2. ZALİMİN ZULMÜNÜ ENGELLEMENİN YOLLARI
Kur’an-ı Kerim’de zalimlere karşı tavrımızın nasıl olması gerektiğini bize bildiren ayet-i kerimeler vardır. Biz de bu konuya ışık tutan ayet-i kerimeleri 3 ayrı başlık altında incelemeyi uygun bulduk.
Cenab-ı Hakk Bakar Suresinde zalimlerden korkmamamızı, yalnızca kendisinden korkmamız gerektiğini bizlere bildirmektedir: “… Zalimlerden korkmayın, benden korkun. Böylece size nimetlerimi tamamlayayım ve doğru yolu bulasınız.”136 Bu ayet-i kerimede zalimlerden murat Ehl-i Kitap’tır. Çünkü onlar: “Muhammed namazda Kabe’ye döndü. Kavminin dinine iştiyak duydu. Kendi kıblemize döndürüldüğü gibi yakında dinimize de döndürülecektir.” demişlerdir.137 “Size olan nimetimi tamamlayayım” ayetindeki nimetin tamamlanması kıbleye dönmedir. Cennete girmek de denilmiştir.138 Zalimin zulmüne karşı sessiz kalmak, onun zulmüne engel olmamak, zulmün ayılmasına sebep olur. Bunun içindir ki Cenab-ı Hakk bizlere onlardan korkmamamızı emretmektedir. Zulmü işleyen kişi hangi mevkide olursa olsun o kimseye karşı hakkı ve doğruyu söylemenin en büyük bir cihat olduğunu sevgili Peygamberimiz bizlere haber vermiş ve şöyle buyurmuştur: “Cihadın en faziletlisi zalim sultana karşı gerçeği söylemektir.”139
B. Zalimleri Dost Edinmemek
Zalimlerle dostluk kurmak kişiyi onlar gibi zalim kılar. Ayet-i kerimelerde zalimleri dost edinmemek emredilmektedir: “Zâlimler birbirlerinin velisidirler. Allâh ise muttakilerin velisidir.”140 Bu ayet-i kerimede zalimlerin birbirlerinin dostu olduğu ifade edilerek, kendilerine yalnız zalim olanların uyacağı bildiriliyor. Allah ise muttakilerin dostudur. Zulümden, haksızlıktan korunanları sever, onlara yardım eder.141
Bir başka ayet-i kerimede de müminlerin küfrü imana tercih eden hiçbir kimseyle dostluk kuramayacağı, hatta bu kimseler yakınlarımız bile olsa hükmün aynen geçerli olduğu şöyle belirtilmektedir: “Ey inananlar, eğer imânâ karşı küfrü tercih ediyorlarsa babalarınızı ve kardeşlerinizi veliler edinmeyin. Sizden kim onları veli tanır(dost tutar)sa işte zâlimler onlardır.”142
Mümtehine suresinin 9. ayet-i kerimesinde de şöyle buyrulmaktadır: “Allâh sizi, ancak sizinle din hakkında savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanıza yardım eden kimselerle dost olmaktan men eder. Kim onlarla dost olursa, işte zâlimler onlardır.”143
Dinleri uğrunda kendileriyle savaşmış ve kendilerini yurtlarından çıkarmış veya çıkarmalarına yardım etmiş olanlarla dostluktan kesin olarak nehyedilen müminlerin bu gibi haddi aşanlarla dostluk kurmaları halinde onlar gibi zalimler olduğu bildirilmiştir.144
Yukarıda zikrettiğimiz ayet-i kerimelerden anlaşıldığına göre, zalime destek veren, dostluk gösteren kimseler de zalimler sınıfındadır. Bundan dolayıdır ki müminlerin onlara meyletmeleri Kur’an-ı Kerim’de kesin olarak yasaklanmıştır. Bu hususta Cenab-ı Hakk şöyle buyurmaktadır: “Öyleyse emrolunduğun gibi doğru ol; seninle beraber tevbe edenler de (doğru olsunlar), aşırı gitmeyiniz! Zira O, yaptıklarınızı görmektedir. Sakın zulmedenlere dayanmayın, sonra size ateş dokunur.”145 Bu ayetle ilgili olarak Hz. Peygamber (a.s.): “Hud suresi ve benzerleri beni ihtiyarlattı.” buyurmuştur. Esas itibarıyla efendimizi ihtiyarlatan, kendisinden ziyade, ümmetinin istikameti koruyup koruyamama endişesidir.146
Yeryüzünde güç ve kuvvet sahibi olmuş, Allah’ın kullarını baskı ile ezmiş, Allah’tan başkalarına kul etmiş zalim, zorba ve diktatörlerin zulmüne dayanmayın, güvenmeyin, yönelmeyin. Çünkü sizin onlara yönelmeniz, yani bu yeryüzünün en büyük kötülüğünü normal kabul etmeniz ve bu büyük günaha ortak olmanız yüzünden size ateş dokunur.147
C. Zulmün Bulunduğu Memleketten Hicret Etmek
Allah Teala, inanç ve dinin kutsiyetini her şeyin üstünde kılmıştır. İşte bunlar yok olma tehlikesiyle karşılaşınca, dünya ve dünyalığın, şan ve şöhretin hiçbir değeri kalmaz. Bunun için yüce Rabbimiz kullarına inanç ve İslam uğrunda gerektiği zaman bütün bunları feda etmelerini farz kılmıştır. Allah (c.c.) bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Nefislerine yazık eden kimselere, canlarını alırken melekler: "Ne işte idiniz (dininiz için ne yapıyordunuz)?" dediler. (Onlar): "Biz yer yüzünde âciz düşürülmüştük." diye cevap verdiler. Melekler dediler ki: "Allâh'ın yeri geniş değil miydi ki onda göç edip gönlünüzce yaşayabileceğiniz bir yere gitseydiniz?" İşte onların durağı cehennemdir, ne kötü bir gidiş yeridir orası!”148
Bu ayet indirildiği sırada ve Mekke’nin fethine kadar, müminlerin Medine’ye hicret etmeleri farz idi. Çünkü düşman müşrikler arasında, onların alayları, şüphe vermeleri, baskıları karşısında müminlerin dinlerini korumaları güçtü. Diğer taraftan müminlerin bir arada İslam’ın güzelliklerini yaşayıp müslümanca eğitilmeleri önemli idi. Ayrıca müminlerin bir araya gelerek bir kuvvet oluşturmaları, gerektiğinde kendi haklarını savunup kafirlerin merhametlerine bırakmamaları gerekiyordu. İşte bu ayette asr-ı saadette Medine’ye hicret etmeyip müşrik toplum içinde kalanlar “kendilerine zulmedenler” diye nitelendirilmektedir. Bunlardan bazıları rahatlarını, alışkanlıklarını, ailelerini, mal ve mülklerini ve diğer çıkarlarını dinlerine tercih ediyorlardı. Onun için “Biz ülkede baskı altında yaşayan kimselerdik” özürleri kabul edilmemiştir. Feci bir akıbet, cehennem azabı ile tehdit edilmişlerdir. Bunun yanında gerçekten hicrete gücü yetmeyen yaşlı, güçsüz erkekler, kadınlar ve çocukların mazeretleri bir sonraki ayet-i kerimeyle kabul edilmiştir. “Ancak hiçbir çareye gücü yetmeyen ve göç için yol bulamayan, gerçekten zayıf erkekler, kadınlar ve çocuklar hariç. Umulur ki Allah bu kimseleri affeder.”149 Asr-ı saadette Mekke’nin fethi ile hicret mükellefiyeti sona ermiştir. Fakat ayet-i kerime, Mekke dönemi şartlarının bulunması halinde, hicretin yine gerekebileceğine işaret etmektedir.150
Zalimlerle birlikte aynı yerde yaşamak bir yana, şayet Allah’ın ayetleri hakkında ileri geri konuşuyorlarsa onlarla bir arada bulunmayı, oturmayı dahi Cenab-ı Hakk bizlere yasaklamıştır: “Âyetlerimiz hakkında (münasebetsizliğe) dalanları gördüğün zaman, onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan yüz çevir; eğer şeytân sana (bunu) unutturursa hatırladıktan sonra (hemen kalk), o zâlimler topluluğuyla beraber oturma!”151
Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere Cenab-ı Hakk’ın mükafatı vardır. Bu müjdeyi Kur’an-ı Kerim’de şöyle görmekteyiz: “Kendilerine zulmedildikten sonra Allâh uğrunda göç edenleri, dünyâda güzelce yerleştireceğiz, (onlara vereceğimiz) âhiret mükâfâtı ise daha büyüktür. Keşke bilseler! Onlar ki sabrettiler ve Rablerine dayanmaktadırlar.”152
Allah Teala kendisinden sevap ve mükafat umarak ülkelerinden, kardeşlerinden ve dostlarından ayrılan, Allah'ın hoşnutluğunu dileyerek O’nun yolunda hicret edenlere vereceği mükafatı haber veriyor. Bu ayet-i kerimenin nüzul sebebinin Mekke’de kavimlerince şiddetli eziyete maruz bırakılan ve Habeşistan’a hicret edenler hakkında olması muhtemeldir. Onlar, kavimlerinin kendilerine eziyeti ağırlaşınca Rablerine ibadet imkanı bulmak üzere onların aralarından ayrılıp Habeş ülkesine hicret etmişlerdir.153
Dostları ilə paylaş: |