C. Kur’an-ı Kerim’de Zulüm Kavramının Anlamını Karşılayan Bazı Kelimeler
Kur’an-ı Kerim’de “zulüm” kelimesiyle eş anlamlı bulunan bazı ifadeler şunlardır:
-
DALALET (ضلالة) Sapıklık
-
CEHL (جهل) Bilgisizlik
-
İ’TİDA (اعتداء) Saldırganlık, tecavüz
-
GASB (غصب) Zorla ele geçirme
-
BAĞY (بغـي) Aşırı tecavüz
-
Bİ GAYRİ HAKK (بغـير حق) Haksızlık
-
AZAB (عذاب) İşkence
-
İSRAF (إسراف) Harcamada ileri gitme, savurganlık
-
İSM (اثـم) Günah
a. DALALET (الضلالة)
Dalal veya dalalet mastarları lügatte: “Kaybolmak, şaşırmak ve yanılmak” gibi manalara gelmekle beraber asıl anlamı: “Bilerek veya bilmeyerek doğru yoldan az veya çok ayrılmak ve sapmaktır.”23
Dalalet kelimesi bilerek veya bilmeyerek, gaflet,dikkatsizlik manasına da gelir.24 Kadınların şehadeti hakkındaki ayet-i kerimede bu mana ifade edilmektedir. “أن تضل إحداهـما” “Biri unutursa öteki hatırlatsın.”25 Bir başka ayette ilm-i ilahiden bahsedilirken bu manayı görmemiz mümkündür ve şöyle beyan buyrulmaktadır: “لا يضل ربي و لا ينسى” “Rabbim asla şaşmaz ve asla unutmaz.”26
Kur’an ve sünnete göre dalaletin manası; yegane hak din olan İslam’dan sapmak, ondan mahrum kalmak yahut helal kılınan sahayı aşarak haram kılınana tecavüz etmek şeklinde tarif edilebilen ve “iman” anlamındaki hidayetin zıddı olan dalalet, inkar gibi benzer manalara gelirse de aralarında bazı farklar bulunduğu kabul edilir. İnkar, gerçeğin bilinmesine ve anlaşılmasına rağmen tasdik edilmemesi anlamını taşırken, dalalet ise gerçeğe ulaştıran yoldan bilerek veya bilmeyerek yüz çevirmek veya bu yolun dışında kalmak manasına gelir. Kur’an-ı Kerim’ de bu kelime müştaklarıyla birlikte 218 defa kullanılmaktadır. Daha çok hidayetin zıddı olarak küfür ve inkarı kapsayan sapıklık anlamında kullanılır. Azgınlık yapmak, yanılmak, unutmak, bilgisiz olmak, hüsrana ve zillete uğramak, bedbaht olmak, helak olmak gibi hakkın dışında kalan her şey dalalet olarak görülür ve “uzak” “açık” (ضَلاَلاً بَعيِداً) (ضَلاَلٌ مُبِينٌ) dalalet çeşitlerinden söz edilir. Kur’an-ı Kerim’ de işleyenlerin dalalette oldukları bildirilen fiiller şunlardır: “Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini, ahiret gününü inkar etmek, şirk koşmak, peygamberi alaya almak, hüküm verirken arzulara ve duygulara uymak, Allah’ın helal kıldığı rızıkları haram saymak, çocukları öldürmek vs. gibi davranışlardır.”27 Bu tür davranışlar zulüm çeşitlerine birer örnek teşkil etmektedir.
İbn Kuteybe, dalalet kelimesini, doğru yoldan sapmak manasında açıklamış ve bu manayı içeren ayetlerden de başta peygamber olmak üzere müminleri yurtlarından çıkarmak isteyen kafirlerle dostluğun doğru yoldan sapmak olduğuna dair şu ayeti misal göstermiştir: “… Sizden kim bunu yaparsa (onları dost edinirse) doğru yoldan sapmış olur.”28
b. CEHL (الـجهل)
Cehl ve cehalet mastarları lügatte sakin, sabırlı ve yumuşaklığı ifade eden “HALUME” kelimesinin zıddıdır. Bunlardan başka “kaba oldu, ahmak oldu, katı-sert oldu, sefihleşti, mantıksız, zorba oldu gibi manalara da gelmektedir.”29 İlim kelimesinin ifade ettiği mananın zıddı olarak da kullanılmıştır.30
Cehl kelimesi Kur’an-ı Kerim’ de üç anlamda kullanılmıştır:
1. Cehalet kavramının en fazla üzerinde durulduğu mana; zıddı İman ve İslam karşılığı olanıdır. Bu lügat ve Istılahi anlamlarından ziyade dini bir anlam taşımaktadır.
2. Cehl kelimesinin Kur’an-ı Kerim’ de kullanılan diğer mühim bir manası da “hilm”in zıddı oluşudur. İnsanlar arası münasebetlerde adaletle, ihsan ile hareket etmek, zulümden kaçınmak, şehvet ve ihtiraslarına gem vurmak, yersiz gurur ve kibirden sakınmak gibi hususlar, Kur’an-ı Kerim’ de hilm ruhunun belirtileridir. Bunların zıddı ise cehldir.
3. Diğer mana ise; ilim kelimesinin ifade ettiği mananın karşıtı olarak kullanılmasıdır. Basit olarak bir şeyi bilmezlik manasına gelen bu kelime Kur’an-ı Kerim’ de bu anlamda fazla kullanılmamıştır.31
c. İ’TİDA (الاعتداء)
Kişinin normal sınırların ötesine geçmesi ve bu yüzden de birisine karşı saldırganlık ve haksızlık etmesi demektir.32 Nitekim birçok yerde mu’tedi, zalim kelimesinin eş anlamlısı olarak kullanılmaktadır: “Size karşı savaş açanlara siz de Allah yolunda savaş açın. Sakın aşırı gitmeyin çünkü Allah haddi aşanları sevmez.”33
Bu ayet-i kerimedeki “لاَ تَـعْـتَـدُوا” aşırı gitmeyin emri, sabi çocukları, kadınları, cizye verenleri, ehl-i kitabı ve mecusileri öldürmeyiniz manasınadır. Yasak edilmiş olan bu kimselerin öldürülmesini helal kabul ederek Allah’ın sınırına tecavüz edenleri kesinlikle Cenab-ı Hakk sevmez.34
Hasanü’l-Basri(V.110) (bu konuda şunları söylemektedir: Bu yasağın içerisine işkence yapmak, aşırı gitmek, çocukları kadınları ve savaşa katılmamış olan yaşlıları öldürmek, rahipleri, hahamları katletmek, gereksiz yere ağaçları yakıp hayvanları öldürmek gibi yasak davranışlar da girer. Bu hususta Müslim’de rivayet edilen bir hadis-i şerifte Resulullah (s.a.v.): Savaşların birinde öldürülmüş bir kadına rastlayınca, savaşa katılmayan kadın ve çocukların öldürülmesini yasakladığı nakledilmiştir.35
Hz. Peygamberin bu tavsiyelerini Hz. Ebu Bekir (r.a.)’in bizzat uyuladığına şahit oluyoruz. Şam tarafına Üsame (r.a.) komutasındaki orduyu uğurlarken kendilerine şu nasihatte bulundu: “Davanıza ihanet etmeyin, savaşta bile insaftan ayrılmayın, çocukları, yaşlıları, kadınları öldürmeyin, hurma ve diğer meyve ağaçlarını, koyun, keçi ve diğer hayvanları, yemenin dışında bir amaçla kesmeyin, telef etmeyin. Kiliselerde ibadete çekilenlere rastlarsanız onları ibadetleriyle baş başa bırakın. Size yiyecek içecek ikram edilirse “Bismillah” demeden yemeyin, içmeyin. Bizzat savaşa katılıp size karşı savaşanları öldürün.”36
İ’tida kelimesinin zulüm manasında kullanıldığı ayet-i kerimelerden biri de Bakara suresindeki şu ayet-i kerimedir: “Haram ay haram aya karşılıktır. Dokunulmazlıklar karşılıklıdır. O halde kim size saldırırsa siz de aynısıyla karşılık verin. Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki Allah sakınanlarla beraberdir.”37 Yani size kim zulmederse siz de ona karşı zulmün cezasını verin38 demektir.
İslam hukukuna göre saldırıya ancak misli ile mukabele edilir. Aşırı gitmek suçtur. Bütün harplerde önce insanlar dine çağrılır, Müslüman olması yahut cizye vermeyi kabul ederlerse onlarla savaşılmaz.
d. GASB (الغصب)
Bu kelime zulüm kelimesiyle eş anlam ifade etmektedir. Lügatta: Bir şeyi haksız bir şekilde kuvvet kullanarak veya bazı hile ve entrikalar yaparak almaktır. Alınan şey ister mal olsun, ister başka bir hak olsun bu kelime ile ifade edilir.39
Istılahta ise: Kıymetli bir malı sahibinin izni olmaksızın açıktan açığa almaktır.40
Haksız yere bir şeyi gasp etmek zulmün en şiddetlilerinden birisidir. Bu haksızlığın şiddetini ve ahirette verilecek azabın şeklini Hz. Peygamber (s.a.v.) bizlere şu hadis-i şerifiyle ifade etmiştir: “Kim ki haksız yere arzdan bir karış yer zapt ederse (gasp ederse), yerin yedi katı halka gibi onun boynuna geçirilir.”41
Bu kelimenin zulüm manasına kullanışına Kur’an-ı Kerim’den şu ayeti örnek verebiliriz: “… Gemi var ya, işte o denizde çalışan fakir kimselere aitti. Ben onu kasten bir miktar zedeledim. Çünkü onların ötesinde sağlam olan bütün gemileri gasp eden zalim bir hükümdar vardı.”42 Buradaki “gasben” kelimesi “zulmen” manasınadır. Yukarıda lügat manalarında beyan ettiğimiz gibi gasp kelimesini büyük lügat alimlerinden İbn Manzur: “Bir şeyi zulmen almaktır.” Şekline açıklamışlardır.43
e. BAĞY (البـغـي)
Bağy kelimesi de bazı muhtevalarda zulüm anlamını ifade eder. Haksızlık etmek, azgınlık, her türlü tecavüz, haddi aşma, aşırılık muhtevalarında zulüm manasına gelmektedir. Bu manaları ihtiva ettiğine dair şu iki ayet-i kerimeyi örnek olarak verebiliriz: “Davut: Doğrusu senin tek koyununu, kendi koyunlarına katmak istemekle o sana haksızlık etmiştir. Zaten malda ortak olanların çoğu birbirlerine haksızlık ederler…”44 “Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa, bunlara hiçbir sorumluluk yoktur. Sorumlu olanlar ancak insanlara zulmedenler ve ülkede haksız yere başkalarının hukukuna saldıranlardır.”45
f. Bİ ĞAYRİ HAKK (بغـير حق)
Haksız yere manasına gelen bi gayri hakk tabiri, zulmün “haksızlık” anlamında Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayetlerinde geçer. “Allah’ın ayetlerini inkar edenlere, haksız yere (bi ğayri hakk) peygamberleri öldürenlere, insanlardan adaleti emredenleri öldürenlere elem verici bir azabı müjdele.”46
Bu ayet-i kerimede Yahudilerin, herhangi bir haklı sebepleri olmaksızın kendilerine gönderilen peygamberlerini zulmen öldürdükleri bildirilmektedir. Bu husus Kur’an-ı Kerim’in başka ayetlerinde de ifade edilmiştir. “Üzerlerine horluk ve yoksulluk damgası basıldı ve neticede Allah’tan bir gazaba uğradılar. Evet öyle! Çünkü Allah’ın ayetlerini inkar ediyor ve haksız yere Peygamberi öldürüyorlardı.”47
g. AZAB (العذاب)
Bu kelime lügatte şiddetli eleme manasına gelen ceza ve nekal anlamına kullanılmaktadır.48 Istılahi olarak; Allah’ı tanımayan ve emirlerine karşı gelenlere dünyada ve ahirette verilen ilahi cezadır.49
Kur’an-ı Kerim’de “azab” kelimesi ve “azzebe” fiili bazen zulmün ileri vardırılmış bir şekli olan işkence ve işkence etmek manasında kullanılır. İnsanın insana dünyada yaptığı bu aşırı muamele zulmün bu anlamdaki alanına girmektedir. “Hem düşünün ki, sizi Firavun hanedanından kurtarmıştık. Onlar ki size pek acı bir işkence uyguluyor, oğullarınızı hep öldürüyor, kızlarınızı ise kendilerine hizmetçilik etmeleri için sağ bırakıyorlardı. Bunda Rabbiniz tarafından size büyük bir imtihan vardı.”50
h. İSRAF (الإسراف)
İsraf lügatte: Aşırı gitmek, haddi aşmak, taşkınlık yapmak51 gibi manalara gelerek zulüm kelimesinin ifade ettiği mastar kapsamında kullanılmaktadır.
İsraf; temelde doğru ölçüyü aşmak, aşırı sarfiyatta bulunmak ve bu nedenle de i’tidal sahibi olmamak anlamındadır.
İsraf kelimesi Kur’an-ı Kerim’de ise genellikle zulüm kavramının anlamlarından biri olan, haddi aşma manasında kullanılmıştır. “Artık Allah’a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin. Sakın işi gücü dünyada fesat çıkarıp nizamı bozmak olan, düzeltme için ise hiçbir gayretleri bulunmayan o haddi aşanların isteklerine uymayın.”52
i. İSM (الاثـم)
İsm kelimesi günah manasında kullanıldığı gibi kötü olduğu kabul edilen fiiller için de kullanılır. Örneğin; yalan “ism” olarak vasfedilir.53
Allah’ın emrine aykırı hareketler günah sayıldığından bu kelime zulüm manası da ihtiva etmektedir. Kur’an-ı Kerim’de bu manada “seyyie, zenb, lemem ve kebira” kelimeleri kullanılmıştır. Dilimizde kullanılan günah kelimesi ise Farsça bir kelime olup lügatlarda: “Allah’ın emirlerine aykırı olarak görülen iş, dini suç” şeklinde izah olunmuştur.54
Günahların büyük ve küçük olarak isimlendirilmesi, şu ayet-i kerimeye dayandırılmıştır: “Eğer size yasaklanan günahların büyüklerinden kaçınırsanız, sizin öbür küçük günahlarınızı örtüp affederiz…”55
Dostları ilə paylaş: |