TüRKİye diyanet vakfi 5 İSLÂm ansiklopediSİ (25) 5



Yüklə 1,44 Mb.
səhifə33/52
tarix27.12.2018
ölçüsü1,44 Mb.
#87599
1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   ...   52

KAVUK

Bir başlık türü.

Kavuk Türkçe'de "içi boş şey" demektir. Uygurca'da kağuk şeklinde geçer ve "me­sane" anlamına gelir. Kâşgarlı Mahmud kelimenin mesane yanında "başlık" mâ­nasını da zikreder.540 Birçok serpuş türü İçin kullanılan Arapça kalensüve (kalsüve, kulensiye, kalensiye. kalensât). Farsça kelû-ta kavukla aynı anlamdadır. Osmanlılar'da ise daha çok üzerine sarık sarılmış kalensüveye kavuk denir. İslâm dünyasında bilhassa Abbasîler döneminde yaygınla­şan kavuğun kalensüveleri daha çok Türkler'in imalâtında mahir olduğu keçeden yapılmaktaydı. Bunlar "horasanı, deniy-ye, rusâfiyye, şâşiyye" gibi adlar alırlardı. Nisbelerinden Horasan, Bağdat 541 ve Mâverâünnehir'de bulunan Şâş'ta kalensüve imalâtı­nın yapıldığı ve buraların kendine has ka­vuk stilleri olduğu anlaşılmaktadır. Mes-'ûdî. Halife Mu'tasım-Billâh'm, ağabeyi Me'mûn gibi Acem meliklerinin giydiği şâşiyye kalensüve giydiğinden ve halkın da ona uyduğundan söz eder.542 Abbasîler devrinde deği­şik sınıf ve rütbelere göre farklı kavuklar giyilirdi. Meselâ kadılar taylasanlı uzun kalensüve (tavîle) kullanırlardı. Küpe ben­zeyen ve muhtemelen bu sebeple "deniyye" de denilen kavuk bir zira (yaklaşık 45 cm.) yüksekliğinde olur, kadılara heybetli bir görünüm verirdi.543

XIII. yüzyıldan günümüze ulaşan min-yatürlü eserlerden, çini ve taş yapılarda­ki tasvirlerden Selçuklu dönemi kavukları hakkında bilgi edinilmektedir. Varaka ve Gülşah minyatürlerinde Varaka yer yer kırmızı, yeşil, taylasanlı kavukla tasvir edil­miştir. Cezerî'nin el-Câm? beyne'1-Hîm ve'l-'ameli'n-nâf? adlı eserinde 544 katlar halinde destar sarılmış, omuzlara inen taylasanın uç kısmı işleme­li değişik renkli kavuklar görülmektedir.

Osmanlılar horasanı, üsküf, yûsufî, se-lîmî, kallâvi, örf, mücevveze gibi adlarla anılan birçok kavuk türü kullandılar. İlk dönemlerde bilhassa seferlerde daha Çok üsküf giyilmesi âdetti. Hoca Sâded-din Efendi'nin verdiği bilgiye göre Orhan Bey'in oğlu Süleyman Paşa'nın icadı olan üsküf I. Murad zamanında yaygınlaşmış, keçeden yapılan börk ağır altın sırmalar­la süslenerek padişahlara, mevki ve ma­kam sahibi kişilere has bir başlık durumu­na gelmiştir. Hoca Sâdeddin, ilk Osmanlı sultanlarının Bursa'da mezarları başın daki sırmalı taçların üzerine sarılan yû­sufî destarın burmalarının eşsiz olduğu­nu, dolama dilimlerindeki kıvrımların ne­rede sona erdiğini en keskin gözlerin bile kestiremeyeceğini yazar.545 Yûsufî daha çok bir destar şekliydi ve Hz. Yûsuf a nisbetle bu adı almıştı. An­cak başa geçecek tarafı dar, tepeye doğ­ru genişleyen üstü dilimli, tepe kısmı ha­riç diğer kısımları tülbentle örtülü bir tür kavuğa da bu ad verilmiştir. Daha çok pa­dişahın tahta çıkarken giydiği yûsufî üze­rinde üç siyah sorguç bulunurdu. Padi­şah vefat ettiğinde tabutu başına siyah sorguçlu yûsufî kavuk konulurdu.

Fâtih Sultan Mehmed'in kanunnâme­sinde. "Hizmetkârlarına mücevveze giy­dirmek vüzerânın ve kazaskerlerin ve defterdarların yoludur ve beylerbeyiler ve sancak beyleri üsküf yürütmek gere­kir" ifadesi yer alır.546 Mü­cevveze 30-35 cm. boyunda, mukavva­dan, yukarıya doğru genişleyen yuvarlak (üstüvânî) şekilde yapılır ve üzerine beyaz tülbent çekilirdi. Tepe kısmında ceviz gibi kırmızı kumaştan bir ilâve yapılırdı ki ka­vuğun adı da bundan gelmektedir. Yavuz Sultan Selim'e nisbetle selîmî denilen ka­vuk 65 cm. kadardı. Mücevvezeden daha uzun olan seliminin yukarısı ağzından ge­nişçe, tepesi yarık ve düzdü. Üzerine tül­bent sarılırdı. Yeniçeri Ocağı'nın ilgasına kadar padişahlar birtakım değişikliklerle bu kavuğu giydiler. Tevkiî Abdurrahman Paşa Kanunnâmesi'nde belirtildiğine gö­re önceleri payeye mahsus ve payesi olmayanlann perişânî giymeleri teamülken bu usul XVII. yüzyılın ortalarından itiba­ren terkedilmiş ve daha sonra vezirlerin selîmî veya kallâvi giydikleri yerlerde dev­let erkanının selîmî giymesine İzin veril­miştir. Vezirler padişahın huzuruna çık­tıklarında selîmî giyerlerdi. Mevlid alay­larında vezirler, nişancı, defterdarlar, ye­niçeri ağası, mîr-i âlem, rikâp ağaları, bö­lük ağalan, çavuşbaşı, reîsü'I-küttâb, ce-becibaşı selîmî giyerlerdi. Kanunnâmede sözü edilen kallâvi sadrazam ve vezirlerin giydiği, kesik kenarları yuvarlak piramit şeklinde bir kavuktu. 40 cm. uzunluğun­daki kavuğun üzerine gayet ince Hint tül­bendi sarıldıktan sonra sola doğru dört parmak genişliğinde sırma bir şeritle süs­lenirdi.

Osmanlı ulemâsı daha çok örf giymiştir. Takke, fes ve emsali başlıkların üzerine sarılan sarığa örf tabir edilirdi. Bunlar ön­celeri gelişigüzel sarıldığı halde I. Ahmed devrinden itibaren usule tâbi tutulmuş­tur. İlmiye sınıfının derecelerine göre de­ğişik kavuklar kullanılırdı. Hâcegân sını­fının kavuklarına kafesli destar sarılırdı.

Muhtelif sınıflardaki memurların ken­dilerine has kavukları vardı. Bunların ba­zıları paşâî, kâtibi gibi mesleğe nisbetle anılırdı. Topçu zabitleri kalafat giyerlerdi. Kavukta giyenin mesleğiyle ilgili işaret­ler bulunabilirdi. Serdengeçtiler kavukla­rını tüylerle süslerlerdi. Doğancılar, şahin­ciler av veya doğan tüylerinden tezyinat yaparlardı. Kavuk üzerine ulemâ beyaz; tarikat mensupları beyaz, kırmızı, yeşil, siyah; halk ise ağbanî sarık sarardı. Sarık sarılış şekline göre dardağan, silme, bur­ma gibi adlar alırdı. Sarığın sarkık olarak bırakılan ucuna taylasan denirdi. Tarikat ehlinin ve şeyhinin giydiği kavukların di­limlerinin sayıları da farklı anlamlar ta­şırdı. Kişinin sahip olduğu mevkii göste­ren kavuğu mezar taşına da işlenirdi.

Osmanlılar'da II. Mahmud dönemine kadar kavukçuluk meslekî bir sınıftı. Min­yatürleri Nakkaş Osman tarafından çizi­len 990 (1582) tarihli Surnâme-i Hümâ-yun'da takyeciler, keçe külah yapanlar, sarıkçılar, arakçin dikicileri yani kavuk-çu ustaları gösterilmiştir. Minyatürdeki atölye-dükkânda ustalardan birinin ate­şi körükleme tasviri kavukların sıcak ka­lıplandığına İşaret etmektedir.547 Padişahların kavuğu Topkapı Sarayı'nda Sarık Odası veya Revan Odası denilen yer­de sarılırdı. 1829'da çıkarılan elbise ni-zamnâmesiyle çok değişik kavukların yerine düzenin sağlanması için fes giyilmesi kararlaştırılmıştır.

Bıbuyografya :

Dîuânü lugâü'l-TürkTercüme$i,\]], 165; R. Dozy. Dicüonnaire detaille des noms des veie-menLs chez les arabes, Amsterdam 1845, s. 188, 240-244. 281, 298, 305-312, 365-371, 395; Clauson. Dictionary, s. 583; Mes'ûdî, Mü-rîıcü 'z-zeheb, | baskt yeri yok| 1984 (Dârü'i-hicre). IV, 228; İsmail b. Rezzâz el-Cezerî, el-Câmi'- bey-ne'l-'Um De'l^amelİ'n-nâfı' fî şmâ'ati'l-hiyel, Ankara 1990 (tıpkıbasım), s. 10, 59, 96, 120, 157, 209, 220, 257,263; Hoca Sâdeddin. Tâcü't-teüârih, İstanbul 1279, I, 39-40, 68; Tevkii Ab-durrahman Paşa, Kanunnâme {MTM, 1/3 113311 içinde), s. 514, 517-519, 521, 531; Mahmud Şevket Paşa, Osmanlı Teşkilât ue Kıyâfet-i As-keriyyesi, İstanbul 1325, s. 28-33; Nakkaş Os­man. Surnâme-i Hümâyun, TSMK, Hazine, nr. 1344, vr. 16*-17B, 180"-181a, 216", 352»-353"; Uzunçarşılı, Saray Teşkilâtı, s. 55, 217-221; Mez, el-Hadâretü'l-lslâmiyye,], 316-317; Emin Cenkmen, Osmanlı Sarayı ue Kıyafetleri, İstan­bul 1948, s. 30, 192-193; Nureddin Sevin, Onüç Asırlık Türk Kıyafet Tarihine Bir Bakış, Ankara 1973, s. 16-17, 45-48, 62, 70; İzzet Kumbara­cılar, Serpuşlar, İstanbul, ts. (Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu), s. 10-11, 18-19; Salâh Hü­seyin el-Ubeydî, el-Metâbisü't-'Arabİyyetü't-İstâ-miyyefîcaşri'l-'Abbâsiyyi'ş-şânl,Bağdad 1980, s. 94-95, 97,100, 108-109, 115-116, 136-137; Özden Süslü, Tasvirlere ûöre Anadolu Selçuklu Kıyafetleri, Ankara 1989, s. 16, 20, 27, 30, 33, 41, 48-49, 83-84; Ahmet Akgündüz. Osmanlı Kanunnâmeleri ue Hukukî Tahlilleri, İstanbul 1990,1, 321; Pakalın, I, 55, 64; II, 133-134, 142, 149, 213, 217-218.593-595, 746, 758; III, 129-130, 161. 189-191, 560-561. 639. Nebi Bozkurt




Yüklə 1,44 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   ...   52




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin