VahhabiLİk ekolü Önsöz


BÖLÜM ALLAH DOSTLARININ DOĞUM VE ÖLÜMLERİNİ İHYA ETMEK BİD’AT MIDIR?



Yüklə 1,04 Mb.
səhifə21/44
tarix29.10.2017
ölçüsü1,04 Mb.
#19557
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   44

8. BÖLÜM

ALLAH DOSTLARININ DOĞUM VE ÖLÜMLERİNİ İHYA ETMEK BİD’AT MIDIR?


Vehhabi”ler ilahi insanların ve evliyaların, doğum ve ölüm günlerini ihya etmeyi bid’at ve haram bilmekteler. Sanırsın ki onlar, İslam büyüklerinin en büyük düşmanıdır! Onların doğum ve ölüm günlerinde toplantılar yapmayı da, haram saymaktalar.

Ensar ül Sünnet il Muhammediye” cemaatinin başkanı, “Muhammed Hamid Fekiy”, “El Feth-ül Mecid” isimli kitaba yazdığı dipnotta şunların yazıyor: (...)

Evliyaların hatırlanmaları, onların doğum ve ölüm günlerinde yapılan toplantılar, onlara ibadet etmek sayılır ve onlara bir nevi tazim etmek olur.”1

Onların tüm hatalarının temelini bir şey oluşturuyor: O’da, onların tevhid ve şirk için ve özellikle de “ibadet” mefhumu için, herhangi bir sınır koymamalarıdır. Bu nedenle, büyüklüğün ve saygının her çeşidini tapıcılık ve ibadet olarak algılamaktalar! Görüldüğü gibi bu şahıs, “ibadet” kelimesiyle “tazim” kelimesini yan yana zikretmiş, birbirine karıştırmış ve her iki kelimeye de aynı anlamı yüklemiştir.

Gelecek bölümde ibadetin anlamını açıklayacağız. İnşallah ispat edeceğiz ki, Allah'ın Salih kullarına yapılan her tazim ve ikram: Onların, Allah'ın hak kulları olmalarındandır. Hiçbir şekilde “ibadet” amacıyla değildir. Bu nedenle, bu konuyu başka bir açıdan (ibadet şirk değildir.) inceleyeceğiz.

Muhakkak ki Kur'an'ı Kerim evliya ve enbiyalar topluluğunu, tekrar tekrar anlaşılır ve açık ifadelerle övmüştür:

Bakınız Kur'an, Hz.Yahya ve Zekeriya (a.s) ve diğerleri hakkında şöyle buyuruyor: (...)

Gerçekten onlar hayırlarda yarışırlardı, umarak ve korkarak bize dua ederlerdi. Bize derin saygı gösterirlerdi….” (Enbiya/90)

Şimdi birisi onlar adına düzenlenen bir toplantı da, onları, bu ve benzeri ayetlerin anlamı gereği, yüceltirse, Kur'an’a tabi olmaktan başka bir şey mi yapmış olur…?

Allah Teala peygamber ehl-i hakkında şöyle buyuruyor: (...)

Kendileri, ona karşı duydukları sevgiye rağmen, yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirlerdi.” (Dehr/8)

Şimdi, eğer Ali’nin dostları, Emir’ül Mü’minin olan Ali’nin doğum gününde bir araya toplanıp: “Ali öyle bir kimseydi ki, kendi yiyeceğini yoksula, yetime ve esire yedirirdi.” Deseler, ona ibadet mi etmiş olurlar, acaba…?

Peygamberi öven ayetleri, onun doğum gününde, Arapça olmayan ve şiir diliyle söylesek, niçin haram sayılsın!

Onlar, peygamberlerin ve ilahi evliyaların büyüklüklerinin düşmanıdırlar. Bid’at aldatmacası altında, onların yüceliklerinden yararlanmanın önünü kesmek istemektedirler.

Vehhabi” çığırtkanlarının üzerinde titizlikle durdukları şöyle bir soru var: “(Doğum- ölüm) Bu gibi toplantılar “din adına düzenlendiği için, İslam’a mal edilmekteler. Bu nedenle İslam tarafından özel veya genel anlamda tasvip görmeleri gerekir. Eğer kabul görmezse, bid’at ve haram olmuyor mu?”

Bunun cevabı gayet açıktır. Bizleri peygambere saygıya davet eden ayetler bu sorunun cevabını yeterince vermektedir. Böyle toplantılarda, büyük velilere verilen değer, onun hak etmediği ve unvanı dışındaki, bir tazim değildir. Bu durum “bir avuç Necdi’nin” dışında tüm dünya Müslümanları arasında yaygın bir durumdadır. Eğer bu olay bid’at olsaydı, İslam’ın genel ölçülerine ters düşseydi, İslam toplumlarındaki, İslam alimlerinin, peygamberin doğum gününü bayram ilan etmeleri, onda şiir söyleyip, makaleler okumaları mümkün değildi ve anlamsız bir hareket olurdu.

Bu saygıya cevazın Kur'an'i delilleri:

Birinci delil:

Kur'an'ı Kerim bir yerinde, İslam peygamberine saygı gösteren bir topluluğa şöyle övgüde bulunmakta: (…)

Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler, işte kurtuluşa erenler bunlardır.” (Araf/157)

Bu ayette sözü edilen konular şunlardır:

1- Ona inananlar.

2- Ona saygı gösterenler

3- Yardım edenler.

4- Onunla birlikte indirilen nuru izleyenler

Acaba bir kimse, “Ona iman edenler”, “ yardım edenler” ve “Onunla birlikte indirilen nuru izleyenler” cümlelerinin, sadece peygamber dönemine mahsus hükümler olduğuna ihtimal verebilir mi? Kesinlikle hayır! Eğer bu üç cümle hakkında, böyle bir ihtimal söz konusu değilse “ihtiram ve saygı göstermek” anlamına gelen “ Azzeruhu” cümlesi de2 kesinlikle peygamber dönemine ait değildir. Böylece de bu yüce rehbere, devamlı olarak saygı göstermemiz gerekli olacaktır.

Doğum ve meb’us günlerinde, hatırlamak için toplantılar düzenlemek, konuşmalar yapmak, eğitici şiirler okumak “Ona saygı gösterenler” ayetinin kapsamına dahil değimli acaba?

Vehhabiler” topluluğu kendi liderleri ve sorumluları karşısında, niçin öyle ta’zim ve ikramda bulunuyorlar acaba? normal bir insana öyle saygı gösteriyorlar da, bu saygıyı peygamberin kürsüsü ve mihrabından niçin esirgiyorlar. Onlara saygıyı niçin bid’at ve haram olarak nitelendiriyorlar? Sonuçta İslam yolunu dünya halkları gözünde, duygularından uzak ve boş bir din kuru bir hükümler topluluğu olarak tanıtıyorlar. Böylesine kolaylıklar şeriatını, fertleri kabul edip, cezbeden dini ve insan fıtratına, insani değerlere yönelik yüce görüşler ortaya koyan şeriatı; büyüklere saygı konusunda insanı duygusuzlaştıran, bunları görmezlikten gelen, dünya halklarını kabullenme ve cezp etme gücünden yoksun, kupkuru bir din olarak gösterdiklerinin farkındalar mı? Ya da böyle göstermeye hakları var mı?

İKİNCİ DELİL

Allah yolunun pak şehitleri için yapılan her türlü anma toplantısına karşı gelen “Vehhabi”ler topluluğu, Hz. Yakup’un hayatı hakkında acaba ne düşünüyorlar? Büyük şahsiyetli bu peygamber, Necdi’lerin ve “Muhammed bin Abdülvehhab” ın taraftarları arasında yaşasaydı, hakkında ne gibi yargıya varırlardı?

O, gece gündüz, Yusuf’un ayrılığına ağlıyordu. Her halinde gönlünü verdiği evladını, herkesten sorup, araştırıyordu. Nihayet onun ayrılığına ağlaması ve üzüntüsüne dayanamaması nedeniyle gözünü kaybetti.3

Yakup’un gözlerini yitirerek hastalanması, Yusuf’un unutulmasına neden olmadı. Kavuşma anı yaklaştıkça, onun gönlünün bağı, evladına olan sevgi ve aşkı daha da artıyordu, alevleniyordu. Ta uzak mesafelerden bile Yusuf’un kokusunu duyumsuyordu.4 Yıldızın (Yusuf) güneşin (Yakup) peşinde olması gerekirken, onun güneş düşüncesi Yusuf’un ayı’nın peşinde geziyordu.

Hayatında iken, birinin diğerine (Yusuf’a) ilgisini açıklaması sahih ve tevhide uygun oluyor da, O’nun ölümünden sonra aynı sevgi ve ilgiyi ona göstermek, niçin şirk olsun? Kaldı ki ölümden sonra, insanın ölene karşı sevgisi artmakta ve acısı çoğalmaktadır.

Şimdi zamanın Yakupları her yıl kendi Yusuf’larının vefat gününde bir araya gelip, Yusufların ahlaki özellikleri ve davasına hizmetleri hakkında konuşsalar, etkileme gücü büyük olmasından dolayı göz yaşı dökseler kendi evlatlarına tapmış mı olurlar?5



ÜÇÜNCÜ DELİL

Zül kurba” (yakınlarını sevmek) konusu, şüphesiz İslam’i farzlardan biridir. Kur'an çok açık bir şekilde bizleri buna davet etmekte şimdi birisi bindörtyüz yıl sonra İslam'ın bu farzıyla amel etse, onun durumu nedir acaba? Bunun yaptığı, onların üzüntülü günlerinde üzüntülü olmak, sevinçli günlerinde de sevinçli olmaktan başka bir şey midir?

Kalkıp bir kimse kendi memnuniyet ve sevincini ortaya koymak için bir toplantı düzenlese, toplantıda da onların fedakarlık, yaşayış ve öz haklarından mahrum bırakılışlarını anlatsa böyle bir kimse, “Zül kurba” sevgisini ve ilgisini açıklamaktan başka bir şey yapmış olur mu?

Ama “Vehhabi” “Sevgi ve ilgi göğüslerde hapsedilmeli, kimsenin onu dışarı vurmaya hakkı yoktur.” Derse, ona bir sözümüz yok!

Peygamber ve ondan sonraki dönem, bir akide değişimi ve fikirlerinin devriminin gerçekleştiği bir dönemdi. Çeşitli kavim ve milletler, farklı kültür ve adetleriyle beraber İslam’a geliyorlar ve şahadeti söylemeleriyle onların müracaatları kabul ediliyordu. Gerek peygamber gerekse ondan sonraki liderler, hiçbir zaman İslam'a iltica etmiş milletlerin tüm adet ve görünümlerini, akait teftiş dairesi kurarak sansür etmemişlerdir. Eriterek tümünü bir kaba döküp sonra da ayrı bir pota da eritip önceki benzerliklerinden uzaklaştırmaya çalışmamışlardır.

Büyüklere saygı, anma toplantıları düzenlemek topraklarının başında hazır bulunmak ve onların eserlerine ilgi duymak tüm dünya halklarının adeti olmuştur. Ve böyle de devam etmekte şimdi bilhassa doğu ve batı halkları, kendi ebedi liderlerinin mumyalanmış cesetlerini ziyaret için saatlerini harcamaktalar. İçten bağlılıklarının ifadesi olarak da gözyaşlarını akıtmaktalar.

Peygamberin, fertlerin akaitlerini teftiş edip, yaşantı, örf ve adetlerini araştırarak, daha sonra onların İslam’ını kabullendiği hiçbir zaman görülmemiştir. İki şahadet kelimesini söylemeleri yetmiştir. Eğer bu adetler haram ve büyüklere tapmak olsaydı, bey’at ve bağlılık almadan önce, onların o haram adetlerinden uzaklaşmalarını bekleyip, daha sonra İslam'ı kabul etmesi gerekirdi. Oysa onda hiçbir zaman böyle bir hareket görülmemiş.


Yüklə 1,04 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   44




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin