İSMAİL EFENDİ
212
213
İSMAiL EFENDİ
zaklaştı. II. Mahmud'un (hd 1808-1839) siyasi karışıklığı gidererek istikrarı sağlamasından sonra yeniden saraya alındı. Önce musahib-i şehriyari, sonra ser-müezzin olduğu bu yıllar bestecilik hayatının en verimli dönemidir.
ismail Dede, Abdülmecid döneminde de (1839-1861) saraydaki yerini muhafaza etti. 1839'da bestelediği ferahfeza Mevlevi ayininden sonra bestecilik hayatında görece bir durgunluk göze çarpar. Kendi sözlerine, davranışlarına bakılırsa, Abdül-mecid'in sarayını yadırgamıştır. Saraydaki havanın birdenbire "alafrangalaşması", Batı musikisi zevkiyle yetişen yeni padişah zamanında Türk musikisinin saraydaki varlığını ancak resmi bir ilgiyle sürdürür hale gelmesi, Dede'nin bu çevreden uzaklaşmasına yol açtı. Öğrencileri Mutafzade Ahmed ve Dellalzade ismail Efendi(->) ile birlikte padişahtan izin isteyip hacca gitmeye karar verdi, istanbul'dan ayrılmadan önce söylediği rivayet edilen "Artık bu o-yunun tadı kalmadı!" sözü, sadece bir musiki üslubu ile zevkinin, bir yaşama biçiminin değişmesini değil, aynı zamanda Dede'nin kişisel dramını da yansıttığı için anlamlıdır.
Hac sırasında bestelediği "Yürük değirmenler gibi dönerler" güfteli şehnaz i-lahi son eseridir. Bu ilahiyi o günlerde kendisinden meşkeden öğrencileri eseri istanbul'a getirerek musiki çevrelerine yaydılar. Dede Efendi hacı olduktan sonra koleraya yakalanarak Mekke'de öldü.
ismail Dede, Doğu musikisinin son büyük merkezi istanbul'da gelişen Osman-lı-Türk musikisi geleneği içinde klasik üsluba bağlı son besteciler arasında en ö-nemli olanıdır. Bu üslubun son temsilcisi olarak da görülebilir. Çünkü kendisinden sonra klasik üslup ancak onun yolunda giden birkaç üstün yetenekli öğrencisinin eserleriyle yaşayabilmiştir.
Dede hem tekke gelenekleri içinde yetişmiş bir Mevlevîydi, hem de bir saray a-damıydı. Sanatı, istanbul Mevlevîhaneleri ile sarayda bulduğu canlı musiki ortamı i-çinde gelişip olgunlaştı. 7 ayiniyle o zamana kadar bu beste şeklinde en çok eser veren besteciydi. Öte yandan, II. Mahmud' un sarayında musiki zevki büyük ölçüde onun eserleriyle yönleniyordu. Gerek Mev-levî musikisinde, gerekse dindışı musikide o dönemde istanbul'un en ileri gelen musiki adamı olan Dede, aynı zamanda şehirli, istanbullu bir halk adamıydı. 19. yy'da musiki zevki bütün şehre yayılmıştı. Dede, istanbul halkının eğlencelerine eşlik eden hafif musikiye de değer veriyordu, istanbul ve Rumeli türkülerini öğrenmişti. Bestelediği köçekçeler, türküler, hafif şarkılar öncelikle şehir halkının zevkine seslenir. Daha yaşadığı yıllarda birçok eseri istanbul'da geniş bir dinleyiciye ulaşan sanatçı, sayısı az olmayan bu tür parçalarıyla bir şehir eğlence musikisi re-pertuvarı oluşturmuştu. Dede'nin halk zevkine duyduğu yakınlık sadece hafif parçalarında görülmez. Pek çok bestecide halk musikisi motiflerini birkaç küçük beste şekli içinde yansıtmakla sınırlı kalan
halk zevki onun sanatının bütününe ait bir nitelik olarak ortaya çıkar. Dindışı büyük beste şekillerindeki çeşitli eserlerinin yanısıra Mevlevi ayinlerinde de halk zevkini yansıtan bölümler vardır.
Musikinin her türüne ve her zevke a-çık tutumun bir ürünü olarak eserleri, Türk musikisinin her düzeyde o güne kadar-ki gelişiminin geniş ve yetkin bir özetidir. Itrî'den(-t) sonraki besteciler arasında hiçbirinin sanatı ismail Dede'ninki ölçüsünde toplayıcı değildir. Dede gitgide gelişen teknik ustalığıyla klasik üslubun bütün inceliklerini yansıttığı gibi, Türk musikisinin hemen bütün beste şekillerinde de eser vermiştir.
Eserleri arasında her zevke seslenebilecek örnekler vardır. Geleneklere genellikle bağlı kalmış olmakla birlikte, onun musikisinde çağdaşlarınkinde bulunmayan bir yenilik çabası da görülür. Sanatının ayrı bir yönü olan bu özellik, geleneksel üslubu içeriden değiştirmeye yönelik bir çabanın ürünüdür. Gerçi bu yenilik arayışı onunla başlamış değildir, daha öncekilerde de aynı doğrultuda bir eğilim görülür; ama bu arayış onda en ileri noktasına ulaşır. Ezgi yapısı, makamların işlenişi, makam geçkileri, usul kullanımı ve usulün güfteye uydurulması ile ilgili yenilikleri çarpıcıdır. Yerleşik kalıpları zorlayan bu tür teknik yenilikleri eserlerine zenginlik katar. Sultaniyegâh, neveser, hicazbuselik, sababuselik ve araban-kürdi makamlarını da o düzenlemiştir. Dede bütün bu yönleriyle gelenek içinde bireysel bir sese ulaşabilmiş bestecilerin başında gelir. Bu yüzden musiki üslubu "Dede Efendi tavrı" diye anılmıştır.
Yenilikçiliğinin bir başka yönü, Batı mu-sikisiyle olan ilişkisindedir. Muzıka-i Hü-mayun'un(->) kuruluşuyla saraya giren italyan musikisini dinleme imkânı bulmuştur. Kulak gücüyle kavramaya çalıştığı Batı musikisinin etkisi bazı eserlerinde, özellikle rast kâr-ı nev ile, vals ritmini gelenekte bulunan 3 zamanlı semai ölçüsüyle verdiği "Yine bir gülnihal aldı bu gönlümü" güfteli şarkısında açıkça görülebilir.
Dede'nin sanatına çeşitli düzeylerde bakıldığında, birçok farklı öğeyi doğal bir uyum içinde kaynaştırdığı söylenebilir, içinde yaşadığı dönemin ve çevrelerin karşıt yönleri onun eserinde bir uzlaşmaya varır. Musikisi hem dünyevidir, hem dini ve mistik; geleneklere bağlı olduğu ölçüde onlan geliştiricidir de; seçkinlere seslenirken halktan da uzak düşmez; eski ile yeniyi hiç yadırgamadan kaynaştırır. Sanatının özü bir bakıma bu ikiliklerin uyu-mundadır. Türk toplumunda birkaç yüzyıldır süregelen zevk değişikliklerinden sonra da geniş bir dinleyici kesiminin duyarlığına seslenebümesi sadece sanat gücünün değil, aynı zamanda eski zevki yeni zevke bağlayan bir köprü rolünü oynamasının da bir sonucudur.
Her eserinde sanatının ayrı bir yönüyle ortaya çıkan Dede bütün ürünleri göz ö-nünde tutularak değerlendirilebilecek bestecilerdendir. Başka bestecilerinki gibi onun da pek çok eseri unutulmuştur; an-
cak unutulmamış eserlerinin başkalannın-kilerle karşılaştırılamayacak ölçüde fazla oluşu, onu hem klasik repertuvarda en çok eseri olan, hem de halk katında en ünlü besteci durumuna getirmiştir.
Çeşidi kaynaklarda benzersiz bir nat-han olduğuna değinilir. Dede bir hanende olarak, Türk musikisinin kendisine u-laşan bütün ürünlerini öğrenmiş, o dönemin istanbul'unda repertuvarı en geniş musikici olarak tanınmıştı. Nitekim klasik repertuvarın günümüze ulaşmasında bir köprü işlevi görmüştür. Bildiği bütün e-serleri öğrencilerine aktarmış, onların öğrencileri de bu eserleri notaya almışlardır. Mutafzade Ahmed Efendi, Dellalzade ismail Efendi, Eyyubî Mehmed Bey, Haşim Bey, Nikoğos, Zekâi Dede yetiştirdiği değerli öğrencilerden bazdandır. Tanburi Keçi Arif Ağa, Dede Efendi'nin damadı; besteci Sermüezzin Rifat Bey de torunudur.
ismail Dede'nin doğduğu Şehzadeba-şı semtindeki bir caddeye Dede Efendi Caddesi adı verilmiştir. Akbıyık Mahalle-si'ndeki evi de Tarihi Türk Evlerini Koruma Vakfı'nca Türk Musikisi Müzesi haline getirilmek amacıyla restore edilmektedir.
Bibi. Ali Nutkî Dede, Defter-i Dervtşan, Süley-maniye Ktp Nafiz Paşa Bölümü, no. 1194; Hızır tlyas Efendi, Letâif-iEnderun, ist., 1859; Rauf Yekta, Esâtiz-i Elhân-III-Dede Efendi, ist., 1924; Ergun, Antoloji, II; Ezgi, Türk Musikisi, I; inal, Hoş Şada; istanbul Belediye Konser-vatuvarı, Dede Efendi, ist., 1964; N. Özalp, Türk Musikisi Tarihi, I, Ankara, 1986; Y. Öztu-na, Dede Efendi, ist., 1987; S. Aksüt, TürkMu-sikisinin 100Bestekârı, tst, 1993.
BÜLENT AKSOY
Dostları ilə paylaş: |