UN SANAYİİNİN SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Un sanayimiz ülkemizin sanayileşmesinde öncü sanayilerin başında gelen, tarımdan sanayiye geçişte ilk akla gelen sanayi olarak gelişimini sürdürmüş, ancak yarattığı atıl kapasite ile yurt ekonomisine ve sahiplerine zarar verecek hale gelmiş bir sanayi kolumuzdur.
İç piyasada yurt gereksinimi aşırı rekabet ortamında sağlanırken, ihracat çabaları devlet desteğine bağlandığından sürekli olamamış ve dünya piyasalarında hak edilen yere ulaşılamamıştır.
Un sanayimizde yaşanan sorunların kaynağında hububat destekleme politikalarının büyük önemi bulunmaktadır. Buğday üreticimizin desteklenmesi mutlak gerekli iken bu desteğin şekli daha akılcı, üretici ve ülkemize daha yararlı olmak zorundadır. Doğrudan destek, dünya fiyatları ile uyumu sağlamak ve adaletli bir şeklide üreticiyi kollamak yolunda geçerli bir sistem olacaktır. Ancak; mutlak suretle ürün bazında ve müstahsil makbuzu denilen mali belge karşılığında verilmelidir. Böyle bir sistemde üretici desteklenirken, belge düzeni de sağlanarak bütün bir sistemin vergilendirilmesi ile devlete de beklenen yarar sağlanacaktır. Doğrudan desteğin ürün bazında olması ürünler arasındaki pariteyi belirleyerek, dünya pazarında geçerli, kaliteli ve yüksek verimli ihtiyaç duyulan ürünlerin üretilmesini teşvik edecek ve ihracında sıkıntı yaşadığımız ürünler yerine, ithal ettiğimiz ürünlerin üretilmesini özendirecektir. Dünya pazarlarındaki rakipleri ile aynı koşullarda hammadde ve girdi temin edecek un sanayimiz, teknolojisi, kapasitesi, ihracat deneyimi ve en önemlisi dinamik girişimci kişiliği ile un ihracatında ülkesine çok büyük katkılar sağlayabilecek düzeydedir. Dünya fiyatlarına paralel oluşacak serbest piyasa ortamı emanet makbuz senedi alımları ile atıl durumdaki tarımsal borsacılığımıza da ivme kazandıracak ve ileride tarımsal vadeli işlemler borsasının işlemesine olanak sağlayacaktır.
Kendi kendimize yeterli olmak Türk tarımının ve aynı zamanda buğday ile un sanayimizin hedefi değildir. Rakip ülkelerin, özellikle Avrupa Birliği ülkelerinin aynı şartları ile, kendi kaliteli buğdaylarımız ile hem yurt içi ihtiyacımızı karşılamak, hem de uluslararası piyasada ekonomik ve politik gıda gücümüzü kullanmak için ülkemizin tahıllarda terminal ülke olması yolunda gerekli değişimin sağlanması gereğine inanmaktayız.
Sorunlar ve çözümleri :
-
Atıl kapasitenin daha da artmaması için tedbirler alınmalıdır. Bütün gelişmiş ülkelerde ülkemizdeki durum yaşanmış, ancak zaman içinde birim kapasiteler artarak birleşmeler olmuş, toplam kapasite azalmıştır. Amerika’da 210 un fabrikası % 90’ın üzerinde kapasite kullanımı ile çalışmaktadır. Türkiye’de 1091 un fabrikası % 35 kapasite kullanımı ile çalışmaktadır. Haksız rekabete olanak vermeyen serbest rekabet ortamı sorunu çözecektir.
-
İhracatta hammadde sağlamada dünya ile rekabet edilebilecek fiyatlar sağlanana kadar Toprak Mahsulleri Ofisi’nin un ihracı kaydı ile dünya fiyatlarından buğday satma sistemi iyileştirilerek devam etmeli, uluslararası büyük ihalelerde devlet ve sanayimiz birlikte çalışarak tarımsal ürünlerimizi en iyi ve etkin şekilde değerlendirmelidir. Buğday ihracatı yerine un ve makarna ihracatının yararları gözden kaçırılmamalıdır.
-
Buğday ve ürünlerinin uluslararası tanımını yapmak ve pazarlamasına katkıda bulunmak üzere uluslararası eğitim de verecek olan “Buğday Merkezi” kurulmalıdır.
-
Tarımsal borsacılığın gelişmesi için serbest piyasa ortamı yanında borsalar yeni bir kimliğe kavuşturulmalıdır.
B. MAKARNA SEKTÖRÜNÜN SORUNLARI
Memnuniyetle ifade edilebilir ki, üretime yeni katılan tesislerin yanı sıra mevcut fabrikaların büyük çoğunluğu gerek tevsii ve gerek yenileme yatırımlarıyla en son teknoloji ürünü makine ve teçhizatlara sahiptirler. Dolayısı ile bu tesislerde kaliteli ürün üretme problemi kalmamıştır.
İmalatta görülen bu olumlu durum ne yazık ki hammaddede görülememektedir.
Bilindiği üzere makarnalık (durum) buğdayın merkezi Anadolu’dur. 1970 yıllarında makarnalık buğday ekilişleri bakımından Türkiye’deki bölgeler incelendiğinde Orta Anadolu’da % 50, Trakya ve Marmara’da % 60, Güneydoğu Anadolu’da % 70 ve Akdeniz’de ise % 25 civarında bir ekim alanı varken, bugün bu oranlar Trakya, Marmara, Ege ve Akdeniz’de % 5’in altına, Orta ve Güney Anadolu bölgelerinde % 15-20’ler seviyesine inmiştir.
Geçmişte toplam buğday üretiminin % 30’unu makarnalık buğdaylar teşkil ederken, bugün bu oran % 10’lar seviyesindedir. Ayrıca üretilen makarnalık buğdayın kalitesi de arzu edilen seviyede değildir.
Kalitenin düşük olmasının nedeni, yüksek verimli, soğuğa ve hastalıklara dayanıklı çeşitlerin ıslahının yeterince yapılmaması, kalitesiz çeşitlerin üretimden kaldırılmaması, buğday tohumluk üretimine gereken önemin verilmemesi ve dolayısıyla üreticilerin tohumluklarını periyodik olarak değiştirmemeleridir.
Dolayısıyla sektör, makarnada kaliteyi sağlayabilmek için yüksek vasıflı makarnalık (durum) buğday ithalatı yapmak zorunda kalmaktadır.
Diğer taraftan, sektörün uluslararası pazarlardaki rakipleri, içinde bulundukları siyasi ve ekonomik örgütlerin avantajlarını da çok iyi kullanmaktadırlar. Avrupa Birliği üyesi makarna ihraç eden ülkeler (İtalya, Fransa, ispanya, Yunanistan) bu pazarlarda kotasız ticaret yapabilirken, 1.1.1996 tarihinde Türkiye ile Avrupa Birliği arasında gerçekleştirilen Gümrük Birliği çerçevesinde işlenmiş tarım ürünlerinden makarna da halen tarım payı olarak ton başına karşılıklı 106,7 ECU gümrük vergisi ile yıllık 2,5 milyon ECU tutarında karşılıklı tarife kotası uygulanmaktadır.
Nitekim 1992 yılında 7,800 ton, 1993 yılında 7,978 ton ve 1994 yılında 10,762 ton olan topluluk üyelerine ihracatımız üyelerine ihracatımız 1996 yılında 2,333 tona inmiştir.
Sektörün diğer önemli bir pazarı da ABD iken, 1995 yılında ABD’nin İtalyan ve Türk makarnaları için başlattığı antidamping soruşturması sonucu % 48.26 - % 63.29 oranlarında antidamping ve % 9.38 - % 15.82 oranlarında telafi edici vergileri uygulamaya başlamıştır. Uygulanan bu vergiler sonucu ABD’ye yapılan ihracatta durmuştur.
Ancak 1998 ve 1999 yıllarında iki üretici firma ABD Ticaret Bakanlığı’na müracaat ederek bu vergilerin kaldırılması talebinde bulunmuş ve yapılan inceleme sonucunda firmaların talebi haklı görülerek antidamping vergisi sıfıra indirilmiştir. Bunun üzerine bazı firmalarda aynı şekilde müracaatta bulunmuşlardır.
Bütün bu gelişmelere rağmen kısa sürede kaybedilen ABD pazarında yeniden yer edinebilmek ve eski seviyelere yükselebilmek uygun bir sürede gerçekleşebilecektir.
Gerek ABD ve gerek Avrupa Birliği’ndeki gelişmeler ile Rusya ve BDT ülkelerinin bu ekonomik kriz ile stabil pazar olmadıklarının görülmesi sonucu sektör, yeni pazarların arayışı içine girmiştir.
Sektörün karşılaştığı bir diğer sorun da, makarna ihracatında kullandığı hammaddeyi iç piyasalardaki fiyatların dünya fiyatları üzerinde olmasından dolayı dışarıdan ithal ederek karşılarken, 1998 yılında çıkarılan 98/11033 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile un, makarna, irmik, bulgur ve bisküvi ihracatı yapan ve Türkiye’de yerleşik, dahilde işleme izin belgesine sahip kişi ve kuruluşlara, ihracat yapmak kaydıyla dünya piyasa fiyatları esas alınarak Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından belirlenen fiyat ve şartlarla buğday satışı yapmak üzere Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nca görevlendirilmiştir.
İhracatın önünü açacak bu uygulama sektörlerin ilgili mercilerle yaptığı ve iki yılı bulan müteaddit görüşmeler sonunda ancak gerçekleşebilmiştir.
Uygulanan bu politika, Haziran 1999 ayında durdurulmuş ve müteakiben yayınlanan Hububat Destekleme Kararnamesi ile de iptal edilmiştir.
Böylece sektör, dünya fiyatlarının çok üzerinde bulunan iç piyasadan buğday alarak makarna ihraç etmesi mümkün olmamıştır.
Diğer taraftan TMO, üreticiden aldığı buğdayın bir kısım bedelini ödeyebilmek için elindeki fazla stokları dünya fiyatlarıyla ihraç etmekte ve bu buğdaylar özellikle makarna ihraç eden ülkelerin firmalarınca çok uygun fiyatlarla satın alınmakta olup, dış pazarlarda Türk makarna sektörüne karşı daha avantajlı hale gelmektedirler.
Yukarıda belirtilen durum karşısında, sektördeki atıl kapasiteyi ihracatta değerlendirmek ve katma değer sağlayabilmek için iptal edilen uygulamanın yeniden başlatılması hususunda yetkili mercilerle müteaddit görüşmeler yapılmış ve sonuçta önce ihracatın yapılması ve daha sonra ihraç edilen ürüne tekabül eden miktarda dünya fiyatları ile TMO stoklarından buğday verilmesini öngören Bakanlar Kurulu Kararnamesi 30.12.1999 tarihinde yayınlanmıştır.
C. BİSKÜVİ SEKTÖRÜNÜN SORUNLARI
Sektörün sorunları birbirine bağımlıdır. Belirgin bir biçimde sorunları ortaya koyabilmek için başlıklar altında incelenecektir.
-
Yetersiz sermaye ile başlama:
Tüm sektörlerde olduğu gibi gerçek anlamda bir fizibilite raporu hazırlanmaksızın, işletme tecrübesine sahip olmayan kişilerce girişimde bulunulmakta, asgari bir altyapı ile minimum düzeyde işe başlanmaktadır. Piyasa şartlarındaki olumsuz gelişmeler işletmenin başarısını olumsuz olarak etkilemektedir. Sonuç olarak yanlış yatırımlar yapılmakta ve bunun adına da özel girişimcilik denilmektedir. Serbest piyasanın itici gücü özel girişimciliktir. Ancak özel girişimde bulunmak için belirli asgari yeterliliklerin DPT gibi bir örgüt tarafından kontrol edilmesi veya bu tip bir işin mekanizmasının oluşturulması ülke kaynaklarının gereksiz yere harcamasını önleyecektir.
-
Yetersiz bilgi ile başlama:
Pazarın durumu, gerekli altyapı, gerekli insan kaynakları, hammadde kaynakları gibi bilgilerden yoksun bir şekilde işe başlayan girişimciler de bir süre sonra olumsuz koşullarla karşılaşınca yatırım atıl duruma düşmekte ve harcanan kaynak boşa gitmektedir.
Verimsizliğin birçok nedeni olabilir; yanlış teknoloji kullanımı, işletmede tecrübeli yönetici olmayışı, aile şirketi anlayışı vb. Firmaların daha verimli organize olmalarını sağlayan resmi ve özel kuruluşlar vardır. Ancak bu konuda bir hizmet satın alma geleneği oluşmuş değildir. İşletmeler verimsiz çalıştıklarını fark etmeyebilirler, genellikle de böyledir.
-
Standart hammadde sağlayamama:
Sektörün en önemli girdisi olan un, standartlaştırılması zor olan bir üründür. Buğday türlerine, yetiştirilen yöreye, iklim koşullarına bağlı olarak değişiklikler gösterir.
Bisküvi hamurunun yoğrulmasının kişiye bağlı olduğu da düşünülürse standart bir hamur elde etmenin ne kadar zor olabileceği anlaşılacaktır. Bisküvide kullanılacak unlar daha düşük protein miktarı ve kalitesi gerektirmektedir. Satın alma aşamasında yapılacak kalite testleri uygun unun bulunmasını sağlayacaktır. Aksi takdirde, kaliteli un kullanan fabrikalar unun kalitesini düşürmek; proteinleri parçalamak için enzim kullanmak zorunda kalacaktır. Enzim çok pahalı bir katkı maddesidir. Bisküvi yapmak için yeterince kalitesiz bir un kullanmak iki kere daha karlı olacaktır. Birincisi kaliteli un daha pahalıdır, ikincisi enzim ilavesi pahalıdır.
-
İşgücüne dayalı haksız rekabet:
Birçok fabrika talepteki sapmalar sonucu mevsimlik işçi çalıştırmak zorundadır. Bu işçilerin iş hukukuna uygun olarak sigortalanması gerekmektedir. Bazı firmalar sigortasız işçi çalıştırarak haksız rekabet yapmaktadır.
-
İthalatla ilgili sorunlar:
Her üretici giderlerini müşterilerinden veya bir başka yerden karşılamak zorundadır. Katkı maddeleri temininde dışa bağımlı olan sektör, ithalat sırasında güçlükle karşılaşmaktadır. Malın gümrükten hızla çıkarılamaması finans maliyetini artırmakta, belirli bir raf ömrüne sahip olan bu hassas katkı maddelerinin kullanım ömürlerini riske sokmaktadır.
Kalite sorunu özellikle dış pazarda çok önemli bir sorundur. Kaliteli ürün ülkemizin onurudur. Katkı maddelerinin dış alımı sırasında, gerek kontrol belgesi, gerek laboratuar analizlerinde gösterilen hassasiyet, aynı şekilde bitmiş ürünün dış satımında da gösterilmelidir.
Yetersiz teknoloji kısa bir zaman sonra işletmenin rekabet edemez duruma gelmesini sağlar. Hem elde edilen ürünün kalitesini olumsuz yönde etkiler, hem de verimliliği düşürür.
Ar-Ge olarak yetersiz olan firmalar kısa yoldan satışa ulaşmak için daha önce sevilen ürünlerin benzerlerini üreterek haksız rekabete neden olmaktadır.
Dostları ilə paylaş: |