5237 SAYILI YASANIN DAYANDIĞI SUÇ TEORİSİ
Suç Genel Teorisi, suçun incelenmesi (analizi)esasına dayanır.
Suç bir haksızlıktır.Her suç bir “haksızlık” oluşturur ancak ,her haksızlık suç değildir.
Her suçta mutlaka “sosyal bir zarar” vardır.Sosyal zarar fiilin suç olarak görülmesinin amaç ve nedenidir.Toplum çıkarı ile çatışan fiiller kanun koyucu tarafından suç olarak düzenlenmektedir.Suçta zarar iki türlü oluşabilir.
a)Suçta doğrudan zarar.
b)Suçta dolayısıyla zarar.
Hukuki varlık veya menfaatin tamamen veya kısmen zarara uğraması ,gerçek zarar,fiilin tehlike oluşturması ise potansiyel zarardır.(tehlike suçu)
Suç bir hukuki değer ihlalini ifade eder.Temelinde hukuki değer koruması olmayan suç tanımı olamaz.Hukuki değer,bir hukuk toplumunda geçerli olan değerleri ifade eder ve dayanağını davranış normları oluşturur.Belli bir kişiden soyut olan “hukuki değer”,
a)Ceza kanununda suçların tasnifi konusunda kanun koyucuya yol gösterir.
b)Uygulamacı açısından suç tanımının yorumunda en önemli kriteri oluşturur.
Doktrinde suçun unsurlarını belirlemek amacıyla farklı inceleme yöntemleri geliştirilmiştir.Türk öğretisinde suçun kaç tane unsuru olacağı konusunda bir fikir birliği yoktur.Yaygın görüşe göre suçun;
A)MADDİ UNSURU(TİPİK FİİL)
a-FİİL
b-NETİCE
c-NEDENSELLİK BAĞI
d-FAİL
e-KONU
f-MAĞDUR
B) MANEVİ UNSURU (KUSURLULUK)
C) HUKUKA AYKIRILIK
Olmak üzere üç unsuru vardır.
(A)MADDİ UNSUR:
FİİL (HAREKET): Bir insan tarafından gerçekleştirilebilen bir davranıştır.Fiil (tipik fiil),suçun en önemli unsuru,adeta varlık şartıdır.Dış dünyada somutlaşan,suçun kanuni tanımına uygun ,ihmali veya icrai insan davranışı olarak tanımlanabilir.
Kişinin davranışının kanun koyucu tarafından tanımlanan suç tiplerine uygun olmadığı takdirde ,cezalandırılması düşünülemez.
Hareket kavramı Ceza Hukuku açısından önemlidir,inceme konusu olan suçları birbirinden ayırma ve gruplandırma imkanı yaratır.
1-İcrai hareket (davranış):İnsan vücudunun bir faaliyetidir.Fiil, tek bir vücut hareketinden oluşabileceği gibi, birden fazla hareketten de oluşabilir .Bu durum, suç sayısını belirleme açısından önemli bir sorun olarak karşımıza çıkar .Fiilin doğal anlamda tekliği ile , hukuki anlamda tekliği kavramlarını açıklayabilmek için, “amaçta birlik” ve “zamanda birlik” kriterlerine bakılacaktır.Amaçta ve zamanda birlik varsa, fiil tek suç sayılacaktır.
ÖRNEK:Kavga sırasında A’ nın B’ yi üç kez bıçaklaması tek bir yaralama suçunu oluşturacaktır.
2-İhmali hareket:Kişinin hukuk düzeninin yapılmasını emrettiği davranışları yapmamasıdır.Yani kanunun kendilerine hukuksal yükümlülük verdiği kişilerin ihmali davranışı cezalandırılacaktır.
3-İhmal suretiyle icrai davranış:Kişinin yükümlü olduğu icrai davranışı gerçekleştirmemesi dolayısıyla meydana gelen neticeden sorumlu tutulabilmesi için; bu neticenin oluşumuna sebebiyet veren ihmali davranışın icrai davranışa eşdeğer olması gerekmektedir.
5237 Sayılı Yasa’ya göre kişinin, ihmali bir davranış nedeniyle meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulabilmesi için ,
a)Kanundan kaynaklanan sorumluluk.(anne-baba,aile bireylerinin sorumluluğu)
b)Sözleşmeden kaynaklanan sorumluluk.(cankurtaran ve çocuk bakıcısının sorumluluğu)
c)Önceden gerçekleştirilen davranışın , başkalarının hayatı için yarattığı tehlikeden kaynaklanan sorumluluk.(birisine otomobili ile çarparak denize düşmesine neden olan kişinin sorumluluğu)
Türlerinden birisi kapsamında olması gerekir.
Değerlendirme yapılırken,
a)Failin neticeye engel olma yükümlülüğü.
b)Kişinin neticeye engel olma imkan ve iktidarına sahip olması.
c)İhmalin neticeye engel olabilme imkanının derecesi(kişi icrai bir harekette bulunması halinde dahi neticenin kaçınılmaz olduğu durumlarda ihmal icrai davranış olarak değerlendirilemeyecektir.Neticeye engel olunabilme şansının varlığı yeterli değildir ve bu sebeple hukuki yükümlülük altında bulunan kişinin fiilen neticeye engel olabilme imkanının mevcut olup olmadığı da tespit edilmelidir.- Ayhan Önder 115-)
Göz önünde tutulmalıdır.
Birden fazla fiille işlenebilen suçlar,
a-Çok hareketli suçlar
b-Seçimlik hareketli suçlar
c-Mütemadi suçlar
Olarak sınıflandırılabilir.
NETİCE:Suçun kanuni tanımında belirlenen sonuçtur.Fiilin bir alt unsuru değil,fiilden ayrı olarak suçun unsurlarından biridir.Bu sistemde neticesi hareketten ayrı veya bitişik suç ayrımı yoktur.
NEDENSELLİK: Gerçekleştirilen fiille,ortaya çıkan netice arasındaki sebep-sonuç ilişkisidir.Bu sistemde doğal bir olgudur ve sorumluluk alanında değerlendirilecek davranışların belirlenmesinin ölçüsüdür.
Suç tipindeki neticenin hangi insan hareketinden meydana geldiği sorusunun cevabı nedensellik bağı ile ilgilidir
Nedensellik bağı sadece icrai davranışla işlenen suçlarda söz konusu olabilir.Sorumluluğun belirlenmesinde, fiilin neticenin oluşumu üzerindeki nedensellik etkisi bakımından bir ayrım yapılamaz.
FAİL:Suç oluşturan fiili işleyen kişidir.Ancak gerçek kişiler fail olabilir.Kanunun suç failinde özel bir nitelik aradığı suçlara “özgü suç” denilir (zimmet suçu kamu görevlisi tarafından işlenebilmektedir).Bazı suçların oluşumu için birden fazla kişinin birlikte hareket etmesi öngörülmüş ise, bu suçlara “çok failli suç” denilir.
KONU:Suçun üstünde işlendiği şahıs ya da şeydir.Bazı durumlarda suçun kanuni tanımında belirtilen nesneyi oluşturur.Bu sistemde konusu olmayan suçtan bahsedilemez.
MAĞDUR:Haksızlığa uğramış gerçek kişidir.Suçu oluşturan fiilden zarar gören ya da tehlikeye maruz kalan kişilerdir.Suçun hukuki konusunu oluşturan hukuki varlık ve ya menfaatin sahibidir.Bu sistemde suçun mağduru Devlet değil,toplumu oluşturan herkestir.
Bazı suçlarda mağdur aynı zamanda suçtan zarar gören olarak karşımıza çıkabilir,ancak bu iki kavramı karıştırmamak gerekir.
(B)MANEVİ UNSUR:
KUSURLULUK:Suç bir haksızlık olduğuna göre,manevi unsuru da haksızlığı meydana getiren kusurluluktur.Haksızlık fiilin kendisidir,adıdır.Hukuka aykırılık ise, fiilin niteliğidir.
Bu hareketi yapan Ceza Hukuku bakımından sorumlu mudur? Sorusunun cevabı kusurluluğa aittir.
Kusur, haksızlık teşkil eden fiili gerçekleştiren şahsın kınanması gerektiği konusundaki yargıyı ifade eder.Haksızlık derecelendirilebilir.
Bu sistemde ,kusurluluğu etkileyen nedenlere bağlantılı olarak yapılan bütün düzenlemelerde normatif bir kavram olan ve kusurun iki temel unsurunu oluşturan kişinin “algılama yeteneği” ile, “davranışlarını yönlendirme yeteneği” vurgulanmıştır.Bu kavramlar kişinin kusur yeterliğini ifade eder.
Kusurluluktan söz edilebilmesi için,kişinin işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını hukukun gereklerine göre yönlendirme yeteneğine sahip olması gerekir.
Kusur yeterliliğinin bazı istisnaları bulunmaktadır:
1-Yaş küçüklüğü(TCK m 31).
2-Akıl hastalığı(TCK m 32).
3-Sağır-dilsizlik(TCK m 33).
4-Geçici nedenler,alkol ve uyuşturucu madde etkisinde olma(TCK m 34).
5-Hata(TCK m 30).
6-Cebir şiddet ,korkutma tehdit(TCK m 28).
Bunlar kusurluluğu ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerdir. Kusurluluğu ortadan kaldıran sebeplerden birisinin varlığı halinde, fail sadece ceza hukuku yönünden sorumlu olmaz.Diğer yönlerden sorumlu olabilir.
Bu sistemde,kast ve taksir birer kusurluluk şeklidir ve kusurun ağır ve ya hafif derecesi olarak kabul edilmezler. Kast ve taksir bu nedenle birer haksızlık şekilleri olarak karşımıza çıkmaktadır.Bir suç ya kasten veya taksirle işlenir diye de bir durum söz konusu değildir. Bazı suçlarda kast ve taksir birada yer alabilir. Özellikle netice sebebiyle ağırlaşmış olan suçlarda kast ve taksir bir ara da yer alabilir.
Kusurluluk, faille ilgili değerlendirmeyi yaparken göz önünde tutulur.Kast ise, failin suçu işlerken gerçekleştirdiği iradedir.
Bir suç tanımında “kasten” ifadesi yer almış ise ,aynı suçun taksirle de işlenebileceğini ve kanunun başka bir yerinde düzenlendiğini anlarız.Bazı suçlarda kast ve taksir bir arada bulunabilir.Bu sistemde objektif sorumluluk haline yer verilmemiştir.
KAST :Bu sistemde, suçun unsurlarını bilmek ve istemekten ibarettir.
Doğrudan kast:Suçun unsurlarının gerçekleştiği muhakkak addedildiği durumlardır.
Olası kast:Fail tarafından, suçun oluşumunun muhtemel addedildiği durumdur.Sonuç, fail tarafından öngörülmesine rağmen ,bu sonuca ulaşma isteği ile değil ,umursamazlıkla hareket edilmesi hali olarak tanımlanabilir.
Kasten işlenebilen bir suç ,kural olarak olası kast ile de işlenebilir.
Eğer ,yasadaki tanımda “bilerek”, “bildiği” ve ya “bilmesi gerekir” gibi ifadeler varsa ,bu suçun sadece doğrudan kast ile işlenebileceğini anlarız.
TAKSİR:Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranıştır. Dikkat ve özen yükümlülüğünün kıstası ,icra edilen faaliyetin bağlı olduğu kurallardır(sürücü ve yayalar için trafik kuralları)
Konu ile ilgili kurallara uygun davranmak “objektif özen yükümlülüğünü” oluşturur.
Failin bu davranışının gereklilik yargısına aykırılığını öngörebilmesi kusurluluğun belirlenmesinde önemlidir.
Failin gereken özeni göstermiş olması durumunda dahi, sonucun yine meydana geleceği belirlenen durumlarda failin cezalandırılmaması gerekir.Çünkü bu durum, Ceza Hukuku kurallarına uygun düşmeyeceği gibi, “sonucun gereken özenin gösterilmemiş olmasından kaynaklanması” kuralı ile bağdaşmaz.
Bilinçli taksir: Failin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışı nedeniyle meydana gelen sonucu öngörmesine rağmen ,sonucu istemeyip ,gerçekleşmeyeceğini umarak,eylemi gerçekleştirilmesidir.
Olası kast halinde sonuç öngörüldüğü gibi, fail tarafından kabullenildiği halde, bilinçli taksirde sonuç öngörülmesine rağmen kabullenilmemekte,istenmemektedir.
Bu sistemde “amaç” ve “saik" birbirinden ayrılmıştır.
Amaç:Failin geleceğe yönelik beklentisidir.Suçun temel şeklini işleme arzusu değildir.Suçun oluşumu için amacın gerçekleşmesi gerekmez.
Saik:Faili suçun kanuni tanımındaki unsurlarını gerçekleştirmeye yönelten nedendir.
(C)HUKUKA AYKIRILIK
Objektif hukuka aykırı,haksız veya hukuku ihlal eden eylemler,hukuk kurallarınca belirlenmiş olan sınırların aşılmış olması anlamını taşır.Kanunda yazılı suç tipine uygun davranışın bir normu (hukuk düzeninin koruduğu bir değeri, ihlal etmesi halinde hukuka aykırılık unsuru gerçekleşmiş olur.
İcrai ve gerçek ihmali suçlarda hukuka aykırılığı tespit etmek açısından bir sorun yoktur.Ancak , ihmal suretiyle icra suçlarında ,hukuka aykırılığın tespiti için tipiklik dışındaki tüm unsurların varlığının belirlenmesi gerekir.Bu suçlarda hem bir emir hem de yükümlülük vardır.Bu yükümlülüğe uymamak ile hareketsizliğin suç tipindeki neticeyi meydana getirmesi halinde,yani kişinin hareket etmesi ve neticeye engel olması yükümlülüğü bulunup bulunmadığı araştırılarak,varlığı halinde hareketsizliğin hukuka aykırılığı belirlenmiş olacaktır.(Ayhan Önder Ceza Hukuku s.141)
Davranışın bir haksızlık oluşturması için kanunda yazılı suç tipine uygun olması yeterli değildir,aynı zamanda hukuka uygunluk nedenlerinden herhangi birinin bulunmaması gerekir.
Hukuka aykırılık derecelendirilemez.
Hukuka aykırılığın kalkması
Hukuk düzeni sadece yasaklardan oluşmaz. Hakların korunması için belirli şartların varlığı halinde yasakların ortadan kalkabileceği , şeklindeki prensip hukuka uygunluk sebeplerini oluşturur.
Hukuka uygunluk hallerinin varlığı durumunda hukuka aykırılıktan söz edilemez.
1-Kanun hükmü ve amirin emri(TCK m24)
(TC.Anayasası 137.m.,DMK.11.m,TSK.İHK.14.m,PVSK.16-19.m)
2-Meşru savunma ve zorunluluk hali(TCK m25).
3-Hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası(TCK m26).
Hukuka uygunluk nedenleridir.Bunlardan birinin varlığı ile fiilin işlenmesi halinde ceza sorumluluğu kalkar.Bu durumda,kişiye özel hukuk ve idare hukuku yönünden de yaptırım uygulanmaması gerekir.
Hukuka uygunluk nedenlerinin sınırının aşılması
Sınırın aşılmasından söz edebilmek için öncelikle hukuka uygunluk sebebinin bütün şartlarının varlığı gerekir.
765 Sayılı Türk Ceza kanununda sadece meşru müdafaa yönünden kabul edilmiş bulunan sınırın aşılması 5237 Sayılı Kanunda tüm hukuka uygunluk nedenlerini kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
5237 sayılı yasada hukuka uygunluk nedenleri “Ceza Sorumluluğunu Kaldıran ve Azaltan Nedenler” başlığı altında kusurluluğu azaltan ve kaldıran nedenlerle birlikte düzenlenmesi sistematik yönden hatalı olup ,uygulamacının dikkat etmesi gereken bir durumdur.
Hukuka uygunluk nedenlerinde yanılma
Üç şekilde düşünülebilecek olan hukuka uygunluk sebeplerinde hata şunlar olabilir.
a)Hukuka uygunluk nedenlerinin şartlarında hata yapılmış olabilir.
b)Hukuk düzenince kabul edilmemiş bir hukuka uygunluk sebebini mevcut olduğu zannedilmiş olabilir.
c)Fail gerçekte mevcut bir hukuka uygunluk sebebinin sınırlarında hata yapmış olabilir.
Hukuka uygunluk sebeplerinde hata iki halde olabilir ve bu iki hal kendi içinde ikiye ayrılarak incelenebilir.
1-Olayda hukuka uygunluk sebebi vardır.
a) Bu durum fail tarafından da bilinmektedir.
b) Bu durum fail tarafından bilinmemektedir.
2- Olayda hukuka uygunluk sebebi yoktur.
a) Bu durum fail tarafından da bilinmektedir.
b) Veya fail hukuka uygunluk sebebi var zannetmektedir.
Her iki durumun (b) şıkkındaki birbirinin aksi olan olasılıklar dışında sorun bulunmamaktadır.
Olayda hukuka uygunluk sebebi vardır ve fail tarafından bilinmemektedir:Bu durumda failin sorumlu tutulmaması gerekir.
Olayda hukuka uygunluk sebebi yoktur ancak, fail hukuka uygunluk sebebi var zannetmektedir:Failin yanılmamış olması durumunda ,fiilinin hukuka uygun olacağı durumlarda, neticeden sorumlu tutulmaması gerekir.Ancak, hukuka uygunluk sebebinin varlığı konusunda olası kastla hareket eden failin hukuka uygunluk sebebinden yararlanması düşünülemez.
SUÇUN ÖZEL BELİRİŞ (GÖRÜNÜŞ) BİÇİMLERİ
Hareketin suç tipindeki neticeyi meydana getirmediği durumlarda,suçun tamamlanmamış hali ile ilgili yasal düzenlenme yapılmamışsa,faili cezalandırmak mümkün olmayacaktır.Bu nedenle “teşebbüs” ile ilgili hükümlere gerek duyulmuştur.
Suç tipinin ihlaline katkısı olup,oluşmasında nedensellik bağı kurulabilmesine rağmen ,bu hareketi yapan veya yapanlar suç tipindeki icra hareketini gerçekleştiren kişi olmayabilir.Bu durumlarda failin cezalandırılması için “suça iştirak” kurallarına ihtiyaç vardır.
Suç teşkil eden fiil birden fazla suç tipini ihlal edebilir veya aynı suç tipi içinde tehlike birden fazla korunabileceği gibi,kişi aynı suç işleme kararı ile birden fazla suç işleyebilir.Bu durumlarda failin nasıl cezalandırılacağını belirlemek için “içtima” kuralları belirlenmiştir.
TEŞEBBÜS
Kural olarak tamamlanmış suçla teşebbüs derecesinde kalmış suç arasında fark yoktur.Aralarındaki tek fark netice yönündendir.
Teşebbüsün cezalandırılabilmesi için aşağıdaki soruları cevaplandırmak gerekir ;
a)Fail hangi suçu işleme amacıyla hareket etmiştir?(sübjektif unsur)
b)Yapılan hareket ve kullanılan vasıta kast edilen suçun sonucunu almak için elverişli midir?
c)İşlemeyi kast ettiği suç için yeterli adımları atmış mıdır?
Kural olarak hazırlık hareketleri cezalandırılmamaktadır.İcra hareketlerine başlanmış ise teşebbüs söz konusudur.İcra hareketinin tespitinde doğrudan doğruya ölçütü kabul edilmiştir(objektif unsur)
5237 Sayılı TCK sisteminde tam-eksik teşebbüs ayrımı yoktur.Meydana gelen zarar ve ya tehlikenin ağırlığı göz önünde tutularak cezadan indirim yapılacaktır.
Gönüllü vazgeçme
Failin suçun icra hareketlerinden kendi iradesi ile vazgeçerek neticenin meydana gelmesini önlediği durumlarda, teşebbüsten dolayı cezalandırılmaz.Bu durum, icra hareketlerinin tamamlanmış kısmı suç oluşturmadığı takdirde cezasızlık nedenidir.
İcra hareketlerinin suç oluşturması halinde ,netice meydana gelmemiş ise, sadece icra hareketlerinin oluşturduğu suçtan cezalandırılır.
Gönüllü vazgeçmenin 765 Sayılı TCK 61/son maddesindeki ihtiyari ile vazgeçmeden farkı; gönüllü vazgeçmede icra hareketleri tamamlandıktan sonra aktif çaba göstererek neticenin meydana gelmesini önleyen failin de teşebbüsten cezalandırılmamasıdır.
Suç tamamlandıktan sonra vazgeçme halleri özel hükümlerde “etkin pişmanlık” kavramı olarak yer almaktadır.
|