Tüm dünyada fikri mülkiyet hakkını ve bu hakka tanınan korumayı düzenleyen mevzuatın ortak paydası



Yüklə 185,19 Kb.
səhifə2/4
tarix20.02.2018
ölçüsü185,19 Kb.
#42868
1   2   3   4

B. HUKUK DÜZENİ VE FİKRİ HAKLAR

Hukuk düzeninin kamu hukuku ve özel hukuk şeklindeki klasik ayrımına paralel olarak, haklar da ilk önce kamu hukukundan doğan haklar ve özel hukuktan doğan haklar şeklinde ikiye ayrılabilir. Özel hukuktan doğan haklar da, mutlak haklar ve nispi haklar olarak ikiye ayrılır.


Mutlak haklar, hak sahibine hakkın konusu üzerinde doğrudan egemenlik sağlayan ve bu niteliği itibariyle, herkese karşı ileri sürülebilen ve herkes tarafından ihlâl olunabilecek nitelikteki haklardır. Örneğin, mülkiyet hakkı. Fikri haklar da bu ayrımda mutlak haklar kategorisinde yer alır.
Nispi haklar ise, hukukta şahsi haklar ve alacak hakları olarak da anılır. Nispi haklar iki taraf arasındaki bir hukuki ilişkide ortaya çıkar. Örneğin, bir sözleşme ilişkisi. Keza fikir hukuku alanında “Yayın Sözleşmesi” de taraflar açısından nispi haklar yaratır.
Mutlak haklar şahıslar üzerinde ve mallar üzerinde mutlak haklar olarak ikiye ayrılır. Mallar üzerindeki mutlak haklar da, maddi mallar üzerindeki mutlak haklar (“ayni haklar”) ve gayri maddi mallar üzerindeki mutlak haklar olarak ikiye ayrılır. Gayri maddi mallar üzerindeki mutlak haklar başlıca fikri haklar, ihtira (patent) hakları ve ticaret unvanları ve markalar üzerindeki haklardan ibarettir

Gayri maddi mallar; yaratıcı insan zekasının ürünü olan ve üzerinde cisimlendiği maddi mallardan ayrı bir hukuki varlığa ve iktisadi değere sahip olan mallardır.


Fikri hakların konusunu, iktisadi değer taşıyan fikri emek ürünleri oluşturur. Yaratıcı-eser sahibinin bunlar üzerinde hem mali, hem de manevi hakları vardır. Örneğin, yaratıcının fikri eseri üzerinde isminin belirtilmesini istemek ya da ürünün orijinalliğinin veya bütünlüğünün bozulmasını önlemek konularında korunmaya değer manevi çıkar ve hakları vardır.
Geniş anlamda, fikri haklar terimi hem fikir ve sanat eserleri üzerindeki hakları hem de sınai hakları (ihtira, marka, sınai resim ve modeller gibi) kapsar. Dar anlamda, fikri haklar veya uygulamada kullanılan haliyle “telif hakları” terimi ise sadece fikir ve sanat eserleri üzerindeki hakları kapsar.
B.1. TELİF HAKKININ HUKUKTAKİ YERİ:
Telif hakkı, özel hukuktan doğan, özel hukukta yer alan bir haktır.
Telif hakkı, hem manevi hem de mali yönü bulunan çifte karakterli bir hak niteliğindedir. Bu çifte karakterli telif hakkından doğan hakların bir kısmı (manevi haklar) devredilemez, bir kısmı ise (mali haklar) devredilebilir. Telif hakkının içinde yer alan manevi haklar devredilemez, fakat eser sahibinin ölümü halinde mirasçılarına geçebilir. Telif hakkının içinde yer alan mali haklar ise devredilebilir. Kişinin sahip olduğu ve parayla ölçülebilen haklara “malvarlığı hakları” (mali haklar) denilir. Parayla ölçülemeyen, manevi değere sahip ve kişilerin manevi kişisel değerleri için geçerli olan haklara “kişivarlığı hakları” (manevi haklar) denilir. Örneğin, kamuya arz yetkisi, adın belirtilmesi yetkisi ve eserde değişiklik yapılmasını menetmek gibi haklar eser sahibinin manevi haklarıdır. İşleme, çoğaltma, yayma, temsil, radyo ile yayım gibi haklar da eser sahibinin mali haklarını oluşturur.
Sadece fikri bir yaratma sonucu ortaya çıkarılan ve sahibinin özelliğini taşıyan eserler telif hakkına konu olabilir. Eserin bir bütünlük arz etmesi gerekir. Ancak eserin iktisadi değer taşıması gerekir/gerekmez (bu konuda tartışma var).
Taşınır ve taşınmaz mallar, diğer bir deyişle maddi varlığa sahip olan eşyalar telif hakkının konusu olamaz. Telif hakkının konusu, maddi mallar değil, gayrimaddi mallardır. Gayri maddi mallar; yaratıcı insan zekasının ürünü olan, üzerinde cisimlendiği maddi mallardan ayrı bir hukuki varlığa ve iktisadi değere sahip olan mallardır. Bu tip mallar arasında telif hakkı, patent hakkı, ticaret unvanı, markalar, endüstriyel tasarımlar ve know-how sayılabilir.
Örneğin, bir kitap çalındığında ihlâl edilen hak telif hakkı değil, mülkiyet hakkıdır. Fakat başka bir kişinin kitaptaki görüşleri kendisine mal etmesi halinde telif hakkı da ihlâl edilmiş olur.
Telif hakkı, eserin meydana getirilmesiyle kendiliğinden kazanılır ve kişinin ölmesi veya ölmüş sayılmasını gerektiren bir olayın gerçekleşmesi ve ayrıca FSEK’nda belirtilen sürenin (gerçek kişilerin eser sahipliğinde, kişinin hayatı boyunca ve ölümünden itibaren yetmiş yıl; tüzel kişilerin eser sahipliğinde ise, aleniyet tarihinden itibaren yetmiş yıl) dolmasıyla sona erer. Hakkın doğumu için, eserin belli bir makama sunulmasına veya tescil edilmesine veya ilân edilmesine ya da alıntı hakkının saklı tutulduğu hakkında eser başlığının altına veya sonuna kayıt düşülmesi gerekmez. Kişiliğin sona ermesinden sonra, FSEK’nda belirtilen sürenin geçmesi ile hak kendiliğinden sona erer.


  • Telif hakkından doğan alacak hakkı icra takibine konu olabilir.




  • Telif hakkı mutlak haklardandır. Bu nedenle, zamanaşımına uğramaz.




  • Telif hakkından doğan yetkiler kişiliğin sona ermesiyle son bulmaz. Eser sahibinin ölümünden ya da eser sahibi tüzel kişi ise eserin alenileşmesinden itibaren 70 yıl daha devam eder.




  • Fikir üzerindeki hak ile fikrin dış aleme yansıtılmasını sağlayan cisim üzerindeki hakkı ayırt etmek gerekir. Fikrin dış aleme yansıtılmasını sağlayan cisim üzerindeki hak mülkiyet hakkıdır. O halde, bu cismin zarar görmesi halinde, telif hakkı değil, eşyanın sahibinin mülkiyet hakkı ihlâl edilmiş olur. Buna karşılık, fikrin cisimlendiği madde bir tekse, yani başka bir kopyası yoksa, hem mülkiyet hakkı hem de eser sahibinin hakkı ihlâl edilmiş olur. Eserin tek bir nüshası varsa, malikin buna zarar vermemek, özen göstermek borcu vardır. Örneğin tablolar. Buna karşılık, eserin pek çok nüshası varsa ve orijinali ile diğerleri arasında fark yoksa, malikin eseri korumak ve özen göstermek yükümlülüğü yoktur.




  • Patent hakları da teknik ilerlemenin bir göstergesidir ve bu teknik ilerleme de fikri bir çalışma sonucunda ortaya çıkar, fakat telif hakkında patentte olduğu gibi teknik olma özelliği genellikle yoktur ve olması da gerekmez. Ayrıca patentin korunması için tescil edilmesi gerekirken, telif hakkı başka bir işleme gerek olmaksızın kendiliğinden doğar ve doğmasıyla da korumadan yararlanır. Çünkü aynı buluşu birden çok kişinin bulması ihtimali vardır, ancak eserin aynısının bir başkası tarafından da meydana getirilmesi mümkün değildir. Patentte koruma süresi telif hakkından daha kısadır. Bunun nedeni, patentin ekonomik açıdan taşıdığı önemdir. Patent üzerinde, buluşçunun olduğu kadar kamunun da menfaati vardır. Patent hakkının koruma süresi, incelenerek verilen patentte yirmi, incelemesiz verilen patentlerde ise yedi yıldır. Markalarda ise koruma süresi başvuru tarihinden itibaren on yıldır ve bu süre onar yıllık dönemler halinde uzatılabilir.

B.2. Fikri mülkiyet hukukunun iki temel konusu: Sınai mülkiyet konusu buluşlar ve fikri mülkiyet konusu eserler.
Tüm dünyada fikri mülkiyet hakkını ve bu hakka tanınan korumayı düzenleyen mevzuatın ortak paydası:


  • sınai mülkiyet hakkı söz konusu ise, teknolojik ve tıbbi, vb. yenilikleri hukuki koruma altına alarak bunlardan sağlanabilecek maddi getiri olasılığını yükseltmek ve araştırma geliştirme faaliyetlerine yatırım yapılmasını teşvik etmektir;




  • fikri mülkiyet hakkı söz konusu ise, fikri mülkiyete konu olabilecek her türlü eseri ve yaratıcılığı teşvik etmektir.

Sınai mülkiyet söz konusu olduğunda, araştırma geliştirme faaliyetleri sonucunda yaratılan esere, Latince’de yenileme anlamına gelen “innovare” fiilinden türetilen Innovation (Teknolojik Yenilik) (Invention: Buluş) adı verilir.


Fikri mülkiyet söz konusu olduğunda ise, yaratıcı çalışmanın sonucuna “eser” ve bu esere bağlı olan haklara da “telif hakkı” (copyright) diyoruz.
Gerek sınai mülkiyet gerekse fikri mülkiyet hakkına konu olan Yeniliğe veya Esere tanınan hukuki koruma, niteliği gereği, bir tekel hakkıdır. Bu ne anlama gelmektedir? Bu hak sayesinde, hak sahibi, geliştirdiği veya edindiği teknolojik yenilikten (ya da fikir ve sanat eserinden) münhasıran yararlanabilir ve üçüncü kişilerin bu teknolojiyi (eseri) kullanabilmesi kesinlikle hak sahibinin iznine tâbidir.
Ancak, özellikle sınai mülkiyet hakkına konu olan Teknolojik Yenilikler için, bu tekel hakkını mutlak olarak şahsa bağlı ve kamunun üzerinde hiçbir tasarruf yetkisine sahip olmadığı bir hak olarak görmemek gerekir.
Ernst Hirsch’in savunduğu görüşe göre (Fikri ve Sınai Haklar 1948, sayfa 69):
Eserini umuma bahşeden ve milletin fikri servetini çoğaltan kimseye, bu hizmetine karşı bir mükafat olmak üzere, mevzu, müddet ve yer itibariyle mahdut bir hak tanınmaktadır... Eser sahibine, eser üzerinde mutlak mahiyette bir ferdi hak tanımak, haklı görünmemektedir... Eser üzerindeki hak ve salahiyetler, yalnız ona değil içinde yaşadığı ve faaliyette bulunduğu ve eserin vücuda getirilmesi için ilham almış olduğu cemiyete de teveccüh eder. O halde, eser sahibine eseri üzerinde tanınan hak ve salahiyetler, mali veya manevi mahiyeti haiz ferdi haklar olarak değil, belki sadece ‘cemiyete bağlı haklar’ olarak vasıflandırılabilir.”
Bu görüşe paralel olarak, bugün, özellikle sınai mülkiyet hakkına konu olan eserlerde ‘cemiyete bağlı hak’ nazariyesi esas alınmaktadır, çünkü bu hakların kamu yararına hizmet ettikleri ölçüde bahşedilmeleri gereği kabul edilmektedir.
Bu konunun işlendiği ilk kanun, Büyük Britanya’da 1623 tarihli “Tekellere İlişkin Kanun”’dur (Statute of Monopolies). Bu Kanunda, tekeller yasaklanmakta, fakat buluşlara patent hakkı tanınarak bu kurala istisna getirilmektedir.
A.B.D. Anayasası, Madde I, bent 8:
Fikri mülkiyet hakları, eser sahibinin çıkarları doğrultusunda değil, öncelikle kamu yararının gerçekleştirilmesi amacıyla bahşedilirler. Bu haklar, bir takım yurttaşların yararlanması için tanınmazlar. Bu haklar sayesinde, eser meydana getirenlere ve mucitlere bir nevi ikramiye verilerek, halkın meydana getirilen eserlerden ve yapılan icatlardan yararlanması sağlanır.”
Dolayısıyla, fikri mülkiyet hukuku, sağlanmak istenen yarar ile tekel haklarının doğuracağı toplumsal yük arasında bir denge kurmalıdır.
B.3. Eser Sahipliği kavramı:
Eser sahipliği hakkının konusu, önceleri sadece yazılı eserlerdi. Bugün, bu hakkın konusu çok çeşitlenmiştir. Eser sahipliği hakkı, ilk olarak kitapların basımına ilişkin olarak tanınmıştır. Dolayısıyla, bu hakkın ilk doğduğu zamanlarda, kitabın yazarına değil, kitabı basan ve pazarlayan kişiye hukuki koruma sağlanmıştır. İngilizce’de copyright (kopyalama-çoğaltma-nüsha basma) hakkı teriminin kullanılmasının sebebi budur. Telif kelimesi de toplama ve yazma hakkı anlamına gelir. Daha sonraları, bir yandan koruma konuları sadece yazılı eserleri değil, aynı zamanda güzel sanat eserlerini, çizimleri (tasarımları), hatta bilgisayar programlarını da kapsayacak şekilde genişlerken, bir yandan da, hak sahipliği, eseri basan (çoğaltan) kişiden eserin sahibine kaydırılmıştır.
Biraz önce de söylediğimiz gibi, fikri hak, bireyin kendi zihnini kullanarak ürettiği bir üründen daha kişisel/mutlak nitelikte hiç bir mülkiyet hakkının olamayacağı ilkesine dayanır.
İnsanlık tarihi boyunca ve özellikle Aydınlanma devrimiyle birlikte, bilim, sanat, kültür ve edebiyat alanlarındaki gelişmeler ancak fikri hakların koruma altına alınması ve fikir (ifade) özgürlüğünün artmasıyla mümkün olmuştur. Ancak fikir haklarına tanınan koruma asla sınırsız olmamış ve genel olarak toplumların bilgilenme ve eğitim ihtiyaçları ile “bireysel yaratıcının hakları” arasında bir denge kurulmaya çalışılmıştır.
Bir eserin hukuki korumaya hak kazanabilmesi için, o eserin yaratıcısının hususiyetini yansıtması gerekir. Eserler için, yenilik koşulu aranmaz. Bir eseri diğerinden ayıran faktör, düşünceler ve duyguların eserin yaratıcısı tarafından algılandığı ve yansıtılmak istendiği şekilde dış dünyaya yansıtılmasıdır. Anglo-Amerikan hukukunda, bir eserin korunup korumayacağı farklı bir koşulla belirlenmektedir. Eserin orijinal nitelikte olup olmadığına bakılmaktadır. Bu niteliğin belirlenmesi amacıyla, eserin yansıttığı beceri, muhakeme, emek gibi unsurlar değerlendirilmektedir. Özgün eser, bir kişinin bağımsız düşünce ve çabasının ürünü olarak tanımlanmaktadır. Özgün olma niteliği, eserdeki yenilik unsuruna ya da eserin sanatsal değerine kesinlikle bağlı değildir.
Eser sahipliği, eser niteliğindeki bir fikri ürünün yaratılmasıyla, ilk önce yaratıcının şahsında meydana gelen bir objektif hukuki statüdür.
Eser: Bir çalışmanın eser sayılabilmesi için iki şart vardır: 1) Objektif unsur: fikir ve sanat ürününün somut ve tanınabilir olması gerekir. 2) Sübjektif unsur: ancak sahibinin özelliğini taşıyan fikir ve sanat ürünleri eser sayılabilir.
Örneğin, bir eserin telif hakkı devir sözleşmesine konu olabilmesi için, fikri bir emek sonucu ortaya çıkması ve sahibinin özelliğini taşıması gerekir. Bir eserin sahibinin özelliğini taşıdığını söyleyebilmek için, eserin bağımsız bir fikri çalışma ürünü olması ve sahibinin zeka, bilgi, çalışma ve yaratıcılığını yansıtması gerekir. Herkes tarafından meydana getirilemeyen, yani bir özelliği bulunan eserler korunmaya layıktır. Herkes tarafından meydana getirilememek ne demektir? Bir fikri çalışmada ortaya konulan hüner ortalama nitelikteki bir insanın yapabileceğinden daha yaratıcı nitelikteyse, ortada bir eser vardır ve o eser sahibinin özelliğini taşıyor demektir. Ayrıca, bir eserin sahibinin özelliğini taşıdığını söyleyebilmek için, onun bir insan tarafından meydana getirilmesi gerekir. Örneğin, bilgisayarda çeviri programı ile yapılan bir çeviri bu anlamda bir eser sayılmaz. Burada eser niteliğini taşıyan, bilgisayar programı ile yapılan çeviri değil, bizzat çevirinin yapılmasına imkan veren bilgisayar programıdır.
Bir eserin, sahibinin özelliğini taşımak kaydıyla, kendisinden önce yapılan eserlerden yararlanılarak ortaya çıkartılması mümkündür.
Bir fikir ve sanat ürününde, eserin sahibinin özelliğini taşıyıp taşımadığının ya da bir başka deyişle eser sayılıp sayılamayacağının tespitinde, kural olarak, eser sahibinin aleni veya zımni bir irade beyanı gerekmez. Örneğin, yayınlanması düşünülmeden kaleme alınan ve daha sonra büyük edebi değer taşıdığı anlaşılan mektup veya anılar gibi.
Fikir ve düşünceler ne kadar dahiyane olursa olsun hak konusu olamazlar. Ancak bunların büründüğü şekil hukukta korunabilir. Dolayısıyla, sahibinin özelliğini taşıması gereken, fikrin kendisi değil, ifade ediliş şeklidir.
Ayrıca, çağımızdaki gelişmelere göre, örneğin bilgisayar programlarında, sadece eserin sahibinin fikri bir faaliyetinin ürünü olması ve başka bir eserden kopya edilmemiş olması şartları aranmaktadır.
Ayrıca, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na göre, bir fikri çalışmanın eser sayılabilmesi için kanunda belirtilen eser türlerinden olması gerekir:
Bunlar, 1) ilim ve edebiyat eserleri, 2) musiki eserleri, 3) güzel sanat eserleri ve 4) sinema eserleridir.


  1. Bilim ve Edebiyat Eserleri:




  1. Dil ve yazı ile ifade olunan eserler:

FSEK Madde 2/1 : “Herhangi bir şekilde dil ve yazı ile ifade olunan eserler ve her biçim altında ifade edilen bilgisayar programları ve bir sonraki aşamada program sonucu doğurması koşuluyla bunların hazırlık tasarımları”.


Kısaca, düşünce ve duyguları ifade etmek için kullanılan her türlü sözlü veya yazılı araçtan (yazı, nota, rakam, formül, çizgi, konuşma, vb.) yararlanılarak meydana getirilen eserler bu kategoriye girer.


  1. Sözsüz sahne eserleri:

FSEK Madde 2/2 : “Her nevi rakslar, koreografi eserleri, pandomimler ve buna benzer sözsüz sahne eserleri”. Bale, dans, revü gibi.




  1. Bilimsel ve Teknik Fotoğraflar, Resimler, Maketler, Tasarımlar ve Projeler:

FSEK Madde 2/3 : Estetik özellik taşımazlar. Bilimsel ve teknik niteliktedirler. Bunlarda, bağımsız bir fikri çalışmanın varlığı tespit edilebildiği ölçüde, sahibinin de özelliğini taşımak şartıyla, bir eserin varlığını kabul etmek gerekir.




  1. Musiki Eserleri:

FSEK Madde 3 : Her nevi sözlü ve sözsüz besteler.




  1. Güzel Sanat Eserleri:

FSEK Madde 4 : Estetik değere sahip sekiz eser türü : 1) Resim, desen, vb. 2) Heykel, kabartma ve oymalar, 3) Mimarlık eserleri, 4) Elişleri ve küçük sanat eserleri, 5) Fotoğrafik eser ve slaytlar, 6) Grafik eserleri, 7) Karikatürler ve 8) Her türlü tiplemeler.


Güzel sanat eserlerinin özelliği bunların tek olmalarıdır. Orijinali tek olan bir güzel sanat eserinden mekanik veya reprografik araçlarla ya da seri üretimle kopyalar çıkartılması sadece çoğaltma hakkını ilgilendirir. Ortaya yeni bir güzel sanat eseri çıkmış olmaz.


  1. Sinema Eserleri:

FSEK Madde 5 : 1) Sinema filmleri, 2) Öğretici ve teknik mahiyette olan ve günlük olayları tespit eden filmler ve 3) Her nevi ilmi, teknik veya estetik mahiyette projeksiyon diapozitifleri.


Sinema eserlerinde, eser sahibi sorunu ortaya çıkar. Kural olarak, bir eserin sahibi onu meydana getirendir (FSEK Madde 8/I). Sinema eserlerinde ise, eserin sahipleri yönetmen, özgün müzik bestecisi, senaryo yazarı ve diyalog yazarıdır (FSEK Madde 8/II).
FSEK Madde 5/son : ”Sırf beste, nutuk, konferans ve saireyi nakle yarayan filmler sinema eseri sayılamaz.”
Sinema eserinin bir bütün olarak korunması, filmde kullanılan müziğin ve senaryonun ayrıca korunmasına engel değildir; yeter ki, bunlarda musiki veya edebiyat eserleri için aranan özellik ölçütleri mevcut olsun. Ancak bir sinema filmi için özel olarak kaleme alınmış bir senaryo ya da bestelenmiş müzik eseri varsa, bunlar sinema eserinin bir parçası sayılır. Oysa önceden yayınlanmış bir edebi eser veya bestelenmiş bir müzik parçası filmde kullanılıyorsa, ortada bir işleme eser var demektir.


  1. İşleme Eserler:

Yukarıda sayılanlara ek olarak, önceden mevcut bir asıl esere sadık kalarak ve onu başka bir şekle dönüştürmek amacıyla yaratılan “işleme eserler” de vardır. Örneğin, tercüme eserler ya da bir romanın tiyatro oyununa dönüştürülmesi gibi.


Bu eserlerdeki amaç, bağımsız bir eser meydana getirmek değil, mevcut bir eseri başka bir biçime dönüştürerek ifade etmektir. Bu nedenle, işleme eserden söz edebilmek için, işleyenin esere sadık kalması zorunlu bir unsurdur. Örneğin, bir eseri tercüme eden çevirmen kendi bilgi, yorum ve duygularını eserin tercümesine katamaz.
İşleme eserde esasa ilişkin bir şart da, işleyenin esere kendi özelliklerini katmasıdır. İşleyenin özelliğini taşımayan işlemeler “eser” olarak korunmaz (FSEK Madde 6/II).

İşleme eserlerin bir diğer özelliği de, bunların aynı ana grupta yer alan bir diğer eser türüne çevrilebilmesidir. Bu konu FSEK Madde 6’da düzenlenmektedir. Eğer işleme sonucu meydana getirilen eser aynı eser grubunda yer alan eserlerden birine değil, başka bir gruptaki bir esere dönüştürülmüşse, bu durumda işleme eser değil, bağımsız bir eser söz konusu olur. Örneğin, bir edebi eserden ilham alınarak tablo yapılırsa, artık bağımsız bir eser ortaya çıkmış sayılır.


İşleme eserlerin bir özelliği de, işleme eserde, asıl eser sahibinin kim olduğunun kolayca tespit edilebilmesidir. Bir diğer deyişle, işleme eserde, asıl eserin ve sahibinin mutlaka anlaşılır olması gerekir. Aksi takdirde, yani işleme eserde asıl eser ve sahibi belirtilmez ve işleme eser orijinal bir esermiş gibi gösterilmeye çalışılırsa, ortada “intihâl” var demektir.
Kısaca, işleme eser, yararlanılan asıl eserin özelliğini taşımalı, yararlanılan eser anlaşılabilmeli (veya açıkça belirtilmeli) ve asıl eserden bağımsız olarak ortaya çıkarılan bu eser işleyenin özelliğini yansıtmalıdır.
FSEK Madde 6’da sayılan işleme eser türleri:


  1. Tercüme:

Bilim ve edebiyat eserlerini üslup ve akıcılığını mümkün olduğu kadar, fikirlerini ise aynen koruyarak başka bir dile çevirme suretiyle yapılan işlemelere tercüme denir. Tercüme edilen dilin yaşayan, ölü ya da bilimsel ve teknik bir dil olması önem taşımaz; yeter ki, çevirmen her iki dildeki hakimiyetini gösterecek şekilde sarf ettiği fikri emekle özellik taşıyan bir çeviri meydana getirmiş olsun. Mekanik veya elektronik bir araç, örneğin bilgisayarla yapılan tercümelerde ve keza, resmi metinlerin çevirilerinde böyle bir özellik bulunmadığından, işleme eserden de söz edilemez. Diğer taraftan, başka işleme türlerinde olduğu gibi, eseri tercüme yoluyla işleme hakkını eser sahibinden devralan şahıs, vücuda getirdiği bu işlemeyi çoğaltmak ve yaymak yoluyla ticari dolaşıma koymak yetkisine de sahiptir. Aksi halde, eserin kişisel ihtiyaçlar için, yayımlama ve kâr amacı güdülmeden tercümesi, eser sahibinin veya diğer mali hak sahiplerinin iznine tâbi değildir.


Çevirmenin tercüme amacını aşacak şekilde, kendi düşünce ve fikirlerini işleme esere dahil etme hakkı yoktur. Aynı şekilde, tercümeyi yapanın kendi fikirlerini yazarın fikri imiş gibi göstermesi de doğru değildir. Bu tip hareketler, eser sahibinin manevi haklarına tecavüz niteliğini taşır.


  1. Roman, Hikaye, Şiir ve Tiyatro Piyesi gibi eserlerin birbirlerine dönüştürülmesi

  2. Musiki, güzel sanatlar, ilim ve edebiyat eserlerinin film yapılması veya filme alınıp sinema, radyo ve televizyon yoluyla yayımlanmaya elverişli hale getirilmesi

  3. Musiki aranjman ve tertiplerinin yapılması

  4. Güzel sanat eserlerinin bir şekilden diğer şekillere sokulması

  5. Bir eser sahibinin bütün eserlerinin veya aynı cinsten olan eserlerinin külliyat haline getirilmesi

  6. Belli bir amaca göre ve özel bir plan çerçevesinde seçme ve toplama eserler düzenlenmesi

  7. Yayınlanmamış bir eserin yayınlanmaya elverişli hale getirilmesi

  8. Başkasına ait bir eserin açıklanması, yorumlanması ve kısaltılması

  9. Bilgisayar programlarının uyarlanması, düzenlenmesi ve değiştirilmesi

  10. Veri tabanlarının hazırlanması

B.4. Fikri haklar insan hakları kapsamında mıdır?
EVET.
1948 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda benimsenen Evrensel İnsan Hakları Bildirgesinde fikri haklar “temel nitelikteki insan haklarından biri” olarak yer almıştır. 27. Madde bu hakkı şöyle açıklamaktadır:
“(1) Herkes, özgürce, toplumun kültürüne katılma/katkıda bulunma, sanattan yararlanma, bilimsel gelişmelerden ve faydalarından pay alma hakkına sahiptir.”
“(2) Herkes, yaratıcısı olduğu bilimsel, edebi ve sanatsal ürünlerden kaynaklanan manevi ve maddi çıkarlarının korunmasını talep etme hakkına sahiptir.”
B.5. Eser sahibinin hakları:
Eser sahibine, eseri üzerinde manevi ve mali olmak üzere iki tür hak tanınmıştır.
B.5.1. Manevi haklar:
Manevi haklar, eserin eser sahibinin kişiliğinin bir parçası olduğu anlayışına dayanır. Neden? Çünkü eser sahibi “eserinde yaşamaktadır”. Fikri mülkiyet, bir düşünce ve zihin ürünü olarak eser sahibinin kişiliğini yansıtır.
Eser sahibinin manevi hakları, Roma Hukuk Sisteminden bu yana, hemen hemen tüm ülkelerin hukuk sistemlerinde vardır. Anglo-Sakson ülkelerinin hukuk sisteminde bu temel haklar, hukukun genel ilkeleri kapsamında korunmaktadır. Örneğin, fikri hukuk yasalarında manevi haklar terimi kullanılmayan Amerika Birleşik Devletleri’nde, medeni hukuk ve ceza hukukunda, haksız rekabet, sözleşmeler, hakaret ya da özel hayatın gizliliğine ilişkin yasalarda temel manevi hakların varlığı kabul edilmiştir.
Manevi haklar, eser sahibinin kişiliğine sıkı sıkıya bağlı haklardandır ve devredilemezler.
Manevi haklar:


  1. Eseri kamuya sunma hakkı:

“Bir eserin kamuya arz edilip edilmeyeceğini, yayımlanma zamanını ve tarzını münhasıran eser sahibi tayin eder.” (FSEK 14/1)


“Bütünü veya esaslı bir kısmı alenileşmemiş olan ya da ana hatları herhangi bir suretle henüz kamuya tanıtılmamış bir eserin içeriği hakkında ancak o eserin sahibi bilgi verebilir.” (FSEK 14/2)
“Eserin kamuya arz edilme veya yayımlanma tarzı, sahibinin şeref ve itibarını zedeleyecek nitelikte ise, eser sahibi, başkasına yazılı izin vermiş olsa bile, eserin gerek aslının gerekse işlenmiş şeklinin kamuya tanıtılmasını veya yayımlanmasını men edebilir.” (FSEK 14/son)
Eser sahibinin en temel manevi hakkı, eserinin yayımını veya halka sunulmasını kendi çıkarları yönünde denetlemektir. Eser sahibi eserinin halka sunulmasına karar verinceye kadar, eserin sahibinin kişisel alanına ait gizli bir unsur olarak kalacağı kabul edilir.
Fikir ve sanat eseri yayınlanarak veya başka şekillerde alenileşerek kamuya sunulmuş olur. Eserin kamuya sunulması kural olarak herhangi bir şekil şartına bağlı değildir, fakat Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu Madde 5’de sinema ve müzik eserleri için kayıt ve tescil zorunluluğu getirilmiştir.
Eserin kamuya sunulması münhasıran eser sahibine ait bir yetkidir. Ancak eser sahibi eserin kamuya sunulması hakkını başkasına da devredebilir.
Bu hak başkası tarafından kullanılıyor ve bu kullanım eser sahibinin şeref ve itibarını düşüren ve zedeleyen bir nitelik taşıyorsa, eser sahibi, devretmiş olduğu hakkı geri alabilir. Bu geri alma hakkından sözleşmeyle vazgeçmek hükümsüzdür.
Eser sahibi kamuya sunma hakkını kullanmamış ve ölümünden sonra da bu hakkın kullanılmamasını istemişse, manevi hak, eser sahibinin ölümüyle sona erer. Artık eseri kamuya sunma imkanı kalmaz.


  1. Eserde adını belirtme yetkisi ve hakkı:

“Eseri, sahibinin adı veya takma adıyla ya da adsız olarak kamuya arz etme veya yayımlama konusunda karar verme yetkisi münhasıran eser sahibine aittir.” (FSEK 15/1)


“Bir güzel sanat eserinden çoğaltma yoluyla elde edilen kopyalarla bir işleme eserin aslı veya çoğaltılmış nüshaları üzerinde asıl eser sahibinin adı veya alâmetinin, kararlaştırılan veya âdet olan şekilde belirtilmesi ve eserin bir kopya veya işlenme olduğunun açıkça belirtilmesi şarttır.” (FSEK 15/2)
“(a) Bir eserin kim tarafından yaratıldığı ihtilâflı ise ya da (b) herhangi bir kimse eserin sahibi olduğunu iddia ederse, eserin hakiki sahibi, hakkının tespitini mahkemeden isteyebilir.” (FSEK 15/3)
Bu hak, eser sahibinin eserinde adını istediği şekilde belirtme ya da belirtmeme serbestisini ve adının eserin tüm kopyaları ve işlenmelerinde belirtilmesini isteme hakkını ve ayrıca, başka kişilerin hukuka aykırı olarak eserine sahip çıkmasına (eser hırsızlığına/intihal) engel olma hakkını içerir.
Öncelikle, eser sahibi eserinde ismini belirtip belirtmemekte serbesttir. Eser sahibi kimliğini gizli tutmak istemişse, ölümünden sonra da isminin açıklanmaması gerekir. Eser sahibi ismini belirtmeyi kabul etse de, ismini tam olarak açıklamak zorunda değildir. Kısaltma, rumuz, takma ad kullanabilir ya da eserini kamuya isimsiz sunabilir.
Bir güzel sanat eserinden çoğaltılarak elde edilen kopyalarla bir işleme eserin aslı veya çoğaltılmış nüshaları üzerinde asıl eser sahibinin adı veya alametinin, kararlaştırılan veya adet olan şekilde belirtilmesi ve eserin bir kopya veya işleme olduğunun açıkça gösterilmesi gerekir.


  1. Eserde değişiklik yapma hakkı:

“Eser sahibinin izni olmadıkça, eserde veya eser sahibinin adında kısaltma, ekleme veya başka değişiklikler yapılamaz.”

(FSEK 16/1)
“Kanunun veya eser sahibinin müsaadesiyle bir eseri işleyen, kamuya arz eden, çoğaltan, yayımlayan, temsil eden veya başka bir suretle yayan kimse; işleme, çoğaltma, temsil veya yayım tekniği icabı zorunlu görülen değiştirmeleri eser sahibinin özel bir izni olmaksızın yapabilir.” (FSEK 16/2)
“Eser sahibi, kayıtsız ve şartsız olarak yazılı izin vermiş olsa bile, şeref ve itibarını zedeleyen veya eserin mahiyet veya özelliklerini bozan her türlü değiştirmeleri men edebilir.” (FSEK 16/son)
Eser sahibinin onayıyla eser yayımlandıktan sonra, eser sahibinin düşünceleri değişebilir ve o eser artık yaratıcısının fikirlerini veya sanatsal görüşlerini yansıtmayabilir. Bu durumlarda, eser sahibini eserini dolaşımdan çekme, eseri değiştirme ya da başka biçimlerde işleme yetkilerine sahip olmalıdır.
Ayrıca, eser sahibine, eserine zarar verecek her türlü kötü niyetli eylem, tahribat veya bozma girişimini engelleme hakkı tanınmıştır.
Bir yayımcı, kendi uygun gördüğü bazı yayım standartlarına göre eserde değişiklik yapmak isterse ya da eserin kısaltılmasını veya bir bölümünün bir antolojiye konulmasını isterse, eser sahibinin onayını almak zorundadır. Eser sahibine danışmadan, bir eserin biçiminde veya içeriğinde değişiklik yapma hakkı hiç kimseye tanınmamıştır.
Eserlerde eser sahibinden izinsiz değişiklik yapılması yasaktır. Eserin ve sahibinin adında, izinsiz değişiklik, ekleme ve çıkartma yapılamaz.
Ancak işleme hakkının devredildiği durumlarda, eserde değişiklik yapılması hakkının da devredildiği kabul edilir. Örneğin bir eserin başka bir dile tercüme edilmesinde.
Ayrıca zorunlu durumlarda eser sahibinin izni olmadan da eserde değişiklik yapılabilir. Örneğin bir yayıncının eserdeki imla hatalarını düzeltmesi. Ancak yapılan bu tip değişikliklerin eser sahibinin şeref ve itibarını zedelememesi, eserin nitelik ve özelliklerini bozmaması gerekir. Ayrıca değişikliğin zorunlu olması da gerekir.


  1. Eser sahibinin zilyet ve malike karşı sahip olduğu haklar (eserin aslına ulaşma hakkı):

“Eser sahibi, gerekli durumlarda, aslın maliki ve zilyedinden, koruma şartlarını yerine getirmek kaydıyla, güzel sanat eserlerinin ve yazarlarla bestecilerin el yazısıyla yazılmış eserlerinin asıllarından geçici bir süre için yararlanmayı talep etme hakkına sahiptir.” (FSEK 17/1)


“Aslın maliki, eser sahibi ile yapmış olduğu sözleşme şartlarına göre eser üzerinde tasarruf edebilir. Ancak eseri bozamaz ve yok edemez ve eser sahibinin haklarına zarar veremez.” (FSEK 17/2)
“Eserin tek ve özgün olması durumunda, eser sahibi, çalışma ve sergilerde kullanmak amacıyla, koruma şartlarını yerine getirerek iade edilmek üzere eseri isteyebilir.” (FSEK 17/son)
FSEK Madde 57/1 : “Asıl veya çoğaltılmış nüshalar üzerindeki mülkiyet hakkının devri, aksi kararlaştırılmış olmadıkça, fikri hakların devrini ihtiva etmez.” Buna rağmen, eşyanın tabiatı gereği, eseri üzerinde cisimlendiği maddi maldan fiziksel olarak ayırmak mümkün değildir ve maddi mala bir ayni veya şahsi hak sebebiyle zilyed olup onu hakimiyeti altında bulunduran şahıs, bu maddi malda bulunan eser üzerindeki fikri haklara riayet etmek ve bu hakların kullanılmasına izin vermek zorundadır. Eser sahibinin bu konudaki hakları iki grup altında toplanabilir:


  1. Yüklə 185,19 Kb.

    Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin