1. DERİ İŞKOLU





DERİ İŞKOLU



Yüklə 1,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   19




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin