Yakin doğU ÜNİversitesi EĞİTİm entüTÜSÜ EĞİTİm programlari ve öĞretiMİ ana biLİm dali



Yüklə 0,74 Mb.
səhifə3/9
tarix27.01.2018
ölçüsü0,74 Mb.
#40844
1   2   3   4   5   6   7   8   9

GİRİŞ

Bu bölümde araştırmanın problemi, amacı, önemi, varsayımları ve sınırlılıkları belirtilmiştir. Ayrıca araştırma kapsamında geçen bazı kavramların tanımlarına da yer verilmiştir.



Problem
Toplumsal yapının çekirdeğini oluşturan ailenin temeli, biri kadın diğeri erkek olmak üzere iki yetişkin insanın evlilik yoluyla uzun süreli bir ilişki içinde olmalarına bağlıdır. Evlilik, genellikle cinsel ve ekonomik açıdan bağımlılığa dayanan, kadın ve erkek arasındaki bir birlik olarak tanımlanmaktadır (Levinger ve Huston, 1990). Bununla birlikte, toplumsal yapıda meydana gelen değişmelerin aile yapısında bir takım değişmelere yol açtığı ve buna bağlı olarak aile anlayışının ve işlevinin değiştiği bilinmektedir.

Bu süreçte aile içi ilişkilerin temeli giderek saygı ve ataerkillikten duygusal bireyciliğe doğru evrimleşmiştir. Ev içi hayata verilen bu ağırlık gelir getiren ve erkekler tarafından yapılan işlerin mekânsal olarak ev dışına çıktığı ve ev işi uğraşların tümünün kadınların işi olarak tanımlandığı aşamada doruğa varmıştır. Bir diğer konu evliliğin anlam ve işlevinin değişmesidir. Kapitalizmin gelişmesi ile ekonomik işlevlerin aile birimlerinden soyutlanması evliliğin dışsal işlevlerini azaltmış, evliliğin her şeyden önce duygusal doyuma ve anlaşmaya dayanan bir kurum haline gelmesini kolaylaştırmıştır. Böylelikle evliliğin giderek kişisel bir kurum haline gelmesini kolaylaştırmıştır. Böylelikle evlilik giderek kişisel bir mutluluğun bir aracı, bir duygusal uyum temalar, eş seçimi sürecinin de yapısal olarak değişikliğe uğradığını göstermektedir (Kandiyoti; 1984).

Aile değişen işlevleri çerçevesinde yeni bir biçim almış ve üyelerin maddi ihtiyaçlarının yanı sıra duygusal ihtiyaçlarını da karşılayabilecek bir nitelik kazanmıştır. Bugün birçok gelişmiş ülkede ve ülkemizde çeşitli kesimlerde aile ve evlilik kurumunun dostluk, sevgi ve saygı içeren yeni bir anlam kazandığı düşünülmektedir (Erkan,1986).

Evlilik bağları normal koşullarda bir ömür süreceği beklentisi ile kurulmaktadır. Bu beklenti genellikle doğrulanmakla birlikte, ömür boyu süreceği beklentisiyle kurulan evlilik bağlarının boşanma yoluyla sona erdirilmesi de az rastlanan durum değildir. İki farklı yaşantının paylaşılan bir yaşantıya dönüştürüldüğü evlilik süreci çiftlerin önemli ölçüde kendilerinden ödün vermelerini ve ortak bir zeminde uzlaşmalarını gerektirmektedir. Bu ödün ve uzlaşmalar çiftlerin evlenirken beraberlerinde getirdikleri kişiliklerinde oluşan büyük değişiklikleri de kapsar (Kumar, Rohatgi, 1984). Evliliğin başarılı olması için eşlerden her ikisinin de uyum sağlamak için kararlı olması gerekir (Krishnaswamy ve Mantri, 1997). Ancak, her iki eşin de kararlı olduğu durumlarda bile çeşitli çatışmalar olabilmekte ve bazen bu çatışmalar aile dengesini sarsacak boyutlara ulaşabilmektedir (Arıkan, 1992).

Diğer yandan evlilik bir yakın ilişkidir (close relationship). Yakın ilişkiler uzun bir zaman dilimine yayılan yoğun bir etkileşim ve karşılıklı bağımlılık ile çok sayıda ortak olay faaliyetin paylaşılmasını içerir (Kelley ve arkadaşları, 1983: Taylor, Peplau ve Sears, 1997).

Aile toplumsal yapının temelini oluşturmaktadır. Bu nedenle, normal koşullarda boşanma istendik bir durum değildir. Ancak, eşler arasındaki uyumsuzluk ya da çatışmaların birisinin ya da her ikisinin ruh ya da beden sağlığını bozabilecek boyutlara ulaştığı durumlarda boşanma en sağlıklı çözüm yolu olabilmektedir (Arslan, 2000).

Aile ve evlilik danışmanlığı alanında yapılan araştırmalarda, araştırmacıların ilgisini çeken konuların başında eşler arasındaki uyum gelmektedir. Bu konudaki çalışmalara verilen önem, evlilikteki mutluluğun, evli bireylerin yaşam doyum ve mutluluğu ile yakından ilişkili olduğu, buna karşılık evlilikte yaşanan sıkıntılar ve uyumsuzluk, bireylerin hem psikolojik hem de fiziksel sağlıklarını olumsuz etkileyeceğindendir. Evlilikte uyum evliliğin devamlılığını sağlarken, tam tersi olan evlilikte uyumsuzluk veya evlilikte çatışma eşlerin psikolojik olarak kendilerini ve birbirlerini yıpratmalarına, fiziksel sorunlara neden olabilmektedir. Evlilikte yaşanan çatışma nedeniyle, kanser, kalp hastalıkları ve kronik ağrılar gibi rahatsızlıklar ortaya çıkabilmektedir; özellikle evlilik içi çatışma kadın sağlığını olumsuz yönde etkileyebilmektedir (Arıkan, 1992).

Boşanma, isteyerek veya istemeyerek gerçekleşmiş olsun, bireylerde çeşitli düzeylerde strese neden olmaktadır. Evlilik döneminde üstlenilmiş olan rol ve sorumluluklar, boşandıktan sonra ya nitelik değiştirmekte ya da tamamen ortadan kalkmaktadır, örneğin evliyken "eş" rolünü üstlenen bir yetişkin boşandıktan sonra bu rolünü yitirmektedir. Aynı biçimde, evliyken "baba" rolünü üstlenen bir erkek, boşandıktan sonra çocukların velayeti kendisine verilmemişse eski rolünü tüm sorumluluklarıyla yerine getirmekte bü­yük bir sıkıntı duyabilir, çeşitli engellerle karşılaşabi­lir (çocukla görüşmelerin belirli bir program çerçevesinde düzenlenmesi, vb.) Ayrıca ekonomik güçlükler, çevrenin bakışındaki değişiklikler, akraba ve arkadaşların tutum ve davranışlarındaki farklılaşma, genelde toplumda boşanmış bireylere yönelik ayrımcı, tutumlar, çocuklardaki sorunlar, eski eşe yönelik duygular da boşamış bireylerin karşı karşıya kaldığı sorunlardandır (Arıkan, 1992).

Günümüzde, özellikle gelişmiş batılı ülkelerde, evli­liklerin hemen yarısı boşanma riski altındadır. A.B.D de gerçekleştirilen araştırmalar, yapılacak evliliklerin % 38'inin boşanmayla sonuçlanacağını; boşanmış kişilerin % 76'sının yeni bir evlilik yapacağını; bunların da % 45' inin yeniden boşanacağını ortaya koymuştur (McPhee, 1985) . Gelişmekte olan ülkelerde ise kadının işgücüne aktif ka­tılımının artmasıyla, gelişmiş batılı ülkelerdeki kadar ciddi boyutlara ulaşmasa bile, çok sayıda evliliğin boşan­ma riski altına girdiği kabul edilmektedir (Arıkan,1992). Ülkemizde de boşanmalar her geçen gün artmakta bu durum da gerek psikolojik, gerek sosyal ve gerekse ekonomik birçok sorunla karşı karşıya kalabilecek olan kişilerin varlığını göstermektedir. Bir kişinin sorunu bireyselken, kişilerin benzer sorunu toplumsaldır.

Ülkelerin gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun evlilikleri çözülme tehlikesiyle karşı karşıya bırakılan çeşitli etkenler vardır. Bunlar eğitim durumu, gelir düzeyi, çalışma, evlilik yaşı, yerleşim yeri, çocuklar, çiftin anne ve babasının evlilik dengesi, din ve mezheptir (Arslan, 2000).

Eğitim düzeyi yüksek olan kişilerin evliliklerinin da­ha dengeli olduğu bilinmektedir. Bununla birlikte, mezun olunan okul, cinsiyet ve eğitim evlilik dengesi arasın­daki ilişkiyi karmaşıklaştırmaktadır. Glick ve Norton, (1979), 35-54 yaşları arasındaki, liseyi bitirmemiş kadın ve erkek­lerin bir yüksek okula girmiş olanlardan daha fazla boşan­dıklarını saptamıştır. Eğitim düzeyi yükseldikçe evlilik dengesizliğinin arttığını sap­tamıştır. Levinger (1970), kocanın eğitim düzeyinin yük­selmesi ile boşanma riski arasındaki ilişkiye değişik bir yorum getirmiştir. Kocanın yüksek eğitimli oluşu, gelir ve prestijini etkileyecek dolayısıyla karısının gözünde çekiciliğini arttıracaktır. Buna karşılık kadının eğitim düzeyinin kocasınınkinden daha yüksek oluşu, geleneksel "kadın-erkek güç dengesi"ni bozacak ve koca karısının gö­zünde çekiciliğini yitirecektir (Arıkan,1992).

Aile geliri, evlilik dengesini etkilemektedir. Çeşit­li araştırmalar gelirin düzeyinden çok "düzenli" oluşunun evlilik dengesinin korunmasında etkili olduğunu ortaya koy­muştur (Ross ve Sawhill 1975; Cherlin 1979).

Kadının çalışması ile evlilik dengesizliği ve boşanmasında doğru yönde bir ilişki vardır (Booth ve White 1980). Ayrıca kadının kocasınınkinden daha yüksek prestijli bir iş­te çalışması da boşanma olasılığını arttırmaktadır. Yine de kadının çalışması tek başına değil, diğer faktörlerle bir arada evliliği sona erdirebilir (Thornes ve Collard 1979).

Kocanın mesleki prestiji de evlilik dengesini etkileyebilir. Düşük prestijli mesleklerde, vasıfsız işlerde çalışan kocaların evlilikleri daha fazla boşanma riski altındadır (Levinger, 1970).

Evlilik yaşı ile boşanma arasında da bir ilişki var­dır. Bu ilişki yirmi yaşın altıyla otuz yaşın üstünde evlenenler açısından ters yöndedir: (Kunz ve England, 1988). Yirmi yaşın altındaki evliliklerde Aile Gelişim Teorisine göre aile yaşam çemberinin "eş seçimi aşaması" bozulmuştur. Bir aşamanın başarıyla tamamlanamaması di­ğer aşamaları da olumsuz etkilemektedir. Dolayısıyla çok gençler de dengeli bir evlilik için gerekli kaynaklardan (duygusal, ekonomik, vb) yoksundurlar. Bu nedenle ortaya çıkan herhangi bir stres kaynağı (örneğin işsizlik), kolayca boşanmaya yol açabilmektedir. Ayrıca erken evliliklerinde evlilik öncesi cinsel ilişki, hamilelik nedeniyle evlen­me, okulu bırakma, ebeveynlerden bağımsızlaşamama, yetiş­kin rol ve sorumluluklarını üstlenememe gibi sorunlar da evlilikte dengesizlik ve boşanma riskini artırmaktadır (Arıkan, 1992).

Eşlerin ebeveynlerinin evlilik dengesi de boşanmalarda etkilidir. Boşanmış ebeveynlerinin çocuklarının da boşanma eğiliminde olduğu ileri sürmüştür. Boşanan çiftlerin çocukları da kendi evliliklerinde boşanma riskini taşımaktadır (Pope ve Mueller, 1976).

Aile içi şiddet, aile bağlarını zayıflatan ve dolaylı yönden boşanmaya etki eden bir olgudur. Şiddet, bireysel ve toplumsal yaşamın her an karşılaşılabilecek bir olgusu haline gelmiş, günümüzde bile şiddet oldukça yaygınlaşmıştır. Toplumda içerik olarak, duygusal, sözel, fiziksel, cinsel, siyasal ve daha birçok boyutta kendini gösteren “ şiddet olgusu”, doğal olarak aile içerisinde de görülmektedir (Özgüven, 2001).

Aile içi şiddet, ailedeki herhangi bir bireyin bir diğerine uyguladığı hiddet olmakla birlikte en yaygın olanları eşler arasında, “kocanın karısına” ve “ana-babanın çocuklarına” karşı uyguladıkları şiddet olarak karşımıza çıkmaktadır. Aile içi kadına yönelik şiddet, korkutma, tokatlama, dövülme, herhangi bir araçla saldırıya uğrama ve yaralama gibi çeşitli fiziksel saldırgan davranışları kapsar. Fiziksel olmayan saldırganlık ise, kadının başkaları önünde veya yalnız iken kocası tarafından küçümsenmesi, alay edilmesi, emretme gibi davranışlar şeklinde olmaktadır (Özgüven,2001). Şiddet Türk Medeni Kanununca boşanma sebeplerindendir.

Toplumun temel birimi olarak kabul edilen ailenin boşanmayla dağılması “Aile çöküyor”, “Toplumsal düzen bozuluyor” şeklinde sosyolojik eleştiriler almaktadır. Öte yandan toplumsal, geleneksel değerler adına mutsuz bir evliliği sürdürme, mutsuz bireylerin yer aldığı toplumun oluşumuna etken olmaktadır. Boşanmalar, ailede kişisel mutlulukların elde edilmesine fırsat yarattığından dolayı daha mutlu topluma ulaşılmasına olanak sağladığı yönünde de eleştiriler almaktadır (Alicik; 2009).

Birçok toplumda olduğu gibi KKTC’de de her geçen gün boşanmalar artmaktadır. Toplumumuzda aile kurumunda boşanmaların artmasına bağlı olarak bir değişim yaşanmaktadır. Bu değişim başta eğitim kurumu olmak üzere birçok kurumu da etkilemektedir. Boşanmaların toplumumuza olumlu ya da olumsuz birçok yansıması vardır. Boşanma olgusu her toplumda farklı neden ve sonuçlar göstermektedir ve birçok toplum boşanma olgusunun toplumsal etkilerini, bilimsel araştırmalarla tespit edip gerekli önlemleri almaktadırlar. Ancak KKTC’de boşanma olgusuyla ilgili istatistikî bilgilerin dışında bilinen bilimsel bilgi yok denecek kadar azdır. Bunun yanında boşanmaların eşlerin eğitim seviyesi ile ilişkisinin olup olmadığı da bilinmiyor. KKTC'deki boşanma nedenlerinin bilinmesiyle aileye sosyolojik, eğitim ve psikolojik desteklerin daha sağlıklı verilmesi alınacak önlemlere daha güçlü bir dayanak oluşturabilir.

KKTC’de boşanmaların her yıl artmasıyla boşanmış aile çocuklarının eğitim sistemindeki sayıları da düzenli olarak artmaktadır. Bu çocukların eğitimdeki durumlarının anlaşılması, gerekirse eğitimsel destek verilmesi önemlidir. Hayat bilgisi, sosyal bilgiler gibi programda ve ders kitaplarında aile tanımının yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Boşanmalar tek ebeveynli aileleri, yeniden kurulmuş aileleri, anne ve babasıyla değil, farklı akrabalarıyla kalan çocuklar gibi farklı aile tiplerinin de sayılarının artığını göstermektedir. Bu anlamda ders kitaplarındaki aile tanımı; farklı aile tipinde yaşayan çocukların belki rencide olmasına, belki yaşadığı aileyi “aile” olarak algılayamamasına sebep olabilmektedir. Ayrıca bu araştırmanın program geliştirme, ders kitap yazım çalışmalarına ışık tutacağı umulmaktadır.

Tüm bu nedenler göz önünde tutularak; KKTC’de boşanmayla sonuçlanan evliliklerin özellikle eğitim durumları karşılaştırılarak, olası boşanma nedenlerinin araştırılması bir zorunluluk olarak görülmektedir.




Amaç

Bu çalışmanın amacı boşanmayla sonuçlanan evliliklerin eğitim durumları karşılaştırılarak, eğitim düzeyi ile boşanma arasındaki ilişkiyi belirlemektir.




Alt Amaçlar

  1. Eşler arasındaki eğitim düzeyi farklılığının boşanmaya etkisi nedir?

    1. Kadının eğitim düzeyi farklılığının, boşanmaya etkisi nedir?

    2. Erkeğin eğitim düzeyi farklılığının, boşanmaya etkisi nedir?

  2. Boşanan çiftlerin gelir düzeyindeki dengesizliğin boşanmaya etkisi var mıdır?

  3. Evlenme biçiminin boşanmaya etkisi var mı?

  4. Evlilik süresinin boşanmaya etkisi var mı?

  5. Çocuk sayısının boşanmaya etkisi var mı?

  6. Kadının çalışmasıyla, boşanma arasında bir ilişki var mıdır?

  7. Eşlerin mesleki prestij farklılıklarının, boşanmaya etkisi var mıdır?

a.Kadının mesleki prestij farlılığının, boşanmaya etkisi var mıdır?

b.Erkeğin mesleki prestij farlılığının, boşanmaya etkisi var mıdır?



  1. Evlilik yaşı ile boşanma arasında bir ilişki var mıdır?

  2. Boşanmış kişilerin, ebeveynlerinin de boşanmış olmasıyla, boşanma arasında bir ilişki var mıdır?

  3. Aile içi şiddetin (sözel, fiziksel), boşanmaya etkisi nedir?

a.Kadına yönelik şiddet nedir?

b.Erkeğe yönelik, şiddet nedir?



  1. Cinsel rollerdeki davranış farklılığıyla boşanma arasında bir ilişki var mıdır?

  2. Evlilik içi kararların alınmasında, eşler arasındaki dengesizliğin boşanmaya etkisi var mı?

  3. Eşin çocuklarla kurulan iletişimsel yetersizliğiyle boşanma arasında bir ilişki var mı?

  4. Eşler arasındaki iletişimsel uyumsuzluğun boşanmaya etkisi nedir?


Önem

KKTC’de dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi her geçen yıl boşanmayla sonuçlanan evlilikler artmaktadır. Bir sosyal olgu olarak boşanma, çeşitli ülkelerde birçok açıdan ele alınarak incelenmiş ve incelenmektedir. Fakat KKTC’deki boşanma olgusuna yönelik bilimsel çalışma yok denecek kadar azdır. Bu sebeple KKTC’deki boşanma olgusuna ilişkin elde edilecek bilgilerin; genelde eğitime, özelde ise program geliştirme çalışmalarına ve ders kitabı yazımlarında kullanılan aile tanımlamalarına da farklılık, çeşitlilik getireceği umulmaktadır. Bu araştırmanın sonuçları daha sonra yapılacak benzer çalışmalara kaynak olması açısından önemlidir.



Sayıltılar

  1. Boşanma, KKTC’de toplum ve aile yaşamı açısından önemi artmakta olan sosyal bir olgudur.

  2. Çalışma grubu KKTC’deki boşanmış aileleri temsil etmektedir.

  3. Anket, görüşme ve literatür taraması ile elde edilen bilgiler, KKTC’deki boşanma olgusunun nedenlerini betimlemektedir.

  4. Ankete ve görüşmeye katılan kişilerin, anket ve görüşme sorularına verdileri yanıtların doğru olduğu kabul edilmektedir.


Sınırlamalar

Bu çalışma (araştırma) KKTC vatandaşı olup, KKTC’de yaşayan boşanmış aileleri kapsamaktadır. Farklı ülkelerde yaşamış ve boşandıktan sonra KKTC’ye yerleşmiş veya eşi ölmüş ya da herhangi bir nedenle ayrı yaşar durumunda olan aileleri kapsamamaktadır.



BÖLÜM II
İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

2.1.1.Neden Evlenilir?

M.Ö.2000 yıllarında başlayan evlilik kurumu; toplum düzenini, kültür ve geleneklerin sürekliliğini, yeni nesillerin bakım ve eğitimini sağlayan bir kurum olarak süregelmiş, toplum, dini kurumlar ve devlet tarafından da desteklenmiştir (Özuğurlu,1985; Bayraktaroğlu, 2007).

Özgüven'e (1997) göre evlilik; iki kişinin biyolojik, sosyal ve psikolojik gereksinmelerini doyurma amacıyla yapılır. Biyolojik bir ihtiyaç olarak cinsel güdüyü doyurmak, sosyal ihtiyaç olarak birlikte güven, korunma, dayanışma içinde olduklarını hissetmek, psikolojik ihtiyaç olarak sevmek ve sevilmek evliliğin en temel işlevlerindendir (Özgüven, 1997; Bayraktaroğlu,2007).

Boran'a göre ise (2003), evlilik kurumu temel üç motivasyona dayanır; a) Biyolojik Motivasyon, uzun süreli beraber yaşama ve kendi cinsinden nesiller üretme arzusu, karşı cins ile ilişki hazzı, beraberliği ve kendini koruma arzusu; b) Psikolojik Motivasyon, arzu duyduğu karşı cins tarafından beğenilme, sevilme , sevme , seçilme , kendi çocukları ile beraberliğin sürekli oluşundan duyulan güven ve hazdır; c) Sosyal Motivasyon, toplumun beklentilerine, yasalarına uyarak yaşamanın verdiği rahatlık, toplumda kabul edilen değerlere uyumla kazanılan saygınlık hazzı ve güvendir (Boran, 2003; Bayraktaroğlu, 2007).

Çaplı (1992) ise; insanın sosyal bir varlık olması nedeniyle, en temel ihtiyaçlarından birinin diğer insanlarla bir arada yaşamak olduğunu ve karşı cinsle bunun olabilmesi için "beraberliklerin toplum tarafından onaylanıp, kabul görmesi için evlilik kurallarıyla onaylatmaları" gerektiğini söylemektedir. Russel'e (1983) göre ise, evlilik ilişkileri her zaman kabaca; iç güdüsel, ekonomik ve dinsel olarak sıralayabileceğimiz üç etmenin karışımından oluşmuştur.

Kephart (1996), neden evlilik? Sorusunun cevabını, a) Cinsel gereksinmelerin karşılanması ve neslin devamı, b) Aşk, c) Eşlik etme (arkadaşlık), ç) Ekonomik nedenler, d) Toplum beklentileri, e) Sosyal etkinliklere tek başına katılmamak şeklinde cevaplamıştır. Bu yorum, evliliğin çeşitli sosyal işlevlerini ve öğrenilmiş kültürel bir yapı olduğunu ortaya koymaktadır (Gökmen, 2001; Bayraktaroğlu, 2007).

Evlilik ve eş seçme konusunda üniversite öğrencileri ile yapılan bir araştırmada; "Evliliğin neden gerekli olduğu" sorusuna toplam kız ve erkek öğrencilerin %68'i yaşantılarını bir başkası ile paylaşmak olarak cevaplamışlardır. Bu sorunun seçenekleri arasında bulunan; çocuk sahibi olmak, ileride yalnız kalmamak, evlilikte cinsel ilişkiye izin verilmesi, ailenin baskısı gibi cevapların yüzdesi ise düşük çıkmıştır. Öğrencilerin %10'u ise evliliğin gereğine inanmadıklarını ifade etmişleridir (Özgüven, 1994; Bayraktaroğlu, 2007).

Yüksek boşanma oranları dahi kişileri evlenme fikrinden uzaklaştıramamıştır. Aksine boşanan kadınların üçte ikisi ve boşanan erkeklerin dörtte üçü yeniden evlenmişlerdir. Ancak ilk evlilik ve boşanma sürecindeki çatışmalar çözümlenmezse ikinci evliliklerde de boşanma olasılığı % 60 gibi yüksek oranlara çıkabilmektedir (Walsh, 1995; Bayraktaroğlu, 2007).



Evlilik kurumu evrensel bir kurum olarak görülse de farklı toplumlarda bu kurumun değişik özellikler taşıdığı dikkati çekmektedir. Genel olarak geleneksel bir anlayışın hâkim olduğu evlilik kurumu giderek eşitliğin hâkim olduğu modern bir yapıya dönüşmektedir. Bu farklılığı görebilmek için geleneksel ve modern evliliklerin özellikleri Tablo 1'de verilmiştir (Rathus, Nevid, Rathus, 1998; Bayraktaroğlu, 2007).

Tablo 1: Geleneksel ve Modern Evliliklerin Özellikleri

Geleneksel evlilikler

Modern Evlilikler

Günlük ve geleneksel roller vurgulanmıştır


Arkadaşlık üzerine temellendirilmiştir.

Evlenmeden önce eşler birlikte yaşayamazlardı.





Modern Evlilikler

Günlük ve geleneksel roller vurqulanmıştır

Arkadaşlık üzerine temellendirilmiştir.

Eşler evlenmeden birlikte yaşayamazlar.

Evlenmeden önce eşler birlikte yaşayabilirler.

Kadın kocasının soyadını alır.

Kadınlar kendi soyadlarını kullanabilirler.

Erkek egemen, kadın pasiftir.

Eşler hem pasif

hem de egemen olabilir.Kadının ve erkeğin rolleri kesin ve katıdır.

Her iki eşin de rolleri esnektir.

Sadece erkek evin geçimini sağlar.

Evin geçimini her iki eş de sağlayabilmektedir.

Erkek cinsel ilişkiyi başlatır kadın uyum sağlar.

Her iki eşte cinsel ilişkiyi başlatabilir.

Çocuklarının bakımını sadece kadın üstlenir.

Ebeveynler çocuklarının bakımını paylaşırlar.

Eğitim sadece erkek için önemlidir.

Eğitim her iki eş

için de önemlidir.Ailenin oturacağı yeri erke

in mesleği belirler.

Ailenin ikamet edeceği yeri her iki eşin mesleği belirler.(Rathus, Nevid, Rathus, 1998)

Rlikte vasayamazlar.



Evlenmeden önce eşler birlikte yaşayabilirler.

Kadın kocasının soyadını alır.

Kadınlar kendi soyadlarını kullanabilirler.

Erkek egemen, kadın pasiftir.

Eşler hem pasif hem de egemen olabilir.

Kadının ve erkeğin rolleri kesin ve katıdır.

Her iki eşin de rolleri esnektir.

Sadece erkek evin geçimini sağlar.

Evin geçimini her iki eş de sağlayabilmektedir.

Erkek cinsel ilişkiyi başlatır kadın uyum sağlar.

Her iki eşte cinsel ilişkiyi başlatabilir.

Çocuklarının bakımını sadece kadın üstlenir.

Ebeveynler çocuklarının bakımını paylaşırlar.

Eğitim sadece erkek için önemlidir.

Eğitim her iki eş için de önemlidir.

Ailenin oturacağı yeri erkeğin mesleği belirler.

Ailenin ikamet edeceği yeri her iki eşin mesleği belirler.

(Rathus, Nevid, Rathus, 1998; Bayraktaroğlu, 2007).

Geleneksel aile ve evliliklerde eşlerden biri (koca) çalışmakta, kadın ise evinin işleri ve çocukları ile ilgilenmektedir. Günümüz aile yapısında evlilik değişmektedir. İnsanlar birbirlerini tanıyarak evlenmek istemektedir. Diğer taraftan kadının da çalışma hayatına katılması ve eğitim alarak meslek sahibi olması ve statüsünü arttırması eşlerin konumunun değişmesine neden olmaktadır. Bu değişim evlilikte eşler arasındaki uyumun tekrar sağlanmasını gerektirmektedir. Evlilikte uyumun bozulmasına neden olan diğer etkenlerin, evlenme yaşı, düşük sosyo-ekonomik düzey, evlenmeden önce eşlerin uyumu (flört) ve çocuk sayısı olduğu belirtilmektedir (Rathus, Nevid, Rathus, 1988; Bayraktaroğlu, 2007).



Yüklə 0,74 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin