BEŞİNCİ HADİS: PEYGAMBERİ ARACI KABUL ETMEK
İslam muhaddislerinden bir bölümü sahra nişin bir Arabın Peygamber (s.a.a)’e gelerek şöyle söze başladığını naklederler: (...)1
“Biz senin yanına öyle bir halde geldik ki, ses edecek bir devemiz ve nede mışıldayarak uyuyan bir çocuğumuz vardır.
Sonra şu şiiri okudu: (…)
Biz senin yanına geldik, öyle bir halde ki atların göğsünden kan damlıyor. Çocuğun annesi kendi çocuğundan uzaklaştırılmıştır. Milletin yiyeceği hiçbir şey yokumuzdur. Meğer kıtlık yıllarında yiyilen yabani karpuz ve kan kürk gibi kötü yiyecekler. Bizim sana sığınmaktan başka bir çaremiz kalmamıştır. Peygamberden başka kime halk sığınabilir. (...)
“O beyaz cehre ki, onun yüzüne bulutlardan yağmur istenirdi. Yetimlerin sığınağı, sahipsiz kadınların elinden tutan idi. Derdi olan Haşim Oğulları Onun etrafında dönüyorlardı ve onlar onun yanında nimet ve ikram içindeydiler.”
“Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: Evet benim amacımda okuduğunuzun aynısıdır sonra Ali (a.s) onun şiirinden bir kısmını okudu ve Allah Resulü minberin üzerinde Ebu Talip için, Allah'tan rahmet diledi. Sonra da Ben-i Kenane kabilesinden olan birisi kalktı, birkaç beyt okudu ki, o okuduğu beytin ilkinin anlamı şöyledir:”
“Hamd sana mahsustur, Ey Allah'ım! Şükreden kullardan sana hamd olsun. Biz peygamberin yüzü hürmetine yağmurdan doyduk.”
Bu konu için bir çok kaynaklar zikrolunmuyor. Fakat yazar onu aşağıdaki kaynaklardan naklediyor:
A- Umdeti’ül Kafi fi Şerh-i Hadis’il Buhari, c / 7. S / 31. yazarı, Bedreddin Mahmud bin Ahmed’ül Ayn 855 yılında vefat etmiş. İdare-i et Tebaet il Müniyriye baskısı.
B- Şerhi İbn-i Ebil Hedid- Nehcül Belağa şerhi, c / 14. S / 80.
C- Seyretül Halebi- c / 3. S / 263.
-
“El Hüccet-ü Alezzahib ile Tekfir-i Ebi Talib” yazarı, Şemseddin Ebi Ali Fehhar bin Mued, 630 yılında vefat. Alevi matbaası, Necef baskısı. S /
-
“ Seyre-i Zeyniy Dehlani” Seyre-i Halebi Haziyesinde, c / 1. S / 81
ALTINCI HADİS PEYGAMBERİN ZATINA TEVESSÜL ETMEK (...)1
“Allah'tan başka bir ilahın bulunmadığına inanıyorum ve sen her gizliye eminsin, sen Allah'a diğer peygamberlerden en yakın vesilesin, ey en temiz ve en muhteremin evladı, ey gönderilenlerin en iyisi senin emirlerinle amel etmek, bizim başımızın tüyünün beyazlanmasına neden olsa dahi sana gelenleri bize emret! Bana o günde şefaatçi ol ki, şefaatçilerin şefaati Sevad bin Kabin durumuna hurma çekirdeği kadar dahi faydalı olmayacaktır.”
Ehl-i Sünnetin tarih ve hadis kitaplarında “aracı bulmak” hakkında geçen bazı hadisleri buraya kadar naklettik. Şii önderlerin mukaddes zatlara tevessül etmek hakkında kaydedilen hadisleri, o kadar sarih ve kesindir ki, bir çok dualarında bile kaydedilmiştir.
İslam'ın hükümlerini biz, acaba: İbn-i Teymiye ve yada “Muhammed bin Abdülvehhab gibilerden mi öğrenmeliyiz? Yoksa, iki büyük emanet hadisi (sakaleyn hadisi) gereği Sıkl-i Asger ve Kur’an’ın adaletine sahip olan, Peygamber (s.a.a) hanedanından mı öğrenmeliyiz?
Şimdi biz, “Sahife-i Aleviye2 veya Hz. Hüseyin (a.s)’ın Arefe Duasından” yada Sahife-i Seccadiye’de geçen bir çok duanın arasından sadece bir kıtasını nakletmekle yetinmeyeceğiz. Önceki Aşere-i Kamil hadisiyle birlikte;
YEDİNCİ HADİS
Şehidlerin reisi (İmam Hüseyin (a.s)) duasında şöyle demiştir. (…)
“Ya Rabbi! Bana farz edip ve azametli kıldığın böyle bir günde, sana yönelip, seni peygamberinin, elçisinin ve mahlukunun en hayırlısının hakkında yemin veriyorum.”3
ARACI KABUL ETME KONUSUNDA MÜSLÜMANLARIN TAVRI
Gerek Peygamber (s.a.a) döneminde ve gerekse peygamber sonrası dönemlerde Müslümanlar ilahi velilerin zatlarını, makamlarını ve yollarını aracı kılıyorlardı, şimdi bunlardan birkaç örnek sunalım:
1- “İbn-i Esir” Azzuddin bin Ali Muhammed bin Muhammed bin Abdülkerim Cezri ö. 630 baskılı “Usd’ül Gabe fi Merifedis Sahabe” kitabında şöyle yazıyor: (...)1
“Kıtlık yılında, kuraklık baş gösterince, Ömer bin Hattab, Abbas’ın aracılığı ile yağmur talebinde bulundu. Yüce Allah'da onun aracılığıyla onları yağmura doyurdu, yerler yeşerdi ve Ömer yüzünü millete çevirerek şöyle dedi: Abbas, Allah'tan yana bizim aracımızdır. Allah katında bir makama sahiptir. “Hassan bin Sabit” onun hakkında şöyle şiir okudu:
“Şiddetli bir kıtlık her tarafı sarınca, önder yağmur isteğinde bulundu. O zaman gökteki bulut, Abbas’ın hatırına halkı yağmura doyurdu. Abbas ki, peygamberin amcasıdır ve babasının seviyesindedir. Makamı ondan irsi olarak almıştır. Allah onun vasıtasıyla yerleri canlandırdı. Halk Abbas’ın üzerine dokunarak teberrük yapıyor ve şöyle diyorlardı: “Müjdeler olsun Sana ey iki haremin sucusu.”
Bir bölümü Sahihi Buhari’de de geçen bu tarihi olaya baktığımızda, “vesile” kapılarından birinin de, muhterem zatlara ve menzelet, sahiplerine tevesül etmek olduğunu görüyoruz. Bu tür tevessüller, istekte bulunanın yakınlık ve layık oluşuna bağlıdır. Şu söylenenden daha aydın ve açık ne olabilir ki: “Allah'a yemin olsun ki, bu Allah ile kulları arasında bir vesiledir ve Onun yanında makamı vardır.”
2- “Kastelani Ahmed bin Muhammed Ebu Bekir” “Celaleddin-i Suyuti’inin Muasiri, 923 yılında muteveffa,”
“El- Mevahib ül Lediyne bil Menh il Muhammediye fi Siyretin Nebeviyye kitabında (Mısır baskısı) şöyle geçiriyor: (...)
“Abbas’ın vesilesiyle yağmur talep edilince, Ömer şöyle dedi: Ey halk Allah peygamberi Abbas’a baba gözüyle bakıyordu, ona uyunuz ve Allah'a ulaşmada, onu kendinize vesile yapınız. Bu olay tevessülü kesin yada peygamberden başkasına haram olarak görenlerin düşünüşlerini geçersiz yapıyor.
3- Mensur, Medine’nin büyük müftüsü Malik’ten peygamberin ziyaret şeklini sorduğunda, o şöyle dedi. (...)2
“Yüzümü kıbleye çevirerek mi dua edeyim, yoksa Allah Resulünün (s.a.a) kabrine çevirerek mi dua edeyim?”
Cevabı Malik şöyle verdi: (...)
Ondan yüzünü niçin çeviriyorsun? O senin ve senin baban Adem (a.s)inde, kıyamette vesilenizdir. Yüzünü ona doğru çevir ve kendine şefaatçi kıl, Allah onun şefaatini kabul eder. Allah buyuruyor: “onlar kendi nefislerine zulmetseler…. (ayetin sonuna kadar)3
4- “İbn-i Hücr-ü Haysemi” “es- Sevaik ül Muhrime” kitabında, Merhum Kadı Nurullah onu “Essevarim-ül Mührike” adıyla zikredilmiştir. Şafii’de aşağıdaki şiirleri nakletmiştir: (...)
“Peygamber hanedanı Allah'ın yanında benim şefaatçimdir ve onların vesilesiyle, amel defterimin sağ yanımdan verilmesini ümit ediyorum”4
Bu şahid ve cümleleri göz önüne alarak, Kur'an'da adı geçen: (…)
“Ey iman edenler Allah’tan korkup sakının ve (sizi) ona (yaklaştıracak) vesile arayın.5
Vesilelerin, peygamberler ve büyük şahsiyetler olduğunu savunabiliriz. Vesile sadece farzları yerine getirip haramlardan kaçınmaya mahsus değildir. Müstehaplar da buna dahildir ve bu müstehaplardan birisi de enbiyayı aracı tanımaktır. “Vesile”nin anlamını yorumlayış bakımından, bu kadar alim ve bilgini “hatalı” saymak acaba bu mümkün müdür? Oysa onlar, hadis hafızı ve fetva verebilen insanlar olarak İslam alimi sayılmaktalar böyle delil ve açıklamalara önem vermeyen kimseler ön yargılı davranmaktalar işte bu ön yargılarından dolayı, bu delillerden yararlanamamaktalar. Buhari’nin bu tarihi olay hakkında aktardığı bir meseleyi adı geçen taassup ve ön yargılılığa örnek alarak nakledeceğiz. Göreceğiz ki, bu gibi meselelerde “Taassup” duvarının nasıl tahribatı olmuş ve ne kadarda kargaşalar oluşturmuş! Bunun cevabını biz, “Et tevessül” kitabının 135-140 sayfalarında verdik...
5- Buhari kendi Sahihinde şöyle naklediyor: (...)
“Ömer bin Hattab, kıtlık zamanında, Abdülmüttalib oğlu Abbasa tevessül eder ve şöyle derdi: Ey Rabbim! Biz geçmişte senin peygamberine tevessül ederdik, böylece de rahmetini gönderdiğin şimdi de peygamberin amcasına tevessül ediyoruz. Kendi rahmetini gönder. Bu sırada yağmur boşaldı ve her şey doydu.” 6
Bu hadisin sahih olduğunda şüphe yok. Hatta hakkında mütavatir olarak gelen hadisleri bile, çeşitli bahanelerle reddeden “Rufai” bu hadisin sahih oluşuna inanmış ve şöyle demiştir: (….)7
“Gerçekten şu hadis sahihtir. Eğer hadisin ifadesi şahıslara tevessül etmenin doğru olduğuna işaret edip (delil oluşturursa) biz ona uyar ve amel etmeye adım atan kimselerin ilki oluruz.”
Halifenin Abbas’a tevessül etmek konusunda söylediği sözlere dikkat edersek, halifenin bizzat Allah'a yemin ettiğini görüyoruz. (…)
“Allah'a yemin ederim ki bu (Abbas) Allah’a vesiledir.”8
“Anlaşılıyor ki, böyle bir durumda tevessülün gerçek yönü, “Abbas”ın Allah indindeki, makam, şahsiyet ve zatına tevessül etmektir.” Bununla beraber, “Şemseddin Ebu Abdullah Muhammed bin Numan-ı Maliki kendi kitabı olan “Misbahül Zülum fil Müstağniysiyne bi Hayril Enam” (683’te müteveffa) da, Ömer’in tevessül ediş şeklini, İbn-i Abbas’tan şöyle naklediyor: (…)
“Ya Rabbi! Peygamberinin amcası vesilesiyle yağmur talep ediyorum, onun beyaz sakalını ve onun İslam’daki üstünlüğünü kendime şefaatçi kabul ediyorum. Bunun üzerine her tarafı hakkın rahmeti sardı.”9
Utbe oğlu Abbas bu konuda bir şiir okudu ve şöyle dedi:
“Benim amcamın bereketi ile hicaz arazisi ve ehli yağmura doyduk. O günün güneşin batış vaktinde Ömer onun sakalına tevessül etti. Bu konuda “Hassan bin Sabit” de yine bir şiir okudu: (...)
“Bulut, Abbas’ın nuru hatırına doyurdu.”
“İbn-i Hücr’ü Askelani” Feth-ül Bari fi Şerh-i Hadis-il Buhari kitabında şöyle yazıyor: Abbas kendi duasında şöyle dedi: (...)
“(Ya Rab!) halk bana yüzünü çevirdi; senin peygamberin ile olan yakınlığım hürmetine.”10
Muhterem okuyucularımızın da gördükleri gibi tevessül’den amaç Abbas’ın makam ve mevkisine bağlanmak ve aracı saymaktır. Çok eskiden beri şöyle bir sözün söylendiği bilinir. (...)
“Bir hüküm bir vasfa taalük bulursa, onun ifadesi, o şeyin aleyhine ve hükmün ispatına işaret eder.”
Eğer Kur'an böyle buyuruyorsa: “Onların (annelerin) yiyeceği (…) (rızkı), çocuk sahibine (babaya) aittir.”11 hükmün nedenini açıklamak içindir. Kadınlar erkekler için çocuk besliyorsa, erkekler, ister istemez onların yaşam için gerekli ihtiyaçlarını karşılamak zorundadırlar.
Eğer, “Alim ve bilgine hürmet et” diyorsak, onun ilminin hatırına söylüyorum.
Demek ki Ömer, “ Biz sana peygamberin amcasının hürmetine tevessül (…) ediyoruz.” Diyorsa, diğer şahıslar arasında, niçin sadece Abbas’a tevessül ettiğini anlatmak istiyor demektir. Nitekim Abbas kendisini de “…Peygambere yakınlığım hürmetine …” diye seslenmiştir.
Bütün bunları dikkate alarak İslam’ın ilk zamanlarında, Salih ve temiz insanlara, Müslümanların tevessül ettiğini kesinlikle söyleyebiliriz.
6- Peygamberin vefatında Safiye’nin okuduğu şiir: “Peygamberin halası, yani Abdülmüttalib’in kızı Safiye’nin peygamberin vefatında okuduğu şiirden iki tanesi: (...)
“Ey Allah'ın elçisi, sen bizlerin ümidisin, sen iyi bir insandın ve hiçbir zaman cefakar değildin. Sen bizlere yakın ve hayırlı biriydin. Ey bizim peygamberimiz, bu kavimden ağlayan kim varsa, hepsi sana ağlamalıdır.”12
Peygamberin ashabının huzurunda söyleyen ve tarih yazarları tarafından da doğrulanarak nakledilen bu şiirde, şunlar ifade edilmektedir:
Birincisi, ruhlar ile konuşmak ve ölümden sonra Allah Resulüne hitap etmek yapılan bir hareketti. Vehhabilerin iddia ettiği gibi böyle yapmak ne şirk sayılıyordu ve nede boş bir iş olarak değerlendiriliyordu… Nitekim; (….) “Bil ki Ey Allah'ın Resulü” deniyordu...
İkincisi: (...) “Sen bizim ümidimizsin” cümlesinin hükmüne göre, İslam peygamberi bütün hallerinde İslam toplumunun ümit kaynağı olmuştur. Ölümünden sonra da onun bizimle olan irtibatı kesilmemiştir.
Peygambere tevessülle ilgili olan ve Ehl-i Sünnetin büyük alimlerince yazılmış, bazı önemli yazılara değineceğiz. Bu çeşit yazıları incelemek, İslam alimleri katında konunun önemini açığa çıkartmaya yarar sonunda da anlaşılacaktır ki, “Vehhabilerin hayallerinin tersine” tevessül etme konusu Müslümanlar arasında devamlı uygulanmış ve zirveye tırmanan bir mesele olmuştur.
1- İbn-i Cevzi (Ö. 597): “El Vefa fi Fezaili Müstafa” adlı kitabında, “bir birinden şefaat dileme” bölümüne ayırmıştır.
2- Şemseddin Muhammed bin Numan Maliki (Ö.673) “Misbah-ü İntilam fi Müsteğiysiyne bi Hayril Enam” kitabının sahibidir. Seyyid Nureddin Semhudi de “Vefa ül Vifa” kitabında “peygambere tevessül” bölümünde, zikredilen kitaptan hayli nakilde bulunmaktadır.
3- İbn-i Davud Maliki Şazili “El Beyan vel İhtisar” adlı kitabında; “Alimlerin ve Salihlerin”, bir sorunları olduğunda peygambere tevessül ettiklerini yazmakta.
4- Takiyyüddin Sebeki (Ö. 756) “Şifa üs Sikam” isimli kitabının, 120-123. sayfaları arasında konunun tahlilini yapmıştır.
5- Seyyid Nureddin Semhudi (Ö. 911) kendi tanınmış “Vefa ül Vifa li Ahbari Daril Müstafa” isimli kitabında, c/2. s/413-419 arasında, bu konu hakkında tahliller yapmış ve deliller getirmiştir.
6- Ebul Abbas Kastelani (932’de ölmüştür) “El Mevahib ül Ledeniye” kitabında tahlil eder.
7- Ebu Abdullah Zerkani Mısri Maliki, (1122’de müteffa) “El Mevahib ül Ledeniye” kitabının tefsircisidir. Sekizinci c/ sayfa 317
8- Halid-i Bağdadi, (1299’da vefat etmiştir.) “Sulh’ül İhvan” kitabının yazarıdır. Bu şahıs, bu kitabının yanında bir de, “peygambere tevessül” konusunda, “seyyid Mahmud Alusi Bağdadi”ye cevaben küçük bir kitapçık yazmış ve 1306’da basılmıştır.
9- Adevi Hemzavi (1303’de vefat etmiştir.) Bu şahıs, “Tevessül” konusunu “Lezül Mütalip” isimli kitabının 198. sayfasında ele almıştır.
10- İzami Şafii Küza-i “Furkan-il Kurban” kitabının yazarı. Bu kitap, Beyhekinin yazdığı “ El- Esma-ü Vel Sefat” isimli kitapta birlikte 140 sayfa olarak basılmıştır.
Bu kitaplara müracaat etmemizin nedeni, bunların bir kısmı konuyu hakkıyla araştırmışlardır. Bunların başında da; “Sulh-ül İhvan” ile “Furkan-il Kur’an” adlı kitaplar gelmektedir. Her asırda, Müslümanların peygambere tevessül hakkındaki görüş ve davranışlarını, açıkça elde etmek mümkün. Bu yolla da, İbn-i Teymiye ile sapık mektebinin yetiştirdiği talebelerinin abes görüşlerinin ve sözlerinin çürüklüğünü ortaya koymak da mümkündür.
Kur'an'ın şu buyruğunu da hatırlatmamızda yarar vardır: (...)
“Ey iman edenler, Allah'tan korkup- sakının ve (sizi) o’na (yakınlaştıracak) vesile arayın, onun yolunda cihad edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz..” (Maide/34)
Ayet açıkça vesile arayın diye buyuruyor. Fakat “vesile nedir” bu ayetin içinde açıklanmamıştır.
Şüphesiz İslam’ın öngördüğü amelleri- fiilleri yerine getirmek, kurtuluş yollarındandır. Ama vesile bununla sınırlı değildir. İlahi evliyalara tevessülün tarihçesine göz attığımızda, bu amelin de kurtuluş yollarından birisi olduğunu görürüz. Bu konu, ayrıca İmam-ı Malik’in Mensur ile konuşmasından ve ikinci halifenin, peygamberin amcasına tevessül ederek, Allah'tan yağmur dilemesinden açıklığa kavuşmaktadır.
Dostları ilə paylaş: |