KALENDER VAPURU
3.96
397
KALENDERHANE CAMİİ
Kalender Vapuru
Salâhattin Giz/Eser Tutel koleksiyonu
te Denizyollarına devredildi. 1981'de gezici Atatürk Müzesi haline getirilerek önce Kabataş'a, sonra birkaç iskeleye daha bağlanarak halkın ziyaretine açıldı. 25 Haziran 1984'te hizmet dışı bırakılarak Pendik Tersanesi'ne bağlandı. Temmuz 1986' da da satışa çıkarıldı.
ESER TUTEL
KALENDERHANE CAMİİ
Eminönü Ilçesi'nde Vezneciler'de, Bozdoğan Kemeri'nin 16 Mart Şehitleri Cadde-si'ni kestiği köşededir.
Fetihten sonra II. Mehmed (Fatih) (hd 1451-1481) tarafından bir zaviye olarak, herhalde Kalenderi tarikatına tahsis edilen ve sonradan camiye dönüştürülen bir kilisedir, istanbul'da bugüne kadar kalan Bizans dini mimari yapıdan içinde, kare içinde haç planlı kilise tipolojisinin en önemli örneğidir. Kesin adı son zamanlara kadar tartışmalı olduğu için literatürde kilise olarak, adı da Kalenderhane olarak kalmıştır. 1966-1975 arasında yapı ve çevresi çok ayrıntılı bir arkeolojik araştırma konusu olmuş ve yapı tekrar cami olarak kullanılmak üzere restore edilmiştir. Bu araştırmalardan önce bu cami hakkında yazılan bü-
cephe düzenlemesinde ve mimari ayrıntılarında Abdülaziz döneminin eklektik zevkine uyulmuş, buna karşılık iç tasarımında geleneksel orta sofalı (karnıyarık) plan tipi kullanılmıştır. Kasrın arka (batı) cephesinin ortasındaki çıkıntının eksenine giriş yerleştirilmiş, mermer sövelerin kuşattığı, basık kemerli girişin önüne, çift merdivenli bir sahanlık konmuştur. Boğaz'a bakan doğu cephesinin orta kesimi geriye çekilerek burada, mermer sütunların taşıdığı, üst kat sofasına açılan bir balkon tasarlanmış, zemin katta balkonun altı, bu katın sofası ile bağlantılı bir eyvan şeklinde değerlendirilmiştir. Balkonu taşıyan sütunların başlıkları girland kabartmaları ile süslüdür.
Cephelerin köşeleri, kesme küfeki taşından, yatay derzli pilastrlar ile belirlenmiş, cephelerde sıralanan basık kemerli pencereler, küçük konsollara oturan, taştan yontulmuş küçük saçaklarla taçlandml-mıştır. Kusursuz bir simetrinin gözlendiği cepheler, köşelerdeki pilastrlann üzerindeki babalara oturan bir korkulukla son bulmaktadır. Kasrın barındırdığı mekânların özgün bezemesi yangın sonucunda tamamen ortadan kalkmıştır. Bibi. Tuğlacı, Balyan Ailesi, 527-528.
M. BAHA TANMAN
KALENDER VAPURU
Şehir Hatları işletmesi vapuru.
Şirket-i Hayriye'nin(->) 67 baca numaralı vapuruydu. 1911'de, ingiltere, Newcast-le'de, Hawthorn, Leslie & Co. Ltd. tezgâhlarında buharlı yolcu vapuru olarak inşa e-dildi. 453 grostonluktu. Yazın 970, kışın 793 yolcu alıyordu. Uzunluğu 46,4 m, genişliği 7,9 m, sukesimi 3,1 m idi. 2 adet toplam 440 beygirgücünde tripil buhar makinesi vardı. Çift uskurluydu, saatte 12,5 mil hız yapıyordu. 68 baca numaralı Gü-zelhisar adlı bir de eşi vardı. Yıllarca Boğaz hattında yolcu taşıdıktan sonra 1945'
Kalenderhane Camii'nin restorasyon öncesi (üst) ve sonrası görünümü. Doğan Kuban
tün yorumlar ve bilgiler, genel gözlemler dışında, kullanılamayacak kadar yanlıştır.
Bizans Dönemi: Kalenderhane Camii' nin yeri Constantinus döneminden sonra Kapitol'ün, büyük sarayların ve dini yapıların bulunduğu Taun Forumu ile Constantinus Martiryonu arasındaki anayolun (bugünkü Beyazıt-Edirnekapı Caddesi) üzerindeydi. Bu alanda tarihi en eski yapı kalıntısı, büyük bir sarayın özel hamamına aittir. 4. yy'ın sonu ile 5. yy'ın başına tarih-lenebilen bu hamamın, Bozdoğan Kemeri'nin bir süre işlevini görmemesine bağlı olarak, kullanılmaz hale gelmesinden sonra, doğusunda bazilikalar yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu bazilikalardan daha kuzeyde olanı, kemerin duvarını da kullanarak yapılmış, bir diğeri ise onun güneyinde, fazla bir iz bırakmadan yok olmuştur. Ne var ki bu kilisenin küçük bir fragman olarak kalan absid duvarı üzerinde, İko-noklast dönem öncesinin istanbul'daki tek duvar mozaiği panosu bulunmuştur. Isa' nın tapmağa annesi tarafından getirilerek Rahip Simeon'a takdimini gösteren (pre-sentation sahnesi) bu tablo restore edilerek istanbul Arkeoloji Müzesi'ne kaldırılmıştır. Bugünkü kiliseden önce burada var olan yapılara ilişkin bir başka kalıntı da, bugünkü kilisenin de iç narteks girişindeki İustinianos döneminden kaldığı düşünülen kemerle ve iki sütunla bölünmüş giriştir. Bunun mozaiği taşıyan duvar dönemiyle eşzamanlı olması muhtemeldir. Büyük bir olasılıkla 8. yy'da bu eski kiliselerin üzerine yeni bir merkezi planlı kilise yapılmaya başlanmıştır. Bu yeni kilisenin absidi eski kilisenin absidini ve üzerindeki mozaiği örtmüştür. Bugünkü kilisenin absidi o dönemden kalmıştır. Örtüye kadar homojen olarak yükselen bu absid bölümüne bakarak ona ait kilisenin de bitmiş olduğu düşünülebilir. Fakat, araştır-
ma verileri bu kilisenin bitmemiş olduğu kanısını vermektedir. Bugünkü kilise ise, hamamdan başlayarak, kendinden önceki yapılara ait temel, duvar, örtü öğesi olarak kullanılabilecek ne varsa, tümünü yeni yapıda kendi bünyesine alarak inşa edilmiş bir Komnenoslar dönemi yapısıdır. Bu kilisenin planı belliyse de, çevresinde bir manastır olarak kullanıldığını gösteren hacimlerin varlığının kilise ile aynı zamanda olduğu kanıtlanamaz. Fakat daha geç dönemlerde burasının bir manastır olduğu, küçük şapellerin güney tarafında çoğalması ve bir yemekhane olması muhtemel salonun varlığından anlaşılmaktadır. Bizans kiliselerinde absidin iki yanında bulunan "protesis" ve "diakonikon"un burada düzenli olarak yapılmadığı, protesis için eski şapellerin absidlerinden, diakonikon olarak da çeşitli inşaat dönemleri geçirmiş, kanşık planlı bir şapeller dizisinden yararlanıldığı anlaşılmaktadır. Diakonikon'dan bir toplanma ya da yemek bölümüne geçirmektedir. Bu son dönem kilisesi haçva-ri planlı naosu, yan nefleri, narteks üzerindeki galerisi ile klasik bir Bizans kilisesi idi. Berna bölümü ile naosu birbirlerinden ayıran ve galeri katına kadar yükselen bir ikonostatisi vardı.
Bugün bu büyük ikon taşıyıcı perde duvarın yan açıklıkları, üzerlerindeki bezemeler kısmen tahrip edilmiş olarak, caminin doğu ayakları üzerinde durmaktadır. Fakat Haçlı istilasından sonraki dönemde yapının iç narteks ve naos girişlerinin yan açıklıkları kapatılmıştır. Kilisenin yan nefleri yıkılmıştır. Sadece temel duvarlan durmaktadır. Galerisi de yoktur. Diakonikon dışındaki hacimlerin de sadece temelleri kalmıştır.
Bu 12. yy kilisesinin Haçlı istilası döneminde Katolik italyanlara tahsis edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü kilisenin diakonikon'undaki bir şapelde Fransisken tarikatının kurucusu Aziz Francesco'nun hayatına ilişkin freskolar bulunmuştur, ilginç olan bu freskoların ünlü azizin yaşamına ilişkin dünyadaki en eski resimler olmasıdır. Aziz Francesco'nun 13. yy' m birinci yansı sonunda Doğu Akdeniz'e bir gezi yaptığı bilinmektedir. Kilisenin bu bölümü, yapının arkasına inşa edilen bir evin ve bahçesinin altında kaldığı için, resimler büyük ölçüde tahrip olmuştur. Toplanan bütün parçalar Arkeoloji Müzesi'ne kaldırılarak orada kısmen restore edilmiştir. Kalenderhane kompleksinin fetihten önce bir manastır olarak kullanıldığı ve fetih sırasında kullanılabilir durumda olduğu, özellikle örtüye kadar yükselen mermer kaplamasıyla istanbul'daki en görkemli kilise enteryörlerinden olan kilise bölümünün korunduğu anlaşılmaktadır.
Türk Dönemi: Fatih'in vakfiyesinde bu kilisenin bir zaviye olarak vakfedildiği belirtilmiştir. Fetihten sonra kent içinde kalmış Bizans yapılarının ne şekilde kullanıldığı ve Fatih'in kentin yerleşme ve kontrolünde nasıl davrandığını anlamak açısından da Kalenderhane iyi bir örnektir. Bunun için Fatih'in vakfiyesinde Kalenderha-ne'ye verdiği görevi anımsamak gerekir.
KÜS
Kalenderhane
Camii planı
C. L. striker-
D. Kuban
Vakfiyede zaviye olarak tanımlanan yapının dünya ile ilgisini kesip, bir köşede kanaat ederek oturan "taife-i dervişan"a ve fakirlere hizmet edeceği, bu hizmeti yapmak için inancı tam, "mürşid-i arif, ah-val-i ehl-i süluka vakıf bir şeyhin "fukarayı irşad" için 10 akçe yevmiye ile zaviyenin işlerine bakan bir nazırın da 5 akçe yevmiye ile tayin edileceği belirtilmiş ve cuma namazlarından sonra yapılan sema meclisinde "mesnevi-i manevi"den ve Kuran'dan parçalar okuyacak olan bir "ha-fız-ı kelam" için l akçe, sema meclisinde "tahrik-i erbab-ı aşk" için şiirler söyleyen iki kişi için l'er akçe, semazenlere eşlik e-decek 4 çalgıcı derviş için 2'şer akçe yevmiye; zaviyede ya da civarında oturan dervişlere yemek için 40 akçe ve misafir olan muhtaç kimseler için de 15 akçe tahsis e-dilmişti. istanbul'daki yetimler için günde 100 akçeden, bütün kentte 3.000 akçe sarf edilebileceği belirtiliyordu. Anasız, babasız kız ve erkek çocuklara da 15'er akçe dağıtılacaktı.
Bu dini ve sosyal amaçlarla kullanılan yapı kompleksinin 18. yy'da camiye dönüştürülmesine kadar herhangi yapısal bir değişiklik geçirip geçirmediği bilinmemektedir. Fakat zaviye olarak kullanıldığı dönemde henüz sağlam olan absidin içine, kıble yönünü göstermek için bir küçük mihrap nişi yapılmıştı. Bu mihrabın temelleri kazılar sırasında ortaya çıkarılmıştır.
18. yy'ın birinci yansı sonlarında ünlü Da-rüssaade Ağası Maktul Beşir Ağa tarafından camiye çevrildiği sırada yapının absid bölümü yıkılmış olmalıdır. Çünkü 18. yy' da yapılan ve bugün restore edilerek kullanılmakta olan mihrap, dairesel absidi kapatan yeni duvarın üzerine inşa edilmiştir. Fakat Beşir Ağa'nın tamiri, istanbul'un bu semtini büyük ölçüde tahrip eden 1718 yangını, 1720 depremi ve 1727 yangınından sonra gerekmiş olmalıdır. Bu dönemde kilisenin naosunun güneybatı köşesindeki küçük odanın duvarlan doldurularak üzerine bir minare eklenmiştir. Bu mina-
Kalender-hane
Camii'nde eski
kiliseden
kalan absid
duvarı
üzerinde
bulunan
mozaik
panodan
Meryem
Ana
ayrıntısı.
Kuban
KALENDERHANE TEKKESİ
398
399
KALENDERHANE TEKKESİ
Restorasyon sonrasında Kalenderhane Camii'nin güney duvarı. Doğan Kaban
reye iç narteks üzerindeki galeri katından ulaşılmış olmalıdır. Aynı dönemde Bozdoğan Kemeri'ne bitişik şapel üzerine birkaç hücre yapıldığı görülür. Fakat kilisenin yan neflerinin 18. yy'da camide var olup olmadığı belli değildir Beşir Ağa'nın camii 19. yy'da büyük bir yangın geçirmiştir. Bu yangın sırasında caminin çok tahrip olduğu anlaşılmaktadır. Büyük bir olasılıkla ahşap örtülü yan nefler, narteks üzerindeki galeri, içerideki mermer kaplamaların büyük bir bölümü mihrap ve minber tahrip olmuştur. 1854'te cami yeniden tamir edilmiştir. Bu tamir camiyi çalışır hale getirmek için yapılmış çok katilesiz bir tamirdir ve yapının birçok mimari özelliğini ortadan kaldırmıştır. Naosla yan nefler arasındaki antik başlıklı iki sütunlu üçlü bir kemer oluşturan geçit, kemer ve başlıkları saklayan bir duvarla doldurularak kapatılmış ve küçük, oransız pencereler bırakılmıştır. Naosun yan neflere açılan yüzleri yapının cepheleri haline dönüşmüştür. Galeri yıkıldığı için oraya açılan büyük kemer de doldurularak buraya yeni pencereler açılmıştır. Eski nartekslerin üzeri bir kiremitli çatı ile örtülmüş, o sırada çevre kotları da yükselmiş olduğu için, kilisenin giriş kemeri yıkılarak, yol kotunda yeni bir giriş yapılmış, caminin minaresine de dışarıdan çıkan bir merdiven inşa edilmiştir, içeride 18. yy mihrabını örten, oransız yeni bir mihrap ve dökülen mermer kaplamaların yerine de mermer taklidi bir sıva yapılmıştır. Cami hariminin arka tarafına da, çok oransız ve adi marangoz işi bir kadınlar mahfili eklenmiştir. Yapı cepheleri yangından çok tahrip olduğu için bütün cepheler sıva ile kapatılmıştır. Caminin kubbesinin ondüleli saçağı harç ile doldurulmuş ve çimento ile sıvanmış, çatısında-ki tonozların arası da toprakla dolduru-
larak kiremit bir çatı yapılmıştır. Bu şekilde 1930'lu yıllara kadar kullanılan cami, bir fırtınada minaresinin yıkılması ve yapının hasar görmesi üzerine terk edilmiş ve 19ö5'e kadar evsiz barksızlar tarafından işgal edilmiştir. 1966-1975 arasında Har-vard Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi işbirliği ile, ayrıntılı bir araştırma ve kazı konusu olmuş ve tekrar cami olarak restore edilmiştir.
Restorasyondan önce yapılan kazılarda yukarıda açıklanan arkeolojik veriler bulunmuş ve SÎT'in tarihi ortaya çıkarılmıştır. Kazı alanının sınırlı olması nedeniyle, bazı yapı kalıntılarının kazı yapılmayan alanda kalması tam bir çözümleme olanağı vermemiştir. Restorasyonda yapının mermer kaplaması, kalanları ve naosun özgün karakterini korumak için tamamlanmış, 18. yy mihrabı restore edilmiş, yan neflere açılan üçlü kemerler ve başlıkları ortaya çıkarılmış, cami cepheleri restore edilerek geç dönemde yapılan sıva kaldırılmıştır. Caminin özgün giriş kotuna dışarıdan inilerek, kemeri restore edilmiş, yıkılan minare de tekrar yapılmıştır. Çevrede ise arkeolojik alan tanzim edilmiş, diako-nikon restore edilmiş ve küçük buluntular için bir müze olarak ayrılmıştır.
Kalenderhane Camii, İstanbul'un anıtlar tarafından yazılan ve yazılabilecek tarihinin en ilginç örneğidir. Çünkü geç Roma döneminden bugüne kadar sürekli olarak yaşamış, biçim değiştirmiş ve yaşamının bütün aşamaları, bu kadar ayrıntılı olarak, incelenmiş başka bir anıt yoktur. Görkemli bir saray hamamından, zengin bir Kom-nen kilisesine, sonra bir zaviyeye, daha sonra bir camiye çevrilen, sonunda imparatorluğun çöküşüne paralel bir süreç içinde, Cumhuriyet dönemindeki restorasyona kadar, bir gecekonduya dönüşen bu yapı kompleksi, İstanbul'un kent yapısının değişmesindeki karmaşıklığı da gözler önüne sermektedir. Kalenderhane Camii kazısı, bir başka açıdan da öğretici olmuştur. İstanbul'un antik çağ ve Bizans dönemi topografyası, arkeolojik çalışmalardan çok yazılı belgelerin yorumlarına dayanmaktadır. Kalenderhane Camii için yapılan çeşitli tarihlendirme ve ad verme yorumları, hiçbir zaman uzmanlar katında bir anlaşma sağlamamıştır. Kimliğine ilişkin en son yorum Akataleptos Manastırı Kilisesi idi. Oysa yapılan çalışmalar içinde iki kez Kriotissa adı geçen Meryem resimleri bulunmuştur. Bunlardan en geç o-lanı, geç Paleologoslar döneminde manastıra yardımda bulunan birine aittir ve di-akonikon da bulunmuştur. O tarihte yapının adının Kriotissa Manastırı olduğu kabul edilebilir. Oysa yazılı kaynaklar kentte bulunan ve aynı adı taşıyan sadece iki yapı olduğunu ve kentin başka yerlerinde bulunduklarını yazıyorlar. Arkeolojik buluntular, yazılı belgelerin verdiği birçok bilginin, şimdikinden başka türlü yorumlanması gerekliliğini ortaya koymuş, eski kabulleri de değiştirmiştir.
Bibi. C. L. Striker-Y. D. Kuban, "Work at Kalenderhane Camii in istanbul: First Preliminary Report", Dumbarton Oaks Papers, S. 21
(1968), s. 267-271; ay, "Second Preliminary Report" ae, S. 22 (1969), s. 185-193; ay, "Third and Fourth Preliminary Reports", ae S 25 (1971), s. 251-258; ay, "Fifth Preliminary Report", ae, S. 29 (1975), s. 306-318.
DOĞAN KUBAN
KALENDERHANE TEKKESİ
Eyüp İlçesi'nde, Zal Paşa Caddesi'nde yer alan Kalenderhane Tekkesi, tarih boyunca "La'lîzade Abdülbâki Efendi Tekkesi", "Özbek Tekkesi" ve "Akil Efendi Tekkesi" adlarıyla da tanınmıştır.
Nakşibendîliğe bağlı olan bu tekkede Kalenderîliğin de izleri görülmekte, bu i-lişki Orta Asya'da söz konusu iki tarikat a-rasmda bulunan yakınlık ile açıklanabil-mektedir. Kalenderhane Tekkesi, Melamîliğe^) ve Nakşibendfliğe(->) mensup, "Yetim" mahlası ile tasavvufi şiirler yazmış ve tasavvufa ilişkin birçok metni tercüme etmiş olan La'lîzade Abdülbâki Efendi(-») tarafından 1156/1743'te tesis edilmiştir. Mamafih tekkenin kuruluşuna ilişkin verilerde yeterince açık olmayan noktalar bulunmakta, La'lîzade'nin babası Şeyh Mehmed Efendi'nin de kuruluş aşamasında etkin olduğu tahmin edilmektedir. Nakşibendîliğin ve Kalenderîliğin yamsıra bu tekkede Melamîlik de 19. yy'a kadar etkisini sürdürmüştür.
Kalenderîliğe özgü geleneklerin ve değer ölçülerinin tekkedeki hayat tarzına e-gemen olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim 18. yy'ın ortalarında Abdullah Nidaî Kaşga-rî (ö. 1760), Orta Asya kökenli olmasına rağmen mücerred (bekâr) dervişlerden olmadığından tekkenin meşihatını terk etmek zorunda kalmış ve yine Eyüp'te bulunan Kaşgarî Tekkesi'nin(->) ilk postnişini olmuştur. Yüzyılımızın başına ait belge ve rivayetler, Orta Asya geleneklerinin burada tekkelerin kapatıldığı 1925'e kadar canlılığını koruduğunu kanıtlar. Tekkede Şi-razlı Hâfız'ın ve Mevlânâ'nın yamsıra Ah-med Yesevî'nin şiirleri de terennüm edilmekteydi. Nakşibendî usulüne uygun olarak önce "hatm-i hacegân" okunmakta, bunun ardından Yesevîlerin "testere zikri" (zikr-i erre) ve Nakşibendîlerin "hafî zikri" (sessiz, gizli zikri) icra edilmekteydi. Tekkenin ayin günü Âsitâne (1840) ile Mec-mua-i Cevâmi'de (1886) cuma, Mecmua-i Tekâyâ'dsL (1889) ise perşembe olarak verilir. O. N. Ergin tarafından yayımlanan, tekkenin "Zâviye-i Özbekiyye" olarak anıldığı Farsça kitabede özellikle hafi zikrin önemi vurgulanmakta, ayrıca tekkenin bütün Özbek Kalenderîlerine açık olduğu ve Allah'ı arayan herkesin buraya geldiğinde kalplerinin manevi zevke erişeceği belirtilmektedir. Dervişler ile bunların aileleri tekkede pişen Özbek pilavını da paylaşmaktaydı. Diğer taraftan Dahiliye Nezareti'nin 1885'te hazırlattığı istatistik cetvelinde Kalenderhane Tekkesi'nin İstanbul'da en çok sayıda dervişin (21 kişi) ikamet ettiği sufî tesislerinden birisi olduğu görülmektedir.
Kalenderhane Tekkesi aynı zamanda Orta Asya'dan gelen hacıları ve seyyahları da kendisine çekmekte, bu yolcular ba-
zen tekkede aylar boyu kalabilmekteydi. Tekkenin 20. yy'ın başlarında postnişini olan Şeyh Akil Efendi, Buharalı Mirza Si-racüddin Hakim'in (ö. 1914) Farsça seyahatnamesinde "Akil Mahmud Buharayî" olarak zikredilmektedir. Aynı şekilde l Muharrem 1320/1911 tarihli Muhibban dergisinde, Orta Asya'dan hac farizasını yerine getirmek amacıyla yola çıkan bütün bir ailenin tekkede ağırlandığı bildirilir. Osmanlı Devleti'ndeki diğer Özbek tekkeleri ile Kalenderhane Tekkesi arasında yakın ilişkiler kurulmuştu. Bursa'da-ki Buhara Tekkesi şeyhlerinden, 12707 1853 doğumlu Hafız Mehmed Efendi'nin daha önce Eyüp Kalenderhanesi'nin medresesinde hocalık yapmış olması, bu ilişkilere bir örnek teşkil eder. Cumhuriyet döneminin başlarında bile Kalenderhane Tekkesi'nin Orta Asyalı mültecileri barındırdığı tespit edilmektedir. Hattâ Çin Türkista-nı'nda bu tekkede doğmuş bir Uygura rastlanmıştır.
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 276-278; Ayvan-sarayî, Mecmuâ-i Tevârih, 268-269; Çetin, Tekkeler, 587; Aynur, Saliba Sultan, 36, no. 102; Âsitâne, 2; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 10-11, no. 21; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 15; Sicill-i Osmanî, III, 298-299; İhsaiyat II, 19; Mehmed Şemsüddin, Yadigâr-ı Şemsî, Bursa 1332/1913, s. 242-243; Osmanlı Müellifleri, I, 147-148; Vassaf, Sefine, V, 273; Gölpınarlı, Melâmilik, 153-155; Ergin, imaret Sistemi, 28-32; Öz, istanbul Camileri, I, 80; G. M. Smith, "The Özbek Tekkes of istanbul", Der islam, 57/l (1980), s. 130-139; T. Zarcone, "Histoire et cro-yances deş derviches turkestanais et indiens â istanbul", Anatolia Moderna, II (1990), s. 153-156; Haskan, Eyüp Tarihi.
THIERRY ZARCONE
Mimari
Kalenderhane Tekkesi'nin, ilk kuruluşunda tevhidhane, şeyh dairesi, selamlık, selamlığın bünyesinde etrafı açık çardak şeklinde bir divanhane, 19 adet derviş hücresi, mutfak, mutfağa bağlı "kurbanhane" ve sıb-yan mektebinden oluştuğu anlaşılmaktadır. Bunlara La'lîzade'nin 1746'da vefatından sonra inşa edilen açık türbesi eklenmiştir. Mihrişah Valide Sultan'ın kethüdası Yusuf Ağa 18. yy'ın sonlarında tekkeyi yenilemiş ve bir hamam ilave etmiştir. Tev-hidhanenin doğu cephesine sonradan eklendiği anlaşılan ve kitabesiz olan çeşme-sebil-şadırvan grubunun da bu arada aynı kişi tarafından yaptırıldığı tahmin edilebilir. 1925'ten sonra bakımsız kalan tekkenin, ahşap olan ve 19. yy'ın ikinci yarısı içinde yenilenmiş olan şeyh dairesi, selamlığı, derviş hücreleri ve mutfağı ortadan kalkmış, yerlerine 1970'li yıllarda Eyüp Diyanet Sitesi inşa edilmiştir.
Arsanın doğusunda Kalenderhane Caddesi üzerinde yer alan giriş, beyaz mermerden sövelerle kuşatılmış, barok üslupta dilimli bir kemerle taçlandınlmıştır. Ahşap saçağı ortadan kalkmış olan cümle kapısı, çevre duvarından içeri çekilerek yanlarına birer tane sivri kemerli niş yerleştirilmiştir. Kemerin üzerinde yer aldığı bilinen ve tekkenin özelliklerini belirten Farsça manzum kitabe kayıplara karışmıştır.
Cümle kapısı ile Kalenderhane Cadde-
Kalenderhane Tekkesi
tevhidhanesinin
doğu cephesi,
1982.
M. Baba Tanman fotoğraf arşivi
si üzerinde yer alan La'lîzade Türbesi, kesme küf eki taşından örülmüş, basık kemerli küçük bir kapıya sahiptir. Dikdörtgen bir alanı kaplayan üstü açık türbe, güney ve batı yönlerinde avluya açılan, kesme küfeki taşından sövelerle kuşatılmıştır. Mermer söveli niyaz penceresi ise caddeye açılmaktadır. İtinalı bir işçilik sergileyen niyaz penceresinin söveleri, Lale Devri üslubunu devam ettiren bezemelerle süslenmiş, kabartma bir lotüs-palmet dizisi ile taçlandırılmış, üst söve başlığına, uçlan kaş kemerlerle sonuçlanan kartuşların içine, La'lîzade'nin vefat tarihini veren, talik hatlı manzum kitabenin mısraları yerleştirilmiştir. La'lîzade'nin, mermerden yontulmuş ve pahlı şahidelerle donatılmış olan lahtinde büyük kabartma rozetler dikkati çeker. Türbede La'lîzade'den başka tekkenin postnişinlerinden el-Hac Abdullah Efendi ile el-Hac Mehmed Efendi de (ö. 1900) gömülüdür.
Tekkenin mimari programı içinde yer alan sıbyan mektebi, güney yönünde La' lîzade Türbesi'ne, batı yönünde ise bugün mevcut olmayan ahşap selamlık binasına bitişiktir. İki kısımdan meydana gelmektedir. Tekkenin ilk yapımından kalan kare planlı ve kubbeli dershane ile bunun kuzeyinde, geçen yüzyılın ikinci yansında eklenmiş olan, bodrumu ve zemin katı kagir, üst katı ahşap bir bölüm vardır. Dershanenin duvarları bir sıra kesme küfeki taşı ve iki sıra tuğla ile almaşık düzende örülmüş, içeriden pandantiflere, dışarıdan sekizgen kasnağa oturan bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbe, basık sekizgen biçiminde, tuğla örtülü bir külahın altında gizlenmiştir. Dershanenin girişi kuzey duvarındadır. Duvarlardaki toplam dokuz adet dikdörtgen açıklıklı pencere, bir dolap nişi, batı duvarının ekseninde de özgün biçimini koruyan bir ocak bulunmaktadır. Pencereler kesme küfeki taşından sövelerle kuşatılmış, demir parmaklıklarla ve tuğla örgülü sivri hafifletme kemerleri ile donatılmıştır. Lale Devri üslubunu yansıtan ocağın, yarım soğan kubbe biçimindeki davlumbazı, dışbükey yivlerle hareketlendirilmiş, iri bir alemle taçlandınlmıştır. Kubbenin merkezinde, alçıya baskı tekniği ile mey-
dana getirilmiş, içi altıgenlerden ve altı köşeli yıldızlardan (mühr-i Süleyman) oluşan bir geometrik taksimatla doldurulmuş olan yedigen göbek de özgün bezeme öğeleri arasında zikredilebilir.
Derviş hücrelerini, mutfağı ve taamha-neyi barındırdığı anlaşılan, günümüzde ortadan kalkmış bulunan "U" biçimindeki tek katlı yapı, cümle kapısının yanından başlamakta ve tevhidhanenin mihrap duvarına saplanmaktaydı. Cadde üzerindeki duvarı moloz taş örgülü, diğer duvarları ise ahşaptır. Türbe ile sıbyan mektebinin arkasında (batısında) yer alan selamlık ile tevhidhanenin kuzeyindeki şeyh dairesi de tek katlı, basit ahşap yapılardır.
Arsanın ortasında, cümle kapısının karşısında bulunan kare planlı tevhidhanenin duvarları moloz küfeki taşı ve tuğla sıraları ile almaşık düzende, ancak özensiz bir biçimde örülmüştür. Mekânı örten kubbe, içeriden pandantiflere, dışarıdan sekizgen bir kasnağa oturur. Beden duvarlarının bitimi ve kubbenin eteği tuğladan kirpi saçaklarla belirtilmiştir. Tevhidhanenin, kuzey duvarında yer alan girişi, üst başlığı basık kemer biçiminde olan kesme küfeki taşından sövelerle kuşatılmış, tuğladan sivri bir hafifletme kemeri ile taçlandınlmıştır. Aynı tür hafifletme kemerlerinin görüldüğü, dikdörtgen açıklıklı pencerelerden bir tane kuzey cephesinde, ikişer tane de doğu ve batı cephelerinde yer almaktadır. Doğu cephesindeki pencereler, bu cepheye sonradan eklenen çeşme-sebil-şadırvan grubundaki sebil pencerelerinin hizasına getirilmek amacıyla tadil edilmiştir. Sağır o-lan güney cephesinin eksenindeki mihrap basit bir niş şeklindedir.
Bütünüyle beyaz mermerden, itinalı bir şekilde yontulmuş olan çeşme-sebil-şadırvan grubu barok üslubun özelliklerim sergilemekte ve geç dönem Osmanlı su mimarisinin ilginç bir örneğini oluşturmaktadır. Kıvrımlı bir tekneye sahip olan çeşmenin aynataşında, yanlarda kompozit başlıklı sütunçeler, üstte ise "S" ve "C" kıvrımları, ayrıca beyzi madalyonlar ve kıvrık dallarda oluşturulmuş süslü bir hotoz görülür. Aynataşının yüzeyi de yatay silmelerle bölünmüş ve aynı türde süsleme öğe-
Dostları ilə paylaş: |