Türkiye’de Çağdaş Anlamda


Millî Mücadele'de Kâzım Karabekir Paşa / Yrd. Doç. Dr. Muhammet Erat [s.986-999]



Yüklə 13,38 Mb.
səhifə103/106
tarix26.08.2018
ölçüsü13,38 Mb.
#74397
1   ...   98   99   100   101   102   103   104   105   106

Millî Mücadele'de Kâzım Karabekir Paşa / Yrd. Doç. Dr. Muhammet Erat [s.986-999]


Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

Kâzım Karabekir, Osmanlı’nın son döneminde ve Millî Mücadele yıllarında çok önemli askerî görevlerde bulunmuş ve üstlendiği görevleri başarmış seçkin bir komutandır.

I. Dünya Savaşı sırasında birçok cephede bulunan Kâzım Karabekir Paşa, 1918 sonlarında Tebriz’de, Nahçıvan’da bulunmakta idi. 30 Ekim’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından sonra Doğu Cephesi’nden ayrılarak, Gümrü, Kars ve Trabzon üzerinden 28 Kasım 1918’de İstanbul’a geldi.

Kâzım Karabekir Paşa vapurla İstanbul Boğazı’na girdiğinde, Boğaz’ın iki yakasındaki tabyalarda İngiliz ve Fransız bayraklarının dalgalandığını görmüş ve büyük acı duymuştur. Ayrıca Büyükdere hizasına gelince, Türk bayrağının yerine İngiliz bayrağının çekilme töreninde ızdırap içinde kıvranan bir Türk subayının hali onu çok etkilemiştir. Bu manzara O’na “Ömrümde bu kadar acı duymamıştım” dedirtecek kadar, ruh ve düşünce dünyasını derinden etkileyecek ve Millî Mücadele’nin sonuna, ülkenin düşman askerinden kurtulmasına kadar, kendisine hedef kabul ettiği, prensip edindiği şu parolayı dile getirecektir: “Tek dağ başı mezar oluncaya kadar uğraşmalı!”.1

Kâzım Karabekir daha Meşrutiyet’ten önce, Osmanlı Devleti içindeki Türk olmayan milletlerin bağımsızlıklarını ilan etmeye başlayarak, bu yönde faaliyetlerde bulunmaları esnasında şu düşünceye sahipti: Anadolu’ya çekilmek ve Türklerden müteşekkil bir devlet kurmak, sadece Türklerin yaşadığı bir devlete sahip olmak ve bunun için mücadele etmek. Karabekir’e göre, böyle bir durumda yapılacak tek bir şey vardı: Anadolu’ya, Anadolu’nun tabii coğrafyasına, Türklerin çoğunlukta yaşadıkları coğrafyaya çekilmek ve orada istiklalini muhafaza etmek.

Karabekir, bu düşüncelerle olsa gerek, Kafkas Cephesi’nden çekilirken, yerli halkın Ermeni ve Gürcüler karşısında savunmasız kalmaması için silah, cephane ve asker bakımından elinden gelen yardımı yapmaktan geri kalmadı. Trabzon’a gelirken, Batum’da çalışır durumda bulunan birçok topu, geminin arkasındaki bir römork vasıtasıyla Trabzon’a getirtti. Bu toplar, ileride yapılacak olan Millî Mücadele’de gerekecekti. Böylelikle işgal güçlerine karşı yapılacak bir mücadelede kullanılacak malzemeleri muhafaza altına almaya çalışıyordu.

Kâzım Karabekir Paşa, İstanbul’a geldikten sonra hemen ikili görüşmelere başladı. Birçok resmi zevatla ve yakın arkadaşları ile ülkenin içinde bulunduğu durumu görüştü, çözüm yollarını tartıştı. Bu görüşmelerinde, komutanları İstanbul’a çağırmanın doğru olmadığını, Anadolu’ya göndermek gerektiğini, İstanbul’da kalmakla bir şey yapılamayacağını ve kendisinin de doğuya tayin edilmesi gerektiğini dile getirdi.2

Bu arada Tekirdağ’daki 14. Kolordu’ya tayin edilmiştir. Doğuya atanmayı beklerken Trakya’ya atanan Kâzım Karabekir,3 2 Ocak 1919’da görev yeri olan Tekirdağ’a gitti. Karabekir bu görevde iken kolordusunun Trakya’dan Anadolu’ya nakli için bazı girişimlerde bulundu. Diğer taraftan, Tekirdağ’da bulunurken mütareke hükümlerinin aksine silahların İtilaf kuvvetlerine teslim edilmemesi için elinden gelen çabayı gösterdi.4

15. Kolordu Komutanlığına Tayin Edilmesi ve Erzurum’daki Faaliyetleri

Kâzım Karabekir, nihayet Kasım ayı sonundan itibaren yaptığı teşebbüslerinin neticesinde istediğini elde etmiş ve 2 Mart 1919 tarihinde resmen, Erzurum’da bulunan 15. Kolordu Komutanlığı’na tayin edilmiştir.5

15. Kolordu Komutanlığı’na atanan Karabekir, 11 Nisan’da Mustafa Kemal Paşa’yı ziyarete gitti.6 Karabekir, bu görüşmede Erzurum’a hareket edeceğini, kendisinin de hiç zaman kaybetmeden Anadolu’ya, ordunun başına gelmesi gerektiğini, milletin kurtuluş anahtarının Doğu olduğunu, orada her şeyin mümkün, ordunun kuvvetli olduğunu ve her şeyden önemlisi halkın da yardım edeceğini ifade etti. Karabekir, “Ordu ve halk bu fikir etrafında toplanacaktır. Doğuda milli hükümet esaslarını kurduktan sonra, siz Batıya teveccüh edersiniz. Doğu vazifesini ben üstlenirim. Eğer gelmeyecekseniz hareketimi ona göre tanzim edeyim” diyerek Mustafa Kemal Paşa’dan kesin bir cevap almak istedi. Mustafa Kemal Paşa da bunun üzerine, “İyi olayım, size mülâki olmaya çalışırım” vaadini verdi.7

Karabekir, 13 Nisan sabahı Trabzon’a doğru hareket etti.8 Zonguldak, Sinop ve Giresun’a9 uğrayarak 19 Nisan 1919 tarihinde Trabzon’a ulaştı.10

Kâzım Karabekir, Trabzon’a vardığında Muhafaza-i Hukuk Cemiyeti üyeleriyle temasa geçerek onlara her konuda yardımcı olacağını ve ümitsizliğe kapılmamaları gerektiğini ifade etti.11

30 Nisan’da Trabzon’dan ayrılarak Gümüşhane ve Bayburt üzerinden 3 Mayıs’ta Erzurum’a geldi.12 Halk ve askerler, Karabekir’in gelmesini büyük bir sevinçle karşıladı.

Kâzım Karabekir, ilk gün 15. Kolordu Komutanlığı’na vekâlet eden 9. Fırka Komutanı Rüştü Bey ile görüşmüştür. Rüştü Bey’e, İngilizlere değil bir komutanın, bir tek silahın, hatta bir karış toprağın bile verilmeyeceğini, aksine Elviye-i Selâse’yi tekrar alacaklarını ve ülkeyi iyi bir barışa kavuşturmak için rehine olarak, bütün Ermenistan’ı da ilk fırsatta işgal edeceklerini belirtmiştir. Kâzım Karabekir Paşa’nın bu sözleri karşısında büyük memnuniyet duyan Rüştü Bey, sözünden çıkmayacağına dair söz vermiştir.

Kâzım Karabekir Paşa, Erzurum’a geldiğinin ertesi günü, Vilâyât-ı Şarkiyye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Erzurum Şubesi’nden bir heyetle de görüşmüştür.13 Cemiyet üyeleri, teşkilatlarının ana prensiplerini ve çalışmalarını anlattıktan sonra Karabekir, onlara tuttukları yolun hak olduğunu ve müdafaadan başka çare bulunmadığını ifade ederek, yardım için gerekli teminatı vermiş ve her konuda tam destek vereceğini vaad etmiştir.14 Ayrıca, silahları almaya gelen İtilaf devletleri askeri yetkililerine silahların verilmeyeceğini de heyettekilere taahhüt etmiştir.15 Karabekir’in bu ifadelerinden ve destek vaadinden sonra Cemiyet üyeleri, O’nun yanından umutla ve memnuniyetle ayrılmışlardır.16

Kâzım Karabekir’in Erzurum’a geldiğinin ikinci günü, Doğu Anadolu’da mütarekenin ordu ile ilgili maddelerinin uygulanmasını İtilaf devletleri adına kontrole gelen İngiliz Yarbay Alfred Rawlinson ile de görüşmüştür.17 Karabekir, Rawlinson ile gerçekleşen bu ilk görüşmesinde, kendisinin bölgedeki mücadeleyle fazla ilgili olmadığı ve halkın da sert tavır takınması ihtimali üzerine bu gibi işlere karışmayacağı intibaını vermek istemiştir.18 Karabekir, Rawlinson’a bu intibaı vermeyi bir süre başarabilmiştir. Diğer taraftan yapılması gereken faaliyetleri de el altından organize etmiştir.

Erzurum’da bir taraftan İzmir’in işgalini protesto etmek için miting tertip edilirken, diğer taraftan da bazı vatandaşların bu işe soğuk bakması ve hakkını aramaktan çekinmesi de söz konusudur. Bu düşüncede olan az sayıdaki bazı vatandaşlar Karabekir’e gelerek, “Bu işin bilahare Doğu için fenalığı olur mu? Erzurum’daki İngilizlerin gözü önünde iyi olur mu?” şeklinde endişelerini belirtmeleri üzerine 15. Kolordu Komutanı’ndan şu cevabı almışlardır: “İzmir için şimdi haykıracaksınız. Doğu için ise silaha sarılacaksınız”.19 Kâzım Karabekir, Millî Mücadele boyunca bu tür uyarı ve ikazlarla, halkı her zaman aydınlatmaktan ve kurtuluş için yönlendirmeye çalışmaktan geri kalmamıştır.

Bu arada 9. Ordu Kıtaatı Müfettişi Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a gelir gelmez, müfettişlik emrinde bulunan ve müfettişliğin civarındaki mülkî amirlerle, 15. ve 20. Kolordu Komutanlıklarına, Samsun’da birkaç gün kalacağını haber vermişti. Ayrıca, bölgelerindeki asayiş hakkında kendisine bilgi verilmesini ve bunun için gerekli tertibatın alınıp alınmadığının da acilen bildirilmesini istemiştir.20

Karabekir, Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a geldiğini öğrenince çok memnun olmuştur. Birbirleriyle haberleşmeye hemen başlamışlardır. 21 Mayıs 1919 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’dan gelen telgrafta yer alan şu ifadeler, iki komutanın hangi şartlar altında, vatan ve millet için beraber mücadele edeceğinin ip uçlarını vermektedir: “…Millet ve memlekete medyun olduğumuz en son vazife-i vicdaniyeyi yakından mesaî-i müştereke ile en iyi ifâ etmek mümkün olacağı kanaatiyle bu son memuriyeti kabul ettim. Bir an evvel zât-ı âlinizle mülâki olmak arzusundayım”.21 Mustafa Kemal Paşa, Samsun ve havalisinin içinde bulunduğu asayişsizlik yüzünden birkaç gün burada kalmak zaruretinde olduğunu ifade ederek, kendisini aydınlatmaya yarayacak hususlar varsa bildirilmesini kendisinden rica etmişti.22

Kâzım Karabekir Paşa, Anadolu’da başlatılacak bir mücadelenin hep birlikte, bütün ehliyetli ve salâhiyetli komutan, asker, mülkî görevlilerle ve halkın da desteğiyle olabileceğini düşünüyordu. Bu nedenle daha İstanbul’da iken yaptığı temaslarda görüştüğü şahıslara ısrarla Anadolu’ya gitmelerini tavsiye ediyordu. Kâzım Karabekir’e göre, başlatılacak böyle bir mücadelede kendisi doğuda “işin” sonuna kadar bulunabilirdi. Hem debunu başarı ile yürütebilirdi. Bir yıl önce gösterdiği başarı gibi, şimdi de işgal altında bulunan Elviye-i Selâse’yi Ermenilerden kurtarabilirdi. Karabekir, bu düşüncelerle doğuya hakim olabileceğini ve buradan hiç ayrılmamayı hedeflerken, Mustafa Kemal Paşa’yı da “başa geçirmek ve bunu bütün kuvvetiyle” desteklemek niyetindedir.23

Mayıs ayı sonlarında Erzurum Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti ile Trabzon Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti bölgenin geleceğini görüşmek, herhangi bir işgale karşı birlikte karşı koymak ve beraber hareket etmek için Erzurum’da bir kongrenin toplanmasına karar vermişlerdi.24

Bu sırada Amasya’da bir araya gelen Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey ve Ali Fuat Paşa’nın yaptıkları görüşmeler sonucunda 22 Haziran 1919 tarihinde Amasya Tamimi yayımlanmıştı.25 Bu beyanname ilan edilmeden önce Kâzım Karabekir Paşa haberdar edilerek O’nun da görüşleri alınmıştı.26 Amasya’da alınan kararların tatbik edilmesine diğer sivil ve askerî şahsiyetin yanı sıra 15. Kolordu Komutanı da çalışacaktı.27

Haziran ayı başından itibaren İngilizlerin artan baskısı sonucunda İstanbul hükümeti, Mustafa Kemal Paşa’yı geri çağırmaya başlamıştır. İstanbul’un geri çağırması üzerine Mustafa Kemal Paşa’nın Karabekir’e gönderdiği bir telgrafında, “vazife-i vataniyeye” devam edebilmesinin Kâzım Karabekir Paşa gibi “aynı fikir ve kanaatte bulunan kardeşlerinin de daima ve her halde dest-i vifak ve muavenetlerine”28 bağlı olduğunu kaydetmesi dikkat çekici bir noktadır.

Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey’le beraber 3 Temmuz 1919’da Erzurum’da halkın ve askerin samimi tezahüratı ile karşılanmıştır.29 O’nu karşılayanların başında kurmayları ile beraber 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa da vardı.30 Mustafa Kemal Paşa ertesi gün Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni ziyaret ederek kongre hazırlıklarına katılmıştır.31

Kâzım Karabekir Paşa, Erzurum’a gelen Mustafa Kemal Paşa’ya daha ilk günden elinden gelen bütün desteği vermiştir. Refet Paşa’dan gelen telgrafı32 gösterdikten sonra üzüntüsünü gizleyemeyen Mustafa Kemal Paşa’ya müfettişlikten, hatta askerlikten ayrılmasına hiç üzüntü duymadan karar verebileceğini belirtmiş ve böyle bir şey vuku bulduğunda ise müfettiş olduğu zamankinden daha ziyade hürmetkâr olacağına dair mukaddesatı namına söz vermiştir.33

Bu sırada İstanbul, Mustafa Kemal Paşa’yı geri çağırmaya devam etmiş, ancak kendisi buna hiç bir zaman olumlu bakmamıştır. Bunun sonucunda Vahdeddin, 8 Temmuz’da Mustafa Kemal Paşa’nın görevine son verildiğini bildirmiştir.34 Aslında Kâzım Karabekir Paşa, olayların bu safhasında Mustafa Kemal Paşa’nın azledilmesinin ordu ve halk üzerinde iyi bir tesir yapmayacağını, istifa etmesinin daha uygun olacağını düşünüyordu. Karabekir’in bu fikrine Rauf Bey de iştirak ediyordu.35 Bunun üzerine 8/9 Temmuz gecesi yanında Kâzım Karabekir, Rauf Bey ve Kazım (Dirik) Bey olduğu halde İstanbul ile haberleşmeye başlayan Mustafa Kemal Paşa, hayatındaki en önemli kararlardan birisini vermiştir. Mustafa Kemal Paşa, bu şartlar altında askerlikten ve sahip olduğu memuriyetten istifa ettiğini belirtmiştir.36 Mustafa Kemal Paşa, aynı gece Harbiye Nezareti’ne de, askerlik mesleğinden istifasını bildirmiştir.37

Mustafa Kemal Paşa’nın memuriyetten ve askerlikten istifa etmesinden sonra, Millî Mücadele’nin çok önemli bir safhasına gelinmişti. Bundan sonra bütün askerî görevlerinden istifa ederek, unvanlarından vazgeçen Mustafa Kemal Paşa, artık sivil bir vatandaş olarak mücadeleye devam edecekti. Bu durumda çevresindeki insanların tavrı ne olacaktı? Gerçi, bu istifadan önce yapılan gizli toplantılarda,38 askerî görevinden ayrılması halinde bile yine eskisi gibi emirlerinin yerine getirileceğine dair etrafındaki komutan ve önemli şahsiyetler tarafından kendisine söz verilmişti.39 Ancak, halk bu durumu nasıl karşılayacaktı, daha da önemlisi İstanbul’un Kâzım Karabekir Paşa’ya, kendisini ve Rauf Bey’i tutuklayıp geri göndermesi emrini yerine getirme ihtimali yok muydu? Kâzım Karabekir Paşa’nın bu durumda sergilediği tavır gerçekten Millî Mücadele’nin seyri açısından önemli bir yer işgal etmektedir. Mustafa Kemal Paşa’nın askerlikten istifa etmesinden sonra Kâzım Karabekir’in, maiyetiyle birlikte yanına gelerek; “Kumandamda bulunan zabitan ve efradın hürmet ve tazimlerini arza geldim. Siz bundan evvel olduğu gibi bundan böyle de bizim muhterem kumandanımızsınız. Hepimiz emrinizdeyiz Paşam”40 demesi büyük bir kadirşinaslık örneğidir. Hadisenin tek tanığı olan Rauf Bey, bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa’nın sendeleyerek Karabekir’in üzerine atıldığını, boynuna sarılarak, yanaklarından tekrar tekrar öptüğünü ve teşekkür ettiğini kaydetmektedir.41 Bu iki komutanın kucaklaşarak Karabekir’in, Mustafa Kemal Paşa’nın emrine girdiğini söylemesiyle Erzurum, artık Millî Mücadele’nin ilk karargâhı olmuştur.42 Kâzım Karabekir Paşa’nın bu söz ve davranışı, “ancak gerçek bir kahraman ve milletine kendisini feda eden büyük bir milliyetçinin davranışı idi”43

İsmet Paşa’ya göre, Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’da hatırında kalan en heyecanlı hadise bu idi. İsmet Paşa, Mustafa Kemal Paşa’nın, Kâzım Karabekir Paşa’nın bu hareketinden “teşekkür ve minnet hisleri” ile bahsettiğini, geçmiş zaman içinde kendisine kuvvet ve cesaret veren en mühim hadisenin bu olduğunu ve Kâzım Karabekir Paşa’ya çok müteşekkir olduğunu söylediğini kaydetmektedir”.44

Kâzım Karabekir Paşa ve Erzurum Kongresi

Kâzım Karabekir Paşa, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ile Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey’in, kongre için yaptıkları çalışmaların bilfiil içinde yer alarak, elinden gelen yardım ve kolaylığı her zaman göstermiştir.

Kâzım Karabekir Paşa, kongre ile ilgili olarak kendisiyle görüşmeye gelenlere Mustafa Kemal Paşa’nın kongreye yalnız delege olarak katılmasını değil, başkan dahi yapılması gerektiğini, bir ordu komutanının hayatının bütün kazancını onlar için feda ettiğini ve samimi çalışacağına, millet kararından aykırı işler yapmayacağına itimad edilmesi gerektiğini belirtmiştir.45 Delegeleri cesaretlendirici ifadeleri ile gayrete getirmeye çalışmıştır. Karabekir, kumandası altında olan askerî birliklerin kongrenin emrinde olacağını, aynı zamanda ülkenin ve milletin bağımsızlığını kurtarmak için de esas teşkil edeceğini, İtilaf devletleri kuvvetlerinin “bir iş yapacak halde olmadığını”, sonucun yalnız Ermeni ve Rumlarla çarpışmakla alınacağını dile getirmiştir. 15. Kolordu Komutanı bundan sonra, en önemli olan konunun, toplanacak kongre ile millî birlik ve kuvvetin bütün dünyaya ilan edilmesinin olduğunu ifade etmiştir. Bunun yanı sıra Kâzım Karabekir Paşa, Anadolu’da yapılan faaliyetin, mücadelenin milletin öncülüğünde yapıldığı ve komutanların da milletin emri altında bulunduğu şeklinde dış dünyaya yansıtılması gerektiğini düşünmektedir.46

Kongre hazırlıkları sırasında Kâzım Karabekir, Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey, sık sık bir araya gelerek meseleleri birlikte müzakere ediyorlardı. Bu görüşmelerin birinde Karabekir, Erzurum Kongresi sırasında bir saldırıya maruz kalınabileceğini de düşünerek gerekli hazırlıkları yaptığını belirtmiş, asıl yapılması gerekenin Ermeni işgali altında bulunan Elviye-i Selâse’nin geri alınması olduğunu, Ermenilerin silahtan arındırılması ile Ermenistan’ın rehine olarak işgalini ilk fırsatta gerçekleştirmenin gerekliliği üzerinde durmuştur. Mustafa Kemal Paşa, bu fikirleri kabul ederek uygun bulmuştur.47

Bütün bu hazırlıkların sonunda 23 Temmuz 1919 tarihinde Erzurum Kongresi, çevre illerden seçilerek gelen delegelerin katılımı ile açılarak çalışmalarına başlamıştır. Erzurum Kongresi’nin açıldığı gün Kâzım Karabekir Paşa, Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey ile beraber kongre binasına gelmiş,48 ancak kendisi askerî bir şahsiyet olduğu için kongreye katılmamıştır. Erzurum Kongresi’nin çalışmalarına Trabzon, Sivas, Erzurum, Bitlis ve Van vilâyetlerinden gelen toplam 54 delege katılmıştır.49

Erzurum Kongresi, 7 Ağustos’ta faaliyetlerine son vermiştir. Kongrede Millî Mücadele’nin esasını teşkil eden, İstanbul hükümeti ve İtilaf devletleri ile Ermenilere karşı takınılacak tavır konusunda çok önemli kararlar alınmıştır.50

15. Kolordu Komutanı, kongre çalışmalarına bizzat katılamamakla beraber, geceleri Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey ile beraber kongre hakkında fikir alış verişinde bulunmakta ve kongrede konuşulan, kararlaştırılan hususları takip edebilmekteydi. Bu arada Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey’in rahat çalışabilmeleri için elinden gelen bütün gayreti gösteriyordu.

24 Temmuz’da Harbiye Nezareti, Kâzım Karabekir Paşa’dan Erzurum Kongresi hakkında bilgi istemiş ve kendisinin buna niçin engel olmadığını sormuştur. Bunun üzerine 15. Kolordu Komutanı da, kongreyi tertipleyenlerin ülkenin ve milletin kurtuluşunu temin etmekten başka bir gayeleri olmadığını belirtmiştir. Bu toplanmada kanunlara aykırı bir şey olmadığını kaydeden Karabekir, kanunlar çerçevesinde toplanan bu kongreye müdahale için bir sebep bulamadığını ifade etmiştir.51

Bu sırada Harbiye Nazırı daha da ileri giderek 30 Temmuz’da Mustafa Kemal Paşa ile Rauf Bey’in hükümet kararlarına aykırı hareketlerde bulunduklarından dolayı hemen yakalanarak İstanbul’a gönderilmesini emretmiştir.52 Kâzım Karabekir’in bu emre karşılık verdiği cevap, Mustafa Kemal Paşa’ya ne kadar inandığını, güvendiğini ve sonuna kadar O’na yardım edeceğini göstermesi bakımından önemli bir belgedir. Karabekir, Mustafa Kemal Paşa ile Rauf Bey’in fiil ve hareketlerinde vatan ve milletin zararına, mevcut kanunlara aykırı hiçbir hareketini görmediğini belirtmiştir.53 Erzurum’da bulunan bu iki şahsın, ülkenin ve milletin kurtuluşu ile ilgili her vatanperver insan gibi yaşamakta olduklarını kaydeden Karabekir, Mustafa Kemal Paşa gibi memlekette namusu, seçkin askerî hizmetleri ve vatanperverliği ile tanınmış; bütün askerlerin de pek ziyade hususî hürmetini kazanmış ve daha da önemlisi, henüz yirmi gün evvel ülkenin yarısına kumanda etmiş olan, hâl ve hareketlerinde ülke ve millet yararına aykırı bir yönü bulunmayan bir zatın tutuklanmasına kanunî bir sebebin olamayacağını ifade etmiştir.54

Millî Mücadele’nin bu dönüm noktasında Kâzım Karabekir Paşa’nın tavrı, gerçekten istiklâl davasında Mustafa Kemal Paşa’ya verdiği desteği göstermesi bakımından önemlidir.55

İstanbul’un kongre ile Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey aleyhindeki faaliyetlerine mukabil Kâzım Karabekir, Sadrazam ve Harbiye Nazırı’na, Erzurum Kongresi’ni doğu illeri halkının topladığını ve buna çok önceleri karar verildiğini hatırlatma ihtiyacı duymuştur. Bu toplanışta siyasî veya şahsî hiçbir etkinin olmadığının kesin olarak anlaşıldığını kaydeden Karabekir, doğu illerinde hayatlarını bağımsız bir şekilde devam ettirememe endişesinden çıkmış olan bu milli cereyanın doğmasına ve yayılmasına Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey’in “zerre kadar tesiri olmadığı”nı belirtmiştir. Karabekir, bu iki şahsın içinde bulunulan siyasî vaziyeti daha iyi kavradıklarından dolayı, kongreye herkes tarafından büyük bir hürmet ve saygı ile kabul edildiklerini ve kuva-yı milliyeyi daha düzenli bir şekle sokarak, güzel idare ettiklerini ifade etmiştir. Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey hakkında, Dahiliye Nezareti’nin illere yazdığı tamimlerin56 kamuoyunda iyi karşılanmadığını da belirten Karabekir, halkın içinde bulunduğu bu millî cereyanın teskin edilebilmesi için Meclis-i Millî’nin hemen toplanmasının temin edilmesi gerektiğini de sözlerine ilave etmiştir.57

Kâzım Karabekir Paşa ve Sivas Kongresi

Erzurum Kongresi’nde Heyet-i Temsiliye Başkanı seçilen Mustafa Kemal Paşa, hiç vakit kaybetmeden arkadaşı Rauf Bey’le birlikte Sivas Kongresi hazırlıklarına başlamıştı. Bu arada zaman zaman Kâzım Karabekir Paşa ile de bir araya gelerek gelişmeleri değerlendiriyordu. Bu dönemde, Heyet-i Temsiliye namına Anadolu’nun değişik yerlerine gidecek birçok yazı, Kâzım Karabekir Paşa vasıtasıyla gönderiliyordu.

Diğer taraftan İstanbul hükümeti de Sivas Kongresi’nin toplanmaması için elinden geleni yapıyordu. Hatta, kongrenin toplanması halinde bile Elazığ Valisi Galip Bey’in bir askerî birlik ile kongreyi basması ve dağıtması da planlanmıştı. Ancak, Mustafa Kemal Paşa ve Kâzım Karabekir Paşa’nın, zamanında aldıkları tedbirlerle bu girişim sonuçsuz kalmıştır.58

Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey, Erzurum’dan hareket etmeden önce 28 Ağustos akşamı Kâzım Karabekir Paşa ile bir araya gelerek, kararlaştırılan konuları son bir defa daha gözden geçirmişlerdir.59 Bu toplantıda vaziyet şu şekilde tespit edilmiştir: Padişah ve hükümet, Türkiye’nin bölünmesine ve İstanbul ile ülkenin bir kısmının İngiliz mandasına girmesine razı olmuşlardır. Bu şartlar karşısında Anadolu’da başlatılan mücadele, milleti esarete düşürmeden bağımsızlık sağlanıncaya kadar devam ettirilmelidir. Sivas Kongresi de milletin bağımsızlığının sağlanması için millî mukavemete karar verecektir. Millî mukavemetin sınırı, Mütareke imzalandığı sırada Türk tarafında kalan bölgelerden oluşmaktadır. Bu millî sınır içindeki her ferdin İstiklâl Harbi’ne katılması sağlanacaktır.60

Kâzım Karabekir Paşa, Sivas’ta bulunan 3. Kolordu Komutanı Selahattin Bey’den kongrenin güvenli bir ortamda yapılabilmesi için gerekli tertibatı almasını istemiştir. Ayrıca Karabekir, Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığında Rauf Bey, Hoca Raif Efendi ile Şeyh Fevzi Efendi’den oluşan Heyet-i Temsiliye’nin Sivas’ta parlak bir şekilde karşılanması için gerekenin yapılmasını da istemiştir.61

Karabekir’in gerekli tertibatı almasından sonra Mustafa Kemal Paşa başkanlığındaki heyet 29 Ağustos’ta, Erzurum’dan Sivas’a doğru hareket etmiştir.62 Heyet zorlu bir yolculuktan sonra 2 Eylül’de Sivas’a varabilmiştir.63

Ülkenin değişik yerlerinden seçilen delegelerin gelmesi üzerine Sivas Kongresi, 4 Eylül 1919’de açılarak çalışmalarına başlamıştır.64 11 Eylül’de de Erzurum Kongresi’nin kararları çerçevesinde bazı değişiklikler yaparak, aldığı kararları ilan edip çalışmalarını noktalamıştır.65

Sivas Kongresi’nin toplanması ile Anadolu’nun Damat Ferit Paşa Hükümeti’ne karşı baskısı artmış ve bu baskı sonuç vererek 2 Ekim’de Ali Rıza Paşa’nın başkanlığında yeni bir hükümet kurulmuştur.66 Bu yeni hükümet, Anadolu’daki millî harekete olumlu bakıyordu.

1919 sonbaharında Heyet-i Temsiliye’nin ve İstanbul’un gündemini en çok Meclis-i Mebusan’ın nerede, ne zaman toplanacağı ve milletvekilleri seçimlerinin hangi şartlar altında yapılacağı konuları oluşturuyordu.

Bu amaçla Sivas’ta 16 Kasım’dan67 28 Kasım’a kadar devam eden ve birçok önemli konunun kararlaştırıldığı toplantılara, Kâzım Karabekir Paşa da katılmıştır.68 Kâzım Karabekir Paşa, Meclisin toplanma yeri konusunda, Anadolu’da toplanabilmek için İstanbul hükümetine karşı cephe almanın, yani Anadolu millî hükümetini ilan etmenin gerektiğini savunuyordu. Bunun henüz sırasının gelmediğine inanan Karabekir, Meclisin İstanbul’da toplanmasını istemiştir.69 Sonuçta Meclisin İstanbul’da toplanmasına karar verilmiş ve milletvekillerinin İstanbul’a gitmeden önce bazı yerlerde toplanmaları kararlaştırılmıştır.70

Kâzım Karabekir Paşa, Sivas’ta komutanlar toplantısı için bulunurken, İstanbul hükümeti de Anadolu’daki durumu yakından incelemek, seçimlerin dürüst yapılıp yapılmadığını yerinde tespit etmek üzere bir Tahkik Heyeti görevlendirmişti. Bu maksatla buraya gelen Fevzi (Çakmak) Paşa, 26 Kasım’da Kâzım Karabekir Paşa ile bir görüşme yapmıştır.71 Bu görüşmede Fevzi Paşa’nın Mustafa Kemal Paşa ve Ali Fuat Paşa aleyhinde bazı sözler söylemesinden72 sonra Karabekir, kendisine şu cevabı vermiştir: “Paşam! Mustafa Kemal Paşa’yı başımıza geçmesini daha İstanbul’da teklif eden de benim. Bugün bütün kuvvetimle tutmayı en büyük bir vazife bilirim. Ondan daha hamiyetli ve değerlisini İstanbul’da iken aradım, bulamadım. Bugün benim kuvvetle tutacağım zattır ki, milletin başında durabilir. Doğrudur. Fakat, bu bizzat ben olamam, çünkü ben dayanaksız kalırım. Siz ve emsaliniz esaret altında oturmayı tercih ediyorsunuz. Bugünkü vaziyetimiz en tabii ve en meşru bir şekildir. Esasta bir olduktan sonra bunların samimi olarak halli mümkündür.” Kâzım Karabekir, millî mukavemetin niçin yapılması gerektiğini, bu olmazsa esarete düşüleceğini izah ettikten sonra Fevzi Paşa, millî direnişe hak vermek zorunda kalmıştır.73


Yüklə 13,38 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   98   99   100   101   102   103   104   105   106




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin