Japon Elçiliği binası
Yavuz Çelenk, 1994
Taksim semti önemi gittikçe artan bir şehir bölgesi durumundaydı. Alman Elçiliği, büyük askeri binalar ve kiliseler gibi ö-nemli bazı yapıların yamsıra, o döneme ait eski fotoğraflarda da görüldüğü gibi, yakın çevrede binanın benzeri ahşap evler de bulunmaktaydı. Binanın başlangıçta, bu doku içinde yer alan (bugünkü ölçülerden daha küçük olan) bir bahçeli evden bitişik bir eve dönüştüğü; bu dönüşüm ve büyümenin hem yatayda (plan düzeninde), hem de düşeyde, bölüm ve kat ekleri şeklinde geliştiği anlaşılmaktadır.
Binanın taşıyıcı sistemi, mekânsal kurgusu ve bölümlenmesi ile biçimsel ve üs-lupsal özellikleri arasındaki kimi çelişkiler, sonradan yapıldığı açıkça belli olan ekler bu katmanlaşmanın "arkeolojik" kanıtlarıdır. Özellikle konsolosluk binası olarak kullanılmaya başlandıktan sonra yapılan müdahaleler ve yeni teknik donatım gerekleri, zaten var olan karmaşık mimari kurguyu daha da zorlamıştır. Ortaya, kimisi görkemli ve incelikli, kimisi de sıradan ya da bozulmuş nitelikte mekân ve cephe ö-zellikleriyle belirginleşen neoklasik, neo-barok, geç Osmanlı, Viktoriyen ve oryantalist motiflerle bezeli bir geç dönem yapısı çıkmıştır.
Bu çelişkileri ve onlara eşlik eden ciddi teknik sorunları çözmeyi öngören restorasyon projesinin uygulanmasıyla birlikte, binanın bugünkü kullanımında da bir sadeleşmeye gidilmesi, başkonsolos evinin bina dışına taşınmasıyla tarihi yapının sadece idari ve temsili faaliyetler için kullanılması öngörülmektedir.
ATİLLA YÜCEL
Dostları ilə paylaş: |