Burada Ahmed b. Tolun’un işini kolaylaştıran en önemli gelişmelerden biri olan, halifeliğin valilerine ve eyaletlere söz geçirmez olmasına da temas etmek gerekmektedir. Ülkenin doğusunda Saffârîler, Yakub b. Leys liderliğinde 869’da Kirman ve Fars topraklarını işgal etmişler,96 873 yılında da Nişabur’u alarak bağımsızlıklarını ilân etmişlerdir.97 869’da Basra ve civârında ortaya çıkan Zenci isyanları büyük bir yayılma göstermiş, 871’de bölgeyi ellerine geçirmişlerdir.98 İşte bu dahilî gelişmeler karşısında hilâfet makamı ve halife Mu’temid ne yapacağını şaşırmış, dolayısıyla merkeze uzak olan Mısır ile ilgilenmesi mümkün olamamıştır. Bu da Ahmed’in bölgede rahat hareket etmesine fırsat vermiştir. Bizans da Abbasîler’in içinde bulunduğu siyasî ve idârî istikrarsızlığı fırsat bilip Şam limanlarına, sınırlardaki yerleşim alanları olan Avasım ve Suğur şehirlerine saldırılarını sıklaştırmıştır (873-875).99
Bizans’ın Şam Suğurlarına saldırması ve bazı sınır yerleşim beldelerini alması, siyasî genişleme için Ahmed b. Tolun’a yeni imkanlar bahşetti. Çünkü sadece hilâfet ordusu ile Bizans’a karşı koyamayacağını anlayan halife Mu’temid, daha önce kendisiyle ilişkilerini kesmiş olan Ahmed b. Tolun’dan destek almak zorunda kaldı. Neti
cede Bizans ile mücadele etmesi için Şam Suğurlarını onun emrine verdi.100 Basra körfezinde gittikçe genişleyen Zenci isyanlarının bastırılabilmesi için, hilâfet merkezine 1 milyon 200 bin dinar yardım gönderdi.101 Muvaffak’ın daha fazla para, köle, at gibi yardımlar istemesine karşı da Ahmed, ona, bu yardımı sadece Abbasîleri tehlikelerden korumak için yaptığını, tâbî olarak göndermediğini bildirdi.102
Bu gelişmeler Ahmed’in hem bağımsız hareket ettiğini ve hem de işine geldiği şekilde Abbasî halifeliğini kullandığını göstermektedir. Çünkü o, her türlü bağını kopardıktan sonra, bir taraftan Avâsım ve Suğurlar’ın kendisine verilmesini kabul etmiş ve hem de yardım göndermişken, diğer taraftan fazla yardım talebi karşısında da tâbî olmadığını açıklamaktan çekinmemiştir.
Ahmed b. Tolun’un bu tavrı iki önemli sonuç doğurmuştur. Bunlardan birincisi halife Mu’temid’in kardeşi Muvaffak’ın tepkisini çekmek, diğeri de Abbasîlerden bağımsız olarak Bizans Devleti’nin doğrudan muhâtabı olmak.
Muvaffak’ın, Tolunoğlu Ahmed’i bu cevabı üzerine azlederek, yerine Musa b. Boğa’yı tayin ettiği, Musa’nın emrindeki ordu ile Mısır’a gitmek üzere hazırlandığı, ancak gerek erzak gerekse siyasî karışıklıklardan dolayı bu amacına ulaşamadığı kaynaklarda zikredilmektedir (1 Haziran 877).103
Muvaffak ve Musa’nın bu teşebbüslerinin akamete uğraması, Musâ’nın Kasım-Aralık 877’de ölmesi,104 bu arada Amaçur et-Türkî’nin de Nisan-Mayıs 878’de Dımeşk’de ölmesi105 ve yerine onun oğlu Ali’nin Şam nâibi olarak atanması106 Ahmed b. Tolun’a Abbasîler’e karşı yeni bir avantaj daha kazandırmıştır. Musa b. Boğa’nın üzerine doğru geldiği haberinden sonra ordusu hazır durumda bekleyen Ahmed, bu gelişmeler üzerine, yerine oğlu Abbas’ı Mısır’a vekil bırakarak107 Nisan 878’de Şam bölgesine sefere çıkar. Onun niyeti bölgeyi hakimiyeti altına almaktır. Bu amaçla önce Ali b. Amaçur et-Türkî’ye bir mektup yazarak kendisine tâbî olmasını ister. O da hiçbir direnme göstermeden Ahmed’e bağlılığını bildirir.108 Ebulfez Elçibey, Tolunoğlu Ahmed’in, bu seferine halifeliğe danışmadan çıkmasına dikkat çekerek, bu olayın Tolunoğulları Devleti’nin tam bağımsızlığa gidişinde başlangıç olduğu görüşündedir.109 Ahmed, Şam bölgesinde Remle,110 Hımıs, Hama ve Halep’i hiç bir direnme ile karşılaşmadan hakimiyeti altına alır.111 Halep nâibi Simâ et-Tavîl et-Türkî de Antakya’ya kaçtı.112 Buradan Antakya üzerine giden Ahmed, Eylül 878’de şehri aldı, Simâ et-Tavîl de öldürülür.113 Yoluna devam eden Ahmed, Kınnesrin ve el-Avâsım’ı da fetheder.114 Böylece, batıda Berka ve Trablusgarb’tan, doğuda Fırat Nehri’ne kadar olan bölgeyi tamamen hakimiyeti altına alır.115
Bu gelişme yukarıda belirttiğimiz iki sonuçtan ikincisini, yani Bizans Devleti’nin artık Abbasiler’i değil, Tolunoğulları Devleti’ni muhatap alması sonucunu doğurdu.
Bizans İmparatorluğu Tolunoğulları’nın Şam, Cezire, Avâsım ve Suğur bölgelerini almasından sonra kendileri için de tehlikeli olduğunu görüp bir anlaşma zemini bulma yoluna gitmiştir. Bu çerçevede I. Vasili ilk adımı da atarak, daha önce bir sefer sırasında esir ettikleri Abdullah b. Reşid b. Kavus ve arkadaşlarını116 iyi niyet göstergesi olarak 879’da Ahmed b. Tolun’a yolladı. Ayrıca hediye olarak bir kaç nüsha Kur’an da göndermiştir.117
Ebulfez Elçibey bu konuda yorum yaparken, Firavunlar zamanından itibaren Mısır’ın ilk defa kendi coğrafyası merkezli bir devlete kavuştuğunu ifade etmektedir.118
Bizans İmparatorluğu’nun bu yaklaşımına Ahmed’in cevabı olumsuz olur. O Bizans’ı ele geçirerek Tarsus’u yeniden hakimiyeti altına alır ve Anadolu’nun içlerine doğru ilerlemeye başlar.119 Ancak bu arada meydana gelen olumsuz bir gelişme Ahmed’in Bizans seferlerini durdurur. Bu gelişme, Mısır’da yerine bıraktığı oğlu Abbas ile ilgiliydi. Abbas bazı komutanların etkisiyle babasına karşı isyan etmişti.120 Ahmed b. Tolun’un katibi olan Ahmed b. Muhammed el-Vâsitî bu gelişmeyi hemen Tolunoğlu’na haber verir. O da seferlerini iptal ederek Mısır’a döneceğini bildirir.121 Bunun üzerine Abbas hazineden aldığı yüklü miktardaki mal, para, erzak, silah, v.s. ile,122 Mısır’ın eşrafından topladığı yüksek meblağdaki paralarla,123 yerine kardeşi Rebia’yı bırakarak aynı zamanda babasının kâtibi el Vâsitî’yi de yanına alarak124 Fustat’dan ayrılır ve 4 Nisan 879’da Berka’ya gider.125
Abbas’ın Berka’ya gitmesinden yaklaşık bir ay sonra 30 Nisan 879’da Fustat’a gelen126 Ahmed b. Tolun Mısır kadısı Bekkar b. Kuteybe başkanlığında bir heyeti Berka’ya oğlunun yanına gönderir, ayrıca onlarla özel bir mektup da yollar.127 Ahmed oğlunu affetmek düşüncesiyle geriye çağırmasına rağmen, onunla birlikte Berka’ya giden komutanlar isyana teşvik suçundan cezalandırılacaklarını bildikleri için Abbas’ı bırakmazlar.128 O da dönmeyerek gerek Hâricî-İbâdî Berberi kabileleriyle gerekse İfrikiyye deki (bugünkü Tunus) Ağlebilerle mücadelelere girerek (Aralık 879-Ocak 880) burada kendi emirliğini kurma yolunda faaliyetlere başlar.129 Abbas, Berka ve Trablusgarb bölgeleri ile Ağlebiler’e ait topraklarda önceleri kısmî başarılar elde etmişse de,130 netice de Berberiler ile birleşen Ağlebiler’e mağlup olmuş ve Berka’ya çekilmiştir.131 Daha sonra da 6 Şubat 882’de babası Ahmed’in 100 bin kişilik ordusu ile yaptığı savaşı kaybederek esir edilmiş ve 14 Mayıs 882’de Fustat’a getirilerek hapsedilmiştir.132 Böylece üç yıl sonra devletin batısı sukûnete kavuşmuştur.
Ahmed b. Tolun oğlu Abbas’ın isyanını bastırıp Fustat’a döndükten sonra, onun üzerine gittiği 6 Şubat 882 tarihine kadar geçen yaklaşık üç yıllık zaman diliminde boş durmamış bir yandan oğlu Abbas’ı güzellikle iknâ etmeye çalışırken, diğer taraftan hem Mısır’ın imâr işleriyle uğraşmış, hem de Suriye bölgesine karşı yeni bir politika geliştirerek, buradan Hicaz’a inmeyi planlamıştır. Böylece Hicaz’ı kendine bağlayarak İslâm Dünyası’nda etkin bir konuma gelmeyi düşünmüş olmalıdır.
Bu düşüncesini uygulamaya koymak için ilk olarak Suriye, Filistin ve Ürdün’ün haraç vergilerini toplamak üzere tayin edilen, daha önce Mısır’ın mali işlerinden sorumlu Ahmed b. el Müdebbiri etkisiz hale getirdi. Onu görevinden aldı, hapsetti133 ve mal varlığına el koyarak 600 bin dinarını aldı.134 Yine bu çerçevede Şam bölgesinde Abbasî hilâfeti adına faaliyetlerde bulunan Musa b. Otamış, Mayıs-Haziran 880’de Ahmed b. Tolun’un kölesi Lü’lü tarafından mağlup edildi ve esir edilerek Rakka’ya götürüldü. Lü’lü aynı yıl Haziran-Temmuz ayında da bölgedeki Abbâsiler ve Musa b. Otamış’ın oğlu Ahmed ile savaşarak onları yendi ve Bağdad ile Samerra’ya püskürttü. Bu şekilde Suriye bölgesinde kendi hakimiyetini kuran Ahmed b. Tolun 880’de bir grup askerini ziyaret görüntüsü vererek gerçekte burada askerî ve siyasî faaliyet göstermeleri amacıyla Mekke’ye gönderdi. Ancak aynı yıllarda Abbasiler’in doğusunda kurulan Saffâriler Devleti de aynı düşünce ile Mekke’ye asker gönderince Ahmed b. Tolun Hicaz bölgesinde istediği sonucu alamadı.135
Mekke’den beklediği sonucu alamayan Ahmed b. Tolun bu defa Şam’dan Mısır’a dönerken, ordusunun bir kısmını 879-882 yılları arasında komutanlarının emrinde Bizans sınırına gönderdi. Çünkü Rumlar, Şam Suğurları’na saldırılar başlatmış ve pek çok Müslümanı öldürmüşlerdi (879). Bu birlikler başarılı olarak bazı yerleri alıp pek çok ganimet ele geçirdiler.136
Ayrıca Şam’a tayin ettiği kölesi Lü’lü, Halep, Hımıs, Kınnesrin, Diyar-ı Mudar ve Rakka’yı kontrol ederken, bölgede, Muvaffak adına isyan eden Abdülmelik b. Salih’in adamlarından Bekkar b. Seleme’yi 881-882’de yenerek, Tolunoğulları’nın hakimiyetini sağlamlaştırmıştır.137 Yine aynı yıl Ahmed b. Tolun’un, Suğur ve Şam nâibi Halef el-Fergânî, Bizans üzerine yaz seferine çıkmış ve pek çok Rum askerini öldürerek yüklü miktarda ganimet almış, böylece Şam ve Suğur bölgeleri de emniyet altına alınmıştır. Bu arada Ahmed, 879-880’de bağımsızlığın göstergelerinden olan ve tarihte Ahmedî Dinarı denilen sikkeleri darbetti. Bu Abbasî hilafeti tarihinde ilk defa oluyordu.138
Ahmed b. Tolun artık tam rahatladığını düşünürken, yeni bir gelişme onu yeniden Şam’a hareket etmeye zorladı. Çünkü bölgeye gönderdiği kölesi Lü’lü isyan edip Ahmed’i tanımadığını ilân etti.139 Bu, Suriye bölgesinin kendi hakimiyetinden çıktığı anlamına gelmekteydi. Bunun yanında bir de Suğur şehirlerinde, Feth b. Hakan’ın nâiblerinden Yazman el-Hâdim, Tolunoğulları aleyhine Muvaffak lehine faaliyetlere başlamıştı.140 Tolunoğlu Ahmed, Eylül-Ekim 882’de yerine oğlu Humâraveyh’i bırakarak, hapisteki oğlu Abbas’ı da yanına alarak büyük bir ordu ile Şam’a hareket etti.141 Dımeşk’e geldi.142 Burada da Tarsus’taki huzursuzluklardan haberdar edildi.143 Tabii ki bu gelişmelerde Muvaffak’ın parmağı olmalıdır.
Ahmed Tarsus’taki valisi Halef el-Fergânî’ye, Yazman el-Hâdim’i yakalayıp Dımeşk’e getirmesini emrederken, kendisi de Lü’lü’nün üzerine yürüdü.144 Lü’lü Ahmed’in karşısında tutunamayacağını anlayınca Kasım-Aralık 882’de145 hazineyi de yanına alarak, önce Balis’e oradan da Bağdat’a Muvaffak’ın yanına kaçtı.146 Ahmed de bu bölgeyi yeniden kendi hakimiyeti altına aldı.147 Bu arada Tarsus Emiri Halef el-Fergânî, Ağustos-Eylül 882’de Yazman’ı tutuklayıp hapse attı.148 Ancak Tarsus halkı buna karşı çıkarak ve Yazman’ı kurtarıp Halef’i öldürmek isteyince,149o da şehirden kaçmak zorunda kaldı.150 Böylece Tarsus Yazman’ın hakimiyetine geçmiş oldu (882).
Bu arada Hilafet merkezinde meydana gelen önemli bir gelişme Ahmed b. Tolun’un önünü açacak, Muvaffak’ın önünü ise kapatacak gibi göründü. Çünkü kardeşi Muvaffak’ın yanında şeklen bir halife durumunda olan Mu’temid, 30 Kasım 882’de Ahmed b. Tolun’a mektup yazarak, kendisini kardeşinden kurtarmasını istedi.151 Bu fırsatı değerlendiren Ahmed, Mu’temid’i Mısır’a davet etti.152 Böylece, hilâfet merkezini Mısır’a taşıyarak, İslâm Dünyası’na hakim olma yolunda halifenin isminden yararlanacaktı. Aynı zamanda, İslâm dünyasında siyasî hakimiyeti eline geçirecekti.
Halife, Ahmed’in bu teklifini kabul edip Kasım-Aralık 882’de av bahanesiyle Samerra’dan ayrıldığında Ahmed, Tarsus üzerine gitmeyi erteleyip onu Dımeşk’te beklemeye başladı.153 Ancak Muvaffak bu gelişmelerden kısa zamanda haberdar olarak el-Cezire nâibi İshak b. Kundacık’a Mu’temid’i yakalayıp Bağdad’a getirmesini emreder.154 O da Rakka’da Mu’temid’in önünü keserek ilk önce yanındaki komutanları yakalayıp hapseder, daha sonra da halifeyi alarak Samerra’ya götürür (17 Şubat 883).155 Böylece Ahmed isteğine ulaşamaz.
Hilâfet merkezinde ise, Muvaffak, İshak b. Kundacık’ı ödüllendirerek ve onu Özel Muhâfız Birliği’nin başına getirerek Bağdat’tan Kuzey Afrika’ya kadar, Mısır’daki Tolunoğulları ve Tunus’taki Ağlebîler dahil, büyük bir bölgenin valiliğine tayin etmiştir.156 Ancak bu tayin, tabii ki şekli olmaktan öteye gitmiyordu ve ancak Suriye sınırlarına kadar geçerli olan fiili bir yönetim anlamına geliyordu. Bu gelişme üzerine Ahmed b. Tolun da devletinin bütün ileri gelenlerini ve kadılarını Dımeşk’te toplayıp ve Muvaffak’ı halifeye isyanla suçlayarak,157 Mu’temid’in tarafında yer alınması, Muvaffak’ın da veliahdlıkten azledilmesine dâir Mart-Nisan 883’de kadılarından fetvâ istemiştir.158 Baş kadısı Bekkar b. Kuteybe ve bazı kadılar bu isteğine karşı çıkınca159 da onu hapsedip, mal varlığını müsâdere etmiş,160 daha sonra da kendisi Muvaffak’ı veliahdlıkten azlettiğini ilân edilerek, hakimiyeti altındaki bölgelerin bütün camilerinde, Cuma hutbelerinde ona lânet ettirmiştir.161 Buna karşılık Muvaffak da kardeşi Mu’temid’e, Ahmed b. Tolun’un Mısır’dan azledilmesi162 ve Cuma hutbelerinde ona lânetler okunmasına dâir bir ferman çıkartmıştır.163
Bu gelişmeler Abbasî Devleti ile Tolunoğulları arasındaki husûmeti daha da arttırdı. Muvaffak Mekke’de, Kabe’de Ahmed b. Tolun’un aleyhinde hutbe okutunca164 bir adım öne geçmiş oluyordu.
Ahmed b. Tolun, Muvaffak ile olan bu restleşmesinde başarılı olamayınca, Tarsus üzerine giderek burayı yeniden kendine bağlamak istedi. Şehri kuşattı,165 ancak gerek Yazman el-Hâdim’in iyi müdâfaası gerekse Ahmed’in sağlığının bozulması ve mevsimin kış olması sebebiyle 883 yılı Aralık ayı başlarında kuşatmayı kaldırıp Mısır’a dönmek zorunda kaldı.166 Fermâ şehrine ulaştığında hastalığı ağırlaşan Ahmed, 24 Aralık 883’de Fustat’a bir gemiyle getirilebildi.167 Hastalığı sırasında Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler Mukattam Dağı’na çıkarak iyileşmesi için duâ ettiler.168 İbn Zülâk bu konuda şöyle demektedir: “Emir Ahmed b. Tolun şiddetli bir şekilde hasta oldu. (onun hastalanması üzerine) Müslümanlar başları üzerinde Mushafları ile, Yahudiler başlarının üzerinde Tevrat ile, Hıristiyanlar başlarının üzerinde İncil ile, çocuklar başlarının üzerinde levhalar ile ve insanların hepsi ağlayarak meydanlara döküldüler. Emir Ahmed b. Tolun’un sağlık ve âfiyete kavuşması için Allah’a duâ ile tazarrûda bulunuyorlardı”.169 Ancak Ahmed hastalığa yakalanmasından 10 ay sonra, 10 Mayıs 884 Pazar gecesi vefat ederek Mukaddem Dağı’nın yamacına defnedildi.170 Belevî ile İbn Zülâk, Ahmed b. Tolun’un ölümüne yakın şu duâyı yaptığını bildirmektedir: “Ey Rabbim, bir nefes miktarınca senden gafil olan kimseyi bağışla, onu senin yumuşaklığın onurlandırır”.171
B. Humâraveyh Dönemi
1. İlk Faaliyetleri
Ahmed b. Tolun’un ölümünden sonra, özellikle el-Vâsitî’nin etkisiyle Humâraveyh henüz 20 yaşındayken 10 Mayıs 884’de Tolunoğulları Devleti’nin başına geçti. Esasen Abbas büyük olmasına rağmen, daha önce isyan ettiği için onu kimse istemedi. Humâraveyh ilk iş olarak kendisine karşı çıkabilir düşüncesiyle ağabeyi Abbas’ı öldürttü.172
Ahmed gibi güçlü bir devlet başkanının ortadan kalkması ve yerine tecrübesiz, yaşı küçük bir delikanlının Tolunoğulları’nın başına geçmesi Muvaffak’ı ümitlendirmiş olmalıdır ki, Musul ile el-Cezire nâibi İshak b. Kundacık, yanısıra Küfe ve Anbar nâibi Muhammed b. Divdat Ebu’s-Sâc, Şam bölgesine akınlar yapmaya başladı.173 Ayrıca Muvaffak, oğlu Ebû Abbas’ı Tolunoğulları’nın hakimiyetinde bulunan topraklara vali olarak tayin etti.174 Her üçünü de Şam bölgesine gönderdi.175
Bu arada onlar Humâraveyh’in Dımeşk nâibini de yanlarına çekmeyi başardılar.176 Bu gelişmeler üzerine Humâraveyh 5 Haziran 884’de Ahmed b. Muhammed el-Vâsitî’nin komutasındaki büyük bir orduyu Dımeşk’e gönderdi.177 Yine aynı yıl Temmuz ayında Sa’d el-Eyser et-Türkî komutasındaki bir donanmayı Şam sahillerine yolladı.178 Fakat bu arada beklenmedik bir gelişme oldu ve Humâraveyh’in Şam’a gönderdiği el-Vâsitî Abbasî sarayına (Mu’tezid’e) gizlice haber göndererek, onların hemen bölgeyi ele geçirmelerini istedi.179 Bu onun saf değiştirdiği anlamını taşımaktaydı.
İshak b. Kundacık ile Muhammed b. Ebu’s-Sâc ordularını birleştirip ilk olarak Halep, Hıms, Antakya ve Rakka’yı aldılar.180 Daha sonra Muvaffak’ın oğlu Ebu’l-Abbas ile Şeyzer’de bekleyen Humâraveyh’in ordusu üzerine yürüdüler ve Mısır ordusunu yenip, Dımeşk’i ve Filistin’in bir kısmını ele geçirdiler.181 Bu olaylar esnasında kaynaklarda Ahmed b. Muhammed el-Vasiti hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.
Şam bölgesindeki olayların aleyhine geliştiğini gören Humâraveyh bu defa kendisi 70 bin kişilik bir ordu ile Mısır’dan ayrıldı.182 Onun Mısır’dan ayrıldığı sıralarda hilâfet ordusu içinde önemli bir yere sahip olan İshak b. Kundacık ve Muhammed b. Ebu’-Sâc, Muvaffak’ın oğlu Abbas ile yollarını ayırdı. Gerekçe ise Ebu’l-Abbas’ın onları aşağılaması ve beceriksizlikle suçlamasıydı.183 Böylece Humâraveyh’in karşısında savaşmak üzere 4 bin kişilik Ebu’l-Abbas’ın ordusu kalmıştı.184 Bu bilgileri nakleden kaynaklarımız, gerek Humâraveyh’in adamı iken halifelik tarafına geçen el-Vâsitî’ni gerekse hilâfet ordusunda iken Ebu’l-Abbas’ı terkeden ve Humâraveyh’in karşısında yalnız bırakan İshak b. Kundacık ile Muhammed b. Divdad b. Ebu’s-Sâc’ın karşı istihbarât çalışmalarıyla taraf değiştirdiklerine dâir hiçbir bilgi vermemektedirler. Ancak gelişmelerin gidişatının bizi böyle bir düşünceye sevkettiğini de belirtmemiz gerekmektedir.
Humaraveyh ile Ebu’l-Abbas arasında 6 Nisan 885’de Tavâhin denilen yerde meydana gelen ve aynı adla anılan savaşı önce hilâfet ordusu kazanmış olmasına rağmen,185 neticede Humâraveyh 30 Ağustos 884’de Mısır’a döndükten sonra bölgede yedekte bekleyen Sad el-Eyser komutasındaki ordu toparlanarak, Ebu’l-Abbas’ın ordusunu yendi. Ebu’l-Abbas yanında kalan az sayıdaki ordusu ile bölgede tutunamayıp, Bağdat’a döndü.186 Sad el-Eyser, Dımeşk’e girerek Tolunoğulları’nın hakimiyetini yeniden sağladı. Bunun üzerine Humâraveyh onu Dımeşk valisi olarak tayin etti.187 Ancak Sad el-Eyser, Ahmed b. Muhammed el Vâsitî ile birlikte kısa bir zaman sonra isyan etti ve Humâraveyh’i tanımadığını ilân etti.188
Humâraveyh zamanında TolunoğullarıDevleti’nin, Şam bölgesi daima karışıklık içinde olmuştur. Öyle ki buradaki vali, komutanlar devamlı saf değiştirmişler, kendi menfaatlerine göre hareket etmişlerdir. Biraz olsun kendinde güç gören valiler gerektiğinde Tolunoğulları, gerektiğinde Abbasiler’in yanında yer almışlar, hatta zaman zaman da her ikisinden de bağımsız olarak bölgelerinde hâkimiyet kurmaya çalışmışlardır. Esasen Sad el-Eyser’in ayaklanması da bu çerçevede değerlendirilmelidir. Ayrıca el-Vâsitî’nin de isyanda yer alması, bu olayda onun etkisinin de olduğunu göstermektedir. Yine Humâraveyh’in Eylül 886’da Mısır’dan çıkması ve Şam’a gidip el-Eyser’i öldürmesi, bölgeyi Haziran 886’da yeniden ele geçirmesi,189 bu arada İshak b. Kundacık’ın el-Cezire ve Musul’da, İbn Ebu’s-Sâc’ın Kınnesrin ve Halep’te birbirlerine karşı üstünlük ve hâkimiyet yarışına girmeleri sonucunda, daha önce Humâraveyh’e karşı Abbasî kuvvetleri olarak savaşan bu iki Türk komutandan, Muhammed b. Divdad b. Ebu’s-Sâc’ın Humâraveyh tarafına geçmesini ve ona tâbi olmasını intaç etti. Humâraveyh ile Ebu’s-Sâc birlikte İshak b. Kundacık’a karşı savaşarak onu yendiler ve Kuzey Mezopotamya, oradan da Samerra’ya yakın yerleşim alanlarına kadar geniş bir coğrafya Tolunoğulları’nın hâkimiyetine geçti (886).190
Fakat Humâraveyh’in Mısır’a dönmesinden kısa bir süre sonra, Ebu’s-Sâc ile İshak b. Kundacık yine savaşa tutuşmuşlar, İshak yine mağlup olmuştur.191 İşte bu olay yukarıda bahsedilen menfaatlere göre hareket etmenin bir örneğini daha ortaya çıkarmaktadır. Çünkü yenilen İshak b. Kundacık Mısır’a giderek Humâraveyh’i tanıdığını ve emrine girmek istediğini bildirmiştir. Ebu’s-Sâc bu gelişmeden rahatsız olup isyan edince, roller değişmiş İshak ile Humâraveyh Şam’a gidip Ebu’s-Sâc’ı mağlup etmişler, onun arkasından takip görevini bu defa Tolunoğulları adına İshak b. Kundacık üstlenmiş ve 23 Ekim 889’da bütün Mezopotamya dahil, Humâraveyh tarafından bölgenin valiliğine atanmıştır.192 Bu arada Humâraveyh Halep valiliğine de Togaç b. Cuff’u tayin etmiştir. İbn Ebu’s-Sâc da Bağdat’a, Muvaffak’ın yanına gitmiştir.193
Bu gelişmeler yaşanırken Abbasi Halifeliği büyük bir korku ve endişeye kapılmış ve sarayın hizmetinde bulunan Türk Faik’î, Aralık 886’da Humâraveyh’e elçi olarak göndermiştir.194 Ancak bu gelişme Tolunoğulları için sonun başlangıcı olmuştur. Çünkü gücünün zirvesinde olan Humâraveyh siyaset bilmezliği sebebiyle Abbasiler’in oyununa gelmiştir. Esasen yukarıda zikredilen menfaatlere göre saf belirleme politikasını bu defa Abbasî halifeliği uygulamaya koymaktaydı. Muvaffak, halife Mute’mid’e hazırlattığı bir fermanla Mısır, Şam ve suğurların yönetiminin 30 yıllığına Humâraveyh’in idaresine verildiğini bildiriyordu.195 Fermana halife Mu’temid ve halifenin oğlu Ebu’l-Abbas da imza koymuşlardı.196
Esasen bu topraklar ve daha fazlası Humâraveyh’in hâkimiyeti altındaydı. Tolunoğulları Devleti’nin böyle bir fermana da ihtiyacı yoktu. Ancak buradaki tek önemli husus Tolunoğulları’nın halifelik nezdinde meşrulaştırılması olabilirdi. İşte Humâraveyh siyaset bilmemesi ve ileri görüşlü olmamasının sonucu olarak İslâm Dünyası’nda meşrûlaşmak adına olsa gerek bu fermanı kabul ettiğini ve kendisinden daha zayıf durumda olan Abbasî halifeliğini tanıdığını bildirdi. Aralık 886’da da hâkimiyeti altındaki beldelerde Cuma hutbelerinde Muvaffak’a yapılan bedduâları duâya çevirtti.197
Hilâfet merkeziyle barıştığı kanaatinde olan Humâraveyh, emrine verilen suğur şehirlerinde hâkimiyetini sağlamlaştırmak için, bu şehirlerin valilerine hazineden pek çok hediyeler ve yüklü miktarda para göndermiştir. O bu politikası ile 890 yılında Tolunoğulları Devleti’ni en geniş sınırlarına ulaştırmış, fakat devletin hazinesini de boşaltmıştır.198
2. Tolunoğullarının Zayıflaması
4 Haziran 891’de Muvaffak,199 15 Ekim 892’de200 de halife Mu’temid öldü. Muvaffak’ın oğlu Ebu’l-Abbas Mu’tezid ünvanıyla halife oldu. Humâraveyh hiç tereddüt göstermeden ona bîat etti.
Muvaffak’ın ölmeden önce, yukarıda bahsedilen manevra ile hilâfete bağladığı Tolunoğullarını, halife Mu’tezid daha da bağımlı hale getirdi. Tabii ki bunda Humâraveyh’in basîretsizliği de etkili olmuştu. Esasen Humâraveyh bir yakınlaşma vesilesi ile Abbasîler’i kontrol etmek düşüncesindeydi. Ancak tam tersi oldu.
Bu yakınlaşma da şudur: Humâraveyh, asıl adı Esmâ olan kızı Katru’n-Nedâ’yı201 halife Mu’tezid’e, oğlu Ali’ye alması için teklifte bulundu.202 O böylece halifeliği kendi nüfûzu altına almayı amaçlamıştı. Ancak bu politikasında yanılmaktaydı. Çünkü halifelik çok zayıftı ve sadece dini anlamda sembolik bir liderliği vardı. Humâraveyh’in teklifini değerlendiren halife 38 yaşında olmasına rağmen henüz 12 yaşında olan Katru’n-Nedâ’yı kendi nikahına almak istediğini bildirdi. Humâraveyh de bunu kabul etti.203 Bunun karşılığında halife Mu’tezid, Fırat’tan Berka’ya kadar olan bölgenin yönetimini 30 yıllığına Humâraveyh ve oğullarına bıraktığını belirten bir fermanını 14 Haziran 893’de Mısır’a gönderdi.204 Bu fermana göre Humâraveyh ayrıca babasından beri ödenmeyen Mısır haracının her yılı için 200 bin dinar, 894 yılından itibaren de yıllık 300 bin dinarı halifeliğe göndermeyi kabul etti.205
Babasının basiretini gösteremeyen Humâraveyh, böylece kendi hazinesini boşaltmaya, halifeliğin hazinesini doldurmaya başladı. Bu arada halife ile Katru’n-Nedâ’nın düğünü 894’de yapıldı. Humâraveyh kızının çeyizleri için devlet hazinesini boşalttı. Rivâyetlere göre bir buçuk milyon dinar harcadı.206 20 katır yükü ile altınlar, gümüşler, kıymetli taşlarla bezenmiş elbiseler, seçme atlardan oluşan çeyizi Abdullah. b. el-Cessas başkanlığında Bağdat’a gönderdi.207 Katru’n-Nedâ 900 yılında ölünceye kadar halife Mu’tezid’in nikahında kaldı.208 Kindî, Makrizî ve İbn Tağrıberdi bu nikahtan sonra Mu’tezid ile Humâraveyh arasında dostça ilişkilerin başladığını rivâyet etmelerine rağmen,209 durumun gerçekte böyle olmadığı ilerleyen zamanda ortaya çıkmıştır.
Diğer taraftan Humâraveyh Bizans sınırındaki fetih faaliyetlerine devam etti. O, 20 Eylül 893’de Abbas b. Ahmed’i,210 Eylül 894’de Togaç b. Cuff’u Tarsus üzerinden Bizans topraklarına sefere göndermiştir.211 Onlar bu seferlerinde başarılı olmuşlar bazı ganimetler alarak dönmüşlerdir.
3. Humâraveyh’in Öldürülmesi
Humâraveyh, başkent babasının kurduğu Kataî şehri olmasına rağmen, Şam’da Gaysun Dağı’nın yamacına yaptırdığı köşke giderek zaman zaman orada kalırdı. 2 Ekim 895’de bu köşküne gittiğinde,212 8 Ocak 896’da bir gece vakti hizmetçileri tarafından başı kesilmek suretiyle öldürüldü.213
Dostları ilə paylaş: |