Humâraveyh’in öldürülmesi ile ilgili olarak Kindî şu bilgileri vermektedir: “Onun öldürülmesi 8 Ocak 896 Pazar gecesidir. Söylendiğine göre onu Tahir, Lü’lü, Nâşî, Sâbûr, Mümâkıd ve Nazif isimli hizmetçileri hepsi bir olarak öldürdüler. Onların (öldürenlerin) başı Fustat’a götürüldü ve hapsedildi. Humâraveyh de Fustat’a götürüldü ve orada defnedildi. Onun hükümranlığı 12 sene 18 gün sürdü”.214 Görüleceği üzere bu rivâyette Humâraveyh’i öldürenlerin isimleri verilmekte, fakat öldürme sebeplerine hiç değinilmemektedir. Ancak bu hususta İbnu’l-Esîr’de yer alan bir rivâyet Kindî’nin verdiği bilgileri tamamlar mâhiyette olup şöyledir: “886 Ocak-Şubat aylarında Humâraveyh b. Ahmet b. Tolun yatağında hizmetçileri tarafından öldürüldü. Ölümünden sonra onu öldürmekle itham edilen 20 küsur hizmetçisi de hemen katledildi. Öldürülmesinin sebebi şöyle anlatılır: Bazı jurnalciler kendisine Mısır’daki sarayında bulunan câriyelerden her birinin, yine sarayda bulunan hadımlardan birer kişiyi koca edindiklerini ihbar etmişlerdi. Bunu jurnalleyen kimse Humâraveyh’e şöyle demişti; eğer bu haberin doğru olup olmadığını öğrenmek istiyorsan câriyelerden birini getir, onu konuşturmaya çalış, itiraf ettiğini görecek ve bu haberin de sıhhatini öğrenmiş olacaksın. Bunun üzerine Humâraveyh bunun doğru olup olmadığını öğrenmek için hemen o anda Mısır’daki vekiline haber gönderip derhal kendisine bir grup cariyeyi göndermesini istemişti. Bu arada hizmetçilerden bir grup bir araya gelerek onu öldürmeyi kararlaştırdılar. Çünkü onlar Humâraveyh’e nakledilen bu durumun açıkça ortaya çıkmasından korkmuşlardı. Bunun için geceleyin onu yatağında boğazlayıp kaçıverdiler”.215
Bu arada İbrahim b. Ahmed el-Mâzerâî 7 Şubat 896’da Dımeşk’ten çıkmış ve 11 gün sonra 18 Şubat 896’da Bağdat’a varmış, burada Mu’tezid’e Humâraveyh’in hizmetçileri tarafından yatağında başı kesilmek suretiyle öldürüldüğünü haber vermiştir.216
C. Ebu’l-asâkir Ceyş B. Humâraveyh Dönemi
Öldürüldüğünde babası ile birlikte Şam’da bulunan Ebu’l-Asâkir Ceyş b. Humâraveyh babasının öldürüldüğü gece 8 Ocak 896’da hemen bîat alarak ve Tolunoğulları’nın başına geçti. Ardından da hiç vakit kaybetmeden Mısır’a giderek burada da bir bîat merâsimi tertipledi. Fakat Dımeşk’te, aralarında İshak b. Kundacık’ın oğlu Muhammed, Hakan el-Belhî, Muhammed b. Karadoğan, Muhammed b. Kümüşcür,217 Togaç b. Cuff’un kardeşi Bedr b. Cuff gibi komutanlar Ceyş’in başa geçmesini hoş karşılamadılar ve 19 Temmuz 896’da isyan ederek,218 onu öldürmek istediler.219 Bu teşebbüslerinde başarılı olamayınca da, onların bir kısmı orduları ile birlikte Tolunoğulları’nın hizmetinden çıkarak, halife Mu’tezid’in yanına gidip onun emrine girdiler.220 Şam bölgesini terketmeyen Toğaç b. Cuff da, Dımeşk’te, Ceyş’i tanımadığını ilân etti.221 Togaç ile birlikte hareket eden Suğur valisi Ahmed b. Togan da ona katıldı.222 Böylece Şam bölgesi ve Suğur şehirleri Ceyş’in hâkimiyetinden çıkmış oldu.
Dımeşk’teki bu gelişmelerden sonra Mısır’da da Ceyş’e karşı hareketler başladı. Taberî’nin bildirdiklerine göre, özellikle ordudaki Mağribliler, Berberîler, Nasr b. Ahmed b. Tolun’un başa geçmesini istiyorlardı.223 Ali b. Ahmed el-Mâzerâî onları iknâ etmeye çalıştıysa da başarılı olamadı. Ceyş bu duruma karşı Nasr b. Ahmed’i ve onunla birlikte hareket eden ordusu içinden ve mevâliden olup, kendisine karşı çıkan pek çok kişiyi öldürttü.224 Ancak Ceyş’in çok sayıda adamı öldürtüp kan dökmesi, orduyu ayaklandırdı ve 9 ay 12 gün başta kaldıktan sonra 25 Temmuz 896’da hapsedilip yerine Harun b. Humâraveyh’e bîat edildi. Ceyş de bir süre sonra hapiste öldü.225
D. Harun B. Humâraveyh Dönemi ve Yıkılış
1. Siyasî Olaylar
Ceyş’in hapsedildiği gün Harun b. Humâraveyh Mısır’da bîat alarak Tolunoğulları’nın başına geçti. Harun’un hükümdar olmasıyla Dımeşk’te bulunan Şam bölgesi valisi Togaç b. Cuff, yeniden Tolunoğulları’nın
hizmetine girdiğini açıkladı.226 Bu da göstermektedir ki, komutanların Tolunoğulları’ndan ayrılması Ceyş’in kişiliğinden kaynaklanmaktadır. Harun dönemiyle ilgili olarak kaynaklarda pek fazla bilgi bulunmamaktadır.
Harun’un amcasının oğlu olup, İskenderiyye valiliğini yürütmekte olan Rebia b. Ahmed b. Tolun, ordudaki bazı komutanların da teşvikiyle, Tolunoğulları’nın başına geçmek düşüncesiyle, Buhayra Berberilerinin çoğunluğunu oluşturduğu ordusuyla Fustat’a doğru hareket etti. Ancak Harun’un kuvvetleriyle yaptığı savaşı kaybederek, esir edildi. Daha sonra da eski hükümdarlık sarayının önünde 1200 kırbaç darbesiyle öldürüldü. (13 Eylül 897 Salı).227 Esasen bu kardeş kavgaları ve komutanların kendi bölgelerinde başlarına buyruk olarak hareket etmeleri, artık Tolunoğulları Devleti için tehlike çanlarının çalmaya başladığının göstergesiydi. Ayrıca daha önce Humâraveyh’in müsrifçe yaptığı harcamalar hazineyi boşalttığı için maddî güçleri de kalmamıştı.
Halife Mu’tezid zamanında Mart-Nisan 897’de Tarsus, Tolunoğulları’ndan alınarak Abbasilere bağlandı. Bölgede bulunan ve yardıma gönderilen Tolunoğulları komutanları, Ahmed b. Togan, Yusuf b. el-Bağmurdî ve İbnu’l-Yetim, esir edilerek Bağdat’a gönderildi.228 Bu üç komutanın esir edilmesi Tarsus ile aynı zamanda Suğur şehirlerinin de elden çıkması anlamına gelmekteydi. Çünkü onlar Suğur şehirlerinin de komutanlarıydı. Bu arada Mu’tezid Tarsus’a İbn İhşid’i vali olarak tayin etti.229 O da 898’de gazaya çıkarak İskenderun’a kadar olan yerleri fethetmiştir.230 İbn İhşid 909’da vefat edince yerine Ebû Sabit atandı.231
Gerek Suğur şehirlerinin elden çıkması, gerekse hazinenin boşalmış olması sebebiyle ordu komutanları da kendi bildiklerini yapmaya başladılar.232 Onlar ismen devlete bağlı olmalarına rağmen, serbestçe hareket ediyorlardı. Tolunoğulları’na bağlılıkları ise, Abbasî halifeliğine karşı kendilerini belli bir ittifakın içinde tutmaları anlamını taşıyordu. Togaç b. Cuff ise, Mısır’dan gönderilen Bedr el-Hemmâmî ve Hasan b. Ahmed el-Mâzerâî elçiliğiyle Harun tarafından yeniden Şam bölgesine tayin edilerek, 897’de valiliği tazelendi.233 Merkezde ise Ebû Cafer b. Ebbâ, ordunun başkomutanı idi ve Harun’u istediği gibi yönlendirmekteydi.234
Harun dönemindeki diğer olaylara gelince, Mayıs-Haziran 898’de, İbn Kureyş isimli bir kişi etrafına topladığı bir grup ile Tolunoğulları Devletine karşı ayaklandı. O Müslümanları yönetme hakkının Ehl-i Beyt’de, yani Hz. Peygamber’in soyundan gelenlerde olduğunu iddia etmekteydi.235 Esasen Mısır’daki bu gelişme Kuzey Afrika’da yeni kurulan Fatimîler’in propaganda çalışmalarından başka bir şey değildi.236 Kindî’nin verdiği bilgiye göre, bu şahıs Mayıs-Haziran 898’de bir Cuma günü kırbaçlanmış ve hapse atılmış, iki gün sonra da ölmüştür.237
Bu devirde meydana gelen bir başka olayı da Elçibey, Ermeni ve Gürcü kaynaklarına dayanarak nakletmektedir. Bu bilgilere göre halife Mu’tezid, Mezopotamya ve Suriye bölgelerini Tolunoğulları’ndan almak için, Abbasi Halifeliği’ne bağlı olan ve yıllık vergi vermek suretiyle otonom bir şekilde yaşayan Ermeni Krallığı’nı kullanmış ve 100 bin kişilik Ermeni-Gürcü ordusu Hilafet adına, 896’da Mezopotamya’ya inmiş, burada Tolunoğulları’nın Şam valisi Togaç b. Cuff’a yenilerek geri çekilmek zorunda kalmıştır.238 Esasen Nisan 897’de Tarsus ve Suğur şehirlerini alarak bölgede faaliyetlerini yoğunlaştıran halifeliğin, zaten iyi ilişkiler içinde olmadığı Tolunoğulları’na karşı, elinde güçlü bir ordusunun olmadığı da dikkate alınarak böyle bir mücâdele yoluna gitmesi düşünülecek bir durum olsa bile, İslâm tarihi kaynaklarında bu savaşla ilgili hiç bir bilginin bulunmaması, olayı eserinde nakleden Elçibey’in de şüpheli karşılaması,239 haberin inandırıcılığını ortadan kaldırmakta veya en aza indirmektedir.
Bahse konu olan bütün bu olaylar Tolunoğulları Devleti’nin gücünün zayıfladığını artık iyice gün yüzüne çıkarmıştır. Harun da işin farkında olarak, halife Mu’tezid’e bir elçi göndererek, kendi hâkimiyetini onaylamasını ister.240 Halife Mu’tezid de bu gelişmeyi değerlendirdi ve 898 yılında, Abdullah b. Feth’i Mısır’a göndererek, onun vasıtasıyla Harun’a bir anlaşma imzalattı. Mu’tezid Harun’un hâkimiyetini meşrûlaştırmak için, Halep ve Kınnesrin’i kendisine aldı. Ayrıca yıllık 450 bin dinar vergiyi de halifeliğe göndermesini ister. Harun bu şartların tamamını kabul etti.241 Böylece Tolunoğulları 897’de kaybettiği Suğur şehirlerinden sonra Halep ve Kınnesrin’i de Abbasilere bırakıyordu. Anlaşma Mayıs-Haziran 899’da yürürlüğe girer.242 Bu tarihten sonra Tolunoğulları’nın elinde sadece Suriye ve Şam bölgesi kalmış oluyordu.
2. Karmatîler’in Ortaya Çıkışı ve Tolunoğulları
Abbasîler ile Tolunoğulları arasında bu anlaşma imzalanırken Basra körfezinde yeni bir tehlike ortaya çıktı, Karmatîler. İslâmiyet, Hıristiyanlık ve eski Mecûsî dinlerinin karışımı bir inanca sahip olan bu hareket, Abbasîler için olduğu kadar, Tolunoğulları için de tehlikeli oldu. Hatta, denilebilir ki, Tolunoğulları’nın yıkılmasında en önemli rolü oynadı.
880’li yılların sonlarında Küfe ve Basra arasındaki bölgeyi, özellikle Fırat Nehri’nin sahili boyunca, ele geçiren Karmatîler, Haziran-Temmuz 899’da liderleri Ebû Saîd el-Cennâbî komutasında Basra’yı ele geçirdiler.243 902 yılında da Zikreveyh b. Mihreveyh liderliğinde Küfe’yi alarak, Şam’a yöneldiler. Esed, Tayy, Temim gibi bazı Arap bedevî kabileleri de onlara katıldı.244 Bu gelişme Tolunoğulları için büyük bir tehlikenin habercisiydi. Bu arada 3 Nisan 902’de halife Mu’tezid öldü ve yerine,
oğlu Muktefî geçti.245 Muktefî, Karmatîler üzerine birkaç defa ordu göndermesine rağmen başarılı olamadı. Abbasî ordusunu püskürten Karmatîler, Haziran-Temmuz 902’de Tolunoğulları’nın hâkimiyetinde olan Şam’a saldırdılar. Şam valisi Togaç b. Cuff ile aralarında şiddetli bir savaş oldu. İki taraf da pek çok kayıp vererek geri çekildi.246
Ardından 9 Mart 903 yılında Togaç’ın komutanlarından Beşir, Karmatîlerle yaptığı savaşta yenildi ve hayatını da kaybetti. Togaç ve komutanları aynı yıl içinde yaptığı savaşların hepsinde mağlup olmuşlar ve Tolunoğulları’nın Şam ordusu dağılmıştır.247 Bunun üzerine Harun Mısır’dan Bedr el-Hammâmî komutasında bir orduyu Şam’a gönderdi. Yapılan savaşta Karmatîler’in komutanı Yahya b. Zikreveyh öldürüldüyse de, Tolunoğulları ordusu büyük bir hezimete uğradı.248 Karmatîler’in başına geçen Hüseyin b. Zikreveyh, kendisine “Emîru’l-Mü’minîn” ünvânını vererek Dımeşk üzerine yürüdü. Tolunoğulları’nın orduları dağıldığı için, küçük bir direnme ile karşılaşan Karmatîler, şehri kendilerine bağlamayı başardılar.249 Daha sonra da Suriye bölgesinin kuzeyindeki şehirleri aldılar (12 Haziran 903).250
Karmatîler’in, Tolunoğulları ordularını dağıtmaları Abbasîleri endişelendirmiştir. Çünkü, Karmatîler’in ortaya çıktığı coğrafya iki devletin arasındaki topraklardı. Tolunoğulları’nın güçten düşmesi, Karmatîler için yeni bir cephe anlamına geliyordu. Bu da Abbasîlerdi. Bunun için halife Muktefî, 903 yılı sonlarında Karmatîler’in üzerine bir kaç ordu göndermiş, fakat başarılı olamamıştır.251 Ancak 903 yılından itibaren işi ciddiye alan halife Muktefî, kâtibi Muhammed b. Süleyman et-Türkî’yi Karmatîler’in üzerine gönderdi. Tolunoğulları’ndan da Harun, Bedr komutasında takviye bir Mısır ordusu gönderdi.252 29 Ekim 903’de Hama yakınlarındaki savaşta Karmatîler mağlup edildi.253 Onların liderleri ve önde gelenlerinden bazıları Bağdat’a gönderildi ve esir edildi.254 Böylece Karmatîler tehlikesi önemli ölçüde engellenmiş oldu.
Abbasîler, Karmatî tehlikesini önemli ölçüde bastırınca, artık çok zayıf olan Tolunoğulları’nın işini bitirip, bu coğrafyayı da kendilerine bağlamak için harekete geçebilirlerdi. Esasen Karmatîleri yendikten sonra, Şam bölgesi halifeliğin hâkimiyeti altına girmişti. Şimdi halkayı tamamlamanın tam zamanıydı. Bunun için de zayıflığı iyice ortaya çıkan Tolunoğulları’nın Mısır’daki hâkimiyetine son vermek ve halifeliğe bağlamak gerekiyordu.
3. Tolunoğullarının Yıkılışı
Halife Muktefî Karmatîler’in sindirildiği bir zamanda Mısır’ı da halifeliğe bağlamak için harekete geçti. Bunun için Mayıs-Haziran 904’de Karmatîler karşısında başarılı olan komutanı Muhammed b. Süleyman el-Katibi’nin emrine içlerinde İshak b. Kundacık’ın oğlu Muhammed’in ve diğer bazı Türk komutanların da olduğu büyük bir ordu verdi. Sonra da onu Mısır’a Tolunoğulları’nın üzerine gönderdi.255 Ayrıca Tarsus’taki valisi Yazman’ın kölesi Dimyâne’nin de Akdeniz’den Nil Nehri’ne girmesini ve Mısır ordusunun erzak yollarını kesmesini emretti.256 Harun, Abbasî ordusunun üzerine geldiği haberini Ekim-Kasım 904’de bir Pazartesi günü aldı. O da Vasîf b. el-Katramîz, Hasîb el-Berberî ve Humâr b. Mayhaşî komutasında bir ordu hazırladı.257 Ayrıca Şam bölgesindeki valisi Togaç b. Cuff’u Mısır’a çağırdı. Yerine Mısır orduları komutanı Bedr el-Hammâmî’yi atadı. Ancak Bedr Şam’a giderken yolda Muhammd b. Süleyman ile karşılaşınca hiç bir mücâdeleye girmeden, emrindeki askerleriyle hemen hilâfet ordusuna katıldı.258 Yine Harun’un Filistin Emiri Vasîf b. Savartekin de kölesi Sâfî ile Muhammed b. Süleyman’a bir mektup gönderip, itaatini arzetti.259 Bedr el-Hammâmî ve Vasîf b. Savartekin’in neden Abbasî ordusuna katıldığı hakkında kaynaklarda bilgi bulunmamaktadır. Onların bu hareketi, Harun’a güvenmedikleri şeklinde yorumlanabilir. Yine Tolunoğulları’nın gücünün kalmadığını bildiklerinden işin başında saf değiştirip canlarını kurtarma yolunu tercih etmiş olabilirler. Ayrıca Karmatîlere karşı beraberce savaştıkları için Türk olan Muhammed b. Süleyman’a yakınlık duymaları da düşünülebilir.
Aralık 904’de Mısır’a ulaşan260 Muhammed b. Süleyman, bu arada Akdeniz’deki Dimyâne komutasındaki hilâfet donanmasının da Mısır’a girmesini bekledi.261 Böylece Tolunoğulları hem karadan hem de denizden kuşatılmış oluyordu. Harun ise karşı hamle olarak bir taraftan kendisi hazırlanırken, diğer taraftan aynı tarihlerde Vasîf el-Katramîz komutasındaki donanmasını hazırladı.262 Dimyâne Tinnis üzerinden Mısır’a girdi ve buranın halkı kendisinden eman diledi. O da onların bu isteğini kabul etti.263 Böylece Mısır’da Abbasîler’in eline geçen ilk yerleşim alanı Tinnis oldu. Dimyane’nin ikinci hamlesi ise, Mısır donanma komutanı Vasîf el-Katremîz üzerine oldu.
O, Mısır donanmasını mağlup ederek el-Katremîzi esir aldı.264 Bu arada Muhammed b. Süleyman da karadan harekete geçti. Harun ise Fustat’a, yerine Hasan b. es-Seyr’i bırakarak, ailesi ve yakınlarıyla birlikte şehirden kaçtı. Ancak Dimyâne ona Demire’de yetişti. Harun, kaçmasını hoş karşılamayan amcasının oğulları Şeyban ve Adiyy tarafından 31 Aralık 904’de 28 yaşındayken öldürüldü. O, 8 yıl 8 ay Tolunoğulları’nın başında kalmıştı.265
E. Şeyban B. Ahmed B. Tolun ve Mısır’ın Abbasîlere Teslim Edilmesi
Bu kargaşa ortamında Şeyban 1 Ocak 905’de bîat alarak Tolunoğulları’nın başına geçti ve 3 Ocak 905’de Fustat’a gelerek yönetimi eline aldı. Şurta Emiri Musa b. Tünik’i görevinde bıraktığını açıkladı. Ancak Harun’un öldürülmesinden sonra, Şeyban’a güvenmeyen ve artık mücâdele etmenin gereksiz olduğunu düşünen komutanlardan Togaç b. Cuff, Humâraveyh’in hizmetinde bulunan diğer bazı komutan ve önde gelen kişiler, Muhammed b. Süleyman’ın komutanlarından Hüseyin b. Hemdân b. Hamdûn’a bir mektup yazarak, Harun’un öldürüldüğünü ve kendilerine eman verilmesini, yani Abbasî ordusunun saflarına katılmak istediklerini bildirdiler. Onların bu istekleri kabul edilince artık Tolunoğulları için de tutunacak bir dal kalmamış oluyordu. Bu gelişmeler üzerine yanındaki askerler ile Fustat’ta küçük bir direnme gösteren Şeyban daha fazla dayanamayacağını anlayınca, Ocak 905 ortalarında bir Çarşamba günü Aynı Şems’de, Muhammed b. Süleyman’dan eman istemek zorunda kaldı. Muhammed de Şeyban’ın eman isteğini kabul ederek ve Mısır’ı teslim aldı. Sonra da Şeyban, ailesi ve yakınlarıyla Bağdat’a gönderildi (Ocak 905).266
Mısır’ı teslim alan Muhammed, ilk iş olarak Tolunoğlu Ahmed’in kurduğu el-Kataî şehrini yaktırıp, yıktırmıştır. Daha sonra da minberde Cuma hutbelerini halife Muktefî billah adına okutmuştur. Burada idarî düzenlemeler de yapan Muhammed et-Türkî, Şurta Emirliğine Şeyban’ın atadığı Musa b. Tünik’in yerine Bek Timuru, kadılığa Ebû Zür’a Muhammed b. Osman’ın yerine Muhammed b. Abde b. Harb’i tayin etmiştir. Eman verdiği Tolunoğulları’ndan Togaç b. Cuff’u bir grup asker ile Kınnesrin’e, Bedr el Hemmâmî’yi de yine bir grup Tolunoğulları’ndan kalma asker ile Dımeşk’e vali tayin ederek göndermiştir.267
Böylece Tolunoğulları Devleti Şeyban’ın 12 günlük hükümdarlığından sonra yıkılmış oldu. Tarihin garip bir tecellisidir ki, bu Türk Devleti yine bir Türk komutanı olan, fakat Abbasîler adına hareket eden Muhammed b. Süleyman et-Türkî tarafından Mısır’da derin izler bıraktıktan sonra yıkılmış ve tarihteki yerini almıştır.
2. Bölüm:Tolunoğulları Medeniyeti
36 yıl 3 ay 15 gün ömrü olan Tolunoğulları Devleti, devletler için çok kısa sayılabilecek bu dönem içinde, gerek Türk Medeniyeti ve gerekse Mısır ve İslâm medeniyetleri açısından önemli bir yere sahiptir. Gerçekten de, Medeniyet Tarihi zâviyesinden bu Türk devletine bakıldığında, devlet teşkilatı, tarım ve ziraat, şehircilik ve iskan, sosyal ve kültürel hayat ile sağlık konularında tarihe iz bırakan faaliyetlerde bulunduğu gözlenmektedir.
A. Devlet Teşkilatı
Tolunoğulları’nın Devlet Teşkilatına bakıldığında, tam bir Türk-İslâm sentezi göze çarpmaktadır. Devlet Başkanlığı, ordu ve yönetim anlayışı olarak, Türk Devlet Geleneği’nin hemen bütün özelliklerini bulmak mümkündür. Devlet Teşkilatı’nın kurumları/isimleri noktasından ele alındığında ise, Hz. Ömer’in halifeliği zamanında Müslüman Arapların, hakim oldukları topraklarda oluşturduğu genelde devlet teşkilatı yapısı ile, özelde yine halife Hz. Ömer ve bölgenin İslâm hâkimiyetine alınmasında ordu komutanı ve ilk vali olan Amr b. el-Âs’ın Mısır’da birlikte oluşturdukları idarî yapılanmanın, Emevîler ve Abbasîler de dahil, hiç bozulmadan aynen korunduğu söylenebilir. Buna göre Mısır’ın idarî yapısında en önemli ve en üst mercî olan valilik ile, valiliğin yardımcı kurumları olarak Ordu Divanı, Şurta Divanı, Harac Divanı, Kada Divanı, Berid Divanı, İnşâ Divanı yönetimi gerçekleştiren kurumlar olmuşlardır.268
1. Valilik ve Devlet Başkanlığı
Valilik konusuna başlarken, Abbasîlerdeki iktâ sisteminden bir kaç cümle ile bahsetmek gerekmektedir. Özellikle halife Mu’tasım zamanından itibaren, Abbasî ordusundaki güçlerini arttıran Türkler, artık halifelerin hem en büyük destekçileri hem de korkulu rüyaları olmuşlardır. Çünkü halife adayı kardeşler arasındaki mücâdelelerde Türk komutanlar hep belirleyici olmuşlar, gerektiğinde halifeleri azil veya öldürme yoluyla değiştirebilmişlerdir. Halifeler de gerek kendilerini halifelik makamına çıkarmaları sebebiyle ödül olarak, gerekse karşılarına aldıklarında halifelik makamından indirilecekleri korkusuyla, Türk Komutanları iktâ yöntemiyle değişik bölgelerin valiliklerine tayin etmişlerdir. Ancak bu komutanlar vali olarak tayin edildikleri yerlere gitmeyip, yerlerine güvendikleri bir adamlarını nâib (=vekil) olarak gönderirlerdi.269 İşte Tolunoğlu Ahmed’in de Mısır’a gelmesi böyle olmuştu. Tolunoğlu Ahmed, öldürülünceye kadar Bayık Bey’in, daha sonra da yine bir üst düzey Türk komutanı ve aynı zamanda kayınpederi olan Yarcûh et-Türkî’nin nâibi olarak Mısır’da görev yaptı. Yarcûh öldükten sonra ise, güçlü ordusu ile Mısır’ın yönetimini bırakmayarak, halife tarafından da tanındı.270 Böylece o, bağımsızlık yolunda faaliyetlere başlamış oluyordu.
Esasen vali nâibliğinden başlayarak, valiliğe ve oradan da devlet başkanlığına değin bir seyir izleyen Tolunoğulları’nın en üst düzey yapılanması dikkate alındığı için, konunun “Valilik ve Devlet Başkanlığı” adı altında ele alınmasının daha uygun olacağı düşünülmüştür.
Tolunoğulları Devleti başlangıç itibariyle vali nâibliği ile başlamıştır. Yukarıda bahsedildiği gibi Ahmed, önce Bayık Bey ile Yarcûh et-Türkî’nin nâibi sıfatıyla Mısır’da bulunmuştur.271 Daha sonra her iki komutan-valinin ölümlerini müteâkiben, Abbasî halifeleri tarafından doğrudan atanan veya daha doğru ifade ile tanınan Mısır valisi olmuştur.272 Özellikle Şam bölgesinde vali olan İsa b. Şeyh’in Abbasîlere karşı isyanını bastırmakla görevlendirildiğinde, oluşturduğu 100 bin kişilik ordunun kendisine verdiği güçle halifelik makamını tanımadığını ilân etmiş ve yönetiminde bulunduğu coğrafyanın bağımsızlığı, kendisinin de devlet başkanlığı yolunda adımlar atmıştır. Hatta o, İbn Zülâk’ın verdiği bilgiye göre Mısır’da halifeliğini de ilân etmiştir.273
Böyle bir tasnif yapmaktaki amaç ise, Mısır’ın idarî yapısında yer alan kurumların yöneticilerini, atama noktasında yetkilerin kimlerde olduğunu belirtmek içindir. Çünkü Ahmed b. Tolun vali nâibi olarak Mısır’a geldiğinde, ordu komutanlığı hariç, yönetim kademelerindeki bütün görevliler, kadılar, Harac âmilleri, İnşâ âmilleri (kâtipler), Şurta emirleri, doğrudan halife tarafından atanıyorlardı. Hatta Ahmed b. Tolun tek başına vali olduğunda bile bu kurumlara atamalar halifeler tarafından yapılmaktaydı. Bu konuda Kindî’nin “Kitâbu’l-Vulât ve Kitâbu’l-Kudât” isimli eserinde pek çok örnek bulmak mümkündür.274
Ahmed b. Tolun’un Bayık Bey ve Yercûh öldükten sonra, önce valiliğini daha sonra da bağımsızlığını ilân etmesindeki en önemli sebep halife Muktedî’nin kardeşi Ebu’l-Abbas Muvaffak ve onun Şam nâibi Amaçur et-Türkî olmuştur. Tabii burada, Ahmed b. Tolun’un kendisine güven veren 100 bin kişilik ordusunu kurmasına sebep olan, Amaçur’dan önceki Şam valisi İsa b. Şeyh’in Abbasî halifeliğine isyanı da önemlidir. Önce İsa b. Şeyh’in, Şam bölgesinin haracını (vergilerini) Bağdat’a göndermemesi, ardından da Mısır haracına el koyması, Ahmed b. Tolun’un halife Muktedî’nin emriyle Şam isyanını bastırmak için 100 bin kişilik bir ordu kurmasına sebep olmuştur. Bu da Ahmed’in askerî açıdan güçlenmesini intaç etmiştir. Daha sonra da Muvaffak’ın Şam bölgesine tayin ettiği Amaçur et-Türkî’nin Tolunoğlu Ahmed’den Şam bölgesini kendisine bağlamasından korktuğu için, Muvaffak’ın tahrik etmesi neticesinde onun Ahmed’e kötü davranması, nihayet ikisinin arasının açılması ve bağımsız bir Tolunoğlu Devleti’nin kurulmasını, dolayısıyla Ahmed b. Tolun’un Devlet Başkanlığı yolunun açılmasına sebep olmuştur. Bundan sonra Ahmed, artık Mısır’da bir devlet başkanı sıfatıyla bütün görevlileri kendisi tayin etmiş ve azletmiştir. Yine Abbasîlerden ayrı bir devlet olduğunun göstergelerinden biri olan sikkeleri sadece kendi adına darbettirmesidir. Ahmed b. Tolun’un ölümünden sonra ise, Türk Devlet Geleneği çerçevesinde ordu komutanlarından ve eşraftan oluşan Kurultay toplanmış ve devlet başkanlığını, daha önce babasına isyan eden büyük oğlu Abbas’a değil, Ahmed’in ikinci oğlu Humâraveyh’e vermiştir. Tolunoğlu Ahmed de ölmeden önce oğulları veya kardeşleri arasından birini kendisine vâris bırakmamıştır. Bu da Emevîler ve Abbasîlerde görülen veliahtlık sisteminin uygulanmadığını göstermektedir. Humâraveyh, Ceyş, Harun ve Şeyban’ın başa geçmelerinde de aynı yolun takip edilmiş olması, Tolunoğulları Devleti’nde Türk Devlet Geleneği’nin aynen devam ettirildiğini göstermektedir. Bu da bize Türklerdeki Kut Anlayışını hatırlatmaktadır. Gerçi ömrü 36 yıl gibi çok kısa ve sadece 5 devlet başkanına sahip olmuş bir devlet için bu şekilde kesin ifadelerle genelleme yapılması çok cesurca karşılanabilir. Ancak devlet başkanlığı sisteminde Müslüman olmalarına ve Abbasîler içinden çıkmalarına rağmen veliahtlık usûlüne hiç başvurmamaları, yani yerlerine geçecek olanları önceden isim olarak belirlememeleri ve hükümdar âilesinden olan kişilerin hepsinin bu hakka sahip olarak görülmeleri, önde gelen Türk komutanlar tarafından hânedan âilesi arasından seçim yapılması, seçilenlerin yetersiz görüldüğünde alaşağı edilmesi, Türk Devlet Geleneği’ndeki Devlet Başkanlığı seçimini hatırlatmaktadır. Tek fark hükümdar olan kişinin ordudan, devletteki yüksek idarî makamlardan ve halktan İslâmî usullerle bîat almasıdır.275 Bu da burada önemli bir özellik arzetmektedir.
Ahmed b. Tolun’un Abbasî halifesini tanımadığını açıklamasından, hatta İbn Zülak’a göre halifeliğini ilân etmesinden sonra, Mısır ve Suriye topraklarında, komutanları ve aşağıda ele alınacak divanların başına kendisinin tayinler yapması da bir gelenek olarak yıkılıncaya kadar devam etmiştir.276
***
Tolunoğulları Devleti’nde bir diğer önemli üst düzey yöneticiliğin de Vezirlik olduğu anlaşılmaktadır. Kindî’nin verdiği bilgiye göre, Ahmed b. Tolun 28 Nisan 878’de Şam bölgesine sefere çıkarken Mısır’da yerine bıraktığı oğlu Abbas’a kendi kâtibi Ahmed b. Muhammed el-Vâsitî’yi vezir olarak bırakmıştır.277 Mes’ûdî’nin verdiği bilgiye göre ise, Humâraveyh’in vezirliğini yapan Ali b. Ahmed el-Mâzerâî ve onun oğlu Ebû Bekr b. Ali b. Ahmed el-Mâzerâî’den bahsedilmektedir.278
Vezirlik konusunda kaynaklarda bundan başka bilgi bulunmamaktadır.
Dostları ilə paylaş: |