Sosyalleşme, bireyin içinde yaşadığı toplumun değerlerini, normlarını ve davranış kalıplarını öğrenmesi ve içselleştirmesi sürecidir.81 Sosyalleşme sürecinde, çocuğun doğumundan itibaren etkileşimde bulunduğu kişiler, gruplar, dâhil olduğu kurumlar ve çevresindeki kitle iletişim araçları önemli rol oynamaktadır.82
Günümüzde kitle iletişim araçları, etkin bir sosyalleştirme aracı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunlar yoluyla toplumsal değerler, normlar, örf ve adetler sosyalleşme sürecindeki çocuklara aktarılmaktadır. Kitle iletişim araçları bir yandan çocukların sosyalleşmesine etki ederken, diğer yandan dış dünyayı tanıyabilmelerine olanak sağlamaktadır. Her türlü bilgi ve yayının dünyaya ulaştırılabildiği geniş iletişim ağı içerisinde en önemli kitle iletişim aracı, yüzlerce medya hizmet sağlayıcının yirmi dört saat yayın yapabildiği, kuşkusuz her evde bulunan televizyondur.
Televizyon aile ilişkilerinde, arkadaş grubunda ve okulda, çocuğa rol örnekleri sunmaktadır. Televizyonda yer alan kahramanlar, çocuklar için rol model olmaktadır.83
Albert Bandura tarafından ortaya konulan sosyal öğrenme kuramında, çocukların başkalarının davranışlarını gözleyerek, taklit ederek ve model alarak öğrendiği belirtilmektedir. Bandura tarafından gerçekleştirilen çalışmalarda, çocukların televizyon yayınlarında gördükleri davranışlardan etkilendiği ve bu yayınlar aracılığıyla verilen mesajların çocuğun davranışlarını yönlendirdiği sonucuna ulaşılmıştır.84
Bandura’nın çocuklar üzerinde yaptığı bir araştırmada, üç grup çocuğa saldırgan davranışların yer aldığı üç ayrı film izlettirilmiştir. Filmlerden birinde saldırgan davranışların ödüllendirilmiş, diğerinde cezalandırılmış, ötekinde ise ne ödüllendirilmiş ne de cezalandırılmıştır. Daha sonra saldırganlığın ödüllendirildiği filmi izleyen çocukların, diğer çocuklara kıyasla daha çok saldırgan davranışlar sergilediği gözlenmiştir. Bu durum çocukların izledikleri filmdeki saldırgan davranışları model alarak öğrendiğini ve taklit ettiğini göstermektedir.85
Diğer bir deyişle çocuklar, televizyondaki bir karakterin cezalandırılan davranışına kıyasla, ödüllendirilen davranışını öğrenmeye eğilimlidir. Özellikle küçük yaşlardaki çocuklar, bir davranışın doğru olup olmadığını ceza alıp almamasına göre değerlendirirler. Araştırmalar, şiddet uygulayan karakterlerin bu davranışı nedeniyle ceza almadığını izleyen çocukların saldırgan davranışı taklit ettiğini göstermektedir.86
Ayrıca televizyondaki karakterlerin ilgi çekici ve güçlü bir model olarak sunulması ile sorun çözmede şiddete başvurması, çocuğun bu karakterleri taklit etme olasılığını arttırmaktadır.87
Çalışmalar, şiddet görüntülerine sürekli maruz kalan çocukların bunları izlemeyenlere kıyasla gerçek dünyada şiddet içeren bir durum karşısında daha az tepki verdiğini, başkalarının yaşadığı acı ve sorunlara karşı ilgisiz kaldığını, empati kurmadığını ve gerçek hayattaki şiddeti kabullendiğini ortaya koymuştur.88
Bandura’ya göre çocuklar televizyondan yalnızca saldırganlığı değil; iyi davranışları da öğrenebilmektedir. Bandura’nın iki gruba ayrılan anaokulu çocuklarından oluşan bir gruba, bir ay boyunca her gün “Mister Rogers’ Neighborhood” isimli bir televizyon programını izlettirdiği çalışmasının sonuçları bu düşüncesini destekler niteliktedir. Adı geçen programda paylaşma, işbirliği yapma, komşulara sevgi gösterme ve yardım etme gibi konular vurgulanmakta olup, bu programı izleyen çocuklar çalışmanın sonunda, diğer gruptaki çocuklara göre daha fazla sosyal yakınlaşma, daha az saldırganlık göstermiştir.89
D.G. Singer ve J.L. Singer tarafından 1998 yılında, farklı kültür ve ırklardan olan okul öncesi çocuklarla gerçekleştirilen bir çalışmada “Barney ve Arkadaşları”, “Susam Sokağı” ve “Mister Rogers’ Neighborhood” gibi eğitici programların, bu yaş grubundaki çocukların bilişsel, sosyal ve dil gelişimine olumlu etkisi olduğu görülmüştür. Bu etkiler sayı sayma ile konuşma becerilerinde, şekil ve renk bilgilerinde artışın yanı sıra saygı, sevgi, paylaşma, arkadaşlık gibi konularda olumlu duygular hissetme ve tutumlar gösterme şeklinde sıralanmaktadır.90
Genel olarak ifade etmek gerekirse, 1970’li yıllardan bu yana yapılan çalışmalarda, çocukların televizyon yayınlarından olumlu davranışları öğrenebildiği sonucuna ulaşılmıştır. TRT’de bir zamanlar yayınlanan “Barış Manço ile 7’den 77’ye” ve “Susam Sokağı” programları ile günümüzde TRT Çocuk kanalında yayınlanmakta olan “Pepee”, “Arı Maya”, “Elif’in Düşleri”, “Doru”, “Rafadan Tayfa” gibi pek çok programda toplum yanlısı unsurlar yer almakta ve çocuklara olumlu rol modelleri sunulmaktadır. Bu yapımlar en çok reyting alan ilk yüz program içindedir. Dolayısıyla toplum yanlısı unsurlar içeren bu gibi yapımları çocukların ebeveynlerin ile birlikte izlediği görülmektedir.
Buradan hareketle genelde çocukları hedef alan pek çok programın toplum yanlısı unsurlar içerdiği ve çocuklara olumlu mesajlar sunduğu ifade edilebilmektedir. Bu arada, toplum yanlısı içerik yalnızca çocuk programları ile sınırlı kalmamakta, sağlık ve spor programları, belgeseller, diziler ve kamu spotları gibi birçok televizyon yayınında da çocuklar için olumlu rol modelleri oluşturabilecek karakterler yer alabilmektedir.91,
Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Olayları Araştırma Komisyonu’nun 03.03.2016 tarihli toplantısına katılan Yeşilay gönüllüsü Haluk Piyes, madde bağımlısı gençlere ulaşmak ve onlara olumlu rol model olabilmek için medyada yer aldığını ve bir doktorun elindeki neşterin nasıl insan hayatını kurtarıyorsa, televizyonun da bunu yapabileceğini ifade etmiştir.92
Çocukluktan yetişkinliğe geçiş aşaması olarak kabul edilen ergenlik döneminde ergenler, kim olduğu, ne yapmak istediği ve yaşamına nasıl yön verebileceği sorularına cevap ararken çeşitli rolleri denemekte ve artan bağımsızlık duyguları sonucunda kendi başına karar verme ve yaşamı için riskli olabilecek davranışları sergileyebilmektedir.93 Bu anlamda, televizyon yayınlarında riskli davranışların çekici bir şekilde sunulması ile cinsellik, şiddet, sigara ve madde kullanımı görüntüleri, bu tür olumsuz davranışların ergenler tarafından taklit edilmesi ihtimalini arttırabilmektedir.94
Lemish’e göre, insanların bir olgu ile ilgili deneyimleri sınırlıysa ve bu konuda bilgi alabilecekleri sosyalleşme araçları da kısıtlıysa, televizyonun potansiyel olarak o olguya ilişkin etkisi büyük olmaktadır. Cinsellik açısından düşünüldüğünde, çocukların büyük bir çoğunluğu fiziksel, sosyal ve duygusal açıdan belirli bir olgunluğa erişmeden önce, cinselliğe ilişkin unsurları ilk olarak kitle iletişim araçlarında, özellikle de televizyonda görmektedir.95
Strasburger’e göre, televizyon yayınlarında erken yaşta cinsel ilişki yaşamaya dair sunumların, evlilik dışı ilişkilerin, cinselliğe dair imaların ve tecavüz görüntülerinin ekranlara sıklıkla yansıması, çocuk ve ergenler üzerinde olumsuz etkilere neden olabilmektedir. 96
Araştırmalar, televizyondaki sunumların izleyici üzerindeki etkisini şu şekilde açıklamaktadır: Televizyondaki sunumlar, izleyicilerin yeni davranışları öğrenmesine neden olmakta, eski davranışları pekiştirmekte veya eski davranışları yenileriyle değiştirmektedir. Bu tarz değişiklikler karakterlerle özdeşleşme, engelleri kaldırma, belli davranışlara anlam yükleme gibi pek çok şekilde olabilmektedir. Dolayısıyla, cinsel içerikli görüntülerin yoğun olarak izlenmesinin, benzer davranışların izleyiciler tarafından sergilenmesi ihtimalini ve karakterleri taklit etmeyi arttırdığı, cinsel duyguları uyardığı; kısıtlamaları ortadan kaldırdığı97; evlilik öncesi ve evlilik dışı cinselliğin toplumsal açıdan uygunsuz olduğuna ilişkin olarak izleyicileri duyarsızlaştırdığı98 varsayılmaktadır.
Örneğin “Kavak Yelleri” isimli 2000’lerin sonunda ekranlarda olan dizi, hedef kitlesi ergenler olan, lise yıllarından itibaren bir grup gencin, hayallerini, aşklarını, okulda ve aileleri ile yaşadıkları problemleri konu edinen, ergenler için olumsuz örnek olabilecek davranışları içeren bir yapımdı. 2010 – 2011 yılları arasında yayınlanan “Küçük Sırlar” isimli dizi, ergenleri hedef alan, kahramanlarının lise ve üniversite öğrenciliği dönemini konu eden, müstehcenlik vurguları içeren, alkol ve sigara tüketiminin yoğun olarak gösterildiği ve paranın her şeyden önemli olduğu mesajını veren ve ergen izleyicilere olumsuz örnek olabilecek pek çok unsuru barındıran bir diziydi. Yakın tarihte yayınlanan “Medcezir” adlı dizi, yine bir grup gencin ergenlik ve ilk gençlik yıllarını konu edinmekte ve ergenler için olumsuz örnek olabilecek rol modelleri içermekteydi.
Bunların yanı sıra medyaya yansıyan okul hayatı, öğrenci ve öğretmenleri konu alan dizi ve filmlere bakıldığında okulun genelde nefret edilen, öğrencilerin dersten kaçmak için her fırsatı değerlendirdiği, öğretmenlerin sevilmediği, derslerin, sınavların, sorumlulukların ve başarılı olmanın önemsenmediği olumsuz anlatımlarla karşılaşılmaktadır. Yakın tarihli Hayat Bilgisi, Pis Yedili gibi yapımlarda da buna benzer konular yer almaktadır. Mizah unsurları ile anlatılan bu tip okul-öğrenci ilişkileri çocuk ve gençler için olumsuz rol modelleri oluşturmakta ve onların eğitim ile sonrasındaki profesyonel hayatlarını olumsuz yönde etkileyebileceği düşünülmektedir.
Yine ergenleri hedef alan, TRT’de geçmişte yayınlanmış olan “Koçum Benim” adlı dizi ise okul derslerinde başarılı olmanın ve sporun insan hayatındaki önemini vurgulamakta, takım ruhu, arkadaşlık, dostluk, paylaşım ve fedakârlık gibi olumlu mesajlar içermekte ve ergenler tarafından ilgiyle izlenmekteydi.
Ergenlik döneminde gençler, davranışlarına yön verecek özdeşim modelleri aramaktadır. Anne babadan ve diğer yetişkinlerden duygusal açıdan bağımsızlaşırken, farklı özdeşim modellerine ilgisi artmaktadır.99 Arkadaşlık ilişkilerinin büyük öneme sahip olduğu bu dönemde ergen için arkadaşları, özdeşim kurabileceği model olduğu gibi, televizyondaki dizi ve filmlerdeki kahramanları da kendisine örnek alabilmektedir. Örneğin 1980’lerin başında TRT’de yayınlanan “Beyaz Gölge” dizisi, basketbol sporunu ergenlere sevdirmiş ve onların bu spora yönelmelerine neden olmuştur.100 Buradan hareketle olumlu mesajlar içeren dizilerin ergenler üzerindeki etkisinin azımsanamaz olduğu ifade edilebilir. Yine 80’li yıllarda TRT’de yayınlanan “Charles İş Başında” isimli dizi üç çocuğa dadılık yapan 19 yaşındaki üniversite öğrencisi Charles'ın serüvenlerini anlatmaktaydı. Powell ailesinin yanına taşınan Charles, ailenin çocuklarına bakmak, onlara arkadaşlık etmek ve evin sorumluluğunu üstlenmekle yükümlüydü. Yayınlandığı dönemde ergenlerin yoğun ilgiyle takip ettiği bu dizi ile özellikle erkek ergenlere olumlu mesajlar iletilmekte; toplumsal cinsiyet rolünden bağımsız olarak erkek ergenlerin de çocuklara bakabileceği, onların sorumluluğunu alabileceği ve bir evi çekip çevirebileceği mesajı verilmekteydi.
Buradan hareketle, toplumsal yapımızı ve kültürel değerlerimizi yansıtmayan yapımların, sosyalleşme sürecindeki çocuk ve ergenleri olumsuz yönde etkileyip içinde bulunduğu topluma yabancılaşmasına sebep olabileceği ifade edilebilir. Bu anlamda kültürel özelliklerimizi, toplumsal değerlerimizi ve ailenin bütünlüğünü konu edinen yapımlara öncelik verilmesinin önemli olduğu vurgulanabilir.
Çocukların televizyonla ilişkileri incelendiğinde, çocukluktan ergenlik döneminin sonuna kadar geçen sürede televizyon içeriklerinden etkilendikleri, etkinin olumlu ya da olumsuz olmasını, televizyonda yer alan program içeriklerinin belirlediği söylenebilmektedir.
Dostları ilə paylaş: |